#o da özlüyor mu
Explore tagged Tumblr posts
Text
Belki çok ahmakça belki çok saçma belki de deliliğin kırıntısıydı bilemiyorum, evden kaçtığım, deniz kenarında sabahladigim, bir ayağım yerde diğeri gökte,midemde kelebekler ve her şeyin renginin mavi olduğunu sandığım zamanlardı, pamuk şekerleri bile maviydi. Onca imkansızlığın içerisinde zaman yarattığım, dünyanın diğer ucundayim gel dese, nasıl giderim diye düşünmeden yola koyulurdum... Adını koyamadım ben çok mu cesurdum çok mu aşık, çok mu kararlıydım çok mu ahmak, çok mu akıllıydım çok mu deli bilemiyorum... Cadde cadde sokak sokak anılar biriktirmişim tebessümle hatırladığım. Unuttuklarimda oldu, affettiklerimde elbet gülüyor ve geçiyorum gerisi sağlık sıhhat...
6 notes
·
View notes
Text
içimdeki özlem duygusunu bir türlü bastıramıyorum. onunla sabahlara kadar hiç kimsenin bilmediği sırlarımdan konuşmayı çok özledim. onunla hayattan konuşmayı çok özledim. uyuyakalana kadar hiç anlamadığım bir dilde, hiç anlamadığım esprilerle eğlenmeyi çok özledim. benim için dinlediği şarkıları dinlemeyi çok özledim. sevdiğim filmleri onunla tekrar tekrar izlemeyi çok özledim. izlediğimiz filmlere verdiği tatlı tepkileri çok özledim. kendini anlatış şeklini, o şairaneliğini, hayatı romantize ederek beni karamsarlığımdan kurtarma çabalarını çok özledim. benimle susmasını, benimle konuşmasını çok özledim. hayatıma tuttuğu ışığı çok özledim. ona dair ve ona rağmen ne varsa çok özledim... onu çok özledim. bu sevgiyle ne yapacağımı bilmiyorum. avuçlarıma bırakıp gittiği bu puslu anılarla ne yapacağımı bilmiyorum. hiçbir şey net değil gibi ama aslında her şey çok net. buharlı bir camın ardında yüzü... onu görüyorum ama aynı zamanda onu hiç tanımıyorum. elimi atsam cama, bir gülücük çizsem... parmak uçlarımda biriken damlalar gözyaşına dönüşecek. kıracak, belki ağlatacak onu. o, buharlı camın ardında puslu bir anı. buna rağmen hayatımda köşeleri kalbime en sert batan tek şey. en keskin, en acımasız, en belirgin... önceden yalnızca bana hissettirdiklerini özlerdim. önceden yalnızca bana hayal ettirdiklerini düşünürdüm. ama artık bir şey var... onu merak ediyorum. şimdi nerede? ne yapıyor? mutlu mu? gülümsüyor mu? ağlıyor mu ya da? üzüyor mu bu hayat onu? özlüyor mu beni? benim onu özlediğim gibi arıyor mu varlığımı? yokluğum acıtıyor mu canını? benimle kurduğu hayalleri bir başkasıyla mı yaşayacak? nasıl katlanıyor bensizliğe? ben katlanamıyorum onun olmadığı hiçbir yere. peki; rüyalarında da mı görmüyorsun beni? ben rüyalarımın bile ana kahramanını hayalim yaptım. kan ter içinde uyanıyorum uykularımdan. rüyamda varlığının yaktığı bedenimi, uyandığımda yokluğun üşütüyor. aklımda tek bir soru... dönüp duruyor öyle. ve buna rağmen kızamıyorum sana. yine de... bana bunu neden yaptın? bana bunu neden yaşattın?
25 notes
·
View notes
Text
Bir şarkın olsun. Senin olsun. Hayatına giren her insana "BU BENİM ŞARKIM BAK" diye dinlet. Bir gün o kişinin hayatından çıktığında bir radyoda denk gelirse, seni hatırlasın.
Tek bir parfümün olsun. Özdeşleşmek iyidir. Dünya bu illa ki bir tek sen kullanmayacaksın. Öyle bir sana ait olsun ki, bir yabancıda bile duysa "ACABA BURDA MI" diye kokuyu duyanın gözü seni arasın.
Bir tane en yakın arkadaşın olsun. Sadece kötü günde değil, iyi günde aradığın ilk kişi olsun. Birlikte düşün, birlikte kalkın. Birbirinizi toparlayın, yaralarınızı sarın. Herkes gittiğinde "ŞANSIZLIĞINIZA" biraz gülün, biraz ağlayın.
Bir tane çok büyük aşkın olsun. Rakıya bahane olsun. Bir dönem çok sevmiş ol, bir dönem nefret etmiş. Her şey küllendikten sonra tebessümle hatırla. Biraz da bi yanın acıyarak "O OLSAYDI NASIL OLURDU ACABA HAYATIM? diye sorgulayarak. Artık bişey hissetmesen de “BAŞINA BİŞEY GELSE YİNE DE İLK BEN KOŞARIM” diyecek kadar. Unutma masallar mutlu sonla, efsaneler kavuşamamakla biter.
Bir evlat edin. Bir kedi olur, bir köpek de ama olsun kapılarını aç. Senden olmayan ama senin ilgine muhtaç bir kalbin atışlarını ellerinde hisset. Bir canlının hayatını değiştirmek acayip bir şey. Birinin kahramanı olmak istersen bundan büyük fırsat olmaz. Sevmek çok güzel, hele bir de her koşulda sevilmek..
Bol bol kitap oku biri seni derinden etkileyene kadar oku. Onu bulduğunda kimseyle paylaşma. O hikaye senin. Beğenmediğin sayfayı yırt, sevdiğin yerleri yıldızlarla donat. Başucunda dursun. Belki bir gün biri gizlice o sayfaları keşfeder. Seni daha iyi tanıma imkanı olur.
Salaş bir restoran edin. Patronundan garsonuna kadar tanı. Kafan mı bozuk, mekan dolu mu, sana yer açaçakları kadar müdavimi ol. Bir masan olsun, hep oturduğun. Bir başına gitsen bile başına bişey gelmeyeceğini bil. Bir gün belki kapanır yada yıkılır. Ama sen önünden her geçtiğinde "BURDA ESKİDEN HEP Bİ YERİM VARDI" dersin.
Bir hobin olsun kaçmak için. Hiçbir şey düşünmediğin. Dünyadan uzaklaşabildiğin. Onunla övün. En iyi yaptığın şey olsun insanlar şaşırsın. Senin için coçuk oyuncağı olsun.
Bir şey işte imkansız olsun. Peşinden koş, yorul. Defalarca vazgeç, defalarca dene. Susmanın çaresizliğini de yaşa bağırmanın da. Uykuların kaçsın. Düşündükçe saç diplerin bile uyuşsun. Her ne ise istediğin, Aşk da olur iş de. Bağrına taş bas gerekirse, yeter ki gece yatağına yattığında "BEN ELİMDEN GELENİ YAPTIM" de. Bazen kazanamamış olsan da, yapabileceklerinin yada bir şeyi delice istemenin limitini görmek de zaferdir..
Vakit ayırdığın bi ailen olsun. Yarın kaybettiğinde keşke daha çok zaman ayırsaydım demeyeceğin. Pişmanlık kötüdür. Bir daha geri getirmeye gücünün yetmedikleri içinse, işkence. Kıymetini bil. Yarın ne olacağı belli değil. Kalp krizi dediğin bir kaç saniye KALP KIRMA..
Sınırların olsun aşılmayacak. Duvarların olsun yıkılmayacak. Herkes bilsin. Ona göre davransın..
Bir alanın olsun metre karesi dert değil. Kapısını kapattığında gerçek sen olabildiğin. Dört duvardan birinin dibine çöküp ağlayabildiğin. İNSAN EN ÇOK KENDİNİ ÖZLÜYOR ÇÜNKÜ..
