#kutluğ ataman
Explore tagged Tumblr posts
dakikamagazin · 1 year ago
Link
Kraliyet Ailesi'nden ödüle layık görülen ünlü yönetmen Kutluğ Ataman, vize engeline takıldı
0 notes
yourdailyqueer · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Kutluğ Ataman
Gender: Male
Sexuality: Gay
DOB: Born 1961  
Ethnicity: Turkish
Occupation: Artist, director, activist
53 notes · View notes
10oclockdot · 8 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Notable video sculptures, 10 images
Featuring:
Nam June Paik, Mirage Stage, 1988, video sculpture, 175x274x130 in Bill Viola, Heaven and Earth, 1992, monitors, wood column, video of Viola's newborn son facing video of Viola's comatose mother, 9ft x 16in x 18in William Kentridge, Sleeping on Glass, 1999, video installation and chest of drawers, dimensions variable Tom Sachs, Mission Control from Space Program, 2007, multipart mixed media and performance, as installed at the Gagosian Gallery David Welch, Neoliberal Totem, 2011, archival pigment print, 40x32 in Kutluğ Ataman, Column from Mesopotamian Dramaturgies, 2009, 42-channel video installation, dimensions variable Susan Hiller, Channels, 2013, video installation of 106 televisions, media players, signal splitters William Anastasi, Transfer, 1968, black-and-white closed-circuit camera and monitor, 25×41×51 cm (see also) Vito Acconci, Tele-Furni-System, 1997, multichannel video installation and steel pipe armature, dimensions variable Frances Bagley, Witness, 2007, video installation with continuous loop DVDs, dimensions variable
For more posts like this, click here.
43 notes · View notes
behcette · 8 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
The Lamb - Kuzu
Amazing storytelling, wonderful acting.
1 note · View note
yusufcandurmus · 8 years ago
Photo
Tumblr media
“Ben daha küçüğüm,otlucam,melicem.
Daha ana sütü emecem.
Bi günah da işlemedim. Benden ne isteyisen?”
28.02.2017 22:00
4 notes · View notes
videomessiah · 8 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Karanlık Sular (1995)
6 notes · View notes
aic-design · 4 years ago
Photo
Tumblr media
Mesopotamian Dramturgies - Kutluğ Ataman, Esen Karol, 2011, Art Institute of Chicago: Architecture and Design
Gift of Prem Krishnamurthy Size: 12 × 8.2 cm (4 3/4 × 3 1/4 in.) Medium: Sticker
https://www.artic.edu/artworks/251732/
1 note · View note
korkutkalkan · 8 years ago
Text
Kutluğ Ataman'dan demokrasi dersi
Kutluğ Ataman’dan demokrasi dersi
Referanduma sayılı günler kala ünlü yönetmen Kutluğ Ataman, ülkemizdeki bazı zihniyetlerin içinde bulunduğu çelişkileri; demokrasi, adalet ve özgürlük penceresinden bakarak, anlaşılan dilden ele aldı.
Bugün kişisel hesabından yaptığı paylaşımlar sosyal medyada büyük beğeni ve yorum aldı. Sosyal medya kullanıcıları Ataman’ın tespitlerine benzer eleştirel eğlenceli yorumlarda bulundu.
View On WordPress
0 notes
unjpg · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Ataman Kutluğ Küba, 2005 A room is filled with the sound of chattering voices. The sound comes from forty televisions screens, each showing a person talking. All are residents of Küba, a slum neighborhood in Istanbul that sprang up in the late 1960s as a place of refuge for political non-conformists. Ataman spent two years there to create this piece, getting to know the people and recording interviews. The resulting films tell stories of poverty, hardship, crime and addiction, as well as hopes and dreams and possibly fantasies and lies. The television sets are old-fashioned and visitors watch them while sitting on equally well-loved chairs, giving the installation a homely and intimate feel. Ataman’s films and art installations feature stories from both fiction and real people’s lives, with the tales coming together to paint a portrait of contemporary life in Turkey, as well as in Turkish communities around the world. https://www.instagram.com/p/BmDY1-Whfrg/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1d67xf9nuw5ka
58 notes · View notes
mehmetkali · 8 years ago
Text
Bayramda İstanbul Modern’de sanat zamanı http://ift.tt/2wjWYPd
Bayram tatilini İstanbul’da geçirecek olanlar, İstanbul Modern’in koleksiyon sergisi “Sanatçı ve Zamanı” ile sanat dolu bir yolculuğa çıkabilir
İstanbul Modern’in “Sanatçı ve Zamanı” adlı koleksiyon sergisi farklı coğrafyalardan 109 sanatçı ve 193 çalışmayı sanatseverlerle buluşturuyor. Sergi sanatçıların zaman fikri etrafında birey olarak kendilerini ve çalışmalarını nasıl konumlandırdıklarına odaklanıyor.
