#şeytan
Explore tagged Tumblr posts
ilmiyyat1453 · 11 months ago
Text
Tumblr media
"Kim günde 100 kere lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh, lehul mülkü ve lehul hamdu ve hüve alâ külli şeyin kadîr derse bu tesbîhat o kişi için 10 köle azâd etmeye denktir. Ve kendisi için 100 iyilik yazılıp, 100 kötülük silinir. Ve o günün akşamına kadar şeytandan korunmuş olur."
Hadîs-i Şerîf
96 notes · View notes
belkidebirharfimben · 1 month ago
Text
Müslüman olmak "Ben hayvan kalmak istemiyorum!" demektir
Mürşidim, 13. Lem'a'nın 5. İşaret'inde, diyor ki: "Nefis şeytanı her vakit dinler." Şimdilerde neden böyle olduğu üzerine düşünüyorum arkadaşım. Sonra başka bir mübarekten okuduğum şu tesbit geliyor aklıma: "Allah, ruhu bedene yerleştirdiği zaman, durmak istemedi. Hüda da onu bedene nefisten âşık etti." Kendi nefsime baktığım zaman da bu hakikati görüyorum. İnsanın bekaya âşık yanları dünyaya razı olamıyor.
Onunla tatmin edilemiyor. Lakin yaşaması için de bedenli kalması lazım. Yani varlığımızın devamının baktığı iki veche var: 1) Sonsuza dair şeyler yaptığımızda ruhumuz tatmin oluyor. 2) Fani şeyler yaptığımızda nefsimiz tatmin oluyor. İmtihanın iki kanadı. Gerçekliğimizin ikili dünyası. İnsan komplike bir varlıktır. Cenab-ı Hakkın çok hikmetli oranlarla kardığı nice nice şeylerin teşekkülünden oluşuyoruz. Bunlar bizde varolmalarıyla gerçekliklerini de dünyamıza taşıyorlar. Nefis faniyatta tutunmamızı sağlıyor. Bedensel varlığımızın devamını kollamak için nefse muhtacız. Acıkmalıyız. Evet. Fakat insan sadece acıktığı için yemez. Bir de lezzet almalıyız. Bu lezzet bir habercidir özünde. O şeyin faniyatımızı korumak için gerekli olduğunu söyler. Arzî lezzetler arzî varlığımızın devamı için çakılan sinyallerdir. Semavî lezzetler semavî varlığımızın devamı için çakılan sinyallerdir. Bir Kur'an mushafına baktığında, birkaç satır okuduğunda, namaz kıldığında, oruç tuttuğunda, hatta en küçüğünden bir sadaka verirken hissettiğin tatminse sana bekanın şarkılarını terennüm ediyor. Onun mesajı daha da yücelere dair. Diyor ki yani: "Bu yaptığının da sonsuzda bir anlamı var. Sonsuzda bir anlamı olduğu için de şu ferahlığı gönlünde hissettin. Maşaallah sana."
'Lezzet-i ruhaniye' böyle teşhis edilir. Cebindeki bin lirayla baklava da alabilirsin. Yahut da muhtaç birinin ihtiyacını da giderebilirsin. Baklava alırsan lezzeti üç dilimde biter. Çünkü bedenîdir. Nefsîdir. Fanidir. Hatta, belki, o lezzet geçtikten sonra içine bir pişmanlık da belirir: "Nereden verdim o kadar parayı birkaç dilim baklavaya?" Fakat onunla hayır işlediğinde, ne zaman hatırına gelse, lezzeti aynı şekilde diri kalır. "O gün ben çok doğru birşey yaptım. Elhamdülillah. Beni bu hayra eriştiren Hüda'ya hamdolsun. Doğru bir yerde durdum. Arkadaşımın ihtiyacını giderdim. Bir fakirin himayesinde sarfettim. Bunlar benim bin lirama bir sonsuzluk verdi." Tıpkı Aleyhissalatuvesselamın Hz. Aişe radyallahu anhüma annemize dediği gibi. Hani kesilen bir sığırın budundan başkasını hep dağıtmışlardı da, annemiz, Aleyhissalatuvesselam Efendimize demişti: "Bu buttan başka bize birşey kalmadı." Efendimizse şöyle cevap vermişti: "O halde bu buttan başka hepsi bize kalmış."