Bir sevdiğin olsun tabi. Belki hayallerindeki gibi olmaz koşullar ama, bir şeyleri birlikte var etmenin tadı bi başka. Para araç değil amaç olsun mutluluğuna. Olmadığı zamanda elindekileri çömertçe paylaşabil. En çok onla gül. Saatlerce muhabbet edebil. Birbirinize ulaşamadığınızda "BAŞKA BİRİYLE Mİ ACABA" diye değil "BAŞINA BİŞEY Mİ GELDİ" diye endişelenen. İlişkini başkalarıyla kıyaslama. Biri sevdiğini çok söyler, biri daha çok gösterir. Sen de biri eksikse bu seni daha az seviyor demek değildir. TELEFON KARIŞTIRMAKLA ÖMÜR GEÇMEZ. BİR İNSAN BİŞEY YAPMAK İSTİYORSA YAPAR. KALBİN TEMİZSE SEN ARAŞTIRMADAN DA KARŞINA ÇIKAR KORKMA. SONUNA KADAR GÜVEN. BİRGÜN KIRILIRSA KALP YENİSİNİ İNŞA EDER.
VE KALBİNİ TEMİZ TUT. ÇEVRENİ DE, UNUTMA YAPTIĞIN HER İYİLİK BİRGÜN SANA GERİ DÖNER..
#post#my post#yazılarım#şiir#postlarım#benim postlarım#günün yazısı#benim yazım#güzel yazılar#kendi yazılarım#sevgiliye mesaj#sevgiliyesözler#sevgiliye notlar#uzun yazılar#uzun yazı#postlarim#tumblr yazılı post#tumblr yazıları#art#Şiirsokakta#sadece sevdim#yarım kalan aşklar#yarım kaldık#sensizyasamak#sevbizimiçin#ben seni çok sevdim#güne dair#sevmek#sevgi neydi#aşk
58 notes
·
View notes
Text
Emre,
Bunu yazmak çok zor, ama seni kırmak ya da acı vermek istemiyorum, sadece içimdekileri bir şekilde dile dökmek istiyorum. Bugün rüyamda seni ve anneni gördüm. Öyle gerçekti ki, uyanana kadar ne olduğunu anlayamadım. Rüyamda, annenin kollarında kendimi buldum. Öyle bir sarıldım ki ona, sanki yıllardır beklediğim bir anı yaşamış gibiydim. Gözlerimden yaşlar aktı, içimde birikmiş her şey bir anda döküldü. Ona sarılırken, sadece “ Emre’yi çok özledim,” diyebildim. O da bana sarıldı, hıçkırarak, o kadar sıcak, o kadar derin bir sevgiyle “Üzülme kızım, Emre de seni çok özledi, çok özlüyor. Hep seni düşünüyor, hep seni seviyor,” dedi. O an, içimdeki boşluk, içimdeki acı bir anda kaybolmuş gibi oldu. Sanki o an, her şeyin tekrar güzel olacağına dair bir umut ışığı yanmıştı. Ama sonra, ne yazık ki uyandım... Gözlerimde hala yaşlar vardı, kalbimde bir ağırlık vardı. Anlamadım. Ne gerçek, ne rüya? O kadar karmaşık hisler içindeydim ki, ne yapacağımı bilemedim.
İçimde bir şeyler kırıldı, belki de o kırıklar hiç onarılmayacak. Gerçekten de rüya mıydı? Yoksa kalbimle hissettiğim bir gerçeğin yansıması mıydı? Çünkü, ne zaman seni düşünsem, seni özlesem, sanki her şey o kadar yakın, o kadar gerçek oluyormuş gibi geliyor. Ama sonra gerçeğe dönüyorum ve her şey bir anda kayboluyor, ellerimden kayıp gidiyor.
Bütün bunları yazarken, seni her düşündüğümde kalbimde bir boşluk hissediyorum. O kadar çok seviyorum ki seni, o kadar çok seni özlüyorum ki… Hayat, bu kadarını bilecek kadar zor mu olmalıydı? Neden sevdiğimiz insanlar hep uzaklarda, neden hep eksik kalıyoruz? Neden zaman, sadece özlemleri büyütüp kalbimize acı bırakıyor? Neden her an seni düşündüğümde, bu acı daha da büyüyor?
Bazen hayat insanı öyle bir yere getiriyor ki, kaybettiklerini düşündükçe, bir yanda onları sevmenin acısı, diğer yanda kalbinde hep bir umudu taşımak zorunda kalıyorsun. O anı yaşamak, o sarılmayı, o özlemi yeniden duymak, o kadar isterdim ki... Ama sonra rüyadan uyanınca, her şeyin sadece bir hayal olduğunu fark etmek, her şeyi tekrar kaybetmek, yeniden acı çekmek… İşte bu, en zor kısmı.
O an, rüyada seni çok özlediğimi söyledim, ama sonra bir anda kalbim, “Emre de seni çok özlüyor,” diyen annenin sözleriyle doldu. Kimseye anlatamadım, kimse anlamazdı belki ama o an içimde ne kadar çok şey biriktiğini hissettim. O kadar gerçekti ki, sanki yıllardır kaybettiğim bir şeyi geri kazanmış gibi oldum. Ama sonra uyanmak, her şeyin kaybolduğunu görmek… Bu gerçekten çok zor.
Belki de en çok kaybettiklerimiz, bizi en derinden etkileyenler oluyor. Sadece fiziksel olarak değil, duygusal olarak da kayboluyorlar. Ama bazen, sevdiklerimizden aldığımız hatıralar, onların bize olan sevgisi, hiç kaybolmaz. Rüya olsun, gerçek olsun, o sevgi her zaman kalbimizde var. Belki de bu yüzden, kaybettiğimiz her şeyi özlesek de, bir şekilde bir parçası hep bizimle kalıyor. Ve ben, seninle olan her anı, her hatırayı hep kalbimde taşıyacağım.
Bilmiyorum, belki de o sarılma, o sözler bana bir şeyler anlatmak istiyordu. Belki de, belki de bir gün sen de beni tekrar sevgiyle hatırlarsın diye, kalbimdeki bütün kırıklar iyileşir. Belki de bir gün her şey yoluna girer, her şeyin ne kadar değerli olduğunu anlarsın. Belki de zaman, seni bana geri getirecek, kim bilir?
Şu an seninle olmasam da, seni düşündükçe o sıcaklık, o güven duygusu içimde hep var. İçimde hep senin sevgin olacak, hep seni özleyeceğim, hep seni seviyorum. Belki de bir gün, gerçek anlamda seni görmek, sana yeniden sarılmak nasip olur. Ama o ana kadar, rüyalarımızda buluşmak, anılarımızla teselli olmak zorundayız.
Emre, seni seviyorum. Her zaman, her koşulda seni seviyorum.
5 notes
·
View notes
Text
“bahsedilebilen şey yönetilebilirdir”
ölüm hakkında, sevdiklerimizin ölümü ve kendi ölümümüz hakkında rahatça konuşamadığımız için korkuyorum ölümden sanırım. geçenlerde nedense böyle bir düşünceye kapıldım. sanki otursam, sevdiklerimle ölüm korkumu konuşsam, "sen öldüğünde", "ben öldüğümde" ile başlayan cümleler kursam... ölümü, ölümlerimizi, sonrası kaygılarını, hem giden hem kalan için konuşsak, rahatlayacağım.
çoğunluk için böyle mi bilmiyorum. yeni fark ediyorum, bizim evde ölüm hakkında konuşulmadığını. karşılaştığımız ya da karşılaşacağımız ölümlerle ilgili değil, bir olgu olarak ölümden bahsedilirdi. ölüm başkalarınınmış gibi. kendi ölümlerimiz yokmuş gibi. amcam öldüğünde lise ikideydim. amcam, babamın en yakın arkadaşıydı sanırım. amcamın ölümü hakkında konuşmadık. babamı ilk defa ağlarken gördüm. ama tam olarak neler hissettiğini, ne yaşadığını bilmedim.
annemin babası öldüğünde beş yaşındaydım. salonun ortasında üzerinde bir örtü, örtü üzerinde bıçak, peynir, yatan dedemi, annemin örtüyü kaldırıp babasının yüzüne bakıp sonra üstüne kapanıp ağlamasını, sonra ablalarına dönüp onlara bağırmasını hatırlıyorum. hayal meyal. sonra büyüdüm, annemin ne hissettiğini bilmedim. o gün nasıl bir gündü, dedem nasıl öldü, annem nasıl öğrendi, ablalarına neden bağırdı? babası öldüğünde, haberi almasıyla beraber neler yaşadı? babası öldükten sonra ne oldu anneme? bir insanın babası ölünce ona ne olur? babasızlık nasıl bir şey? özlüyor mu? bilmedim.
