#dilaraaksoy
Explore tagged Tumblr posts
kalemineiyibak · 3 months ago
Text
Şemsi Paşa'da Kayıp Aşk
(A)cımın hali gözlerimde bir peron ve gidişinin rütbesinden gözyaşımla akıyor. (K)uşlar adresini gönlümden soruyorlar, niyetlerin okunduğu masum tavşanlar bir havuç karşılığında yerini söyleyeceklerini belirtiyorlar. Üç nokta, sevgilim; artık bir noktalama işareti değil bende. Salkım saçak, halim kaçak düzeninin merdiven basamağı oldu; gönlüne çıkabilmek için... Dar sokaklardayım, geçemiyorum. (E)ngeller fark etmezdi çaresizken ben, konar göçer yalnızlıklar tavana asılıp bedende istişare ederdi çok severken. (M)utluysan son bir kez bak gönlüme. (I)rak şarkılar söylerken kader bize, üstüne alınmayı unut gitsin. (L)aleler açarken İstanbul'a, gönlüm şiar edinmiş bahçelerin sen kokusunda yarım bir buketle şimdi. (O)lur musun? (T)utar mısın? Heceler Şemsi Paşa’da sesi büzüşesicede tekerleme teriyle soluk soluğa seni arıyor, aşkım. Şık ve noktadan güller koptu gönlümde, solan yapraklarda beni tanıyabilsen de çözmek nasip olsa düğüm aşkı...
Dila VARLI
33 notes · View notes
kalemineiyibak · 2 months ago
Text
On Dakika Çay
Tende kavurma, yürekte bir peştemaldim. Cayır cayır yangınlarda beni isterken, bakır rengi yalanların tonunda minnacık bir hasretle boğuyordu. Boxer giyip, alnımdan öpmemek için şakağıma migren enjekte ediyordu. Bir Anadolu adamıydı; git gellerle dans ederken, med cezir yankılarında uzun hava söylerdi, beni hatırlamamak için. Nah şuramdan vurmuştu! Dedikodu dilberleri hokkabazlara aşıkken, ben onda sadece on dakikaya sığdırılmış bir demli çaydım. İçerdi, yanardı, yakardı sevişmeler çoğalırken. Hızlı ve pratik bir aşktı; eşgali nam salar, süratiyle dikkat çekerdi, beni anmamaya. Nasıl güvenmeliydim bu adama? Bakir günlerinin en çok hak edilen bendiydim. Bakire sevinçlerime bin kurşun değdirip, kanını aşkta içti. Etekleri zil çaldı hasretin evladının. Teriyle soluk soluğa, teniyle oluk oluk bir unutmak davası güttüm. Kendimden ayrıldım; ondan bir türlü kopamadım.
Dilara AKSOY (Dila VARLI)
21 notes · View notes
kalemineiyibak · 2 months ago
Text
Kelime Oynuruk ve Yalnılızlık
Vesglim, sana bensizliği sormaları biriktirdim. Ikse şarkıları dinleyip acımın kıyısında yalınayak kendime yürüyorum: bu gece.
Varud kartonpiyerde asılı bir sevda kaç buçuk yaşından beni çıkarsa kendime çocuk kalıyorum. Kalbim hâlâ saf denizlerin koynunda uyumak istiyor. Ruhuma üflenen delibozuk, bağımlı lambaların kayholuş şiirinde karanlığa tuket veriyor. Bilmem ki bu kelime oyunlarıyla seni kazanacağımı mı sanıyorum? Hayır, tende Beste; yoklukta bir Gültekin. Yâr, mektubunu tamamlarken imza atmayı unutmuş. Tapusu potpori acılarıma koç lamış.
Saç, dökülürken saçmalanmazdı. Kel yolluklarla kalbim foymazı.
Deneme bitiyor, ben yine gidiyorum. Nuyun titti. Güneş yarın asbah ad ines eşeleyecek.
