#yok olmak gerekir bazen
Explore tagged Tumblr posts
Text
Tam da başladığını sandığın yerde biter/miş bazen yollar.
.
46 notes
·
View notes
Text
XX
halledebiliyor olmak halletmek istememe lüksünü yok ediyor. gücüm yetiyor ama güç yetireceğim durumlarla karşılaşmak istemiyorum. iki ayağı var diye insan otuz kilometre koşturulmaz ki. durmak gerekir bazen biliyorum ama bana ait bir bank yok artık. seninle tanıştığımız bankta gecenin iki buçuğunda oturuyorum. gecenin iki buçuğunda insan bankta olmaz, evinde olur. gece uyunulur ki sabah önümüzü görelim diyordun da senden sonra işler değişti. gece uyunmuyor, sabah da önümü göremiyorum zaten. omzumdaki şu yükü seninle paylaşmayı nasıl isterdim deniz, bilemezsin. yüzmeyi bildiğim tek denizdin. senden sonra girmeyi denediğim hiçbir suda nefes alamadım. ben zaten karada da nefes alamıyorum artık. sen öldün kalbimin bir damarı tıkandı. şaka yapmıyorum, kalbimde dev arıza var. alkol ve sigaraya suç atıyorlar ama kimse yokluğunun sonucu olduğunu göremiyor. deniz, kalbinin bir pompası kalbimin pompasıyla düğümmüş ve seninki kan pompalamayı bırakınca benimki de tıkanmış gibi hissediyorum. aylardır açmıyordum defterin deniz sayfasını ama biraz zor bir gece oluyor. defterin tam ortası izmaritten yandı tam da virgüle denk gelmiş. isabet. unutmak kelimesi un'dan türemiş biliyor musun. birini unutmak için onu un ufak etmek gerekiyormu. bütün anılarını, gözlerimi, burnunu, kaşını, yüzündeki benleri. hepsini ufalamak gerekirmiş unutmak için. ben seni ufalayamıyorum. dudaklarının kıvrımından sol kolundaki bene kadar tüm zerren bir bütün. un haline getiremiyorum. zaten unutmak ne ahmakça. unutacaksam neden yaşadım amına koyayım. ve sen öleceksen neden doğdun. madem yakacaktın neden yaşattın. gece oldu. uyuyalım ve önümüzü görelim. gecenin iki buçuğunda evde olunur deniz, toprağın altında değil.
42 notes
·
View notes
Text
“Küçük Prens” Kitabından 8 Alıntı
1. “İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez.”
2. “En zoru budur. Kendini yargılamak , başkalarını yargılamaktan çok daha zordur. Kendini gerektiği gibi yargılayabilirsen, gerçek bir bilgesin demektir.”
3. “Bazen sevdiklerinizin özgürce uçmasına izin vermeniz gerekir.”
4.”Kelebeklerle tanışmak istiyorsam, bir iki tırtıla katlanmayı öğrenmek zorundayım.”
5. “İnsanların artık anlamaya zamanları yok. Dükkanlardan her İstediklerini satın alıyorlar. Ama dostluk satılan bir dükkan olmadığı için dostları yok.”
6. “Örneğin öğlenden sonra saat dörtte gelsen, ben üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım.”
7. “Büyükler sayılardan hoşlanır. Onlara yeni bir dostunuzdan söz açtınız mı, hiçbir zaman size önemli şeyler sormazlar. Hiçbir zaman: ”Sesi nasıl? Hangi oyunu sever? Kelebek toplar mı?” diye sormazlar. “Kaç yaşındadır? Kaç kardeşi var? Kaç kilodur? Babası kaç para kazanır?” diye sorarlar. Ancak o zaman tanıdıklarını sanırlar onu. Büyüklere: “Pembe kiremitten bir ev gördüm, pencerelerinden sardunyalar, damında güvercinler vardı” derseniz, o evi bir türlü gözlerinin önüne getiremezler. Onlara: “Yüz bin liralık bir ev gördüm” demeniz gerek. O zaman: “Aman ne güzel!” diye bağırırlar.”
8. “Sahibi olmayan bir elmas bulursan, o elmas senindir. Sahibi olmayan bir ada bulursan, o ada senindir. Bir buluş yaparsan patentini alırsın, buluş senin olur. Mademki yıldızlara sahip olmak benden önce kimsenin aklına gelmedi, yıldızlar benimdir.”
22 notes
·
View notes
Text
Ekşide psikolog ücretleri gündem olmuş. Son bir ayım seans ücretlerine zam yapmak zorunda oluşumun karın ağrısıyla geçti. Evet zorunluluk. Çünkü ben bu işi hobi olarak yapıyor gibi hissetmek istemiyorum, bu his ne bana ne de danışanlarıma iyi gelecek.
Günde sekiz hasta baksa, seans ücreti 2000 tl olsa oh aylık 320 bin tl vay canına filan gibi hesaplar yapılmış. İşin mutfağında olmayan, dışarıdan bakan biri için bu hesap anlaşılabilir. Ama bir de işin iç yüzüne bakalım (shall we).
