Text
Emre,
Bugün gerçekten cehennem gibi bir gündü. Sinirden, başım ağrıyor. Her şeyin üst üste geldiği bir an gibi hissediyorum. Arkadaşlarımla kavga ettim, kendimi savunmaya çalışırken her şey kontrolden çıktı. Artık her şeyden bıktım, yoruldum. O kadar yoruldum ki, her şeyden kaçmak istiyorum. Numaramı değiştirdim, sosyal medya hesaplarımı kapattım. Kendimi dış dünyadan soyutladım çünkü içimdeki boşluk, yavaşça büyüyüp her şeyin önüne geçiyor. Migren atakları geçiriyorum, hem bedensel hem de ruhsal acı çekiyorum. Ama en çok, senin eksikliğini hissediyorum.
Hayat çok kötü gidiyor Emre. Her şey anlamsız, her şey boş. Sadece seni arıyorum, seni bekliyorum. En kötüsü de, sevmediğim insanlardan gelen ilgiler. Hep gelip bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar, ama hiçbir şey onları duyuyormuş gibi hissettirmiyor. O ilgiyi senden istiyorum. Herkes garip bir şekilde geri dönüp geliyor. Geçmişten insanlar, birer birer gelip bana bir şeyler söylemeye çalışıyor. Ama sen gelmiyorsun.
Bazen düşünüyorum da, nasıl bu kadar yok oldum ben senin kalbinde? Nerede kayboldum, seni nasıl kaybettim? Senin kalbinde benden hiçbir şey kaldı mı, yoksa zamanla silindim mi? Hiç demiyor musun, ona da yazık diye? Bu kadar kaybolan birini, bu kadar yok olmuş birini görmek zor olmalı. Benim içim, her geçen gün biraz daha boşalıyor ve sen gelmiyorsun.
Ne olur, bir kez olsun gel. Bir kez olsun bu boşluk biraz daha dolsun. Her şey seni bekliyor, ama sen bir adım bile atmıyorsun. Bu boşluk, bu yalnızlık... Her geçen gün biraz daha derinleşiyor. Ve her geçen gün seni kaybettiğimi daha çok hissediyorum.
Bazen insanın içindeki boşluk, etrafındaki dünyadan daha gerçek gelir. Bunu düşündükçe, yalnızlığın aslında bir dost, bir yoldaş gibi olabileceğini fark ediyorum. Gerçekten de, kendi yalnızlığımla baş başa kalacağım bu zaman diliminde, belki de kendimi daha derinlemesine keşfedeceğim. Her şeyin hızla akıp gittiği, bir şeylerin eksik ve yanlış olduğu hissiyle yaşarken, bazen durup düşünmek, susmak, sadece kendi sesini duymak gerekliymiş gibi geliyor.
Biliyorum, bu bir ayrılık değil, bir dönüşüm. İnsan bazen, yoluna devam edebilmek için yalnız kalmalı. Yalnızlık, acı verici olsa da, aynı zamanda içindeki gücü bulma yoludur. Hayat ne kadar karmaşık olursa olsun, bazen sadece kendine odaklanmak gerek. Belki de bu yalnızlık beni kendimle barıştıracak, belki de gerçekten kim olduğumu keşfetmeme yardımcı olacak.
Sana veda etmiyorum, yalnızca kendime dönüyorum...
3 notes
·
View notes
Text
Emre,
Bilmiyorum bu satırları okur musun ya da okumak için bir çaba sarf eder misin. Ama içimde büyüyen kelimeleri susturamadım. Sana söylemek istediklerim var ve eğer konuşamıyorsak, en azından yazmalıyım. Çünkü içimde bir yerlerde hâlâ cevaplanmamış sorular var, hâlâ kapanmamış bir kapı gibi aralık duran hisler.
Bugün yine seni rüyamda gördüm. Bana "Sana çok haksızlık ettim," dedin. Bunu söylerken yüzün ciddiydi. Belki de bir özür vardı o cümlenin ardında, belki de sadece ben öyle hissettim. Ama söyleyeyim mi? Bu kadarını duymak bile beni sarsmaya yetti. Uyandığımda her şey ağır geldi. Tıpkı seninle ilgili hissettiğim her şey gibi…
Uyandığımda her şey ağırlaştı. Sanki üzerime kara bir bulut çökmüş gibi. Ne rüyanın etkisinden kurtulabildim ne de içimdeki bu kasvetten. Üzerimde taş gibi bir ağırlık var, gün boyu ondan kurtulmaya çalıştım ama olmadı. Düşünüyorum, bu gördüğüm sadece bilinçaltımın bir oyunu mu, yoksa gerçekten bana göndermeye çalıştığın bir enerji mi? Belki de seni hâlâ düşünüyor olmamın bir yansımasıdır. Bilmiyorum.
