#miroğlu
Explore tagged Tumblr posts
Text
Some whumpiness appears!
Yusuf and Zeynep get captured, tied up, and a bomb rigged to blow when the door opens.
15 notes
·
View notes
Text
Kayıp Kangal köpeğinin yaptığı hareket görenleri duygulandırdı
Erzurum'un Karayazı ilçesinde, iki gündür kayıp olan Kangal cinsi çoban köpeği, yaylada doğum yapan koyunla yavrusunu korurken bulundu.
Karayazı ilçesinin Çakmaközü'nde yaşayan Ferit Kaya'ya ait yaklaşık 2 bin küçükbaş hayvanı Sünnet Yaylası'nda otlatan çoban Azat Miroğlu, sayım esnasında bir koyunun eksik olduğunu fark etti.
Bunun üzerine kayıp koyunu mahalle çevresinde ve arazide aramaya başlayan Miroğlu, bu esnada can dostu "Kral" isimli Kangal köpeğinin de sürünün yanında olmadığını anladı.
Aramalardan sonuç alamayan Miroğlu, yaklaşık 2 gün sonra koyunları yaylada otlatırken bitkilerin arasında beyaz bir şeyin hareket ettiğini gördü.
Bölgeye doğru ilerleyen Miroğlu, kayıp koyunu arazide yavrulamış halde ve köpeğini de hayvanları tehlikelere karşı korurken buldu.
"İKİ GÜNDÜR AÇ SUSUZ BEKLİYOR"
Koyun ve kuzusu ile köpeğine kavuşmanın mutluluğunu yaşayan Miroğlu, o anları cep telefonu kamerasıyla kayıt altına aldı.
Miroğlu, görüntüyü çekerken, "İki gündür kayıp olan Kangal köpeğim ile koyunumu buldum. Arayıp bulamıyordum, koyunum gördüğünüz gibi doğum yapmış. Köpeğim de iki gündür yanında aç susuz bekliyor." ifadelerini kullandı.
Sürü sahibi Ferit Kaya da bulunan koyununu arazide koruyan köpeği Kral'ı etle ödüllendirdiğini dile getirdi.
kaynak: AA
23 Mayıs 2024
أثرت تصرفات كلب كانغال المفقود في كل من رآه في منطقة كارايازي في أرضروم، حيث تم العثور على كلب الراعي من سلالة كانغال، الذي كان مفقودًا لمدة يومين، وهو يحمي الأغنام وأشبالها التي ولدت في الهضبة. لاحظ الراعي عزت ميروغلو، الذي يرعى ما يقرب من ألفي رأس من الأغنام التابعة لفريد كايا، الذي يعيش في تشاكماكوزو بمنطقة كارايازي، على هضبة سونيت، اختفاء خروف واحد أثناء عملية الع��. عندها، بدأ ميروغلو بالبحث عن الخروف الضائع في الحي وفي الحقل، وفي هذه الأثناء، أدرك أن صديقه المفضل، كلب كانجال المسمى "كرال"، لم يكن مع القطيع.
ورأى مير أوغلو، الذي لم يتمكن من الحصول على أي نتائج من عمليات البحث، شيئًا أبيض يتحرك بين النباتات أثناء رعي الأغنام على الهضبة بعد حوالي يومين. أثناء تحركه نحو المنطقة، وجد ميروغلو الخروف الضائع وقد ولد في الحقل وكلبه يحمي الحيوانات من الخطر. "لقد كان ينتظر جائعًا وعطشًا لمدة يومين" قام مير أوغلو، الذي كان سعيدًا بلم شمله مع أغنامه وحمله وكلبه، بتسجيل تلك اللحظات بكاميرا هاتفه المحمول. وأثناء التقاط الصورة، قال ميروغلو:
"لقد وجدت كلبي كانجال وغنمي المفقودين منذ يومين. لم أتمكن من العثور عليهما، ولكن كما ترون، أنجبت خرافي. لقد كان كلبي ينتظر جائعًا وعطشانًا لمدة يومين." هو قال.
كما أفاد فريد كايا، صاحب القطيع، أنه كافأ كلبه كرال، الذي كان يحمي أغنامه في الحقل، باللحم.
تركيا
The action of the lost Kangal dog touched everyone who saw it. In the Karayazı district of Erzurum, the Kangal breed shepherd dog, which had been missing for two days, was found protecting the sheep and its cubs that gave birth in the plateau. Shepherd Azat Miroğlu, who grazes approximately 2 thousand sheep belonging to Ferit Kaya, who lives in Çakmaközü of Karayazı district, on Sünnet Plateau, noticed that one sheep was missing during the counting. Thereupon, Miroğlu started to search for the lost sheep around the neighborhood and in the field, and in the meantime, he realized that his best friend, the Kangal dog named "Kral", was not with the herd. Miroğlu, who could not get any results from the searches, saw something white moving among the plants while grazing the sheep on the plateau about 2 days later. Moving towards the area, Miroğlu found the lost sheep having calfed in the field and his dog protecting the animals against danger.
"HE HAS BEEN WAITING HUNGRY AND THIRST FOR TWO DAYS"
Miroğlu, who was happy to be reunited with his sheep, lamb and dog, recorded those moments with his mobile phone camera. While taking the image, Miroğlu said, "I found my Kangal dog and my sheep, which had been missing for two days. I couldn't find them, but as you can see, my sheep gave birth. My dog has been waiting hungry and thirsty for two days." he said. Ferit Kaya, the owner of the herd, also stated that he rewarded his dog Kral, who protected his sheep in the field, with meat.
