#çöl rüya
Explore tagged Tumblr posts
drama-kutusu · 3 months ago
Text
Çölün Hafızası
Yüzyıllardır kimsenin ayak basmadığı bir çölün ortasında, bir masa kurulmuştu. Kumların üzerinde parıldayan porselen fincanlar, zarifçe dizilmiş çiçekler ve unutulmuş bir zamanın kahvaltı sofrası, sessizliği yararak sahipsizliğini haykırıyordu. Uzakta, göğe doğru yükselen sütunlar harabe halinde, yıkıntılar arasında saklanmış binlerce kitapla çevriliydi. Kitapların bazıları yerçekimine meydan okurcasına havada süzülüyor, sayfaları sessizce açılıp kapanıyordu. Hiçbir insan elinin değmediği bu sahnede, bilgelik ve zamanın izleri her yere işlenmişti.
Masanın hemen arkasında, gözleri her şeyi görmüşçesine sakin, yaşlı bir kadın duruyordu. O, çölün hafızasıydı. Kafasında dolanmış renkli kumaşlar, boynuna asılı mücevherler ve kollarındaki bilezikler zamanın dışına ait gibiydi. O her şeyi görmüş, her şeyi bilmişti ama sessizdi. Yüzyılların bilgeliği yüz hatlarında birikmiş, dudaklarına hafif bir gülümseme kondurmuştu. Yüzü, kumların altında kaybolan medeniyetlerin sırlarını bilen bir bilgenin yüzüydü.
Kadın, masaya baktı. Yüzyıllar önce burada bir ziyafet verilmişti belki. Fakat o ziyafet sona ereli çok olmuştu. Bir anda esen rüzgar, masanın üzerindeki çiçeklerin yapraklarını savurdu ve sayfalar şiddetle çırpınmaya başladı. Gökyüzü kızıllığa bürünürken, kadın hafifçe elini kaldırdı. Onun hareketiyle zamanın çizgileri birbirine karıştı, kumların altındaki geçmiş canlanmaya başladı.
Bir fısıltı duyuldu: “Her şey geri döner.” Kitaplar, bir zamanlar kaybolan hikayeleri fısıldamaya başladı. Rüya ile gerçeğin arasında sıkışmış bu yer, geçmişi ve geleceği aynı anda yaşayan bir mekandı. Kadın, çölün sessiz hafızasında bir kez daha kayboldu, gözleri ufka dikilmişti. Güneş batarken, çöl bir kez daha zamanın dışına sürüklendi.
Zaman, burada yalnızca bir rüyaydı.
0 notes
yueliangx · 7 months ago
Text
7th Time Loop - 2. Bölüm
wattpad / manga tr / instagram
Tumblr media
Cilt 1 Bölüm 1 Kısım 2
İlk döngüde, nişanı bozulan ve itibarı yerle bir olan Rishe, üstündeki giysilerden başka hiçbir şeyi olmadan aylak aylak dolaşıyordu. Şans eseri, mücevherlerini satın almak isteyen bir tüccar kafilesiyle karşılaştı. Onları iyi huylu bir grup olarak bulunca, komşu ülkeye onlarla gitti.
Tüccar kafilesinden iş öğrendi, nasıl stok tedarik edileceğini ve hesap defterlerin nasıl dengeleneceğini öğrendi. Eninde sonunda, dünyayı gezmek için kendi başına yolculuğa çıktı. Soylu bir ailenin kızı olarak yetiştirilmesi, Rishe'nin on beş yaşında bile keskin bir güzellik anlayışına sahip olduğu anlamına geliyordu.
Gözüne çarpan şeyleri topladı ve onları, mallarından zevk alan herkese sattı. Farkına varmadan, tam kadro çalıştıran büyük bir satıcı haline geldi. Hatta bir çöl ulusunun kralı ve kuzeydeki donmuş bir ülkenin prensiyle bile iş yapmıştı. Kraliçe olmaya hazırlanmaktan başka bir şey yapmadan geçirdiği şımarık eski hayatından doğan bir hayale kavuşmak için pek çok uzak yere seyahat etti.
Aradan beş yıl geçti ve tam da ziyaret edeceği tek bir ülke kalmışken, Rishe kıtayı kasıp kavuran savaşın kurbanı oldu.
Bildiği bir sonraki şey, yeniden on beş yaşındaydı ve o partiye geri dönmüştü, prens resmi bildirisini yapmaya hazırlanıyordu.
"Rishe Irmgard Weitzner! Sen aşağılık bir kadınsın! Veliaht prense layık olmayan, tamamen kötü kalpli bir yaratıksın! Şu andan itibaren nişanımız bozuldu!"
Doğal olarak, ilk başta neler olup bittiğini anlamadı. Etrafına bakındı. Her şey aynıydı. Aynı yerde, aynı elbiseyi giymiş ve kafileye sattığı aynı mücevherleri takmış olarak ayakta duruyordu.
Bu bir rüya mıydı? Yoksa o zamana kadar olan her şey bir rüya mıydı? Şaşkınlık içinde tek yapabildiği boş boş bakmaktı. Rishe balo salonundan aceleyle çıktı, yaklaşan sürgün tehdidi onun üzerinde asılıydı ve prensin durması için yaptığı yakarışlar kulaklarında çınlıyordu.
Bu mükemmel! Şimdi doğru yapabilirim! Odamdan değerli her şeyi alacağım.
Rishe bir tüccar olarak hayatından keyif almıştı ama bu gece için hep bir pişmanlık duymuştu. Keşke evden biraz para getirseydi, çok daha önce işini kuracak sermayeye sahip olurdu!
Bu pişmanlıktan bahsetmek, çölün kralı da dahil olmak üzere müşterilerinde her zaman güvensizlik uyandırırdı. "Ne? Tekrar yapmak istediğin şey bu mu?!"
İkinci hayatının gecesinde eve geri döndüğünde, Rishe mücevher kutusunu ve rahmetli büyükannesinin ona bıraktığı birçok kitaptan taşıyabildiği kadarını aldı ve sonra da kafileyle karşılaşmak için ormana doğru hızla ilerledi. Ama evinde durmak zaman aldı ve onları tamamen kaçırdı.
O anda, Rishe keskin bir farkındalık yaşadı. Farklı seçimler farklı hatalar anlamına geliyordu. Bir kapıyı açmak diğerini kapatırdı.
Böylece ticaret hayatına giden kolay yol ona kapanmış oldu.
Elbette, işini sıfırdan kurmayı deneyebilirdi, ancak kişisel bağlantılar, tüccar olmak için neredeyse iş zekası kadar gerekliydi. Tek bir tanıdık bile olmadan bu gerçekçi değildi.
Kabullenmiş bir halde eşyalarını türlerine göre ayıklarken, büyükannesinin kitapları arasında yabancı şifalı bitkiler ansiklopedisine rastladı. Bunu bir işaret olarak kabul eden Rishe, mücevherlerini başka bir yerde sattı ve elde ettiği parayı denizi geçip tıp eğitimini sürdürmek için kullandı.
