#mezat
Explore tagged Tumblr posts
Text

9 notes
·
View notes
Text

HOŞ GELDİN.
Pırıl pırıl aydınlıklar düşsün günlerimize
Ekmeğin zor olmadığı
Emeğin değer bulduğu aydınlıklar.
Kavgaların yerini dostlukların aldığı aydınlıklar olsun
Kardeşin kardeşi vurmadığı aydınlıklar
Her canlının yer bulduğu aydınlıklar olsun
Kedilerin tekmelenmediği
Köpeklerin insan eliyle zehirlenmediği aydınlıklar olsun.
Her şeyin zamanında olduğu aydınlıklar olsun.
Ölümün bile s��ralı olduğu
Çocuk gelinlerin olmadığı.
İstismarın
Kadın cinayetlerinin yer bulmadığı aydınlıklar olsun.
Eğitimin insana yakıştığı aydınlıklar olsun
Atama bekleyen gençlerin intihara sürüklenmediği aydınlıklar .
Sevdaların haraç mezat satılmadığı aydınlıklar olsun.
İnsan olmanın erdemine yakışır aydınlıklar.
Rengarenk çiçeklerle dolu bir bahçe bu vatan.
Bu ülke her şeyin en güzeline, en iyisine layık.
Bayrağımızın gökleri yırtarcasına dalgalandığı özgür ve lekesiz aydınlıklar olsun.
Hepimize sağlık huzur ve esenlikler getirmesi mutlu hafta sonları olsun değerli arkadaşlar🫖🍫☕♥️💋🫂🌹❤️🔥❤️❤️🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷👈

7 notes
·
View notes
Text
AKP, alıştığımız manada bir siyasi parti değil bilakis ihvancı geleneğin temsilcisi olan, marjinal içgüdüsel reflekslere sahip Cumhuriyetin düşmanı bir partidir.!
Hatta parti ifadesinin ötesinde içeriği ve faaliyetleri itibarıyla her şeyi göze almış bir siyasal İslam örgütüdür..
*Bu yapı dış destekli bir proje ile iktidarı ele geçirdiği günden itibaren Cumhuriyet Türkiye’sini yönetilecek değil darülharp mantığı içinde fethedilecek bir ülke olarak görmüştür.!*
*T.C. bu örgütsel yapının nezdinde her zaman kafirler tarafından kurulmuş ve yıkılması gereken bir küffar devlettir.!*
Mevcut yapıyla geçmişten illiyet bağı bulunan ve Almanya’da devlet destekli örgütlenmiş olan kara sesin de ifade ettiği gibi *Baş Kafir ise maketini sembolik olarak idam ettikleri Mustafa Kemal Atatürk’tür.!*
*Bu yüzden kafir ülkesi kabul ettikleri T.C. Devleti’nin malını, mülkünü yemek, banka faizini almak, talan etmek, içini boşaltmak uyguladıkları darülharp nedeniyle hak ve helaldir.!*
*Onlar yıllardır bu ülke ve laik toplumla hep savaş halinde oldular ve bunun için de çaldıklarını hırsızlık malı değil hep ganimet olarak gördüler.!*
*Yok ettikleri milletin hazinesi değil küffarın kasası oldu.!*
_*Aynı zamanda küffar kabul ettikleri laik toplumun iffeti, namusu, kızları da malı gibi haktı, helaldi.!*_
Şimdi anladınız mı;
Onca malın, mülkün haraç, mezat satılmasını.!
Hazinenin tamtakır boşaltılmasını.!
Her türlü milli servetin iç edilip ganimet misali paylaşılmasını.!
Milletin malıyla büyük bir ihtişam ve saltanat içinde yaşam sürme nedenlerini.!
Buna rağmen milletin ve evlatlarının sefalete terk edilip borç batağındai yaşatılmasını ve bundan da büyük bir zevk alıyor olmalarını.!
_*Sübyanların ırzına geçilip çocuk yaşta hoca nikahı kıyılmasını.!*_
Alay edercesine akıl dışı garip açıklamalar yapılmasını.!
*Tüm ekonomik kuralların yok sayılmasını.!*
*T.C. ibarelerinin parçalarcasına sökülmesini.!*
Milli bayramları kutlanmama girişimlerini ve garip bahaneleri.!
*Haddini aşan keşke Yunan kazansaydı söyleminin nedenini.!*
Hain cenazelerine yapılan devlet törenlerini ve tabutlarına omuz vermelerini.!
_*Devlet dairelerinde Atatürk posterlerinin baş aşağı asılma nedenlerini.!*_
Türk’ün destanı Ergenekon’a kara çalma girişimlerini.!
Onca generali tutuklayıp büyük bir zevkle rütbelerini sökmelerini.!
TSK’yı ve bağlı tüm askeri kurumları tahrip etmelerini.!
*Türk bayrağının üzerinde bağdaş kurup değersizleştirmelerini.!*
_*İstiklal Marşı’nda ayağa kalkmamalarını.!*_
_*Andımıza karşı olmalarını ve ısrarla yasaklattırmalarını.!*_
Türklük ifadesine olan düşmanlığın nedenini.!
*Atatürk’e ve kahramanlara yapılan onca hakaret ve saygısızlıkları.!*
_*Şehide kelle askere tane demelerini.!*_
Askerimizin başına çuval geçirildiği gün alaycı sözlerini ve tebessümlü yüz ifadelerini.!
*Sürekli olarak anayasanın ilk dört maddesini hedef almalarını.!*
*Demografik yapıyı tahrip etmek ve ihvancı yapıya uygun yeni bir toplum inşa etmek için adeta bir kavimler göçüne dönüştürülmüş milyonlarca sığınmacının ülkeye girmesine göz yummalarının ve vatandaşlık vermeye başlamalarının nedenini.!*
Her türlü itiraza rağmen pişkin ve soğukkanlı tutumlarını.!
*Kayıp silahların çözülmeyen akıbetini.!*
*Kendi yandaşlarına verilen aşırı silah ruhsatlarının nedenini.!*
Muhalefet edenlerin havadan sudan sebeplerle tutuklanmalarını.!
Bir korku imparatorluğunun kurulmuş olmasını.!
Medyadaki yoğun algı yönetiminin sebebini.!
Daha yazacağım çok şey var lakin sizleri yormayayım..
*Zannediyor musunuz ki yıllarca sarf ettikleri böylesi bir çabayı bir anda yok kabul ederler ve sıradan bir seçimle sessiz sedasız çekip giderler.!*
*Öyleyse çok safsınız.!*
*AKP bu ülkede kaybedeceği hiçbir seçimi y a p t ı r m a z !*
*2023 bunlar ve dolayısıyla hamileri için bir rövanş tarihidir, parantez olarak kabul ettikleri bir dönemin 100. yıl seneyi devriyesinde kapanacağı kin ve intikam günüdür.!
Mevcut muhalefet ve sıradan söylemler bunlara vız gelir.!
Yukarıda ifade ettiğim gibi finale çok az kaldı.!
*Artık uyanma ve Atatürk çizgisindeki tüm muhalefet partilerinin, sivil toplum örgütlerinin ve toplumun milli bir ruh içinde tek parça olma vaktidir.!*
*Bu bir müdafaa-i hukuk mücadelesidir...*
*Yoksa geçmiş olsun Türkiye’m...*
*Dr. Vecdet Öz*
5 notes
·
View notes
Text

🎯Kamu Kurumları Zarar Ediyor Yalanı 🎯
Sömürgeci kodamanların ve onların işbirlikçisi tüm sözde muhalif siyasi ideoloji ve iktidarların, birer araç olarak kullandıkları yaltakçı medyanın zihniyeti yalan üzerine kuruludur.
Yalan, talanın zırhıdır.
Türk lirasından altı sıfır atma aldatmasının ömrü çok uzun olmadı. Bir taraftan sıfır atar diğer taraftan üretim ve hizmet araçlarını haraç mezat satarsanız sonuçta o altı sıfır enflasyon ve yüksek yaşam pahalılığı ile paranın değerini yok eder. Nitekim en büyük paramızın değeri bugün sıfırlanmış oldu. Borç ve tüketim ekonomisi çarkı ile sömürgeci kodaman besleyerek enflasyon ve yaşam pahalılığını ulusun tümü yararına yenmenin tek yolu bir tehdide dönüşen kodamanların elinden kamulaştırma hukuku ile üretim ve hizmet araçlarını geri alarak sahipliğini halka devretmek borç ve tüketim ile soyguna son vermektir.
12 Eylül 1980 askeri darbesinin amacı özelleştirme talanını başlatmaktı.
Bu talanı yapmaya halkın kaldırılması için kullanılması en uygun yalan ise kamu kurumlarının zarar ediyor yalanı olacaktı.
Üzücü olan Türk ordusunun 1960 darbesinden günümüze kadar Türk ulusunun çıkarlarını korumak yerine sömürücü sermayenin çıkarlarını koruyan ve sermaye yararına darbelerde aracı olmasıdır.
28 Şubat süreci sonrası sivil darbenin önünün açılmasını, Suriye'de bataklığa düşülmesinin sebebide ordunun Türk ulusunun çıkarlarını korumak ve savunmak zihniyetinden uzaklaşmış olmasıdır.
Suriye'de federasyon ile bölünmüş bir devlet yapısının ortaya çıkması ileride Türk ulusunun karşısında büyük bir bela demektir.
Türk ordusu bu gerçeği görecek bir kurmay akıl yoksunluğuna düşmüş olmasının bedelini bu ulusa ödetecektir.
12 Eylül 1980 askeri darbesinin sonrasında ekonominin küresel sömürgeci güçler ve yerli işbirlikçi sermaye tarafından talan edilerek işgale uğrayacağını göremeyecek kadar bir körlüğün içine düştüler.
Askerlik ve elindeki silah gücü halka karşı darbe yapmak için değil halkın her türlü düşmanlık planı ve talana karşı halkın çıkarını korumak ve gerekirse halk için düşman ile çarpışmaktır.
Türk ordusunun görevi emperyalizmin şirketlerinin ve yerli işbirlikçi şirketlerin çıkarlarını korumak değildir.
Özelleştirme talanının bir hile olduğunu anlatmak için tüm yalanları tek tek yazmaya gerek yok.
Tekel, Türk Telekom, Sümerbank ve Eti Maden gibi karlı ve değerli kurumların başına nelerin sivil darbe ile geldiğini biliyoruz.
Bütün bu yalanları sadece Tüpraş satışı ile anlatmak mümkün.
İhale sürecinde 12 Eylül yasaları ile korunan bir kurum ile 1950 sonrası her mahallede bir milyoner üreteceğiz zihniyetinin ürünü bir holdingin satın alma girişimi tiyatrosu oynandı.
Tüpraş sizin en iyi ihraç malınız ordunuz diyen hain Soros'un çocuklarına bedavaya nasıl satıldı?
O yıllarda Tüpraş dünyanın en iyi 400 şirketi arasında yer alıyordu.
İngilizler ile birlikte Tüpraş'ı satın alan holdingin bütün şirketlerinin kârı Tüpraş kadar bile değilken bu satışı hangi güçle alabildi?
Bu hileli satış iptal edilmeli ve bu kurum talandan kurtarılmalıdır.
Zarar ediyor ve devlete millete yük oluyor diye sattılar.
