#öğrenme
Explore tagged Tumblr posts
sadecetilki · 1 year ago
Text
Tekrar üzülmemek için heveslenmemeyi öğrendiğini fark ettiğinde<<<<
59 notes · View notes
sebepsizmutsuzluk · 9 months ago
Text
Yaşın değil yaşadıkların öğretir sana hayatı...
33 notes · View notes
halimecan · 3 months ago
Text
Tumblr media
Ey Kadın, Bırak Saçını Süpürge Etmeyi, Süpürgeni Bin ve Uç!
Kadın olmak, tarih boyunca toplumların sunduğu rollerle sıkı sıkıya bağlanmış bir kimlik olmuştur. Ya da belki, kadın denilen kavram çoğu zaman, toplumun onlara biçtiği sınırlar içinde şekillenen bir “karakter” olmuştur. Bazen annelik, bazen eşlik, bazen de yalnızca evdeki temizlikle özdeşleşen bir hayat tarzı... Ve bunların hepsi bir tür sessiz anlaşma ile kadınların omuzlarına yüklenmiştir. Bugün, bu tarihsel yükü sorgulama ve özgürleşme zamanıdır.
O eski deyimi hatırlayın: “Kadın, saçını süpürge eder.” O yıllarda bu cümle, kadının özverisini, sabrını ve dayanağını simgeliyordu. Bir kadının, evin düzenini sağlamak için ne kadar çok çaba harcadığı, hangi fedakârlıklarda bulunduğu ve buna rağmen hala görünmeyen, fark edilmeyen bir figür olduğu anlatılırdı.
Ama artık 21. yüzyıldayız. Bu cümleyi bir kenara bırakma vakti geldi. Kadınlar, kendilerine biçilen bu dar rolü reddetmeye başladılar. Saçlarını süpürge yapmaya devam etmemeliler, çünkü onlar yalnızca ev işlerinden sorumlu değiller. Kadın, yalnızca annelik, eşlik ya da "süslenmiş" bir figür olmanın ötesinde, kendi potansiyelini keşfetmeye ve geliştirmeye yeteneğine sahip bir varlıktır.
Bir kadının kendine ait bir hayali, hedefleri ve istekleri vardır. Süpürgeyi elinden bırakıp, kendi yolculuğuna çıkma zamanı çoktan gelmiştir. Artık geçmişin yüklerinden sıyrılmalı, kendi kimliğini ve gücünü bulmalı. Herhangi bir kısıtlama olmadan, yalnızca hayal gücü ve cesaretle yönlendirilmelidir. Kadınlar, toplumun onlara dayattığı "görünmeyen" rolü reddederek, kendi hayatlarının pilotu olabilirler.
Bu çağda, kadınların kariyerinde zirveye ulaşmaları, bilimdeki devrimci başarıları, sanatın en yüksek mertebelerine ulaşmaları, politika ve yönetimdeki etkinlikleri gibi her alanda eşit bir biçimde yer alabilmeleri mümkündür. Kadınlar yalnızca bir ailenin parçası değil, toplumun ta kendisidirler. Onların varlığı, bir evin dört duvarının ötesinde anlam bulur.
Değişim Her Zaman İçin Zordur, Ama Bir Adım Atılmadıkça Hiçbir Şey Değişmez
Evet, kolay değildir. Toplumun belirlediği normlara karşı durmak, pek çok kadını zor durumda bırakabilir. Çünkü alışılanın dışına çıkmak, bazen tepki almak, bazen de yalnız kalmak demektir. Ancak şunu unutmamak gerekir ki, değişim ve yenilik yalnızca cesaretle başlar. Kadın, kendini bulduğu, kendi arzularına ve hayallerine odaklandığı, gerçek benliğini ortaya koyduğu bir dünyada tam anlamıyla özgürdür.