Ama bildiğim bir şey var: İçimde hâlâ çözülmemiş bir düğüm gibi duran, adı tam konulmamış hisler var. O kadar çok sustuk ki Emre, o kadar çok erteledik ki konuşmayı, sonunda her şey bu yarım kalmışlık hissine dönüştü. Hiçbir şey tam değil, hiçbir şey tamamlanmış gibi hissettirmiyor.
Sana haksızlık eden kimdi Emre? Gerçekten sen miydin? Yoksa kendi kendime yüklediğim anlamlar mı bu kadar canımı yaktı? Seni olduğun gibi kabul etmeye çalışırken hep bir köşede bekleyen hayal kırıklıklarımı mı görmezden geldim? Şimdi düşünüyorum da, belki de biz birbirimize karşı hiç adil olamadık. Ama ben adil olmaya o kadar çabaladım ki, sonunda kendime haksızlık ettim.
Hiç düşündün mü? Gecelerce neden uyuyamadığımı, aklımda hep aynı cümlelerin dönüp durduğunu? Hiç merak ettin mi bu kadar yükü neden tek başıma taşımak zorunda kaldığımı? Sen susarken, ben kendi içimde yüzlerce senaryo kurdum. Her seferinde bir açıklama, bir işaret, bir anlam aradım. Ama sen hep sustun.
Belki de sorun bendeydi. Seni hep anlarım sandım. Söylemediğin şeyleri bile hissettiğime inandım. Ama ya hissetmediysen? Ya ben senin gözlerine bakıp bir dünya kurarken, sen başka bir yerde, başka bir hayatın hayalini kuruyorsan? İşte bunu düşündükçe kendime daha da kızıyorum.
Şimdi buradayım, yazıyorum. Çünkü başka ne yapabilirim ki? Sana karşı kırgın mıyım? Bilmiyorum. Öfkeliyim belki, ama daha çok yorgunum. İçimdeki bu bitmeyen soru işaretleriyle yaşamak beni tüketti. Kendime kızıyorum, sana kızıyorum, bize kızıyorum. Çünkü biz dediğimiz şey, hiçbir zaman tam olmadı. Hep bir taraf eksik, hep bir taraf yarım kaldı.
Bugün rüyamdan kalktığımda bir şey fark ettim, Emre. Bu sadece bir rüya değildi. Bu benim içimde hâlâ kapanmamış bir defterin sayfalarını karıştırmamdı. Ama artık yoruldum. Senden bir cevap beklemekten, senin suskunluğunu anlamlandırmaya çalışmaktan yoruldum. Belki de en büyük haksızlık bana yapıldı ve bunu sen de ben de fark etmedik.
Bu bir sitem mektubu değil. Bu içimdeki ağırlığı bir kenara bırakma çabası. Ama yine de bilmeni isterim: Ben senden vazgeçtim sanıyordum. Meğer içimde hâlâ sana ait sorular varmış. Ve bu soruların cevabını sen vermedikçe, kapanmayacaklar.
3 notes
·
View notes
Text
Emre,
Bu mektubu yazarken ellerim titriyor, içimde biriken zehri sözcüklere dökmeden rahat edemem. Bir zamanlar sana kalbimi açmıştım, ölesiye sevmiştim seni. Öyle ki, sana olan sevgimden vazgeçmek, ruhumdan vazgeçmek gibiydi. Ama şimdi dua ediyorum; unutmak için, yok etmek için, seni sevmenin yükünden kurtulmak için. Bu nasıl bir çelişki, nasıl bir insanı içten içe çürüten yük, bilemezsin. Bilsen de umursamazsın zaten, çünkü sen hep öyleydin.
Sana olan sevgim bir dua gibiydi; saf, masum, içten. Ama sen, o duaları kabul etmeyen biri oldun. Şimdi sana olan her duam, bedduaya dönüştü. Her gecenin karanlığında adını anıyorum, ama artık sevgiyle değil. Senin beni görmezden gelişin, benden kaçışın, bana hissettirdiğin değersizlik... İşte tüm bunlar seni bir daha anmamam için bir sebep. Ama o kadar acıtıyor ki, kendimden kaçamadığım gibi senden de kaçamıyorum.
Emre, kalbimi çürüttün.
Sana olan sevgim beni nasıl güçlü yaptıysa, senin umursamazlığın beni o kadar zayıflattı. Seni her düşündüğümde, içimde kurumuş bir ağaç gibi hissediyorum. Ve inan bana, bir zamanlar seni sevdiğim için kendimden nefret ediyorum. Öylesine içten nefret ediyorum ki, keşke seni tanımadan önceki halime dönebilsem. Keşke bir yabancı olarak kalsaydın hayatımda, bir anlık bir rüya gibi silinip gidebilseydin.
