#30 Ekim Gündem
Explore tagged Tumblr posts
Text
Ülkemizdeki Hava Durumu ve İspanya’daki Afet Üzerine
✍🏻 Prof. Dr. Murat Türkeş
Türkiye’nin birçok bölgesinde yağış beklenmiyor!
Haritada kırmızı renk kuvvetlenmiş ve duralar (istasyoner) karakterli yüksek basınç koşullarını (yüksek atmosferde kuvvetli bir yüksek sırtın blok etkinliği ve kararlılığı) ve bir süre daha çoğunlukla yağış beklenmeyen bölgeleri gösterir. Özetlemek gerekirse, Kuzey Anadolu (Doğu Marmara, Karadeniz Bölgesi vb.) dışında Türkiye’nin büyük bölümünde ne yazık ki önümüzdeki 10 gün boyunca etkili bir bölgesel yağış yok. Hava genel olarak açık ve parçalı bulutlu. Sıcaklıklar yarından başlayarak özellikle iç ve yükseklerde 5-6, diğer yerlerde birkaç derece düşecek. 5-6 gün sonra yeniden normallerinden 3-4 derece daha sıcak olacak. Marmara ve Ege denizlerinde kuzeyli kuvvetli rüzgarlar birkaç gün etkili olabilir.
İspanya Valensiya afetinde en yüksek yağış rekorlarından biri kırılmış durumda:
Aşırı yağış, sel ve su baskınlarının 205 kişinin yaşamına neden olduğu ve pek çok yerin 300 l/m²’den (metre karede 300 litre ya da 300 mm) fazla su aldığı Valencia yöresi en kötü etkilenen yer oldu. AEMET’e göre (Agencia Estatal de Meteorología), 29/30 Ekim tarihlerinde Chiva’daki bir meteoroloji istasyonu yalnızca sekiz saatte 491 l/m² yağış aldı; bu, o istasyon için bir yıllık yağışa eşdeğer.
İspanya’nın doğusunda Valensiya kenti yöresinde gerçekleşen ve 205 insanın ölümüne neden olan aşırı yağışlar ve bağlantılı sel ve su baskınlarının fiziksel coğrafi, meteorolojik ve atmosferik nedenlerine ve iklim değişikliğiyle ilişkisine ilişkin görüş ve öngörülerim:
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ispanyanin-soguk-damlasi-iklim-degisikligi-etkisiyle-sele-donustu/3381768?fbclid=IwZXh0bgNhZW0CMTEAAR3fdYxPBMa6RY8xwmiPDfEL95HCPDnabqHlM2jxS0JNf6AVpNJ5CWnDisQ_aem_A9V09DVTDgm-3auwQtloHg
Prof. Dr. Murat Türkeş
0 notes
Text
CHP Sakarya İl Başkan Adayı; Ergün Özkan Taraklı İlçe Teşkilatını Ziyaret Etti Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Sakarya İl Başkanlığının 15 Ekim 2023 tarihinde yapılacak olan İl kongresinde başkan adayı olan Ergün Özkan ilçeleri ziyaret ediyor.
Taraklı İlçe teşkilatını ziyaret eden başkan adayı Ergün Özkan İlçe başkanı Cemile Karabıyıkoğlu ve partililerle görüştü
Parti binasında düzenlenen toplantıda konuşan Ergün Özkan şunları söyledi: "Yerelde iktidar özlediğimiz tablo. Sakarya’nın tüm ilçelerinde partiye gönül vermiş, 20-30 yıldır bu davanın mensubu arkadaşlarımız, tabanımız ile birlikte memnun olmadığımız bugünkü şartlardan birlik ve beraberlik içerisinde başarıyı elde etmek için çalışmalarımızı sürdürmekteyiz” dedi.
Ben de uzun süredir CHP de görevlerde bulundum. Bu dönemde İl Başkanlığına aday oldum "
Sözlerine "Partimizin Sakarya’daki fotoğrafına baktığımızda İl teşkilatında değişim olması gerekiyor” şeklinde devam eden daha sonra şunları söyledi: "Tepeden tırnağa değişim şart. Sakarya’da CHP nin gücü var. Bu gücü harekete geçirmek gerekiyor. Başkanlık için koltuk bir tane. Sakarya’daki tabloyu değiştireceğimize inanıyorum. Bunu hep birlikte gerçekleştirmek istiyoruz. Sizlerden destek istiyorum” dedi
Özkan misafirperverlikleri için İlçe Başkanı Cemile Karabıyıkoğlu ve ilçe yöneticilerine teşekkür etti. https://www.fisiltihaberleri.com/haber/chp-sakarya-il-baskan-adayi-ergun-ozkan-tarakli-ilce-teskilatini-ziyaret-etti-9469.html
#FısıltıHaberleri #Fısıltı #CHP #CumhuriyetHalkPartisi #Taraklı #TaraklıCHP #Siyaset #Aday #CemileKarabıyıkoğlu #ErgünÖzkan #Medya #Haber #Gündem #SonDakika
1 note
·
View note
Text
Günlük Burç Yorumları 30 Ekim 2022
Günlük Burç Yorumları 30 Ekim 2022, Günlük Burç Yorumunuzu Okudunuz mu? Akrep, İkizler, Yengeç, Balık, Koç, Başak Erkeği – Kadını günlük Burç Yorumları..
Günlük Burç Yorumları 30 Ekim 2022, Günlük Burç Yorumunuzu Okudunuz mu? Akrep, İkizler, Yengeç, Balık, Koç, Başak Erkeği – Kadını günlük Burç Yorumları 30 Ekim 2022 Günlük Burç Yorumunuzu Okudunuz mu? Günlük Burç Yorumları 30 Ekim 2022; Bugün yıldızlar tarafından aşk, sağlık, para gibi konularda size neler söyleniyor? Koç Burcu, Boğa Burcu, İkizler Burcu, Yengeç Burcu, Aslan Burcu, Başak Burcu,…
View On WordPress
#30 Ekim 12 ev#30 Ekim açık yollar#30 Ekim Ankara Fal#30 Ekim bayram mesajları#30 Ekim Bedava fal#30 Ekim burç yükseleni#30 Ekim cumhuriyet bayramı mesajları#30 Ekim Doğum haritası#30 Ekim En iyi falcı#30 Ekim Fal#30 Ekim Fal baktır#30 Ekim fal cafe#30 Ekim Fal yorumları#30 Ekim Falcı#30 Ekim Gündem#30 Ekim hangi burç erkeği#30 Ekim Hangi burç oluyor#30 Ekim hangi burçtur#30 Ekim Hangi gün#30 Ekim Hangi gün 2022#30 Ekim hava durumu#30 Ekim istanbul Fal#30 Ekim izmir fal#30 Ekim kapalı yollar#30 Ekim Ne günü#30 Ekim ne oldu#30 Ekim sinema#30 Ekim şok#30 Ekim son dakika#30 Ekim Son dakika deprem
0 notes
Text
30 EKİM 2021 GÜNDEM
30 EKİM 2021 GÜNDEM
30 EKİM 2021 GÜNDEM Kaynak
View On WordPress
0 notes
Text
30 Kasım koronavirüs tablosu açıklandı: 30 Kasım Türkiye'de bugün koronavirüsten kaç kişi öldü, kaç kişi i... #Haziran #Ağustos #Temmuz #Ekim #Gündem #anlayana #PakdemirliDsiye4binMühAlımı #SonSözümüzFenerbahçe #KoronaBüs
30 Kasım koronavirüs tablosu açıklandı: 30 Kasım Türkiye’de bugün koronavirüsten kaç kişi öldü, kaç kişi i… #Haziran #Ağustos #Temmuz #Ekim #Gündem #anlayana #PakdemirliDsiye4binMühAlımı #SonSözümüzFenerbahçe #KoronaBüs
30 Kasım Pazartesi gününe ait koronavirüs vaka sayıları Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanıyor. Peki, bugün vaka sayısı, toplam test sayısı, toplam hasta sayısı, toplam hasta sayısı, ağır hasta sayısı ve iyileşen hasta sayısı rakamlarını açıklandı mı? 30 Kasım Pazartesi Türkiye koronavirüs tablosu açıklandı mı? 30 Kasım gerçek vaka sayısı kaç?
Vatandaşlar 30 Kasım Pazartesi koronavirüs tablosu…
View On WordPress
0 notes
Text
Orhan Ayber’e Adil Olmak
✍🏻 Kemalist İlkay
https://www.gundemarsivi.com/orhan-ayber/
Orhan Ayber ağabeyim, 30 Ekim depreminde yıkılan Yağcıoğlu Aparmanında sorumlu görüldüğü ve cezası kesinleştiği için yaklaşık üç aydır cezaevinde. Neden diye soranınız olursa aşağıdaki savunmasını okuyabilirsiniz. Yazısını kendisini ziyaret edebilen eşi aracılığı ile göndermiş.
M Osman Akbaşak
*
Orhan Ayber’in Savunması
“1975 yönetmenliğinde nervürlü demir kullanma zorunluluğu yoktu. 1999’da Marmara depreminden sonra kullanımı zorunlu hale geldi. Beton kalitesini tutturmak kolay değildi, çünkü hazır beton yoktu. Beton ihtiyaçlarını belirli gruplar karşılıyordu ve hiçbirimizin denetleme imkanı yoktu. 2000 yılından sonra hazır betona geçildi. Yağcıoğlu Apartmanı, yapıldıktan sonra çeşitli depremler olmasına rağmen binada çatlak bile oluşmadı. Kolon kesme olayından haberdar değilim. Muhtemelen ben istifa ettikten sonra olmuştur. 1999 yılında görevden ayrıldım. Bina, 23 numaralı kolon ve perdenin kesilmesi sebebiyle yıkılmıştır. Kolonların zayıflığı söz konusu değildir.”
“2000 yılından sonra gelen Yapı Denetim Kanunu’nda mühendislere verilen yetki o yıllarda yoktu. Mühendisler fenni mesul oldukları binaları denetlemek isteseler dahi inşaatlara girmeleri büyük çoğunlukla istenmez ve izin verilmezdi. İnşaata girildiğinde de yapılabilecek tek kontrol demir sayımı olabilirdi. Demir ve beton kalitesini ölçecek laboratuvarlar yoktu. Sadece o zamanki adıyla Bayındırlık İl Müdürlüğü’nün ve İnşaat Mühendisleri Odası’nın laboratuvarları vardı. Bunlar da genellikle tartışmalı konularda çalışırlardı. Asla İzmir’in tamamına yetecek malzeme ve ekipmanları yoktu. Böyle bir alışkanlık ve zorunluluk da yoktu. Hatta hiç kimsenin aklına gelmezdi”
Orhan Ayber
*
Orhan Ayber’e Adil Olmak
Saygıdeğer Orhan Ayber hakkında sizlere ne çok şey anlatmak isterim bir okur olarak, bir arkadaş olarak, bir editör olarak, hatta onu çok seven biri olarak ama elimden geldiğince size onu kısaca tanıtacağım.
Dört yılın üzerinde Gündem Arşivi’nde yazılarını iletmekle onur duyuyorum kendisinin. Her yazısında insani yönü ağır basan, ülke sorunlarına kafa yoran, çözüm ve öneriler sunan harika bir yazardır kendisi ki şahit olmak isterseniz Gündem Arşivi’ndeki tüm yazılarını okumanız yeterli olacaktır.