Toplum, kadının "yerini" belirlemek için yıllarca süregelen baskılarıyla kadını sınırlandırmış olabilir. Ama artık o sınırlara tutsak olmak zorunda değilsiniz. Kendi hayatınızı yaşayın, çünkü siz bunu hak ediyorsunuz. Kendinizi ifade edin, çünkü sesinizin duyulması gerek. Rüyalarınızın peşinden gidin, çünkü dünyayı değiştirmeniz için önünüzde hiç bir engel yok.
Kadın, özgürlüğü, sadece yaşam tarzını değiştirmekle değil, zihinsel, duygusal ve ruhsal bir devrimle elde eder. Ve işte o zaman, o eski söylemler, sadece geçmişin ağır yüklerinden kurtulmuş, yeni bir kadının silüetini görmekten ibaret kalır.
5 notes · View notes
sessizligipaylasmak · 3 months ago
Text
Tumblr media
Gözlerimi kapattığım anlarda, doğanın sesi yankılanır içimde. Su, kayaların arasından süzülerek bize huzur getirirken, yeşilin binbir tonu etrafımızı sarar. Her bir yaprak, her bir dal, yaşamın döngüsünü hatırlatır; ben de bu döngünün bir parçasıyım.Tenime vuran hafif rüzgar, geçmişin anılarını fısıldar kulağıma. Yürüdüğüm yolda, her adımda doğanın bize sunduğu mucizeleri hissederiz. Gökkuşağı gibi renkli çiçekler, umutlarımızı yeşerten birer sembol haline gelir.Bu dünya, sadece yaşamak için değil; hissetmek, öğrenmek ve sevmek için var. Doğanın kucaklayışı, ruhumuzu beslerken, bize hayatın ne kadar değerli olduğunu hatırlatır.
3 notes · View notes
felsefebilim · 2 years ago
Text
Morfogenetik Alan Teorisi Nedir?
Tumblr media
Düşünün ki hiçbir yerle bağlantısı olmayan bir adada yaşayan maymun kabilesinden bir üye, topladıkları meyvelerden birisini suya düşürür ve sudan tekrar aldıktan sonra yediğinde daha temiz ve lezzetli olduğunu fark eder. Sonraki süreçte her meyve yediğinde ürününü suda yıkar. Onu gören diğer maymunlar da zamanla bu durumu taklit edip deneyimlerler. Sonrasında da tüm topluluk topladıkları meyveleri suda yıkayıp sonra yemeye başlarlar... Buraya kadar taklit etme ve öğrenme ile işleyen bir sürece tanıklık ediyoruz. Peki ya yemeğini suda yıkama durumu, adadaki keşiften sonrasında başka köylerde, ormanlarda yaşayan maymunlarda da görülmeye başladıysa bu durumu nasıl açıklarız? Üstelik adadan hiçbir şekilde bir maymun ayrılmamış ya da diğer lokasyondaki maymunlarla temas kurmamışsa...
İşte burada devreye morfogenetik alan teorisi giriyor. Morfogenetik alan, dünyayı saran görünmez ağlar olarak tanımlanabilir. Bu genetik bir hafıza gibi tüm dünyayı saran bir enerjidir. Türler arasında ise daha sıkıdır. Yani maymunlar bu kollektif bilinç ve onları birbirine bağlayan enerji ağları sayesinde türünün başka bir yerde keşfettiği şeyden bir şekilde haberi olur ve deneyimler. Morfogenetik alan teorisi aynı yerde, aynı çağda olmasa da kollektif bir bilinç sahibi olunduğunu savunur. Bu durum, özellikle psikolojide raslantısallığı açıklamak için de kullanılır.
35 notes · View notes
ahmetcumhur-blog · 2 years ago
Text
Tumblr media
7 notes · View notes
naz-7 · 1 year ago
Text
Ben artık herkesi tanırım
Çünkü kış geldi
Çünkü kış sonsuzdur,
Öğretir...