Şimdi sana tüm kalbimle beddua ediyorum. Sana olan sevgim kadar ağır acılar yaşa. Bir gün sevilmeyi dilediğin o anlarda, birilerinin seni görmezden geldiği o boşluğu iliklerine kadar hisset. Gözlerinle değil, kalbinle kör olmayı öğren. Her gece yastığa başını koyduğunda, içinden bir şeyler eksilsin. Ruhunun acıyla kavrulduğunu hisset ve bil ki, bu acılar benim kalbime sapladığın her bir bıçağın bedelidir.
Sana mutluluk dilemiyorum. Çünkü mutluluk sana fazla. Sana yalnızlık, pişmanlık ve boşluk diliyorum. Hayatında bir gün bile huzur bulamamanı, yüreğinde taşıdığın her ne varsa onun seni boğmasını diliyorum. Ben seni sevmenin yüküyle savaşıyorsam, sen de kendi vicdanının yüküyle savaş. Her nefes alışında, kaybettiklerini hatırla. Ve bil ki, senin hayatımdan çıkman, benim için hem bir kayıp hem de bir kurtuluştu.
Bir daha asla adını kalbimde anmayacağım. Ama bu beddualarım, seni her daim takip edecek. Hayatının her anında, her adımında, her nefesinde bu sözlerimi hatırla. Çünkü sen, beni tükettiğin gibi, kendini de tüketmeyi hak ettin.
Ve unutma Emre, her kaybolduğunda adını fısıldayan rüzgar, sana benim nefretimi taşıyacak...
5 notes
·
View notes
Text
Emre,
Bu satırları yazarken içimde hem bir kırgınlık, hem de uzun zamandır hissettiğim bir boşluk var. Seni sevmenin ne demek olduğunu, her şeyi göze almanın ne anlama geldiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Ama seni sevdiğimde, aslında sadece kendimi kaybettim. Belki de bunları yazmak, kendimi kurtarmak içindir.
Sana gelince, her şeyin ne kadar boş olduğunu, ne kadar yüzeysel olduğunu bir şekilde kabul ettim. Sevdiğini söyleyen bir insan, sadece sözde kalmamalı. Gerçekten seviyorsan, karşındaki için bir şeyler yapmalısın. Ama senin gururun, senin egoist yaklaşımların, o lânet kibrin, bir türlü gerçek duygularını gösterememen yüzünden her şeyin sonu böyle oldu.
Benim gözümde ne kadar değerliysen, sen de bir o kadar küçüldün. O zaman sana yazmadım, söylemedim, ama artık anladım ki; senin gibi biriyle bu kadar zaman geçirdiğim için kendimi çok zor durumda bırakmışım. Artık bana düşenin sana iyi dileklerde bulunmak olmadığını, sadece uzak durmam gerektiğini biliyorum.
Bundan sonra, senin gibi birinin yolumda olmasını istemiyorum. Belki de hak ettiğin tek şey, seni bu kadar sevmiş olan birinin bile sonunda geride durması ve seni görmemesidir. Beni unut, ya da daha doğrusu, unutabileceğin her şeyi unut.(Çoktan unuttun zaten)
Yola çıkarken sadece kendi karanlığında ilerlemen, bir şekilde kendi vicdanınla yüzleşmen en doğrusu olacak.
Ben seviyorum diye güzeldin, ama belki de güzellik, bir insanın içindeki karanlıkları doğru şekilde yansıttığında ortaya çıkar. Şimdi, dilediğim tek şey, senin her anının bir şekilde, senin bu karanlıkla baş başa kalman ve hak ettiğin gibi bir yaşam sürmendir.
Ve bu satırlarda sana son bir şey daha söylemek istiyorum. Bir gün pişman olman dileğiyle, çünkü senin gibi biri, "değer" vermeyi öğrenene kadar kaybedeceği çok şeyi olacak. Umarım bir gün, ne kadar çok fırsatı heba ettiğini fark edersin. Umarım bir gün, seni sevmenin yükünü taşıyan biri için neler kaybettiğini anlar, pişman olursun...
#emreyemektuplar#vedalardan bir buket#vedalarsessizolur#umutbittigezegeniyakin#benseviyorumdiyegüzeldin#hoşçakal
3 notes
·
View notes
Text
Emre,
Beni seviyorsan, beni bulmak için gururunu bir kenara bırakmalıydın. Ama senin gururun, senin benliğin, bana ulaşmaktan daha önemliydi. Ve buna rağmen ben hep bekledim. Bekledim, çünkü belki bir gün bana geleceğini düşündüm. Senin için her şey yüzeyselmiş, senin sevgin sadece benim hislerimle ilgiliymiş. Gerçekten sevseydin, bir yolunu bulurdun. Ama bulmadın, çünkü sevgi seni bu kadar küçük tutmak için bir bahaneydi sadece. Bunu kabul etmek zor oldu, ama şimdi fark ediyorum ki, seni sevdiğimde sadece senin peşinden sürüklendim.