Türkiye
#Az#Erzurum#bitki#altın#türkiye#doğa#travel photography#travel destinations#travel#manzara#view#natural#europe#africa
66 notes
·
View notes
Text
6 notes
·
View notes
Text
Kürtler Terörist değildir.!
📌PKK ile görüşen arkadaşları ben gönderdim. Sorunu olan bana gelsin
— R. T. Erdoğan
📌Apo’nun resimlerini ve PKK bayrağı taşımayı suç olmaktan çıkardık
— Bülent Arınç
📌Abdullah Öcalan Kürtlerin lideridir. O’nun mesajları bizim de düşüncemizdir
—Beşir Atalay
📌Öcalan’ın durduğu yer çok değerlidir, Türkiye’ye katkı sağlıyor
— Mehmet Metiner
📌Abdullah Öcalan dünyanın geleceğini iyi okuyor. O’nun talepleri meşrudur, normaldir
— Yasin Aktay
📌PKK terör örgütü değildir. Apo Türkiye için fırsattır.
— Orhan Miroğlu
📌Apo sorumluluk içinde hareket ediyor. Türkiye O’nun konumumu tartışmalıdır
— Abdülkadir Selvi
✅3-5 oy için kardeşliğe,birliğimize bizi birleştiren kadere kimsenin zarar vermesine izin vermeyeceğim.
— Kemal Kılıçdaroğlu
#Sanasöz GeliyorGelmekteOlan
Uğur Işık
0 notes
Text
Her Tekrarla Aynı Karanlık
Bu ülkede tekrardan gayrısı yok. Yegane istikrar olarak zikredilebilecek şey defalarca hep çokça yinelenen eylemlerin, sonucu bilindiği halde savunula gelen bir cüret halinin açıkça tekrarı oluyor. Cerahati var eden erkanı muktedirin, onun kıyısında yol ve yön tayinine bu sahada girişen eski devlet fenomenlerinin, a’dan z’ye kadar uzanan bir meslek temsilinin bir de yaygın medya diye çıka gelen tahakküme yancıların onamalarıyla birlikte bütüncül o tekrarlar hepten memleketi kuşatır. Demokrasi istemi sizlere ömürdür. Eşitlik ilkesinin sırf lafı kalmıştır. Ekonomi şahlanırken, bütün bu çürüme neyin nesidir kimsenin tek satır sözü de, savunması da yoktur. Bitmeyen bir pandemi krizinin ortasında dahi kırk bir çeşit yalanla, kendi halkını kandırmaktan ötesini var edemeyen bir temsil usülen değil alenen tekrarları bu ülkenin, ondan arta kalanın halini imgeler.
Bir düş kırımı şablonudur tekrarlanan. Binbir türlü cerahatin devlet nezdinde aralıksız bir biçimde sürekliliğinin sağlama alınmasıdır tekrarlanan. Hiçbir türlü hayata varmayacak o tahakküm etme pratiklerinin peşinde ömrün, nefesin tükettirilmesidir mesele. Tüketmenin biteviyeliği bir yandan bunu aralıksız olarak bir istikamet belirleyici kılmanın meselesidir iş bu sahanın her gününe bırakılan hakikat. Devletin omurgasını oluşturan yirmi yıllık ola gelen o iktidar pratiğinin, yazına sıkışmış olan anlamlardan kendini azade edip, olağanmış ve sanki her şey normalmiş gibi uçurumun kıyısında dört döndürmesinin meselesidir asıl anlatmak istediğimiz. Anayasa yazım sürecinden, demokratikleşme hamleleri fasıllarında ortaya serilenlere, darbelere geçit yok çıkışını var edip bizatihi hayatın hemen her alanına her anlamda yıkımı sabitleme çabasına, bu tekrarlayan fasit döngü dahilinde bir yaşam hal ve istemi geriye bıraktırılmaz.
Dümdüz bir tekerleme kıvamında atılıp tutulurken hayatın abecesi çoktan eksiltilir. Bütün biraz daha yıkıma rehin edilirken, her tekrarla bir kere daha müştereklerimizin kökünün tam anlamıyla kurutulması gayreti güncellenir. Daha yeni 1 Eylül Barış Gününde ortaya çıkan memleket imi bu tekrarların nasıl bir istikamet / her ne isabetle var edildiğini yalın bir biçimde örnekler. Düşmanlar kontenjanının hiç tükenmediği bir sahnede tekrarlanarak var edilmiş ötekisine nefretin / hiddet ve ayrımın boyutları gözler önüne serilir. Misalen o Ermeni, mezarlarına saldırabilecek kadar cüreti kendilerinde görerek, mezarları yok etme haline sıçrayanların kötülüğüdür mesele. Bir toplu konut yapımı için ortaya serilmiş olan o sahanın talan / dümdüz edilmesinin hemen kıyısında bir de insanlık suçunun aleniyetle birlikte var edilmesidir mesele. Toprağa emanet edilmişlere hayat hakkının “bile isteye” çok görülmesinin suretidir var edilen çürüme. Bütün tekrarlar bir kere daha yıkımın tüm o karanlığına çıkmaktadır. Bunlardır bariz mesele.