babaannem ve dedem dört ay arayla öldükleri yıl üniversitenin ilk senesindeydim. babamla duygusal olarak o kadar mesafe vardı ki aramızda, ben hiçbir kaybında babamın yüzüne bakıp da başımız sağolsun demedim. evet şimdi hatırlayınca bu bana dünyanın en tuhaf şeyi gibi gelse de, öyle oldu. babamın acısını uzaktan izledim. yanına yaklaşıp sarılacağın, destek olacağın biri değildi.
babaannemin öldüğünü bir mesajla öğrendim, abimin mesajı. balkon yıkıyordum. olduğum yerde oturdum ağlamaya başladım. babaannem bu hayatta en sevdiğim üç beş insandan biriydi. en merhametlisi, en şefkatlisiydi. babam için nasıldı? babam nasıl tanımlardı annesini? annesinin ölüm haberini nasıl aldı? ilk duyduğunda ne yaşadı? bilmiyorum. neden konuşmadık? bilmiyorum. ben haberi alınca kalkıp izmir'e gittim. izmir'de kimse yoktu ki. herkes köye doğru yola çıkmıştı. döndüklerinde ne konuştuk? hatırlamıyorum. dört ay sonra dedem öldüğünde peki? babam çok yalnızlaşmış olmalıydı. tüm kardeşleri arasında ona en yakın olan amcamın ölümü, dört yıl sonra anne ve babasının ölümü...
ölünce bize ne olacak? çocukluğumda, geceleri öleceğim gerçeğini düşünür ağlardım. bir geceyi hiç unutmuyorum. o gece beni ne tetikledi, neden o hale geldim, bilmiyorum. ama hislerim hâlâ çok berrak hafızamda. bir gün öleceğim ve yalnız kalacağım diye o kadar ağlamıştım ki. yatağım pencere kenarındaydı. yatakta doğrulup pencereden dışarı bakıp, "ama ben öldüğümde bu sokakları, bu arabaları bile özlerim ki" diyip ağlıyordum. şimdi hatırlayınca gülümsetiyor bu anı. ama o gece çok gerçek bir korkuydu bu. ölecektim, cehenneme değil cennete de gitsem orada yalnız olacaktım. annem, babam, kardeşlerim, dağılmış olacaktık. bu dünyada olmayacaktık. izmir'de, bu evde olmayacaktık. bu duygular, bu korkular, bütün çocukluğuma sinmişti. bilmiyordum: ölünce bize ne olacak? ve anlatamıyordum bu hislerimi. "ben dünyayı özlerim, ben sizden ayrı kalmak istemiyorum, ben yalnız kalmaktan korkuyorum, yalnız kalmak istemiyorum" diyemiyordum. ölüm korkum, yalnızlık korkummuş. "beni yalnız bırakmayın" diyebilsem, "ben hep senin yanındayım"ı duyabilsem, geçecekmiş belki de.
sevdiklerimiz ölünce bize ne olur? annem ölürse, babam ölürse, kardeşlerim, sevgilim, arkadaşım ölürse, bana ne olur? bir de burası vardı işin, yönetemediğim. bilmiyordum, konuşmuyorduk. etrafımda annesi, babası, kardeşi, eşi, dostu ölen insanlar vardı. onlar öldüğünde, o geride kalan insanları görüyordum. cenazelere gidiyorduk. görüyordum. ama konuşmuyorduk. o geride kalanlar ne kadar yakınım da olsalar, konuşamıyorduk. "annesiz babasız kalmak nasıl bir şey?", "eşinin ölmesi nasıl bir şey?"... tek gördüğün, acı. boşlukları sen dolduruyorsun. görülmeyeni, bilinmeyeni, hayal gücünle tamamlıyorsun.
büyüdüm. ölüm korkum geçmedi. hâlâ merak ediyorum. ölünce bana ne olacak? sevdiklerim benden önce ölürse, bana ne olacak? ben onlardan önce ölürsem, onlara ne olacak? ölümü sezemem, her an ölebilirim değil mi? gizli ekmek diye bir roman var, en sevdiğim romanlardan. orada intihar etmek için ağaca ip bağlamakta olan bir adam vardı, yoldan geçen bir diğeri o adamın yanına gelip boşuna uğraşmamasını söylemişti, "bugün ölmeyeceksin". adam ölümün kokusunu alıyormuş meğer, iple uğraşan adam ölüm kokmuyormuş. böyle bir şey olsa ne hoş olurdu diye geçirmiştim tabi içimden; ilk okuduğumda ortaokuldaydım.
ölen amcamın eşi, yıllar sonra bir gün bana korkulan şeyin başa geldiğini söylemişti. evliliklerinde en büyük korkusu amcamı kaybetmekmiş, bunu söyledi. bu da aklımdan çıkmadı. sevdiklerimi kaybetmekten korkmaktan korktum sayesinde. sonra saatleri ayarlama enstitüsü'nde de aynı şeye rast geldim. orada da bir adam vardı, eczacı mı? nasıl ölmekten korkuyorsa aynı o şekilde ölmüştü. korkulanın başa geleceğini yazıyordu tanpınar da.
ama saatleri ayarlama enstitüsü'nde yüreğe su serpen bir yer de vardı. hayri irdal'ın emine'nin ölümüne dair yazdıkları. önce bunun nasıl büyük bir yıkım olduğunu, sonrasında ise işin iyi yanını şöyle müthiş anlatıyordu: "sonra bu haraplığa daha başka bir duygu, bir çeşit kurtuluş duygusu karıştı. bir baskıdan kurtulmuştum. artık emine bir daha ölemezdi, hatta hastalanamazdı da. orada zihnimin bir köşesinde olduğu gibi kalacaktı. hayatımda birçok şeyler daha beni korkutabilir, başıma türlü felâketler gelebilirdi. fakat en müthişi, onu kaybetmek ihtimali ve bunun korkusu artık yoktu.”
bu hikayenin çok benzeri six feet under'da da vardı. claire, ölmüş babasıyla sohbet ederken, babası ölümün iyi yanının artık ölüm korkusu taşımamak olduğunu söylemişti. adam ölmüştü, ve artık ölümden korkmuyordu.
korku, korkulan şey başa gelene kadar. korktuğumuz şey başımıza geldiğinde artık korkacak bir şey kalmayacağı için, direkt en baştan korkmak anlamsızlaşıyor. enteresan bir şey. paradoks mu diyelim?
diğer yandan, ölüm korkusunun, iki büyük konuşulamazın bir araya gelmesiyle de meydana geldiğini düşünüyorum, kendim için. ölüm ve korku. ölüm hakkında da konuşamadım, korkularım hakkında da. ya da konuşamadık desem daha doğru. buradan bakınca çok daha iyi anlıyorum annenin babanın bir çocuk için ne kadar önemli olduğunu. onlar o kadar büyük referans noktaları ki bizim için... her şeyi öğrendiğimiz kaynaklar. ben kimim, hayat nedir, ölüm nedir, hissettiğim şey ne, bu duygularla nasıl başa çıkacağım? bize bir şey öğretmelerine, didaktik bir tavır takınmalarına gerek yok. onların nasıl yaptığına bakarak öğreniyoruz zaten. annemin ve babamın ölümle nasıl başa çıktıklarını bilseydim, daha az korkardım. annemin ve babamın neler hissettiğini bilseydim, kendi duygularımı da daha iyi tanırdım. bahsedebilseydim, yönetebilirdim.
ama oldu bitti geçmiş olsun'a getirmiyoruz tabi ki işi. bu zamana kadar bahsetmediysek, bundan sonra bahsedeceğiz. tıpkı böyle.
7 notes
·
View notes
Text
Kaç defa kırılır insan kaç defa yıkılır?
gurur sandığı aslında ümitsizliğidir.
uzaktan uzağa sever, iyi olup olmadığını kontrol eder sosyal ağlardan ama aramaz. kırılmaktan, üzülmekten ve yine aynı şeyleri yaşamaktan korkar içten içe.
ne yeniden aşık olmak ister ne de yeni biriyle vakit geçirmek..