Bu ülkede hiç konuşulmayacak Küresel Isınma sorununa çözümlere kafa yordu, milli gün ve bayramlarımızı şanla, şerefle kutladı ve tarihten öyle detaylar sundu ki farkındalığımı pek çok kez arttırdı.
Dış Siyasetten yazılarından öyle bir yetiştim ki Putin’in kırmızı çizgilerini, Çin’in ulaşmak istediği noktayı ve ülkemizce doğru olan seçim ilerde ne olmalı gibi bir sürü şeyi yazılarından öğrendim.
Saygıdeğer Orhan Ayber çok bilge, çok bilinçli ve çok iyi niyetli muazzam birisidir. Böyle bir insanın hata yapma ihtimalinin söz konusu olma ihtimaline dahi inanmam mümkün değil.
Kendisinin mesajındaki gibi kesilen kolonun haberlerde altının defalarca çizildiği ve halkça hayretler edildiği bu olayda, nasıl değerli ağabeyim sorumlu tutulur anlamam mümkün değil!
Şakran Cezaevinde şimdi kendisi. Kolonu kesenler ya da kolonun kesilmesine izin verenler içerde değil. Binanın yıkılmasına sebep olan kimseciklere hiçbir suçlama okumadım.
Benim canım ağabeyim günah keçisi değil! O çok değerli bir inşaat mühendisi ve çok değerli bir gazetecidir.
Onun acilen kalemine ulaşıp yazması lazım, çünkü onun yaşam sevinci yazmaktır.
Aylardır ailesi çok üzüldü ve kendisinin sağlığı iyi değil! Her acile gidişinde endişelerimiz çok artıyor.
Yastığa başımı koyup uyumaya çalıştığımda nasıl böyle bir şey yapılır ona sorusu uyutmuyor. Sahi böylesi güzel bir insana nasıl böylesi bir ceza verilir. Hatası yok iken birini suçlamaktan kötü bir şey var mıdır?!
Canım ağabeyim çok onurlu bir insan ve bu olay onu hayli üzmüş ve utandırmıştır, onu tanıyorum. En çok buna üzülüyorum.
Haberlere erişip not alamıyor, her şeyi çokça merak ederek dört duvar arasında yaşıyor bu aydınımız.
En azından umarım ev hapsine döner cezası, eşi Aysel ablamla birlikte hayata tutunur ve en yakın zamanda yeniden aramızda olur dileğimle. Ailesi, dostları ve okurları onu çok özledi!
Eksikliğini fark eden değerli okurları da meraklanarak onu bana soruyor. (Bense yazılarını yayınlamadan yazıları üzerine onu dinlemeyi yani haftalık düzenli haberleşmeyi çok özledim.)
Kalemini çok özlediğim yetmezmiş gibi sağlığından endişelerim artıyor… En mühim olan şey benim için sağlığı.
Umutla bekleyişten başka çare kalmadı, umarım en yakın zamanda olur yanımızda. Eğer bunca olaya dayanamazsa suçlusu kim olacak diyerek sorumluları vicdana davet ediyorum.
Kemalist İlkay
1 note
·
View note
Text
Ne Olacak Böyle
Bir kurgu değil, yazılı, mübalağalarla bezeli değil tastamam, doğrudan bir hakikat olarak uçurum kılınan bir menzil var ediliyor. Dört bir yanın ayrı zenginlikte olduğu bildirilirken her şey sanki yerli yerindeymiş gibi anlatılırken o sıradanın hayatının ayaklar altına alınıp kuşatıldığı bir yer gerçekliğe kavuşturuluyor. Reklamlar, siyasetçiler, ekranlar bambaşka, çok başka işler bildirilirken menzil çürümenin kılınıyor. Bugün dününün ol dün şimdinin yegane hakikat belirleyicisi kılınıyor. Şiddet, nefret tüm o sonsuz bir kinden mülhem fasit döngü hayatı zehirliyor. Bütün bir menzilin yaralar içinde rehineliği tescillenirken hayatın perişanlığı örtbas edilmek isteniyor.
Bir kurgu ya da lalettayin, öylesine bir mesele değil doğrudan hemen hiç eksiksiz bir düş kırımı bütün taşları yerlerinden oynatarak var edilir. Kesintisiz, kesin, kati bir yıkım adına memleketin altı oyulmaya devam olunandır. Memleketten geriye hiçbir şey kalmasın diye ortaya serilenler utanca yenilerini ekler. Sallanıp duran iktidar / makam / mevkilerin ta kendisi iken bunu örtbas etmek için müştereklerimiz her gün saldırıya uğratılır. Nefret bir duruş, ayrımcılık bir hak, ötekileştirme bir tahayyül, düşmanlaştırma normatif, bu ülkede bütün bu haller / edimler sıradan bir gündem meseli kılınır. Madun siyaset, yüz koca yılda var edilmiş ittir kaktır bina edilmiş o demokrasinin, en başta da sıradanın kazanımlarını yerle yeksan etmektedir artık. Bütün, bariz, değişmez bir tahayyülle bir asırdır sıradanın varlığına saldırılar kesintisizken ölümcül darbeler vurulur. Tehdit olarak görülen, bilinen sıradanın hakkı hukuku çiğnenendir. Uçurumun kıyısına çoktan taşınmış ülke gerçekliği yaşanan gündedir.
Uçurumun lafta değil süreğen, yeniden ve yeniden güncellenen bir mesel hali karşımıza çıkartılır. Cerahat dört bir yanı kuşatırken, hayat hemen hemen her gün zora koşulurken, yıkım artık çizgi / sınır taşımaksızın cerahatin ortası uçurumun kıyısı bir yer / yurt ülke diye yutturulur. Biyopolitik çürümenin bütün bu hamleler ekseninde var edilmesi artık kesintisizdir. Yaşatmak bir yana onun yerle yeksan olunması bu düzenin tek hakikatidir. A’dan Z’ye kadar bu halde, bu istençle bu sabık tahayyülle yaşam uçurumun kıyısındaki bir menzilde, bariz bir mesel olarak karanlıkça rehin alınır. “Ülke” denilenin gerçekliği fecaattir. Tümden bütünleşik bir menzilin mahvedilmesi hali için kırılmadık eşik kalmaz bırakılmaz!
Yaşatılan güncellikteki birkaç kısa haber bu meseli anlaşılır kılmaya yetecektir. “Diyarbakır’da Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sur İlçe Örgütü, 3. Olağan Kongresi'ni gerçekleştirir. HDP’li vekil Musa Farisoğulları burada bir konuşma gerçekleştirir. Farisoğulları; AKP ve MHP ittifakını 1915 yılında Ermeni-Süryani soykırımının emrini veren İttihat ve Terakki Partisi'ne benzeterek, dönemin politikalarının AKP ve MHP tarafından Kürtlere karşı sürdürüldüğünü söyledi.
İran, Irak, Suriye ve Türkiye'de Kürtlere yönelik artan baskıların 2014 yılının Ekim ayında gerçekleştirilen Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında karar altına alındığını dile getiren Farisoğulları, bunun ilk yansımasının 5 Nisan 2014'ten PKK Lideri Abdullah Öcalan'la görüşmelerin sonlandırılması olduğuna dikkati çekti. Kürt siyasetinin tecrit sisteminin yeniden devreye konulmasıyla başlayan süreci iyi okuyamadığını belirterek, özeleştiride bulunan Farisoğulları, Öcalan üzerindeki tecrit sisteminin iyi anlaşılması durumunda gelinen sürecin bugün yaşananların bu şekilde gelişmeyeceğini söyledi.”
“İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) yayınladığı raporda, Türkiye’nin paramiliter gücü olan Suriye Milli Ordusu’nun (SMO), Kuzey Suriye’de oluşturulan “Güvenli Bölge”de sivillere yönelik yargısız infaz yaptığını ve Kürtlerin dönüşünü engellediğini kaydetti. Raporda, "SMO bu ailelerin mülklerini yağmaladı ve hukuksuz olarak müsadere veya işgal etti" ifadesine yer verildi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Orta Doğu Direktörü Sarah Leah Whitson, rapora ilişkin açıklamasında, "İnsanların infaz edilmesi, mülklerinin yağmalanması ve yerlerinden olmuş kişilerin evlerine geri dönmelerinin engellenmesi, Türkiye'nin 'güvenli bölge' önerisinin neden güvenli olmayacağının kanıtıdır" dedi.
Whitson ayrıca, "Türkiye'nin düzenlediği askeri harekatın güvenli bir bölge oluşturacağına ilişkin açıklamalarının tam aksine, söz konusu bölgeyi yönetmek için kullandığı grupların bizzat kendileri, sivillere yönelik hak ihlalleri ve etnik ayırımcılık yapıyorlar" diye belirtti.
Türkiye'nin düzenlediği saldırıya atıfta bulunulan raporda, "Türkiye ve desteklediği gruplar, askeri harekatın başladığı andan itibaren sivillerin yaşadığı bölgelere ayırım gözetmeksizin topçu ateşi açtı, en az yedi yargısız infaz gerçekleştirdi, sivillerin özel mülkleri olan ev ve dükkanlarını hukuksuz olarak işgal etti ve kontrolleri altındaki bölgelerde faaliyet gösterirken zorla kaybedilmiş olmasından endişe duyulan insani yardım çalışanlarının akibetleri konusunda da açıklama yapmadılar" denildi.
Saldırı nedeniyle 200 bin kişinin evlerinden ayrıldığı ancak bunlardan 100 binin geri döndüğü belirtilen İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün raporunda şöyle denildi:
"Çatışmanın tüm tarafları, kendi mensupları tarafından işlendiği iddia edilen savaş suçlarını soruşturmakla ve sorumluları en uygun şekilde cezalandırmakla yükümlüdür. Astlarının işlediği savaş suçlarından haberdar olan veya olması gereken ancak bu suçların işlenmesini engellemek veya işlenmiş suçlarla ilgili hukuki işlem başlatmak amacıyla harekete geçmeyen askeri yetkililer de ceza hukuku açısından sorumlu tutulabilir.
Bu bölgelerdeki mevcut yetkililer, geri dönmek isteyen insanların güvenliklerini ve insanların geri dönme haklarını kullanmalarının etnik kökenleri veya kimlikleri yüzünden engellenmemesini temin etmelidirler. Türkiye hükümeti de Suriye Milli Ordusu'nun bu ihlallerden sorumlu fraksiyonlara askeri yardımı kesmelidir.”
Euronews’in geçtiği raporda, örgütün Orta Doğu Direktörü Sarah Leah Whitson'ın "Türkiye, silahlandırdığı fraksiyonların gösterdiği menfur davranışlara göz yumuyor. Bu bölgeler Türkiye'nin kontrolü altında kaldığı sürece, bu ihlalleri soruşturmak ve onları sonlandırmak, Türkiye'nin sorumluluğundadır" sözlerine yer verdi.”
“Diyarbakır Barosu'nun kurduğu Tahir Elçi Cinayeti Soruşturma Komisyonu avukatlarından Gamze Yalçın, geçen 4 yılda karşılaştıkları pratikleri ve cinayeti aydınlatmaya dair atılmayan adımları değerlendirdi. Özellikle Elçi'nin öldürülmesinden sonra 30 Kasım 2015'te yapılan olay yeri incelemesinin ‘güvenlik’ gerekçesiyle tamamlanmaması üzerinde duran Av. Yalçın, operasyon bölgesinin devletin hakimiyet alından olması dolayısıyla bu gerekçeyi kabul etmediklerini belirtti. Yarım kalan olay yeri incelmesinde 1'den 83'e kadar sıralanan delilerden sadece Tahir Elçi'nin vurulduğu alana çok uzak bir mesafede olan 43 delil toplandığını anımsatan Yalçın, geriye kalan 40 delilin toplanması için tüm çabalarının sonuçsuz kaldığını söyledi.