Kürd halkının dirayetle yaşama tutunma dirençlerini alaşağı etmek için aralıksız yakılan ormanları ile Dersim’den, Bitlis’e var edilenler de bir başka temsildir. Tekrarların nasıl bir biçimde hayata kasta dönüştürüldüğü en son yakalanmış olan bu yok etme hallerinin suretinde çıka gelir. Dönemeçler aşılırken, Kürd sorununun varlığı ortalarda durmaya ol açıklığıyla devam olurken bir de bu tahakküm etme hallerinin can alıcı yıkımları, yangın vs. ile türetilir. Dersim günlerce yazıldıktan, Dersim mi Tunceli mi tartışması tüketilerek sonlandırıldıktan, dahası doğa kırıma uğratıldıktan sonra, Bitlis gibi yangınlar göz ardı ettirilerek ucundan kıyısından söndürülür. Oysa bir dolu yerde yanmaya devam eden salt doğa değildir, aynı zamanda hayatın Kürd illerindeki duruşunun ta kendisidir. Onu derdest edebilmek için hiçbir fırsatın kaçırılmamasıdır mesele. 1 Eylül Barış günü olarak adlandırılırken, memleketin yöneten katının cüreti bu yok etme pratikleri, aralıksız misal çıkagelen eski bir askeri kayıttaki gibi yok etme üstüne, sinkaflarla çıkagelen bir tükeniş halidir. Her tekrarlanan eylemle bu biraz daha gerçek kılınır. Her tahakküm nesnelliği tüm o büyük biraderin var ettiği yeni ülke pratiği bir kere daha, hep biraz daha çürümeye çıkartılır.
Bianet’ten aktaralım: “Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle Van Musa Anter Parkı'nda "Barış Yaşatır" şiarıyla düzenlenen mitinge katıldı.
Buldan mitingde yaptığı konuşmada, "Buradan 1 Eylül vesilesiyle siyasal ve toplumsal muhalefete ve tüm demokrasi güçlerine, parlamentoya, STK'lere, aydın, yazar ve akademisyenlere, vicdanlı olan herkese bu çağrıyı yapmak istiyorum: Bu saatten sonra kurulması gereken bir ittifak varsa o da barış ittifakı olmalıdır. Herkes barış ittifakı üzerine yoğunlaşmalı ve bu ittifakı hayata geçirmelidir. Türkiye'nin en acil ihtiyacı barıştır. Doğudan batıya, güneyden kuzeye Türkiye halklarının barış ittifakının oluşturulması önemlidir" dedi.
Buldan, 27 Eylül'de hem Kürt sorununun hem de Türkiye'de yaşanan birçok sorunun çözümüne dair bir deklarasyon açıklayacaklarını duyurdu:
"Biz HDP olarak; 27 Eylül'de Ankara'da hem Kürt sorununun hem de Türkiye'de yaşanan birçok sorunun çözümüne dair HDP'nin ilkeleri dediğimiz deklarasyonu açıklamaya hazırlanıyoruz. İnanıyoruz ki bu ilkeleri açıkladıktan sonra Türkiye halkları HDP etrafında kenetlenecektir. HDP daha çok büyüyecek, HDP daha çok genişleyecektir. İmha ve inkar siyasetine hayır diyenler, barışa ve çözüme evet diyenler yerlerini artık belli edecektir. HDP'nin Türkiye siyasetinde büyük bir umut, cesaret ve çözüm gücü olduğunu bir kez daha Türkiye halklarına göstereceğiz. Şimdiden hayırlı olsun diyoruz. Herkesin desteğini beklediğimizi ifade ediyoruz."
Çözüm ve barış olmadığı için "Türkiye'nin her gün başka bir yere savrulduğunu" ifade eden Buldan, "Ne Kürt sorunu ne barış sorunu sadece HDP'nin sorunudur. Vicdanı olan herkesin sorunu olmalıdır. Kürt sorununun çözümü sadece Kürtlere değil 83 milyon insana mağduriyet olarak dönmektedir. O yüzden barışı ve çözümü haykırmanın, Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözülmesini istemenin zamanı gelmiştir" diye konuştu.
Konuşmalar ve müzik dinletisinin ardından Buldan, HDP milletvekilleri ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır'ın barış temsilen beyaz güvercin uçurmasıyla miting son buldu.”
Barışmayı tekrarından çıkartmış bir düzlemde, hayatın ehemmiyeti, onu var eden onlarca kimliğin sunduklarını göz ardı ederek, Ermeni, Rum, Süryani, Alevi ve Kürd ve daha nice temsili ayrıştırarak bir menzili var edeceğini bildirir. Pervin Buldan nezdinde bütün o Kürd siyasetinin temsilcilerinden çıkagelen itiraz bu noktayadır. Asırdır aynı ezber form, replikleri tekrarlayarak, hiçbir biçimde başarıya ulaşmamış formüllere dört elle tutunarak hala inadım inat diyerek bir barışa varılmayacağı muhakkaktır. Meram yukarıdadır, kaldı ki bütünüyle yaşama kasıt bir güncellik meselidir. Sorun diye geçiştirilmek istenen hemen her şeyin bu ülkedeki ortak / müşterek bir mesel toplamı olduğu bir kere daha açıktır. İş bunu sahiden duyabilecek olan var mıdır, kalmış mıdır bahsinde gizlidir.