~Turgut Uyar~
Tumblr media
5 notes · View notes
tukenmisbirogrenci · 1 year ago
Text
Ben artık ders çalışmak istemiyorum
1 note · View note
tipikturkkizi · 2 years ago
Text
Nasıl Ben Oldum
Bütün hayatım büyük bir telaş içinde bir yerlere geç kalıyormuşum da çok acele edip yetişmem gerekiyormuş hissi ile geçti.Tam oldu dediğim her işi en zirvede bırakıp en başa dönmek gibi kısır bir döngünün içinde kendime kızarak,suçlayarak 30 yılım geçmişti.Sonra durup düşündüm benim acelem neydi? Beni böyle her şeye birden yetişmem gerekiyormuş düşüncesine iten neydi? Durup etrafıma baktım,hiçbir şey yapmadan çok şeye sahip olan insanlar gördüm,hiç emek vermeden mevki edinen,hiç sevmeden sevilen,hiç yorulmadan çalışan ve değer gören insanlar...Sonra durdum,gözlerimi kapattım içime döndüm,kendime sordum bu hayattan ne istiyorsun,beklentin ne?Sevgi mi,para mı,itibar mı,bilgi mi yoksa sadece anlaşılmak mı?Düşündükçe derinliğimi keşfettim,kırgınlıklarımı,yarım kalmışlıklarımı ve yarım kalan her şeyin beni nasıl bir bütün haline getirdiğini,parçalarımın beni nasıl tamamladığını,aldığım dersleri,kaldığım dersleri,hayatımda sadece birkaç dakika kalıp bana aslında çok büyük ders veren öğretmenleri meğer hepsi buymuş,bir andan ibaretmiş benim kaçırdığım en büyük ders de buymuş;bir an...
3 notes · View notes
cemrelinko · 13 days ago
Text
Bildiğini sanma meselesi
Bilginin kıymetinin olmadığı bir dönem diyemem belki. Ama değerinin azaldığını düşünüyorum. Neyi merak ederseniz edin, birisi mutlaka reelsini çekmiştir nasıl olsa. "Ne nasıl yapılıyordu" diye okumaya bile gerek kalmadı. Her şeyin kolayca tüketilebilir bir versiyonu ve bunun da videosu var. x2 ile izlemek diye bir şey var.
Burada her an erişilebilir hap bilgilerin bollaştığı ama bu sırada gerçek ve kaliteli bilgi ile temasın azaldığı bir denklem var. Herhangi bir şeyi öğrenmek için emek vermek, durumu idare edecek özet içeriklere göz gezdirmekten tabii ki daha zahmetli. Böylece bir konuda uzmanlaşma imkanı = zaman kaybı gibi duruyor.
Tumblr media
Fakat esasında, bilginin çok daha ulaşılabilir olması = basılı bir kılavuza bakarak dolabını monte edemeyen insanlar, verilenleri formülde yerine koyamayan öğrenciler, Instagram'da Spinoza'nın bir sözünü okudu diye hayatın anlamını çözmüş gibi hisseden emekliler, hızla akan dandik görüntüler, copy-paste haberler, teyid edilmemiş iddialar, özel bir konuda derinleşemeyen, buna rağmen her konuda temelsiz genellemeler yapan, o şeyi bildiğini sanan, haddinden fazla iddialı insanlar…
Hiçbir dönemde her şeyi bilmemiz mümkün değil zaten. Ama sadece seyretmenin bizi hiçbir konuda uzman yapamayacağını bilebiliriz. En azından neyi bilmediğimizi bilebiliriz.
 “Bilmediğini bilmek en iyisidir. Bilmeyip de bildiğini sanmak tehlikeli bir hastalıktır.” Lao-Tzu
Bildiğini Sanma Hastalığı - Dunning Kruger Etkisi
Tumblr media
David Dunning (solda), Justin Kruger (sağda)
Teori, 1999 yılında Cornell Üniversitesinde görevli psikologlar Justin Kruger ve David Dunning tarafından ortaya atılıyor. Aslında çok eskiden beri düşündüğümüz bir şeyi bilimsel olarak kanıtlıyorlar. Bu teoriye göre, herhangi bir konuda sınırlı bilgi ve yetkinliğe sahip kişiler, mevcut başarılarını abartma eğiliminde. Yani, insanlar yeterince iyi bilmedikleri şeyleri, ne kadar bilmediklerinin de pek farkında değiller.
