#nefis
Explore tagged Tumblr posts
Text
“Münâsebet kuracağımız insanların ruhumuza mı, yoksa nefsimize mi hitâb ettiğine bakmalıyız önce...”
33 notes
·
View notes
Text
Oruç;
Gökte hilal’i, yerde helal’i
Gözetme şuuru..
Bir nefis terbiyesi,
Bir gönül tezkiyesi,
İçteki bütün kirlerin tasviyesi.
Oruç;
Kulu dünyada iftara, ahirette iftihara götüren,
Sayılı günlerin sayısız güzelliklerini bize kazandıran kutlu bir ibadettir.
62 notes
·
View notes
Text
Müslüman olmak "Ben hayvan kalmak istemiyorum!" demektir
Mürşidim, 13. Lem'a'nın 5. İşaret'inde, diyor ki: "Nefis şeytanı her vakit dinler." Şimdilerde neden böyle olduğu üzerine düşünüyorum arkadaşım. Sonra başka bir mübarekten okuduğum şu tesbit geliyor aklıma: "Allah, ruhu bedene yerleştirdiği zaman, durmak istemedi. Hüda da onu bedene nefisten âşık etti." Kendi nefsime baktığım zaman da bu hakikati görüyorum. İnsanın bekaya âşık yanları dünyaya razı olamıyor.
Onunla tatmin edilemiyor. Lakin yaşaması için de bedenli kalması lazım. Yani varlığımızın devamının baktığı iki veche var: 1) Sonsuza dair şeyler yaptığımızda ruhumuz tatmin oluyor. 2) Fani şeyler yaptığımızda nefsimiz tatmin oluyor. İmtihanın iki kanadı. Gerçekliğimizin ikili dünyası. İnsan komplike bir varlıktır. Cenab-ı Hakkın çok hikmetli oranlarla kardığı nice nice şeylerin teşekkülünden oluşuyoruz. Bunlar bizde varolmalarıyla gerçekliklerini de dünyamıza taşıyorlar. Nefis faniyatta tutunmamızı sağlıyor. Bedensel varlığımızın devamını kollamak için nefse muhtacız. Acıkmalıyız. Evet. Fakat insan sadece acıktığı için yemez. Bir de lezzet almalıyız. Bu lezzet bir habercidir özünde. O şeyin faniyatımızı korumak için gerekli olduğunu söyler. Arzî lezzetler arzî varlığımızın devamı için çakılan sinyallerdir. Semavî lezzetler semavî varlığımızın devamı için çakılan sinyallerdir. Bir Kur'an mushafına baktığında, birkaç satır okuduğunda, namaz kıldığında, oruç tuttuğunda, hatta en küçüğünden bir sadaka verirken hissettiğin tatminse sana bekanın şarkılarını terennüm ediyor. Onun mesajı daha da yücelere dair. Diyor ki yani: "Bu yaptığının da sonsuzda bir anlamı var. Sonsuzda bir anlamı olduğu için de şu ferahlığı gönlünde hissettin. Maşaallah sana."
'Lezzet-i ruhaniye' böyle teşhis edilir. Cebindeki bin lirayla baklava da alabilirsin. Yahut da muhtaç birinin ihtiyacını da giderebilirsin. Baklava alırsan lezzeti üç dilimde biter. Çünkü bedenîdir. Nefsîdir. Fanidir. Hatta, belki, o lezzet geçtikten sonra içine bir pişmanlık da belirir: "Nereden verdim o kadar parayı birkaç dilim baklavaya?" Fakat onunla hayır işlediğinde, ne zaman hatırına gelse, lezzeti aynı şekilde diri kalır. "O gün ben çok doğru birşey yaptım. Elhamdülillah. Beni bu hayra eriştiren Hüda'ya hamdolsun. Doğru bir yerde durdum. Arkadaşımın ihtiyacını giderdim. Bir fakirin himayesinde sarfettim. Bunlar benim bin lirama bir sonsuzluk verdi." Tıpkı Aleyhissalatuvesselamın Hz. Aişe radyallahu anhüma annemize dediği gibi. Hani kesilen bir sığırın budundan başkasını hep dağıtmışlardı da, annemiz, Aleyhissalatuvesselam Efendimize demişti: "Bu buttan başka bize birşey kalmadı." Efendimizse şöyle cevap vermişti: "O halde bu buttan başka hepsi bize kalmış."