Neyse ki Rishe önceki yaşamından kalan tüm bilgilerini korumuştu. Bazı pahalı bitkilerin diğer bölgelerde ucuza elde edilebildiğini hatırladı. Komşu bir ülkede bir hastalığın yayıldığı haberi duyulduğunda, o da bunu anımsadı. Bu önbilgi, engin yolculukları ve birçok farklı bakış açısına sahip birçok farklı öğretmene maruz kalması gibi paha biçilmez olduğunu kanıtladı.
Hal böyle olunca Rishe, eczacı olarak başarılı bir hayat sürdü. Güçsüz bir prensi kurtardı, ticari bilgisiyle birkaç nadir ilacı sentezledi ve böylece günlerini ihtiyacı olanlara yardım etmenin basit neşesiyle geçirdi.
Ne yazık ki, dünyadaki tüm neşe bir salgına karşı koyamazdı. Böylece ikinci hayatı sona erdi.
Kendini bir kez daha bozulan nişanının karar anında buldu, perde üçüncü döngüde yükseliyordu. Sonraki dört hayatı da hemen hemen aynı şekilde ilerledi. Yetenekli bir leydinin hizmetçisi olarak, genç bir soylu kadının şans eseri evlenmesine yardımcı oldu. Bir keresinde erkek kılığına girip şövalye bile oldu. Her hayat yaşamaya değerdi ve o hepsinden zevk alıyordu. Yaşamaktan zevk alıyordu, nokta.
Sadece tek bir sorun vardı.
Her ne yaparsam yapayım, 20 yaşında öleceğim.
Hayatından zevk alıyordu ama bunu uzun süre yapmasına izin verilmiyordu. Bu zaman sınırı her zaman onun üzerinde asılı dururken, her döngüyü sürekli bir hareket halinde geçirdi.
Bir süreliğine rahatlamayı çok isterdim. Biraz boş zaman istemek çok mu fazla? Belli ki ben de ölmek istemiyorum! Bu sefer, ilk beş yılda kazanabildiğim kadar çok para kazanacağım. Sonra, yirmi yaşıma geldiğimde, dünyevi kaygılardan uzak bir hayat yaşayacağım. Hayatta kalmak için ne gerekiyorsa yapacağım!
Kararını vermiş olan Rishe, yedinci hayatına sarayda sabit bir şekilde koşuşturmayla başladı. Gelecek planlarına bakılmaksızın, zamana karşı bir yarış içindeydi. Skandal haberini getiren ulağı alt etmesi gerekiyordu.
Koşarken saç süslerini çekip çıkardı; onları satmayı planlıyordu ve bir tanesini kaybetme riskini almak istemiyordu. Saçları gevşek dalgalar halinde arkasından dalgalanıyordu.
Aniden aklına bir fikir geldi, daha önceki altı hayatının hiçbirinde aklına gelmemişti.
Saray bahçesinden gitmek daha hızlı olurdu. Balkondan bir ağaca tırmanarak inebilirim.
Rishe bundan önceki yaşamında bir şövalye olarak savaşa gitmişti. Zorlu savaş alanı eğitiminden sonra, ağaçlara tırmanmak hiçbir şeydi.
Sorunsuz bir şekilde yön değiştirdi. Balkona doğru koştu ve orada son hızla bir şeye çarptı.
"Aghh!" Rishe hiç de bir hanımefendiye yakışmayan homurtu çıkararak birkaç adım sendeledi. Neyden sektiğini görmek için başını kaldırdı. "Ah..."
♡♡♡
Normalde bölümleri wattpad üzerinden yayınlıyordum ama şu sıralar wattpad uygulamasına ne telefondan ne de bilgisayardan giremiyorum ve ne kadar doğru bilmiyorum ama internette wattpad uygulaması kapandı diye bir yazı okudum bu yüzden wattpad uygulaması düzelene kadar ya geçici ya da kalıcı bölümleri burada yayınlamaya devam edeceğim, herkese iyi okumalarrr ☆☆☆
2 notes · View notes
haticekkarahan · 2 years ago
Text
Tumblr media
tortuları birikmiş dünyasında, nem kapılan aşkın sahteliğine girip de kimse boşa toza bulanmasın. sevdanın yükünü bir venüs taşısın! karada halı altına süpürülmüş kini, suda yüzen sevgi ne yapsın! tezatlıklar üzerine kurulan yer kürede, çekim gücüne zayıflığını tartıda boy gösterirken, kimler alkışladı bu lapa toprağı? uygarlıklar, zamanlar ve kavramların nidaları buyur etti şimdi radyoda. nasıl karmaşa içinde her biri rüya olan yedi saniye asır. bir ay masum kalıyor, yakmadan içimizi, güleç gülümsüyor. içinde gizli kötülük olan herkese sergiliyor lambasını. indirdim haksız göğe kalkan başımı. badanası kurumamış duvarda mahcup anımsadım. resmedilmiş aşkın haritasında, başkente sokulurken buldum yaralı tırnakları. içimi hoplatan, ummadığım heyecanı yokladı tombalasında. zihnim ve kalbim mahkemesinde ara verdi hakim. vadesi ertelenen aşkın faturası bu dünyadan sorulmadığı gibi güneş yakıyor şimdi tenimi. yıllardan neydi? hangi çağdan kalma bir surettir bu? eski duvarların soğukluğu bedenime nüfus ederken, zıt karşıt ısı yüreğimde. hiç geçit verilmemiş şehirlerin anıları göz pınarlarımda musluğun vanasını açıyor arşa. yaşanmamış hayatların hepsi ben de bir hatırat şimdi. adım atıyor, ilerliyorum. dört odacıklı bir kum yığını karşılıyor göz denen sökük perdelerimi. çöl fareleri kulağıma fısıldadı da neler söyledi hala kulaklarımda bir çınlama! hoş bir karşılanma olmadığı gibi kapıların pervazları tek tek silindi. durdum ben de kaderime razı bir vaziyette miskin bekledim. cenin bedenimle hiçbir şey bilmeyen bir bebeğim şimdi. yaşlardan ne? saatin içinde akrep ve yelkovan ne zaman ayırdı yollarını? farklı istikamet yolunda ikametim nerede? hem gidilmesine hem de kalınmasına izin verilmeyen bu tatsız misafirlikte, veda ettim benliğime. arasından soğuk esen nefes kesildi. belleğimde bir günce şimdi, yorgana leke süren çarşafın kanlar içindeki kin tutan kimliği!