Dunning ve Kruger bunu sadece teori seviyesinde bırakmıyor elbette, 45 öğrenci üzerinde bir deney yapıyorlar. Öğrencilerden çeşitli konularda sorular içeren bir test çözmeleri ve kendi puanlarını tahmin etmeleri isteniyor. Puanlar 100 üzerinden veriliyor.
Tumblr media
10-20 puan alan öğrenciler: Testteki soruların yaklaşık %60'ını doğru yaptıklarını, hatta daha çok çabalasalardı %70’ini bile doğru yapabileceklerini söylüyor.
90 ve üzeri alan öğrenciler: Testteki soruların yaklaşık %70 kadarını doğru yapmış olabileceklerini söylüyor.
Peki bunun nedeni ne?
Başarılı insanlar yetkinliklerinin farkında değiller mi yoksa mütevazilik mi ediyorlar? Bilgisizlerin yüksek özgüveni neden? Bu temelsiz bir kibir mi yoksa sadece bilinçsizlik mi?
Tumblr media
Performanslarını olduğundan düşük seviyede tahmin eden grup, bu değerlendirmeyi yaptığı sırada emin olduğu yanıtları hatırlamaya çalışıyor. Diğer grup ise yalnızca testteki sorulara aşina olup olmadığına göre yanıt veriyor. Sorular bir yerden tanıdık geliyor gibiyse, verdiği cevabın doğru olduğunu düşünme eğilimde. Ancak Feynman’ın da söylediği gibi “Bir şeyin adını bilmekle, o şeyi bilmek aynı değildir.”
Bir konudaki uzmanlığımız arttıkça, konunun ne kadar geniş ve detaylı olduğunu fark ederiz. Daha öğrenilmesi gereken çok şey vardır. Öğrendiklerimizden bile tam olarak emin olamayız. Bu nedenle öz güvenimiz aşağı yönlü seyredebilir. Sokrates'in de dediği gibi "Bildiğim bir şey varsa, o da hiçbir şey bilmediğimdir.”
Tumblr media
Başarısız olan grubun esas problemi de kibir değil. Sadece bir alanda başarılı olmak için gereken nitelikler, başarısız olduğumuzu kabul etmemiz için gerekenlerle aynı. Kişi bu yeteneklerden yoksunsa yetersizliğinin de farkında değildir.
Basit bir örnek
Derste lazım oldu. Öğrencilere f(x)=x³ fonksiyonunun grafiğini sordum. Bu fonksiyonun grafiği orijine göre simetriktir. Yani tek fonksiyondur. Terimin kuvvetinin tek sayı olmasından da anlaşılabilir bu. Aslında çizmesi de zor değildir. X yerine biraz negatif biraz da pozitif tam sayılar koyarsanız, aşağı yukarı neye benzediği anlaşılır.
Tumblr media
Öğrencilerimden hiçbiri doğru düzgün bir yanıt veremedi. Birkaç iddiada bulundular. “Peki madem çizip gösterin” dedim. Kimse çizemedi. Sonra tahtada gösterdim, anlattım. Sınıftaki hemen herkes “Ya biz bunu biliyorduk zaten” dedi. Hayır bilmiyorlardı. Sadece anımsadılar, bir aşinalıkları vardı. Bu ya da başka bir fonksiyonun grafiğini nasıl çizecekleri bilgisi içlerine işlememişti.
Kendi beynini kandırmak
Buradaki esas mesele öğrencilerin aslında bilmedikleri bir şeyi bildiklerini sanmaları. Ben bunu kendi beynini kandırmak olarak görüyorum. Akıl o şeyi zaten bildiğine ikna olduğunda, yeni bir bilgi olarak kabul edip dikkatini veremiyor. Bu öğrenme heyecanını da baltalayan bir hastalık. Epiktetos’un da söylediği gibi “Bir insanın bildiğini zannettiği bir şeyi öğrenmesi imkânsızdır”.