ölene dek yalnız kalma fikrine de alıştırmıştır kendisini.
onu sevmek, hem de çok sevmekten mutludur.
aşkın, aşık olduğun insanı elde etme hırsından çok daha fazlası olduğunu anlayacak kadar büyümüştür.
içten içe merak eder durur;
''o da beni düşünüyor mu, ara sıra da olsa özlüyor mu acaba'' diye..
korkaklıkla suçlanan ama o korkaklığının ardında çoook uzun bir hikayesi olan insandır. muhtemelen on milyon kere korkmamış, her defasında ağır yaralar almış daha fazlasına cesareti kalmamıştır. belki de karşısındakinden bekliyordur radikal bir adım. belki mecali kalmamıştır?.. tek ihtiyacı olan ''bundan sonra elimden geleni yapacağım'' demesidir. belki o günü bekliyordur.
özlemesini, geleceği varsa kendi isteğiyle gelmesini istiyordur.
her şey keşke burada yazılanlar kadar ''türk filmi tadında'' olsa..
14 notes
·
View notes
Text
İmdat Yolcusu
Hayat, kaç perdeden oluşur? Bir tiyatro oyunu olsa herkes bir diğerinden rol çalar mı? Gönüllü yarenlik mi ederiz kadere, her imdadımız kendimize yetişip erişemediğimiz bir çıkmaz mı olur? Mutluluk ne, ya da mutsuzluk kimde değer görüyor? Hayallerimize giden yolun ölüm döşeğinde bizi aradığı izlerimiz bir dövme, bir gölge, bir müptela mı olur kaderde?
Yollara varamıyorum; yollar sancılı, yollar bana ait değil. Saklambaçı oluyorum izbe yaşamımın; en çok ağlıyor, sahne dediğinde kaderim; gülüyorum. Gülmek denirse buna... "vazgeç" diyorlar bana, vazgeç, seni senden alıkoyan her şeyden. Acıya müptela olmak değil midir bu her seferinde? Vazgeçmek... neden? Sahip olamıyorum diye mi? İyi de sahip olmak için sevmez ki insan; sevmeye mani mi sahip olamamak? Özde hep yağmur yağıyor yüreğime, istiyorum; bir yerlerden mucize dile gelse... evet, engel değil sahip olamamak ama isteklere gem vurmak niye? Hâlâ ve hep olması muktedir bir kalp yanışıysa?
Kimse anlamıyor. Kalbimle hep bir kavgadayız. Üstüne milyon dolarlar verseler ve unutmak zengini edeceklerine söz verseler vazgeçmez. O, böyle bilmiş sevmeyi. Nüktedan, kıskaçlı, kıskanç, muzip ve acılı her seferinde. Bilmiyorum, o sevdiği de sever mi onu? Kalp yankılarında kendine çarpmadan o kalbin yolunda bulur mu kendi evini?
Her gün bir parça daha kırılıp dökülüyor ve şu gecelerden nefret ediyor her seferinde. Saat, hep onsuzluğu ölüm geçiyor çünkü gecede. Şu sevmek... Deli-dolu, gerçeğe dokunup közde milyonluk ateşlerde beni yakan sevmek... Sevdiğime nazar değer, günah değer diye ondan uzak tuttuğum har dolu bitmek...
Kimse anlamıyor. Yazgımın ölüm döşeğinde bana kısmet hançerleri batırdığı şu şehirde, bir onu özlüyor kalbim. Yitim düğmeleri bende geceye iliklenmiş o bir bahtiyar... Gitsem, alsam onu köşeden. Acılı duvarlarımın yeknesak gönül sitemlerini boyasak sevince. Hiçbir sevmek beni anlamıyor.
Çukurdayım. Bedbaht düğümlerin namlulu bitmek tükenmek bilmeyen son mermisindeyim; bir imdadım. Özlüyor onu kalbim. Hiç kavuşamadan ölmek mi, ölürken kavuşmak mı? Hangisini buyurur bana kader?
Çoktan ölmüştür acılı kendimin matemi bol umut partizanlığı. Kapitalist sevmemin 'buyur geç' hatasında vurulmuşumdur ona ben. Çok sevmek, Tanrı'm; öyle bir sevmek ki sen onu başkasına yazarken, bende kalemler çoğaldı yaza yaza. Her bir tükenmez, tükenmeden kalbimi acıyla yontup onu günlere yazdı.
Ah be Tanrı'm; ölümün tik tak saatlerinde bir yaşama bağlı umut desturu olsa kaderime. Haziranın bülbülleri ötse ve hiç susmasa kalbimde. Döşeğin ölüm solundayım; yastığımın sağlam gidiş- dönüş bahtı... Bantlıyorum kalbimi, yarası açılıyor her seferinde. Madem onu bana yazmadın, kalbimi neden bu aşka yazdın?
Sitem kusuyorum Tanrım; bahtım, ying-yangı oluyor broşür acılarımın. Siyah, beyaza alavere dalavere ve ben her daim gecenin kör bahtı. İpe asıyorum umut çamaşırlarımı; ben kurudum, onlar ıslanmadı...
Dilara AKSOY
15 notes
·
View notes
Text
Hala oturmuş geçmişe yazılar yazıyorum. Neden hala önüme bakmayı öğrenemedim bilmiyorum. Neden gelecek günlere sözler bırakamıyorum?
Yıllardır hep aynı notalara aynı sırada aynı sıklıkla basıyorum. Hikayelerimi oluşturan kelimeler ve insanlar aynı, yerler de. Neden bitmiyor bu aynı şeyi anlatmak? Bitmiyor neden hala aynı şeyleri hissetmek? Neden büyüyemiyorum tüm bunlardan? O kadar isterdim ki geçmişin geçmişte kalmasını. Biten bişeyin gerçekten bitmiş olmasını öyle isterdim ki. Dönüp dönüp aynı şeyleri düşünmemek, aynı şeylere öfkelenip aynı şeylere üzülmemek ne kadar yük kaldırıyordur insanın omuzlarından...
Bazı sosyal kaslarım gelişmedi hiç, suşi söylerken hangisi ne hiç bilmiyorum mesela. Bırakılması gerekilen şeyleri bırakılması gereken zamanda bırakmayı da beceremiyorum.
One Tree Hill'de Lucas'ı anlıyorum mesela. Peyton'a aşıkken neden Brooke'a gittiğini, neden kendini Brooke'a aşık etmeye uğraştığını da anlıyorum. O suçluluk duygusunu, o kaçma isteğini. Biliyorum kalbinden Peyton'ı hiç atamadığını, sadece üstüne toprak attığını. Peyton hep o ilk aşk, Peyton hep o altın sarısı saçlar ve yeşil gözler. Peyton o kuyruklu yıldız gökyüzümüzden kayıp geçen... Yıllar ve yollar sonra dönecek olan o yıldız Peyton. Dünyadan bağımsız o yıldızın dönmesi, kader bu. "yıldızlara yazılmış" dönüşü. Belki bir kaç ömür sonra, belki de beklediğimizden bile kısa zaman sonra.
Son zamanlarda aklımı meşgul eden şey şu, Gönül beni düşünmediği tek gününün olmadığını söylemişti. Biliyorum doğru söylediğini. Aynı şeyi yaşıyorsan bilirsin. Sürekli aklımdasın Kirpi. Olay bu da değil, hiç aklına geliyor muyum bunu merak ediyorum mesela. Hiç özlüyor musun? Nasıl hatırlıyorsun, ne diye düşünüyorsun? Eşin beni biliyor mu mesela? Hiç anlattın mı mektuplarımızı?
Üniversite için şehirden ayrılırken ve üniversite boyunca ben bırakmadığım sürece beni bırakmayacağını ve kopmayacağımızı biliyordum. Yollar, konuşulmadan geçen süre, yüzünü görmeden geçen aylar hiç önemli olmuyor gerçekten sevince. Başta ben de biliyordum bunu ve bırakmayacağımı. Hatta sonsuza kadar sürdürebileceğim bi şey olduğunu da biliyorum. Ama bir yerde bunu yapmamam gerektiğini ve neden yapmamam gerektiğini anladım. Bazen sadece vazgeçmek gerekiyor. Bunu her ne kadar başarıyla yapsam da, hep dönüp dönüp arkama bakıyorum. Gökyüzünü izliyorum o kuyruklu yıldızı bir daha görür müyüm diye.