Dilara AKSOY (Dila VARLI)
16 notes · View notes
kalemineiyibak · 3 months ago
Text
Unutmanın Freyad Tohumları
Mücerred aklımın ucundan geçiyorsun. Freyad tohumları ekiliyor aklımın ucuna, körpecik bir heyecanın travmatik caddesinde karşılaşıyoruz beni unutmanın bankında. Lügatımda sakallarını tıraşlayıp röpdöşambırını giydiriyorum benden gidişine. Yine devrik cümlelerden intihar eden bir hece vakası yaşanıyor bu gece. Çünkü sen onunla sevişeceksin. Yaratıcılığım bir mektup merhaba yırtıyor bu acının el insafında. Sükûnetin saadetinin sebep köprüsünde onunla öpüşmenden ileri geliyor, biliyorum. Tahrip ediliyor kalbimde hissettiğim namuslu duygular. Beynimde mürekkep, bedenimde hijyenik absürtler seni çağırıyor. Afedersin, unutmak sabıkası geniş olur senin sevmelerinin. Bilememek Müjgandan döküldü. Unutma: Müjgan, kirpik demekti. Ağladı saçları sonbahar, yaz biterken sağanak yağmurun yüzsüz esareti ağır yaralıydı, can verdi.
Dilara AKSOY (Dila VARLI)
18 notes · View notes
kalemineiyibak · 2 months ago
Text
Yastığın Melankolik Ağıdı
Yastığım bu gece de ağlıyor. Talihinin körlüğü, baston yutar bir sevdaya kapıldığından beri ben diyeyim sel, siz deyin yeller esiyor yastığımın kederinden.
Göz altı şişti, hamuruna aşk mayası çalınan bozuk saatinin dezenformasyonuna uğrayıp bu dolaba duyduğu aşkla perişan oldu, başımı acıtıyor yastığım.
Kırık dökük merhabaların mızrak değen acımasızlığına dönüp vuran hasretin, hafif meşrep sebebi olmuş. Allığı düşmüş, takma kirpikleri yatağın altında kalmış sanırsın.
Dillerini yöresel bir muhabbette kaybetmiş. Hönk! Destursuz girmiş sevdaya, acuzeti kamyonun altından fırfırlı don gibi çıkmış. “Dön” demeye çalışırken “don” deyivermiş dolaba.
Buzdolabına mı aşık olmuş elbise dolabına mı bilinmez. Vakit, aşka çıplak bir saat; umuda foraymış. Tellerimi koparmış saçlarımın, pamukları çıkmış elzemdir gözyaşı seansı çoktan madem. Her şey birbirine karışmış, boynum tutuk kalmış yastığa.
Bir sidik kokusu ki imdat! Üvey aşkın şahidiymiş, bu yüzden hatırlayabilmesi aşktan öncesini; noksan…
Peki. Cümleler halaya kalkıyorlar, topuklu ayakkabılarından fazla gürültü çıkmasın şimdi gecenin bir vakti.
Dila VARLI
11 notes · View notes
kalemineiyibak · 2 months ago
Text
Güherçile
O, benim için artık bir güherçile gibiydi. Limandan kapıp aldığım kalbimde onu fazlaca büyütmüştüm. Abartılı bir savanın avam saatinde çöğür edip amansızca; beni aşkta katlediyordu. Varım yoğum serinletici bir ayazın, katranında serüven olurken, kendimi ömürlük zannetmenin mil adım kadar uzağında görüp aşkı; mutluluğu onun kollarında hissetmek sanrımaymış.
Bir huş altında garnitür sevmek ile karşılaşıp onun kalbinde yem olmanın mağlubiyetiyle tanışmışım, sene bilmem ki kaç bin yokluk katı? İskorpit balıkları bile benim kadar yem olmamışlar, olmadan hicap eden oltaya namuslarını satmamışlar.