İyi bir terapi, terapistin danışanına, onun duygularına uyumlanabilmesidir. Tüm dikkatini danışanına verir, onun sadece anlık olarak söylediklerini dinlemekle kalmaz bunları hem kendi teorisine göre anlamlandırır hem de danışanının geçmişindeki örüntülerle ilişkisini kurar. Değişen noktaları fark eder, müdahale etmesi gereken yerleri belirler, bölük pörçük parçaları büyük resme çevirmeye çalışır. Aynı zamanda ilerleyen seanslarda nelerin üzerine düşülmesi gerektiğini not eder. Danışanlarımız için hazırlıklar yaparız, eksik olduğumuz noktalarda kitaplar okuruz, bilgilerimizi tazelememiz gereken yerlerde araştırmalar yaparız. Yani 50 dakikalık bir seansa, en az 1.5 saatimizi ayırırız (ki daha süpervizyondan bahsetmedim). Ve bu 50 dakikanın tamamında tüm dikkatimizi odaklamamız gerekir. Dolayısıyla bırakın günde 8 danışanı, 4 bile fazladır. Benim için maksimum seans sayısı 3, çok nadiren 4 yaptığım da oluyor ama halim canım kalmıyor sonrasında.
Ki eğer popüler değilseniz (popülerlikle iyi bir terapist olmak arasında anlamlı bir ilişki olduğunu sanmıyorum) zaten önünüzde bir sıra olmuyor. Günde 4 danışan göreyim deseniz bakalım onlar görülmek istiyor mu:) Arz ve talep açısından bakıldığında terapi arzının talepten fazla olduğunu, çünkü orta sınıfın can çekiştiğini söyleyebilirim.
Gelelim giderlere. Kira, bağkur, kdv kesintileri, gelir vergisi, muhasebe ücreti bunlar cepte. Serbest meslek şeklinde çalışanlar için ortak giderler. Ama bir de terapist olarak hayat boyu gelişim zihniyetinde olmak gerekiyor. Ne lisans ne yüksek lisans bizi bin bir türlü insan sorunuyla çalışmaya uygun şekilde hazırlıyor. Dışarıdan eğitimler almak zorundayız. Ki birçok psikoloğun bence asıl gelir kalemi diğer psikologlara sattıkları eğitimler. (Eskiden cahildim, bireysel terapi yapardım; şimdi bilgeyim bireysel terapi yapan psikologları sömürüyorum) öhöm. Bunlara bir de süpervizyonu ekliyoruz. Süpervizyon almayan terapiste gitmeyin, bu bayağı güzel bir kıstas olabilir. Çünkü terapi odasında ben ve danışan yalnızız, beni kim denetleyecek. Seans ücretlerini düşünecek olursanız süpervizyon ücretlerinin bundan da fazla olacağını tahmin edersiniz.
Ve bir nokta daha, bunu da hesaplamalara katmıyoruz. Eski danışanlardan aldığımız ücretler... İlk danışanımla bundan dört sene önce 50 tl ile başlamıştım. Zam yapsam yapsam ne kadar yapacağım. Hem vicdanen hem de terapi ilişkisinin bir parçası olarak çok yüksek zamlar yapamıyoruz (he yapan var mıdır vardır ama bazen bu, danışana daha gelme demek gibi olabiliyor). Özellikle enflasyonun çılgın attığı dönemde kazandığım giderlerimin yanında kuş gibi kaldı. Şu anda da evet seans ücretini yükselttim ama eski danışanlarımla yükseltebileceğimin bir sınırı var.
Ve iyi bir terapist olmak gerçekten iyi bir ruh haline sahip olmaktan geçiyor. Lamı cimi yok. Yardım edebilmek için önce kendimize iyi bakmalıyız. Bu yüzden kendim de terapi alıyorum, düzenli spor yapıyorum, ruh sağlığıma iyi bakmaya gayret gösteriyorum. E bunlar da masraf, kabul edelim ya da etmeyelim:) evet kendim için de yapıyorum bunları ama kesinlikle mesleki tarafı da var.
Gelelim canım yaz dönemine... Hesap yaparken sanki on iki ayın her haftası aynı sayıda seans yapabilecekmişiz gibi yapılıyor. Ama dünyada yaygın olarak gözlenen ve benim de yıllardır deneyimlediğim durum, güneş yüzünü göstermeye başladığı gibi yaprak dökümü gerçekleşiyor. Danışanlar teker teker bırakıyor. Eğer kış aylarında günde üç seans yapıyorsanız günde tek seansa düşmesi işten bile değil. Dahası, eğer hasta olursak ya da en basitinden 1 hafta tatile çıkmak istersek direkt ücretsiz izin babında oluyor çünkü seans yapmıyoruz ve dolayısıyla kazanmıyoruz. Danışanların iptalleri, resmi tatiller vb. Derken evdeki hesabın çarşıya uymayacağı kesin.
Epey uzun uzun yazmışım. Ama sanırım terapistliğin popüler olmadığım müddetçe asgari ücretle ortalama bir memur arası kazandırması gerçeğiyle barışmam gerekiyor. Cidden şu anki kazancım bana bu işi kendimi oyalamak, hobi amaçlı yapıyormuşum gibi hissettiriyor. Belki beklentilerimi güncellemeliyimdir. Bu sandığım prestijde bir iş olmayabilir ve azıcık aşım kaygısız başım deyip hayatıma devam etmeliyimdir. En azından çalışma saatlerini kendim seçebiliyorum. Bu da güzel bir özgürlük.