-haticek
12 notes · View notes
dugun-rehberim · 11 days ago
Photo
Tumblr media
Rüyada Çöl Görmek Ne Anlama Gelir? Rüya Tabiri
0 notes
life-kaan · 3 months ago
Text
2- ÖLMEDEN ÖNCE İZLENMESİ GEREKEN FİLİMLER ( benim listem )
çağrı (the message)
oldboy (kore )
the box(kutu)
kara şövalye (batman)
esaretin bedeli
cesur yürek
papillon-kelebek
gladyatör
eşkıya
muhsin bey
4oda
dövüş kulübü
benjamin button'ın
kadın avcısı
polar
yarının sınırında
top gun
tehlikeli ilşkiler
john malkovich olmak
fareler ve insanlar
john english
güneş imparatorluğu
transformers
şampiyon (mickey rourke )
ölümsüzler
cehennem melekleri
günah şehri
jonah hex
vampirle görüşme
sıkı dostlar
bir zamanlar amerika'da
bir zamanlar çin'de
kana kan
kan sporu
aslan yürek
john wick
ahlat ağacı
körlük (blindness)
big nothing
red notice
yeni dünya ( terra nova)
cobra(stalon)
con aır
ray
rambo
the purge
the godfather
ın tıme
yeşil yol
yüzüklerin efendisi
zor hedef
evrenin askerleri
ikiz kan
cyborg(van damme)
street fıghter
özgürlük savaşçısı
zaman polisi
ikili takım
bed boys
kod adı : jcvd
kara kartal
hepsini vur
çöl kaplanı
çöl aslanı
hepsini öldür
welcome to the jungle
kingdom
kıckboxer
mezarına tüküreceğim
mezara kadar
kartal göz
sihirbazlar çetesi
sihirbaz
prestij
italyan işi
bourn mirası
tetikçi
büyük budapeşte oteli
yalanın icadı
sigara içtiğiniz için teşekkürler
kızıl ejder
bıçaklar çekildi
gün batımından şafağa
beter böcek
brazzers xxx
tosun paşa
kill bill
matrix
face of
kara kitap
asla yabancılarla oynama
amerikan pastasi
desperado
pulp fiction
otel
parazit
terminator
Son samuray
Hesaplaşma
Dünyadaki son adam ( dizi)
piyanist
herşeye çok güzel olucak(cem yılmaz)
gora
ındiana jones
çelik adam(superman)
iyi kötü çirkin
er rayn
köstebek
olağan şüpheliler
leon
geleceğe dönüş
akıl defteri-memento
şarlo diktatör
3 idiot
forrest gump
arabistanlı lawrence
schindler'in listesi
nobody
yaralı yüz
los angeles den kaçış
heat
snatch
xxx
ajan solt
wantet
47 ronin
die hard(zor ölüm)
hamilton's
turist
para avcısı
pan'ın labirenti
cevapsız arama
testere
truman show
akıl defteri
zincir adasi
jurassic park
son samuray
L&M - dizi ( ali atay)
roninn
robin hood( russell crowe)
jaws
hababam sınıfı
the game(oyun)
v for vendetta
ateşten kalbe akıldan dumana
taşıyıcı
adrenalin
fargo
21 gr
buz hasadı
sıkıysa yakala
Ölümlü dünya( ali atay)
müfreze
mr and mis smith
mad max
Kutsal damacana
hotel rwanda
rocky
10 emir
alkadrazdan kaçış
affedilmeyen
bir avuç dolar için
bir kaç dolar için
armageddon
kusursuz dünya casper
ıwo jima dan mektuplar
atalarımızın bayrakları
Eşkiya
İyi , kötü, çirkin
çingeneler zamani
Robin hood ( russell crowe)
Kadın avcıları ( tom hanks)
bakış açısı
bir rüya için ağıt
dangerous minds(sakıncalı düşünceler )
salak ile avanak
the mask
benhur
kanlı elmas
7ler
nerdesin be birader?
7
ölümsüz
kırılgan
splıt
lucı
maymunlar cehennemi
manolya
kemik koleksiyoncusu
vanilla sky
tetikçinin gecesi
barry seal:kaçakçı
the exudes
arabesk (şener şen/uğur yücel)
Terra nova ( novaya zemelia)yeni dünya
Bilek kesenler ; bir aşk hikayesi
0 notes
harflerinlideri · 2 years ago
Text
Merhaba sevgilim,
Sevgili... Sevdiğine söylenebilecek en güzel söz değil mi? Bana göre öyleydi. Seni, en sevdiğim kafede oturmuş ağlarken gördüm canlı bir şekilde ilk kez. Biliyordum o rüyadan itibaren bir şeyler olacağını. Ben nasıl ki Ay gezegeninde beraber yaşadığımızı gördüysem senin de güneş gezegenini birleştirdiğimizi gördüğünü biliyordum. O yüzden bana anlattığında çok tepki veremedim, özür dilerim sevgili Şair’im.
Ben İren Yorulmaz. Sana söyleyemedim gerçek adımı. Hiçbir şeyi doğru söylemediğim gibi. Karşına çıkmaya zor karar vermişken bir de üstüne gerçekleri söyleyemezdim. Bir kezlikti zaten bu yaşanılanlar. Bilmeni istemedim bu kadar özgüvensiz olduğumu. Hep o rüyandaki kadın olarak kalmak istedim. Beceremedim... Canım yanıyor Şair. Bana her okuduğun şiirde bir kez daha parçalanıyor yüreğim.
Ben Cennet Özer. Hep hayallerimdeki insanım. Senin yanındayım. Ruhlarımız aynı o güneş gibi birbirine girmiş halde. Bana ilk sorduğun soru “Okul nasıl gidiyor?” olmuştu. Hatırlıyorsun değil mi sevgilim? Saçma bulduğumda değil heyecanımdan sustum ben o gün. Canım öyle bir yandı ki. Konuştuk akşama kadar, her bir nefeste biraz daha sürüklendim ben. Biliyordum olmayacağını. Özür dilerim sevgilim.
Yanından ayrılıp ötanazi olacağım hastaneye adımladım gözyaşlarım birer ay birer güneş olarak damlarken. Ne zaman öleceğimi bilmeden depresyonu yaşamaktansa bunu yapmayı tercih etmiş ve gerekli izinleri almıştım. Yıllardır bu anı bekliyordum. Nereden bilebilirdim karşıma çıkacağını? Hayatımın aşkı da çıksa karşıma bazen olmayınca olmuyordu bazı şeyler. Şair’im... Canım sevgilim benim. Affet beni ne olursun. Sarıl bana rüyalarında her gece. Satırlar yaz bana doyasıya. Nefes al benim için.
Bu mektup sana ulaştıysa eğer evren son iyiliğini yapmıştır bize. Bir noktada buluşturmuştur bizi tekrardan. Ulaşmadığını düşünmek istemiyorum. Seni belirsizlik içerisinde bırakmak bana yaşamaktan daha çok acı verecek bir şey. Son uykuma dalarken düşlerimde yine sen varsın. Bana şiir okuyor, öpüyorsun beni son kez.
Affet sevgilim. Sana böyle bir rüya gördürdüğüm ve bu mektup dahil her şeyin bir kabustan ibaret olduğu için affet. Düş kırıklıkları sanırsam böyle oluşuyor. Bunu yapmam gerekiyordu. Senin bir şeyleri anlayabilmen, yaşayabilmen için sana bir kabusta yılları yaşatmam gerekiyordu. Şair... Hiç şiir yazmayı bırakma , olur mu?