Yine olay yerini gören Mardin Kebap Evi’ne ait kamera görüntüsünün kendi talepleriyle soruşturma dosyasına alındığını belirten Yalçın, "Şu an bile Mardin Kebap Evi’nin 4 nolu kamerasının görüntülerini izleyebilmiş değiliz. Bu bizde 'Acaba deliller karartılıyor mu? Adli makamlar tarafından faillere ulaşma yönünde engeller mi konuluyor?' şeklinde şüpheler yaratıyor. Bu Tahir Elçi'nin faillerinin ortaya çıkarılmasındaki isteksizliğin göstergesidir" diye konuştu.
Soruşturma dosyasına dair bazı talepleri kabul edilse de şu ana kadar 150 taleplerine cevap verilmediğini paylaşan Av. Yalçın, "Londra Üniversitesi'ne hazırlatılan rapor, savcılık tarafından ATK'ye teyit ettirilmek istendi. ATK, üniversitenin aksini ortaya koyamadı. Üniversitenin verileri bilimsel değil, bu verilerle bu kişiler şüpheli olamaz şeklinde bir tespit yapılmadı. ATK sadece ilk raporunu tekrarladı. Biz bunu da Ceza Usul Kanunu açısından raporun onaylanması olarak kabul ettiğimiz için ikinci kez üç şüpheli polis memurunun ifadeye çağrılarak tutuklanması yönünde talebimizi sunduk. Ona ilişkinde henüz bir işlem yapılmadı" ifadelerini kullandı.
Av. Yalçın, Tahir Elçi soruşturma dosyasında adli birimlerin ve siyasi iradenin faillerin ortaya çıkarılması konusunda isteksiz olduğunu da ifade etti. Yalçın, nedenini şöyle açıkladı: "Tahir Elçi öldürüldükten hemen sonra dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanlarının cinayetin çözümü konusunda yapılan açıklamalarında samimi olmadıkları ortaya çıktı. Bu açıklamalar samimi olsaydı, tüm deliler üzerinden etkili bir soruşturma yürütülür, fail veya faillerin ortaya çıkarılması sağlamış olurdu. Bu dosya sadece soruşturma savcısının inisiyatifiyle yürüyen bir soruşturma değil. Bu aslında dosyanın tarafsız yürütülmediğini bize gösteriyor."
Elçi cinayetinin politik cinayetlerden biri olduğunun altını çizen Yalçın, "Etkili bir soruşturma yürütülmüş olsaydı bugün farklı düşünüyor olabilirdik. Şu ana kadar Tahir Elçi soruşturma dosyasını avukatlarına bir bütün olarak inceletmiş değiller" dedi.
İçişleri Bakanlığı’nın hazırladığı Araştırma Raporu'nun Tahir Elçi Cinayeti Soruşturma Komisyonu’na bir an önce verilmesi için kamuoyuna duyarlılık yaratma çağrısında bulunan Av. Yalçın, "Bu raporun ısrarla tarafımıza verilmemesi aslında orada bulunan bir veya birkaç faile işaret ediliyor olabileceğine dair kanaatimizi güçlendiriyor. Çünkü defalarca kez bu yazışmaları yapmamıza rağmen ve İçişleri Bakanlığı defalarca bu rapor Cumhuriyet Başsavcılığı dosyasına gönderildi demesine rağmen Başsavcılık tarafından bu raporun tarafımıza verilmemesi şüphelerimizi güçlendiriyor" diye konuştu.”
“Şırnak'ın Cizre ilçesinde 14 Aralık 2015 ve 2 Mart 2016 tarihleri arasında ilan edilen 79 günlük sokağa çıkma yasağı sırasında yaşanan ölümlere ilişkin başlatılan soruşturmaların birçoğu "takipsizlikle" sonuçlandı. Bunun yanı sıra, söz konusu ölümlere ilişkin Mardin İdare Mahkemesi'ne, İçişleri Bakanlığı hakkında açılan maddi ve manevi tazminat başvuruların birçoğu da reddedildi.
Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHP) avukatları, şu ana kadar vekaleti kendilerinde bulunan toplam 81 kişinin ölümüne ilişkin Mardin İdare Mahkemesi'ne maddi ve manevi tazminat başvurusunda bulundu. Başvurular sonrası açılan davalardan bazıları duruşmalı, bazıları da duruşmasız görüldü. Şimdiye kadar 59 başvuruyu reddeden mahkeme, geriye kalan 22 başvuruyu ise halen sonuçlandırmadı. Avukatlar, yerel mahkemenin verdiği kararların tümünü Gaziantep Bölge İstinaf Mahkemesi'ne taşıdı.
Dosyaların reddedilmesine, bugüne kadar varlıkları çokça tartışılan gizli tanık ifadeleri, kişiler hakkında açılan soruşturma ve davalar, ölümlere ilişkin verilen "takipsizlik" kararları gerekçe gösterildi. Mahkeme, kişileri "örgüt üyesi" ilan ettiği kararlarını ise, "...idareye atfedilebilecek hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluk sebeplerine gidilebilecek bir hususa rastlanılmadığı" şeklinde savundu.
Davacıların belge, bilgi ve araştırma taleplerini tümüyle reddeden mahkemenin, kararlarında sokağa çıkma yasağı ile ilgili herhangi bir hukuki yorum ve değerlendirmeden kaçınması dikkatlerden kaçmadı.
Yasaklar sırasında yaşananların "karanlıkta" kalmasına neden olacak söz konusu durumun yanı sıra, kararlarlarda hakkında dava açılan İçişleri Bakanlığı'nın yaptığı savunmalar esas alındı. Mahkemeye verdiği savunmalarda hakkındaki tüm davaların reddedilmesini talep eden Bakanlık, kişiler hakkında verilen gizli tanık ifadeleri ile kendini savundu. Yer yer, "..müteveffanın ölümüne güvenlik güçlerinin sebep olduğunu ispata yarayacak herhangi bir kanıt ileri sürülememiştir" diyen Bakanlık, kişilerin çatışma bölgesinde olduğunu ve bundan kaynaklı "örgüt üyesi" olduğunu ileri sürdü. Meşru müdafaa sınırının aşıldığına dair herhangi bir kanıtın bulunmadığını iddia eden Bakanlık, açılan davaları ise "hukuki dayanaktan yoksun" şeklinde nitelendirdi.
Öte yandan, yasak sırasında hayatını kaybeden diğer kişilere ilişkin idare mahkemelerine yapılan herhangi bir başvurunun olup olmadığı, başvurusu yapılanların ise ne aşamada olduğu hakkında herhangi bir bilgi elde edinilemedi.”
Uçurumun kıyısına taşınmış bir ülkenin hakikati bir kez daha yüzümüze çarpılır. Yer, saha, ülke denilenin her nasıl bir çukura dönüştüğü, tehdit dilinin aslında her neye yol verdiği artık afaki kılınandır. Yaşadığımız günce cerahatindir. Var edilen menzil bütün o kötülüklerin sahnesidir. Var edilen menzil bütün bütün kötülüklerin sahnesidir. Vekil Musa Fairsoğulları ile İnsan Hakları İzleme Örgütü’nin bildirdiği, Tahir Elçi’nin katlinin ardından çıkagelen hakikat bu çürüten, kıyan, yok eden bunda da ısrarcı lan menzilin hali, biçimdir. Şirnex’in yaşadıklarından sonra sürdürüle durulan inkarın var ettiği haldir iş bu menzilin şimdisini bildirecek olan.
Biçimsizce, hakkaniyet taşımadan, hayatı hiç kılanların var ettikleri çürümedir mesele. Kimliklerin çeşitlendirildiği bir 1915 soykırımının güncellenebilirliğidir mesele. Bunun bu kadar aleni olanın var edildiği yerdir uçurumun kıyısındaki ülke. Halimizin her nasıl perişanlığa çıktığı / demirlediğimiz artık günbegün yapılanlarla kanıtlanandır Kanıtlar az yukarıdaki meramlarda olduğu gibi kendiliğinden var edilmiş olan devletlinin şiddetinden görünür. Hayatlar birer istatistik, bariz birer rakam olarak bir şablonda yeri sağlanmış renklerden ibaret değildir. Bir şablon değildir. Üstüne basıla basıla geçilen hayatın biricik halidir. Bir şablona sıkıştırmak, istenen, bir biçimde geçiştirilmek istenen devlet şiddeti ol ortada var edilmiş yıkım, kırım ve kıtal ötesi saklanamayandır artık giz / sır tutmayandır.
Genel geçer değil, doğrudan bir yıkım halinin dahilinde hala bir hayat emaresi aramaya çalışıyoruz. Hayatların rakamlara dönüştürüldüğü, her yerden bir başka kırılma halinin var edildiği şu sahada insanı unutmamaya çalışıyoruz. Yaşanan korkunç zamanların kıyısında, her dem uçurumun köşesinde, her an aşağıya yuvarlanmaya çalışılanın hepimiz olduğunu görerek meram eyliyoruz. Yukarıda anlatılanlar sizlerin de hikayesidir, sizin de parçası olduğunuz bir meseledir, anlıyor musunuz? Sular yükselirken, çanlar hepimiz için zangır zangır titrerken, yıkımın gündelikliği, bir fon değil hayata özne kılınması güncellenirken, düşünüyor musunuz, sahiden hikayenin sonrasını düşünüyor musunuz? Ne olacak böyle!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2019
Görseller : HR Declaration "Everyone Has The Right To Life, Liberty & Security Of Person" - Jose David MORALES – Behancé
#meram#arzihal#türkiye gerçeği#haklarımız#sözcükler#1915#ittihat#yıkım#habis döngü#human rights watch#insan hakları#ahlar#sorun#demokrasi#istenç#tahayyül#hakikat#mesele#çözümsüzlük#girdap#tahir elçi#adalet arayışı#şirnex#abluka#bakur kürdistan#ne olacak böyle#hayat hakkı#biyopolitika#devlet102#mezopotamya ajansı
0 notes
Text
“Kutlu Doğum Haftası” Saçmalığı
https://samosan.com/%ef%bb%bfkutlu-dogum-haftasi-sacmaligi/ adresinde yayınlandı
“Kutlu Doğum Haftası” Saçmalığı
Doğum günü kutlamak, ibadet değil, âdettir. Dinimizde mübarek gecelerin durumu farklıdır, bunlar ibadet olduğu için hicri yıla göre kutlanır. Her peygamberin ümmeti, kendi peygamberinin doğum gününü bayram yapmıştı. Peygamber Efendimiz Muhammed aleyhisselam nübüvvetten sonra, her yıl bu geceye önem verirdi. Bu gecede, Eshab-ı kiram bir yere toplanıp Efendimizin doğum öncesi ve sonrası mucizelerini okurlar, anlatırlardı. Bunun için dünyanın her tarafındaki Müslümanlar bu geceyi Mevlid Kandili olarak kutlayarak Resûlullah Efendimizi yâd etmektedir. Asırlardan beri devam eden bu kutlamalar, Rebiülevvel ayının onikinci gecesi yapılıyordu
ZAMAN GAZETESİ DE İŞİN İÇİNDE… 1989 yılında kutlamaların “Kutlu Doğum Haftası” adı altında yapılması kararlaştırıldı. Teklif “Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ)” lideri Fethullah Gülen’den övgü ile bahseden Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay ve Zaman gazetesi yazarı Mümtaz’er Türköne’den gelmiş, kutlamaların ismini de Ayvaz Gökdemir bulmuştu.