Zarar eden bir kurum dünyanın ilk dörtyüz şirketi arasında nasıl yer alıyordu.
Özelleştirme talanını ve kamulaştırma gerekçelerini, vurgunu ispatları ile anlatmaya devam edeceğiz.
Tüpraş ve peşkeş çekilen her kurum ivedi kamulaştırma yapılmalı ve yeniden Türk ulusunun olmalıdır.
Türk ulusunun en öncelikli işi ekonomi, üretim, borç ve tüketim ekonomisine son vermek, üretim ve hizmet araçlarının kamulaştırmak olmalıdır.
Ne Anayasa ne de terör ekonomik terör ile soygun devam ederken bu ülkenin zaman kaybetmesine sebep olmamalıdır.
Yalanlar üzerine kurulu bu talandan kurtulmanın tek yolu gerçeği tüm ulusça ölümüne savunmaktır.
Ortak akıl ile ülkemizin yönetilmesi için partisiz meclis yönetimi ile üretim ve hizmet araçlarının kamulaştırılması hukuku yapılması en acil devrimlerdir.
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#din#mustafakemalatatürk#sermaye#özelleştirme#kamulaştırma#ortak akıl ile ülke yönetimi#partisiz meclis#Tüpraş satışı#yalanlar#gerçekler#Türk ordusu
6 notes
·
View notes
Text

NELER GÖRDÜM NELER
Ben neler gördüm neler
Erkenek suyuna veba katanı
Beytül mal üstüne çöküp yatanı
Dini haraç mezat satanı gördüm
Virane evlerde yatanı
gilgili bulamaç yapanı
Enkazda inim inim inliyeni
Onların nefesine göz dikeni gördüm
Evleri başına çökeni
saçak altına sineni
Çadırları parayla satanı
ar damarı çatlamış arsızlar gördüm
Kuranı hafız gibi okuyanı
Yalanı kilim gibi dokuyanı
Makam koltuğunda yatanı
Saltan için arını satanı gördüm
Toprağı kum diye satanı
Enkaz altında Can çekeni
Yoksula gelen makarnayı
Namusuzca çalıp satanı gördüm
Anneyle bebek aynı poşette
Parçalanmış baba yatar döşekte
Kefensiz Canlar toplu mezarda
Parayla mezar yeri satanı gördüm
Elmacık suyunu altın tasta koyanı
Bir tas çorba için sırada duranı
Kamyonlarca yağı bulguru çalıp satanı
Şükür edip secdeye duranı gördüm
Memleketi parsel parsel satanı
Gördüm
Dulun yetimin hakkını çalanı
Böbürlenip insana tepeden bakanı
Hırzızlığı kendine meslek yapanı
Edepsizce insan içine çıkanı gördüm
HACİ GÖĞÜŞ
6 notes
·
View notes
Text
Names generated from daedra names (The Elder Scrolls) and theological angels and demons
Aademixasa Abaly Abiah Addogtru Adjudgerata Adrigion Adronianama Aecer Agara Agastalar Agherworai Akaaki Akalan Alavend Alawoorel Aleth Aliony Amalaxes Amancifeyak Ambri Aminurazan Amixar Anash Anira Arkifurr Arkyth Arras Asmon Astart Asuraldanow Athoor Atormen Aventon Azachedriel Azail Azfyli Azfylomeje Azudia Azulunta...
Badeka Badermwon Badruk Baleg Balha Banchalis Banumbrus Barch Bardandren Barmura Barve Batakaer Bator Battykena Bazapt Bazep Bazureel Beggma Begozzaka Behel Belekh Berubim Betron Bhamsits Blaningda Blekab Blias Blorgorne Blotell Bodavakata Boglammar Bomeruttaaf Bomet Botinaf Bridran Briell Broel Bruchan Bruint Brutstear Caagonophon Caldus Canah Cantanev Ceriel Chberus Chcus Chcustor Chich Clest Collaki Corge Cresal Crykun Daebloke Dagorveplar Dajjala Dakelvel Dalivora Damnevin Danim Daveshas Davilfrozu Deelith Demvatix Dendhazena Deranzoul Dezber Dicub Dolamata Dolarayla Dominaphaz Donotu Doshatim Drephaz Driel Driell Droganron Dumirr Dyzachahaed Dyzormang Ebatorsis Ebodwyr Ebolame Eissoyozt Elila Enaeder Enaket Eneep Enkyn Enneineth Erilitenkyx Erwilavasal Esilqon Feachenova Flamanyiel Flartar Flarut Flawori Focor Forgriel Forni Fregahas Fremon Fring Furax Furfuriel Garrber Gelleyarak Giraphk Glakh Gleceraffa Glogon Gonfes Goras Gregisth Gremvarrut Grith Grosheusih Gucinerz Gucing Gucingentor Guilqoth Gurotarbata Gwaila Habrae Hango Hauter Havar Hazuomal Hexes Hiker Himalev Himightmous Hishavy Hoatrona Holsouth Horymorch Hravyriel Hriel Hrightris Hrine Hulfrows Hunne Hutanexx Hylarbii Hylivel Ibaddyzai Ibatemnaman Iblygda Ibron Icullharru Ighterim Iguali Ilatirux Ilfilagath Iligor Imarkaroth Imsiel Ipasuuldus Iremir Isoyeqothxu Izzlech Janth Junalxong Junnax Jyner Kaboor Kaduugri Kaliah Keemyai Kelli Keriel Khaakhan Kikokvonth Kintura Kmorim Knind Kotepenehum Kotmare Kotter Krahiel Kroor Kuvamez Kynas Lahrinevan Lesnoctor Lilaas Lotmaez Lubiel Lubithoale Maasardha Magolaber Malas Manigna Marespinfla Meguright Mezat Mielar Mincifeshax Mineus Minnightbra Minolfri Miraz Mogol Morge Morger Mueliki Murch Murerion Murner Mysolail Nacruz Nantoshl Neing Nezaphon Nifrinkyn Nighassimer Nigma Ninas Ninger Noamyse Nolsu Nuesats Nurain Nurilaalana Nzolaz Nzured Oceraylor Ofatork Ofephaeo Omachel Orgon Oshambell Osuphan Ozaind Ozakhring Ozoah Oztiel Ozurgenka Paruxies Pasaktan Paylar Penaas Perang Petalkyu Phant Plikhel Postos Prigorlyn Print Pritterene Pulanazind Pulfatard Pumah Pumpha Puran Purerothar Pyashedru Qaphki Quara Rachavon Rahena Ralpharve Raxuu Rectom Reetate Rinoctoni Rixaster Rixth Ronshyang Rrahand Rrven Rsoyel Rusojopel Sachil Sadkiess Sakith Scremhue Scron Scrosheal Scrosti Seeclorax Sendar Senex Serbats Sermura Setatera Shaed Shalam Shane Shaskohzu Skorchingon Skraz Slarizulun Slasax Soirrus Squnt Stabata Stazzam Stemasord Stophaylo Stornosh Strim Surashyxes Teginthym Telak Temyser Tepaidaezen Terrus Tharvenim Toragat Toralth Torchab Torynower Traif Trogrozurs Troodameth Tudhodwyr Tuzak Tzanions Ukhen Ukhes Ukhrilock Ulghtegel Ulgogatis Ulucheach Uzakhemes Uzranhal Vangos Vaphiel Varkynaf Varnapt Varrokh Varuthung Varuz Veluz Venkerbwd Veperkynez Viasher Vicera Virel Vitlers Voraz Vorok Voulubiel Vouts Vrearus Vrechikhes Vrelduuta Vrele Vrinzil Vrius Vrozzaph Vrukkrut Wadra Walagon Warak Warow Weruzainn Whiskoel Whodae Winkel Wintewhim Wista Woorgozanth Xalvach Xatorn Xignaerzix Xilasker Xishmetear Xivik Xobli Xorinoctuz Xoruth Xvanderna Xvion Xxtorion Xznothidaez Yelluz Yerana Yersiel Ygdrex Yggmal Zaidiarione Zaing Zaphqien Zebah Zebralak Zebus Zebut Zebuth Zedinrhae Zeligood Zends Zentorhah Zethiell Zienazfyl Zikotuz Zopel Zormwor Zymormhue Zymorufa Zyraces Zyzakumel
6 notes
·
View notes
Text

KOMÜNİST BİR MASALDI SÜMERBANK❗
👉 Bir zamanlar, Eylül ayı Sümerbank ayı olurdu. Okul önlüğümüzden, pantolona, beyaz yakalarımızdan, defter kalem ve beslenme çantasına kadar her şeyi Sümerbank’tan aldık biz.
👉 Annelerimizin patiskaları, amerikan bezleri , babalarımızın mendilleri, hala kullanılan porselen takımlar, Beykoz köselesi kunduralar...
Bir zamanlar herkesin çizgili pazen pijaması, Sümerbank çorapları vardı.
👉 Memur çocukları kumaş kokulu Sümerbank mağazalarına ailecek yapılan ziyaretleri iyi bilirler. Çünkü devlet memuruna , devlete bağlı çalışan işçilerine Sümerbank istihkakı hakkı verirdi. Gelinlik çeyizlere Sümerbank çeki konurdu.❗
👉 Sümerbank, yatılı öğretmen okulunda okuyan öğrencilere her yıl birer çift ayakkabı yollar, Kredi ve Yurtlar kurumunun çarşaf ve nevresimlerini üretirdi.❗
Hatta maddi durumu olmayan başarılı öğrencilere burslar verip onları yurtdışında eğitime de gönderirdi.❗
👉 Anadolu kadını için adeta bir basma devrimi yapmıştı Sümerbank. Rengarenk, püfür püfür, desen desen emprime basmalar üretti yıllarca. Rahşan Ecevit’in dallı güllü basma elbiseleri, Karaoğlan’ın mavi gömleği hep Sümerbank’tandı.
Dünya güzeli seçilen Azra Akın’ın o nefis elbisesini bile Oscar de la Renta filan değil Sümerbank dikmişti.❗
👉 Şimdi haliyle Sümerbank olmadığı için asilzadeler MECBUREN 6000 dolara ayakkabı alıp, Christian Louboutin’den aşağıya giyinmiyorlar maşallah.❗
👉 Sümerbank, bir zamanlar Sovyet kredisi ile kurulan küçük işletme iken zamanla mensucat, porselen, kırtasiye, kilim, tuğla, ayakkabı üretiminin tüm aşamaları için gereken her şeyi genellikle kendi bünyesinde yapan ve finansmanını kendi bankasından karşılayan dev bir holding olmuştu.
👉 Sümerbank 40 binden fazla çalışanı, 500 e yakın mağazası, 41 fabrikası, 43 banka şubesi ile dar gelirli vatandaşın ihtiyacını karşılayan bir kuruluştu.❗
👉 Fakat dar gelirli ve mütevazi vatandaşın bayramlık giyim-kuşam ihtiyacını Sümerbank’tan karşılaması TURGUT ÖZAL’ın çok zoruna gitti.
👉 TURGUT ÖZAL IMF ve Dünya Bankası her geldiğinde “HALKIN SIRTINDA Kİ KAMBUR” diyerek Sümerbank’ı şikayet etti.❗
Fabrika işçilerinin çok para almalarından dert yandı...❗
➖ İşçi dediğin çok para alır mı?
➖ İşçi dediğin aza kanaat etmeli ve çok çalışmalı öyle değil mi?