“It was a comet. The boy saw the comet and he felt as though his life had meaning. And when it went away, he waited his entire life for it to come back to him. It was more than just a comet because of what it brought to his life: direction, beauty, meaning. There are many who couldn't understand, and sometimes he walked among them. But even in his darkest hours, he knew in his heart that someday it would return to him, and his world would be whole again... And his belief in God and love and art would be re-awakened in his heart. The boy saw the comet and suddenly his life had meaning.”
3 notes
·
View notes
Text
Bir şarkın olsun. Senin olsun. Hayatına her giren kişiye "bu benim şarkım, bak" diye dinlet. Bir gün o kişinin hayatından çıktığında bir radyoda denk gelirse, seni hatırlasın.
Tek bir parfümün olsun. Özdeleşmek iyidir. Dünya bu, illa ki bir tek sen kullanmayacaksın. Öyle bir sana ait olsun ki, bir yabancıda bile duysa "acaba burada mı" diye kokuyu duyanın gözü seni arasın.
Bir tane en yakın arkadaşın olsun. Sadece kötü günde değil, iyi günde de aradığın ilk kişi olsun. Birlikte düşün, birlikte kalkın. Bir birinizi toparlayın. Yaralarınızı sarın. Herkes gittiğinde "şanssızlığınıza" bir az gülün, bir az ağlayın.
Bir tane çok büyük aşkın olsun. Rakıya bahane olsun. Bi dönem çok sevmiş ol, bi dönem nefret etmiş. Her şey küllendikten sonra tebessümle hatırla. Bir az da bir yanın acıyarak. "O olsaydı nasıl olurdu acaba hayatım?" diye sorgulayarak. Artık bir şey hissetmesen de "Başına bir şey gelse yine de ilk ben koşarım" diyecek kadar. Unutma masallar mutlu sonla, efsaneler kavuşmamakla biter.
Bir evlât edin. Bir kedi olur, köpek de. Ama olsun. Kapılarını aç. Senden olmayan, ama senin ilgine, bakımına muhtaç kalbin atışlarını ellerinde hisset. Bir canlının hayatını değiştirmek acaib bi şey. Birinin kahramanı olmak istersen bundan büyük fırsat olamaz. Sevmek çok güzel. Hele bir de her koşulda sevilmek.
Bol bol kitap oku. Biri seni derinden etkileyene kadar oku. Onu bulduğunda kimseyle paylaşma. O hikaye senin. Beğenmediyin sayfayı yırt, sevdiğin yerleri yıldızlarla donat. Başucunda dursun. Belki bir gün biri gizlice o sayfaları keşfeder. Seni daha iyi tanıma imkanı olur.
Salaş bir restaurant edin. Patronundan garsonuna kadar tanı. Kafan mı bozuk, mekân dolu mu, sana yer açacakları kadar müdavimi ol. Bir masan olsun hep oturduğun. Bir başına gitsen bile başına bir şey gelmeyeceğini bil. Bir gün belki kapanır ya da yıkılır. Ama sen önünden her geçtiğinde "Burada eskiden hep bi yerim vardı" dersin.
Bir hobin olsun. Kaçmak için. Hiçbir şey düşünmediğin. Dünyadan uzaklaşa bildiğin. Onunla övün. En iyi yaptığın şey olsun. Insanlar şaşırsın. Senin için çocuk oyuncağı olsun.
Bir şey iste. Imkansız olsun. Peşinden koş. Yorul. Defalarca vazgeç. Defalarca dene. Susmanın çaresizliğini de yaşa, bağırmanın da. Uykuların kaçsın. Düşündükçe saç diplerin bile uyuşsun. Her ne ise bu istediğin, aşk da olur, iş de. Bağrına taş bas gerekirse. Yeter ki gece yatağına yattığında "Ben elimden geleni yaptım" de. Bazen kazanamamış olsan da, yapabileceklerinin ya da bir şeyi delice istemenin limitini görmek de zaferdir.
Vakit ayırdığın bir ailen olsun. Yarın kaybettiğinde keşke daha çok zaman ayırsaydım demeyeceğim. Pişmanlık kötüdür. Bir daha geri getirmeye gücünün yetmedikleri içinse, işkence. Kıymetini bil. Yarın ne olacağı belli değil. Kalp krizi dediğin bir kaç saniye. Kalp kırma.
Sınırların olsun aşılamayacak. Duvarların olsun yıkılamayacak. Her kes bilsin ona göre davransın. Bir alanın olsun, metre karesi dert değil. Kapısını kapattığında gerçek sen ola bildiğin. Dört duvardan birinin dibine çöküp ağlayabildiğin. Güçsüzlüğünü yaşayabildiğin. Sonra daha güçlü kalkabildiğin. Kaldığın yerden devam edebildiğin. Insan en çok kendini özlüyor çünkü.
Bir sevdiğin olsun tabii. Belki hayallerindeki gibi olmaz koşullar ama bir şeyleri birlikte var etmenin tadı bi başka. Para amaç değil, araç olsun mutluluğuna. Olmadığı zaman da elindekini cömertçe paylaşabil. En çok onla gül. Saatlerce muhabbet edebil. Birbirinize ulaşamadığınızda, "Başka biriyle mi acaba?" diye değil, "Başına bir şey mi geldi?" diye endişelen. Iliskini başkalarıyla kıyaslama. Biri sevdiğini çok söyler, biri daha çok gösterir. Sende biri eksikse bu seni daha az seviyor demek değildir. Telefon karıştırmakla ömür geçmez. Bir insan bir şey yapmak isterse yapar. Kalbin temizse, sen araştırmadan da karşına çıkar, korkma. Sonuna kadar güven. Bir gün kırılırsa kalp yenisini inşa eder. Vee
- Kalbini temiz tut. Çevreni de. Unutma yaptığın her iyilik sana geri döner.
~Meriç Keskin~
6 notes
·
View notes
Text
Bir şarkın olsun. Senin olsun. Hayatına her giren insana “bu benim şarkım bak” diye dinlet. Bir gün o kişinin hayatından çıktığında bir radyoda denk gelirse, seni hatırlasın.
Tek bir parfümün olsun. Özdeşleşmek iyidir. Dünya bu illa ki bir tek sen kullanmayacaksın. Öyle bir sana ait olsun ki, bir yabancıda bile duysa “acaba burda mi” diye kokuyu duyanın gözü seni arasın.
Bir tane en yakın arkadaşın olsun. Sadece kötü günde değil, iyi günde de aradığın ilk kişi olsun. Birlikte düşün, birlikte kalkın. Birbirinizi toparlayın. Yaralarınızı sarın. Herkes gittiğinde “şanssızlığınıza” biraz gülün, biraz ağlayın.
Bir tane çok büyük aşkın olsun. Rakıya bahane olsun. Bir dönem çok sevmiş ol, bi dönem nefret etmiş. Her şey küllendikten sonra tebessümle hatırla. Biraz da bi yanin acıyarak. “O olsaydı nasıl olurdu acaba hayatım?” diye sorgulayarak. Artık bir şey hissetmesen de “başına bir şey gelse yine de ilk ben koşarım” diyecek kadar. Unutma, masallar mutlu sonla, efsaneler kavuşamamakla biter.
Bir evlat edin. Bir kedi olur, bir köpek de. Ama olsun. Kapılarını aç. Senden olmayan ama senin ilgine bakımına muhtaç bir kalbin atışlarını ellerinde hisset. Bir canlının hayatını değiştirmek acayip bir şey. Birinin kahramanı olmak istersen bundan büyük fırsat olamaz. Sevmek çok güzel. Hele bir de her koşulda sevilmek.
Bol bol kitap oku biri seni derinden etkileyene kadar oku. Onu bulduğunda kimseyle paylaşma. O hikaye senin. Beğenmediğin sayfayı yırt sevdiğin yerleri yıldızlarla donat. Başucunda dursun. Belki bir gün biri gizlice o sayfaları keşfeder. Seni daha iyi tanıma imkanı olur.
Salaş bir restaurant edin. Patronundan garsonuna kadar tanı. Kafan mı bozuk, mekan dolu mu, sana yer açacakları kadar müdavimi ol. Bir masan olsun hep oturduğun. Bir başına gitsen bile başına bir şey gelmeyeceğini bil. Bir gün belki kapanır ya da yıkılır. Ama sen önünden her geçtiğinde “burda eskiden hep bi yerim vardı” dersin.