İCAD EDİLİŞİNİ FETÖCÜ MÜMTAZER TÜRKÖNE ŞÖYLE ANLATMIŞ
19 Nisan 2012 Perşembe günü Mümtazer Türköne – Kutlu Doğum ve 28 Şubat adlı köşe yazısında Kutlu Doğum Haftası’nın nasıl ortaya çıktığını anlattı. Türköne yazısında ’’1989 yılında, doktora tezimi yazmakla meşgul olduğum zamanlardı. Türkiye Diyanet Vakfı’nda Yayın Kurulu üyesi olarak görev yapmaya başlamıştım. Kurul başkanımız Profesör Süleyman Hayri Bolay’dı. … İkinci isim ise üç yıl önce aramızdan ayrılan Ayvaz Gökdemir’di. Ayvaz Bey, …Türk milliyetçiliği yoluna, onun güçlü telkinleri ile adım attığım için hayatımda etkisi fazladır. Kurul, milliyetçi düşünce geleneğinden gelen toplam altı ilim ve fikir adamından meydana geliyordu. “Kutlu Doğum Haftası”, işe başlar başlamaz bu kurulun aldığı bir kararla ortaya çıktı. Teklif Süleyman Hayri Bey’den gelmiş, “Kutlu Doğum” ismini de rahmetli Ayvaz Bey bulmuştu. İlerleyen yıllarda, Mevlid Kandili kış aylarına tesadüf edince, Kutlu Doğum’u sabitlemeye karar verdik. Miladî takvime göre nisan ayında bu hafta, Diyanet’in önayak olmasıyla “Kutlu Doğum Haftası” olarak ilan edildi. Başlarda epeyce itiraz geldi. Bidat olarak görüldü.’’ diye anlattı. “Kutlu Doğum” ilk yıl 12 Eylül-17 Ekim 1989, ikinci yıl 1 Ekim-7 Ekim 1990, sonraki sene 20 Eylül-26 Eylül 1991, 1992´de 9 Eylül-15 Eylül ve 1993´te ise 30 Ağustos-5 Eylül günleri arasında kutlandı. Hafta ilk zamanlar kimsede rahatsızlık meydana getirmedi. Zira eskiden olduğu gibi hicri takvime göre kutlama yapıldı. Çok geçmeden Türk milletinin kalbini sızlatacak girişimler başladı. 1994 senesine gelindiğinde kutlama tarihi 20 Nisan-26 Nisan günleri arası sabitlendi.
Her yıl Mevlid Kandili farklı bir tarihe denk geliyor, ancak millet Peygamber Efendimizin doğum gününü Nisan ayında kutluyordu. Bir süre sonra Kutlu Doğum Haftası’nın son gününün FETÖ elebaşı Gülen’in doğum tarihi ile çakıştığı fark edildi. Görünürde Peygamberimizin doğum günü kutlanıyordu. Ancak perde arkasında yapılanlar farklı bir şeydi. Tepki üzerine 2008 yılından itibaren etkinlik tarihi bir hafta öne alındı.
KIŞA DENK GELİNCE… Hâlen FETÖ’den tutuklu bulunan Mümtaz’er Türköne süreci anlatırken şu itirafta bulunuyordu: “İlerleyen yıllarda, Mevlid Kandili kış aylarına tesadüf edince, Kutlu Doğum’u sabitlemeye karar verdik. Miladi takvime göre nisan ayında bu hafta, Diyanet’in önayak olmasıyla “Kutlu Doğum Haftası” olarak ilan edildi. Başlarda epeyce itiraz geldi. Bidat olarak görüldü.” Artık FETÖ, projesini istediği gibi yönlendiriyordu. Bir Fransız akademisyenin önerisiyle her yıl farklı gündem ile Peygamberin anlatılması kararlaştırıldı. Ancak programlarda neredeyse Peygamber Efendimiz hiç konuşulmuyor güya insanlık idealleri işleniyordu. Şefkat, merhamet, güven, itimat gibi konulara yer veriliyor “evrensellik” mesajlar anlatılıyordu.
“Kutlu Doğum” zaman aralığının; ilk yıl 12 Eylül-17 Ekim 1989, ikinci yıl 1 Ekim-7 Ekim 1990, sonraki sene 20 Eylül-26 Eylül 1991, 1992´de 9 Eylül-15 Eylül ve : 1993´te ise, 30 Ağustos-5 Eylül günleri arasında kabul edilip kutlandığını, 1994��ten 2007 yılına kadar ise 20 Nisan-26 Nisan günleri arası olarak belirlendiğini görüyoruz.
Kutlu Doğum Haftası uzunca bir süre boyunca 20-26 Nisan tarihleri arasında kutlandı. Hafta boyunca yeşil bayraklar sallanıp şeriat istenmesi ve aynı hafta içerisinde Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın olması tepkilere neden oldu.
GENELKURMAY TEPKİ GÖSTERDİ
2007 yılında Genelkurmay Başkanlığı’nın resmi sitesinde yayınladığı 27 Nisan muhtırasında Kutlu Doğum Haftası’ndan duyulan rahatsızlık ifade edildi. Genelkurmay o yıl Diyanet İşleri Başkanlığı öncülüğünde 11 binin üzerinde etkinlik düzenlenmesine“…Ankara’da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile aynı günde Kur’ân okuma yarışması tertiplenmiş, ancak duyarlı medya ve kamuoyu baskıları sonucu bu faaliyet iptal edilmiştir. 22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa’da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile o saatte yataklarında olması gereken ve yaşları ile uygun olmayan çağdışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilâhiler okutulmuş, bu sırada Atatürk resimleri ve Türk bayraklarının indirilmesine teşebbüs edilerek geceyi tertipleyenlerin gerçek amaç ve niyetleri açıkça ortaya konulmuştur. Ayrıca, Ankara’nın Altındağ İlçesi’nde ‘Kutlu Doğum Şöleni’ için ilçede bulunan bütün okul müdürlerine katılım emri verildiği, Denizli’de İl Müftülüğü ile bir siyasî partinin ortaklaşa düzenlediği faaliyette ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilâhiler söylediği, Denizli’nin Tavas İlçesi’ne bağlı Nikfer Beldesi’nde dört cami bulunmasına rağmen, Atatürk İlköğretim Okulu’nda kadınlara yönelik vaaz ve dinî söyleşi yapıldığı yolunda haberler de kaygıyla izlenmiştir.” ifadeleriyle tepki gösterdi.
BİR HAFTA GERİ ALDILAR
Bu gelişmeler üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı tarihlerde bir kez daha değişiklik yaptı. 2008 tarihinden itibaren Kutlu Doğum Haftası takvimde 14-20 nisan tarihleri arasına alınsa da AKP iktidarı döneminde ise Kutlu Doğum Haftası bir aya yayıldı. Nisan ayı boyunca iktidarın politikalarından da güç alan gericiler Peygamberin doğum gününü kutluyoruz bahanesi altında pervasızca meydanlarda şeriat çığırtkanlığı yapmaya başladı.
ARTIK RESMEN KUTLANIYOR
AKP döneminde bu kutlamalar resmi bir törene dönüştürüldü. Resmi Gazete’nin 13 Şubat 2010 tarihli sayısında yayımlanan bir genelgede Kutlu Doğum Haftası’nın kutlanmasına ilişkin usul ve esaslar tek tek sıralandı. 2011 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın genelgesiyle okullarda Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri düzenlenmesi sağlandı.
HRİSTİYANLAR GİBİ YAPALIM! Bu, Hristiyanların Noel yortusuna alternatif bir hafta oluşturmaya çalışıldığı yorumlarına sebep oldu. Zira FETÖ’nün başı Gülen, Ekim 1991’de Sızıntı dergisindeki yazısında şöyle diyordu: Acaba bu Kutlu Doğum’u daha içten ve daha ciddi olarak değerlendiremez miyiz? Hazreti İsa ile alakalı günler, halkı Hristiyan olsun-olmasın, hemen her ülkede âdeta neşe, sevinç kıyametleriyle kutlanır; Her tarafa O’nun adına tebrikler, hediyeler yağar. Dört bir yan kandillerle süslenir, çarşı-pazar renklerle-ışıklarla kahkaha atar. Gülen’in dediği gibi yapıldı. Kutlamaların, suyu çıkarıldı. Peygamber Efendimizi anlatmanın dışında her şey yapılmaya başlandı. Diyanet ise bu duruma tepki göstermediği gibi işin organizatörü oldu.
BİR TEK PEYGAMBER EFENDİMİZ YOK! İBADET Mİ EĞLENCE Mİ?
İş öylesine ciddiyetsiz bir hal aldı ki artık kutlamalar şenlik havasından öteydi… Kutlu Doğum haftasında aynen Türkçe Olimpiyatları gibi sazlı sözlü organizasyonlar ile bir karnaval havası estirilmeye başlanmıştı.
Bid’ata, harama davetler vardı. Kadın-erkek karışık sazlı dümbelekli peygamber anılması başlamıştı. Hatta Kur’ân-ı kerim şeklinde pasta yapılıp katılımcılara dağıtıldı. Bazıları bu haftada özel indirim günleri ilan ederek peygamberimizi ticaretlerine alet etmeye kalktı. 2011 yılında orkestra eşliğinde dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün katılımıyla gerçekleştirilen “Mevlit Kantat Promiyeri” ise devlet büyüklerinin bu rezalete nasıl alet edildiğini gözler önüne seriliyordu. Peygamberimizi övmek ibadet olduğuna göre, kutlamalar ibadet sınırları içinde olması gerekirdi. Kutlama programlarında “Türk Tasavvuf Musıkisi”ne yer verilmesi, ilahilerin müzikli okunması hangi ölçüyle açıklanabilirdi. İbadet miydi, eğlence miydi? Yoksa ikisinin karışımında mı, yoksa niyete göre mi, değerlendirilecekti…
Dikkati çeken başka bir husus da; gerçek doğum günü olan Mevlid Kandili kutlamaları; kandil gecesi mevlid okutmak, cuma hutbelerinde ve vaazlarda bahsetmekle sınırlı iken; ‘Kutlu Doğum’un bir hafta süreyle Mevlid Kandili programı ile mukayese edilemeyecek zenginlikte kutlanmasıydı. Bu haftaya Mevlid Kandili’nden daha yoğun bir şekilde hazırlanılması maksatlıydı. Zamanla gerçek doğum günü olan Mevlid Kandili unutulacak, yerini Kutlu Doğum Haftası alacaktı… FETÖ’nün gerçek yüzü ortaya çıkınca Diyanet, bütün kitaplarını toplattı. Ama Diyanet, Kutlu Doğum garabetine ise sıkı sıkıya sarıldı. Bu duruma tepki gösteren ilahiyatçılar ve tarihçiler artık hatadan dönülmesini istiyor.