8 notes
·
View notes
Text
Hayatınıza insanlar almaktan korkmayın. Yaşadığımız devirde bazen bende dahil olmak üzere çoğu kişi bundan korkuyor maalesef. Ama bazen bu saçma korkuyu geride bırakmak gerekir. Aldığın kolide ki bir yumurta kırık çıktı diye hepsini çöpe atamazsın. Biri güvenini kırdı diye herkesten uzaklaşamazsın. Kim bilir, belki de gerçekten seni anlayan biri çıkabilir karşına? Seni anlayan, saatlerce konuşmak isteyeceğin, seni mutlu edip güldüren birini bulabilirsin. Elbette bu hemen olmayacak. Öncesinde karşına belki çürükler çıkar. Ama sonunda gerçekten senden anlayan birini bulacaksın. Bu yüzden korkmaya gerek yok. Hayatınıza yeni insanlar alın, konuşun, tanışın, sevin, arkadaş edinin, aşık olun. Hayat sizi üzen biri uğruna yas tutmak için çok kısa.
7 notes
·
View notes
Text
Ey Kadın, Bırak Saçını Süpürge Etmeyi, Süpürgeni Bin ve Uç!
Kadın olmak, tarih boyunca toplumların sunduğu rollerle sıkı sıkıya bağlanmış bir kimlik olmuştur. Ya da belki, kadın denilen kavram çoğu zaman, toplumun onlara biçtiği sınırlar içinde şekillenen bir “karakter” olmuştur. Bazen annelik, bazen eşlik, bazen de yalnızca evdeki temizlikle özdeşleşen bir hayat tarzı... Ve bunların hepsi bir tür sessiz anlaşma ile kadınların omuzlarına yüklenmiştir. Bugün, bu tarihsel yükü sorgulama ve özgürleşme zamanıdır.
O eski deyimi hatırlayın: “Kadın, saçını süpürge eder.” O yıllarda bu cümle, kadının özverisini, sabrını ve dayanağını simgeliyordu. Bir kadının, evin düzenini sağlamak için ne kadar çok çaba harcadığı, hangi fedakârlıklarda bulunduğu ve buna rağmen hala görünmeyen, fark edilmeyen bir figür olduğu anlatılırdı.
Ama artık 21. yüzyıldayız. Bu cümleyi bir kenara bırakma vakti geldi. Kadınlar, kendilerine biçilen bu dar rolü reddetmeye başladılar. Saçlarını süpürge yapmaya devam etmemeliler, çünkü onlar yalnızca ev işlerinden sorumlu değiller. Kadın, yalnızca annelik, eşlik ya da "süslenmiş" bir figür olmanın ötesinde, kendi potansiyelini keşfetmeye ve geliştirmeye yeteneğine sahip bir varlıktır.
Bir kadının kendine ait bir hayali, hedefleri ve istekleri vardır. Süpürgeyi elinden bırakıp, kendi yolculuğuna çıkma zamanı çoktan gelmiştir. Artık geçmişin yüklerinden sıyrılmalı, kendi kimliğini ve gücünü bulmalı. Herhangi bir kısıtlama olmadan, yalnızca hayal gücü ve cesaretle yönlendirilmelidir. Kadınlar, toplumun onlara dayattığı "görünmeyen" rolü reddederek, kendi hayatlarının pilotu olabilirler.
Bu çağda, kadınların kariyerinde zirveye ulaşmaları, bilimdeki devrimci başarıları, sanatın en yüksek mertebelerine ulaşmaları, politika ve yönetimdeki etkinlikleri gibi her alanda eşit bir biçimde yer alabilmeleri mümkündür. Kadınlar yalnızca bir ailenin parçası değil, toplumun ta kendisidirler. Onların varlığı, bir evin dört duvarının ötesinde anlam bulur.
Değişim Her Zaman İçin Zordur, Ama Bir Adım Atılmadıkça Hiçbir Şey Değişmez
Evet, kolay değildir. Toplumun belirlediği normlara karşı durmak, pek çok kadını zor durumda bırakabilir. Çünkü alışılanın dışına çıkmak, bazen tepki almak, bazen de yalnız kalmak demektir. Ancak şunu unutmamak gerekir ki, değişim ve yenilik yalnızca cesaretle başlar. Kadın, kendini bulduğu, kendi arzularına ve hayallerine odaklandığı, gerçek benliğini ortaya koyduğu bir dünyada tam anlamıyla özgürdür.
Toplum, kadının "yerini" belirlemek için yıllarca süregelen baskılarıyla kadını sınırlandırmış olabilir. Ama artık o sınırlara tutsak olmak zorunda değilsiniz. Kendi hayatınızı yaşayın, çünkü siz bunu hak ediyorsunuz. Kendinizi ifade edin, çünkü sesinizin duyulması gerek. Rüyalarınızın peşinden gidin, çünkü dünyayı değiştirmeniz için önünüzde hiç bir engel yok.
Kadın, özgürlüğü, sadece yaşam tarzını değiştirmekle değil, zihinsel, duygusal ve ruhsal bir devrimle elde eder. Ve işte o zaman, o eski söylemler, sadece geçmişin ağır yüklerinden kurtulmuş, yeni bir kadının silüetini görmekten ibaret kalır.