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Şırnak'ın İdil ilçesine bağlı Turgut Özal Mahallesi'nde zırhlı aracın çarptığı Mihraç Miroğlu (7) adlı çocuk yaşamını yitirdi. Akşam saatlerinde meydana gelen kazada İdil Devlet Hastanesi'ne kaldırılan çocuk kurtarılamadı. Miroğlu'na zırhlı aracın bisiklet üzerindeyken çarptığı öğrenildi. Olayın duyulmasının ardından Halkların Demokratik Partisi (HDP) İdil İlçe Örgütü üyeleri ve çok sayıda kişi hastaneye geçti.” Bir düş kırımı şablonudur çünkü bir yandan da habire şekillendirilen. Şırnak’ta katledilmiş olan Mihraç Miroğlu, devlet dersinde canı çalınan kaçıncı çocuktur vesselam? Düpedüz tekrarların arasında bir kere daha bir çocuk hedef kılınır. Bütünüyle barışın lügatten tastamam çıkartılmak istendiği bir coğrafya içindeki kırılmanın asıl yüzeyini göstere gelir. Duraksanacak, şerh düşülecek bir mesele değildir hayat sahiden böylesi badireler içinde, her gün en küçüğünden başlayarak insanların ol hayat haklarına saldırıların var edildiği bir kurgu mudur? Dahası Mihraç Miroğlu’nun ardından o çıkagelen sessizlik varken, muktedir, kolluğu tek başına mı sorumludur sahi ama sahiden de, düşünüyor musunuz?
Bianet’ten aktaralım: “10 Ekim Ankara Gar Katliamı’nın firari sanıklarının yargılandığı davanın 12. Duruşması bugün Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.
16 firari sanık ve tutuklu sanık Erman Ekici’nin yargılandığı davada bugün de tanıkların dinlenmesine devam edildi.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada, IŞİD ile ilgili bilgileri istihbarat örgütlerine sattığını savunan Kuteybe Hammet tanık ifadesi vermeye gelmezken, IŞİD'in sınır emiri İlhami Balı'nın daha sonra yakılarak öldürülen er Sefer Taş'ın kaçırılmasıyla ilgili telefon görüşmesi yaptığı Muhammed Kasım Kurt ve firari sanık Walentina Slobodjanjuk'un sahte kimliğinde ismi yer alan ve görüştüğü tespit edilen Yıldız Bozkurt duruşmadaydı.
Evrensel’den Birkan Bulut’un haberine göre, SEGBİS ile ifade veren tanık Muhammed Kasım Kurt, sınır köyünde muhtar olduğunu belirterek önce İlhami Balı, Deniz Büyükçelebi, Edremit Türe gibi birçok IŞİD'li ismi tanımadığını savundu.
Ancak daha sonra sınırda IŞİD'lilerle iletişimini anlatan Kurt, “İki askerimizi IŞİD götürmüştü, birini de şehit etmişti. Kilis Jandarma İstihbarat Şube Müdürü, şimdi İçişleri Bakan Yardımcısı olan Kilis Valisi idi... Askeri almak için Suriye'deki akrabalar aracılığıyla yardımcı oldum. İlhami Balı'yı tanıyorum” dedi.
Kaçırılan askerler için pazarlık yaptığını anlatan Kurt, “IŞİD'in Sınır Emiri denilen İlhami Balı ile yüzbaşı, astsubay ve uzman çavuşun huzurunda telefondan görüştüm. Uzman çavuşun ismini biliyorum Antepli olduğu için ama astsubay ve yüzbaşının ismini bilmiyorum” dedi.
Bir gün sabah saatlerinde gelen bir kişinin, kardeşinin IŞİD'e kaçtığı ve geri getirmek için kendisinden yardım istediğini anlatan Kurt, şahsın Kilis'e gitmesi için taksi çağırdığını ve bu sırada askere haber verdiğini ama kimsenin gelmediğini söyledi. Kurt daha sonra bu kişiyi jandarmaya söylediğinde “Lazım olursa buluruz” yanıtı aldığını dile getirdi.
İlhami Balı'nın numarasını Suriye'deki akrabalarından aldığını ve görüşürken yanında İl Jandarma Şubeden gelenler olduğunu söyleyen Kurt, bir grup kaçakçı ve IŞİD'liyi yakaladığı için Balı'nın kendisini tehdit ettiğini anlattı:
“Bana ‘senin kafanı oraya asacağım’ dedi. Ben buna bağırınca istihbaratçılar ağzımı tutuyordu. IŞİD benim akrabalarımı içeri attı. Ben de baktım başım belada, devlet de gelmiyor, elimde tutuğum adamları serbest bıraktım. Ben bıraktıktan iki gün sonra benim akrabalarımı bıraktılar” dedi.
İkinci tanık Yıldız Bozkurt, “Walentina Slobodjanjuk ile herhangi bir iletişimi olmadığını ve kimlik bilgilerinin nasıl alındığını bilmediği” savundu.
Ancak Walentina Slobodjanjuk'un ile kendi telefonu arasında çok sayıda görüşme olduğu sorulunca Bozkurt, yabancılarla görüşmediğini ve telefonunu başkasının da kullanmadığnı söyledi.
Avukat Senem Doğanoğlu “Yıldız Bozkurt hem telefon numarasını reddetmedi hem de başkası tarafından kullanılmadığını söyledi. Diğer iki telefon numarasının da telefon kendisiyle doğru görülen biçimiyle bize bir şey anlatmadı. Adli makamları yanılttığını gördük. Bu nedenle Bozkurt hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istiyoruz” dedi.
Mahkeme ara kararında, firari sanıkların yakalama kararının devamına, Kırmızı Bülten ile aranması yönünde Adalet Bakanlığı’na gönderilen müzakereye cevabın beklenmesine hükmetti.