Tarkib edip sözcükleri, başımın fazlaca kalabalıklığından usandırıp onu; göğsümde uyuduğu geceleri makasla kesmişim, farkında olmadan. Füsunlanmış, alıp başını bir sevdada; benden fazlaca aklımı almış bir harapmış. Mukavemeti gönlünün yalan atmosferine sevdalı bir sürüngenmiş o; makbuzu sevda zorbalığı mağazasında bana kesen… Suflesi yapıldı yeniden sevebilmenin, ben artık o kız değilim. Büyüdüm, dişil sevdaların köstebeklerinden kocaman harflerle eril bir savaş başlattım sevdalara. Lügatımda kırık merhabaların, epifiz bezime sultan olup vurulduğu hadiseleri kaldı. Tesbih yapıp onu özlemeyi; çile çekmeleri en son hangi günde bıraktığımı saymaktan vazgeçmiş, sahanda yumurtası bilmişim hasreti ve yemem, artık tokum. Buruclarda ikiz gibi bir selamı duyulur; hangisine bakacağımı şaşırırım. Ormanda yetişmişim ben. Onunla yollarımız tende ayrı, hicapta çok gayrı… Edebi saltanatımda periyodik cetvellerle dövüp mezuresiyle bedeninin ölçüsünü almışım onu unutmanın. Gıdısı çok, soysuzluğu dantelli olmuş ayıplara. Ayrılıktan da çok, farklıyız…
Dilara AKSOY (Dila VARLI)
12 notes · View notes
kalemineiyibak · 2 months ago
Text
Hasretin İllüstrasyonu
Bu döngüsel yapının parantezinde ünlem bıraktım, sevdaya.
Şiirler alengirli oldu,
Senaryolar karakter kusup dururken.
İftiraya kurban gitti kelimeler.
On saatte bir zaman,
Bir zamanda illüstrasyonu kaldı acının.
Bu döngüsel yapının parantezinde ünlem bıraktım, sevdaya.
Susamların izinden susmalar taşırdım bir yokluğa.
Kayıp geçen zamanın hasreti gönlü yaktı,
Sabrım tsunami oldu,
Firuzanın ceketini yırttı aşk.
Hey, sen! Dur orada,
Dudak büken bir çocuk gibi üzgün hasretsin artık bana.
Bu döngüsel yapının parantezinde ünlem bıraktım, sevdaya.
Dilara AKSOY (Dila VARLI)
9 notes · View notes
kalemineiyibak · 3 months ago
Text
Zamanın Çizdiği Yara
Bu ikilik, sevdiğim; senin onun amacında dinlendiğin aşk saltanatlarının bendeki en acı inleyişleri oluyor. Nisyan barlarında seni kaç kadeh içtiğimi ve yine hep sevdiğimi bilemezsin, unutmaya çalışırken. Vakıa dolambaçlarında bir komando oldu, seni unutmak telaşım. Kaç savaştan yarı çıplak mağlup döndü Sevda, bilemezsin. Mücerretin ifşa tuvallerine seni çizdi ressam, ben yazar olandım hep aslında. Mihrabın yerinde unutuşun hep şahaneydi bana. Sürükleyici farkındalıkların otopsisi yapıldı yüreğimde; ben gidiyorum seni unutmak mağlubiyetlerimden. İltihap kapan bu sevdada, zaruri mücrimlerin ayrılık aşermesini kabul edemiyordum, incindim, inceldim, kabul ettim. Lal ve esenlik dolu sensizlikler, gözyaşı figanlarından hasekinin ben olmadığını fısıldadılar; ömrü yavaş aktı bu sevdanın. Serimi sesime karşı duyulmaz falçatalarla saldırdı. Hüsnühatlar seni yazdı; lütfen bu dağınık Sevda böyle kalsın. Sürurlarda ruhbanlara uzanır aklın, bensiz koyularda siyahı hep seven olursun. Lütfen bu Sevda böyle tezat kalsın. Süregeldik mukadderden yana; meğerse ben hep zehir içmişim sana susarken. Nizami bekleyişlerim, rafta bomboş durup ömrü kısalan kitaplar gibi olmuş. Pardon, sen hep miş gibi yapmayı seversin; sevmiş gibi, gelmiş ve hiç gitmemiş gibi... Efsusların sınırı aşan tembellikleri olur aşk benden yana sana; on iki Eylül darbesi perdenin arkasında şaklaban bir sahne olur. Sarılmayı sevemezsin. Dudakların bana şimdi bir sedd; idrak martıları çarşambayı terk ve perşembeye ikonik versiyonu sabah olan bir unutmak püskülü... Pis papatyanın tefekkür denizinde yüzerken boğulmaya gönüllü oldun sen ve vaziyeti salçalanan aşk yumaklarında kedilere oyuncak oldum, ben... Güzideydin, kalın harflerle sevdiğim ve ince harflerle sarıp sarmaladığımdın. Kabulleniş nihayet mühim bir ruhsat oluyor şehvetin cevap güllerinde; sen köklerine doğru uzanan bir koku saymasan da ben kokladım, gitti bile. Burnumdan kabullenişin mentolleri girdi, sevdiğim; seni aşk sarmallarında saran o kadın gibi bir daha sevemem ben...