Bir hobin olsun. Kaçmak için. Hiçbir şey düşünmediğin. Dünyadan uzaklaşabildiğin. Onunla övün. En iyi yaptığın şey olsun. Insanlar şaşırsın. Senin icin çocuk oyuncağı olsun.
Bir şey iste. İmkansız olsun. Peşinden koş. Yorul. Defalarca vazgeç. Defalarca dene. Susmanın çaresizliğini de yaşa bağırmanın da. Uykuların kaçsın. Düşündükçe saç diplerin bile uyuşsun. Her ne ise bu istediğin, aşk da olur iş de. Bağrına taş bas gerekirse. Yeter ki gece yatağına yattığında “ben elimden geleni yaptım” de. Bazen kazanamamış olsan da, yapabileceklerinin ya da bir şeyi delice istemenin limitini görmek de zaferdir.
Vakit ayırdığın bir ailen olsun. Yarın kaybettiğinde keşke daha çok zaman ayırsaydım demeyeceğin. Pişmanlık kötüdür. Bir daha geri getirmeye gücünün yetmedikleri içinse, iskence. Kıymetini bil. Yarin ne olacağı belli degil. Kalp krizi dediğin bir kaç saniye. Kalp kırma.
Sınırların olsun aşılamayacak. Duvarların olsun yıkılamayacak. Herkes bilsin. Ona göre davransın.
Bir alanın olsun metre karesi dert değil. Kapısını kapattığında gercek sen olabildiğin. Dört duvardan birininin dibine çöküp ağlayabildiğin. Güçsüzlüğünü yaşayabildiğin. Sonra daha güçlü kalkabildiğin. Kaldığın yerden devam edebildiğin. İnsan en Çok kendini özlüyor çünkü.
Bir sevdiğin olsun tabi. Belki hayallerindeki gibi olmaz koşullar ama bir şeyleri birlikte var etmenin tadı bi başka. Para amaç değil araç olsun mutluluğuna. Olmadığı zaman da elindekini cömertçe paylaşabil. En çok onla gül. Saatlerce muhabbet edebil. Birbirinize ulaşamadığınızda, “başka biriyle mi acaba” diye değil “başına bir şey mi geldi” diye endişelen. İlişkini başkalarıyla kıyaslama. Biri sevdiğini çok söyler, biri daha çok gösterir. Sen de biri eksikse bu seni daha az seviyor demek değildir.Telefon karıştırmakla ömür geçmez. Bir insan bir şey yapmak isterse yapar. Kalbin temizse, sen araştırmadan da karşına çıkar korkma. Sonuna kadar güven. Bir gün kırılırsa kalp yenisini inşa eder.
VE
Kalbini temiz tut. Çevreni de. Unutma yaptığın her iyilik bir gün sana geri döner.
9 notes
·
View notes
Text
sen varsan hayatın renkleri var sen varsan bu küçük sıkıcı şehrin dar sokaklarının bir anlamı var ve sen varsan sevgilim benim yuvam var. özlüyorum sevgili sevgilim sesini, kokunu ellerini çok özlüyorum. sen olmadığın zaman benim hiçbir anlamım kalmıyor.. renklerimi yitiriyorum çiçeklerim susuz kalıyor.. oysa en sevdiğim renk zaten siyah.. benim siyahım sensin.. aslında hep sana kara melek diyoruz ama bu kız çocuğuna cehennemin ortasında cenneti vaat edende sensin.. bunu nasıl yapıyorsun bu büyü nedir bilmiyorum. ömrümün sonuna kadar seni beklermişim gibi, sen elma dersen çıkar armut dersen çıkmazmışım gibi. bir gün ölürsem en çok da seni görememek kokunu içime çeke çeke şakaklarından öpememek canımı yakar sevgilim. biliyorum ben istenmeyenim biliyorum ben yasaklıyım. tıpkı bi hastalık gibi. bir ''sır''. 27 senelik hayatımda kendime çektirdiğim acı ama bir o kadarda bal.. özlüyorum sevgilim yanağımı okşayışını, kafamı uzun uzun öpüşünü bana gülümsemeni özlüyorum sevgilim.. insanlar bana deli gözüyle bakıyor.. hiç unutmuyorum bir arkadaşım bana '' hayatımda senin kadar kendine acı çektiren birini görmemiştim'' dedi.. bana kimse bir şey sormasın istiyorum. nasıl olduğumu neler yaptığımı nasıl gittiğini sormasınlar. cevabının canımı yakacağını bildiğim soruları sormasınlar. ''hep diyorum ya kimse beni kafamın içindeki sesler kadar incitemez'' diye. sana bir sır vereceğim sevgilim.. çok incitiyor.. bana söylenenler değil inan benim içimdeki aşka, sevgiye söylenenler canımı çok yakıyor sevgilim.. kalbim sıkışıyor göğsüm daralıyor karam.. hayır ağlamıyorum ağlamak istemiyorum .. sadece kafamı omzuna gömüp oradan kalkmak istemiyorum.. sadece biraz sesini duymak istiyorum ve şefkatini dileniyorum senden.. çok mu acizim? çok mu çaresizim? önemi yok kalmadı sanki. seni severken her gün intihar ediyormuşum öyle diyorlar.. önemi yok sevgilim.. önemi yok.. sadece nalan seni çok özlüyor kara meleğim..
06.10.23
2 notes
·
View notes
Text
Oturuyorum yatağın üstünde.
Çocuk dondurmasını aldı içten sevinci ve uzun zaman sonra dondurmaya kavuşmanın heyecanıyla.
Geçmişe bakıyorum.
Yaladı çocuk yazın ilk dondurmasını.
Ağrıyan dişime rakı acılarıma şarap basıyorum ağır ağır.
Dondurma yere düştü, ilk dondurma, ilk kayıp oldu.
Kanayan yaranın irini içime akıyor da görmezden geliyor gözlerim.
Çocuk yere düşen dondurmanın başında dikildi gözleri doldu ağır ağır.
Rakı ağrımı kessin, şarap geçmişi unuttursun, kan ise aksın öylece istiyorum çok mu.
Ağladı çocuk, ağır yaşlar aktı gözlerinden.
Çok geliyor hepsi bünyeme, kaldıramıyorum ki bu kadarını.
Yaşlar dondurmaya damladı, sıvılaşışına karıştı da kimse o minik çocuğu bulup ona karışamadı.
Sanma sadece anılar ve dişlerim muzdarip bu durumdan, omuzlarım da sızlıyor, bacaklarım da titriyor, kollarım da üşüyor, o da, bu da, şu da acıyor.
Çeplerini karıştırdı çocuk geriye kalan boş ve tatsız külaha sıkıca tutunarak; para yoktu; yeniden gitse kaşları her daim çatık dondurmacı vermez dondurma, üstüne kızardı belki dalga geçerdi; sindi çocuk külaha, daha o yaşta içine girip kaybolmak istedi.
Ufalanıp küçük olasım geliyor da sanki o zaman daha kolaydı diye düşünüyorum; belki anılarımın getirdiği acılarım daha yoktu oluşmamıştı henüz ama yerine yalnızca kendini düşünen hiçbir zaman yanımızda olmayan fakat sorunları daima üstümüzde olan babam vardı, koşuşturması ve belalı insanları bitmeyen hayat vardı, işliyorlardı ilmek ilmek içime acıyı, belki 20lik diş ağrım yoktu ama yerine dökülen, kendi ellerimle soğukta gözlerim yaşlı titreyerek çekmek zorunda olduğum kanlı dişlerim vardı, belki şarap ve rakı yoktu, o zaman, doğru o zaman da hiçbir şey yoktu diyorum içimden.
Annesine koşmak istedi çocuk en doğal içgüdüsüyle, koşup da anne bir tane daha al demek istedi; yaşlar ardı ardına sıralandı, annesi ona başka harçlık yok, para yok evladım kirayı yatırmadım demişti ama; yaşlar hızlandı, çocuk annesine de gidemedi.
Sarılmanı istiyorum bana, çocukluğumu, gençliğimi, gelecekteki yaşlılığıma kadar al içimden istiyorum, tüm acıların yanında çocukluğumda acıyor benim demek istiyorum, bir parça anne merhameti, bir parça baba koruması bekliyorum işte.