Evet, elhamdülillah, Aleyhissalatuvesselam bize ne güzel öğretti: Sonsuzda 'sonsuzca' tekrar dönecek olanlar ancak bize kalmıştır. Fanilikte tüketileceklerse bizim olamamıştır. Bizden geçmiştir belki. Bize uğramıştır. Ama bizim olmamıştır. Çünkü sonsuza kadar elimizde tutmadığımız herşeyde ancak emanetçiyiz. Allah'ın razı olmadığındaysa sonsuzluk umamayız. Zira sonsuzluk Onun razılığından ibarettir. Sonsuzluğu başkasına bağlı olmayan tek sonsuzluk Odur. Bizim ebediyetimiz de arızîdir. O bağışlar da olur. 'Ol' der de oldurur. Vicdan nefisten tam bu çizgide ayrılır. Vicdan sonsuzda neyin kârlı/zararlı olduğunu sezer. Lezzetini tanır. Haber verir. Ne zaman bir haramın müsaitliğiyle sınansa vicdan titrer: "Yapma, bu iyi değil, bize zarar verecek." Fakat aynı günaha karşı nefis inler: "Yapsana, hadi, bedenî varlığımıza birşey katılacak gibi hissediyorum." Hakikaten o günahın bedenimize katacağı birşeyler olabilir. Gıda haramken de gıdadır. Lakin bekamızdan götürdüğü yanında kattığı hiçbirşeydir. Nefis tam da bu eşikte haddini aşar. Bedensel varlığın devamı için 'araç' olması gerekirken, çünkü imtihanın devamı bedenî varlığımızın devamıyla da ilgilidir, o kendisinin kıstaslarını 'amaç' seviyesine yükseltir. Vicdanın ensesine çöker. Sesini duyurmaz olur. O kadar da güçlü gürler ki bir de! Akıl sesinden başka ses işitemez bazen. Ancak istediğini alıp susunca vicdan sızlamaya başlar.
'Nefsin şeytanı her vakit dinlemesi' hakikati de, işte, burada kendisini şerhediyor. 'Kısavadeli lezzetleri tanımak' için verilmiş donanımlarımızın yekünü olan nefis, asıl meselemiz olan, 'uzunvadede neyin faydamıza olduğunu bilmek' mevzuunu müşkülleştiriyor. Arza bakan yönümüz bizi faniyata doğru çekiyor. Geçicilikte boğuyor. Geçicilikte boğuldukça gerçekçilikten uzaklaşıyoruz. Lakin onun da kendince bir gerçeklik algısı var. Dünyadan başka dünyası olmayanlar için de sonsuzluk bir safsata gibi görünmeye başlıyor. Zira nefis sonsuzluğun dilinden anlamıyor. Onun kendisine ne kattığını, nasıl katacağını, neden 'olmazsa olmaz' olduğunu kavrayamıyor. Cihazatı bunun için verilmemiş. Bunda mazurdur. Lakin onun mazur olduğu şeyde biz mazur değiliz. Zira biz nefsimizden ibaret değiliz. Aklımızın da, kalbimizin de, vicdanımızın da ve dahi türlü latifelerimizin de hakkını vermemiz gerek. Başımızı nefsimizden kaldırmamız gerek. Sonsuzluğa dair lezzetleri tanıyan yanlarımızın yekünüyse vicdanımızdır. Akıl dengeyi korumakla görevlidir. Zira sonsuzluğa bakılıp faniyat da büsbütün boşverilemez. Bedenin de hizmetlerinin çekilmesi lazımdır. Eğer bu hizmetler layıkınca görülmezse insaniyetin bütünlüğü ıskalanır. Âdemiyet tamam olmaz.