‘İÇERİDEN’ DE İTİRAZLAR VAR
Kutlu Doğum Haftası İslamcı/muhafazakâr kesimlerce de eleştirilmeye devam ediyor. Gülen cemaatinin başını çektiği Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri, iktidar desteğiyle birçok tarikatın da katılmasıyla büyüse de hâlâ bazıları için bu hafta tartışmalı bir “bi’dat” olarak görülüyor. İslamcı şair İsmet Özel, Kutlu Doğum Haftası’nı ve hatta mevlit geleneğini, Hıristiyanlıktaki gibi yortuları bulunmayan İslam’ın Protestanlaşması süreci olarak görüyor.
Muhafazakâr/İslamcı kesimin internetteki tartışma platformlarında Kutlu Doğum Haftası’nın şöyle gerekçelerle eleştirildiği görülüyor: “Peygamber efendimizi gül ile maddileştirip, sembolleştirme hatası”, “Muhammed Peygamberi İsa Peygambere benzetme çabaları” ve “doğum günü kutlamasının İslam’da olmaması”, “Diyaneti işgal etmiş olan Nurcuların işi”…
Prof. Dr. Ramazan Ayvallı: Bunu başaran tarihe geçer
“14 asır hep hicri takvime göre kutlanan Mevlid Kandili şimdi alternatif bir programla miladi takvime göre tertipleniyor. Bu alelade bir hafta değil, bir Orman Haftası, Yeşilay Haftası, Uyuşturucuyla Mücadele Haftası değil bu dinî bir gecedir. Dinî kaideler neler gerektiriyorsa ona göre kutlamak lazım. Dünyanın hiçbir yerinde miladi takvime göre kutlama yapılmıyor. Bu ikilem kaldırılmalıdır. İslam âleminde Mevlid Kandili rebiül-evvel ayında kutlanırdı. Daha önce belirtilen tarihlerde oynama yapılmaktadır. Bu ciddiyetten uzaktır. Diyanet İşleri Başkanı ve ekibine çağrım bu alternatif kutlamaları bırakıp Mevlid Gecesi kutlamalarını İslam âlemi ile birlik ve beraberle yapalım. Hem de aslına rücu olacaktır. Başkan da bu işte başarılı olabilirse tarihe geçecektir.’’
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil:Kandilleri de değiştireceklerdi
“Kutlu Doğum Haftası” FETÖ’nün organize projesidir. Ben iddia ediyorum ki bu isimler de FETÖ bağlantılı kişilerdir. Bu örgüt, kandil günlerini bile Miladi takvime göre yapacaklardı. Ramazan ayı, Kadir Gecesi de bunlara dâhil. Diyanet hâlâ FETÖ tuzağındadır. Ne üzücüdür ki 14 Nisan 2017 cuma hutbesinde Diyanet bu projenin kendilerine ait olduğunu ifade etti. Dikkat edin! Millî Eğitim Bakanlığı yerinde bir kararla kutlu doğum programlarını kaldırdı. Fakat Diyanet ve İlahiyat camiası nedense direnmektedir. Direnme bir yana 25 yıldır Gülen örgütü içinde yer alan Prof. Dr. Ahmet Keleş Bey “Kutlu Doğum Haftası FETÖ projesidir” diyerek itirafta bulunurken Diyanet sahiplenmeye çalışmaktadır. Eğer Diyanet bunları değiştirmezse bunların vebalinden kurtulamaz.
İlahiyatçı Osman Ünlü: ‘Niyetimiz iyi’ demek kurtarmaz
Bütün mübarek geceler kameri aylara göre tespit edilir. Bunu 20 Nisan’a almak caiz olmaz. Dinimize aykırı bir husus için, (Niyetimiz iyi) demek veya (Herkes kutlu doğumdan bahsederken, susmak uygun olmaz) demek de, geçerli bir mazeret değildir. Haram bir iş, iyi niyetle de yapılsa haramlıktan çıkmaz. İşte bidatler böyle iyi niyet kılıfı altında yayılıyor. (Biz o niyetle değil de, şu güzel niyetle yapıyoruz) diyorlar. İbadete bidat karıştırmak büyük günahtır. Hele bir de kutlu doğum haftasında yapılan ibadetlere, çalgılar karıştırılıp kadın erkek karışık mevlidler de okunursa, ibadete haram karıştırılırsa, daha büyük günah olur. Harama önem verilmezse küfür de olur.
Süleyman Ateş’in yazısı : KUR’AN’DA SABİTLENMİŞ “Ramazan ayı, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı günleri Kur’ân ile sabittir (Bakara: 185-197-203, Fecr: 1-2). Kur’ân’la belirlenmiş olan bu günleri kimse değiştiremez. Ama Kutlu Doğum veya Mevlit Kandili gibi kutlamalar uydurmadır, bid’attır. Bunlara dini gün demek de aslında doğru değildir. Bir şeyin dini olması için ya Kur’ân’da veya Peygamber sünnetinde belirlenmiş olması gerekir. Bu kutlamaların ne Kur’ân’da ne de sünnette yeri vardır. Peygamberimiz dine sokulan uydurmaların sapıklık olduğunu söylemiştir. Eskilerden kalma Mevlit Kandili kutlamaları Hicri takvime göre yapılırdı. Bu da Rebiülevvel ayının 12. gecesidir. O zaten yapılıyor ama bir de Diyanet İşleri Başkanlığı, takriben 20 yıldan beri “Kutlu Doğum Haftası” diye bir hafta ihdas etti. Hz. Peygamber’in Miladi takvime göre doğumu 21 Nisan’a rastladığı için 21 Nisan’dan itibaren bir hafta, “Kutlu Doğum Haftası” ilan edildi ve böyle yapılıyordu.
Unutmadan…
Garabetin derecesine bakınız…
Malum, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 13. İslam Zirvesi (İİT) 10-15 Nisan 2016 tarihlerinde İstanbul´da gerçekleştirildi. 2008 yılından beri de 14 Nisan-20 Nisan arasında kutlanan Kutlu Doğum haftası ile ile bu zirvenin dönemi çakıştı. O kadar İslâm ülkesi lideri ve heyetleri İstanbul´da iken ve ülkemizde Kutlu Doğum Haftası kutlanmakta iken zirve kapsamında buna dair hiçbir etkinlik veya başka herhangi bir şey olmadı! “Zirveye katılanların birlikte etkinlik yapmasını” geçin, hatta sözü bile edilmedi!
Kutlu Doğum Haftası garabetinden İslâm ülkelerinin haberi bile yoktu! Kuzey Müslümanlığı, yani vahşi Batının küresel egemenliğinin önündeki tek engel ile, vefalı Türk´ün genleriyle oynanıyordu ve İslâm´ın calvinist Protestanlaştırılması projesi tıkır tıkır işliyordu! Malum şebeke tarafından “Kutlu Doğum” haftası diye kutlanan kurgunun, diyalogçu anlayışa uygun biçimde, Allah´ın rasulü ve nebisi olan Peygamberimizi (SAV) yalnızca “sevgi, şefkat ve gül peygamberi” seviyesine indirgemeye ama bu arada tevhide dayanan adaletin, zulme karşı hakça “duruş”un, hakkaniyete dayalı bölüşümün de Peygamberi olduğunu unutturmaya dönük olduğu, diğer çok önemli özellik ve niteliklerinden hiç bahsedilmemesi ile önemsizleştirilmeye çalışılmasına hizmet ettiği açıktır.
Adem Çaylak´ın 17.04.2014 tarihli makalesinden öğrendiğimize göre “şebekenin “seküler ruhani” lideri F. Gülen, Peygamber´in “Kutlu Doğum”unun, aynen Hıristiyanların İsa´ya ilişkin kendinden geçen kutlamalarına benzer, hatta ondan daha şümullü bir çerçevede kutlanması gerektiğini teklif ettiği bir yazısında, adeta Hz. Muhammed´i, Pavlusçu Hıristiyanlığın İsa´yı Tanrısallaştırmasına benzer bir biçimde sunmaktadır.”
Yine aynı yazardan alıntı yaparak söyleyelim ki;
“Bir eline Ay´ı diğer eline Güneş´i verseler davasından vazgeçmeyen”, “şirke, zulme ve sömürü düzenine hakça savaş açan”, “hangi konum ve konjonktürde olsa da asla ve kat´a sözünde ve hareketinde eğrilik olmayan”, “Her daim dili, düşüncesi, tavrı ve mücadelesi ile cihattan (tefekkür ve irfani cehd ile şirke, zulme ve sömürü düzenine karşı cehdin her ikisi de) geri durmayan”, “kamusal alanda ve pazarda toplumsal adaleti ve hakça paylaşımı el üstünde tutan”, “tevhide dayalı hak ve adalet, hakkaniyete dayalı paylaşım hakim olsun diye şirk dini, zulüm ve sömürü düzenine karşı hakça savaş yapan”, “bir önder, bir komutan ve adil bir yönetici olan” bir Resul, Nebi ve insan Hz. Muhammed ile “uyduruk” “Kutlu Doğum” etkinliklerinin bir çoğunda Pavlusçu Hıristiyanlık´taki İsa imgesine benzer bir biçimde sadece ve sadece, “sevgi, merhamet, gül, şefkat, iyilik gibi” içsel imlemelerle eksik, tek boyutlu ve bilerek yapılmasa da zaman zaman “Tanrısallaştırılmış” bir fetişle insanların kendinden geçirildiği bir Hz. Muhammed imgesi arasında dağlar kadar fark vardır.”
“…2012´de “Kutlu Doğum” haftası için önerilen logo içinde kullanılan “zambak ve süsen” (fleur-de-lis) çiçeğinin, Hıristiyanlık´ta sık kullanılan motifler olması da, “kutlamalar”ın, subliminal mesajlara açık olması açısından manidar ve “kutlamaları” bağlamından çıkarmaya matuftur.”
Müslümanlığı, bir Yahudi mezhebi haline gelmiş anglo-sakson Hristiyanlığa benzetmek için düzenlenmiş bir küfürdür bu hafta.
Hristiyanların noeli gibi bir algı ve kutlama ayini yaratmak peşindeler ve buna tıpkı “türban” meselesinde olduğu gibi İslamiyet’i kılıf olarak kullanarak bir kutsallık yüklemeye çalışıyorlar.
Tıpkı türban meselesinde olduğu gibi bunun da Müslümanlıkta da Kuran’da da yeri yok.
Bu arada Fethullah Gülen 27 Nisan 1941’de, Erzurum’un Hasankale İlçesi, Korucuk Köyü’nde doğduğunu hatırlatalım. Bu haftada birtakım yobazlar “Bu hafta hayırlıdır.” diye fazladan oruç bile tutuyorlar. Bu Müslümanlığın aslını bozma ve yıkımıdır. Ayrıca bu işleri yapan küfre saplanır ve dininden olur. Aklı başında Müslümanların bu işe hiç bulaşmaması hatta böyle uygulamaları kınaması gereklidir.
Hz. Muhammet’in dünyaya geldiği gece Olan Mevlit Kandili de Miladi takvime göre değişen aylarda ve günlerde kutlanır. Tarihi sabit değildir. Halkı Müslüman olan hiçbir ülkede böyle bir saçmalık yoktur. Kutlu Doğum Haftası kocaman bir yalandır. Doğum günü kutlamalarını haram ilan edenlerin Kutlu Doğum Haftası düzenlemeleri de ayrı bir çelişkidir. Asıl amaçlardan biri de 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı sabote etmektir. Milli duyguları köreltmektir. Dini ve Milli hisleri birbirine kırdırmaktır.