Dilara AKSOY (Dila VARLI)
11 notes · View notes
kalemineiyibak · 2 months ago
Text
Kayıp Yıldızlar
Gölün ortasında, boş bir yığın harbinde gibiydim.
"Finito," diyordu aşk, "artık bitti."
Rüzgara kapılıp giden gençliğimin,
Absürt ve mayası hasretine nam salan
Bekleyişinde kayıptı bana, derin bir sırdı.
Yıldızın üvey kardeşi gibiydi çoğu zaman;
Kayıp gidiyordu ellerimden, kalbimden...
Dila VARLI
9 notes · View notes
kalemineiyibak · 3 months ago
Text
Beklenen Bilinmeyen
Yağmurun toprağa verdiği can, senin kalbime veremediğin canı kurtardı. Diledim, seninle mutlu olmayı ama korkaklar sevmeyi bilmezdi; bunu çok sonradan anladım. Mahsusmuş senin kalbime verdiğin her acı; bana senli acılardan ziyadesiyle doydum. Acılara sarıldıkça, aslında sadece kendimden uzaklaştığımı fark ettim; senden değil, sensizlikten beslenen bir yürek oldum. Oldum, sevdanın yaban çobanı; bu sevdanın güdülmesi gerekliymiş. Öğrendi ki seni unutmak, sensizliği sevmekten daha acı verici değildi. Yanımda olmanı bekledim. Beklemeyi bekledim, seni bekledim, seninle mutluluğu bekledim ve anladım; beklemek kalsa, sen gelmeyi bilmezsin. Cezamdın sen; sınavım bitti. Olacak, benim de mutluluğu aramadan ona kavuştuğum günlerim; sen gitmeyi seversin, ben seni sevmeyi...
Dilara AKSOY (Dila VARLI)
11 notes · View notes
kalemineiyibak · 2 months ago
Text
Son Sinyal
Işıklarım yanıp sönüyor; bu, aktif olduğumu, çalıştığımı gösteriyor. Şu an bana bakıyorlar. Bensiz idare edemeyeceklerini biliyorum, artık bu dünyadaki en büyük, en gerekli obje benim. Adım: Modem. Ben varsam insanlar İnternete bağlanabiliyorlar, onlara Wi-Fi kolaylığı ile sınırsız bir İnternet'te gezinme imkanı sağlıyorum. Ama bugün çok yorgunum. Evinde bulunduğum insanlar, bir dakika olsun dinlenmeme izin vermiyorlar. İnsan bir tuşuma basar, kapatır ya da fişimi çeker. Benim de dinlenmeye hakkım var! Öksürüyorum, başım ağrıyor. Pencereyi açık bırakan sahibim, benim de hastalanabileceğimi düşünemedi tabii. Öksürüğümü işitsinler diye canhıraş bir halde öksürüyorum. Dönüp bakmıyorlar, beni duymuyorlar. Şimdi yapabileceğim en iyi şey: hastalandığımı fark etmeleri için bağlantılarını kesmek!
Sinyal yok, sinyal yok, sinyal yok... Gözüm seğirir gibi yanıp sönen ışığımı nihayet fark etti. Bana yaklaştı, tuşuma tekrar bastı. Sinyal vermediğimi görünce fişimi çekip tekrar taktı. Kendimi tamamen kapattım. Şaşırdı, başıma sert bir hücumla vurdu. Çalışmadım. Hiçbir tepki vermedim. Üzüldü, sinirlendi, karşımda karmaşık duygular yaşarken ben sakindim.