“Sanatçı ve Zamanı”, Türkiye’nin mihenktaşı düşünür ve edebiyatçılarından Ahmet Hamdi Tanpınar’ın (1901-1962) “ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında” sözlerini de bir çıkış noktası olarak belirliyor. Tanpınar’ın görüşleri etrafında farklı coğrafyalardan sanatçıların geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki hesaplaşmalarına dair bir görünürlük sunuyor. Sergi, Tanpınar’ın tüm çalışmalarına merkez oluşturan zaman kavramı üzerinden sanatçıların zamanlararası varoluş serüvenlerine dair bir yol haritası sunuyor.
109 sanatçı, 193 çalışma
“Sanatçı ve Zamanı” sergisi İstanbul Modern’in her yıl yenilenen ve genişleyen koleksiyonu ile farklı coğrafyalardan sanatçıları bir araya getiriyor. Sergide çalışmaları yer alan sanatçılar şöyle sıralanıyor:
Fahrelnissa Zeid, Aliye Berger, Semiha Berksoy, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cihat Burak, Adnan Varınca, Avni Arbaş, Cafer Türkmen, Naile Akıncı, Aziz Albek, Nejad Melih Devrim, Neşet Günal, Gökşin Sipahioğlu, Adnan Çoker, Turan Erol, Ara Güler, Albert Bitran, Burhan Doğançay, Ömer Uluç, Erol Akyavaş, Yıldız Moran, Yüksel Arslan, Atilla Torunoğlu, Tülay Tura Börtecene, Devrim Erbil, Georg Baselitz, Mehmet Güleryüz, Hermann Nitsch, Sarkis, Nil Yalter, Neş’e Erdok, Burhan Uygur, Nur Koçak, Komet, Seyhun Topuz, Koray Ariş, Anselm Kiefer, Gülsün Karamustafa, Balkan Naci İslimyeli, Richard Wentworth, Tony Cragg, Richard Deacon, Azade Köker, Fatma Tülin, Şahin Kaygun, Erdağ Aksel, Kemal Önsoy, Barbara & Zafer Baran, William Kentridge, Canan Tolon, Coşkun Aral, İnci Eviner, Hüseyin Bahri Alptekin, Bedri Baykam, Handan Börüteçene, Tayfun Erdoğmuş, Julian Opie, İrfan Önürmen, Jennifer Steinkamp, Nuri Bilge Ceylan, Canan Dağdelen, Selma Gürbüz, Hale Tenger, Kutluğ Ataman, Mark Bradford, Aydan Murtezaoğlu, Manuel Çıtak, Gül Ilgaz, Merih Akoğul, Michael Raedecker, Pae White, Liam Gillick, Ekrem Yalçındağ, Vahap Avşar, Murat Germen, Mustafa Horasan, Ferhat Özgür, Ramazan Bayrakoğlu, Monica Bonvicini, Taner Ceylan, Olafur Eliasson, Doug Aitken, Ergin Çavuşoğlu, Margherita Manzelli, Gülay Semercioğlu, Murat Akagündüz, Haluk Akakçe, Hüseyin Çağlayan, Jennifer Allora & Guillermo Calzadilla, Ali Kazma, Servet Koçyiğit, Nuri Kuzucan, Şener Özmen, Vahit Tuna, Sterling Ruby, Tomas Saraceno, Fikret Atay, Cevdet Erek, Ebru Uygun, Elliott Hundley, Matt Saunders, Nilbar Güreş, Seçkin Pirim, Ali Alışır, Murat Pulat, Ardan Özmenoğlu, Burcu Perçin, Burcu Yağcıoğlu, :mentalKLINIK
from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri http://ift.tt/2wjQuAd via IFTTT
0 notes
3dsrendercom · 5 years ago
Text
Five chicken coops around the world
Five chicken coops around the world
[ad_1]
We’ve rounded up five coops where chickens rule the roost, from a wooden hut in Turkey to Kengo Kuma’s black pavilion at Casa Wabi.
House of Chickens by SO?
Istanbul-based studio SO? built this chicken coop raised on stilts with oak plywood, oxidised metal panels and a corrugated metal roof.