Tüm bunlar olup biterken, ülkemizde hain FETÖ girişimi olmuşken, hala toz kondurmayan kişiler maalesef mevcut. Bunların en önemlisi tabiki Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez.. 18 Mayıs 2017 tarihli konuşmasında şu cümleleri kurabilmiştir…
Kutlu Doğum Haftası’nın FETÖ ile irtibatlanması aziz milletimizi derinden yaralamıştır. Bu iddia tarihi gerçeklere de aykırıdır. İdrak edilen Mevlit Kandilinin bir alternatifi değildir. Etkinlikler ilgili yönetmelik hükümlerine göre ve Diyanet’in gözetim ve denetiminde yürütülmelidir. Peygamberimizin ve onun doğumunun bir tartışma konusu yapılması kabul edilemez. Mevlit Kandili programları zenginleştirilerek sürdürülmeli. Kutlu Doğum ise bir siret haftasına dönüştürülerek bundan sonra da 14-20 Nisan’da icrasına devam edilmelidir.
Evet böyle diyor koskoca diyanet işleri başkanı. Yazık ki ne yazık…
KAYNAKLAR https://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/466561.aspx https://www.facebook.com/ATASENDIKA/posts/mevlit-kandili-ve-kutlu-do%C4%9Fum-haftasi-uydurmasitamamen-uydurma-olan-ve-yaln%C4%B1zca-/1151114421604240/ http://www.orduvizyon52.com/kose-yazilari/kutlu-dogum-icadinin-mucidi-!-927.html http://www.haber7.com/guncel/haber/2334256-diyanetten-kutlu-dogum-haftasi-tarihi-karari http://www.akasyam.com/bir-pasta-krizi-de-samsundan-87553/
0 notes
Text
TALPA OLAĞANÜSTÜ GENEL KURULU https://ift.tt/2r73dke
TALPA OLAĞANÜSTÜ GENEL KURULU
04 Eylül 2018
Değerli Üyemiz,
20 Ocak 2016 tarihinde yapılan Genel Kurul’da alınan karar gereği ‘Tüzük Değişikliği’ gündemli TALPA Olağanüstü Genel Kurulu 25 Eylül 2018 Salı günü 10: 00-17: 00 saatleri arasında dernek merkezimizde, bu toplantıda yeterli çoğunluk sağlanamaması durumunda, salt çoğunlukla 3 Ekim 2018 Çarşamba günü 10:00-17:00 saatleri arasında Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali Ali Sürmen Konferans Salonu/Yeşilköy adresinde yapılacaktır.
Üyelerimize saygı ile duyururuz.
TALPA Yönetim Kurulu
Adresler:
25 Eylül 2018 Birinci Toplantı – Dernek Binası
Adres : Şenlikköy Mah. Avcılar Sk. No:43 Florya-Bakırköy – İSTANBUL
Tel : 0-212-662 12 01
3 Ekim 2018 İkinci Toplantı – TAV Ali Sürmen Konferans Salonu
Adres : TAV Dış Hatlar Terminali Gidiş Katı Yeşilköy-İSTANBUL
Tel : 0-212-463 30 00
NOT:
Duyurunun yapıldığı tarih itibari ile Asil Üyeliği onaylanmış olan ve aidat borcu bulunmayan üyelerimiz bu toplantıda oy kullanabileceklerdir.
Gündem maddesi olan Tüzük değişikliği ile ilgili çalışma hakkında ilerleyen günlerde e-mail yolu ile bilgi verilecektir.
from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2wGR9dA via IFTTT
0 notes
Text
Pegasus’tan yurt içi biletleriyle ilgili duyuru
DHA AJANDA | Ekonomi : Pegasus’tan yurt içi biletleriyle ilgili duyuru
Web sitemizdeki çerezleri (cookie) Google Analytics işlemleri için kullanıyoruz. Kabul ediyorsanız sağ üst köşedeki kapat düğmesine tıklayın.
Haber arama
Tüm kategorilerBugünÇevreDış HaberlerEğitimEkonomiGayrimenkulGenelGündemİş DünyasıKültür SanatMagazinModaSağlıkSiyasetSporTeknolojiYaşamYerel Haberler
20 Mart 2020, Cuma 16:43
İstanbul
Pegasus Hava Yolları, yurt içi uçuşlarıyla ilgili sosyal medya hesaplarından duyuru yaptı.
Pegasus Hava Yolları, yurt içi uçuşlarında bilet alan yolcular için sosyal medya hesabından bir duyuru yaptı. Duyuruda, “30 Nisan tarihine kadar başvuru yapmanız şartıyla; 20 Mart ve öncesinde satın aldığınız, 20 Mart-31 Mayıs tarihleri arasındaki yurt içi uçuşunuzu, 25 Ekim tarihine kadar olan bir uçuşla, değişiklik ceza ücreti ödemeden varsa sadece yeni biletle ücret farkını ödeyerek değiştirebilir veya biletinizi 1 yıl içinde kullanmak üzere açık bilete cezasız olarak çevirebilirsiniz. Tüm bu bilet işlemlerini yapabileceğiniz işlem adımlarını anlatan sayfamıza “https://flypgs.com/yurt-ici-ucuslarda-bilet-degisikligi-aciga-alma-islemi/?123” ulaşabilirsiniz” ifadeleri yer aldı.
DHA
The post Pegasus’tan yurt içi biletleriyle ilgili duyuru appeared first on Kamu365 | Dünya Gündemi.
from WordPress https://ift.tt/2UnviTH via IFTTT
0 notes
Text
DİEGO MARADONA, NAPOLİ İÇİN BİR FUTBOL FİGÜRÜ OLMAKTAN ÇOK DAHA ÖTESİYDİ. ARJANTİNLİNİN POSTERLERİ HÂLÂ ŞEHRİN SOKAKLARINI SÜSLEMEYE DEVAM EDİYOR.
Bir Şehir, Bir İnsan Milyar dolarlık bütçelerin yönetildiği günümüz futbol ekonomisinde, bir oyuncunun değil şehirle, bir takımla özdeşleşmesi bile artık çok kolay olmuyor. Misal dokuz yıl boyunca Real Madrid forması giyen Cristiano Ronaldo, yıllık 31 milyon avroluk maaş karşısında bir anda Juventus’un yolunu tutabiliyor. Çok nadir de olsa Lionel Messi gibi, Francesco Totti gibi kariyerlerinde başka bir kulüp görmemiş isimler de çıkabiliyor. Ancak onlar bile en fazla kulüplerinin simge futbolcusu olarak hafızalara kazınabiliyorlar.Dünyada koca bir şehrin, bir futbolcuyla anıldığı ilk, tek ve büyük ihtimalle son vakaya göz atalım o zaman.
Diego Armando Maradona ve Napoli 1982 yılında Barcelona, Maradona transferini açıkladığında herkes “Dünyanın en iyi futbolcusu, dünyanın en iyi kulüplerinden birine geldi.” diyordu.
Hakikaten de öyleydi. İspanyollar futbol tarihinin en pahalı transferini yapıp, Diego’yu Arjantin’den getirmeyi başarmışlardı. Kâğıt üzerinde mükemmel bir işti. Ancak Barcelona bu transferi yaparken Diego’yu yetenekleriyle değerlendirmiş, özgür ruhunu hesap edememişti. İspanyol kulübün köklü kuralları, disiplini, oyun kültürü hiç de Diego’ya göre değildi. O takımı yönetmeye talipti; oysa Barcelona yönetilmeye müsait bir kulüp değildi. Goller atıyor, maçlar kazandırıyor ama mutlu olamıyordu. Önce hocasıyla, daha sonra kulüp başkanıyla yaşadığı sorunlar içinden çıkılamaz hâle geliyor, Barcelona iki yılın sonunda Diego’yu satış listesine koyuyordu.
Maradona’nın Napoli’ye Transferi Tam da o sıralarda, Güney İtalya’nın en fakir ve en sert şehrinde gündem Maradona’ydı. Napoli Kulübü Başkanı Corrado Ferlaino, başarısız geçen yılların ardından takımın ve şehrin havasını değiştirmek için Arjantinli yıldızı gözüne kestirmişti. Barcelona dünyanın en pahalı transferini ucuza bırakmak istemiyordu. Napoli Kulübü’nün belki çok parası yoktu ama ruhu vardı. Şehir, Maradona ismini duyunca âdeta ayaklandı. Napoli başkanının “paramız yetmiyor” çağrısı, şehrin en fakir sokaklarında bile yankı buldu. Maradona için açılan hesapta on beş günde yeterli para toplanınca, İtalyan kulüp, Barcelona’nın kapısını bir kez daha çaldı.
Diego’nun talibi çoktu ancak Napoli şehrinin kendisi için âdeta seferber olması tam da Arjantinli yıldızın isteği olan tutkunun ışıkları gibi parlıyordu. 1984 yazında Maradona, Napoli’ye indiğinde, kimse onun bu şehrin en önemli simgesi olacağını tahmin edemiyordu. İlk sezon sonunda sıralamada 8’inci, ikinci sezonda ise 3’üncü oldular. Sonra o meşhur 1986 yazı geldi. Maradona âdeta tek başına Dünya Kupası’nı Arjantin’e taşırken attığı her gol, yaptığı her hareket dünya futbol tarihinde ikonik bir görüntü hâline geliyordu. Yedi İngiliz futbolcuyu çalımlayıp, pek çok otoritenin gözünde futbol tarihinin gelmiş geçmiş en güzel golünü atmış, o da yetmemiş kalecinin üstünden eliyle topu ağlara gönderip “O el Tanrı’nın eliydi.” açıklamasını yapmıştı. 1986 Ağustos’unda Napoli artık dünyanın en iyi ve en çok konuşulan oyuncusuna sahipti.
Bir sonraki sezon Maradonalı Napoli bu sefer de tarihinin ilk Avrupa başarısını elde ediyor ve o günkü ismiyle UEFA Kupası’nı müzesine götürüyordu. Bu arada diğer İtalyan kulüpleri Napoli’yi durdurmak için tüm güçleriyle uğraşıyorlar; Gullitler, Van Bastenler, Brehmeler İtalya’nın yolunu tutuyor ancak Arjantinli durmak bilmiyordu. 1989-90 sezonunda Napoli’nin ikinci kez şampiyon olmasıyla, Maradona artık tam anlamıyla bir Napoli fenomeni hâline gelmişti. Arjantinli yıldıza olan sevgi öyle bir noktaya ulaşmıştı ki şehirde Maradona Şapeli bile açılmıştı. Napoli’deki Maradona tutkusu çığırından çıkmıştı ve Diego bunun farkındaydı. O yıl Dünya Kupası İtalya’da yapılıyordu ve ne büyük tesadüftür ki ev sahibi İtalya, Napoli şehrinde oynanacak maçta Arjantin’i ağırlıyordu. Yarı final maçının öncesinde Maradona, Napoli halkına, “364 gün İtalya’yı destekleyebilirsiniz ama yarı finalde beni ve Arjantin’i destekleyin.” çağrısında bulunmuştu. Bu açıklama tüm İtalya’yı karıştırırken, Napoli halkı Diego’nun çağrısına kayıtsız kalmamıştı. O gün San Paolo’daki tribünler ikiye ayrılmış, stadın yarısı İtalya’yı yarısı ise Maradona’yı desteklemiş, Arjantin o gün İtalya’yı mağlup edip adını finale yazdırmıştı. Maçtan sonra gazetecilere konuşan İtalya millî takım oyuncusu Paolo Maldini ise “Bu maç Napoli’de oynanmasaydı finale biz çıkardık.” diyerek Napoli halkına sistem etmişti.