Şeytan çelişkilerimizin farkında. Birbirinden farklı gerçekliklerle inşa edildiğimizi görüyor. Nefsimizin gerçekliğiyle vicdanımızınkinin uymadığını biliyor. Aklımızın gerçekliğiyle duygularımızınkinin başka olabileceğini seziyor. Öfkelendiriyor bizi mesela. Neden? Çünkü öfkelendiğimizde aklın gerçekliğinden uzaklaşıyoruz. Şehvetimizden yemliyor bizi. Oradan yemlendiğimizde makuliyetten kopacağımızı seziyor çünkü. Buna karşı bizim de cihazatımız var. 'Euzü' sırrı da buna bakar biraz. Biz de Allah'a, bekaya, İslam'a dair beslemeler yaptığımızda direnmenin yollarına koyuluyoruz. Tıpkı Mevlana Celaleddin Hazretlerinin iki kurt meselinde olduğu gibi: "Biri siyah diğeri beyaz iki kurdun var. Boğuşsalar hangisi yener? el-Cevap: Hangisini daha iyi beslersen o." Bizim imtihanımızın da özü-özeti bu. Hangisini daha iyi besliyoruz?
Allah dostları bize ruhumuzu-kalbimizi beslemenin yollarını öğrettiler. Başta Kur'an ve sünnet zaten bu beslemenin yollarına en hakiki mürşidler idi. Fakat şeytanla arkadaşları da arza bakan yanlarımızı besliyorlar. Yemliyorlar. İstiyorlar ki tamamen hayvan olalım. Ama, hayır, Allah bize hayvanî bir yan vermekle birlikte hayvan kalmamızı istemiyor. Derviş Yunus Hazretleri o yüzden böyle diyor: "Yunus öldü deyu sela verirler. Ölen hayvan imiş, âşıklar ölmez." Hayvanlığına yatırım yapanların hayvanlığı da ellerinde kalmayacak. Bu yatırım boş yatırımdır. Övündükleri herşey onlarla birlikte, belki onlardan da önce, toprak olacaktır. Husulü anında uçacaktır. Suyun üzerine bina kurulmaz. O yüzden mürşidimin duasında ciğerimden bir ses buluyorum: "Ey bizi nimetleriyle perverde eden sultanımız! Bize gösterdiğin nümunelerin ve gölgelerin asıllarını, menbalarını göster. Ve bizi makarr-ı saltanatına celb et. Bizi bu çöllerde mahvettirme..." Mahvettirme Allahım. Mahvettirme. Sonsuzluğa uyanık yaratılanlar için şu fanilik büsbütün çöldür. Her detayı rüzgârla savrulan toz zerresidir. Bu tozlarda bizi mahvettirme. Âmin.
11 notes
·
View notes
Text
Oruca geceden niyet ederek, oruçla nefs-i emmâreyi kahretmeye ve şehvetlerini, arzularını kesmeye niyet etmek orucun sünnetlerindendir. Faydasız, boş ve çirkin sözler söylememek de orucun sünnetlerindendir. Oruçlu kimse mâlâyânî yani lüzumsuz şeyleri terk eder, oruçlu hiç kimseye sövmez, kimseyle kavga ve münakaşa etmez. Birisi gelip sataşırsa "ben oruçluyum" der. Oruç tutanın üzerinde sükûnet, âzâlarında vakar (ağırbaşlılık) kalbinde huşû, dilinde sükût olmalıdır, birisi ona hoşuna gitmeyen kötü bir harekette bulunursa "Selâmünaleyküm ben oruçluyum" demelidir.