#istanbul#kıbrıs#iyiniyet#istanbuldayasam#türkiye#insan#artists on tumblr#hayat#writers on tumblr#instagram#sosyalmedya#içerik stratejisi#medya#sosyal medya#sosyal etkileşim#tumblr girls#güncel#kahve#kahvekeyfi#sonbahar#öğrenme#pazarkeyfi#dijital pazarlama#yazarlık#tumblr yazarları#blog yazarı#yazar#blog yazısı#blooger#Halimecan
5 notes
·
View notes
Text
Bu sana kaçıncı yazışım bilmiyorum, sayamıyorum da. Artık kelimeler tükendi. Çok isterdim beni anlamanı, görmeni, en çok da sevmeni. Ama benim gördüğüm tek şey varsa o da senin o kızla yaşadığın ilişki, ona bakışların, davranışların. Yalan konuşmayacağım onun yerinde olmak için neler vermezdim bi bilsen... Ama bazen olanları kabul etmek gerekir, kalbin ne kadar istemese de. Gözlerimdeki hayal kırıklığını görsen belki de böyle yapmazdın ama sen onu bile görmeyecek kadar umursamıyodun beni. Rol mü yapıyosun yoksa gerçekten bişey hissediyo musun bana karşı bilmiyorum. Ama bilsem de pek bişey değişmez. Sen bi kere dedin diyeceğini, verdin kararını; "o" nu seçtin... Ama olay şu ki ben başkasiyla yakınlaştığım anda beni kıskandırmak için elinden gelen her kozu oynuyosun. Seni anlayamıyorum... Madem beni sevmiyosun niye kıskanıyosun? Elinde tutamadığın için mi? Çok saçma... Bir mucize olmalıydı bizim birlikte olabilmemiz için. Sen olabilecek tek ihtimalimizi göz ardı ettin. Hiç düşünmeden reddettin. Senin için az üzülmedim inan bana. Hala daha üzülüyorum. Bunu bana acıman için söylemiyorum. Sadece...sadece sana ne kadar soğuk olsam da içimde sönmek bilmeyen yangının farkına var istiyorum. Seni düşünmeden geçirdiğim tek günüm bile yok. Hep aklımın bir köşesindesin... Her neyse her zaman olduğu gibi bu sefer de neyse deyip geçiyorum ama aslında aynı konuda sabit duruyorum...
Kalbim -bengü-
Gönderemediğim mesajlardan bir tanesi...
4 notes
·
View notes
Text
toplumumuzda değişik kodlamalar var. oku, işe gir, evlen, çocuk araba ,ev, emekli ol bu mühteşem yediliyi tamamak için çıldırıyorlar. insanalr 25inden sonra okumayı, yazmayı, düşünmeyi, dinlemeyi bırakıyor. evim, cocugum kocam kendimi adadım... kendinizi birine adayınca herşey mükemmel olmuyor. kendine de vakit ayır. bir çay iç, 10 dk kitap oku, iş yaparken kendini geliştirmeye yarayacak birşey dinle , arkadaşlarınla fikri şeyler konuş..
yok o okul bitip, işe girildiği an bu saydıklarımız tamamı boş, bekar ve çocuksuz insan uğraşı olarak görülüyor.
en önemli 100 şey listesi yapılmış ilk 2 sırada zaman yonetımı ve öncelikler sırası yer almış. yemek yaparken aç faydalı bişey dinle , sabah 30 dk bişeyler oku, birşeyler izle. evet hayat bazen yogun olur ama insanın 24 saatte bir 10 dksı olmalı kendine ayıracagı..
bazı insanlar goruyorum bu mühteşem 7liden başka hayalı yok. gerçeklik dediği şimdinin içine tıkılmış kalmış..
malesef 30una gelmiş, yorgun, yılgın insan dolu etraf.
birde gittim, gördüm. yedim tayfa var.
bunların hepsi anlık zevkler. okudum,dinledim, düşündüm 3lüsünün doyumu ve lezzetini hiç bişey veremiyor..lütfen öğrenmeyi bırakmayalım.
şuan o kadar çok imkan var ki... bunların arasında öğrenmeye sırtını dönmek için insanın inat ediyor olmadı gerekir .
ömür dediğin hep cabalama, ilerleme , faydalı olma ile ilgili olmalı. diğer türlüsü eziyetten başka bişey olmaz.
kendinden, evinden kaçan, kendinden uzağa düşmüş bir sürü insan yığınıyız. almak, görmek, göstermek gibi mühteşem uğraşlarımız var. ama malesef ki bunlar insanın ruhuna şifa olmuyor.
kendimize aldığımız şey 30 dk mutlu ediyorsa, birine ufak bir yardım etmek tüm günü güzelleştiriyor ve anlamlı kılıyor. bu anlamdan uzaklaştıkça mutsuz ve hasta ruhlara dönüşüyoruz .
zamanını nasıl yönetiyorsun? öncelik sıralamada neler var?
öncelişin en hamarat, en temiz, en iyi eş, en iyi anne olmak varsa ve sürekli etrafında ki hayali düşmanlarını geçmeye çalışıyorsan malesef ki başka hiç birşeye vakit kalmaz..
ama en olma arzunu bırakırsa yoluna bakarsan mutlaka ki başka şeylere de vakit kalacaktır..
malesef ki bir fotoğrafı editlemek için 30 dk harcayınca başka şeylere haliyle vakit kalmıyor.
bunöarı hepimiz yapıyoruz. yapma oranımız değişince başka şeylere vakit kalıyor.
etrafım umutsuz, hayalsiz, neşesiz insanlarla dolu .
insan sokakda ağır başlı olur, evinde, dost meclisinde neşeli olur. neşemizi alan ekonomi, yada siyasi meseleler değil, kendi seçimlerimiz. hayatımıza biçtiğimiz kaftan ruhumuzun mevsimine uymuyor.