👉 Önce Sümerbank’ın bir kısmı işçi düşmanı Garipoğlu’na, bir kısmı da Albayraklara haraç mezat satıldı.❗
Hatta araya güzelim TÜMOSAN ihalesi de sıkıştırıldı.❗
👉 Garipoğlu Sümerbank’ın kaynaklarını zimmetine geçirmek ve nitelikli dolandırıcılık suçlarıyla açılan davalardan, mahkeme kararları bozula bozula, sadece 2 yıl 2 ay hapis cezasıyla yırttı. Yani bir halkın 80 yıllık ortak emeği 2 yıl hapis karşılığında birkaç haramiye aktarılmış oldu.❗
👉 11 Ocak 2002’de, Türkiye halkının iftihar vesilesi olan Sümerbank’ın son fabrikasına da kilit vurdular. Geriye Sümerbank’ın sadece adı kalmıştı.
Bu da dönemin peşkeşten sorumlu maliye bakanı KEMAL UNAKITAN’ın çok gücüne gitti. “Sümerbank’ı bitirdik, yakında tarihten siliniyor” diye resmen halka nispet yaptı.
➖ Sonraları da çıkıp “SATIYORUZ SATIYORUZ BİTMİYOR, NE KOMÜNİST ÜLKEYMİŞİZ” diye zevzek zevzek konuştu.❗❗❗
7 notes
·
View notes
Text
Gördüm onu, bu kez daha iyi gördüm
bakın işte orada, o görünmez dev ekranda
yıkıntılar altında kalıp da kımıltısız bakan o fotoğraf
insanların başka insanları kandırmak için
asırlardır haraç mezat sattığı fotoğraf: Tanrı
5 notes
·
View notes
Text
Trakya’nın ilk sütçü mezatı büyük ilgi gördü
https://pazaryerigundem.com/haber/209613/trakyanin-ilk-sutcu-mezati-buyuk-ilgi-gordu/ -
Trakya’nın ilk sütçü mezatı büyük ilgi gördü

Çanakkale’nin Gelibolu ilçesinin Evreşe beldesinde, süt ineklerinin satışa sunulduğu mezat gerçekleştirildi. Sütçü İnek Irklarının açık artırmaya çıkarıldığı Trakya’nın ilk mezatında en ucuz 145 bin, en pahalısı 225 bin tl’den satıldı.
Erdoğan DEMİR / EDİRNE (İGFA) – Çanakkale’nin Gelibolu ilçesinin Evreşe belediyesi ile Dost Genetics ve Dost Mezat işbirliği ile bugün gerçekleşen Sütçü İnek Irklarının açık artırmaya çıkarıldığı Trakya’nın ilk mezatında en ucuz 145 bin, en pahalısı 225 bin tl’den satıldı.

Trakya bölgesinde sütçü ırkın yer aldığı ilk mezat, Evreşe’deki büyükbaş hayvan çiftliğinde özel kurulan kapalı alan ve katılımcıların oturabileceği tribünlerinde kurulduğu alanda gerçekleştirildi.
Yurdun dört bir yanından gelen davetiye ve daha önceden yapılan kayıtlı olan kişilerin alındığı mezata katılım oldukça fazla oldu.
Yurdun çeşitli bölgelerinden mezat için gelenlerin arasında azda olsa bayan besicilerinde olması dikkat çekerken, ortalama 514 kilo ağırlıktan başlayan 660 kiloya kadar çıkan süt ineklerin ihalesine girenlerin en az 5 adet inek alması şartıda kondu ve açık artırmaya giren besiciler en ucuz inek için 725 bin tl öderken, en pahalı beş inek içinde 1 milyon 125 bin tl ödeyerek en sütçü ineklerin sahipleri oldular.

0 notes
Text
Barışılacak Da Kiminle...

Bir sanrılar coğrafyası bu sahne. Her şekilde hemen her güne içkin kılınan zorbalık elinde mahva yelken açarken hayat tüm bunları birer hayal olduğunu aksettiren bir muktedire ait oyun sahası burası. Bir ülkeden çok hakkın da hukukun da telef edildiği, istimlak edildiği bir bataklık burası. Dipsiz, kapkaranlık hemen hemen her durumda insanı alt eden onu bir biçimde ayrıştıran, kimliğine göre bir yerlere atayan, nefes alma hakkını dahi ince eleyip sık dokuyarak var eden bir tahakküm sahnesi burası. Bariz bir hiçliğin menzili kılınırken her şey toz pembe yansıtmasının halinin ısrarla sahiplendiği bir sathı mahal burası. Kötü, bet ve fecinin ortasında alenen el üstünde tutulduğu bir saha burası. Sessiz kalanların tüm bu karmaşada biz de payımızı alırız diye cebelleştikleri bir cenah burası. Sıradanın hakkı ve hukukunun temelli yenildiği, haraç mezat yağmalandığı bir çökertme platosu iş burası. Şakacıktan diye var edilmiş nice kepazelik elinde hakikatin çürümeye çıktığı, tümüyle ol yıkıcılık eksenine rehin bir zemin burası. Ön, arka, sağımız ve solumuz çürümenin halen, hala!
Sanrılar gerçek kılınırken, atanırken ülkeye susun buyrulur. Sessizce biat, itaat etmelerini salık verdikleri halkların başına örülen çoraplar her gün biraz daha kalıcı kılınırken açık bir biçimde en başta ekonomik parametreler olmak üzere gerçeklik yıkımın ilan edilir. Ol asgari ücretin topyekun yalan edilmiş bir enflasyon rakamına göre şekillendirildiği, bizler çalıyoruz sizler de çalın, çalın ama yakalanmayın ile sınırlandırıldığı bir ucubelik sahneyi günceller muktedir. Eline geçen üç kuruşun daha yolun başında, yılın ikinci ayında en az yedi yüz lira kadar eridiği bir sahne gerçek kılınırken, enflasyon tahmini güncellenir öte yandan maliye bakanının var ettiği kaçakla mücadele denilirken o piyasadan bir şeyleri en temel şeyleri alırken bile binbir türlü zorluğun çıkartıla geldiği bir evre güncellenir. Basit, hayati olagelen şeyleri dahi punt bulunduğunda birkaç katı pahalıya, vergi / katma değer / devlete verilen haraçlarla birlikte ateş pahasına almanın önü açılır. Her gün bir yerinden her an bir şekilde yaşama eylemi patlak verirken, umut çalınıp durulurken bunlara alışın, alışın denilir. Gelecek sene enflasyonun ezildiği, yenildiği, mübarek liderimiz, baş efendi ve sultasının inşallah 2028 seçim zaferine kadar az sıkıp dişimizi hep beraber boyumuzun ölçüsü alacağımız günler yakındır çağrısı zikredilir. Nasılsa olan biten her şey unutmaya, unutturulmaya mahkumdur. İletişim işleri başkanlığımız sağ olsun!
Hakikatten bahis açmaların imkansıza koşulduğu bir zeminde ol sanrılar coğrafyasının hal ve istemi sürekli olarak hayatı kuşatır. Bakur Kürdistan’ı, Başure ve Rojava topraklarında çalışan gazetecilerin en hafifinden işkenceye tabi tutulduğu, göz dağlarının aralıksız bir hal dahilinde güncellendiği, en ağırının ise katledildikleri bir zeminde Türkiye’nin batısı için de gözaltına alınan gazeteciler gerçekliği sıkıştırılır. Yukarıdaki gibi ekonomik halin bir çöktürme, diz çökertme hamlesi, kemer sıkma politikalarının bağnaz bir iktidarın artık har vurup harman savurmayı geçen yağmasına da onama olarak zikredilip var edildiği bir yerde mutlak yıkıcılıktan, köşeyi döneriz abisi diye çıkılan güzergahta işlenen suçlardan bahis açmak imkansız konulsun istenir. Bir ölçekte de başarılı olunur. İktidar medyasının o güllük gülistanlık ülkede adaleti var eden temsillere plaketler, hazır ol duruşlarıyla var ettiği teslimiyeti haber ettiği için üç gazeteci gözaltına alınır. Herkesin gördüğüne dair bir kısa kelamı eklemeden, var edilmiş ülkedeki steril gazeteciliğe dem vurdukları için üç insan bir kısa zaman aralığında hedef kılınır. BirGün Gazetesi emekçileri daha sonra bu yersiz gözdağı eyleminden salı verilirler. Hiçbir yere varmayan bir havanda su dövmeler haleti ruhiyesi içinde memleketin yangın yerine dönmüş haline suspus kalınsın isteklerini de araya sıkıştırır, muktedir ve avenesi. Bir yargı mensubunun yalapşap iktidar medyasına konuk olmasının, körler sağırlar birbirini ağırlar halinin nesi haber değildir kısmı yeniden pas geçilir, geçer.
Elif Ekin Saltık’ın Evrensel Gazetesindeki haberidir: “Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkâri milletvekiliyken 4 Kasım 2016’da gözaltına alınıp tutuklanan, 6 Ocak 2022’de tahliye edilen Abdullah Zeydan’ın “Terör örgütüne yardım etmek” suçlamasıyla yargılandığı davanın karar duruşması 11 Şubat’ta görülecek.
8 yıldır süren dava, Zeydan’ın 31 Mart yerel seçimlerinde Van Büyükşehir Belediyesi E�� Başkanı seçilmesiyle yeniden başlamıştı. Karar öncesi gazetemize konuşan ve davanın Kürt siyasetçilerine yönelik sürdürülen kumpas davalarından biri olduğuna vurgu yapan Zeydan, “Bu dava Van halkının iradesine çökme girişimidir. Ancak sonuna kadar demokrasiyi, hukuku, adaleti, halkın iradesini koruyacağız” dedi.
31 Mart yerel seçimleri sonrası iki dönemdir uygulanan kayyıma karşı Kürtlerin, Türkmenlerin, Ermenilerin, Arapların irade ortaya koyduğuna işaret eden Zeydan, 31 Mart seçimleri sonrasını şu sözlerle değerlendirdi: “Halklar kayyım politikalarını çok net bir şekilde reddetti. Van’da 14 belediyenin 14’ünü partimizin kazanması ve yüksek oy oranlarıyla halkın bu yönlü bir irade ortaya koyması kayyıma karşı net bir cevaptı. Demokratik yollarla baş edemedikleri bir iradeye, yargı kumpaslarıyla çökme çabası içine giriyorlar. Bugün sürdürülen kayyım politikaları, baskılar, tutuklamalar, siyasi davalar 85 milyon yurttaşın iradesine, hukuka, adalete karşı bir gasp girişimidir.”
‘Umarız bu yanlıştan dönerler’
31 Mart sonrası iktidarın, bütün bu süreçlerden ders çıkararak hukuk dışı uygulamalardan vazgeçmesi beklentisinde olduklarına dikkat çeken Zeydan, “Maalesef iktidar bu politikasını devam ettiriyor. Bir avuç insanın dışında hiç kimseye fayda getiren bir uygulama değil. Sıkılı yumrukların diyalog eline dönüştüğü bir süreçte, 85 milyon yurttaşa kaybettiren çatışmalı sürecin ortadan kalkıp toplumsal barışın sağlandığı, gençlerimizin yaşamını yitirmediği, halkımızın ekonomik refah düzeyinin yükseldiği, özgür yaşam iradesinin hayat bulduğu bir sürece ihtiyacı var Türkiye’nin. Böylesi bir sürecin ihtimali bile bu kadar heyecan uyandırmışken bir taraftan kayyım atamaları büyük bir çelişkidir. Bunun hiç kimseye bir faydasının olmadığını yerel seçimde de gördük. Umarız geç de olsa bu yanlıştan dönerler” diye konuştu.