Evet, elhamdülillah, Aleyhissalatuvesselam bize ne güzel öğretti: Sonsuzda 'sonsuzca' tekrar dönecek olanlar ancak bize kalmıştır. Fanilikte tüketileceklerse bizim olamamıştır. Bizden geçmiştir belki. Bize uğramıştır. Ama bizim olmamıştır. Çünkü sonsuza kadar elimizde tutmadığımız herşeyde ancak emanetçiyiz. Allah'ın razı olmadığındaysa sonsuzluk umamayız. Zira sonsuzluk Onun razılığından ibarettir. Sonsuzluğu başkasına bağlı olmayan tek sonsuzluk Odur. Bizim ebediyetimiz de arızîdir. O bağışlar da olur. 'Ol' der de oldurur. Vicdan nefisten tam bu çizgide ayrılır. Vicdan sonsuzda neyin kârlı/zararlı olduğunu sezer. Lezzetini tanır. Haber verir. Ne zaman bir haramın müsaitliğiyle sınansa vicdan titrer: "Yapma, bu iyi değil, bize zarar verecek." Fakat aynı günaha karşı nefis inler: "Yapsana, hadi, bedenî varlığımıza birşey katılacak gibi hissediyorum." Hakikaten o günahın bedenimize katacağı birşeyler olabilir. Gıda haramken de gıdadır. Lakin bekamızdan götürdüğü yanında kattığı hiçbirşeydir. Nefis tam da bu eşikte haddini aşar. Bedensel varlığın devamı için 'araç' olması gerekirken, çünkü imtihanın devamı bedenî varlığımızın devamıyla da ilgilidir, o kendisinin kıstaslarını 'amaç' seviyesine yükseltir. Vicdanın ensesine çöker. Sesini duyurmaz olur. O kadar da güçlü gürler ki bir de! Akıl sesinden başka ses işitemez bazen. Ancak istediğini alıp susunca vicdan sızlamaya başlar.
'Nefsin şeytanı her vakit dinlemesi' hakikati de, işte, burada kendisini şerhediyor. 'Kısavadeli lezzetleri tanımak' için verilmiş donanımlarımızın yekünü olan nefis, asıl meselemiz olan, 'uzunvadede neyin faydamıza olduğunu bilmek' mevzuunu müşkülleştiriyor. Arza bakan yönümüz bizi faniyata doğru çekiyor. Geçicilikte boğuyor. Geçicilikte boğuldukça gerçekçilikten uzaklaşıyoruz. Lakin onun da kendince bir gerçeklik algısı var. Dünyadan başka dünyası olmayanlar için de sonsuzluk bir safsata gibi görünmeye başlıyor. Zira nefis sonsuzluğun dilinden anlamıyor. Onun kendisine ne kattığını, nasıl katacağını, neden 'olmazsa olmaz' olduğunu kavrayamıyor. Cihazatı bunun için verilmemiş. Bunda mazurdur. Lakin onun mazur olduğu şeyde biz mazur değiliz. Zira biz nefsimizden ibaret değiliz. Aklımızın da, kalbimizin de, vicdanımızın da ve dahi türlü latifelerimizin de hakkını vermemiz gerek. Başımızı nefsimizden kaldırmamız gerek. Sonsuzluğa dair lezzetleri tanıyan yanlarımızın yekünüyse vicdanımızdır. Akıl dengeyi korumakla görevlidir. Zira sonsuzluğa bakılıp faniyat da büsbütün boşverilemez. Bedenin de hizmetlerinin çekilmesi lazımdır. Eğer bu hizmetler layıkınca görülmezse insaniyetin bütünlüğü ıskalanır. Âdemiyet tamam olmaz.