Telefonla birilerini aradı, sinirle konuştu, oralı olmadım. Yorgunum ve dinlenmem gerekiyor. Bir süre hayatına ben olmadan, İnternete bağlanmadan devam edebilir bence. Yapamıyorsa telefonundan bağlanmayı denesin. Her şeyi de ben düşünemem ki canım!
Karşımdaki sandalyeye oturup bu kez teknik servisi aradı. Aman Allah’ım! Korktuğum başıma geldi! Beni yine inceleyip söküp orama burama dokunacaklar. Dokundurmam! Dişi bir modemim ben, bu bir taciz! Ne yapsam, dinlenmekten vazgeçip çalışmaya devam mı etsem? Bu bana dokunacak olmalarından daha doğru bir seçim. Gözlerim seğirir gibi ışıklarımı yeniden açtım, sahibime göz kırptım. Beni çalışır vaziyette görünce heyecanlandı, yerinden kalktı, yanıma geldi. Telefonuna baktı, bağlı işaretini görünce coşkuyla yerinde zıpladı. Teknik servisten kurtardım. Bir kez daha başıma vurdu, aferin dostum der gibi bir edayla. Beni anlamaya çalışmak hiç yok zaten! Varsa yoksa kendisi! Yine sinirlendim, bir an evvel kendimi kapatmalıyım; yine... Tamamen kapandım, duraksadı, sinirlendi. Üstüme doğru geldi, beni kıracak sandım. Bir hışımla odadan çıktı, dış kapıyı sinirle çekti ve gitti. Saatlerce bekledim, gelmedi. Duvar saatinin tiktakları yalnızlığımı gidermeye yetmedi. Bir o kadar endişe ve korkuyla beklemeye başladım ve nihayet kapının kirişinde anahtar sesi duyuldu. Aman Allah’ım! Yalnız değil! Bana duyduğu öfke, onun benden tamamen vazgeçmesine yol açtı. Elinde yeni bir modemle bana bakıyor. Şimdi beni yerimden alacak ve yerime bir başkası geçecek. Gözyaşlarım düştü, o yine ışıklarımdan biri yandı sandı. Uzun süre bakıştık. Gözyaşlarımı fark etmesi için dua ettim. Fark etmedi. Şu insan denen canlı, her türlü şeyin empatisini yaptığını söyler durur; hüznü neden anlayamaz? Gideceğimi ve ayrılacağımızı anladım. Yorgunluklar aşkın en derinine dahi tahammül gerektirmiyordu. Kablolarımı söktü, son bir derin nefes aldım, bunu da fark etmedi ve beni çıkarıp koltuğun üstüne bıraktı. Boynumu büktüm. Ağlar, örümcek ağı kapladı bedenimde; İnternet ağırlığı çöktü bir de. Derin uykuya daldım...
10 notes · View notes
kalemineiyibak · 17 days ago
Text
Yamalı Hüzünler Metrosu
Yılları zamana bölüp mestur aşkta yakamoz oluyorum bu gece. Her acının beni sevdiğimden ayrı güneşe doğurup, gökyüzünde istihdam şansı verdiği aşkta, efkarûn gönlümün duvarlara vurmak istediği yamalı hüzünlerde, şarkıların değiştiği kadar bahtımın değişmediği kader metrosundayım. Dilâra’nın gönül alan, kalbi büyüleyen o tılsımı adı kadarmış meğer. Yazar, bu yüzden Ra’sını kaldırdı büyülü adının. Afitap, kendiliğinden mutluluk saçarken klavyesine öldürücü darbesi vuruldu umudumun. O, her şarkıda aynı mutluluk yaşanır sandı. Lüzzattı benim için. Derin kelimesinde nüshasının gizlediği bir kader çaresi vardı, sanmıştım yani. Huysuz ve Tatlı Kadının Türk Sanat Musikisi Suz-i Dilâra’ya makamca hep ayrılık. İhtizazına pervane, dilin uşağına tekli bir yatak faslı bu söylediğim.