‘Halkın iradesini sonuna kadar koruyacağız’
Kürt siyasetçilerin yargı süreçlerine de değinen Zeydan, davaların hukukla, adaletle alakası olmadığına vurgu yaptı. Zeydan karar duruşması görülecek davası ile ilgili de şunları dile getirdi: "Bu davadaki hiçbir delilin maddi boyutunun olmadığına, siyasi iktidarın yargıya talimat vermesi sonucu soyut iddialarla bu davanın açıldığına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hükmetti ve Türkiye hükümetini ağır bir şekilde mahkum etti. Bu davalar baştan beri siyasetin yargıya müdahalesiydi, kumpastı, hiçbir delil doğru değildi. Benim canlı kalkan olduğum ve operasyonları engellediğim, yasaklı bölgeye girdiğim iddiası vardı. Oradan en az 15 kilometre uzak olduğumuzu, orada mahsur kalan sivillerin yaşamlarını yitirmemesi adına kamuoyu oluşturma çabası içerisinde olduğumuzu mahkemede dile getiriyorduk. En nihayetinde mahkemenin atadığı bilirkişi raporu da asker ifadeleri de bizi doğruladı. Rapor savcının iddianamesini çürüten bir tespit ortaya koydu. Dolayısıyla tanıklıklar, bilirkişi raporları beraat gerektiren bir süreci önümüze koyuyor.”
31 Mart seçiminden sonra AKP’li adayın müracaatıyla aynı mahkemenin memnu hakları ortadan kaldıran skandal bir karar verdiğini de hatırlatan Zeydan hem YSK’nin hem Yargıtayın kararı yok hükmünde saydığını belirtti. “AİHM’nin bu kararların siyasal talimatlarla verildiğine hükmettiği kararları varken, dava çürütülmüşken tereddütlerimiz ne yazık ki var” diyen Zeydan son olarak, “Bu dava yeniden Van halkının iradesine çökme girişimidir. Ancak bizler sonuna kadar demokrasiyi, hukuku, adaleti, halkın iradesini koruyacağız. Temennimiz uygulamalardan vazgeçmeleri ve halkın seçilmişlerine görevlerini iade etmeleridir” diye konuştu.
Mezopotamya Ajansından birkaç gün sonrasını aktaralım: “Abdullah Zeydan'a hapis cezası verilerek, belediyeye kayyım atamanının yolunun açılmasına tepki gösteren Wanlılar "Bir kez daha görkemli bir şekilde direneceğiz" dedi.
Wan Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Abdullah Zeydan'a Diyarbakır 5'inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından "örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmeye teşebbüs" iddiasından 3 yıl 9 ay hapis cezası verilmesine tepkiler sürüyor. Kararın belediyeye kayyım atamanın yolunu açmak olarak değerlendiren Wanlılar, belediye akın ederek, kayyım atamaya karşı direneceklerini belirtti.
Yurttaşlardan Timur Sayyiğit, cezanın hukuksuz ve kanunsuz bir şekilde verildiğini belirterek, "Türkiye'de 23 yıldır adalet, hukuk yok. Bizler halk olarak üzgünüz. Biz Kürtler her zaman 'Direnmek yaşamaktır' diyoruz. Sayın Abdullah Zeydan bu davanın cezasını zaten çekti. Kayyım atamak için bunu bahane etmesinler. Bir taraftan barış eli uzatıyorlar, bir taraftan da Kürtlerin iradesine kayyım atıyorlar. Savaş ve barış aynı anda yürümez. Herkes savaşabilir, ama herkes barışı sağlayamaz. Herkes barışın yükünü kaldıramaz. Bu yaşananlar adalet değil, zülümdür. Wan halkının iradesini gasp etmektir. Bizler bu gaspları kabul etmiyoruz. Bütün Wan halkı iradesine sahip çıkıyor. Wan halkı dün olduğu gibi bugün de iradesine sahip çıkacak. Eşbakanlarımız yalnız değil. Bizler irademizi gasp etmelerine izin vermeyeceğiz. Belediye bizimdir. Eşbaşkanlar Kürt halkının iradesidir" ifadelerini kullandı.
İsrail-Filistin
Abdullah Zeydan’a verilen cezanın kanunsuz ve zulümden başka bir şey olmadığını söyleyen Ömer Cintan, "Bu bir zulmündür ve bu zulmün bir sebebi de Kürtler arasında birliğin olmamasından kaynaklıdır. İsrail’de Filistin halkına yapılanlar bugün burada Türk devleti Kürtlere yapıyor" dedi.
Belediyenin önüne gelerek kararı protesto edenler arasında bulunan Nevzat Turgut, "Bu zülüm nedendir. Başkanımıza verilen cezayı kabul etmiyoruz. Bu zulmü kabul etmiyoruz ve halkımız bu zulme karşı ayağa kalkmalıdır. Wan halkı direnecektir" diye konuştu.
'Daha Büyük Direneceğiz'
Abbas Aksak isimli yurttaş da, "Belediye eşbaşkanımıza verilen ceza bir oyundur ve bu cezayı kabul etmiyoruz. Wan halkının iradesine yapılan bir gasptır. Wan halkı olarak bu kararı hiçbir zaman kabul etmeyeceğiz. Bu hukuksuzluğa imza atanlar bu karardan geri dönmelidir. Yine başa dönmeyelim. Olası bir irade gaspına karşı Wan halkı daha öncesinde nasıl direndiyse yine direnecektir. Wan halkının mazbata gaspına karşı direndiğini kimse unutmasın. Bir kez daha ve daha görkemli bir şekilde direneceğiz. İrademizi kimseye teslim etmeyeceğiz. Kayyım gasptır, hırsızlıktır ve gelip bu halkın iradesine konmasın. Artık yeter" diye ifade etti.
‘İrademizin Arkasındayız’
Barış Annesi Kewê Işık ise Eşbaşkan Abdullah Zeydan'a verilen cezanın hukuk dışı olduğunu ve bunun karşısında duracaklarını vurguladı. Kewê Işık, "Ne olursa olsun Abdullah Zeydan ve Neslihan Şedal irademizdir ve irademizin arkasındayız. Sonuna kadar irademizin arkasındayız. Onlar bu halkın iradesidir ve bu halk ayaktadır. Bu halk iradesini AKP'ye vermez. AKP elini belediyelerimizden çeksin. Bir yandan barış talep ederken bir yandan da halkın iradesini gasp etmeye çalışıyor. Bu yapılanlar dünyanın hiçbir yerinde böyle bir hukuksuzluk yoktur. Bütün Kürt halkı ayaklansın belediyelerini AKP'ye kaptırmasın. Herkes iradesine sahip çıksın. Ellerini belediyelerimizden çekin" diye belirtti.
Yargıtay 16'ncı Ceza Dairesi, 26 Mayıs 2021'de "örgüte yardım etmek" iddiasıyla verilen 3 yıl 1 ay 15 günlük hapis cezası kararını onadı. Ancak diğer ceza bozuldu. Bozmaya, Zeydan'ın "yasaklı bölgeye girip girmediğinin" tespiti için keşif yapılmadığı, bu konuda araştırma yapılmadan hüküm kurulduğu gerekçeleri gösterildi.
Yerel mahkemenin toplamda verdiği 8 yıl 1 ay 15 günlük hapis cezasının 5 yıl 2 ayını tutuklu geçiren Zeydan, 6 Ocak 2022'de tahliye edildi.
Kararın bozulmasının ardından Diyarbakır 5'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde yeniden yargılama başladı. Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda ve avukatların talebiyle, Zeydan'ın yasak bölge içinde bulunup bulunmadığının tespiti için keşif yapıldı.
Zeydan'ın yargılanmasına gerekçe gösterilen "yasak bölgeye girme" suçlaması, bilirkişinin raporuyla çürüdü. Raporda, Zeydan'ın yasak bölgeden 13,6 kilometre uzakta olduğu tespitine yer verildi.
"Yasaklı bölge girmek" iddiasına dair daha önce ifade veren karakol komutanının beyanları da bilirkişi raporuyla örtüştü.”
Bir sanrılar coğrafyası bu sahne. Neslihan Şedal ve Abdullah Zeydan bir kentin iradesidir. Wan Büyükşehir belediyesinin yanında on dört ilçenin tamamında da belediye başkanlığı ol irade beyanı doğrultusunda Dem Partinin kılınır. Bütünüyle ezber edilmiş ve artık tümü zıvanadan çıkagelmiş olan bir yok sayma isteminin doğrultusunda daha önce gasp edilmiş on belediyede olduğu gibi bir kere daha Akparti ve güdümlü yargısı tahakküme boyun eğme halini savunur. Sanrılar içinde debelenip duran bir ülkeye olur verin buyrulur. Hukuk katledilirken, kumpaslarla bir kere daha beyan edilmiş olan seçim yok sayılmaya çalı��ılıyor. Sanrılara esir kılınmış olagelen yerde mesel Zeydan olmadığı, Dem Partiyle birlikte bir ülkedeki Kürd ve öteki olarak anılan / bilinen halkların ortak mücadelesine ket vurmak olduğu bir kere daha meydana çıkar. Bir yandan barışmaya / terörsüz ülke lafzına sımsıkı tutunduğu bildirilirken bir iktidarın, öte yanıyla o barışmak istediğine kapıyı her zamankinden de sert hamlelerle kapatmaya çalışmasının utancı her ne yana düşecektir ki? Abdullah Zeydan ve Neslihan Şedal başta olmak üzere, Wan’da sergilenmiş olan dayanışma hali, sorunları birlikte çözebilme mukavemeti, müştereklerine sahip çıkma idesi ve aklına karşıtlık bunca açıktayken kimle barışacaktı bu ülke? Bunca ağır sınamayı sınır ötesinde bombalarla var eden bir ülkenin, sınır içinde her günü zehir eden, hakkı da hukuku da lağveden / bunu hak gören sureti eliyle tek bir doğruya varılabilir mi? Kiminle, nasıl barışacak bu ülke!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2025
Görsel: Wan Protestolarından – Kaynakça – Evrensel
Meramda Paylaşılan Haberler
Abdullah Zeydan Evrensel'e Konuştu: "Bu Dava Van'ın İradesine Çökme Girişimi" - Evrensel https://www.evrensel.net/haber/542267/abdullah-zeydan-evrensele-konustu-bu-dava-vanin-iradesine-cokme-girisimi
Wanlılar: Bir Kez Daha Görkemli Direneceğiz - Mezopotamya Ajansı https://mezopotamyaajansi41.com/GUNCEL/content/view/267093?page=6
#meram#anlam#tahayyül#barışa ne oldu!#kürdistan#wan#siyasa#ahlak#politik mücadele#söz hakkı#abdullah zeydan#dem parti#neslihan şedal#kötülük#karanlık çağ#darbe#kayyım#yargı#adalet101#insan hakları#belediye#türkiye#iki yüzlü#siyaset#ayrımcılık
1 note
·
View note
Text
Sessiz Senfoni
Bekir Sıtkı Erdoğan
Ellerin vardı, sıcak ve masum.