Futbol Asla Sadece Futbol Değildir Elbette Maradona tutkusunu yalnızca futbolla açıklamak mümkün değildi. O yıllarda İtalya’nın kuzeyiyle güneyi arasında hem sosyal hem ekonomik anlamda ciddi farklar vardı. Ülkede yatırımların çoğu kuzey bölgesine yapılıyordu; moda, turizm gibi cazibe merkezleri de yine kuzeyde yer almaktaydı. Kişi başına düşen millî gelirde bile ülkenin her iki kesimi arasında ciddi bir uçurum vardı. Bu ekonomik standart farkı hayatın her alanında olduğu gibi futbolda da kendini göstermekteydi. Kuzey İtalya’nın Inter, Milan, Juventus gibi büyük takımları çok uzun yıllardır İtalya Ligi Serie A’yı domine ediyorlardı. Kuzey iyi kazanan, lüks içinde yaşayan, zengin, mutlu insanları temsil ederken; güney tam tersine zorluklar içerisinde kıt kanaat geçinen, fakir ve öfkeli insanların bölgesiydi.
Bu konjonktürde Napoli şehri de âdeta güneyin simgesi gibiydi. 1980’li yılların ortasına kadar Napoli, mafyanın hâkim olduğu bir şehir konumundaydı. Kentin güçlü aileleri arasında yaşanan çatışmalar, kanlı infazlar Napoli için sıradan hâle gelmişti. Tam da bu sebeplerden dolayı, Diego Maradona kocaman bir şehrin makûs talihini değiştiren adam olmuştu. Artık Napoli mafya hesaplaşmalarıyla, cinayetlerle, kavgalarla değil, futboldaki başarılarıyla, çılgın kutlamalarıyla İtalya’nın gündemindeydi. Maradona, ülkenin güneyde de güzel bir hayat olduğunu, burada da mutlu olunabileceğini tüm İtalya’ya göstermişti. Teknolojinin yaşantımızın bu kadar içine girdiği, futbolun tamamen para odaklı bir oyun hâline geldiği günümüz ortamında, böyle bir senaryo yaşanmasının ne yazık ki imkânı yok. Dijital hayat ne böyle bir aidiyete ne de bu tarz bir romantik hikâyeye müsaade ediyor. İşte bu yüzden Napoli ile Maradona arasında yaşanan birliktelik ilk ve son olma özelliğiyle, dünya döndükçe konuşulmaya devam edilecek.
CIUDAD DE NAPOLES QUARTIERI SPAGNOLI CULTO A MARADONA EN LA CIUDAD DE NAPOLES
NOTLAR
Futbolun Altın Çocuğu: Dıego Armando Maradona 30 Ekim 1960 tarihinde Buenos Aires’de dünyaya geldi. 1976’da 16 yaşındayken Argentinos Juniors takımı ile profesyonel oldu. 1981 sezonuna kadar bu takımın formasını giydi. 1982’de FC Barcelona takımına transfer oldu. 1984 senesinde Serie A takımlarından Napoli’ye geçti. Napoli’nin İtalya lig şampiyonluklarında (1986-1987, 1989-1990); 1987’de kazandığı İtalya Lig Kupası’nda, 1989’daki UEFA Kupası şampiyonluğunda ve 1990 senesindeki İtalya Süper Kupası zaferinde başrol yine 10’undu. Maradona’nın Napoli’deki başarıları şerefine giydiği 10 numaralı forma, kulüp tarihinde emekliye ayrıldı. 1993 senesinde Newell’s Old Boys’a, 1995’de eski takımı Boca Juniors’a transfer oldu. 30 Ekim 1997’de 37 yaşına bastığı gün futbolu bıraktığını açıkladı.
“Ne Kaçırdıklarını Bilmiyorlar” 1987 yılında Maradona, Napoli’yi tarihinde ilk kez Serie A (İtalyan Futbol Ligi) şampiyonluğuna taşıdı. Şehirde o gün resmî tatil ilan edilmişti. Ertesi sabah kutlamalar nedeniyle tek bir açık dükkân yoktu. Napoli halkı, şampiyonluğu çılgınca kutlarken şehir mezarlığına “Ne kaçırdıklarını bilmiyorlar.” pankartı asılıyordu.
Bir Futbolcu Değil Bir Halk Kahramanı Sıradan bir Napoli gününde, ana caddelerde Maradona formalı İtalyanlara rastlamak çok normal. Barlarda, restoranlarda mutlaka Arjantinlinin eski ama mekânın en güzel yerine konmuş fotoğrafını görebilirsiniz. Hâlâ San Paolo Stadı’nda her maç Maradona posteri açılıyor. Ve hâlâ Napoli’de doğan çocuklara en çok Diego ismi koyuluyor.
Yazan:Fırat Günayer
*Bu yazı Marmara Life 2019 / Eylül-Ekim sayısında yayımlanmıştır.
10’un Hikâyesi; Diego Armando Maradona DİEGO MARADONA, NAPOLİ İÇİN BİR FUTBOL FİGÜRÜ OLMAKTAN ÇOK DAHA ÖTESİYDİ. ARJANTİNLİNİN POSTERLERİ HÂLÂ ŞEHRİN SOKAKLARINI SÜSLEMEYE DEVAM EDİYOR.
0 notes
Text
YÜKSEL YEŞİLOVA'DAN ACI GERÇEKLER
http://giresunhaberci.com/yuksel-yesilovadan-aci-gercekler/
YÜKSEL YEŞİLOVA'DAN ACI GERÇEKLER
30 Ekim 1968 Adana doğumlu Yeşilova, Yurdum Kölnspor ile başladığı Teknik adamlık kariyerine Poli Timisoara, Sv Yeşilyurt, Studentese, Kahramanmaraşspor, Steaua Bukarest, C. Piata Neamt, Mersin İdmanyurduspor, Tarsus İdmanyurdu, Petr Ploiesti, Diamo Bükreş, Mordovia, Kuban Krasnador, Bregalnica Stip, Astra Giuglu takımları ile devam etti.
Giresunspor takımında 2009-2010 sezonunda görev yapmış olan, yurt dışında Türk futbolunu en iyi şekilde temsil eden isimlerden Yüksel Yeşilova, Gündem Gazetesi Spor Editörü Fırat Akyol’un sorularını içtenlikle cevapladı.
HÜSEYİN KALPAR’DAN SONRA GÖREVE GETİRİLEN ÜMİT ÖZAT BAŞARILI OLAMADI VE GÖREVİNE SON VERİLDİ. GİRESUNSPOR’UN SEÇİMLERİNİ NASIL BULUYORSUNUZ?
Yeşilova: Öncelikle isimler hakkında konuşarak değil de genel olarak anlatmak istiyorum. Ülkemizde maalesef Teknik Direktör seçiminde büyük yanlışlar yapılıyor. Mesela düşmeye oynayan bir Takım Şampiyonluk yaşamış veya Süper ligde çalışmış bir Teknik Direktörü göreve getirip iyi bir iş yaptığını düşünüyor, aslında bu çok yanlış. Teknik direktör seçimi takımın profili ve hedefine göre yapılmalı. Eğer şampiyonluksa hedef daha önce Şampiyonluk veya Şampiyonluklar yaşamış bir Teknik Direktör, eğer takım düşme tehlikesindeyse daha önce düşme potasında takımlarda çalışmış bir Teknik Direktör getirilmeli. Çünkü ikisinin de Takım üzerinde Psikoloji etkisi farklı oluyor. Yani bu soru Teknik Direktörlerin daha önce çalıştıkları takımda hedeflerine ulaşmışlar mı? diye bakılırsa cevaplanmış olur.
GİRESUNSPOR’UN ARA TRANSFER DÖNEMİNDE YAPTIĞI TRANSFERLER İÇİN DÜŞÜNCENİZ NELERDİR?
Yeşilova: Hayretler içinde bu sene ara transfer döneminde Türkiye de yaşananları izledim. Bu ne çılgınlık bu ne sevdası? Takımlar sanki sezon başı gibi transferler yaptılar ve bu transferlerin çoğu gereksiz ve kalitesiz olduğunu gördüğümüz halde bile bile alındılar. Giresunspor için söylemiyorum genelleme yapıyorum.
Ara dönemde sadece Nokta transfer yapılır yani daha önceden izlenilen takip edilen futbolcular yürümeyen aksayan bölgelere yapılır ama bu yıl sanki bazı menajerleri mutlu etmek için yapıldı görüntüsü verdi. Giresunspor için söylenirse Giresunspor’un aslında sadece 5 nokta transfere ihtiyacı vardı, alınan isimlere bakıldığında 12 futbolcu alındığında bile eksik bölgelere değil de daha önceden aksamayan ve alternatif olan bölgelere yine transfer yapıldığı gözüküyor. Tabiki bu benim görüşüm Takımın Teknik Direktörünün görüşü aynı olmak zorunda değil ve onun görüşü doğru olabilir.
MUSTAFA BOZBAĞ’IN LİG DEVAM EDERKEN OLAĞAN GENEL KURUL KARARI ALMASI SİZCE DOĞRUMUYDU?
Yeşilova : Bu soruyu cevaplamak istemiyorum çünkü bu konular benim bildiğim konular değil, ben Teknik Direktörüm yönetimin işine karışılmayacağını bilirim. Ama duygusal olarak cevaplarsam Mustafa Bozbağ bu liglerde ve Türk futbolunda önemli ve tecrübeli bir isim ve bu zor dönemde ayrılmamasının Giresunspor için daha yararlı olacağını düşünüyorum.
SPOR TOTO 1. LİG İÇİN DÜŞÜNCELERİNİZ NELERDİR?
Yeşilova: Spor Toto Ligi bence hedefinin dışına çıkmış çok boş bir lig olma yolunda ilerliyor. Bu liglerde Kalitesiz yabancı sporcular, Yaşı geçmiş Süper ligde iş bulamayan futbolcular ile doldu. Aslında hedef bu olmamalı. Bu lig Milli takıma ve Süper ligdeki takımlara Köprü lig olmalıydı yani daha çok geçlerimizin görev aldığı bir lig olmalıydı. Daha başka sorun ise bu ligi sürekli takip ediyorum ve bu işi gördüğüm kadarıyla burada takımlar taktik ve fizik çalışmamış görüntüsü veriyor. Yazık çünkü son yıllarda Türkiye’deki tesisleşme stadyumlar ve Maddi imkânlar Dünyada birçok Süper ligde yok.
GİRESUNSPOR TARAFTARI MAÇLARA İLGİ GÖSTERMİYOR, BUNU NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?
Yeşilova: Giresunspor’da görev aldığım için taraftar potansiyelini çok iyi biliyorum. Hiç kimsenin taraftarı stada davet etmesine gerek yok çünkü o takımı gerçekten kalpten seven çok ve ne zaman nerde destek vereceklerini çok iyi bilirler. Yapılacak şey güçlü bir kadro, enteresan birkaç transfer yeni bir heyecan bütün taraftarı stada getirecektir. Çünkü artık futbolda insanlar aynı şeyi görmek istemiyor.