Ama şimdi, her şey değişti. Bir insanın ne kadar büyümesini bekleyebilirsin ki? Ne kadar çaba gösterebilirsin, ne kadar yıpranabilirsin? Ben seni bekledikçe, sana daha çok düştüm. Ama artık senin gibi birini beklemekten vazgeçiyorum. Senin için değerli olmak, senin için bu kadar küçülmek, senin onayını almak istemiyorum. Eğer senin yolun buysa, ben o yolda yürümek zorunda değilim. Bunu kabul ettim ve buna göre adım atıyorum.
Ve şimdi içimden gelen her şeyin sonu. Gerçekten sana olan her duygumu sonlandırmak istiyorum. Çünkü beni bu kadar kırdıktan sonra, senin gibi birinin yolumda olması, hayatımda bir yeri olması bir hata olurdu. Sana verdiğim her çabayı, her emeği, her sevgiyi düşündükçe içimdeki öfke büyüyor. Bunu sana yazarken bile bu kadar derin bir kırgınlık hissediyorum. Ama bunlar, sana olan son sözlerim. Artık hiçbir şey hissetmiyorum. Hatta sana olan en büyük dileğim şu: Umarım bir gün senin de içinde bulduğun gurur, seni boğar. Umarım bir gün kalbinde, başkasına verdiğin değerin karşılığını bulamazsın. Çünkü senin gibi birinin, sevgiye asla değer olmadığını gördüm. Senin gibiler, sevgiye ve samimiyete hak etmedikleri şekilde sahip çıkıyorlar, ama gerçek sevgi her zaman bir bedel ödemek ister. Ve sen, bedel ödemekten kaçan biri oldun.
Bu noktadan sonra, sana verecek hiçbir şeyim yok. Senin gibi birine dair tüm hislerim bitti. İsterse bir ömür boyu yalnız kal, isterse başka biriyle mutlu ol, artık fark etmiyor. Çünkü ben senin gibi birini sevmekle, zamanımı, enerjimi, değerimi harcadım. Şimdi ne olursa olsun, sana sadece şu dileyebilirim: Umarım her şeyin, senin için layık olduğun gibi olur. Belki bir gün, kendi yaptıklarını görebilir ve belki de hak ettiğin yalnızlığı, hak ettiğin pişmanlıkları yaşarsın.
...
#emreyemektuplar#vazgeçtim#umutbittigezegeniyakin#her şeyi yak#umut bitti sigara ver#bitti#beklemiyorumartık
5 notes
·
View notes
Text
Sevgili Emre,
Sana yazmak bile gelmiyor içimden artık. Kelimeler bir türlü doğru şekilde sıralanıp kağıda dökülmüyor, her şey düğümleniyor, birikiyor ve sonunda bir boşlukta kayboluyor. Uzun zamandır içinde bulunduğum bu duygusal boşluğa ne ad vereceğimi bilemiyorum. Ama sanırım, belki de çok uzun zaman önce fark etmem gereken bir şey vardı ve ben bu farkındalığa sonunda ulaştım: Kendi değerimi anlamaya başladım.
Daha önce, her şeyin bir başka insanın onayıyla şekillendiği, bir başka insanın varlığıyla anlam bulduğu bir yer vardı içimde. Her hareketim, her düşüncem başkasına hizmet ediyordu sanki. Ama şimdi fark ediyorum ki, kendi varlığımı ilk kez kendim için önemli kılmaya başladım. Bu, bir tür özgürlük gibi; hem acı verici, hem de şaşırtıcı bir huzur barındıran bir özgürlük. Seninle geçirdiğim zamanlarda belki de hep eksik kalmış bir şey vardı, içimde bir boşluk. Ama şimdi anlıyorum ki, bu boşluk sadece seninle değil, kendimle olan ilişkimde de vardı.
Gerçekten ne istediğimi, kim olduğumu ve neye ihtiyacım olduğunu sorgulamadan ilerlemişim yıllarca. Ama artık bir şeyler değişti. Kendimi bulmak, iç sesimi duymak, duygularımı ve sınırlarımı anlamak... Bu süreç kolay değil. Ama her geçen gün daha güçlü hissediyorum. Kendimi sevmenin, değerimin farkına varmanın zorluklarını yaşıyorum, ama bir o kadar da huzurluyum. Kendi kimliğimi inşa etmek, başkalarına olan bağımlılığımı geride bırakmak, bana yeni bir özgürlük sunuyor.