Ellerin, hayal gibi, düş gibi...
O zaman talihime yardı ellerin.
Beyaz bir gecede, iki kuş gibi,
Omzuma nasıl da konardı ellerin?..
Hangi rüzgarlarda şimdi kim bilir?
O değirmen altı, o zümrüt koru,
İlk dörtlü yoncayı bulduğumuz yer,
Ya o çapkın çapkın kestanecikler!...
Hani bir yerleri çimdiklenir hafifçe,
Kanardı ellerin!
Mendilimi sarardım üstüne,
Avcumda sahici bir hasta gibi
İncecik incecik yanardı ellerin!
Bazan kızar hırçınlaşırdı birden;
Ruhumu kaldırır, kaldırır boşlukta,
Oysa bilmez miyim atamazdı!
Geceler sonsuzdu, geceler derin;
Bir şeyler düşünür anlatamazdı
Kahrından kaskatı donardı ellerin!
İnsan, soyununca hissediyor,
Gittikçe katılaştığını yerin!..
Tanıdık bir film geçiyordu gözlerimden,
Gel gör ki, en güzel yerinde,
Ansızın kopardı ellerin!
Sonra, dört yabancı el,
Dört yorgun omuz,
Mezat kapısında bir kuşluk vakti,
Çekince ipini mesafelerin;
Ayak uçlarıma yığıldı sonsuz!..
Bir tünel gerindi sefil, kapkara!
Bir yokluk hıçkıra hıçkıra güldü!
Büyüdü göz çukurları kırık heykellerin!
Böyle bilmediğim uzak yollara,
Beni bırakmasa ne vardı ellerin!
Romanımız, ne kadar güzel başlamıştı,
Ve işte böyle sonu!..
Şimdi, ışıklar sığ,
Gölgeler derin...
Mor sarmaşıklarla örtük balkonu,
Kafur kokusundan, od ağacından,
Dört arşın geceye sardı ellerin…
Türkçe şiirler
1 note
·
View note
Text
Sonraki hallerini hayal edebiliyor musun acaba hani uzanmışsın ya böyle suyun duruluğunda yatağa ? Ne hayal ettiğini gerçekten bilmiyorum ama ne gecenin sükuneti ne günün yorgunluğu ne de tablo gibi duruşun önüne geçemeyecek olacakların. Sergileneceksin bu gece. Evet ama semt pazarlarının tezgahlarında sergileneceksin, bağrış çağrış çoğu kuru gürültü içinde. Belki, belkisi gereksiz, haraç mezat gideceksin isterik heveslere. Seçmece olacak nümayişin. Alış o yüzden çekiştirmelerine, ellemelerine, oranı buranı mıcıklamalarına; kaban sert mi , yumuşak mı diye tartmalarına. Parmaklarına bakılacak ince ve narin mi diye ,dudakların ve elbette dişlerine de bakacaklar. Memelerin göz izleri ile dolacak, karnında yaban eller dolaşacak. Ederini verenler alcaklar seni bir bir , parça parça. Kimi dudaklarını alıp geçecek bir kenara şaraplar sunacak sana. Memelerin yeni yetme bir oğlanın elleri arasında emilecek. Kalçan kalantor bir moruğun kucağında kesif puro kokuları ile yoğrulacak. Bacakların iki yana ayrılmış gedik paşanın kunduracılarına nasip olacak. İkisinin arasında paspasa dönmüş saçları ile köprü altının serkeşi beleşe susuzluğunu giderirken göze aldığıma gözlerinle hayret edeceksin. Kullanılacaksın bu gece çok fena. Bu gece kalabalık olacağım , bir ben bir de sebep oldukların içimde. Seni hangi halde bırkacağız bilmiyorum ama dağınık olacaksın darmadağın. Odanın belki evin her köşesinde kullanılacaksın. Biri banyoda becerek , diğeri verandaya alıp götürecek, yatakta kimler olacak üzerinde bilemeyeceğiz. Kesin olan; toplamak zor olacak seni sabahına gecenin ve ben kimbilir kaç yitik kişi olacağım bedeninde .
1 note
·
View note
Text
🗣️ Son Yirmi Yılda Yapılan İhaneti Yüz Yıl Geçse Unutamayız
Önce ülkenin tek bir kişiyle yönetilmesinin yolunu hukuksuz ve hilelerle dolu yöntemler ile açtılar.
Sonra geçmişte yaptırdıkları suçların verdiği olanak ile yumuşak karnı gereği batı sömürge çetesinin her talebini yapar duruma geldiler.
Yaşam pahalılığı küresel çetelerin ve yerli işbirlikçi çetelerin bu zihniyetle el birliği içinde dayattığı bir sonuçtur.
Sebep özelleştirilmeler ile ülkenin üretim ve hizmet araçları ile tüm gücünü kodamanlara kaptırmalarıdır. Bunun sonradan bir tehdide dönüşeceğini öngörecek bir iradeye sahip olmadıklarını biliyor ve bunu isteyerek yapıyorlardı. Fetö terör örgütüne bilerek ve isteyerek aldandıkları gibi. Fetö terör örgütünü de zaten batı çetesi kullanıyordu.
Bugün devlet yok şirketler var diyen tehdide sesi çıkamayan ve Türk ulusunu bu çetenin şirketlerine müşteri yaparak soyduruyorlar.
Dış güçler palavrası bu işbirliğinin üzerine örtü çekmek ve nas ile kandırdığı kitlesini diri tutarak kendine olan desteği dini siyasete alet ederek başarıyor.
Din siyasetine aldanan melez Türkler kendilerine müslüman dışında bir kimlik ile ifade edemez hale bu şekilde geldiler.
Ortadoğu müslümanları ile aralarında bugün nerdeyse hiçbir fark kalmadı.
Onlar petrolün batı çetesi ve onların yerli taşeronluğunu yapanlara kaynak olarak aktarılmasına nasıl göz yumuyor ise bugün ülkemizde bu melez müslümanlar yabancıya toprak, mülk, maden ruhsatlarının ve yurttaşlığın haraç mezat satışına da göz yumuyorlar. Zaten yirmi yıldır madenlerin çıkartılmasını Lozan'ın gizli maddeleri engel oluyor yalanına inanan kitleden yurttaş iradesi beklemek çok safça olur.
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#ihanet
2 notes
·
View notes
Text

İnsanlığın haraç mezat satıldığı, aşkların işporta tezgahlarına düştüğü zamanlarda bile… !
Özlemek hiç bu kadar pahalı olmamıştı..
~Cengiz Yavuz~✍🏻
2 notes
·
View notes
Text
Sait Çetinoğlu Kanun gömleği giymiş zulüm: Varlık Vergisi
Kanun gömleği giymiş zulüm: Varlık Vergisi
Hayk Ertaşkıran, 20 kur’a askerlikten hasta olarak dönmüştür. Hayk’ın Karaköy’de bir ayakkabıcı dükkanı vardır. Kendisine yüklü miktarda Varlık Vergisi salınır. Kanser hastası ve yatalak olduğundan hakkını savunamaz, dükkanı evi tamamen boşaltılıp bir tek yattığı yatak bırakılır. İki gün sonra Hayk eşine; “Saint Antuan Kilisesi’nde başımıza gelen felaketler için dua et ve dönüşte Beyoğlu’ndan bir tavuk al da gel canım çekti” der. Eşi duasını yapıp satın aldığı tavukla eve döndüğünde Hayk’ın cansız bedeniyle karşılaşır. Hayk, eşi kiliseye gittiğinde mutfaktaki ocak da alındığından boşta olan havagazı musluğunu açarak hayatına son verir.
Aslında Hayk Ertaşkıran’ın hikayesi Varlık Vergisi’nin özetidir. Başka söze gerek olmamasına rağmen biraz daha altını doldurursak:
Varlık Vergisi azınlıklara yönelik bir siyasettir ve bu siyaset kendisini bir “ekonomik” uygulamanın arkasına gizler. Cumhuriyet tarihinin kara sahifelerinden biri olan Varlık Vergisi, İkinci Savaş sırasındaki hükümetin bilinçli politikaları sonucunda fiyatların artışı, sermaye birikimini hızlandırma adına, karaborsa ve vurgunculuğa göz yumulması neticesinde -buna kısaca yağma da diyebiliriz- hükümete karşı oluşan tepkileri savuşturmak ve harp sırasında oluşan aşırı kazançların vergilendirileceği gibi masum bir “iktisadi” gerekçe ile çıkarılıp, savaşın verdiği fırsattan yararlanarak (sadece bir ayağı sermayenin “Türk”leştirilmesinin sağlanması olan) azınlık mensubu vatandaşların biçilmesine ve ekonomik ve kültürel olarak silinmesine, yaşam araçları elinden alınarak göç etmekten başka bir seçenek bırakmamaya yönelik İttihatçı gelenekten gelen etnik temizlik politikasının kırbacıdır. Yasa tamamen siyasidir ve pre-kapitalist/melez bir sosyal formasyona tekabül eden uygulamayı temsil eder.
Hükümet Varlık Vergisi öncesinde yaptığı mükemmel bir manipülasyonla kendisine yönelen ve/veya yönelebilecek tepkileri azınlıklara yönelterek savuşturmayı becermiş, bu yasayla, azınlıkları iktisadi ve kültürel olarak yok ederek homojen bir yapı şekillendirme fırsatını yakalamıştır. Çünkü ülkenin geri kalanında etnik temizlik yapılmıştı, ama İstanbul hâlâ Rumlar, Ermeniler ve Yahudilerden arındırılamamıştı.
EKONOMİK VE KÜLTÜREL JENOSİD
Varlık Vergisi kanun gömleği giydirilmiş zulmün adıdır. İkinci Savaş yıllarında gayrimüslim vatandaşları ödeyemeyeceği derecede borçlandırıp, onların her şeylerine el konularak tüketilmelerine ve yaşamlarını devam ettiremeyecek duruma düşürerek, bu coğrafyadan ayrılmalarına/kovulmalarına yönelik siyasetin aracıdır. Hacizlerde bütün eşyalar yağma ve müsadere edildikten sonra kira devir haklarının dahi hacze konu olması gayrimüslimlere hiçbir şekilde yaşama hakkı tanınmamasının göstergesidir. Varlık Vergisi özel bir operasyondur. Operasyon devlet, basın (i), özel sektör ve halk işbirliğinin mükemmel örneğidir.
Varlık Vergisi siyasî bir karardır ve amacı gayrimüslimlerin birikimlerine el konulması, sermayenin el değiştirmesi ve müsaderesinin çok ötesindedir. Bu yasayla gayrimüslimlerin her şeyleri müsadere edilerek ekonomik ve kültürel jenosidi amaçlanmıştır. Sermaye transferi, siyasî kararın sonuçlarından sadece biridir. Azınlıkların belleğinde Saraçoğlu’nun “haraçoğlu” olarak hatırlanması nedensiz değildir. Varlık Vergisi Kanunu’nun bu temel özelliği, dönemin gazetelerinde yer alan bazı mezat ilânlarıyla belgelenmiştir.
Çok kısa zamanda örgütlenip sonuç alınması, bir anda gayrimüslimlerin donuna varıncaya kadar soyulması, önceden bir hazırlığın ve stratejinin var olduğunun göstergesidir. Donuna varıncaya kadar derken ironi yaptığımız sanılmasın; genç kadınların çeyizlik donları da el konulanlar arasındadır.