Bîkarar; pek tabii, gecenin derununda sevda naçarlığı, mutluları sellerden koruyan bir şemsiye… Bu vecizem, hüzün dalgasında efkârı denizimin martılara soytarısı; bir kalıpta hiç gidememek, bin beklemekte milyon çaresizlik alanım. Derinliğimde boğum, yatağına geç uyan zehirli sarmaşığım. Adım, muhabbet gecesinin muhabbet kuşuna yavaş; muhabbeti sevdaya çok hasret oluşunun damar yollarına takılan yaralı serumu artık…
Dila VARLI
Tumblr media
6 notes · View notes
kalemineiyibak · 6 months ago
Text
Uçurtmanın Kaderi
Dalıp gittiğim yerde bir şehir vardı, herkesle karşılaşırdım da bir tek kendimi bulamazdım. Başkaydı dağıttığın pembe karanfillerin gönlümü fethedişi… Hayat çok başkaydı. Aklımı uçurumdan atıp kaza süsü vermiştim yarımdı o günden sonra aklım… Biri de zaten dünya hâlinde kalmıştı. Beni gördünüz mü bilmiyorum ama sizi gördüm ve artık tanımak istemiyorum. Çok yabancısınız hiçbir gerçekliğiniz yok, gözlerimi de yaşartmıyorsunuz adınız da sevgi değil sanki…
Umut da kokmuyorsunuz hiçbiriniz. Çocukken inandıklarıma bunları eklememem gerektiğini bilseydim öncelikle unutmayı yerleştirirdim. Beni hak etmeyen insanları unutur, kendimi baş tacı eder sevilir sonra seven olurdum.
Çıkar ilişkisiyle birlikte hayatın düzenine inceden inceye söven olurdum. Bilmem ki yıl 98 yılı mıydı içten gülen tozpembe bir hayat vardı… Gökyüzüne bakardım ben de, yıldızlarla dans eder gökyüzüne uçar yeryüzüne inerken kelebek olur rolleri değişirdim… Hayır, sadece 98 yılı değildi. Yıl çocuksu sevmeler yılıydı… Her şey gözüme başka görünürdü, ben de sizin gibi masum severdim.
Hiçbir art niyeti büyütmeden, kin gütmeden, kırılmadan… Sadece severdim. Sevmeyi unuttuğumuzdan beri takvimler değiştirmediler geçen zamanı… Öylece kaldılar yerlerinde tövbe ettiler değişmemek için, yağmur da yağıyor bu gece…
Umutlarımı giydim de geldim. Biliyorum yarın başka bir gün olacak, inanırsam eğer… Hiç kimse okumaz mıydı görmez miydi yazmaz mıydı çizmez, ya da sevmez miydi delice? Neden her şey birdenbire bu kadar yalanın ve sahteliğin içine gömülüvermişti birden?
Sorduğum sorular kadar yaşlanıyor ve unutuyorum orijinalliği gitmesin aklımın… Doğru, ben onu severken atmıştım yarımdı aklım… Bilir misiniz? Uçurtmanın tek temennisi güneşi yakından görmektir, o yüzden uçarken bir yanı aslında insan bir yanı sevgi bir yanı da bebektir… Uçurtmanın kaderinde varsa bulutu görmek, bu güneşe ereceğine dair umudunu içinde yeşertmekten vazgeçmediğinin göstergesidir. Bir uçurtma kadar olamadık be!
En ufak bir olumsuzluk, en ufak bir yanlış ve haksızlıkta pes etmek niye? O uçmaktan vazgeçti mi? Vazgeçirmeye çalıştık, uçurtmayı uçurmadan hayallerimizi çöpe attık. Gömdük geçmişi ve yarınlarımıza dair umutlarımızı… Korktuk! Yeniden güvenip yeniden birilerini bağrımıza basarsak hayat yarılanırdı belki… Şu körpe inançlarımız ne yanlışlar yaptırdı bizlere! Dostlarımızı kalleş sandık ipin ucuna getirip sallandırdık. Sonra da ahlarımızı vahlarımızı biriktirip geçmişten salıncak yapıp sallandık…
Herkes koca bir yalancı olduğunu kabullense bitecek külliyen yalanların hepsi! Çok sevdiğimiz ve karşılığında yalnızca kendimizle karşılaştığımız için nefret ettik. Nefreti böyle tanıdık… Derdim ki; “Büyümek, diş düşürmek yerine; düş düşürmektir…” Sonra dönüp baktım ve dedim ki; düşürdüğün düşleri tutamıyorsan büyümek yalnızca bedenen seni geçerli kılar mühim olan düşürdüğün düşlerin içinden yepyeni düşler yaratıp onlardan maneviyatını geliştirecek olanların anahtarını içinde tutup yüreğini büyütebilmendir… Yüreğinizi sevin… O sadece yaşamak için bahşedilmemiş ki… Yüreğinizde olanları da sevin; kızın, sövün ama bilin ki kızgınlığın olmadığı yerde duygular yalnızca can çekişmektedir.