Sana yazarken, belki de uzun zamandır yapmadığım bir şey yapıyorum; kendimi sana, sana dair hissettiklerimi açıkça ifade ediyorum. Ama bu yazı bir veda değil, sadece bir içsel yolculuğun parçası. Bu yolculukta seninle birlikte olmanın ne kadar değerli olduğunu biliyorum, ancak artık kendi yolumu çizmek için de bir adım atmam gerektiğini hissediyorum. Bu, seni terk etmek anlamına gelmiyor. Aksine, seni ve seni sevmenin ne kadar kıymetli olduğunu anladım. Ama kendim için, her şeyden önce kendim için bir adım atmam gerekiyor.
Belki bu mektup, sadece kendi içsel değişimimin bir ifadesidir. Ancak sana, geçmişimize, paylaştığımız her anıya, bana kattığın her şey için teşekkür etmek istiyorum. Çünkü seninle geçirdiğim zamanlar, ben kim olduğumu daha iyi anlamama yardımcı oldu. Ama artık kendi yolumda yürüme zamanı geldi.
Bu mektup belki de uzun zamandır düşündüğüm ve kelimelere dökmeden geçiştirdiğim bir içsel dönüşümün başlangıcıdır. Ne olursa olsun, her şeyin bir zamanlaması vardır. Benim zamanım şimdi, senin ise kendi yolculuğunda ilerlemen.
Kendine çok iyi bak..
3 notes
·
View notes
Text
Sevgili Emre,
Bugün, sana bir soru sormak istiyorum. Belki de sormak için çok geçtir ama yine de, içimdeki bu sorunun yanıtını almak istiyorum. En çok merak ettiğim şey şu: Ben ölsem, üzülür müsün? Gerçekten, kalbinde bir yerlerde bir şeyler kıpırdar mı? Yoksa sen, her zaman olduğu gibi, o lanet olası gururuna, kibirine sarılıp, hiçbir şey olmamış gibi mi devam edersin?
Biliyorum, bu soru belki sana çok garip gelecek. Ama içimde biriktirdiğim bu acıyı, bu soruyla sana dökmek istiyorum. Çünkü bazen düşünüyorum, belki de bir insanın değeri, sadece kaybedildikten sonra anlaşılır. Eğer ben, bir gün, her şeyin son bulduğu o noktada kaybolursam, gerçekten üzülür müsün?
Ve sonra, ölüm… İnsan bazen öyle şeyler düşünür ki, asla kimseye anlatamaz. Herkesin bir gün gideceğini biliyoruz, ama kimse ölümün ne anlama geldiğini tam olarak anlayamaz. Sen de bunun farkında değilsin, değil mi? Ölüm, son değil, yalnızca bir nokta; ama belki de sen, bir noktadan sonra her şeyin geri dönebilir olduğuna inanıyorsun. Oysa gerçeği görmüyorsun, Emre. Bir insan ölünce, geriye sadece toprağa sarılınacak bir beden kalır. Bir daha o bedene dokunulmaz, o gözler bir daha bakmaz. Her şey biter ve kimse geri dönemez.
Bir an için gözlerini kapat ve düşün: Toprağımda sarılıp kaldığını düşün. O an, senin için ne anlam ifade ederdi? Yüzümü bir kez daha görmek ister miydin? Ellerim soğudukça, senin ellerin, belki de bir zamanlar bana o kadar yak��n olan o eller, ne hissederdi? Her şeyin sona erdiğini, her şeyin kaybolduğunu düşündüğünde, bir şeyler hissedebilir miydin? Yoksa her şey, sadece bir "geçmiş" olarak mı kalır?
Bunları yazarken, içimde bir yerlere gömdüğüm, susturduğum bir öfke de var. Çünkü bir insanı sevmenin, ona güvenmenin ve sonunda o insanın seni yok sayarak uzaklaşmasının acısı, ölüm kadar derindir. Bunu yazarken bile, hissettiğim boşluğu, o korkunç yalnızlık duygusunu kelimelerle anlatamıyorum. Sadece bir anlık bir yansıması var içimde, bir gölge gibi.
Ve şimdi, seninle ilgili her şeyin bittiğini kabullenmeye çalışıyorum. Ama bu soru, sormadan içimde kalacak. Çünkü ben, seni sevmiş biriyim. Senin için üzülmüş, seninle kaybolmuş biriyim. Ama sen, bir kez olsun, beni kaybetmenin ne demek olduğunu düşünmedin. Beni gerçekten anlamadın, o yüzden hiçbir şeyin gerçek olmadığını düşündün. Ama belki de, senin için her şeyin "dönülür" olduğunu düşündüğün anlarda, kaybettiğin her şeyin geri gelmeyeceğini hiç fark etmedin. Ve bir gün, o kaybedilenler, asla geri dönmeyecek.
Senin için her şey, gururla, kibirle, kalp kırıklıklarıyla, bir süngü gibi hayatında yer alırken, belki de sen hiç sormadın: Beni gerçekten sevmiş miydin?