Ayrıca, hem tanık Muhammed Kasım Kurt’un salona getirilerek dinlenmesi hem de Kurt’un ifadesinde geçen askerlerin tespit edilerek dinlenmesi yönündeki talepleri reddetti. Bir sonraki duruşmanın 24 Kasım’da yapılmasına karar verildi.
10 Ekim Ankara Gar Katliamının davasında ortaya serilmiş olan cerahattir bir yanda tekrar ile çıka gelenin fecaatini bildirecek olan. Suriye’den Afganistan ve pek çok farklı yerde cerahatini var etmiş bir çetenin adalet mekanizması önünde hesap vermeye nail olup olmayacağı bugünün sorusudur. İnsanların canlarını çalanların, ılımlı, öfkeli çocuk / gençler benzetmesiyle geçiştirilmek istendiği, bizatihi başka adlarla bu sahada bir o yana bir bu yana çöreklenmiş kötülük tohumlarının var ettiği şey dehşet değilse dehşet her nedir sahiden? Biteviye kurulan cümlelerle hayat hakkının tarumar edilmesinin cezasız kılınmasına devam olunuyor. Bir biçimde sorumluların, kötülüğü var edenlerin bu ülkeye onca can aldıkları insanların ardında bıraktıklarına hesap vermelerinin önü alınıyor. Bütün o tekrarların var ettiği cerahatli toplamdır bir ülkeden artakalan şeyi, umud halini paramparça eden? Ya Adalet? O açıklamaların satır aralarında çıka gelen gizli ilişkiler, şunca bariz bir menzildeki hayatın heder olunmasına çaba dert değilse her nedir ki dert?
Biteviye bir tekrar döngüsü içerisinde yaşam bahsi yerle bir ediliyor. Günbegün başkaca, hep bambaşka bir yüzeyden meseller var edilerek, aynı tekrarlar yeniden imal olunarak şu sahnenin yıkımı güncelleniyor. Hayata kastın biteviyeliği tescilleniyor. Kuşatmalar, kara, kapkaranlık cinayetler, tehdit ve yıldırıcı bahislerle uzamın demokrasiyle, eşitlikle, adalet ve hürriyet bahsi gibi temel konulardaki gerilemesine devam olunuyor. Geleceğine dair ol apaçık tozpembe tezahürün aslında bir hile olduğu kendiliğinden sökülmeye devam eden makyajdan arta kalanla sabit olunuyor. Bir düş kırımı menzildir bugün artık mesel olunan, mesel edilmesi gereken. Günbegün, yeniden var edilenin ufukta tek bir iyi günü getirmeyi sağlamayacağı afakidir. Bunca yara, bu kadar ağır tecrübe, her defasında sınanma, hep ama her dem kuşatma dahilinde sıradana bir hayat bırakılmaz. Sıradanın bir hayat istemi kalmaz. Cerahatin her yerde çıkagelen suretlerine, baş amir ve şürekasının hayatı hiç kılma odağındaki çabalarının farkına varmanın, itiraz etmenin vakti değil midir sahi ama sahiden de? Her tekrar karanlığın bir başka yüzeyine çıkarken, sahiden sorgulamak ne zamandır?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2021
Görsel: Basamaklar - Ali Bilge AKKAYA – Kolekta
#meram#arzihal#türkiye gerçekliği#cürüm#anlam#söz#dünya barış günü#barışa ne oldu#1 eylül#sözcükler#kürd özgürlük hareketi#hdp#halklar#müştereklerimiz#yaşam hakkı#çocuklar öldürülmesin#şırnak#karanlık#mihraç#miroğlu#devlet şiddeti#karanlık çağ#demokrasi#adalet#ankara katliamı#10ea#sarmal#kötülük#isyan
2 notes
·
View notes
Text
Annem doğum günümü unuttu. Doğarkende yalnızdım gibi beylik laflar etmeme sebep oldu. Bana Miroğlu de anacım.
87 notes
·
View notes
Video
youtube
Muhabbet perdelerini huzura aralamak üzere, nacizane üç beş kelâm edecektim ki; gecenin demine ve dahi gönüllerin eşiğine, Kuşçu'nun şu hoş sohbetini sermenin, daha evlâ olduğu düşüncesi hâsıl oldu içimde. Videonun altına bir iki satır karalamak isterdim; lakin elim belimde, dikildim kaldım. Zira söylenecekleri, söyleyen söylemiş. Biz ne desek; fuzûli, noksan, aciz... O halde payımıza sükût düşer, dedik. Nasibimize Kuşçu'nun son kısımda anlatığı hikayetinden de bir pay düşmesini dileyerek... O vakit ne diyelim; Kelâm-ı kibar, kibar-ı kelâmdır. Dinleyelim...