Öğrenmek sancılı bir süreçtir. Maalesef bedelini ödemeden bilgiye sahip olamayız. Bu bedel sırt ağrıları, bozulmuş gözler, sürekli başa dönmek, kaybedilen zaman ve hatta bozulmuş bir psikoloji bile olabilir. Ama bulmaya, çözmeye, bilmeye çalıştığınız şeyi bir kez başarırsanız, gerçekten içinize işlerse, onu size geçen zaman bile unutturamaz.
Tumblr media
Yani amaç bilginin daha sonra unutulmak üzere ezberlenmesi değil. Asıl önemli olan onu anlamak, uygulamak ve onunla yeni şeyler yaratmak. Burada elbette ki çok bilgili olmalıyız, mükemmel olmalıyız demiyorum. Bir şeyi gerçek anlamda bilip özümsemenin o kadar da kolay olmadığını söylemeye çalışıyorum. Bizim basit hayatlarımızın aslında pek de anlamı yoksa ve ona anlamını biz veriyorsak eğer, bence bir şeyleri öğrenmek için zahmete girmeye değer.
Bir öneri
Tumblr media
Nobel ödüllü fizikçi Richard Feynman bir konuyu öğrenmiş olmanın en güçlü göstergesi olarak, onu basit ve net bir şekilde anlatabilmek gerektiğine inanıyordu. Bilgi beynin içinde bir odaya kilitlenen şey değildi, konuşulan, güncellenen, yeniden üretilebilen canlı bir yapıydı. Derdi ki, “Eğer bir fikri 5 dakikada, 8 yaşındaki bir çocuğa açıklayamıyorsan, onu anlamamışsındır.” Bir düşünün bakalım. Uzmanı olduğunuz bir şeyi 8 yaşındaki bir çocuğun anlayabileceği kadar kısaltıp basitleştirebilir misiniz?
19.02.25
Referanslar ve uzun okuma How the Dunning-Kruger Effect Works Bilmediğini Bilmemek: Dunning-Kruger Etkisi
0 notes
felsefesitesi · 1 month ago
Text
DMY Felsefe yeni yazı
DMY Felsefe, yeni felsefeler :) : https://www.dmy.info/ezelden-atilan-okun-simdiki-hali-egitimde-ne-yapilmali/
Ezelden atılan okun şimdiki hali- Eğitimde ne yapılmalı?
Tumblr media
Eğitimi ezelden atılan bir oka benzettik, kağıtta devam eden ok çok ilerlerdi. Fiziksel dünyanın imkanlarını yazı sayesinde aştı ve bir mucizeyi gerçekleştirdi. İvmesi ve yüksekliği daha da arttı. Ne var ki fiziksel dünyada imkansız olan bir şey, oku geriye çizmek de başladı, gerçekliğe arkasını dönen oklar vardı. Canlı organizmalar olarak bedenimiz her gün yenilendi, ama düşüncelerimizin yenilenmesinden korkuldu. Dünya döndü, ama düşüncelerimizde sabit olduğuna inanmaya başladık. Sabit daha kolaydı, değişmeyen fikirler daha kontrol edilebilir gelmişti belki. Basit açıklamalara o kadar alıştık ki eğitim bazı işlevsiz metinlerin ezberlenmesi veya söylenenlerin yapılması anlamına geldi. Bu basitleştirme gerçeklikten bağını koparmıştı, çünkü en başta
0 notes
denizgozunden · 1 month ago
Text
Benim Gözümden Dünyaya: Aspergerli Bir Genç Olarak Yaşamak
Asperger sendromu olan bir gencim. Asperger, sosyal ilişkilerde, iletişimde ve bazen de rutinin dışında değişikliklere uyum sağlamakta zorluklar yaşadığım bir nörogelişimsel durum. Dışarıdan bakıldığında, pek çok insan benim dünyayı nasıl gördüğümü anlayamayabilir. Ancak, işte bir aspergerli birey olarak yaşamak ve dünyayı algılamak, birçok insanın farkında olmadığı şekilde farklı bir deneyim.