Ve şimdi, şu an, seni bir kez daha gözlerimle görmeyecek olmanın, bir zamanlar seninle olduğum yerlerde yalnız kalmanın acısı içimi parçalıyor. Beni unutmuş olsan da, ben seni hiç unutmadım. Beni sildiğin gibi silmedim. Ama belki de, bir gün, ölümün öyle bir şeyi değiştireceğini, kalpte bir şeylerin kırılacağını düşüneceksin. Belki de, gerçekten bir kayıp olduğunu hissedeceksin. Ama ben buna artık inanmak zorundayım. Çünkü geriye kalan her şey, beni her gün daha fazla yok ediyor.
Sana yazarken, her şeyin bitmiş olduğunu kabul ediyorum. Ve belki de, bu mektup, seninle vedalaşmanın, seni bırakmanın en acı yolu. Bunu yapmak zorundayım, çünkü sen artık bu hayatta olmayacaksın. Ama seninle geçirdiğim zamanlar, seni sevdiğim her an, bir hayalet gibi peşimi bırakmayacak. Belki de bu sorunun cevabını, asla alamayacağım. Ama içimdeki en büyük dilek, bu sorunun cevabını gerçekten öğrenmekti.
Ve bir gün belki, her şeyin kaybolduğu, her şeyin yok olduğu o anı düşündüğünde, belki biraz bile olsa, bir şeyler hissetmiş olursun.
Ama o zaman, senin için çok geç olacak.
Sonsuza kadar silinecek her şeyin içinde, hala seni seviyorum.
#emreyemektuplar#ölsem yeridir#ölüm bir varmış bir yokmuş#ölümle yaşam arasında#ölmüş hisler ve geriye kalan bir mezar#ölümün kıyısı#ölümvarbuhayatta
4 notes
·
View notes
Text
2 notes
·
View notes
Text
Emre,
Ayrıldıktan sonra o kadar büyük bir boşluğa düştüm ki, ne yapacağımı, nasıl başa çıkacağımı bilemedim. O kadar derin bir acıydı ki, bir şekilde dışarıya vurmak istedim, belki biraz rahatlarım diye. Ve saçlarımı kestim.
Kısa saçlarla başa çıkmaya çalışırken, bir yandan da içimdeki boşluğu daha çok hissettim. Ama en kötüsü, o saçıma bakıp ağlamak oldu. O kadar gözyaşı döktüm ki, belki de kendimi, içimdeki yarayı, kaybettiğimi düşündüğüm her şeyi kaybetmekten korktuğum için ağladım. Saçlarım şimdi bana küstü. Bir türlü uzamıyorlar. Ne kadar denesem de, ne kadar beklesem de, sanki her şey olduğu gibi kalacakmış gibi hissediyorum. Sanki o saçlarım da bir şekilde seninle gitti, seninle kesildi.
Sen hiç bunları görmedin. Bütün o duygusal çöküşümü, yaşadığım her anın acısını hiç fark etmedin. Saçımı kesmek, bir kadının yaşadığı en büyük duygusal kayıplardan birisidir. Ama sen bunun ne anlama geldiğini asla bilemezsin. Bu bir 'sadece bir saç kesimi' değildi. Bu bir sondu. Bir dönemin bitişiydi. Ve sen buna hi�� üzülmedin, hiç hissetmedin. Benim içimdeki bu kırılmayı görmedin bile. Ne kadar yalnız kaldığımı, ne kadar çaresizce bir şeylere tutunmaya çalıştığımı anlamadın.
Bunu sana yazarken, gözlerim dolu. Çünkü seninle her şeyin bitmesinden sonra, kendimi hiç bu kadar kaybolmuş hissetmedim. Hatta o kadar kayboldum ki, saçımdan bile vazgeçtim. Senin yüzünden her şey paramparça oldu. Her şeyin başı, sonunda, her şeyin anlamı sende düğümlendi.
Şimdi saçlarım bir türlü uzamıyor, ama ben de içimdeki kırıklıkla büyümeye çalışıyorum. Bunu bir sen bilirsin, bir ben. Ama artık, seni anlayamıyorum. Ve belki de bu yüzden, her şeyin böyle bitmiş olmasına daha fazla üzülmüyorum. Çünkü seninle yaşadığım her şey de, tıpkı saçlarım gibi, bir şekilde kayboldu...