34 notes
·
View notes
Photo
Efsane bir dizi efsane oyuncu ve tabiki yüzük... Evet bir Miroğlu yüzüğü siparişi daha sahibine ulaştı çok şükür. . . . . . #miroğlu #deliyürek #deliyurek #kenanimirzalıoğlu #tolgaüregen #yusufmiroğlu #miroglu #yüzük #kenanimirzalioglu #ankara #istanbul #türkiye #turkey (Ulus Anafartalar Caddesi) https://www.instagram.com/p/CAs92fdpWzX/?igshid=zvkd3cll8h18
#miroğlu#deliyürek#deliyurek#kenanimirzalıoğlu#tolgaüregen#yusufmiroğlu#miroglu#yüzük#kenanimirzalioglu#ankara#istanbul#türkiye#turkey
0 notes
Photo
deli yürek sözleri
#deli yürek#yusuf miroğlu#kenan imirzalıoğlu#replik#replikler#söz#sözler#dizi#dizi sözleri#dizi replikleri#deli yürek sözleri#deli yürek replikleri#yusuf miroğlu sözleri#yusuf miroğlu replikleri#miroğlu sözleri#miroğlu replikleri#kuşçu#emin gürsoy#kuşçu sözleri#kuşçu replikleri
9 notes
·
View notes
Text
Not long after being captured, Yusuf gets shot
2 notes
·
View notes
Text
Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür
10 notes
·
View notes
Text
yedi yaşında minicik bir çocuk bisikletiyle gezerken, bin yaşında tescilli bir katil zırhlısıyla onu ezmiş.
devlet denilenin özeti.
7 notes
·
View notes
Text
Turnayı gözünden vurmuşumdur 😄
12 notes
·
View notes
Text
I also wrote this in the book 😳 (actual dream)
#this is a dream journal#😄#dream#engagement#romance#the only time i dreames about it#1 other time i was married#to some oc#dream oc#man w brown hair#i loved him and kissed him#but my heart isnt filled w this all the time#fleeting but sometimes intense#mostly vicariously in stories#deli yürek#yusuf miroğlu#or looked just like him#there was more to the dream#here is me haha#smidge
1 note
·
View note
Text
Hayat Çürüyor
Başına buyruk, kafadan her şeyin bet ve feci için / onlar adına güncellenmesinin yolunu açan bir temsil ile memleket memleket olmaktan gizli örtük değil doğrudan yalın bir hal dahilinde tükenişine tanıklık ediyor. Doğrudan memleket olma titrinin çökertilmesi haline tanıklık ettiğimiz günlerden geçiyoruz. Her feryadın, fasarya kılındığı, ilan olunduğu işte bu sahnede o cürümler hayatı kuşatıyor. Her şekilde başına buyruk, baş efendinin atakları, hamlelerinin toplamında hayat anlamı çürümeye terk edilen bir mesel kılınıyor. Hürriyet, lafı bile edilmeyen bir mesele dönüştürülüyor.
Her şey hemen her şekilde mutlak denetim, gözetim ve tahakküm bileşenlerinde, bunların birlikteliğindeki o katran karası yeniyi var etmek adına sürgit yinele geliyor. Bildirime hacet kalmadan atılan her adım, kanun diye var edilen her dayatmada bir kere daha bu dehşet temsili, bir edebi metindeki o fabl bura, iş bu sahnenin kabusu oluyor. Öylesine değil doğrudan büyük biraderin yerli versiyonu hep aynı odağa çıkıyor. Hep aynı belagati savunanlara, sorgulara ve yaralara. Bugünün o ülkesinin hakikati böyle biçimleniyor. Paralize ediliyor bir menzil. Günbegün bir deney sahası kılınıyor bir menzil. Başına buyruk olagelen muktedirin pratikleri büsbütün cürümlere çıkıyor. Her gün, her yan biraz daha karanlığın kılınıyor.
Tanıklık ettirilen güncellikte koruyucu / kapsayıcı olarak zikredilen devletin pratiklerinin her nasıl doğrudan bir yıkıma çıktığı örtülüyor. Her olumlama ardından çıkagelenler ile bir ve birlikte bütün bir menzilin dönüşümü sağlama alınıyor. Şahsım beyin, şahsiyetine uygun şahsi görüşlerinin doğrultusunda, kiminin kafasına çay paketi, kiminin kafasına ol iri şaplak, kimisinin ensesinden tutmak, kimine hizaya çekmek kalanlara o dar nüfuslu ola gelen kesimin, en avantajlı hırsız / uğursuz takımlarına korunaklı haller gibi nicesiyle tüm bu varyasyonlar güncellenir. Devlet dediğinizin kendisinden gayrısına da bir fayda taşıma çabası içinde olmadığını kanıtlayan nice örneklem vardır. Bir dönemlerin bakanının diline pelesenk ettiği, o çalınan paralar, şu tapeler gerçekti ünlemesinden, dünün bakanının imdi muhalefet gömleğini giymeye çalışırken dahi yüzüne gözüne bulaştırdığı pek çok detaya, ana akım medyanın pejmürdelik halinden, gündelik yaşama müdahalelerin pekliğine daha pek çok etmenle birlikte bu çürüme, yıkım, yok etme kültü, kültür, istikamet bildirilendir.
Bir söylediği, bir söylediğini tutmayan devletlinin pratik kıldıkları yaşama karşıtlığın açık bir temsilidir. Bugün, şu raddede her günü bir öncesinden ağır karşılıyor, her gün biraz daha fazla yara çoğalıyorsa o muktedirin iş bilirliğinden değil, bu toprak parçasında iyice geriletilmiş olan demokrasi tahayyülünün toptan çürümeye terk edilmesinden kaynaklanır her şey ortadadır. Hacı Bişkin’in Gazete Duvar’da yayınlanmış ol haberinden aktaralım. “Şırnak'ın İdil ilçesinde dün zırhlı polis aracı 7 yaşındaki Mihraç Miroğlu'na çarptı. Turgut Özal Mahallesi'nde meydana gelen olayın ardından Miroğlu, İdil Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı ancak tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Miroğlu'nun cenazesi dün akşam saatlerinde defnedildi. Baba Salih Miroğlu oğlunu anlatırken, "Hayat doluydu" diyerek "Benim oğlum neden öldü?" diye sordu.