Şir'atü'l İslam
#oruc#niyet#oruç#ramazan#iftar#nefis#şehvet#arzu#sünnet#boş#çirkin#söz#kavga#sataşmak#vakar#kalp#alıntı
44 notes
·
View notes
Text
Kibirli (kendini beğenmiş) kimseler bacak bacak üstüne atar.
Hikmet ehli tavsiye eder buyurur ki, Kol bağlamak, bacak bacak üstüne atmak , ayak kısmını bile birbirine bağlama şeytandandır. Şeytan secde etmeyi kabul etmediğinden bunları yaptı. Bunlari basite alma her hal ve hareket manevi haline yön verir.
8 notes
·
View notes
Text
Nefis ve Şeytanın Ortak Sloganı: "Allah'ın Dediği Olmasın"
İsterseniz meseleyi bir Kur'ân ayeti üzerinden ele alalım: Cenâb-ı Hakk'ın Benî İsrail'e verdiği birtakım emirleri anlatan ayet-i kerimede şöyle buyruluyor: "(Israiloğullarına:) Bu kasabaya girin, orada bulunanlardan dilediğiniz şekilde bol bol yiyin, kapısından eğilerek girin, (girerken) "Hitta!" (Yâ Rabbi bizi affet) deyin ki, sizin hatalarınızı bağışlayalım; zira biz, iyi davrananlara (karşılığını) fazlasıyla vereceğiz, demiştik." (Bakara, 58)
Hadise açık ve net: Dilediğini, dilediği zamanda dilediği şekilde emretmeye muktedir olan Allah onlara kasabaya girerken kapısında eğilerek girmelerini ve Ya rabbi bizi affet anlamında "hitta" demelerini emretmişti. İstenilen şey çok basitti aslında. Ancak ne olursa olsun Allah'ın dediği olmamalı tiynetindeki nefis onlarda da vardı ve devreye girdi. Onları o kapıdan Allah'ın emrettiği şekilde eğilerek değil de makatlarının üzerine süründürerek girdirdi. Böylece birinci emir değiştirilerek çiğnenmiş oldu.
Sıra ikinci emre gelmişti. Kullarına güç yetiremeyecekleri şeyi emretmeyen Allah onlardan da gayet kolay bir şey talep etmişti: "Hitta" diyeceklerdi. Ne var ki kesinlikle Allah'ın dediği olmamalı sloganıyla hareket eden Şeytan ve nefis bu noktada da devreye girerek onlara "hinta" dedirtti. (Taberi, Cami'u'l-Beyân, Müessesetu'r-Risâle, Baskı: I, 2000, II/113)
Seytan ve nefse uyarak şeriatı değiştirdiler yani. Ve akıbetleri gökten inen elim bir azapla helâk edilmek oldu.
Bu durumu Allah yukarıdaki ayet-i kerimenin akabinde şöyle ifade buyurmaktadır: "Fakat zalimler, kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler. Bunun üzerine biz, yapmakta oldukları kötülükler sebebiyle zalimlerin üzerine gökten acı bir azap indirdik. " (Bakara, 59)
Bu olayın günümüze anlattığı önemli bir nokta var: Nasıl ki dün Allah onlara kapıdan eğilerek girmelerini emretmiş ve onlar makatlarının üstüne girmişlerse onlara bunu yaptıran aynı nefis bugün bize de şeriatın farklı emir ve yasaklarıyla ilgili aynı şeyi yaptırıyor.
Allah şuna inanacaksın ve şöyle inanacaksın buyuruyor; bizse o şekli değiştirip yeni yeni inançların peşine takılıyoruz. Ve bunu da din adına yapıyoruz.
Allah alışverişi şöyle yapacaksın, faize bulaşmayacaksın buyuruyor; bizse "hitta"yı "hinta" yapan Benî İsrail gibi farklı isimler adı altında "faiz"e bulaşıyoruz.