It is in Turkey at Palanga farm, which is run by artist Kutluğ Ataman, and features a modular…
View On WordPress
0 notes
metingulerce · 6 years ago
Text
Yönetmen Kutluğ Ataman'dan tartışma yaratacak Gezi Parkı yorumu
Yönetmen Kutluğ Ataman’dan tartışma yaratacak Gezi Parkı yorumu
Filmleri ve sanat eserleri dünya çapında gösterilen yönetmen Kutluğ Ataman, Habertürk’te Kübra Par‘ın ‘Açık ve Net’ programına konuk oldu. Gezi parkı olaylarından ve FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’den bahseden Ataman, tartışma yaratacak açıklamalar yaptı.
Kutluğ Ataman, “Gezi’de çadırları yakan, yakma emri veren polisin, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında bir tankın içinden yakalandığını da…
View On WordPress
0 notes
do-guvercin · 6 years ago
Text
Erzincan dağlarında bir medea: Nesrin Cavadzade (Bant Mag. Röp #1)
Altın Portakal Film Festivali’nde kazandığı En İyi Kadın Oyuncu Ödülü ve geçtiğimiz yıl rol aldığı üç filmle son dönemde adından çokça söz ettiren Nesrin Cavadzade ile hem yakında vizyona girecek Kutluğ Ataman imzalı yeni filmi Kuzu, hem de gelecek planları hakkında konuşmak üzere buluştuk. Oyunculuktaki yeteneği hakkında sinema sektörünün ağız birliği ettiği Cavadzade, hem başarılı hem de belli bir duruş sahibi olunabileceğini de kanıtladı bugüne kadarki kariyeriyle. Söz konusu filmler ve Türkiye’de oyunculuk yapmak olunca, söz ister istemez bu topraklar üzerinde kadın olmaya geldi.
Tumblr media
Kuzu ile başlayalım. Film, tanıtımlarda “Yılın En İyi Türk Filmi” diye duyuruluyor. Bu iddialı cümle seyirci beklentisi açısından bir dezavantaj oluşturmuyor mu? Kuzu’nun Antalya’dan En İyi Film ödülü almasıyla birlikte oluşan bir cümle bu. Türkiye’de maalesef ortalama izleyicide, “Bu bir festival filmi, kesin sıkıcıdır” önyargısı var. Hâlbuki Kuzu’nun seyirciyle temasıyla birlikte inanılmaz bir şey oldu. Biz ilk defa Berlin’de seyirciye sunduk filmi, 2 bin kişilik devasa bir salonda izledik ve orada da çok beğenildi, ayakta alkışlandı; fakat Antalya’da defalarca kahkahalarla, alkışlarla kesildi film. Ben hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşadım ve sanki eski açık hava sinemalarındaymışız gibi hissettim. O tepkilerden yola çıkarak tahmin ediyorum ki Kuzu’nun kasvetli bir film olduğuna dair algı kulaktan kulağa yorumlarla çok dağılacak. Tanıtımlardaki o cümle de bu algıyı kırmaya yönelik sanırım.
Anadolu hikâyelerinde kadın karakterlerin ürkek hâllerine alışkınız; fakat Medine herkese kafa tutan, güçlü bir kadın… Siz hangi aşamada Medine olmaya karar verdiniz? Senaryoyu okur okumaz! Hem senaryonun kendisi, edebi gücü, hem de Medine karakteri çarptı beni. Okur okumaz çok etkilendim, çünkü böyle kadın karakterler çok fazla yazılmıyor… Bir erkek karaktere bağımlı olmayan, bütün köye meydan okuyabilecek kadar güçlü bir kadın Medine. Bu anlamda, daha önce yine çok severek oynadığım Cemal Şan’ın Dilber’ini hatırlatıyor. Ama Medine biraz daha deli. Dilber daha çok duygularıyla hareket eden bir kadındı; Medine ise daha mantıklı ve kurnazca hareket ediyor. Aslında ben anne rollerinden hâlâ biraz uzak durmaya çalışıyorum ama bu rolde hiç tereddüt etmedim.