Ben papatya çiçeğini çok severdim çocukluğumdan kalmış demek ki… Hâlâ yüreğimde umutlar kımıldamaya başlayınca papatya çiçeklerinin arasında hissederim kendimi… Seviyor sevmiyor fallarından medet ummadan onları yaşar, bir de kendimi bilirim.
Gördünüz mü beni? Kendimle tanıştığımda kim olduğumu unuttum. Öncesi ve sonrası denilir ya hani, sanki öncem de yoktu. Uçurtma uçurmak istedim bu hiçbir zaman mümkün olmadı. Hep içimde kaldı uçurtmanın hayali… Onu güneşe kavuşturamamanın acısını yaşadım yıllar boyunca. Bir gün onu güneşe kavuşturursam kendimi de umut dolu sabahların koynuna atıp huzur bulacağım.
Gidenin dönmüş olması; sizden çalar… Çünkü o eskisi gibi değildir ve siz de değişmişsinizdir… Alay etti benimle hüzünlerin busesi, öyle bir öpücük kondurdular ki bahtıma; Ayrılık, “Sana gelmeye dünden razıyım” dedi… Oysaki ben ayrılıkların ve kırgınlıkların çocuğu değildim. Sevgi ekmiştim ölümsüz bahçeme…
Durdum ve karşıma çıktı ışıklı yollar, kendimle karşılaştım. Yağmurun sesi değildi duyduğum, yağmurun şarkısıydı… “Dön bak hayatına, gideri var geliri yok… Onu canlı kıl, umut varsa dönüş yok!” diyordu…
Bu şarkıyı herkes anlayamazdı. Öptüm kaderimin elinden, “Peki” dedim, bir şans daha vermek ise bana niyetin, bunu layıkıyla yerine getireceğim ama bir şartım var; ne olur uçurtmanın kaderini değiştirme bırak güneşe gitsin bırak özgür olsun ve bana izin ver içimde kalmış dünlerin adına onu yarınlarımda uçurayım… “Peki” dedi kader “Peki…” Gözlerimden sevinçle birlikte hasret yağmurlarının bereketi geçti.
Güneş açtı mı sahiden?
Dilara AKSOY
17 notes · View notes
kalemineiyibak · 5 months ago
Text
Sevda Kalkanı
Sevda kalkanını giyinip gelmişsin sevdiğim, kendine özgü anestezilerle uyutulmuş aşka; savaş meydanında ilk önce beni vurmuşsun. Sana uyandım, üstelik aşka uyanıkken. Depremler oluyor, tereddütlerle geçen sensiz gecelerin düşmanı sayılan ölümler gerçekleşiyor umutlarda. Bir devinim ve çokça devrim oluyor. Nasibimin alnı kırışırken, idam edilen mutluluğun kalemini her sabah güneş kırıyor. Ölmek ne, bilmiyor mutluluk. Devrik cümlelerde toleranslı sevmeler yalan oluyor, vedalı heceler bir seni çığırıyor. Aritmetik yatağımın analitik dualarına romantik hasret çiziyor, ressamın soyunan namusu ve ben, aşkı hasreden ayların en namussuzu oluyorum. Sensiz haramlar helaklara şükür oluyor. Karnım aşkına gurulduyor, şüpheli ölümlerde adım geçiyor asık suratımla. Neşemin en şerefsiz yanından geçerken ikimiz de çarpılıyoruz, üç harfliler yirmi dokuz harfin eyleminde can veriyor. Bu kulvar, hasretin geriden gelen acısında yine beni kovalar. Sevgilim, uyu yine; bedeninin bensiz zil taktığı geceler, sabaha beni arzulayan yorgunluk olarak geçmesin nefretten.İnsan, aşkı şiirlerden okuyup bir cümle nefrette bitirmiyor. Sen, beni bitirmelere doyamadın, afiyet olsun sevgilim. Yanında bol su iç, hasretimin hazımsız güneşinde esmerleşip bronz bir hecede unutmak bizi çalmasın...Şimdi gidiyorum. Okunmazın bölünmez şikayeti birikiyor. Postacı Bey! Bunu da iletin, lütfen. Nefret ona hiç yakışmıyor.