Verginin amacını, en iyi verginin mimarları bilir; onlardan biri de Saraçoğlu’dur. Saraçoğlu verginin, gayrimüslimlerin piyasadan silinmesinin ötesinde amaçlarının olduğunu gizlememektedir. Saraçoğlu memleketi olan Ödemiş’in Gölcük yaylasında yaptığı konuşmasında “Biz bu vergiyi Türk tüccarını ön plana çıkarmak için ihdas ettik. İstanbul’da dolaştığım zaman her nereye baktım ise azınlıkların çok gösterişli işyerlerini gördüm” der.
İstanbul Defterdarlığı’nın haczedip içindeki büyüklü küçüklü 150 domuzla birlikte mezata çıkardığı (27 Şubat 1943 günlü Tasviri Efkâr) domuz çiftliği de bu tasarımın bir örneğidir. Çiftliğin satışının ikinci bir ilanının olmamasından satışın gerçekleştiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Tesis bir Müslüman tarafından satın alınmıştır.
Varlık Vergisi vasıtasıyla, en ağır vergi tahakkuk ettirilen Barzilay ve Benjamen firmasının kullanılır durumdaki gemilerinin Deniz Yolları’na devredilip Haliç’te çürümeye terk edilmesi de yasanın siyasi karakterinin aslolduğunu belgelemektedir.
1530 LİRALIK BORCA 24 BİNLİK HACİZ
Zaten azınlık sermayesi, Kemalistlere göre rasyonel sermaye değildir. Nesim Kızı Kade’nin 1530 liralık borcuna karşılık 24 bin lira değer konulan gayrimenkulünün haczedilmesi (14 Mart 43 Yeni Asır ) uygulanan politikanın boyutunu ortaya koymaktadır. Kışın ortasında sobaların, perdelerin dahi haczedilmesi yeterince açıklayıcı olsa gerektir.
Varlık Vergisi’ni vermeyen avukatların barodan çıkarılması da bu çerçevede alınan kararlar arasındadır.
Daha dramatik örnekler de vardır: Erman ve Emil’in cenaze arabasına dahi el konulup mezatta satılmıştır (Tasviri Efkâr 6 Kasım 1943 ). Cenaze arabasına el konulup mezatta satılmasının mantığı nedir? Hangi amaca hizmet etmektedir? Cevap verelim: Azınlıklara bu coğrafyada yer yoktur. Azınlıklara bu coğrafya ölülerine dahi dar edilsin ki her şeylerini bırakıp bu ülkeden gitsinler. Hiçbir izleri de kalmasın. Cako Ventura’nın bir küçük duvar aynasına (Yeni Asır. 24 Aralık 1943 ) varıncaya kadar her şeylerine el konulması, hatta çocuk oyuncaklarının bile hacze konu olması kanunun ne kadar acımasız olduğunun göstergesi olarak da okunabilir.
O yıllarda sağlık sorunlarının çok vahim olmasına rağmen, Varlık Vergisi’yle doktorların muayene eşyalarına da el konulması (ii), azınlık mensubu doktorların ve sağlık kuruluşlarının hizmet veremez duruma getirilmesi, azınlık cemaatlerinin hastanelerine ağır vergiler konulması, vergisini ödeyemeyen avukatların barodan kayıtlarının silinmesi bu yasadan amacın gelir elde etmek olmadığının, yasanın, azınlıkların bu coğrafyadan silinmesinin aracı olduğunu kolayca söyleyebiliriz.
Varlık Vergisi ile müsadere edilip mezatta satılan gayrimenkullerin tahsilâta oranının Faik Ökte’nin verdiği bilgilere göre yüzde 1 civarında olması da amacın siyasi niteliğini daha açık ortaya koymaktadır.
Keyder, Varlık Vergisi’yle verilen mesajın açık olduğunu söyler: Gerçek ekonomik etkisi ne olmuş olursa olsun, bu uygulamanın verdiği mesaj açıktı ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında, birçok gayrimüslim İstanbul’u terk etti. Mesaj azınlıklarca alınmıştır. Kitleler halinde bu coğrafyayı terk edecekler ya da 1964 yılında olduğu gibi kitleler halinde sınır dışı edileceklerdir.
VERGİNİN SOSYAL HİZMETİ!
11 Kasım 1942 tarihinde kabul edilen bu yasayla “verginin yüzde 70’i İstanbul’daki mükelleflere tahakkuk ettirilmiştir ve bu mükelleflerin yüzde 87’si gayrimüslimdir. Müslümanlar ise yüzde 7’lik bir oranı oluşturmaktadır. Oysa bu yıllarda Müslüman-Türk şirketlerde bir patlama yaşanmıştır. Anadolu eşrafı ve büyük toprak sahipleri, hükümet politikasıyla savaş yıllarında yaratılan suni darlıktan hatırı sayılır bir birikim sağlamıştır ve bu birikimine İstanbul’da yeni kanal aramaktadır. İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası’na 1942 yılı içinde 8 bin yeni kayıt yapılarak üye sayısı 28 bine yükselmiştir. Yeni girişimcilere hazır pazar… Uygulamacılardan Ferit Melen’in “Varlık Vergisi sonrasında tüm Anadolu tüccarı örneğin Koçlar, Sabancılar bu hadise ile kendilerine yer bulmuşlardır. Bu hadisenin böyle de sosyal bir hizmeti olmuştur. Varlık Vergisi ile tüm amaçlar bir arada çözülmek istenmiştir” sözleri bu olgunun ifadesidir.
Varlık Vergisi İttihat Terakki geleneğinin devamı olarak Cumhuriyet tarihinin azınlık karşıtı politikalarının en önemli pratiklerinden biri olan ‘1934 Trakya olayları’, ‘vatandaş Türkçe konuş’ ve ’20 kur’a ihtiyatlar uygulaması’ndan sonra azınlıkların bu coğrafyada artık bir yeri olmadığını gösteren önemli siyasi uygulamalardan biridir. Anlayamayanlara 6/7 Eylül olaylarıyla 1955 yılında daha net olarak anlatılacaktır. Azınlıkların seçeneği, ülkeden gitmek ve her şeylerini burada bırakmaktır. 1948’de İsrail’e gitmek isteyen Museviler de her şeylerini bırakma karşılığında ülkeden çıkabilme izni alabilmişlerdir. Kıbrıs olayları bahane edilerek etabli Rumlar da 1964’te her şeyleri bıraktırılarak sınır dışı edilirken, Yahudilerle aynı kaderi paylaşacaklardır: ‘0 Kilo. ‘0 Dolar!’
Bir resmi gazete olan 13 Kasım 1942 tarihli Ulus’ta, Fazıl Ahmet Aykaç’ın, Son kararları Düşünerek başlıklı Varlık Vergisi ile ilgili yazısındaki ürkütücü sözleri de bu kapsamda ele alabiliriz: “Bilelim ki yapılan şey, dün haddini bilmemiş olanlara bir ceza olmaktan ziyade onu yarın unutacaklara karşı muazzam bir ihtardır”.
Bir Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı yayınında ise şu ifadeler yer almaktadır: “İttihat ve Terakki’nin 1908’den itibaren başlattığı millî iktisat politikasına rağmen, Osmanlı sanayiinde gayrimüslimlerin ve yabancıların hemen hemen tamama yakın etkinliklerinin, 1915 yılında bile (abç) azaltılamadığını söylemek yanlış olmaz. Bu durumun Birinci Dünya Harbi ve sonrasında kısmen; Cumhuriyeti kuran kadro tarafından gerçekleştirilecek millileştirme faaliyetleriyle de 1930’lardan sonra derece derece düzeltileceğini belirtelim” sözleri de politika devamlılığını işaret etmektedir.
Genel kanının aksine Varlık Vergisi’yle sadece azınlık burjuvazisi hedeflenmiş değildir. Varlık Vergisi’yle azınlıkların tümünün tüketilmesi hedeflenmiştir. Başka türlü yoksulların barakalarına varıncaya kadar el konması nasıl izah edilebilir? Gayrimüslimlerin en yoksul kesimlerinden seyyar satıcı, hademe, şoför gibi günlük çalışanlardan 26 bin kişi vergilendirilmiştir. Taban 500 liradır. Bu rakam çok yerde Müslümanların tavan ödemelerine denk gelir.
Bu vergiye tabi tutulan İstanbul’daki toplam mükelleflerin(!) yüzde 25’ini oluşturan seyyar grubunda (15 bin 413 kişi), kişi başına 624 lira vergi düşer. Ücret karşılığı olarak çalışan hizmetli grubu (10 bin 991 kişi), toplam mükelleflerin yüzde 18’ini oluşturur ve kişi başına 626 lira düşer. Mülksüz gruplar, mükelleflerin (!) yüzde 43’ünü temsil ederler. Çoğu İstanbul’da Balat, Hasköy, Kuledibi, İzmir’de Keçeciler, Çankaya, Mezarlıkbaşı ve Irgat Pazarı gibi fukara mahallelerinde yaşayan proleter, alt, orta tabaka veya esnaf Musevilere, aralarında çok işadamı, tüccar, zengin bulunsa dahi, genel olarak zenginleştiniz demek yanlıştı.
İTTİHATÇI POLİTİKANIN KRİSTALİZE HALİ
Varlık Vergisi orantısızdır: Bu vergiye ilişkin bir incelemede, orantısızlık açıkça görülmektedir, İstanbul’da 100’ün üzerinde rastgele seçilen aynı güçte olan mükelleflere uygulanan verginin, firmaların gücüne kıyaslanmasında şöyle bir sonuca ulaşılmaktadır:
Etnik köken Kapital gücü-vergi ilişkisi
Ermeni tüccarlar yüzde 232
Yahudi tüccarlar yüzde 179
Rum tüccarlar yüzde 156
Müslüman-Türk tüccarlar yüzde 4.94
Bu yasa her şeye rağmen bu coğrafyada tutunabilen azınlıkların zor kullanılarak ekonomik gücünün kırılması, azınlıkların tüketilmesi için zincirleme ekonomi dışı politikaların uygulanması, ekonomik ve kültürel jenosidin pratikleri olarak İttihatçı politikanın kristalize olmuş halidir.
Vergi, ruhunda 1915 jenosidinin genlerini taşımaktadır. Başka bir ifadeyle 1915 jenosidi ruhunun 1942’de hortlamasıdır. Her ikisinde de savaş fırsatı değerlendirilmiş, savaş ortamının güç dengeleri hesap edilmiştir. Savaş süresince “tarafsızlık/savaş dışılık” politikası ile birlikte uygulanan şantaj politikasının verdiği hareket serbestliği, vergiyi uygulamada hükümete eşi bulunmaz bir fırsat ve kolaylık sağlamıştır.
Bu durum Boston’da yayınlanan Ermeni gazetesi Hairenik’in 30 Haziran 1943 tarihli sayısındaki Canavar Yine Zincirlerinden Boşandı başlıklı makalesinde dile getirildi.
Varlık Vergisi aynı zamanda İttihatçı Paşa İnönü’nün Lozan’da yarım bıraktığı ya da gerçekleştiremediği azınlıklardan kurtulma projesinin uzantısı olan İttihatçı geleneklere uygun bir projedir.