4 notes
·
View notes
Note
Mutlu olmak için bir sebebim yok
Benimde yok:) Ama bazen sıradan şeylere en içten halinle kahkaha atmak, gülümsemek gerekir.
2 notes
·
View notes
Text
ben kimim /okuma süresi yaklaşık 2 dakika
kimdir Adam_slx (soru işareti)
1973 yılının Aralık ayının 18'in de (babam 1 ay fazla çocuk parası alsın diye kimliğe kasım 3 olarak yazılan) çelikhan'da doğmuş, halihazırda bilgi işlem ve kaldırım taşları kalite kontrol işleriyle meşgul biri. maaşlı, ve makine öğrenen birisi
ismin kendisini lükse olan tutkumlulundan ürettim. SL'de olabilirdim, CLK'da olabilirdim, AMG'de. slx olmak biraz daha kolay geldi. SL lüks demek, slx de süper lüks. lüks olsaydım olsaydım cirmin kadar yer yakardım, süper lüks olunca faydam olabiliyor.
Buradaki yazıların içeriği bir otoriteden kaynaklanmıyor. Kitabi bir insanım ama akademisyen değilim. Bir zamanlar olmak istemiştim ama sonra bunun iyi bir fikir olmadığına kanaat ettim.
Borges, Kum Kitabı'nın başında yazdığı hikayeleri dostları için yazdığını söyler. Benim için de yazının temel gayesi budur. Konuşmayı sevmeyen bir insanın uzun soluklu, sakin konuşmaları.
Tanıdığım az sayıda kişi okur ve belki sever diye yazıyorum. Burada geçirdikleri üç dakikadan memnun olurlarsa ben de memnun oluyorum. O sebeple sen kimsin de bunları anlatıyorsun? anlamına gelebilecek sorulara basitçe hiçkimse diye cevap veriyorum.
Hiçkimse.
Bir sözü içeriğiyle değil, kimin söylediğiyle değerlendiren kimselerin burada bir şey bulacaklarını sanmam. Wittgenstein'ın Tractatus'un başında, bu kitapla zaten bu konularda düşünmüş olanlardan başka ilgilenecek kimse olduğunu sanmıyorum demesi gibi, ben de insan olmak istemeyenin (hayvan olun) derdine düşmüş olanlara yazıyorum. Gelecekten haber vermiyorum. Gizli bilgilerden haberim yok. Kimse beni dinleyip devrim yapmaya kalkmıyor. Benim de zaten böyle bir amacım yok. Özel bağlantılarım yok. Kahin veya lider değilim. Dünyayı kurtaracak veya insanları kurtuluşa erdirecek bilgim sınırlı. Tahminlerimin yarısı doğru, yarısı yanlış çıkıyor. Herkes kadar şaşkın ve herkes kadar biçareyim. Kendi merakımı celbeden sorular soruyor, onları düşünürken yazılar üretiyorum. Buradaki yazılardan maddi veya manevi ücret talebim yok. O sebeple hayatımın basit taraflarını da sadece gerçekten merak eden arkadaşlara anlatıyorum.
Soruyu tekrar sorabiliriz: Neler merakımı celbediyor ve bunlar beni kim yapıyor?
Bir canlının en temel meselesi hayatını nasıl yaşaması gerektiğine karar vermektir. Ben de bunu kendince araştıran bir canlıyım. Nasıl yaşamalıyım? Hayatımın sınırları nerededir? Ne kadar sorumluyum? Neyi değiştirebilirim? Nelere katlanmam gerekir.
Ve sonunda kendim için de aynı soru: Ben kimim?
Bir kere bu hayli soyut ve faydasız soruları düşünecek imkanı bulabilen biriyim. Bu imkanın da gerçekte ne olduğunu sorabilirim kendime. Hangi sebepler ve imkan sayesinde bu yazıları yazabildim?
Görüldüğü üzere sorular bitmez. Soruları tükenmeyen ve cevapların arasına her zaman ufak ayrıntılar sokabilecek biriyim. Bir yandan da anlamsız konularda fazla laf üretmeyi sevmeyen biriyim. O halde hangi konular laf yazı üretmeye değer ve hangi konular değmez? Neye değer veririm?
İnsan olmayana değer veririm. Onun düşüncelerine, nefesine, sağlığına, acizliğine. Merhameti hakeder, yazıktır. Bir uzay gemisinden atılmış kadar yalnızdır. Bu yalnızlığına aptallığı eşlik eder. Çoğu insanın hayatı bu iki sebeple hüsranla geçer.
Kendimi de yalnız ve aptal bir canlı olarak sever miyim? Çoğu zaman severim. Her zaman değil. Bu beni kim yapar? Sevdiğim zaman kim olurum, sevmediğim zaman kim?
Sürprizlerle değilse de çelişkilerle doluyum. Söylediklerimin arkasında her zaman duramam. Bazen söylediklerim de benden uzağa kaçar.
Yaşlı mıyım? Bazı zaman beş yaşında gibiyim. Bazı zaman altıyüzkırkyedi yıllık bir bebek ejderha. Çoğu zaman her insanın yaptığı kadar büyük rolü yaparım. Dünya birbirinin omzunda ağlayan büyüklere alışık değil. Ben de ağlamam kimseye, büyük olmayı biliyormuş gibi yaparım. Bu beni kim yapar?