Şeytan çelişkilerimizin farkında. Birbirinden farklı gerçekliklerle inşa edildiğimizi görüyor. Nefsimizin gerçekliğiyle vicdanımızınkinin uymadığını biliyor. Aklımızın gerçekliğiyle duygularımızınkinin başka olabileceğini seziyor. Öfkelendiriyor bizi mesela. Neden? Çünkü öfkelendiğimizde aklın gerçekliğinden uzaklaşıyoruz. Şehvetimizden yemliyor bizi. Oradan yemlendiğimizde makuliyetten kopacağımızı seziyor çünkü. Buna karşı bizim de cihazatımız var. 'Euzü' sırrı da buna bakar biraz. Biz de Allah'a, bekaya, İslam'a dair beslemeler yaptığımızda direnmenin yollarına koyuluyoruz. Tıpkı Mevlana Celaleddin Hazretlerinin iki kurt meselinde olduğu gibi: "Biri siyah diğeri beyaz iki kurdun var. Boğuşsalar hangisi yener? el-Cevap: Hangisini daha iyi beslersen o." Bizim imtihanımızın da özü-özeti bu. Hangisini daha iyi besliyoruz? 
Allah dostları bize ruhumuzu-kalbimizi beslemenin yollarını öğrettiler. Başta Kur'an ve sünnet zaten bu beslemenin yollarına en hakiki mürşidler idi. Fakat şeytanla arkadaşları da arza bakan yanlarımızı besliyorlar. Yemliyorlar. İstiyorlar ki tamamen hayvan olalım. Ama, hayır, Allah bize hayvanî bir yan vermekle birlikte hayvan kalmamızı istemiyor. Derviş Yunus Hazretleri o yüzden böyle diyor: "Yunus öldü deyu sela verirler. Ölen hayvan imiş, âşıklar ölmez." Hayvanlığına yatırım yapanların hayvanlığı da ellerinde kalmayacak. Bu yatırım boş yatırımdır. Övündükleri herşey onlarla birlikte, belki onlardan da önce, toprak olacaktır. Husulü anında uçacaktır. Suyun üzerine bina kurulmaz. O yüzden mürşidimin duasında ciğerimden bir ses buluyorum: "Ey bizi nimetleriyle perverde eden sultanımız! Bize gösterdiğin nümunelerin ve gölgelerin asıllarını, menbalarını göster. Ve bizi makarr-ı saltanatına celb et. Bizi bu çöllerde mahvettirme..." Mahvettirme Allahım. Mahvettirme. Sonsuzluğa uyanık yaratılanlar için şu fanilik büsbütün çöldür. Her detayı rüzgârla savrulan toz zerresidir. Bu tozlarda bizi mahvettirme. Âmin.
12 notes · View notes
derdiderun · 1 month ago
Text
Tumblr media
"Güneşin bir doğuşu ve bir de batışı vardır. Eğer böyle olmasa alem fesada yani felce uğrar. Kalbin de doguşu reca (ümit), batışı da havfullahtır, Allah'tan korku üzere olmaktır. Bir kimsede havf ile recâ bulunmazsa o kalbin sahibi fesada uğrar, kendisinde hayır kalmaz. Şeytan malum toptan tüfekten korkmaz, onun korktuğu şey, ancak mü'minin kalbindeki nurdur. Binaenaleyh, sen de kalbindeki nuru kuvvetlendir ki şeytan sana zarar veremesin."
Hadislerle Nasihatler 2 - M.Zahid Kotku (k.s.)
15 notes · View notes
ruhurevan-tr · 3 months ago
Text
Tumblr media
Kibirli (kendini beğenmiş) kimseler bacak bacak üstüne atar.
Hikmet ehli tavsiye eder buyurur ki, Kol bağlamak, bacak bacak üstüne atmak , ayak kısmını bile birbirine bağlama şeytandandır. Şeytan secde etmeyi kabul etmediğinden bunları yaptı. Bunlari basite alma her hal ve hareket manevi haline yön verir.
8 notes · View notes
vinceverbatim · 4 months ago
Text
"
DANFORTH : Sizin hiçbir sözünüze güvenemem, Bay Hale! (Proctor’a) Karar ver! Şeytana kapıldığını itiraf edecek misin? Yoksa kalacak mısın karanlıklarda? Ne diyorsun, söyle!
PROCTOR (deliye dönmüş, soluk soluğa) : Ne mi diyorum? Allah ölmüş, diyorum. Allah ölmüş!
PARRIS : İşittin! İşittin ne söylediğini!