Komisyonlardaki etkin görevlerde Tophaneli Bican Bağcıoğlu, Tevfik Amca, İTC Katib-i Mesulu ve Hamallar Kahyası Reisi ve 1915 Soykırımında Konya’nın yerlisi Ermenileri ve Konya’da konaklayan Ermenileri ölüm yollarına süren Mahmut Ferit Hamal gibi eski İttihatçıların bulunması İTC’nin mutemet şeyhülislamı Hayri Efendi’nin oğlu Suat Hayri Ürgüplü’nun bütün komisyonlara hakim olup kontrol görevinde bulunması, bu kadroların yarım kalan bir hesabı görme operasyonu olarak görmemizde ayrı bir ipucudur. Bu eski İttihatçıların gerek komisyonlardaki tavırları gerekse süreci takipleri sırasındaki eylemleri de bunu doğrulamaktadır.
Aşkale’ye sevk gününe ilişkin Faik Ökte’nin söyledikleri bu konuda başkaca yorum yapmamıza gerek bırakmamaktadır; “Sevk günü eski İttihatçılardan birkaçı bana müracaatla kafileden Sekip Adut ve benzeri birkaç kişinin sağ salim dönüp dönmeyeceğini sordular”.
Vergiyi kabul eden mebusların listesinde gerek meclis bileşenleri gerekse kabul oyu veren meclis üyelerine ilk bakışta Teşkilat-ı Mahsusa elemanlarının çokluğu Varlık’ın 1915’le ilişkisini bir başka açıdan da netleştirmektedir. Varlık Vergisi Kanunu oylamasına katılarak kabul oyu verenler arasında azınlık mebuslardan Ermeni Berç Türker (Keresteciyan), Rum İstamat Özdamar (Pulluoğlu) da bulunmaktadır.
VERGİNİN EKONOMİYE FAYDASI OLMADI
Verginin acımasızlığına dayanamayan, itiraz eden ve görevden ayrılan müfettişler de vardır: Faik Ökte, “Fatih şubesinde çalışan İhsan Arat mükelleflerin ıstıraplarına, gözyaşlarına birkaç aydan fazla dayanamadı. Bu işten affedilmesini istedi. Şubesi munzam vazife olarak Rifat Onat’a verildi. Bütün varlığı satılan mükelleflerin çalışma kampına gönderilmesine en evvel Ekrem Türkay itiraz etti. Dinlemediler. Türkay ayrıldı. Şubesi Vefik Pirinççioğlu’na (iii) verildi”. Varlık Vergisi bürokratları yönetim basamaklarını en hızla tırmanan bürokratlar arasındadırlar.
Ekonomik bir politika olmadığından, verginin ekonomiye bir faydası olmamıştır. Toplanılan gelirler üretken olmayan harcamalara gitmiştir. İktidar bu olanağı iktidarını sürdürebilmek için günlük harcamaların finansmanında değerlendirmiştir. İki yıllık bütçelerin karşılaştırması bunu açıkça göstermektedir.
Varlık Vergisi’nin uygulamacısı Faik Ökte’nin, devlet tarafından icra yoluyla satışa çıkarılıp el değiştiren malların yeni sahiplerinin, savaş koşullarında mal darlığı ve karaborsa nedeniyle fiyatlarının yüksek olmasından dolayı normalin üstünde fiyatla satıldığını söylemesi, Türk ve Müslüman kesimin ihtikârına göz yumulduğunun ifadesidir.
Devlet harcamalarının yüzde 38’i ve milli gelirin yüzde 3,5’i, sanayi ve hizmetler kesiminde yaratılan hâsılanın yüzde 8’i oranında tahsilât yapılmasına rağmen emisyon hacminin daralmaması, haczedilen mallar dolayısıyla (iv) piyasada mal bolluğuna rağmen fiyatların düşmemesi, Müslüman tüccarın ihtikâra devam etmesinin göstergesi olarak okunabilir.
Varlık Vergisi borçlarını ödeyemeyen İzmirli mükellefler Sivrihisar’daki zorunlu çalışma kamplarına sevk edilirken, Başvekilin memleketi Ödemiş’te bayram vardır. Ödemişliler Başvekilin onuruna eğlenceler düzenlenmektedir.
Ekonomideki zorlukların aşılması(!) için konulduğu söylenen verginin kahramanı muzaffer başvekilin yurttaşları üzerinde kazandığı zaferin anısı abideleştirilmektedir. 2 Eylül günlü Tasviri Efkâr gazetesi İzmir Ödemiş yolunun her istasyonunda halk tarafından eşine nadir tesadüf olunur tezahüratla karşılandığını birinci sahifeden ilan ederken, Saraçoğlu anıtının bir gün önce açıldığını da şöyle müjdelemektedir: Başvekille beraber: İzmir’den Ödemiş’e, Saraçoğlu anıtı dün açıldı (Tasviri Efkâr 2 Eylül 1943)
Aynı dönemde zor ekonomik koşullar altında olunmasına rağmen İnönü büstlerinin de açılışlarında da geri kalınmamaktadır. 1943 bütçesine, Atatürk anıtı proje masrafları olarak 250 bin lira konduğunu da belirtelim.
SUÇ ORTAKLARI YARATILDI
Bu arada iktidar – vaziyetin icaplarından dolayı – kendisine suç ortakları yaratmaktan da geri kalmamaktadır. İktidarına destek ve verginin meşrulaştırılması i��in memurlara birer kat elbise ve birer maaş ikramiye verilmesi de unutulmaz. Rejimin üst düzey bürokratları da paylarını lojman olarak alırlar. Bugünkü adıyla Namık Kemal Mahallesi (eski adıyla Saraçoğlu Evleri) o günlerin eseridir.
Tüketiciler de unutulmaz; ucuz yiyecek için onlara da buğday alımı yapılır. Bu dönemde tek tip ya da makbul vatandaş yaratma mekanizması olarak kurulan Halkevleri’ne ayrılan kaynaklar ise birkaç önemli bakanlık bütçelerinin toplamından fazladır.
Varlık Vergisi’yle yapılan harcamalardan söz açılmışken iki kalem harcamadan daha söz edelim: Biricisi; 1943 bütçesine Varlık Vergisi’ne ait her türlü ücret ve harcamalar olarak 500 bin lira ödenek konulmuştur. İkincisi, gazetelere 299 bin 888 lira ilan bedeli olarak yapılan ödemedir. Faik Ökte, “İlan dolayısıyla gazetelerle aramızda sinsi bir mücadeledir başladı. Nihayet zimmî bir anlaşmaya vardık. Borçlunun kesesinden ödenen bu tevziatın yekûnu 299 bin 888 liradır.” diye açıklar.
Gazetelere ödenen bu miktar sadece İstanbul’u kapsamaktadır. Gazeteler ya da gazeteci partililer/partili gazeteciler, iktidara desteklerinin(!) karşılığını mağdurların kesesinden almışlardır.
Varlık Vergisi’nin 14’üncü maddesi müsaderenin kanunlaştırılmasıdır. Bu madde hükmü ile vergi mükellefi kılınarak vergi yükü bindirilen birinin borcuna karşılık neredeyse bütün akrabalarının malları teminat olarak haczedilebilmektedir.
KIRIMIN KÜLTÜREL BOYUTU
Yasayı bilmeyen bir hukukçuya bu madde okunursa şaka zanneder. Kırımın bir de kültürel boyutu vardır. Bu vergi neticesinde başlayan kitlesel göç, çok önemli bir kültür birikiminin yok olmasına, kültürel iklimin çoraklaşmasına neden olmuştur. Kayıp sadece azınlık cemaatlerinin kaybı değildir söz konusu olan, kültürel soykırımdan azınlık cemaatleriyle birlikte Türkiye de kaybetmiştir.
Kültürel yıkımın bir veçhesi de, entelektüel gerilemedir. Azınlıkların içine düştüğü yoksulluk, çocuklarının eğitimine de yansımıştır. Gayrimüslimler çocuklarını okutamaz duruma gelmemişlerdir. Çoğu gayrimüslim öğrenci okullarını bırakmak zorunda kalmıştır.
Varlık Vergisi uygulaması 1948 Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nde soykırım tanımının manevi ve maddi unsurlarını içermektedir: Eylemin “ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla” yapılmış olması, sözleşmede maddi unsur olarak tanımlanan azınlıkların yaşam araçlarının ellerinden alınması ve bir kısmının toplama kamplarına sürülmesi “grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldırılacağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek”, azınlıkların savaş ortamında yaşama araçlarından koparılarak açlığa mahkûm edilmeleridir. Bu açıdan da Varlık Vergisi insanlığa karşı işlenen bir suçtur aynı zamanda.
Türk solunun Varlık Vergisi’nin komprador burjuvazinin tasfiyesine yönelik olduğu ve bunların tırpanlandığı değerlendirmeleri boşlukta kalmaktadır. İttihatçılığın devamı olan Kemalizm’den beslenen “sol” için bu değerlendirme normaldir. Ancak Marksist iddialı iktisatçıların da konuya aynı açıdan bakmaları ya da azınlıklara yapılan bu uygulamayı görmezden gelmeleri anlaşılmazdır. Komprador retoriğini sürdürenlerin, ecnebi mükelleflerin(!), konsolosluklarının baskısı ile Müslümanlara uygulanan oranda vergilendirilmesine -daha doğrusu vergilendirilmemesine (v) karşı suskun kalmaları ayrı bir konudur. Vatandaşların etnik kökenine göre ayırıp bir bölümünü içerideki yabancılar olarak nitelenmeleri düşündürücüdür.
ÇALIŞMA KAMPLARI YASANIN SİLAHIYDI
Borcunu ödeyemeyen mükellefler 27 Ocak’tan itibaren toplama kamplarından alınarak Aşkale’ye gönderilmeye başlanır. Sabiha Sertel, Aşkale’de yaşananları anılarında şöyle nakleder; “Gidenlerden gelen mektuplar, Allah’ın çayırında, çadırlar, barakalar içinde yaşadıklarını, yiyecek bulmadıklarını, her gün sabahtan akşama kadar taş kırdıklarını bildiriyordu. Kanun, Nazi metotlarıyla yürütülüyordu. Şükrü Saraçoğlu, efendisi Von Papen’den, Hitler’den iyi ders almıştı… Verginin bu şekilde alınması hem içte, hem dışta kötü tepkiler yaptı. Dünya basınında Türk toplumu için yüz kızartıcı yazılar çıkıyordu. Bütün gürültülere, baskılara rağmen Varlık Vergisi, hükümetin istediği geliri sağlamadı. Ekonomik durum daha da kötüleşti”.
Mükelleflerin (!) çalışma kamplarına alınmaları yasanın en önemli silahlarından olduğu için sürgünler çalışma kamplarında kötü şartlarda çalışmakta ve barınmaktadırlar. Üzerlerinde baskı olmaması düşünülemez; nitekim anlatımlar ve raporlar bunu doğrular niteliktedir. “Aşkale’ye gönderilen mükellefler kafilesine yirmi kur’a gayrimüslim ihtiyatların silâhaltına alınmaları sırasında onların komutanları olan Albay Cevat Çetin komutanlık yaptı[ğını]” da eklersek Sürgünlerin yaşadığı dehşeti belki daha iyi anlayabiliriz.