Akıllı mıyım? İnsanların çoğunun anlamadığı bazı konuları anlarım. İnsanların çoğunun anladığı bazı konuları anlamam. Bu beni kim yapar?
Hasılı kendiyle yaşamaya alışmaya çalışan karmaşık ve çetrefil biriyim. Kim olduğumu söylemek o kadar kolay olsaydı bu yazılara gerek kalmazdı. Kim olduğum o sebeple bir soru olarak kalsın. Belki bir gün biri cevabını verir. Belki ben de o zaman duyabilirim.
4 notes
·
View notes
Text
Bazen yok olmak gerekir; hiç var olmamışcasına.
Bazen de çok uzaklara gitmek gerekir; hiç sevilmemişcesine.
11 notes
·
View notes
Text
BEDENİMDEN ÇIKAN SAHİPSİZ ÇIĞLIKLAR
Hiç olmadığı kadar sessiz ızdırap dolu çığlıklar. Hiç bu kadar çaresiz görmemiştim onu. Kurduğum eziyet aletleri çalışmaya başladı. Elektriğin hızı ve azabı içine işler o makinenin. Verdiği komutların acımasızlığı aletlerimi korkutur. Bağırır çağırır ama nafile,kurtuluşu yoktur bu lanet odanın. Oda zamandan muaf, gözyaşlarım ise durmadan sel olur göz yuvalarında.
İnsanım dayanamıyor. Gücü artık yetmiyor. Sadece ağlıyor. Çin işkencesinin bir hiç olduğu bu referans karşısında titriyor. Çaresizliği benim bile içime işliyor. Artık ben bile acıyorum. Artık ben bile acıyorum.
Tutunma noktasının önemi hiç olmadığı kadar seyrek. Cam misali içinden görülen bu manzara, bedeninin içinde arsız bir palyaço gibi dans eder. Onu gülerek zehirlemeye devam eder.
Hissediyorum. Gücümü hissediyorum. Vücudumun her yerinden taşıyor. Ama bu güç, diğer tarafın güçsüzlüğü ile nötrleşir. Nötr olan bir değer artık gerekli midir?
“Yapma” der. “İstemiyorum” der. Onu dinler miyim? Ne zaman iyi bir dinleyici oldum? Şayet ki iyi bir dinleyici olmak, eylemsizliği kapsıyorsa o zaman başarabilirim. Ama başarmam sadece bozguna kapı açar.
Anıları, değerleri, mekanları, zamanları kısacası sahip olduğu bir avuç güzelliği sildim. Hatta o kadar çok ileri gittim ki, hiçbir şeyi bile elinden aldım. Elinde artık hepsi var. İstediği kadar oynasın. Zaten elindeki oyuncaktan farksız.
Bazı şeylerin gereksinimleri çok ağırdır. Bu benim elimde olan bir şey değil. Ben mi suçluyum? Yoksa bunları göze alan o mu? Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Sonu belli olmayan bu gülünç yol, bazen kibir bazen de mutluluk dolu.
Olan olmuşsa özür dilemenin ne anlamı var? Yok edilmişse bir kale, tuğlalara özür dilemek onları ne kadar teselli eder? Önemli olan teselli etmek midir? Tuğlaları alıp yeni bir kale mi inşa etmek gerekir?
Cevapların manasızlığı içime işliyor. Kelimeler beynimde dans ediyor. Ettikleri dans beni çıldırtıyor.
Acı, ey şerefsiz! Tarafsız acı! Neden beni seçtin? Sana layık mıyım? Yoksa sadece bir kuklan mıyım? Bana cevap ver! Cevabın o kadar saydam olsun ki, senden yine hiç olmadığı kadar nefret edeyim!
Ciğerlerim kırılsın. Beynim sussun. Midem kussun. Yeter ki içimden çıksın.
Seninle bir bağım yok. Sadece sana katlanabilirim. Seni sadece kullanabilirim. Kullanmamı kabul edecek kadar aşağılıksan bedenimi terket. Benimle yüzleş! Biliyorum ki seni anlayamayacağım. Aramızdaki gereklilik bağı sadece sayfalarca soru. Kafam karışıyor. Beni salak gibi hissettiriyor.
Kıvrınmam, nefes almaya çalışmam beni duygusallaştırıp dengesiz yapıyor. Kaosa olan açlığım ve deneyimsizliğim her geçen gün çatışıp yeniden dost oluyor. Atlatabilmek mümkün mü ya da gerekli mi bunu ancak o söyleyebilir. Onun cevabını bekleyeceksem bırakın da aşımı vurayım.
Hayatımı bu canbazın onune sereceksem, hilemi de büyütüp onun karşısına çıkarayım. Şiirlerim ve saçmalıklarım yanmayan sigaranın tehditine benzesin. Sadece yanıltsın ve gardını aldırsın.
Merak etme, senden kaçmıyorum. Senin gibi bir illeti bırakmak benim gibi rezil bir insanın gururuna hakaret olur. Sadece seni uyarıyorum. Çok gittin. Çok yürüdün. Dinlenip dinlenmemen gerektiğini biraz da ben düşüneyim istiyorum. Buna karar verip veremeyeceğimi öğrenmek, verecek kapasitemin olmadığını görürsem de kenara geçip kabul etmek istiyorum. Bir yandan senin kölen bir yandan da sahibin olmak istiyorum.