YÜKSEL YEŞİLOVA, NE ZAMAN TÜRKİYE’DE TEKRAR GÖREV ALACAK?
Yeşilova: Bunu zaman gösterecek. Aslında Türkiye’de insanlar aynı Teknik Direktörleri görmekten sıkıldı ama futbol maalesef menajerlerin gelir kaynağı olmuş ve hepsi çalıştığı hocaların tekrar görev almasını istiyor maalesef bu da şimdiki Türk futbolunun buralara gelmesine sebep oluyor. Şimdi bir örnek vereyim.2 hafta kadar önce Boluspor Teknik Direktörünü görevden aldı ve bu teknik direktör 1 hafta geçmeden Altay ile anlaştı, Şimdi sorum şu Boluspor bu Teknik direktörü neden gönderdi? Başarısızsa neden Altay aldı? Başarılıysa neden Boluspor gönderdi? Yani anlaması güç Türkiye’deki Teknik Direktör trafiğini. Avrupa’da başarısız bir Teknik Direktör önce birkaç yıl bir alt liglerde görev alır ve tekrar başarılı olduğunu gösterdiği zaman yeniden bir üst ligde iş bulur. Ama maalesef Türkiye’de bu önemli değil 3-4 takım düşürmüş teknik direktör menajerlere olan ilişkiden dolayı çok rahat iş buluyor.
YABANCI FUTBOLCU SAYISI ELEŞTİRİLİYOR. BU KONUDA NELER SÖYLEMEK İSTERSİNİZ?
Yeşilova: Bence sayısı değil de kalitesi eleştirilmeli, Çünkü kaliteli bir yabancı hem takımına hem Türk futboluna faydalı olacaktır. Ama daha önce dedim ya bu iş tamamen çıkar ve maddiyata dönüşmüş o yüzden bu kadar kalitesiz yabancılar Türkiye’ye geliyor.
GİRESUNSPOR KÜME DÜŞER Mİ?
Yeşilova: Son yıllardaki en kritik dönemde Giresunspor bunun herkes bilincinde olmalı, Düşme potasındaki psikoloji çok farklı her zaman olan şeyler bile zor olmaya başlıyor, örneğin penaltı atmak bile zorlaşıyor. O yüzden çok dikkat edilmeli. Ama burada şunu da belirteyim Tahtası açılmamış bir Eskişehirspor’u veya Bir gün önce transferleri yetişmiş Elazığspor’u yenemiyorsan o zaman düşmeye en büyük adaylardan birisin. Bu işin şakası kalmadı kimse kimseye sorumluluk atarak veya suçlayarak değil herkes hatasını görüp bir an önce düzeltmeli. Türkçesi Giresunspor için tehlike çanları en yüksek sesiyle çalıyor. Türk ve Dünya futbolunu çok yakından takip eden, bilgi ve birikime sahip olan Yeşilova’ya çok teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyorum.
0 notes
Text
MasterChef profiterol nasıl yapılır? 30 Ekim MasterChef tarifleri neler En lezzetli, kolay profiterol tarifi! #Gündem #SonSözümüzFenerbahçe #KoronaBüs #60BnAtamaTakvimiŞart KpssBÖnerge OlumluYanıt
MasterChef profiterol nasıl yapılır? 30 Ekim MasterChef tarifleri neler En lezzetli, kolay profiterol tarifi! #Gündem #SonSözümüzFenerbahçe #KoronaBüs #60BnAtamaTakvimiŞart KpssBÖnerge OlumluYanıt
30 Kasım Pazartesi günü yayınlanacak MasterChef yarışmasında, kaptanlık için kıyasıya rekabet edilecek. Peki, MasterChef profiterol nasıl yapılır? 30 Ekim MasterChef tarifleri neler En lezzetli, kolay profiterol tarifi!
Top şeklindeki hamurun içine doldurulmuş özel krema ve üstü eritilmiş çikolata kaplı bir tatlıdır. MasterChef profiterol nasıl yapılır? 30 Ekim MasterChef tarifleri neler En…
View On WordPress
0 notes
Text
Şiddeti Destekleyeni Ekrana Çıkaran Kafa!
Son dönemin en çok konuşulan olaylarından biri şüphesiz Sıla ile Ahmet Kural arasında yaşananlar oldu! Şarkıcı Sıla, Oyuncu Ahmet Kural’dan şiddet uyguladığı iddiasıyla şikayetçi olmuştu. Ünlü şarkıcı Sıla, oyuncu sevgilisi Ahmet Kural’dan şiddet gördüğünü iddia ederek 3 ay uzaklaştırma kararı aldırmıştı. Yaşanan olaylar sonrası Sıla ve Ahmet Kural’ın kavgasında ünlü isimler yorumda bulunmuştu. Bunlardan biride Tuğba Ekinciydi…
Hakan Sabancı, Tuğba Ekinci Şarkısını Paylaşarak Göndermemi Yaptı?
Tuğba Ekinci kimdir?
Küçük çocuk gibi sizin kadar güçlü bir bayana, ses sanatçısına bu şikayeti yakıştıramadım…
Tuba Ekinci, şarkıcılığın yanı sıra ünlülerle girdiği polemiklerle gündemde uzun süre yer almayı başarıyor. Sıla’nın, kendisini darp ettiği gerekçesiyle Ahmet Kural’dan şikayetçi olmasını fırsat bilip, bir paylaşım yaptı: “Küçük çocuk gibi sizin kadar güçlü bir bayana, ses sanatçısına bu şikayeti yakıştıramadım.” ifadelerini kullanmıştı. Bu sayede Habertürk TV’ye çıkan Ekinci, benzer düşüncelerini “Nedir Ne Değildir” programında dile getirince Twitter’da yine TT oldu. Yaşananlar sonrası Milliyet Cadde Yazarı Ali Eyüboğlu Şarkıcı Tuğba Ekinci’nin Sıla-Ahmet Kural bakış açısını kaleme aldı. İşte Ali Eyüboğlu’nun yazısı…
Ali Eyüboğlu Kimdir?
Maalesef ülkemiz televizyoncuları arasında hala, reyting için her şeyi mubah sayanlar var…
“Her konuda yorum yapanlar var, tarih profesörü ama televizyonda sanki 40 yılını terörle mücadeleyle geçirmiş gibi ahkam kesiyor.”İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 30 Ekim 2018’de söyledi bunu. Kasım ayına geldik, durum değişti mi? Hayır…Alice’yi takip edenler bilir, sıkça dile getirdiğim bir konudur bu…Tartışma programları, izleyicilerin ne söyleyeceğini ezberlediği kadrolu konuklar, uzmanlık alanı olmayan konularda ahkam kesenler, siyasetçileri aratmayan akademisyenlerle dolu. Sırf reyting getirsin, program sosyal medyada konuşulsun diye ekranlara çıkarılanlar da var…Habertürk TV’de moderatörlüğünü Mehmet Akif Ersoy’un yaptığı programda konu Ahmet Kural’ın Sıla’ya şiddet uygulamasıydı ve konuklarından biri Tuğba Ekinci’ydi. Ekinci, ilişki gurusu mu? Hayır. Belli bir konuda kanaat önderi mi? Değil… Ekinci, şarkıcılığın yanı sıra ünlülerle girdiği polemiklerle gündem oluşturmaya, bir şekilde dikkat çekmeye çalışan biri. Sıla’nın, kendisini darp ettiği gerekçesiyle Ahmet Kural’dan şikayetçi olmasını fırsat bilip, şöyle bir paylaşım yaptı: “Küçük çocuk gibi sizin kadar güçlü bir bayana, ses sanatçısına bu şikayeti yakıştıra-madım.”Bu sayede Habertürk TV’ye çıkan Ekinci, benzer düşüncelerini “Nedir Ne Değildir” programında dile getirince Twitter’da yine TT oldu. Gayesi dikkat çekmek ve konuşulmak olan Ekinci, hedefine ulaştı. Peki, Ekinci’nin sosyal medyada dile getirdiği, “Türk erkeği sevdiği kadına el kaldırır. Bayanların erkeklerin üstüne çok gitmemesi lazım, erkektir sonuçta” sözlerini ekran karşısındaki milyonlara izletenlerin amacı ne olabilir? Programı konuşturmak ve reyting mi? Olmaz olsun öyle reyting! Maalesef ülkemiz televizyoncuları arasında hâlâ, reyting için her şeyi mubah sayanlar var.
The post Şiddeti Destekleyeni Ekrana Çıkaran Kafa! appeared first on Magazin Haberleri.
from WordPress https://www.magazinhaberleri.com/siddeti-destekleyeni-ekrana-cikaran-kafa/ https://www.magazinhaberleri.com/wp-content/uploads/2018/05/tugba-ekinci3.jpg
0 notes
Photo
Sitemize "Haberler > GÜNDEM BİM 30 Ekim Salı aktüel ürünler kataloğu! BİM'de bu hafta indirimli ne var?" konusu eklenmiştir. Detaylar için ziyaret ediniz. http://halk-a.com/haberler/haberler-gundem-bim-30-ekim-sali-aktuel-urunler-katalogu-bimde-bu-hafta-indirimli-ne-var/
0 notes
Text
Diriliş Ertuğrul 24 Ekim çarşamba bu akşam olacak mı? TRT 1 açıklaması...
https://haberoldu.com/dirilis-ertugrul-24-ekim-carsamba-bu-aksam-olacak-mi-trt-1-aciklamasi
Diriliş Ertuğrul 24 Ekim çarşamba bu akşam olacak mı? TRT 1 açıklaması...
Dizi severlerin yeni sezonunu merakla beklediği Diriliş Ertuğrul 122. bölüm yani 5 sezon tanıtımı TRT 1 ekranlarında yayınlandı. Yeni sezonunda heyecan dolu sahnelerin yaşanacağı Diriliş Ertuğrul bu akşam ekranlarda olacak mı sorusu sıkça sorulmaya başladı. Özellikle sosyal medyada konuyla ilgili iddialar izleyiciyi heyecanlandırmıştı.
Diriliş Ertuğrul 5.sezon 122.bölüm fragmanı! TRT 1’den hemen izle
TRT 1 ise bu doğrultuda yayın akışını belirledi. Buna göre 24 Ekim çarşamba günü itibariyle;
05:48 İstiklal Marşı ve Günün Program Akışı
05:50 Hangimiz Sevmedik
08:05 1’de Bugün
08:15 Böyle Bitmesin
10:30 Misafirim Var
12:30 Pelin Çift İle İyi Fikir
14:40 1’de Bugün
14:50 Leyla ile Mecnun
16:40 Kalk Gidelim
18:55 Doğrusu Ne?
19:00 Ana Haber
20:00 Mehmetçik Kutlu Zafer (Diriliş Ertuğrul’un Yerine)
23:00 Pelin Çift İle Gündem Ötesi
00:30 Payitaht “Abdülhamid”
03:35 Kalk Gidelim
Belirlenen yayın akşına göre Diriliş Ertuğrul 122.bölümü bu akşam ekranlarda olmayacak. Dizi severlerin merakla beklediği Diriliş Ertuğrul’un 5 sezon yayın tarihi henüz netlik kazanmadı. Fakat yeni bölüm tanıtımın yayınlanmasıyla birlikte Kasım ayı itibariyle seyirci karşısında olaması bekleniyor.
Kaynak: HABER7.COM
0 notes