Kimseye itiraf edemediği, henüz neresi olduğunu bile tam kestiremediği bir yer acıdı içinde çocuğun, keşke babam burada olsaydı dedi ama hiçbir zaman çağıramayacağını, çağırsa da nice geleceğim deyip gelmediği günlerde umutsuzlukla hayal kırıklığıyla uyuduğu gecelerin tekrarlanacağını kendi de biliyordu; baba lazımdı işte, annesine, kardeşine, evine, dondurmasına baba lazımdı da gelmiyordu babası temelli işte.
Gözlerim doluyor yine, yılların, senden adeta ustaca sakladığım gecelerin yaşları birikiyor yeniden ama akıtamıyorum ağlamayı hiç beceremediğim zamanlarda olduğu gibi; görüyorsun ya insan en çok bu zamanlarda özlüyor çocukluğunu en azından özgürce dizim acıdı, dondurmam düştü, uyku gelmedi, öcüler yatağıma geldi, karnım doymadı, oyuncağım kırıldı, annem ağladı, annem bu gece de ağladı diye ağlamayı; insan ne çok özlüyor.
Dondurma ucunda bekledi; yokuşun altına doğru akmaya başlamıştı, uzuncaydı yolu, çocuğun göz yaşlarını da peşine katmış gidiyorlardı çocuğun içinde acı bir sıcaklık bırakarak.
Ama ağlayamıyor işte insan, rol yapıyor, içine atıyor, gizli köşelere çekiliyor yaşlar akıtmadan içine ağlayacak hale gelene kadar, içine akan hıçkırıklarda boğula boğula büyüyecek kadar.
Yaşlarını sildi çocuk birkaç yerine henüz mutlu mesut yerken bulaşmış çikolatalı parmaklarıyla, kendi kuruladı o minik gözlerini önceki, ondan önceki, ondan da çok önceki gece olduğu gibi.
Derin nefes alıyorum hafifleyen ağrılarıma.
Derin nefes aldı çocuk hıçkırıklarını yatıştırmak adına.
Kalkıp kendime gelme vakti, çok bile acı çektim diyorum.
Ağlamayıp eve gitme vakti, annem merak etmiştir dedi çocuk.
Kalkıyorum usulca arkamda kalan şişelere, ağrı kesicilere son kez bakarak.
Yürüdü çocuk usulca arkasında bıraktığı dağılmış, erimiş dondurmaya son kez veda ederek.
Yaşlarımı yutuyorum anılar aklıma geldikçe.
Yaşlarını yuttu çocuk dondurmayı gördükçe.
Kendime gelmeliyim.
Eve gitmeliydi.
Annem görürse üzülür, haber etmezsem korkar.
Annesi görürse üzülürdü, geç kalırsa korkardı.
Anne, diyorum, yazık oldu, yazık oldu paralara, göz yaşlarına, akıp giden düşüp beni terk eden dondurmalara.
Anne, dondurma dedi çocuk boynu bükük halde, devamını getiremedi.
Ben getiriyorum anne. Çok dondurma düşürdüm senden habersiz, çok acı altında kaldım, yandım, yıkıldım, acıdım. Çocuğa da, dondurmaya da yazık oldu anne.
7 notes
·
View notes
Text
Birkaç Tavsiyem Var
Bir şarkın olsun, Senin olsun, Hayatına her giren insana "bu benim şarkım bak" diye dinlet. Bir gün o kişinin hayatından çıktığında bir radyoda denk gelirse, seni hatırlasın.
Tek bir parfümün olsun. Özdeşleşmek iyidir. Dünya bu illa ki bir tek sen kullanmayacaksın. Öyle bir sana ait olsun ki, bir yabancıda bile duysa "acaba burda mi" diye kokuyu duyanın gözü seni arasın.
Bir tane en yakın arkadaşın olsun. Sadece kötü günde değil, iyi günde de aradığın ilk kişi olsun. Birlikte düşün, birlikte kalkın. Birbirinizi toparlayın. Yaralarınızı sarın. Herkes gittiğinde "şanssızlığınıza" biraz gülün, biraz ağlayın.
Bir tane çok büyük aşkın olsun. Bir dönem çok sevmiş ol, bi dönem nefret etmiş. Her şey küllendikten sonra tebessümle hatırla. Biraz da bi yanin acıyarak, "O olsaydı nasıl olurdu acaba hayatım?" diye sorgulayarak, Artık bir şey hissetmesen de "başına bir şey gelse yine de ilk ben koşarım" diyecek kadar. Unutma, masallar mutlu sonla, efsaneler kavuşamamakla biter.
Bir evlat edin. Bir kedi olur, bir köpek de. Ama olsun. Kapılarını aç. Senden olmayan ama senin ilgine bakımına muhtaç bir kalbin atışlarını ellerinde hisset. Bir canlının hayatını değiştirmek acayip bir şey. Birinin kahramanı olmak istersen bundan büyük fırsat olamaz. Sevmek çok güzel. Hele bir de her koşulda sevilmek.
Bol bol kitap oku biri seni derinden etkileyene kadar oku. Onu bulduğunda kimseyle paylaşma, O hikaye senin. Beğenmediğin sayfayı yırt sevdiğin yerleri yıldızlarla donat. Başucunda dursun. Belki bir gün biri gizlice o sayfaları keşfeder. Seni daha iyi tanıma imkanı olur.
Salaş bir restoran edin. Patronundan garsonuna kadar tanı, Kafan mı bozuk, mekan dolu mu, sana yer açacakları kadar müdavimi ol. Bir masan olsun hep oturduğun. Bir başına gitsen bile başına bir şey gelmeyeceğini bil. Bir gün belki kapanır ya da yıkılır. Ama sen önünden her geçtiğinde "Burada eskiden hep bi yerim vardı." dersin.
Bir hobin olsun. Kaçmak için. Hiçbir şey düşünmediğin. Dünyadan uzaklaşabildiğin. Onunla övün. En iyi yaptığın şey olsun. İnsanlar şaşırsın. Senin için çocuk oyuncağı olsun.
Bir şey iste. İmkansız olsun, Peşinden koş. Yorul, Defalarca vazgeç. Defalarca dene. Susmanın çaresizliğini de yaşa bağırmanın da. Uykuların kaçsın. Düşündükçe saç diplerin bile uyuşsun. Her ne ise bu istediğin, aşk da olur iş de. Bağrına taş bas gerekirse. Yeter ki gece yatağına yattığında "ben elimden geleni yaptım” de. Bazen kazanamamış olsan da, yapabileceklerinin ya da bir şeyi delice istemenin limitini görmek de zaferdir.
Vakit ayırdığın bir ailen olsun. Yarın kaybettiğinde keşke daha çok zaman ayırsaydım demeyeceğin. Pişmanlık kötüdür. Bir daha geri getirmeye gücünün yetmedikleri içinse, işkence. Kıymetini bil. Yarın ne olacağı belli değil. Kalp krizi dediğin bir kaç saniye.
Kalp kırma. Sınırların olsun aşılamayacak. Duvarların olsun yıkılamayacak. Herkes bilsin. Ona göre davransın. Bir alanın olsun metre karesi dert değil. Kapısını kapattığında gerçek sen olabildiğin. Dört duvardan birinin dibine çöküp ağlayabildiğin. Güçsüzlüğünü yaşayabildiğin. Sonra daha güçlü kalkabildiğin. Kaldığın yerden devam edebildiğin. İnsan en Çok kendini özlüyor çünkü.
Bir sevdiğin olsun tabi. Rakıya sebep olsun. Belki hayallerindeki gibi olmaz koşullar ama bir şeyleri birlikte var etmenin tadı bi başka.
Para amaç değil araç olsun mutluluğuna. Olmadığı zaman da elindekini cömertçe paylaşabil. En çok onla gül, Saatlerce muhabbet edebil. Birbirinize ulaşamadığınızda, "başka biriyle mi acaba" diye değil "başına bir şey mi geldi" diye endişelen. İlişkini başkalarıyla kıyaslama. Biri sevdiğini çok söyler, biri daha çok gösterir. Sen de biri eksikse bu seni daha az seviyor demek değildir. Telefon karıştırmakla ömür geçmez. Bir insan bir şey yapmak isterse yapar. Kalbin temizse, sen araştırmadan da karşına çıkar korkma. Sonuna kadar güven. Bir gün kırılırsa kalp yenisini inşa eder. Kalbini temiz tut. Çevreni de. Unutma yaptığın her iyilik bir gün sana geri döner.