Allah hanımlarımıza "şöyle örtüneceksiniz” buyuruyor; onlarsa adına "tesettür” dedikleri şeriatın ruhuna aykırı kıyafetleri “İslâm" adına giyiyorlar.
Allah evleneceğin zaman nişan ve düğününü şöyle yapacaksınız buyururken; bizse onun gösterdiği şeklin dışındaki her türü deniyoruz. Ve bunun adına da "İslâmî düğün” diyoruz. İslâmî otel, İslâmî müzik, İslâmî tatil gibi birçok isimlendirmelerimizin durumu hep böyle.
Örneklerin çoğaltılması gayet mümkün. Akıllıya bir işaretin yeteceği kabilinden bu kadarla iktifa etmekte fayda var.
Sözün özü: Allah'ın dediğinin olmaması için gayret eden nefis ve şeytan düşmanlarına karşı mücadele vermek yaşamamızın anlamıdır, baş vazifemizdir. Beni İsrail'e Allah'ın emirlerini değiştirtmeyi başaran bu ikili bizlere de farklı yönlerde yaklaşıp aynı şeyi yaptırıyor. Onların akıbetine maruz kalmamak için şeytan ve nefsin isteklerine karşı koymak mecburiyetimiz var.
Tefekkürden Teyakkuza - Ömer Faruk Korkmaz
8 notes
·
View notes
Text
Zannetme ki nefsim sen sâlih birisin,
Sen sadece hataları gizlenensin.
5 notes
·
View notes
Text
Çikolatalı marshmellow'lu ıslak kekim ☕🍰🍥 o kadar nefis oluyor ki, marsmellowlar ısıdan içinde eriyorlar ve sadece tatlı vanilya aroması olarak çikolataya eşlik ediyorlar. Kendi mutfağım ve fırınım olmamasına rağmen nefis oldu ve üç kişi bitirmemiz sadece yarım saatimizi aldı x) ✨
3 notes
·
View notes
Text
قال بعض الحكماء :
أحفظ أربع خصال تنج بها من كل سوء :
عينك ،
ولسانك ،
وقلبك ،
وهواك .
📙 [ الزهر الفاتح (٧١) ]
Bazı Hikmet Ehli şöyle dedi:
Dört şeye mukayyet olursan her türlü kötülükten kurtulursun:
-Gözlerine
-Diline
-Kalbine
-Nefsine.
2 notes
·
View notes
Text
İki renkli poğaça
4 notes
·
View notes
Text
En büyük devrimci,
Nefsini devirendir...
15 notes
·
View notes
Text
Bamya Kızartması Tarifi
Bu nefis bamya kızartması, hafif ekşi tadıyla ve limonun ferahlatıcı aromasıyla birleştiğinde muhteşem bir lezzet deneyimi sunar. Hem atıştırmalık olarak hem de ana yemeklerin yanında mükemmel bir seçimdir. İşte bu lezzeti evinizde hazırlamak için ihtiyacınız olan malzemeler ve yapılış aşamaları: Malzemeler 500 gram taze bamya 1 su bardağı un 1 çay bardağı mısır unu 1 tatlı kaşığı tuz 1 çay…
0 notes
Text
Namaz kılmayarak kendi nefsimize zulmetmeyelim.. Son sözü 'illa namaz, illa namaz' diyen bir peygamberin ümmetiyiz. Unutmayalım..
38 notes
·
View notes
Text
İnsanlıktan şeytanlığa uzanan yol :
İnsana nefsinin arzu ve istekleri galip olunca kalp kararır. Kalp kararınca göğüs daralır. Göğüs daralınca huy bozulur. Huyu bozulanı da, insanlar sevmez. İnsanlar tarafından sevilmeyen, onları sevemez. İnsanları sevmeyen onlara zulmetmeye başlar. Böyle bir davranışın sonu şeytanlıktır.
[Ebu Bekir Varrak Hz.]
7 notes
·
View notes