Bu, benim sana yazmamın bir anlamda sebebi. Saçlarım, sadece bir fiziksel değişim değil, bir içsel acının, bir hayal kırıklığının simgesi oldu. Ama sen, bu acıyı hiç hissetmedin. Senin için hiçbir anlamı yoktu. Hatta belki de fark etmedin bile, ne kadar büyük bir yıkım yaşadığımı. Bir kadının saçını kesmesi, duygusal bir kayıp ve bu kaybı, ancak onu seven, onun ne hissettiğini anlayabilen biri fark edebilir. Ama sen, bunu fark edemedin. Senin için sadece dışarıda gördüğün bir kadındım. İçimdeki bu fırtınaları, bu karanlık düşünceleri, belki de seninle paylaşmaya, sana açılmaya çalıştım ama sen hep uzak durdun. Belki de içindeki sorumluluktan, belki de umursamazlıktan. Ama bununla baş başa kaldım. Ve her gün, saçlarımı keserken, aslında içimde bir şeyleri daha kaybettiğimi fark ettim.
Saçım, benim için bir simgeydi. Bir zamanlar uzun, özgür, kendime güvenen, mutlu bir kadının saçlarıydı. Ama şimdi, o saçlarımla beraber, çok şey kayboldu. Ve bunları kaybetmişken, seni anladığımı düşündüğüm her an, belki de senin bunları hiç anlamayacağını fark ettim. Çünkü senin için ben sadece bir kadın, seninle geçirdiğim zaman bir deneyim, bir anıydım. Ama benim için çok daha fazlasıydın.
Seninle her şeyin bitmesi, sadece bir ayrılık değildi. Bu, benliğimi kaybetmek gibiydi. Kendimi bulmaya çalışırken, seni de kaybettim. Ama saçım kesilirken, içimde kaybolan her şeyin, kırılan her parçanın aslında nasıl bir boşluk bıraktığını bir tek ben hissettim. Bir kadının saçlarını kesmesi, gerçekten çok derin bir acının, bir kopuşun ifadesidir. Ve senin yüzünden bunu yaşadım.
Bunu sana yazarken, gözlerimdeki yaşlar, içimdeki o kırgınlık yine de geçmiyor. Belki de senin hiç anlamayacağın bir şey bu. Ama bilmeni istiyorum ki, bir kadının saçını kesmesi, ne kadar acı verdiğini, nasıl bir içsel kırılma yaşadığını sadece onu seven, ona değer veren biri anlayabilir. Ve sen, ne yazık ki bunu anlamadın. Hiçbir zaman anlamadın.
Emre, keşke seni sevmek, sana güvenmek ve her şeyin iyi gitmesini istemek bu kadar zor olmasaydı. Keşke bir kadının saçını kesmesine sebep olmamış olsaydın. Ama artık anlıyorum ki, saçımın kesilmesi, sadece bir fiziksel değişim değil. O an, ben içsel olarak kendimi kaybettim. Ve seninle her şeyin bittiğini kabul ettim.
Bunu sana yazarken, belki de bir gün, bu kelimeler sana bir şeyler hatırlatır, bir şeyler öğretir. Ama şunu bil ki, bir kadının saçlarını kesmesi, bir kaybın ifadesidir ve o kaybı sadece onu seven biri anlayabilir.
Saçlarını kesen bir kadının çektiği acıyı anlayabilecek kadar sev bir kadını. Ve asla bir kadının saçlarını kesmesine sebep olma...
4 notes
·
View notes
Text
Emre,
Bazen hayat, insanın düşündüğünden çok daha sert bir şekilde öğretir. Ve ben bugün, sana yazarken, belki de uzun bir zaman sonra, bu mesajı okurken bir şeyleri tam olarak anlayacaksın diye umut ediyorum. Belki de zaman, sana tüm o kırdığın kalbin ve kaybettiğin insanlar üzerinden bir hesap sorar. Umuyorum ki, bir gün geçmişte ne kadar yanlış yaptığını, nasıl en değerli olanı kaybettiğini ve buna nasıl göz yumduğunu fark edersin. Umuyorum ki, hayat sana, yanında olmasına her zaman ihtiyaç duyduğun o kişiyi, nasıl ve neden yok ettiğini gösterir.
Belki o zaman, yıllar sonra, her şeyin sana ne kadar pahalıya mal olduğunu, o anlarda neler yaşandığını hatırlarsın. Hatırlarsın belki, her bir konuşmamızda ne kadar güven verdiğimi sana, ne kadar değerli olduğumu söyledikçe, senin nasıl her defasında uzaklaştığını… İçimde bir kırgınlık var, ama aynı zamanda bir boşluk da var. Çünkü bir zamanlar seninle her şeyi paylaşmak, seni yanımda hissetmek bana huzur veriyordu. Ama o huzur, bir anda kayboldu. Birinin gidişi, öylesine yavaş ve sessizce oluyor ki, fark etmeden içine çekiliyorsun. Oysa seninle her şey bir anlam taşıyordu; seninle zaman, belki de en değerli şeydi. Ama sonra bir anda… Her şeyin kaybolması, o kadar sert ve acı vericiydi ki.