Bazen, sıradan sosyal etkileşimlerde kendimi bir yabancı gibi hissediyorum. İnsanların yüz ifadelerini veya ses tonlarını anlamak, çoğu zaman benim için bir bulmaca çözmek gibi. Çevremdeki insanlar doğal olarak empati gösterir veya birine nasıl davranmaları gerektiğini kolayca hissederler, ancak ben bu konuda biraz daha fazla düşünmek zorunda kalıyorum. Konuşmaların altındaki duygusal ipuçlarını yakalamak da zor olabilir; bu yüzden bazen "normal" insan davranışlarını çözmekte güçlük çekiyorum.
Ancak, aynı zamanda bir başka yönden bakıldığında, dünyayı detaylarıyla görmek ve bazen ince ayrıntılara odaklanmak da benim için bir avantaj olabilir. Hızla kaybolan küçük detaylar, bazen diğer insanların gözünden kaçan şeyler, bana daha fazla anlam ve derinlik katıyor. Bu, özellikle yaratıcı düşünme veya çözüm bulma gerektiren durumlarda bir avantaj olabilir. Zorlukların yanında bu eşsiz bakış açısının bana sunduğu fırsatlar da var.
Duygusal anlamda, çevremdeki insanların bazı davranışlarını anlamak benim için her zaman kolay olmayabiliyor, ancak bu beni daha açık fikirli ve sabırlı olmaya teşvik etti. Empatiyi bazen kelimelerle değil, eylemlerle gösterdiğimi fark ediyorum. İnsanlarla bağ kurarken, bazen kelimelerin veya jestlerin yerine daha farklı bir iletişim yolu seçiyorum. Bu bana, dünyayı farklı bir açıdan görme fırsatı tanıyor. Bu, bazen dışarıdan "normal" bir yaşam süren insanlardan daha özgün ve zengin bir iç dünya yaratabiliyor.
Asperger olmak, farklılıklarımı bir eksiklik olarak görmeme neden olmuyor. Aksine, kendi kimliğimi ve dünyadaki yerimi kabul etmek, bana güç veriyor. İnsanların hep aynı şeyleri düşünmesi ve hissetmesi gerekmediğini anlamak, kendimi daha rahat bir şekilde ifade etmemi sağlıyor. Sosyal normlara uymak yerine, ben de kendi yolumu bulmaya çalışıyorum ve bu süreçte bazen başarılarım, bazen de hayal kırıklıklarım oluyor.
Beni anlamanızı istemiyorum, sadece farklı bir perspektiften bakmanızı… Aspergerli birinin dünyayı nasıl algıladığını anlamak, sadece bana değil, hepimize bir şeyler öğretebilir. Bazen sessizliği anlamak, bazen sözsüz ifadeleri görmek veya bazen “farklı” bir bakış açısını kabul etmek, toplumumuzun daha kapsayıcı ve anlayışlı olmasına yardımcı olabilir.
Bu, sadece benim hikayem değil, Aspergerli her bireyin bir parçası olduğu benzersiz bir deneyim. Ve belki de hepimiz, dünyayı daha geniş bir perspektiften görmek için biraz daha açık fikirli olabiliriz.
1 note · View note
halimecan · 3 months ago
Text
Tumblr media
İlham Veren Öğretmenler
Bugün, Öğretmenler Günü. Eğitim dünyasının kahramanları, geleceği şekillendiren öğretmenlerimize teşekkür etme, onlara minnettarlığımızı sunma günü. Ancak bu özel gün, aynı zamanda öğretmenlik mesleğinin ne kadar derin, zorlayıcı ve bir o kadar da ödüllendirici olduğunu hatırlamamıza da vesile oluyor.