İddiaya göre Mihraç Miroğlu dün sokakta bisiklet sürerken bir zırhlı polis aracı çarptı. Miroğlu ailesi olayın nasıl meydana geldiğini bilmediklerini söylerken mahallelerde zırhlı araçların devriye gezdikleri esnada süratli olduklarını belirtti. Miroğlu'nun babası Salih Miroğlu ise olayın yaşandığı sırada evde olmadığını, oğluna zırhlı aracın çarptığını duyduğu an eve koştuğunu söyledi.
Baba Miroğlu, oğlunun ölümüne neden olanların yargılanmasını isteyerek şunları söyledi: "Mihraç evden adımını dışarı atmazdı. Kendisi çok uslu bir çocuktu. Annesine çok bağlıydı. İkinci sınıfa gitmesine rağmen kitap okuma hayranlığı vardı. Büyüyünce öğretmen olmak istediğini söylerdi. Peki benim oğlum neden öldü? Bunca çocuk neden bu şekilde öldü? Artık hiçbir çocuk ölmesin. Biz ne dersek diyelim sesimizi duymuyorlar. Artık hiçbir şey diyemiyoruz."
Bener Cordan İlkokulu 2'nci sınıf öğrencisi olan Miraç Miroğlu'nun ölümü özellikle 2015'te ilan edilen sokağa çıkma yasaklarından bu yana zırhlı araç çarpması sonucu ölen çocuklar yeniden gündeme geldi. Son 6 yılda zırhlı araçların mahallelerde devriye gezerken çarptığı, çocukların evde uyurken duvarlardan araçların içeriye girdiği hiçbir ölümde kolluk güçleri ceza almadı.
İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi'nin hazırladığı rapora göre ise son 10 yıl içinde zırhlı araçların karıştığı 63 kazada, 16'sı çocuk, 6'sı kadın olmak üzere toplam 36 kişi öldü, 85 kişi yaralandı.
Son dönemde meydana gelen zırhlı araç çarpması sonucu ölüm olayları:
- 6 yaşındaki Efe Tekin, 6 Haziran 2018'de Toplumsal Müdahale Aracı (TOMA) çarpması sonucunda öldü. Tektekin'in 65 yaşındaki dedesi Mehmet Tektekin de torununun ölümünden 15 ay önce yine zırhlı aracın çarpması sonucu ölmüştü. Tektekin’i ezerek ölümüne neden olan polis İ.A. hakkında “taksirle ölüme neden olma” suçundan 2 ila 6 yıl arasında hapis istemiyle dava açıldı. Geçtiğimiz hafta ortaya çıkan bilirkişi raporunda ise Efe Tektekin “asli”, polis “tali” kusurlu bulundu.
- Şırnak’ın Silopi ilçesinde 2017 yılında 7 yaşındaki Muhammet ve 6 yaşındaki kardeşi Furkan Yıldırım odalarında uyurken evin duvarına çarpıp içeri giren panzerin altında kalarak öldüler. Cizre 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanan polis memuru hakkında beraat kararı verildi. Dava sırasında zırhlı aracı kullanan polisin sertifikasız olduğu ortaya çıkmıştı.
- 2018 yılında Şırnak'ın Cizre ilçesinde 5 yaşındaki zırhlı aracın çarpması sonucu Onur Özalp, ağır yaralandı. Özalp kazadan 9 ay sonra vefat etti.”
Memleketin memleket olmasının önünün alınmasına bariz örneklerden birisidir bütün bu cinayetler silsilesinin son halkası Mihraç Miroğlu’nun katledilmesi. Cürümler ülkesindeki o yaşam hakkına kastın nasıl var edildiğini geçtiğimiz yazıda değinmiştik. Memleketin ol memleket olmaktan alıkoyan meselin acılı babanın sarf ettiği bizi duymuyorlar bahsinden her nasıl görünür kılındığı ortaya çıkarken ne dersek eksik kalacaktır. Bakur Kürdistan’ı sathı mahallinde yıllar yıldır süre gelen devletli tahakkümünün bir kırım boyutuna nasıl da dönüştüğü yeniden vurgulanmalıdır. Hacı Bişkin’in İHD raporlarına dayandırarak sunduğu verilerin ışığında bir yaşam sahnesinde hayatın un ufak edilmesinin cerahatidir mesele. Cürmü var edenlerin sırtlarının pış pış edilip, yollarının açık tutulması, adalete hesap vermeyecek olmalarının güvencesidir mesele. Bakur Kürdistan’ında abluka günleri boyunca var edilmiş olan kötülüğün binbir suretle yeniden ve yeniden imal edilmesine karşın Batı Türkiye cenahından tek bir itiraz nüvesinin, ortak yasın tutulmasının yolunun da yönünün de var edilememesinin meselesidir bir baba tarafından bildirilen, duyan hiç var mı ola? Bir çocuğun daha hayat hakkının elinden alındığı, yasının tutulmadığı, arasız ve fasılasız herkes eşittir türküsü çağrılırken oluşturulan o sessizlik, görmeme halinin karşısında kim nasıl hesap verecektir, her ne zaman?