İnsanoğlunun istekleri bitmez. Hep daha fazlası, hep daha ahlaksızı olmak ister. Bağırışım ne kadar terbiyesizce bilmeye çalışmak artık benim etiğime uymuyor. Olmayan başlangıç ve sonun sınırlarını çizmek gereksiz birer uğraştır gözümde.
Yazdıklarım, yaşadıklarım ve düşündüklerim son derece sıradan bir başa sarmadır. Varlığımın getirisi olan amaç ve acıdan korkma eylemi, beni daha çok yavaşlatır ve açık verdirir. Görünen o ki, ben ve parçam olan çaresiz nesil, ne yazık ki bunlara esir kalacaktır. Sitemim ve ağrım yine beni manasız bir tartışmanın içine soktu. Binlerce kelime olsa da potansiyelimin sınırlayıcı evreni, benim çıkmama izin vermeyecektir. Dilerdim ki bir deli olmak. Sınırları fark etmeden şaşırtmak beni o noktalara götürsün. Beni bağışla ve acizliğime ver. Benim haykırışlarım da tarihteki türdaşlarım gibi korkma üzerinedir. Rahatlamak hakkımsa bunu sana sormak isterim.
Başından itibaren bu metin bir ceylanın aslandan kaçışı gibidir. Koşuş sırasında kendini haklı ve masum gören ceylan, yara aldığında anlar suçun onda olduğunu. Farkedilir ki, gözlemler bunu öngörebilir.
Bir kez olsun gerçeği görelim. Bir kez olsun biz üzülelim. Kıskançlığımız bir kez olsun esir almasın bizi.
Mümkün mü?
Aforizmalar/YZ
2 notes
·
View notes
Text
28/05/23
bu serüvenden sonra cıvıl cıvıl ve insanları memnun etmeye çalışan halimi gömdüğümü düşünüyorum. gerçek ben bu değilim. gülmeyi çok sevmem. hatta genelde çok güldüğümde içimden kendime küfretmişliğimde çoktur. insanları nazlamayı, saçma sapan konuşsalar bile "kibar olacağım" diye kendimi ifade etmemeyi sevmiyorum. kibar olmayı, insanları incitmemeyi seviyorum yanlış anlaşılmasın. sadece artık sevilmenin artık benim için çokta önemli olmadığına karar verdim. her şeyin sonunda incinmeden bir hikayeyi tamamlayamıyoruz, tamamlayamıyorum. belki yaradılışımdan dolayıdır, bilmiyorum. tek anladığım ve hakkıyla idrak ettiğim şey kalbime insanları sığdıramadığım. kendi başınalığımdan, yalnızken eğlenebilmekten memnunum. sivri kenarlarım ve genele hoş gelmeyen bir karakterim var. bir keresinde kendim olmaya karar verip özüme uygun davrandığımda ailemden biri tarafından "kendin gibi davran bakalım sanki çok matah bir şeymişsin gibi" sözünü duydum. bazen kırılmamız gerekir, hayatımız için kırılma noktalarını görebilmek için. bu olay da o kırılma noktalarından biriydi. kibar olmak, hanım hanımcık ve saf salak ayağına yatmak çok benlik değil. boğuluyormuş gibi hissettiğim zamanların sebebini buldum işte o gün. sivriyim, gülmeyi çok sevmem, derin konuşmayı ve konuşurken karşımdakini farklı açılardan bakması için gezdirmeyi severim, üzüldüğümde susarım ve "şöyle yaparsam ne derler" cümlesi kadar sevmediğim bir cümle yok(muş). bunlar daha tam tadına bakamadığım yönlerim ama artık şunu biliyorum ki ben özüme ve yaradılışıma uygun davrandığımda mutluyum. üzerime yapıştırılan etiketlerin altında çırpınırken değil. maskelerimi kırdım, ezilip incinen özümün elinden tuttum. kimse sevmese de önemli değil artık. baskıyla olmadığım biri gibi davranmak zorunda olmaktan yoruldum. bu da benim ufak isyan bayrağım.