Karakterin hedefi oğluna bir sünnet düğünü yapabilmek ve bu düğünün görkemiyle statü atlamayı istiyor. Siz bu tür statülere çok da prim tanımayan bir dünya görüşünün içinden geliyorsunuz. Durduğunuz noktadan Medine’ye bakmak zor olmadı mı? Ben bu filmi bir maske düşürme hikâyesi olarak görüyorum. Köyün en fakir ailesinin hanımı Medine, 27 yaşında bir kadın, iki çocuğu var… Beş yaşındaki oğluna sünnet düğünü yapmak ve “en fakir aile” sıfatından kurtularak statü atlamak, saygınlık kazanmak istiyor. Bunlar hiçbirimize yabancı duygular değil. İstersen dağın tepesinde yaşa, istersen bir metropolde, herkes saygı görmek ister. Medine de bu hedefe ulaşmak için sezgileriyle hareket ediyor. Onun ruh hâlini çok iyi anlayabiliyorum.
Kutluğ Ataman ile siyasî duruşunuz Gezi olayları döneminde çok keskin bir şekilde ayrıldı. Siz aktif bir şekilde direnişe destek olurken, Kutluğ Ataman karşıt bir noktada durdu. Bu aranızda bir sorun yaratmadı mı? Senaryoyu okuduğum, filme başladığımız esnada henüz Gezi olayları yaşanmamıştı ve ben doğal olarak Kutluğ’un o sırada nasıl bir tavır içinde olacağını bilmiyordum. Kendisini Twitter’dan takip ediyordum, bütün filmlerini, video çalışmalarını biliyordum ama politik anlamda benden bu kadar uzak bir noktada durabileceğini hayal etmemiştim. Bu anlamda film çekildikten sonra tereddüt ettiğim oldu ama şu açıdan vicdanım çok rahat: Kuzu çok güzel bir film, Medine mükemmel yazılmış bir karakter ve Kutluğ’un politik fikirleriyle ortaya çıkan filmi birbirinden ayrı ayrı değerlendirebiliyorum. Benim düşüncelerim beni, bir başkasının düşünceleri de kendisini ilgilendirir ve bu açıdan ikimiz için de çok profesyonel, aynı zamanda medeni bir süreç oldu. Bizim zaten en önemli toplumsal sorunlarımızdan biri, bu kutuplaşmış ortamda farklı şeyler düşündüklerimizle yan yana gelebileceğimiz zemini kaybetmiş olmamız. Ben, karşımdakiyle aynı doğrultuda düşünmesem de onunla aynı projede ve yer alabileceğim bir alanı yaratma çabasının değerli olduğuna inanıyorum. Ayrıca filmin bütün bunlarla hiçbir ilgisi yok. Mesela Medine karakteri muhafazakârların kolayca alıp bağırlarına basabileceği bir karakter değil; hattâ onların hiç hoşlanmayacakları bir kadın.
Buna rağmen Kuzu’ya Kutluğ Ataman sebebiyle önyargıyla yaklaşacak bir kesim muhakkak olacaktır. Bu kaygı Antalya’da vardı, filmin bu açıdan nasıl karşılanacağı merak ediliyordu. Ama hem seyirci hem de jüri filme büyük bir sıcakkanlılıkla yaklaştı. Bu sene jüri çok farklı kesimden insanlardan oluşuyordu ve yine de Kuzu’ya En İyi Film ödülü verildi. Bu da filmin iyi ve hikâyenin güzel olmasının göz ardı edilmediğini gösteriyor. Film kendi ayakları üzerinde duruyor ve söylemesi gerekeni söylüyor; insanlar da Kuzu’nun değerini bunlara bakarak değerlendiriyor. Önemli olan da bu.