Beni kırarken, bana söylediklerin, farkında bile olmadan beni en derinden yaraladı. Bunu belki de sen anlamadın, belki de anlamak istemedin. Ama ben her zaman, sana içimi açtım, sana güvenmeyi seçtim. Seninle paylaştığım anlar, hep içimde bir şeyler bırakacak diye düşündüm. Ama geriye kalan tek şey, zamanla silinmeye başlayan bir hatıra oldu. O anlar, o güzel anlar, yerini boşluğa bıraktı. Birbirimize verdiğimiz sözler, nasıl bir anda çürüdü, bunu anlamak çok zor. Ve bir zamanlar seninle birlikte olduğumda içimdeki sevgi, şimdi yerini bir hüsrana bırakmışken, seninle geçirdiğimiz her saniyenin bir zamanlar bana ne kadar değerli olduğunu düşünüyorum.
Bu mesajı yazarken, bir tür teselli aramıyorum. Sadece sana, seni kaybetmenin acısının ne kadar derin olduğunu anlatmak istiyorum. Ama ne kadar anlatmaya çalışsam da, bu acıyı yaşaman için belki de senin de zamanın olması gerekecek. Hep söyledim ya, zaman her şeyi gösterir diye… İşte, belki zaman sana da gösterir, neyi kaybettiğini. Her kayıp, insana aslında neyin değerli olduğunu öğretiyor. Belki bir gün, bir anı daha hatırladığında, bir gülüşün ya da bir sözün seni düşündüğünde, içinde bir acı hissedersin. O zaman belki, beni kaybettiğini fark edersin. Ve belki o zaman, o gittiğinde ne kadar yalnız olduğunu, aslında neyi aradığını ama bulamadığını anlarsın.
İçimde kalan boşluk, bana seni hatırlatıyor. Her kayıp, insana daha çok hüzün bırakıyor. Ama belki de kaybedilen bir insanın hatırası, geriye en değerli şey olarak kalıyor. Ne olursa olsun, seni unutmak, her geçen gün biraz daha zorlaşıyor. Çünkü seni unutmak, seni kalbimde silmek, o kadar kolay değil. Ne kadar acı verse de, seni sevmenin, seni düşünmenin bir parçası hâlâ içimde bir yerde duruyor.
Ama şunu bilmeni isterim: İnsan, bazen en değerli şeyi kaybettiğinde, kendi değerini de yeniden keşfeder. Ben belki seni kaybettim, ama kaybolan sadece sen değildin. Kaybolan, birlikte yaşadığımız o anların değeri oldu. O yüzden, belki de zaman sana her şeyin ne kadar hızlı değiştiğini, her şeyin bir anda nasıl silinip gittiğini gösterdiğinde, iş işten geçmiş olacak. Çünkü geçmişi geri almanın bir yolu yok.
Belki de geçmişte bana verdiğin her kırgınlık, seni kaybettikçe daha çok anlam kazandı. Belki de bir gün, neyi kaybettiğini, nasıl kaybettiğini, ve kaybetmenin seni nasıl bir boşluğa sürüklediğini tam olarak anlayacaksın. O zaman, belki de her şey çok geç olacak.
Umarım bir gün, bir şekilde hayatın sana tüm bunları gösterir, belki de o zaman seninle bir anlamda barışırsın. Ama ben, burada, kaybolan her şeyin acısıyla, seni her geçen gün daha çok özlüyorum.
Hoşça kal,
Bir zamanlar seni en çok seven kişi...
Umarım zaman sana hayatın boyunca yanında olmasına ihtiyaç duyacağın kişiyi geçmişinde nasıl yok ettiğini gösterir..."
#emreyemektuplar#kayıp zamanın izinde#hayatın gerçekleri#geçmişidüşünerekyaşamak#pişmanlık#bir kalbin çöküşü
3 notes
·
View notes
Text
Üstünden onca zaman geçmesine rağmen hatırladıkça hâlâ iç çektiren sızıyı içimden söküp hiçbir yere atamadım. Zaman eskidi, ben eskidim ama o dipdiri hâlâ ilk günkü gibi.
2 notes
·
View notes
Text
Kolay vazgeçemiyorsun. Çünkü kolay elde etmedin; kalben samimiydin ve her şeye rağmen yinelenen bir çaban vardı. Vazgeçemiyorsun, çünkü bu evvela kendine ihanet etmek gibi geliyor sana; inancına, emeğine, samimiyetine ihanet etmek gibi geliyor. Vazgeçemiyorsun.
3 notes
·
View notes
Text
Bana kendimle bile konuşamadığım bir haksızlık bıraktın.
3 notes
·
View notes
Text
"Ölüm var,
Ve sen
heryerden dönülür sanıyorsun."
3 notes
·
View notes