Dilara AKSOY (Dila VARLI)
13 notes · View notes
kalemineiyibak · 3 months ago
Text
Dikişlerin Altında
Görme
Gözlerimi bir anlığına açtım. Ameliyat odasının puslu, sisli ve soğuk hali gözlerimde canlandı. Gözlerimi kapattım, tekrar açtım. Ameliyat masasındaydım ve ameliyat odasının ışığı gözlerimde havai fişek gibi parlıyordu.
İşitme
Ameliyat masasında duyduğum sesler, gerçek ile rüya arasında bir gizem katıyordu kulaklarımda. Neşterin sesi, dağlarda yankılanan ve geniş bir alana yayılan kimsesiz eko gibiydi.
Dokunma
Bana dokunduklarını hissettim. Göğüs kafesimi birleştirmek için bana biçtikleri dikiş, kaburgalarıma benden ayrılmamaları ve kaynamaları için izin veren kocaman tellerin içime geçtiğini hissettirdi. “Ne yapıyorsunuz?” dedim, “Bir şey yok, uyu sen” dediler. Narkozun etkisi geçtikçe dokunulan acılar da derinleşiyordu.
Koku
Burnuma kendi kanımın kokusu geldi. Tanıdık, acemi, kırılgan ve bir o kadar bana ait. Vampirlere kızdığım, hayata dikildiğim düğümlerin hastane kokusundan bağımsız olmadığı gerçeği, kanımın son damlasına kadar bana yine beni hatırlattı.
Tat
Ağzımdaki hortum, ağzımda buruk, acı dolu bir tat bırakmıştı. Plastikten bir tattı bu. Susadığımı fark ettim. Ağzım kupkuruydu ve dilim, hortuma değiyordu. Suya muhtaç dilimin hortuma çarpan çaresizliği yaşama merhaba derken, yeni hayatımın ilk gününü dilimin çaresizliğiyle kutluyor gibiydim.
Dilara AKSOY (Dila VARLI)
9 notes · View notes
kalemineiyibak · 2 months ago
Text
Sentimental Savaşlar
Ona göre sarkazmalık bir aşktı bu. Sentimentalden kaçıyordu; çiğ kalıyor ve kalbinde zihnileşme kökenli harp atışlarında yenmiyordum, çünkü kalbi bana atmıyordu. Mistiksel ve hikmetli duygularımın amortismanlarından soyka ve reşit olmayan tümcelere takılıp düşmüş gibiydi kalbim. Kapsar, elipsit ve gecekondu aşklar durağında uzun süre onu bekledim. Yollar değişti, kaldırımlar iskarpinlerini değiştirdi; hülasa, abdestlerin gayrimüslimlere ayıp olduğu söylendi ve o bana gelmedi. Ephemer rüzgarlarına kapılan treninden bilet alıp, beni safkan bir yüzeysellikte hadislerine bol naçar kaçan biri yapmış; sevmeyi bilmezce. Sarkasmalar, kalbime giden bir akıntıdır şimdi; ne istediysem ve nasıl sevdiysem, bana olmadı. Hüzün kelle paça oldu, felsefi çorbaların namı yere düştü. Aborjinler, platonik sevenlerin Platondan geldiğini kabul edip, Platon'un kulaklarını kestiler. Sükunet vakti, kaçak yolların dilber gülü sevdiğim; biz susalım, sevmek bizi sevmesin...
Dilara AKSOY (Dila VARLI)
6 notes · View notes