Şimdi uyanabilirsiniz Şair Bey dedi rüyaların meleği ve uyandırdı Yusuf’u. Bir rüyada belki de sadece birkaç saniyede yılları yaşayan genç adam çok korkmuş ve ağlıyordu. Bir şeyleri öğrenmesi gerektiğinden görmüştü bu rüyayı. Elini kalbine koydu ve “Bana ihtiyacı var.” dedi. İşte böyle başladı çöl gözlü kızla ay saçlı çocuğun hikayesi.
Şehir değiştiren Yusuf bir gün taksiye biner ve şoförün bir kalbe ihtiyacı oduğunu fark eder. Ne yapması gerektiğini artık biliyordur. Derin bir nefes alır ve “Adınızı öğrenebilir miyim?” der. Yeni hikayeler için ya şehre birisi gelir ya da bir başkası şehirden gider. Bu ruh yarası da burada biter.
0 notes
ggoodbyefall · 2 years ago
Text
Çöl. Gece. Ay.
Ufukta bir toz var bir kıyamet sanki
Çiçeklerin ürpermesi
İçe akan gözyaşları
Kan damlaları
Ay döner, siz yatakta dönersiniz.
Baharlar gelir, siz ölmüşsünüz dirilmesiz
Bir ışık giriyor karanlık ülkelere
İçtiğiniz kevserdir;,
Çöllerin kevseri
Kendi kendine ayna olan nergisler
Leylakların gün doğuşu ürperişi
Rüzgarlar karları süpürdüğünde
Birdenbire aydınlandı annenin yüzü
Bir bahar günü doğdun
Görünür görünmez ufuklarda
Karlar erir erir kaçar da
Gökler yağmur biçiminde güler ağlar ağlar da
Güneş övünerek yansır yansır da sularda
Gelirsin her baharda
Bir diriliş gibi ölü dünyaya
Bir bahar hali yaratışı
Sonbahar benim ölümüm kırmızı kırmızı yanışım karaağaçlarda
Senin ak doğumunu daha çok ortaya koymak için
Senin baharda doğuşunun anısına
Ve güzün güneşte bir kuruyuş bir dağılma
Benim ölümümden gelen haykırış ve ağlayışlarla
Uzak çin parkları
Leyla’nın doğumunda bir gök yaratığının söylediği şiir:
Gözleri yumulu bir peri miydi
Gözleri yumulu bir peri miydi
Baharın gözleri miydi
Baharın gözleri miydi
Öldüğümü bildi
Öldüğümü bildi
Dirildiğimi bildi
Dirildiğimi bildi
(Rüzgarın dilinden)
NİNNİ
Melekler çöl şehrine dağılsın
Leyla’nın uyku saati geldi
Unutma çöl ulu bir şehirdir
Çöl bana mahsus bir şehirdir
Çölden geçmek Leyla’ya ermek içindir
Uyku bir bahara döndü
Tanrı’nın işaret koyduğu yıldız
Ruhunda bir ahenk cami kubbelerinden
Göğsünde bir alamet minarelerden
Kızlar için biçilen ölümsüz giysiler
Yanarak ateşe çevrilerek
Binlerce yıl öncesinden gelen aynı ürperti
Çay, afyon ve tapınak karışımı
Bunlar ancak efsanelerdir
Dağlardan yansıyan efsanelerdir
Bir ay serinliği
Ölü şairler
Çölde uyuyan bir insanın göğsü
Doğuya gidip gidip de güneşe mi yaklaşsam
Ne kadar uyudu kim bilir sonra birden uyandı
Yakmayan bir ateş ıslatmayan bir yağmur
Bir nehrin ateşi ateş nehrine vurur
Hızırsı Rüya
Acı kaderinin ıssızlığı
Tanrıya açılmış elleri
Göğsünüzün ortasında bir bıçak yarası
Dua cennet ülkesine ait
Tanrı nimeti yıldızlar
Ölümün tasviri gibi
Ve yıldırımlar Mecnun’un kalbi gibi
Çatlamış yüreğimiz
Oruç ikindilerinin şehri
Gözyaşı duası
Ve ruh sarsıntılar cehennemini
Aşıp geçmedikçe
Kanadı ıslanmadan
Tanrı’ya yaklaşma hali
Tanrı’ya yakaracak bir halde ve bir durumda
Altın sarayların hayali sütunları
Gecenin ve ölümün birbirine denk yaprakları
Ölmüş ruhun ——— ruhumun ——— kıpırdadığını duydum
(Sönükleşip kaybolurlar)
Kaybolmuş mezarından
Ölümsüz çiçekler
Yaşamak Tanrı uğruna, Tanrı içindir
Kum tepelerinde Ay yarası
Anlatacaktım ölümlerini bir sonbahar eşliğinde
Bir kış güneşliğinde
…Mevsim mi?
Artık ne bahar ne sonbahardır
LEYLA İLE MECNUN, sezaikarakoç
0 notes
birasilzade · 6 years ago
Text
Tumblr media
Bir yerde bir kuyunun saklı oluşudur çöle güzellik veren
Küçük prens
31 notes · View notes
aya-meftun · 4 years ago
Note
Son kurbanı ben miyim bu şehla bilmecenin / aslı bir yasemindir içimdeki gecenin / böylesine taşır mı karanlığı bir adam / böylesine kahrını damıtır mı bu şehir / bir çöl kalır her deprem sonrası ellerimde /bir yüzün kalır / hüzün ki, bir yanında yükselir sıradağlar / bir yanında şairler yalnızlığı anlatır
Bir yanı neden eksik deniz fenerlerinin / sen de mi limanları temizleyen bir adam / ve aydınlık bir rıhtım arıyorsun yeniden / sanki biri bakıyor içimde bir gemiden / zamana boyun büken yaralı bir sur gibi
Sen de mi bir şehzade bekliyorsun öteden
Bir tufan ortasında çaresiz, mahsur gibi
Gel, rüya toplayalım bu esrarlı geceden
Yıllar gam bozkırında tükendi bencileyin / inadına köpürdü dudaklarımda zehir / ne hazinedir ki, hala anlamadı gönlümün / devasa bir sığınak olduğunu bu şehir / götür ta öteye ağlayan mektupları / götür ağzı köpüren atları bu şehirden
Sana dimdik yürümek yakışıyor ey kadın
Bana bir padişahı ağırlamak yeniden / eteğinden kan sızan gelinliği al götür / götür bu yağmalanmış haritayı evimden / çocukları öldüren hainliği al götür
— Nurullah genç —
Tumblr media
Şu zarifliğe bakar mısınız 🌿
Nurullah Genç şiirine mi sevineyim yoksa şu mütüşmel dolunay manzarasına mı? Ama hiç kuşkusuz en bi' çok sevindiğim şey, böylesine mesafeye rağmen hem de hiç kelimeye hacet duymadan kurulan gönül bağı... Geçtiğiniz yollarda papatyalar açıyor zarif'hanım 🤗🌼
20 notes · View notes
maidurak · 4 years ago
Text
Rüyalar alemindeki bilgi türleri üzerine
Tumblr media
Rüyaların gerçekliği mevcut gerçekliğimizi ne kadar etkilemektedir? Bilinçaltımız öyle büyük bir evrendir ki içeride kaybolmamak çok zordur. Bir insan varlığının hayatı boyunca yaşadığı tüm deneyimler bilinçaltına kaydedilir. Burası öyle büyük bir hafıza bankasıdır ki içerisindeki bilgiler bizlerin hayat dediğimiz genel algımızı oluştururlar. İşte rüyalarımıza ilham veren bilginin kaynağı burasıdır.