Ekrandaki projelerde bazı karakterlerin karikatürize edilmesinden rahatsız olduğunuzu biliyorum. Herhangi bir dizide, mesela sahici bir lezbiyen kadın izleyebilecek miyiz sizce? Keşke buna dair umutlu bir şey söyleyebilsem ama Türkiye bu anlamda giderek daha tutucu bir yer oluyor. Atıf Yılmaz’ın kadın karakterlerini hatırlayın mesela. Bugün artık böyle kadın rolleri yazılmıyor sinemada. Geçen gün Ahmet Hakan bir köşe yazısında Kemal Kılıçdaroğlu’nu eleştiriyordu. Biliyorsunuz, “Erkek gibi konuş, çık erkek gibi anlat!” benzeri cümleleri pek sık duyarız politikacıların ağzından. Ana muhalefet partisinin başkanı da böyle bir cümle kurunca, “Bari sen yapma Kemal Kılıçdaroğlu” diyordu Ahmet Hakan yazısında. Özetle, bu kadar ataerkil, bu kadar homofobik bir ülkede farklı cinsel yönelimlere ne derece kucak açılır, bilemiyorum. Bırakın televizyonu, sinemada bile karikatürize edilmeden ne kadar değiniliyor ki? Keşke “Evet yapılabilecek, biz bu sorunlarla yüzleşiyoruz, demokratlaşıyoruz, ifade özgürlüğü gittikçe yerleşiyor” diyebilsem…
Tumblr media
Fotoğraf: Muhsin Akgün
Sizin de dâhil olduğunuz bir grup oyuncunun canlandırdıkları rol için Kürtçe öğrenmeleri de konuşuldu geçenlerde; hattâ Vildan Atasever “Aborijin dili öğrensem bu kadar tuhaf karşılanmazdı!” dedi. Bu meselenin haber değerinin olması çok tuhaf değil mi? Bu da bir tabuydu çok yakın zamana kadar. Çok eleştirdiğimiz iktidar bu tabunun yıkılmasında büyük bir rol oynadı aslında; aldı ve bir noktaya kadar getirdi. Barış süreci nasıl yürüyecek, nasıl sonlanacak, bunu henüz öngöremiyoruz ama şu an geldiğimiz nokta çok kıymetli. Hiçbir gencin Türk-Kürt çatışmasında ölmediği bir Anadolu her şeyden daha önemli. Sürecin bu noktada olması tamamen iktidarın başarısı değil elbette, Kürt halkının inadı çok önemliydi. Mesela Erol Mintaş, Annemin Şarkısı’nı baştan sona Kürtçe çekerek bu inadın sinemadaki bir temsilini sundu bize. Vildan’ın söylediğine de katılıyorum ve bu anlamda Gezi’nin ciddi bir kırılma noktası olduğunu düşünüyorum. Biz medyanın ne kadar içi boş ve yalan üreten bir makine olduğunu gördük ve Batı’dakiler ilk defa, “Biz burada ölüyorken bunlar penguenlerle ilgili haber yapıyorsa, demek ki 30 yıldır Doğu’da neler olup bitti de neler seyrettirdiler bize” dediler nihayet.
Kuzu yakında vizyona giriyor ve Şubat’ta da Son Mektup. Sizin için yakın gelecekte daha çok sinema mı var, yoksa ekrana dönüş söz konusu mu? İstediğim daha çok sinema tabiî ki. Ben senede ortalama iki film yapan bir oyuncuyum. Eğer senede iki-üç film yapabilecek durumda olursam herhalde televizyonu çok aramam. Ama Türkiye şartlarında televizyona otomatikman hayır demek de pek mümkün değil. Projenin beni heyecanlandırması çok önemli. Mesela Ağır Roman: Yeni Dünya bugüne kadar bittiğine üzüldüğüm tek projedir, çünkü Kara Leyla beni çok çarpan, çok emek verdiğim bir karakterdi. Ben her zaman senaryoya, kahramana ve kendimi orada görüp göremeyeceğime bakıyorum. Bunun dışındaki meseleler çok da önemli değil.
0 notes
illuminations-of-nyx · 7 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media
KUTLUĞ ATAMAN
http://www.kutlugataman.com/
Kutluğ Ataman, born in Istanbul in 1961, is an artist whose main medium of expression is the moving image.
THE PORTRAIT OF SAKIP SABANCI was commissioned by the Sakıp Sabancı family in 2011, to mark the ten-year anniversary of the Turkish business leader and philanthropist Mr. Sakıp Sabancı’s passing. The multi-image installation, which took almost three years to complete, is formed of approximately 10,000 LCD panels—each one a portrait of one of the tens of thousands of people from all walks of life—who crossed paths with Mr. Sabancı. These are people who he supported and those who worked with him.  
KUBA is also the name of a shantytown slum, wedged between tower blocks and the airport in Istanbul. Ataman spent more than two years getting to know the wary, suspicious inhabitants of this illegal, mostly Kurdish neighbourhood, and filming them talk. Forty of these monologues are shown on 40 television sets, each old, portable, junked technological behemoth sitting on its own stand. In front of each TV is a sagging, second-hand armchair. The voices of the people of Kuba - young and old, women and men, defeated and defiant - are with us now. They smoke, they cry, they sing; the subtitles churn through their tales.
Each screen is a talking head, someone sitting at a kitchen table or in a cramped sitting-room, equipped for the most part with just the kind of old furniture we're sitting on. Ataman, invisible behind the camera, occasionally asks a muffled question, but these people don't need much prompting. They've got a lot to talk about.