3 notes
·
View notes
Text
yeni başlayanlar için hayata tutunma klavuzu
bir şarkın olsun. senin olsun. hayatına her giren insana bu benim şarkım bak diye dinlet. bir gün o kişinin hayatından çıktığında bir radyoda denk gelirse, seni hatırlasın.
tek bir parfümün olsun. özdeşleşmek iyidir. dünya bu illa ki bir tek sen kullanmayacaksın. öyle bir sana ait olsun ki, bir yabancıda bile duysa acaba burda mı diye kokuyu duyanın gözü seni arasın.
bir tane en yakın arkadaşın olsun. sadece kötü günde değil, iyi günde de aradığın ilk kişi olsun. birlikte düşün, birlikte kalkın. birbirinizi toparlayın. yaralarınızı sarın. herkes gittiğinde şanssızlığınıza biraz gülün, biraz ağlayın.
bir tane çok büyük aşkın olsun. rakıya bahane olsun. bir dönem çok sevmiş ol, bi dönem nefret etmiş. her şey küllendikten sonra tebessümle hatırla. biraz da bi yanin acıyarak. o olsaydı nasıl olurdu acaba hayatım? diye sorgulayarak. artık bir şey hissetmesen de başına bir şey gelse yine de ilk ben koşarım diyecek kadar. unutma, masallar mutlu sonla, efsaneler kavuşamamakla biter.
bir evlat edin. bir kedi olur, bir köpek de. ama olsun. kapılarını aç. senden olmayan ama senin ilgine bakımına muhtaç bir kalbin atışlarını ellerinde hisset. bir canlının hayatını değiştirmek acayip bir şey. birinin kahramanı olmak istersen bundan büyük fırsat olamaz. sevmek çok güzel. hele bir de her koşulda sevilmek.
bol bol kitap oku biri seni derinden etkileyene kadar oku. onu bulduğunda kimseyle paylaşma. o hikaye senin. beğenmediğin sayfayı yırt sevdiğin yerleri yıldızlarla donat. başucunda dursun. belki bir gün biri gizlice o sayfaları keşfeder. seni daha iyi tanıma imkanı olur.
salaş bir restaurant edin. patronundan garsonuna kadar tanı. kafan mı bozuk, mekan dolu mu, sana yer açacakları kadar müdavimi ol. bir masan olsun hep oturduğun. bir başına gitsen bile başına bir şey gelmeyeceğini bil. bir gün belki kapanır ya da yıkılır. ama sen önünden her geçtiğinde burda eskiden hep bi yerim vardı dersin.
bir hobin olsun. kaçmak için. hiçbir şey düşünmediğin. dünyadan uzaklaşabildiğin. onunla övün. en iyi yaptığın şey olsun. ınsanlar şaşırsın. senin icin çocuk oyuncağı olsun.
bir şey iste. imkansız olsun. peşinden koş. yorul. defalarca vazgeç. defalarca dene. susmanın çaresizliğini de yaşa bağırmanın da. uykuların kaçsın. düşündükçe saç diplerin bile uyuşsun. her ne ise bu istediğin, aşk da olur iş de. bağrına taş bas gerekirse. yeter ki gece yatağına yattığında ben elimden geleni yaptım de. bazen kazanamamış olsan da, yapabileceklerinin ya da bir şeyi delice istemenin limitini görmek de zaferdir.
vakit ayırdığın bir ailen olsun. yarın kaybettiğinde keşke daha çok zaman ayırsaydım demeyeceğin. pişmanlık kötüdür. bir daha geri getirmeye gücünün yetmedikleri içinse, iskence. kıymetini bil. yarin ne olacağı belli degil. kalp krizi dediğin bir kaç saniye. kalp kırma.
sınırların olsun aşılamayacak. duvarların olsun yıkılamayacak. herkes bilsin. ona göre davransın.
bir alanın olsun metre karesi dert değil. kapısını kapattığında gercek sen olabildiğin. dört duvardan birininin dibine çöküp ağlayabildiğin. güçsüzlüğünü yaşayabildiğin. sonra daha güçlü kalkabildiğin. kaldığın yerden devam edebildiğin. insan en çok kendini özlüyor çünkü.
bir sevdiğin olsun tabi. belki hayallerindeki gibi olmaz koşullar ama bir şeyleri birlikte var etmenin tadı bi başka. para amaç değil araç olsun mutluluğuna. olmadığı zaman da elindekini cömertçe paylaşabil. en çok onla gül. saatlerce muhabbet edebil. birbirinize ulaşamadığınızda, başka biriyle mi acaba diye değil başına bir şey mi geldi diye endişelen. ilişkini başkalarıyla kıyaslama. biri sevdiğini çok söyler, biri daha çok gösterir. sen de biri eksikse bu seni daha az seviyor demek değildir.telefon karıştırmakla ömür geçmez. bir insan bir şey yapmak isterse yapar. kalbin temizse, sen araştırmadan da karşına çıkar korkma. sonuna kadar güven. bir gün kırılırsa kalp yenisini inşa eder.
ve
kalbini temiz tut. çevreni de. unutma yaptığın her iyilik bir gün sana geri döner.
meriç keskin
0 notes
Note
Abla dün yazacaktım da yazmadım. Sana bundan 2 ay önce bir çocuktan bahsetmiştim hatırlıyor musun bilmiyorum hani şarj aleti mevzusu falan olmuştu konuşuyoruz demiştim.
Ya kendisinin ailesiyle ilgili sıkıntıları var hani ben de az çok bildiğim için elimden geldiğince hep yanında oluyordum son zamanlarda aramız bozuktu günlerce konuşmuyorduk zaten, ki bana söz vermişti düzelteceğim her şeyi demişti ama düzeltmek yerine her şeyi daha da mahvetti şu an günlerdir konuşmuyoruz ben de aramadım yazmadım aslında. Çünkü tek taraflı çabalamaktan çok yoruldum bunu ona da söyledim verdiğim çabalar hep boşa gidiyor dedim çok da bir şey demedi. Dün durum atmış iki tane kendine bir şey yapacak diye çok korktum ki gerçekten yazmayı çok istedim ama yazamadım. Yani bitti mi onu bile bilmiyorum hani ne bileyim bitirmek istiyorsa neden karşıma çıkıp da beni istemediğini söylemedi diye düşünüp duruyorum. Çok özlüyorum aslında ama yazamam, o beni özlüyor mu onu bile bilmiyorum. Beni artık sevmiyor ondan eminim yani. Cidden yazmayı o kadar çok istiyorum ki bazı şeyler engel oluyor. Gurursuz görünmek de istemiyorum çünkü elimden gelenin fazlasını yaptım bu zamana kadar.
Sadece bana bunu reva gördüğü için kırgın ve kızgınım sanırım.
Sen olsan yazar mıydın peki ?
Ben ilişkimi bu yüzden bitirdim yani günlerce konuşmadığımız hiç olmadı hatta bir gün bile konuşmadığımız olmamıştır ama çok yorulduğumu ve tek taraflı çok çabaladığımı fark ettim ve bitirdim ilişkiyi. Ve iyi ki de öyle yapmışım diyorum çünkü inan bana sen başkasının çocuğunu büyütmek için gelmedin bu dünyaya. Onun sorunları varsa elbet senin de vardır, bunu sizin ilişkinize yansıtıyorsa bu zaten en başından yanlış ya da yansıtıyor ama ben halledeceğim diyorsa bu da yanlış. Siz beraberseniz her şeyin üstesinden beraber gelmelisiniz. İlişkide yıprandığının farkındaysan boşuna çabalama çünkü değişmeyecek hatta işler ciddiye binerse daha da kötüleşecek her şey emin olabilirsin. Ayrılırsan üzülecek misin? Tabii ki üzüleceksin ve hemen atlatamaya da bilirsin ama sonunda yıpranmadığın ya da yıpransan bile karşılıklı olarak çaba gördüğün bir ilişkiyi bulacaksındır. Ya sevgi her şey değil kızçe maalesef ki, olgunlaşmamış çocuk çocuk insanlarla da hiç uğraşılmıyor, değmiyor… Yani ben senin yerinde olsam, sen kendi yoluna ben kendi yoluma derdim…
1 note
·
View note