Her birey mutlaka her gün en az bir rüya görür. Bu rüyalar genelde bilinçaltından gelmekle birlikte aynı zamanda da bireyin aile üyelerinin veya sezgisel bağı olan diğer tanıdıklarından veya tanımadıklarından da gelir. Yani her insan bir evren ve her evren birbiri ile sezgi kanalında bağlıdır.
Birbirimizi ne kadar etkilediğimizi tahmin edemezsiniz. "Bir rüya gördüm etkisinden çıkamadım." diyen bir bireyin gördüğü rüyasının içerdiği bilginin tamamı kendi bilinçaltına ait bir bilgi içermek zorunda değildir. Başka bilinçlerinde bilgisi bu bireyin rüyalarında açığa çıkabilir. Bu öyle geniş bir spektrumdur ki sadece yaşayan bireyleri kapsamaz. Sezgi dediğimiz kanal zamansızdır. Bu zamansızlık geçmişi veya olası bir geleceği kapsamakla birlikte bedeni olmayan bir enerji türünü bile içine alabilir. Bu açıdan baktığımızda rüya deyip geçemeyeceğimiz ciddilikte bir yapı ile karşılaşıyoruz.
Daha önce blogladığım bir yazımda insanın ruhsal anlamdaki yönüne açılan psişik yetilerden bahsetmiştim. Bu yetiler kendilerini rüya dediğimiz mekanizmada ortaya çıkarabiliyor. Elbette böyle deyince her rüyaya psişik bir gözle bakmak gerek gibi algılanmasınıda istemiyorum. Çünkü bu her rüya için geçerli bir şey değil.
Rüyalar çeşitlidir. Travmatik olanları vardır, sezgisel olanları vardır, takıntı kaynaklı olanı vardır veya vücudun kendisini iyi hissetirmek için olanları vardır.
Travmatik olanlar genelde yaşamımızda başımıza gelen kötü diye tabir ettiğimiz olayların etkilerinin eseridir. Sezgisel olanları yukarıda bahsettiğim psişik ve morfik bağlantı aracılığıyla elde edilen bilgiyi içeren rüyalardır. Takıntı kaynaklı olanlar adından da anlaşılacağı gibi obsesif ruh hallerimizin rüyalarımızı etkilemesi durumudur. Son olarakta bazı rüyalar vardır ki amacı kişiyi uyandığında motive etmek olan bir çeşit geri bildirimdir. Yani kendimizden.
Elbette böylesine gizemli bir konuyu bu başlıklar altında katagorize etme çabam mutlak değildir. Bu bilgiler kendi hayat deneyimlerimden elde ettiğim subjektif çıkarımların sonucudur.
Ben burada daha çok sezgisel olanların gizemine değinmek istiyorum. Çünkü bu tür rüyalar sadece rüya olarak değil günlük ruh hallerimizin bile içerisinde keşfedebileceğimiz türden bir etkiye sahiptir. Sezgi kanalı çok boyutlu ve çeşitli olabiliyor.
Psişik yetiler sırasında açığa çıkan görüntü, ön biliş gibi durumlardan da bilineceği gibi gelen sezgisel bilgi bilinçaltındaki bilgi evreninden beslenir. Bir insana dış etkiden giriş yapan bilgi onun bilinçaltı süzgecinden geçmek zorundadır. Çünkü diğer türlüsü olan ham bilgi halini yaşayan bir insan algılayamaz. Böyle bir bilgi girişi genelde sembolik diyeceğimiz çağrışımlar üzerinden gelir.
Sembollerin bir bilgiyi çok çeşitli şekilde anlatma becerisi vardır. Bir insana karmadan bahsetmek istenirse ona karmayı çağrıştıran bir sembol ile bilgi aktarmak hem daha konforlu hemde daha kolaydır. Örneğin durugörü vizyonunda mısır mitolojisinden Maat figürünü gören bir birey bunun küçük bir araştırma ile karmayı anlatan bir sembol olduğunu öğrenecektir.
Rüyalar ise daha çok bilgiyi içeren kısa metrajlı filmler gibidir. Bir durugörürün rüyada aldığı bilgi çok daha fazla olabiliyor. Bu semboller ile çekilmiş bir film gibidir ve detayları üzerinde tek tek düşünmek ve araştırma yapmak gerekir. Örneğin rüyada görülen çöl kıtlığa işaret edebiliyor. Çöl üzerinde birbiriyle etkileşim kuran insanlar bu türden bir kıtlık döneminde kurulacak olan iletişimlerinizin detayı hakkında fikir verebilir. Biriyle yemeğininizi paylaştığınızı görmeniz bu stresli dönemde bile yardım etmeye hazır bir halde olacağınızı size anlatıyor olabilir.
Rüyada görülen genel tema ve o tema üzerinde yaşanan olaylar birbirini etkiler. Çöl temasına kıtlık diye bir yorum yaparsanız üzerinde olup biten olaylarında bu kıtlık ile bağlantılı sonuçları doğuracağını bilerek yorum yapmak daha sağlıklı olacaktır. Diğer türlü bağlantısız yorumlar genelde ana temadan uzaklaştırıp ucu açık muğlak yorumlara neden olur. Bu da kafa karışıklığı ile birlikte gelen bilgiyi uzun vadede kendi avantajımıza kullanamamak anlamlarına gelir.
Bilinçaltı çölü bilmeseydi ve bilgi yine aynı kıtlık içeriğini anlatmak isteseydi o halde ne gösterirdi?
Akla bir sürü tema geliyor. Ama seçilen temanın illaki sadece kıtlığı anlatmak zorunda olmadığını da unutmamak gerek. Bilinçaltı susuzluktan parça parça olmuş bir toprak betimi gösteredebilirdi. Ama seçilen çöl temasıysa işin içine renk faktörüde giriyor. Sıcaklık faktörüde giriyor.
Sarı bir çöl hastalığı da anlatabilir. Çünkü sarı renk genelde hastalık ile ilgili bir semboldür. Bir hastalığı anlatmak için illaki başka sembollerde bulunabilir. Ama genel bilinen bir bilgiyi çoğunluğun bildiği gibi bir şekilde anlatmak varken ayrıca bir sembolle zahmete girilmez. İşte bu yüzden bilinçaltıların birbirleri ile olan bağından bahsediyorum.
Bilgi durugörüre rüya yoluyla akarken bunu tek bir durugörüre yönelik yapmaz. Bilgi dünyanın morfik bilinçaltına girer ve algılayabilecek berraklıkta olanlar bilgiyi bu ortak bilinçaltından çeker. Uygun frekansı bulan psişik her bilgiye kendini açacak şekilde uyumlayabilir. Bu bireyin vicdan ve ahlakı ile doğru orantılı bir konudur.