Dünyaca ünlü fizikçi Richard P. Feynman, "Öğrencilerin mükemmel bir öğretmene ihtiyacı yoktur. Öğrencilerin, okula gelmek ve öğrenme sevgilerini büyütmek için onları heyecanlandıracak mutlu bir öğretmene ihtiyaçları vardır." diyerek, öğretmenlerin yalnızca bilgi aktaran kişiler olmanın ötesinde, öğrencilerin içindeki merakı, öğrenme hevesini ateşleyen bireyler olduğunu vurgulamıştır. Bu söz, öğretmenin sadece bir ders anlatıcısı değil, aynı zamanda bir ilham kaynağı, bir rehber ve bir motivatör olduğunu hatırlatır bizlere.
Bir öğretmenin sınıfında öğrencilerin gözlerindeki ışıltıyı görmek, onların her yeni başarılarıyla gururlanmak, bir konuda daha fazla şey öğrenmeye cesaret etmek için onları cesaretlendirmek, aslında öğretmenin en büyük ödülüdür. Çünkü öğretmenlik, sadece bir meslek değil, bir tutku, bir sevgidir. Öğrencilerine değerli bir şeyler katabilmek, onları geleceğe hazırlarken yalnızca bilgiyi değil, aynı zamanda düşünmeyi, sorgulamayı, hayal etmeyi ve sevdikleri şeylere tutunmayı öğretmektir.
Feynman’ın sözleri, öğretmenlerin eğitimdeki rolünü yeniden düşünmemize sebep oluyor. Öğrenciler, tek başlarına öğrenmeye başlamazlar; onlara ilham veren, onları heyecanlandıran, dünyayı keşfetmeye yönlendiren bir öğretmene ihtiyaç duyarlar. Bir öğretmenin gülümsemesi, onların okul sevgisini alevlendirebilir, bir dersin içeriği kadar, öğretmenin tutkulu anlatımı da öğrencinin öğrenme arzusunu ateşleyebilir.
Bugün, tüm öğretmenlerimize teşekkürlerimizi sunarken, bu mesleğin ne kadar değerli ve özveri gerektiren bir yolculuk olduğunu bir kez daha takdir ediyoruz. Öğrenciler, sadece dersten derse ilerlemez; öğretmenlerinden aldıkları motivasyonla, bir hayat yolculuğuna başlarlar. Öğretmenler, sadece bilgi aktarmazlar, aynı zamanda sevgi ve ilham da verirler.
Öğretmenlerimiz, birer ışık kaynağıdır. Onlar sayesinde öğrenciler, karanlıkta yol alırken bile doğru yolu bulurlar. 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde, tüm öğretmenlerimize minnettar olduğumuzu ve onların bu kutsal görevi yerine getirirken her zaman yanlarında olduğumuzu hatırlatmak istiyoruz.
Öğretmenlerimize sevgiler, saygılar ve sonsuz teşekkürler…
2 notes · View notes
ayvaalik · 2 months ago
Text
Zeka
Zeka, bir kişinin problem çözme, öğrenme ve çevresindeki dünyayı anlama kapasitesidir.
1 note · View note
powersphere · 2 months ago
Text
Tumblr media
Hayat, sürekli bir öğrenme yolculuğudur. Yeni bilgileri edinin, kendinizi geliştirip ulaşın. Bugün, yeni bir şey öğrenmek için harika bir gün!
1 note · View note
rayhaber · 4 months ago
Text
Vücudun Hafıza Kapasitesi: Beyin Dışı Hücrelerin Rolü
Vücudun Hafıza Kapasitesi: Yeni Bir Araştırma Hafıza ve öğrenme süreçleri genellikle beyinde gerçekleştiği düşünülür. Ancak, New York Üniversitesi’ndeki bilim insanları, vücudun diğer bölgelerindeki hücrelerin de anı depolamak için bir kapasiteye sahip olabileceğini gösteren çarpıcı bir araştırma gerçekleştirdi. Bu buluş, hafıza mekanizmalarının anlaşılmasında devrim niteliğinde bir adım olarak…
0 notes