The longer you listen, and the more you meander from chair to chair, the more you gather that these stories are entwined, in betrothals and blood feuds, jail-time and dead time, which the unemployed men spend in makeshift coffee houses, the women stuck with their kids, or waiting outside the prisons for their husbands' return. Sometimes, they don't come back.
There are drinkers and devout Muslims, thieves and one-time revolutionaries, gamblers and crazy people. The kids have their turf wars, they steal, they do drugs, they have their pitiful fantasies. Here's Ugur with his backwards-facing baseball cap, his winning smile and his dreams of inventing a new type of car. Yalcin who went away to a religious school and got into drug-dealing. Yuksel the cuckolded wife, Raziye and Safiye who long for an education, a way out. Nejla the football-playing tomboy who's probably a lesbian but doesn't know it; Eda crying with her kids, old Emine who lost her children to heroin.
The women often turn to Hatun for support, defiant Mother Hatun, with her gold teeth and her smoker's face and her wonderful eyes and her filthy tongue. Mother Hatun talks about being beaten: "The doctor asked what happened to my face and hands. 'What's it to you?' I said, 'What you should ask is what happens to the women in prison whose newborn babies are cut and thrown in the toilet.' " Sometimes, sitting close to the screen, the floor opens up.
Kuba is a tight-knit place, and these people are in many ways better off - say - than the street kids of Rio and the dispossessed of many other of the world's expanding cities. Kuba isn't - quite - the City of God. According to Ataman, it is a state of mind - rebellious, lawless, cohesive. One inhabitant says that when he first arrived he found a community that was like a village, a family, where no one took account of language, religion or race. Some say it is charming, and speak of the shanty with obvious affection. No one knows why it is so called - it is named perhaps after Cuba, a distant, chimeric ideal. For all its awfulness, its inhabitants feel a deep sense of belonging: "I live here too," one woman says, "So I can't say it's bad even if it is."
Here's Dogan, who read and read and turned himself into a Marxist - after hanging around for a while with fascists (at least he thought they were fascists - "they had 'interesting moustaches' "). Dogan is dogged by his former police torturer, whom he keeps running into in the restaurant and at the horse track.
The stories told by Kuba's 40 characters are often terrifying. In Kuba you can be arrested for writing a petition, for playing Kurdish music at a wedding, or even for buying a magazine. The men go away to "special prisons", or get tortured in the local police station. Police torture is considered almost normal. It comes up again and again, a shadow cast on many of these soliloquies. Then there are the petty feuds, the wife beatings, the crime, the poverty and ignorance.
Places like this surely exist in many cities. Kuba started as a goatherd's shack in a stony pasture. It was followed by another shack, then another. Mud walls and masonry and corrugated iron. We don't see the outside, except for a roof of vine leaves in Hatun's yard, and the glare of daylight beyond a curtained window. Some here say that they have never seen the sea, which is just a short distance away.
Kuba is Ataman's finest work to date. His videos and films have always concerned themselves with the stories people have to tell - aging opera divas, Turkish transsexuals, an Englishwoman obsessed with lilies, people who believe in reincarnation and women who wear wigs. Kuba is many lives, more than a cast of characters, in that after a while one begins to form a bigger picture of their interconnections, shared difficulties, common struggles and complex betrayals. Kuba begins to have the richness of a novel: a mosaic of truths and lies, insight and ignorance, anger and humour and humanity.
There is a lot of specious talk in contemporary art about "breaking boundaries". Mostly, this is inconsequential blather. In this work, Ataman has overcome what I have often previously seen as the limitations of his staging. Moving outside the gallery, and opting for the most basic technological format (never mind the DVD player concealed in the cabinet beneath each television), Kuba succeeds in a way his more apparently sophisticated installations do not. Here, one faces his characters as though we were seated opposite them, as though we were their guests. We are also constantly aware of the bigger picture, stretching away all around us. It is a babble of intimacies.
The jumps and the edits are visible, and the translation makes these people appear highly articulate, which I have no doubt many of them are; equally, many are illiterate and have had barely any formal schooling. Often, their Turkish is poor.
0 notes
ntvtr · 8 years ago
Photo
Tumblr media
Yönetmen Kutluğ Ataman yaralı kuşlara şifa olmak istiyor http://bit.ly/2hdOKC0
0 notes
gozel · 8 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Kutluğ Ataman : Reis-i Cumhur’a saygı .
-
Yeni Söz ;
Şeytaniler İbnelerini sokağa döküyor
0 notes