Evren adaletlidir. Kaldırabilecek gücü olana yük verilir diye bir söz vardır. Bu evrenin adaletini anlatan bir sözdür. Bir insan kaldırabileceği ölçüde bilgiyi alabilir. Fazlası ona konforsuz gelir ve bu konforsuzluk çeşitli takıntıların başlamasına neden olur. Takıntılarsa bireyi sezgisel yetisinden uzaklaştırıp hayallerin içinde kaybolan türden bir hale çevirebilir. Çünkü bu psişik sezgi alanı ince bir ipe benzer. Ya cambaz olmayı öğreneceksiniz yada düşeceksiniz. Olgunlaşmamış bir insana gelen kaldıramayacağı dozda bilgi onun psikoza düşmesine neden olabilir. Bu da adaletsiz bir durum olur ve evren genelde böyle çalışmaz.
Bir bilinçaltı ve rüya konusundan evrenin çalışma mekaniklerine geldim. Her konu gibi bu konuda üzerinde derin düşünce fırtınaları yapılacak türden bir konudur.
2 notes · View notes
guillotineguardd · 4 years ago
Text
Yutkunmakta zorlandığım, gücümün kalanını test ettiğim bir gecenin ortasında üşüyen ayaklarım ile kala kaldım yine. Bedenim yeryüzü. Gövdem çöl gibi. Kurak, sıcak ve kaktüsler ile dolu. Dizlerim, ayaklarım kutup gibi soğuk, sert ve ruhsuz. Midem kelebekler vadisi ama biri girip tek tek öldürdü kelebeklerimi ve kokan cesetler yakıyor midemi. Acıyor canım. Aptalca kalbimi sahtekâr birine emanet etmek demekmiş aşk. Devamlı nefes almaya benziyor bu acın. Ölümle son bulacak sanırım. Gözümün önünden gitmesi için uyumam, unutmam için buna uymam gerekiyor. Biliyoruz ki her uykunun içinde bir rüya ve sonunda da bir uyanışın olduğunu ayrıca her uyumun bir uyumsuzluğu oldugunu. Bilinmeze giden ayaklarım yok artık. Çarem de ancak bir belirsizlik olacaktı ki erişebilmek için umut ile dolayim. Biliyorum her şey bildiğim gibi. Yalnızlığı ararken acı dolu. Yalnızlıktan kurtulmak için hüzün dolu sonbahar yaprağı olacağım. Sebebsiz yere üzülürken bundan tat alacağım. Ben yapacağım ne yapacaksam. Onlara izin veren kişi olduğum gibi ve arzularım ardından devamlı koşup gücümü bunlara feda edene dek. Başarmak dahi şans istiyordu da, kalıplar müsade etmez bilirsiniz :)
2 notes · View notes
aygultopal35 · 5 years ago
Text
Ben Ezeli Bir Mağlubum…
Mektuplarını üzülerek okudum. Sen ki son liman, son ümit, son dost, ilk ve son sevgilisin. Sen ki yıldızım, sen ki annem, sen ki çocuğumsun… Acılarımla hırçınlaştığına üzüldüm. Istıraplarım çok mu çirkin, çok mu çocukça? Onları senden mi gizleyeceğim?
Sahneye maskeyle çıkmak! Ben aktör değilim. Sesinin tonunda minnacık bir soğuyuş hissettiğim an yokum. Acılarımın kaynağı sensin, evet ama hayatımın kaynağı da sensin, senin için ve seninle yaşıyorum. Sen uçuruma yuvarlanırken tutunulan dal, sen vaha, sen bütün hayal kırıklıklarımın dudaklarında ümitleştiği kadın…
Sen bütün kitaplardan daha derinsin, sana yazdığım mektuplardan utanıyorum, kendi kendini oku… BİLİYORUM Kİ BENİMSİN. Ve gece bir deniz kızı gibiydi. Şarkılarla başladı yıldız yıldız; köpük köpük. Kah bir çöl rüzgarı gibi yakıcı, kah bir çöl gecesi kadar serin. Hangi beste sözün musikisiyle, sözün füsunuyla boy ölçüşebilir. Kelime kanattır, kelime buse. Ve gece bir deniz kızı gibi başladı. Harikulade gözleri vardı gecenin.
Ve saçları bir kucak alevdiler ve dudaklarında bütün yaraları kapayan, bütün zilletlerin hatırasını silen bir iksir… Salzburg tuzlalarına atılan kuru dallar, bir zaman sonra bir kristal hevengi olarak çıkartılırmış; artık dal kaybolurmuş, gözleri kamaşırmış insanın. Kainatta farkına vardığımız her yeni güzellik, bizi hayrete düşüren bir keşif olup çıkar. Aa, deriz, tıpkı onun sesi, tıpkı onun bakışı, tıpkı onun kahkahası. Kristalizasyon yüzünden günün birinde kendi yarattığımız bir hayale aşık olduğumuzu, hayretler içinde görürüz. Tecrübe güvensizlik yaratır.
Gittikçe kristalizasyon kabiliyetimiz azalır. Aşkın hazları, ilham ettiği korkular ölçüsünde büyüktür… Yalnız seninim. Ve yalnız beni düşündüğün müddetçe aşkımızın ömrü ebedidir. Büyüyü ancak ihanetin bozar. Manevi ihanetin. Bir an için gözbebeklerinde raksedecek herhangi bir yabancı hayal, o zaman bu rüya bir kabusa döner ve bir uçurumun kıyısında uyanırsın… MEKTUPLARIN BÜYÜLÜ BİR AYNA Karanlıklardayım. Ve cinnetin sesi yüzümü kamçılıyor; bir baykuş kahkahası, bir kobra ıslığı…
Karanlıklardayım. Zindanımı aydınlatan tek ışık cıvıltılarınızdı. Yıldızım benim. Ve uzaklardasınız… Çöldeki kumlar gibi susuzum, canım benim, çatlayan topraklar gibi susuzum. Ve mektupların nisan yağmuru. Hind’in turnaları gökkubbeden dökülen damlaları toprağa düşmeden içerlermiş. Kelimeler alnımı, ruhumu serinleten birer buse. Onları senin ellerin yazmış, güzel ellerin. Bir afyonkeş gibi akşamı bekliyorum. Postacı geç uğruyor… Bu acılar saadetin gölgesi, bu acılar vuslatın dikenli yolu. Bu acılar araf… Arzın bütün mevsimleri vardı mektuplarında, göğün bütün ışıkları vardı.