PROCTOR (bir deli gibi gürler, sonra) : Yanıyor, alev alev yanıyor dünya! Şeytanın ayak seslerini duyuyorum, geliyor. İşte. Elli çeşit suratıyla görüyorum onu! Benim suratım onun suratı! Seninki Danforth, seninki de onun suratı! İnsanları cehaletten kurtaracak olanların gevşemesi yüzünden, benim gibilerin gevşemesi yüzünden, sizin gibilerin, yalana bile gerçek diyen sizin gibi kara vicdanlı insanlar yüzünden, Allah lanet ediyor soyumuza! Yanacağız, hep birlikte yanacağız Allah’ın ateşinde!
Arthur Miller, Cadı Kazanı
9 notes · View notes
insanzee · 1 year ago
Text
Bedava kitap okumak isteyenlere birkaç sayfa paylaşayım istedim. Bazıları çok uçuk olsa da, komplo teorisi tadında olsa da çok ilginç bilgiler var arzu ederseniz yine bazı ilginç kısımları paylaşırım.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bu kitabı geçen yıl okumuştum şimdi tekrar not alarak okuyorum özellikle çocuklarla ilgili kısımlarda gerçekten insanın kanı donuyor:(
Dinlerin ve dünyaya egemen olan/ olmak isteyen güçlerin neler yaptığı, neler yapabileceğini görmek ürkütüyor insanı!
Bu arada@mustang035 sen seversin bu konuları:) kitap da İngiltere kraliyet ailesi ve masonik güçler, yani genel adıyla siyonizmin ne pislikler yaptığını, yapabileceğini anlatan ilginç bilgiler var senin için güzel malzeme olur🙂
Dinler birer akıl hastalığıdır!
Not: Almak isteyen olursa bilin ki kitabın resim ve fotoğrafları berbat ötesi tost makinasıyla çekilse daha net olurdu bende ilk baskısı var sonraki baskısı çıktı mı, çıktı ise düzeltildi mi bilmiyorum.
Kitapsız olmayın! Kitapsız kalmayın esen kalın.
40 notes · View notes
dilhunbiri · 1 year ago
Text
"Hüzün bu kadar güzelleştiriyorsa seni Buraların kızı değilsin sen Yanlış trene binmiş bir meleksin Bulutların ardındadır senin ülken..."
Tumblr media Tumblr media
53 notes · View notes
hepeksikk · 1 year ago
Text
Kibir, kendi şeytanıdır insanın. Bir daha kazanılmayacak şeyleri kolayca kaybettirir…
36 notes · View notes
cehennemsiprens · 13 days ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Şeytan prens AZAZEL yeni karakter tasarımları!
Ben Tumblr sayfamı yeniden başlatım!
Link:
https://www.youtube.com/@Cehennemsiprens2003
3 notes · View notes
kayipgalaks1 · 7 months ago
Text
Ruhunu satmıştı şeytana, günahlarına rağmen yüzündeki güzellik kaybolmasın diye..
8 notes · View notes
sebperest · 8 months ago
Text
youtube
Evet, Risale Okumaları'na devam ediyoruz, 15. Söz'ün 5. Basamak'ına çıktık bugün. "Bediüzzaman'ın Meteor Risalesi diye eseri mi var?" bölüm başlığımız. Tevfik Hüda'dan. Hamd da yalnızca Ona.
7 notes · View notes
alperen1emre · 1 year ago
Text
Herkes kendini melek sanıyor ama kimse kendini karşıdan görmüyor unutmayın şeytanda bir melekti
51 notes · View notes
derdiderun · 3 months ago
Text
Tumblr media
Nefis ve Şeytanın Ortak Sloganı: "Allah'ın Dediği Olmasın"
İsterseniz meseleyi bir Kur'ân ayeti üzerinden ele alalım: Cenâb-ı Hakk'ın Benî İsrail'e verdiği birtakım emirleri anlatan ayet-i kerimede şöyle buyruluyor: "(Israiloğullarına:) Bu kasabaya girin, orada bulunanlardan dilediğiniz şekilde bol bol yiyin, kapısından eğilerek girin, (girerken) "Hitta!" (Yâ Rabbi bizi affet) deyin ki, sizin hatalarınızı bağışlayalım; zira biz, iyi davrananlara (karşılığını) fazlasıyla vereceğiz, demiştik." (Bakara, 58)
Hadise açık ve net: Dilediğini, dilediği zamanda dilediği şekilde emretmeye muktedir olan Allah onlara kasabaya girerken kapısında eğilerek girmelerini ve Ya rabbi bizi affet anlamında "hitta" demelerini emretmişti. İstenilen şey çok basitti aslında. Ancak ne olursa olsun Allah'ın dediği olmamalı tiynetindeki nefis onlarda da vardı ve devreye girdi. Onları o kapıdan Allah'ın emrettiği şekilde eğilerek değil de makatlarının üzerine süründürerek girdirdi. Böylece birinci emir değiştirilerek çiğnenmiş oldu.