Sendika.org’tan aktaralım: “İlk başta Valilik tarafından izin verilen Barış Mitingi'nin gerekçesiz olarak yasaklanmasının ardından Beyoğlu Tünel'de gerçekleştirilecek basın açıklaması ile ilgili de yasaklama kararı çıktı. Eylem saati öncesinde HDP il binasının önünü kapatan polis parti yöneticilerinin dışarıya çıkmasına izin vermedi. Tünel Meydanı'nı ablukaya alan polis aralarında kurum temsilcilerinin de bulunduğu çok sayıda eylemciyi gözaltına aldı.
İstanbul Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla 17.00’da Beyoğlu Tünel Meydanı’nda düzenlenecek basın açıklaması öncesi polis Tünel ve çevresi ile HDP il binasını ablukaya aldı. Bakırköy’de düzenlenecek Barış Mitingi’nin İstanbul Valiliği tarafından izin verildikten sonra gerekçesiz olarak yasaklanması karşısında Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri, Tünel Meydanı’nda basın açıklaması yapacaklarını duyurmuştu.
Tünel Meydanı’nı ablukaya alan ve eylemin Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından yasaklandığını söyleyen polis buluşma saatinden önce flamalarla alana gelen eylemcileri gözaltına aldı. ESP Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü de gözaltına alınanlar arasında. Polis alandaki HDP Milletvekili Musa Piroğlu ile gazetecileri de ablukaya aldı.
Buluşma saati yaklaşırken kurum temsilcileri ve milletvekilleri İstanbul Halkevi’nden çıkarak barış sloganlarıyla Tünel Meydanı’na doğru yürümeye başladı.
Yürüyüşün önünü Narmanlı Han önünde kesen polis, Beyoğlu Kaymakamlığı’nın yasak kararını okuduktan sonra yürüyüşün sonlandırılmasını istedi. Kurum temsilcileri bu yasak kararını tanımadıklarını söyleyince polis kalkanlarla sardığı eylemcileri ve gazetecileri darp etti ve polisin tutumuna tepki gösteren bazı kurum temsilcilerini gözaltına aldı.
Polis araçlarında gözaltındaki eylemcilere yoğun şiddet uygulanırken polis gazetecilerin görüntü almasını engelledi. Yaşananları görüntülemek isteyen Sendika.Org muhabiri darp edildi.
Çeşitli yerlerden yürüyerek gelenler gözaltına alındı. Polis saldırılarının ardından dağılan kitle, çevredekilerin alkışlarıyla İstiklal Caddesi’nde “Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek” sloganlarıyla yürüdü.
Tünel Meydanı’nda gerçekleştirilecek basın açıklaması öncesinde HDP İstanbul İl Binası polis tarafından ablukaya alındı. Polis parti yöneticilerinin dışarıya çıkmasını engelledi.”
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde imzası bulunan bir devletin, hangi hak varsa onu hiçe saymaya devam ettiğini göstere gelen bir saldırganlık İstanbul’un iki farklı semtinde var edilir. Önce Bakırköy’deki miting lağvedilir. Ardından çıkagelen basın açıklaması hal ve istemine ket vurulur. Gün aşırı Bakur Kürdistan’ında yepyeni bir yara var edilirken tam da o devletli eliyle, bütün fecaatlerin ardında biz varız nidası bu saldırganlıkla birlikte tescillenir. Ülke, memleket, vatan imlerinin boşa düşürülmesi kesintisizdir artık. Hepten o abluka günlerindeki gibi bir cerahatle Kürd ve tüm diğer Türkiyeli halkların birlikteliği, o makus kadermiş gibi dayatılan kötülük karşısında halen hayatların biricikliğinden bahisler açmak imkansız kılınsın istenir. Bir ülkede sözün yitimi için her zaman olduğu gibi yine, yeni ve yeniden barışa saldırılır! Barışmaktan bunca kaçınılan, sözü yitirip silahların salt ve sadece sahneyi kapsamasını talep eden, kanla beslenmeyi hala matah bir şey addeden kaç ülke vardır!
Doğrudan memleket olma titrinin çökertilmesi haline tanıklık ettiğimiz günlerden geçiyoruz. Her feryada kulak tıkayan bir muktedirin güncesinde hayatın her ne hallere terk olunduğuna tanıklık ediyoruz. Cerahat biteviye kılınırken, yolun, yordamın yitimi eksiksiz kılınıyor. Barışın savaşla, huzurun kötülükle, hürriyetin mutlak teslimiyetle birlikte dönüştürüldüğü, takas olunduğu bir güncellik dahilinde yaşam istemi yerle bir olunuyor. Her gün aynı karanlıkla çıkıyor. Tekrarlanarak sabit edilmiş olanın ahlardan mülhem bir ülke olduğu gerçekliği artık saklanamıyor. Hayat çürümeye terk ediliyor, kesin bilgi!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2021
Görsel: Escape - Angie PAPADOPOULOU – Behance
#meram#arzihal#çocuklar ölmesin#mihraç miroğlu#kürd#bakur kürdistan#insan hakları#çözümleme#yaşam hakkı#insan101#insan nedir#hak#hukuk#yaşamak#adalet#demokrasi#biyopolitika#barışa ne oldu#barış#savaş#kin#yıkım#yok etme#cürüm#çürüme#hayat meseli
0 notes
Photo
art of Visual artist Murat Miroğlu
#murat miroğlu#Illustration#art#digital art#face#colorful#strange art#bizzare art#portrait#curiosly art
3 notes
·
View notes