Şimdi yıldız yıldızdı kelimeler, şimdi şimşek şimşek. Arada gök kararıyordu. Sonra vuslat gibi güzel bir fecir. Mektupların fırtınayla doluydu, meltemle doluydu, lema ile doluydu, yani Lamia’mla doluydu. Kuşlar tarlada mı şakıyorlardı, içimde mi? … Merhaba canım benim. Sen aşkın bütün hazinelerini büyük bir titizlikle fatihine saklayan gerçek kadın. Yalnız kelimelerin değil, rüyaların bile bakir… Rüyalarını ver bana, kendini değil. Olmak istediğin gibi görün, olduğun gibi değil…Cemil Meriç
5 notes · View notes
masumcetin · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Hatırlamıyorum, hiç unutmadım çünkü
—————————————————————— Karin Karakaşlı ———————
Yaşandığı ânın yakıcılığından arınmış, hani lavken kül olmuş bir hayat parçacığıdır anı ——————————————————————
Derler ki, uykuya dalmadan önce son düşündüğünle, sabah gözünü açtığında ilk hatırladığın meramındır. Esasın… Uykuya çok zor teslim olurum ama o an geldiğinde mutlaka bir hayale sığınıyorumdur. Sadece kendim için uydurduğum bir hikâyeye. Olmayı istediğim yerde, olmayı istediğim halde, olmayı istediğim kişilerle. Kendi seçtiğim hayat ihtimalinde. Sabah uyandığımdaysa parmakların arasından su gibi kayan bir rüyanın peşindeyimdir genelde. Rüya dediysem, hayatta korktuğum ne varsa, bilinçaltımın sinsi bir oyunu olarak karşımda bulduğum şeyin adıdır genelde. Yaşamaktan korktuğun şeyleri rüya niyetine gördüğünde, nihayetinde bütün korkularını korkmuş oluyorsun. Deli cesaretinin kısa tarifi böyle bir şey. Son düşündüğüm bir hayal, ilk hatırladığım bir rüya… Anı ve rüyanın o tuhaf dansı eşliğinde akıyor hayatım. Bazen bir rüyayı zihnine kaydetmek için gerçek bir anınmış gibi çaba harcaman gerekir. Bazen de hayatının anılarını silik rüyalar gibi hatırlarsın. Eksiklik duygusuyla. Neresinden büksen çembere oturmayan bir çıkıntılıkla. Sonunda şöyle düşünürüm hep. Anılar da benim rüyalar da. Rüya gibi anılar, anı gibi rüyalar da.
Hafızanın girdaplı diyarında
Unutmanın ve hatırlamanın gizemli ülkesi hafıza hep büyüledi beni. Büyünün içinde hayranlık da var, korku da. Bir kez efsunlanınca, peşinden gidersin o bitmeyen keçi yolunun. Kimi zaman dehliz ve sarnıçlara, kimi zaman bitimsiz merdivenlere dönüşür yol. Yerin yedi kat zifirî dibi de yıldızlı göğün altı da senindir. Lapis okyanus senin, perili orman senin, kum fırtınalı çöl ve o dingin bozkır senin.
Yaşadığımızla anımızın o garip ilişkisi, nam-ı diğer hafızanın küçük oyunları insanlık tarihi boyunca çözdükçe akla dolanan bir bilmece oldu. Antik Yunan’da insanın algı sınırlarını aşan her şeye olduğu gibi hafızaya da tanrısal bir rol biçilmişti. Yunan mitolojisinde bellek tanrıçası Mnemosyne, Gaia ile Uranos'un Titan adı verilen on iki çocuğundan biriydi. Dilleri ve kelimeleri icat ettiği kabul edilse de asıl sözlü edebiyatın temsilcisi olarak ortaya çıktı. Bu sözlü geleneğe bağlı ozanların koruyucusu ve ilham perisi olan Müzler de (Dokuz Musalar), Mnemosyne'nin Zeus'tan olma kızlarıydı. Müzler; şiiri, müziği, astronomiyi, tarihi, dansı, destanı, tragedya ve komedyaları ilham ederdi. Tıpkı anneleri gibi onlar da her şeyi olduğu gibi kaydeder ve tastamam hatırlardı. Ne de olsa dünya o zaman daha yekpâre, hayat daha bütündü.
İki nehir iki tercih
Bu bağlamda en ilginç hikâyelerden biri de yeraltı dünyası Hades’te sularından içene her şeyi unutturan Lethe nehri ile insana her şeyi hatırlama gücü veren Mnemosyne nehrininkidir.
Yunancada unutkanlık ya da gizleme anlamlarına gelen Lethe, ile hafıza anlamındaki “mneme” sözcüğünden türeyen Mnemosyne, insana Antik Yunan’ın farklı inanç sistemleri uyarınca iki seçenek dayatır. Lethe’nin suyundan içenler, geçmiş fani hayatlarına dair her şeyi unutur. Mnemosyne’nin suyunu içenlerse her şeyi hatırlayarak mutlak bilgiye kavuşur.  
Zıt anlamlı kelimeler genellikle karşıt iki kutup olarak dururken, hatırlamak ve unutmak söz konusu olduğunda paranın iki yüzü gelir aklıma. Hatırlamak ve unutmak tıpkı Lethe ve Mnemosyne nehirleri gibi birbirini çağırır. Biri “Hatırladın mı?” dediğinde, “Unutmadın değil mi?” diye de sormuş olur. O yüzden “Hatırladın mı?” sorusunu soranın tek beklediği, dilediği yanıt “Hiç unutmadım ki” dir. Öyle ya, hatırlamak için önce unutmuş olmak gerekir.
Bazen sen hatırlamayı seçersin, bazen de hatıran seni seçer. Eski bir sen’e dalmak özgür iradenle karar verdiğin bir eylemse, aslında anının ağırlığından kurtulmuşsun demektir. Yaşandığı ânın yakıcılığından arınmış, hani lavken kül olmuş bir hayat parçacığıdır anı. Güvenlikli bir mesafeden ona bakabilmenin rahatlığına sahipsindir.
Ama hafıza asla bu konforlu alanla yetinmez. Çoğu kez anılara gafil avlanırsın. Hatırlamayı seçmemişken, ihtimal ondan bucak bucak kaçmışken, ihmal hatta inkâr edilmişliğinin intikamını almaya yeminli bir anı bir anda sinsice kıstırır ruhunu. Çağrışımlarla ve duyularının oyunuyla çıkagelir. Bir koku, bir tad, bir şarkı, bir söz, gözünün önünde beliren hiç çekilmemiş bir fotoğrafla. İnce sızıyla gelir anı. Muhatabı kalmamış hikâyesiyle. “Neyin var?” sorusuna verilecek upuzun bir “Hiiiiç”le. Hiçbir şeyin yoktur, anlatamadığın bir anıdan öte.
Unutma değil unutama
Kendine yoldaş ararsın. Şu iç kanamaya bir yâren. Zamana direnen, her kuşağa kendini yeniden kaydeden şarkısıyla Esmeray gelir mesela imdadına. Unutama beni der. Unutma beni değil, unutama beni. İstesen de azmetsen de unutmak gelmesin elinden. Yenil hafızana. O korunaklı, o riyakâr surların yıkılsın. Hortlak anılar ruhuna tırmansın. Nefes alama. Soluksuzluğunda hatırla beni. Beni hatırla. Öyle bir hatırla ki unutmak mümkün olmasın bir daha.