2 notes
·
View notes
Photo
ÖĞRENDİM Kİ
Şair: Ataol Behramoğlu
Öğrendim ki... Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız. Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz, Gerisini karşı tarafa bırakırsınız. Öğrendim ki... Güveni geliştirmek yıllar alıyor, Yıkmak bir dakika. Öğrendim ki... Hayatında nelere sahip olduğun değil Kiminle olduğun önemli. Öğrendim ki... Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün Ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek. Öğrendim ki... Kendini en iyilerle kıyaslamak değil Kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir. Öğrendim ki... İnsanların başına ne geldiği değil O durumda ne yaptıkları önemli. Öğrendim ki... Ne kadar küçük dilimlersen dilimle Her işin iki yüzü var. Öğrendim ki... Olmak istediğim insan olabilmem Çok vakit alıyor. Öğrendim ki... Karşılık vermek Düşünmekten çok daha basit. Öğrendim ki... Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek Hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun. Öğrendim ki... 'Bittim' dediğin andan itibaren Pilinin bitmesine daha çok var. Öğrendim ki... Sen tepkilerini kontrol edemezsen Tepkilerin hayatını kontrol eder. Öğrendim ki... Kahraman dediğimiz insanlar Bir şey yapılması gerektiğinde Yapılması gerekeni Şartlar ne olursa olsun yapanlar. Öğrendim ki... Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor. Öğrendim ki... Bazı insanlar sizi çok seviyor Ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor. Öğrendim ki... Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz Bazıları hiç karşılık vermiyor. Öğrendim ki... Para ucuz bir başarı. Öğrendim ki... En iyi arkadaşla sıkıcı an olmaz. Öğrendim ki... Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları Kaldırmak için elini uzatır. Öğrendim ki... İki insan aynı şeye bakıp Tamamen farklı şeyler görebilir. Öğrendim ki... Aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır. Öğrendim ki... Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar Daha uzun yol yürüyor. Öğrendim ki... Hiç tanımadığın insanlar, iki saat içinde, senin hayatını değiştirir. Öğrendim ki... Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır. Öğrendim ki... Duvarda asılı diplomalar İnsanı insan yapmaya yetmez. Öğrendim ki... Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır. Öğrendim ki... Karşısındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor. Öğrendim ki... Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da! Öğrendim ki... Tecrübenin kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, Ne tür deneyimler yaşadığınızla var. Öğrendim ki... Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. Aile her zaman biyolojik değil. Öğrendim ki... Ne kadar yakın olursa olsunlar En iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir. Öğrendim ki... Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor. Öğrendim ki... Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor. Öğrendim ki... Şartlar ve olaylar, Kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz. Öğrendim ki... İki kişi münakaşa ediyorsa, Bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez. Öğrendim ki... Her problem kendi içinde bir fırsat saklar. Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır. Öğrendim ki... Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.
5 notes
·
View notes
Text
Bazen herşeyden uzaklaşıp gitmek istersin, sahip olduğun herşeyi terk etmek, huzur bulana kadar kaçmak bulduğun huzuru ise mahvettmek, hayatla oyun oynarsın bir kader yazılıdır ona uymak zorundasindir. acı bazen hissetmektir hissedilmeyen her şey anlamsızdır kendini bulmaya çalışırken kendini kaybettiğinin farkına varırsın birini çok sevmenin sana verdiği mutluluğa değil sana verdiği acıya isyan edersin, çok düşünmek öldürmez belki ama her gerçekten şüphe etmeni sağlar her doğru bildiğinin yalan olduğunu öğrenmeye, ayrılmadan, uzaklaşmadan, terk etmeden göremezsin kimsenin gerçek yüzünü gördüğünde ise, kahrolursun , mahvolursun fakat bilirsin her hatanın bir gercegi olduğu gibi her güzel şeyin de bir sonu vardır. kimsenin gerçekten dürüst olduğuna inanamıyorum artık birini sevmek ne demek bilmiyorum aşk hakkında tek bildiğim herkesin cinsel bir bağla kendini tamamlama duygusu içinde olduğu kimsenin beni ben olarak kabul edicegini düşünmüyorum uzaklaşıyorum herkesten bu sefer istediğim için değil ihtiyacım olduğu için kendime gelmem gerekiyor bu kadar temiz düşüncelerimi insanların pis zihinleriyle kirletemem beni ben yapan herkesten farklı olmam bunu birinin bilmesine ihtiyacım yok bunu ben biliyorum bazen yanlız olmak bile özlenebilir her duygu özeldir güzel hissetmek gerekir.
3 notes
·
View notes
Note
Sizce doğru kişi var mıdır ?
Ve varsa nasıl bulunur?
Tüm kapıları kapatıp içerde beklemek doğru mu ?
Evet vardır. Doğru kişi nasiptir, nasip olacak olan kişidir.
Doğru kişiyi bulmanın en doğru yolu çokça duadır, her işin maddi ve manevi boyutu vardır. Bu işin manevi boyutu da duadır. En önemlisi de budur. Maddi boyutuna gelince; Allah neyi ne şekilde nasip eder bilemeyiz bir beklenti içindeyiz ve ne yöne hareket edegimizi bilemeyebiliriz. Bazen arananı bulmak bizim çabamıza bağlı iken bazen de sabır ile beklentimiz ile olur. Bunların ötesinde dua en önemlisidir. Burda iyiyin bize nasip olmasını istiyorsak ilk önce biz iyi biri olmalıyız ki nasip olacak iyi bir insana layık olmak gerekir. O yüzden biz nasılsak karşımıza çıkacak insan da öyle biri olacaktır.
Tüm kapıları kapatıp içerde beklemek yerine göre değişebilir bana göre de doğru değil. Bazen rızık için çabalamak gerek bazen de yerine göre beklemek bunu içinde bulunduğun duruma göre değerlendirmelisin.
Zamanında bir adam madem Allah rızka kefil o zaman ben mağaraya çekilip ibadetle uğraşacam allah zaten gönderecek der. Uzun bir süre mağarada ibadetle meşgul olur lakin açlıktan bitkin düşer. Baya zaman geçer artık takatı kalmaz yerden kalkamaz bir bakar ki yemek kokusu gelir bekler bekler getiren olmaz. Bekelemekle sonuç almayacağını anlayan adam son gayretle iinlemeye başlar konuşmaya dahi mecali yok yemek pişiren avcılar sese doğru gelir ve adamın açlıktan ölmek üzere olduğunu görünce pisirdikleri etten ona da verirler.
Bunun ardından hocası adama sorar "Allah rızkı gönderiyor mu?" diye
Adam da "kapıya kadar gönderiyor lakin almak için biraz çabalamak gerekmiş" demiş.
Soruna cevap olmuştur umarım Anonim 🌿
3 notes
·
View notes