Sıra ikinci emre gelmişti. Kullarına güç yetiremeyecekleri şeyi emretmeyen Allah onlardan da gayet kolay bir şey talep etmişti: "Hitta" diyeceklerdi. Ne var ki kesinlikle Allah'ın dediği olmamalı sloganıyla hareket eden Şeytan ve nefis bu noktada da devreye girerek onlara "hinta" dedirtti. (Taberi, Cami'u'l-Beyân, Müessesetu'r-Risâle, Baskı: I, 2000, II/113)
Seytan ve nefse uyarak şeriatı değiştirdiler yani. Ve akıbetleri gökten inen elim bir azapla helâk edilmek oldu.
Bu durumu Allah yukarıdaki ayet-i kerimenin akabinde şöyle ifade buyurmaktadır: "Fakat zalimler, kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler. Bunun üzerine biz, yapmakta oldukları kötülükler sebebiyle zalimlerin üzerine gökten acı bir azap indirdik. " (Bakara, 59)
Bu olayın günümüze anlattığı önemli bir nokta var: Nasıl ki dün Allah onlara kapıdan eğilerek girmelerini emretmiş ve onlar makatlarının üstüne girmişlerse onlara bunu yaptıran aynı nefis bugün bize de şeriatın farklı emir ve yasaklarıyla ilgili aynı şeyi yaptırıyor.
Allah şuna inanacaksın ve şöyle inanacaksın buyuruyor; bizse o şekli değiştirip yeni yeni inançların peşine takılıyoruz. Ve bunu da din adına yapıyoruz.
Allah alışverişi şöyle yapacaksın, faize bulaşmayacaksın buyuruyor; bizse "hitta"yı "hinta" yapan Benî İsrail gibi farklı isimler adı altında "faiz"e bulaşıyoruz.
Allah hanımlarımıza "şöyle örtüneceksiniz” buyuruyor; onlarsa adına "tesettür” dedikleri şeriatın ruhuna aykırı kıyafetleri “İslâm" adına giyiyorlar.
Allah evleneceğin zaman nişan ve düğününü şöyle yapacaksınız buyururken; bizse onun gösterdiği şeklin dışındaki her türü deniyoruz. Ve bunun adına da "İslâmî düğün” diyoruz. İslâmî otel, İslâmî müzik, İslâmî tatil gibi birçok isimlendirmelerimizin durumu hep böyle.
Örneklerin çoğaltılması gayet mümkün. Akıllıya bir işaretin yeteceği kabilinden bu kadarla iktifa etmekte fayda var.
Sözün özü: Allah'ın dediğinin olmaması için gayret eden nefis ve şeytan düşmanlarına karşı mücadele vermek yaşamamızın anlamıdır, baş vazifemizdir. Beni İsrail'e Allah'ın emirlerini değiştirtmeyi başaran bu ikili bizlere de farklı yönlerde yaklaşıp aynı şeyi yaptırıyor. Onların akıbetine maruz kalmamak için şeytan ve nefsin isteklerine karşı koymak mecburiyetimiz var.
Tefekkürden Teyakkuza - Ömer Faruk Korkmaz
8 notes · View notes
ruhurevan-tr · 2 months ago
Text
Tumblr media
İnsanlıktan şeytanlığa uzanan yol :
İnsana nefsinin arzu ve istekleri galip olunca kalp kararır. Kalp kararınca göğüs daralır. Göğüs daralınca huy bozulur. Huyu bozulanı da, insanlar sevmez. İnsanlar tarafından sevilmeyen, onları sevemez. İnsanları sevmeyen onlara zulmetmeye başlar. Böyle bir davranışın sonu şeytanlıktır.
[Ebu Bekir Varrak Hz.]
7 notes · View notes
smilekeles · 2 months ago
Text
Tumblr media
6 notes · View notes
insanzee · 10 months ago
Text
Tumblr media
17 notes · View notes