Usul usul söyler Esmeray şarkısını. Hece hece. Feleğin çemberinden geçmiş ama halen salıncakta sallanan bir kadının serzenişiyle.
Boğazında düğümlenen hıçkırık olayım Unutma beni, unutama beni Gözünden damlayamayan gözyaşın olayım Unutma beni, unutama beni Gölgen gibi adım adım Her solukta benim adım Ben nasıl ki unutmadım Sen de unutma beni, unutama beni 
Unutma beni unutama beni hem bir yakarış hem bir bedduadır. İzinin kalmasını isteme, yaşananın hakkını talep ediştir. Çünkü biri unutursa, silinirsin. Toza dönmekse toprağa karışmaya benzemez. Yok sayıldığında ölemezsin. Yasın tutulmaz çünkü varlığın inkâr edilmiştir.
Allah biliyor, üzerimde zaman zaman tahakküm kurmayı deneyen, kurtulmayı istediğim çok anım var. Ama hani, hafızamdan sırf bu anıların kaydını silmeyi önerseler, duygusundan olmaya razı gelir miyim şu anıların, inanın bilemiyorum. Acıyla öğreniriz en çok. Çentik çentik hatalardan. Bile bile kanışlardan. Bir türlü taşmayan son damladan. Neden sonra yaşananın, yaşatılanın ham duygusuyla ödeşip hayat bilgisini kaydeder hale gelebildiğimizde, hafıza işlevini tamamlamış olur. Şimdi tevekküllü acıdır artık elimizdeki. Öğreten ve şifalandırandır. Tıpkı o şarkıdaki gibi.
Bitmek bilmez kapkaranlık geceler boyunca Unutma beni, unutama beni Ayrılığın acısını kalbinde duyunca Unutma beni, unutama beni Sevişirken, öpüşürken Yapayalnız dolaşırken Unutmaya çalışırken Unutama beni, unutama beni 
Bakmayın hafızanın da insafa geldiği zamanlar vardır. Hafıza bazen bizi bizden korur. Büyük travma ve kazalar sonrası ya da ağır bir sarhoşlukta hat kopar ve bir yerden sonrasını hatırlamayız. Çok fena iz bırakacağını hissettiğim konuşmaları, o konuşma sırasında bile bile unuturum ben. Ama geriye mutlaka duygusu kalır. O duyguyla takip ederim tarihimi.
Ülke tarihinin unutturma üzerine kurulu olduğu bizim gibi topraklarda toplumsal hafıza, delirmemizi önleyen sigortadır. Kimin ne uğruna öldüğünü, kim tarafından öldürüldüğünü, nelerin mükerrer olarak yaşatıldığını kaydeder. Hem kendi hem de sonraki kuşaklar için. Çünkü hakikate hep ihtiyaç vardır. Anılara eşlik eden o duygu, hakikatin de adıdır. Ve hafıza gayrı resmi tarih kaydıdır.
Hakikatinize ve adalet duygunuza kastedildiğinde, elinizde kalan tek seçenek, kimi zaman sığınağınız kimi zaman cehenneminiz olan o hafızanıza sahip çıkmaktır. Böyle olsun istedim. Hafıza eşliğinde upuzun bir yolculuğa çıkmayı. Şarkılar, filmler, anılar, kuramlar, resmî tarih anlatıları, sözlü tarih kayıtları, bir ninenin ağıdı, güngörmüş bir beyefendinin hatıratı, varlığı, sesi, sözü düzen tarafından reddedilmişin haykırışı, beş yaşında bir çocuğun “Ben hayatımda böyle bir şey görmedim” şeklindeki o gülümseten isyanı eşliğinde hatırlamayı. Ben bunu nasıl unuturum sorusuyla hafızanın çatlaklarında dolanmayı. Dağıla dağıla tamamlanmayı. Hani Turgut Uyar’ın dizesidir: “Sonradan en güzel unuttukları olacak anları dolduruyorlardı.”  O doldurulmuş anların hakkını arıyorum. Var mısınız fıçıları kırmaya?..
Tumblr media
Karin Karakaşlı, Hatırlamıyorum, hiç unutmadım çünkü (P24) 19 Eylül 2019 Fotoğraf: Julio Medem’in 1998 yapımı, “Los amantes del Círculo Polar” (Kutup Çizgisi Aşıkları) filminden, (Najwa Nimri & Fele Martínez). 
youtube
66 notes · View notes
emrdoqan · 5 years ago
Text
Savur alevini yansın, zülfüne değen ne varsa
Çöl dudaklarıma, düşsün öpüşlerin
Sesin sabahlarımda ağarsın
Aşka sersin yüreğin umutları
Ben bil ki sana geldim
Kaçacak yer bulama benden ileri
Üç yüz atmış beş günümü yakma bi daha
Bir birimizde kalalım sabaha dek
Bırak dudaklarım kapasın dudaklarını
Bir pencerenin kıyısındaki
Yanan mum gibi gölgemizde titreyelim
Zülfüne bahaları bırak ben gömeyim
Nazende olur düşerim cemre gibi avuçlarına
Ben bil ki sana geldim
Ömrüne muhtaç bir kuş gibi
Varsın bu bülbül güle konsun
Artık ne bir deniz, ne bir rüya
Bana sen gerek
Ben bil ki sana geldim
Emre Dogan.
2 notes · View notes
ahmettdonmezz · 5 years ago
Text
Tumblr media
Ruhumun yer altından
Bu yabansı sessizliğe...
Avuçlarına sis düşen
Mabedi olmayan ayin
İzdeki gölgeleri kazıyor
Mum alevinden yapılma
Suretler, ağıtlar, sesler..
Düş-erken (di) !
Karanlığa sürgün ebedilik oysa duyduğum;
Ruhumun yer altından
Gökyüzüne düşerken
Dünyadan geçerken insan
Bir köle oldu
Başları
İzdeki gölgelere
Eğik.
Bir kum tanesi kayıp
Penthos' un gözyaşına dokunur
Kumda keder,
Çöl feneri
Orion' un kılıcından keskin
Güneşin hapsolduğu çölde kördüğüm
Bir kum tanesi oysa gördüğüm;
Ruhumun yer altından
Gökyüzüne düşerken
Uykusuz rüya, abislere gömdüğüm
Anka kanadında iç' ten salıncak
Gece yarısı gezgini
Ey gözsüz gözcü!
Rüyana uyu
Issız, izsiz
Sessizlikte hiç' ten alınıp
Uçurumda asılı kalır ancak
Bir riyasız düş oysa öldüğüm;
Bir ölümden daha tutuyorum
Ruhumun yer altından
Gökyüzüne düşerken
...
kbr
3.3.2015
Źena
9 notes · View notes
bilinmeyenhayallerinsesi · 5 years ago
Text
Dudaklarımdaki çöl kuruluğunu , onun dudakları yok ediyordu . Çölde susamış gibiyken sende buldum suyu . Rüya sandım , ama değilmiş . Biz sadece uçsuz bucaksız rüyalarda buluşmamalıydık.
1 note · View note