Aşkale’de tutsaklardan biri sıranın biraz dışına çıktığında komutan albayın hışmına uğrar, Albay tutsağa şiddetle vurur, aldığı darbeden dişleri dökülen tutsak yerden dişlerini toplar, tutsağın, dişlerini kanıt olarak saklayacağını anlayan albay dişleri zorla elinden alıp taşla ezer(…) Albay başka bir zaman nutkunu şu sözlerle bitirir: “Neden şikayet ediyorsunuz? Bizim köylülerimize bakın bize ürünlerinin dörtte üçünü vermek zorundalar [Toprak mahsulleri vergisi kastediliyor] yine de şikâyet etmiyorlar.” Genç bir Ermeni ise sırasından ayrılmadan şunları söyler: “Bize çiftçileriniz gibi davranmanızdan memnun olurduk, onlar dörtte üçünü veriyorlar ama çiftliklerini, tarlalarını, hayvanlarını ve evlerini ellerinde tutuyorlar ve çalışmaya devam ediyorlar, bizim için ise (bize gelince) bizi tamamen çökerttiniz, yok ettiniz. Bizden işlerimizi, evimizi ve paralarımızı aldınız. Burada biz dünyada hiçbir ülkede olmadığı bir şekilde suçlu muamelesi görüyoruz. Suçluların barınma ve yiyecek ihtiyacı karşılanır. Sadece bize hiçbir şey vermemekle kalmadınız, zorunlu ihtiyaçları karşılamak için tuttuğumuz küçük şeyleri de alıyorsunuz, bu yüzden açlıktan ölüyoruz.”
Aşkale’de zorunlu çalışmaya tabi tutulan mükelleflerden 21’i (kamplarda 10 ay kalan Parseh Gevrekyan’a göre 25’i) yani yüzde 1,5’i kampta hayatını kaybetti. Ölenlerin dini ve etnik kimliği farklı da olsa azınlıklar cenaze törenlerini birlikte yaptılar. “Sürgünler naaşları tahta üstüne koyarlar ve tarlalara gömerlerdi; yanlarında da boş bir şişenin içine ölünün isminin yazılı olduğu bir kağıt parçası koyarlardı. Papaz yoktu. İçlerinden birisi papazlık görevi yapar, cenaze ilahisini okurdu ve sonradan trisagion (üç kere kutsal duası).” (O Politis (Ο Πολίτης), Atina, Şubat 1993)
Ne yazık ki Aşkale’de ölen Varlık Vergisi kurbanlarının Kamhi, Elyazar, Romano, Kostantinidis, İosif Topaloğlu,Yeorgio Topaloğlu, İsak Antoniadi, Konstandinos İatru ve Delioğlu’nun dışında diğerlerinin kimliklerini hâlâ bilmiyor olmamız acıtıcı bir gerçeği ifade etmektedir. 20 kur’a uygulamasında ölen kurbanlar kimsenin aklına gelmemiştir. Bu kurbanların da sayıları ve kimlikleri dahi bilinmemektedir. İktidar bu ölümleri doğal ölüm saymaktadır. İzmir’de de uygulama sırasında vergi kurbanlarından dördü vefat ettiğinden çalışma kamplarına sürülemediği ifade edilmiştir (16 Ekim 1943 Anadolu). Bu dört kişinin ölümü bu zulüm şartlarında doğal ölüm sayılabilir mi?
Kendisine uygulanan verginin miktarı karşısında, Zonguldak Devrekli Kasketçi Andon kalp krizi geçirerek anında ölmüştür.
Ya kamplardaki kötü yaşam koşullarında etkilenerek sağlığı bozulanlar ve birkaç yıl içinde hayatını kaybedenler… “[D]eri ticaretiyle uğraşan 51 yaşındaki amcama bütün servetinden fazla bir meblağ vergi olarak tahakkuk ettirilmişti. Onu ödeyemedi. Çalışma kampına gönderildiğinde şeker hastası idi. Kamptan geri döndüğünden bir buçuk yıl kadar sonra kalp krizi ve tıbbi komplikasyonlar sonucu vefat etti. Birçok aile dostumuz birkaç gün veya hafta dayanamadan kamplarda vefat ettiler.”
Kamptaki yaşam koşulları çoğu tutuklu için doğal ölüm sebebi oluşturmaktadır. Bu durumdan birçok raporda söz edilmektedir:
“Kötü yaşam koşulları ve tıbbî olanakların yetersizliği nedeniyle Romano adında bir Yahudi, kısa süren bir hastalık ve yardımı istenen doktorun da hastayı muayene etmeyi reddetmesinin ardından 28 Mart 1943 tarihinde bir ahırda saman döşek üzerinde vefat etti. Bazil Konstantinidis adlı bir Rum çalışma kampından dönerken Erzurum’da vefat etti. Kendisine tıbbî yardım yapılmamıştı. Bazil Konstantinidis, vefat etmeden önce Erzurum’dan karısına yolladığı son mektupta, mücevherler dâhil olmak üzere elde mevcut son varlıklarını satmasını, bundan elde edeceği para yetişmezse eşten dosttan borç alıp vergiyi ödemesini istedi. Kocasının vefat ettiğinden haberdar olmayan eşi son ziynet eşyasını satıp zorlukla parayı toplayıp vergiyi ödedikten ve makbuzu aldıktan sonra memura Erzurum’daki yetkililere telgrafla verginin tamamen ödendiğini bildirip kocasının serbest bırakılmasını istemelerini rica etti. Vergi memuru kadına çok üzgün olduğu ancak kocası birkaç gün önce vefat ettiği için telgraf çekemeyeceği cevabını verdi.”
KAPISINA TAHSİLDAR GÖNDERECEK MÜKELLEF KALMADIĞINDA…
3 Aralık 1943 günlü Başbakanlık onayında sürgünlerin evlerine dönmesine izin verilir
Dâhiliye, Maliye, Nafia Vekâletlerine,
Varlık Vergisi borçlarını kanunun tayin ettiği müddet içinde ödemediklerinden dolayı çalışma mükellefiyetine tabi tutulmuş olan vatandaşların, aile ve iş muhitlerinde çalışarak bakiye borçlarını ödeyebilmek imkânlarını bulabilmeleri için aileleri nezdine iadeleri tensip olunur.
Arzederim. Dâhiliye, Maliye, Nafıa Vekâletlerine yazılmıştır.
Başvekil
Eve dönüşte tesadüf vapur iskelesinde İstanbul defterdarına rastlarlar, aynı vapura binerler. Sürgünler Faik Ökte’yi tanıdıklarında vapurun üst güvertesinden ona doğru eğilerek hep bir ağızdan “Yaşasın Cumhuriyet!” diye bağırırlar. Faik Ökte: “Bu uğultu ne zamandır cefa çeken bedbaht bir kitlenin alabileceği en büyük intikamdı…”
Varlık Vergisi bir muhalif oya karşılık 310 kabul oyuyla 15.3.1944 tarihinde kaldırılır.
Ancak Varlık Vergisi’yle ilgili mezat ilanları 15.3.1944 günü dâhil devam eder. Suat Kehribar (Salamon)’a ait bakır fabrikası hissedarlık hukukunun satışı 15.3.1944 Tasviri Efkâr da yer alır. Düzeltme ilanlarına rastlamadığımızdan, vergi kaldırıldıktan sonrada satışların sürdüğünü anlıyoruz. Satılamayan menkul ve gayrimenkuller artık hazine malı olmuştur, bunların mükelleflere iadesi söz konusu değildir.
Verginin kaldırıldığı oturumda konuşan toprak ağası Emin Sazak’ın sözleri 16 Mart 1943 günlü Tasvir Efkâr gazetesinde şöyle nakledilmektedir: “Hükümet bu kanun lahiyasile… vergi borçlarını affetmiş olabilir. Fakat bunlar halkın nazarında birer cani, yurdumuza ihanet etmiş kadar maznundurlar. Bir gün millet intikamını alacaktır.”
Varlık Vergisi tahsilatı ertesi yıl bitti “öngörülen hedefler” gerçekleşmedi. Ekonomi göstergeler daha da kötüleşti. Ancak bu kez kapısına tahsildar gönderecek mükellef kalmadığı gerçeğinin altını çizmek gerekir.
Sait Çetinoğlu
(i) 1942 yılı CHP iktidarında muhalif medya yok. Tamamı merkez medya. Medyayı kontrol eden Basın Konseyi’nin başında Cemal Paşa’nın özel kalemi Ulus Gazetesinin başyazarı Falih Rıfkı vardır. Falih Rıfkı için tek gerçek, devletin gerçeğidir: “Hakikatin ne lüzumu var devletin hakikati yeter!”
(ii) Dişçi Nubar Peştamalcıyan’ın dişçiliğe ait alet ve edevatın mezatta satışı, 10.4.1943 Tan, Doktor Yaranusyan’ın doktor muayene eşyalarının mezatta satışı, 8.3.1943 Tasviri Efkâr
(iii) Vefik Pirinççioğlu, Diyarbakırdaki 1895-96 Ermeni kırımlarının sorumlusu Arif’in torunu ve 1915’te Diyarbakır’daki Ermeni Soykırımı sorumlularından Feyzi Pirinççioğlu’nun oğludur.1960 darbesi sonrası kurulan İnönü restorasyon hükümetinde bakanlığa getirilecektir.
(iv) Gayrimüslimlerin mallarını saklamadıkları, ticarethanelerinde bulunan malların haczedildiği gazetelerdeki haciz listelerinden anlaşılmaktadır. Zaten Milli Koruma Kanunu’nun denetimi de her an gayrimüslimlerin üzerindedir. Kaçırmaları söz konusu değildir. Gümrükteki ambarındaki mallar, akreditifler dahi hacze konu olmuştur
(v) M [Müslüman] grubunun vergileri gayet hafifti, hatta bir kısım mükellefler kendilerinden neden bu kadar az vergi tarh edilmiş olduğuna hayret etmişlerdi. Halide Edip bu meyandadır. Verginin ilanı günü sevincinden kurban kesen M mükellefler vardır” Faik Ökte, Varlık Vergisi Faciası s.129
KAYNAKLAR:
A.Sait Çetinoğlu, Varlık Vergisi 1942-1944, Ekonomik ve Kültürel Jenosid, Belge Y. 2009, Ali Güler, Türkiye’deki Gayri Müslimler Gnkr. Y. 1996, Anver Levi, Türkiye Cumhuriyeti’de Yahudiler iletişim y.1998, Ayhan Aktar, Varlık Vergisi ve Türkleştirme Politikaları İletişim Y. 2006, Çağlar Keyder, Memalik-i Osmaniye’den Avrupa Birliğine, İletişim Y.2005, Faik Ökte, Varlık Vergisi Faciası. Nebioğlu,1951, Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi İmge, 2004, Muhammet Güçlü, Varlık Vergisi Kanunun Çıkarılması, Uygulanması, Kaldırılması ve Sonuçları, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi Ege Ün 1990, Rıdvan Akar, Aşkale Yolcuları, Belge Y. 2000, Rıfat N. Bali Bir Türkleştirme Serüveni İletişim Y.2005. s 456 Rıfat N. Bali The “Varlık Vergisi” Affair A Study of Its Legacy selected Documents, The Isıs Pres, 2005. Sabiha Sertel, Roman Gibi 1919-1950, Cem Yayınevi, 1978 s. 240
0 notes