#kitap yorumu
Explore tagged Tumblr posts
3391kilometre · 22 hours ago
Text
-Öpüşürsek geçer.
-Hayır, sarılırsak geçer.
-Öpüşelim.
-Sarılalım.
-Öpüşürken sarılalım mı?
-Sarılırken öpüşelim.
-İkisi de aynı şey aptal!
21 notes · View notes
belkibirumit · 6 months ago
Text
-Özlüyor musun onu?
-Bilmem…
-Seviyordun onu.
-Evet seviyordum…
-Sevmeyi mi bıraktın?
-Hayır, sadece onun beni sevme ihtimalinin olmadığını anladım.
-Ama seviyor gibiydi…
-Yalanmış.
360 notes · View notes
helinsaye · 6 months ago
Text
Kırılmış kanatlar, incinmiş kalpler, kaybolmuş ruhlar…
215 notes · View notes
algosvaliente · 7 months ago
Text
Kendime yakın gördüğüm şarkılar vardı, tekrar tekrar dinledim. Bazı cümleler vardı, tekrar tekrar okudum. Defalarca baktığım fotoğraflar vardı benim. Bilmem kaç bin defa geri sardığım filmler. Anlamadığım için değildi bu tekrarlamalar.
Fazla iyi anlatıyorlardı, fazla yakındılar.
49 notes · View notes
meleknays · 1 month ago
Text
Okuduğum kitapta "Ayrılık 'sen'in yitiminde başlar, düşündüğüm sen değil O'dur artık" diyor. O kadar güzel bir ifade ki. Cidden birinden ilk ayrıldığınızda içinizde o kişi o kadar yer etmiş oluyor ki, ayrılığın acısını bile o kişiye anlatmak istiyorsunuz. O kişi hala "sen" olarak, seslenilecek bir iç ses olarak orada oluyor. Zamanla silüete, ikinci tekil şahıstan belirsiz bir üçüncü tekil varlığa dönüyor. Sen değil, içinizde değil, sesiniz ona hitap etmiyor artık. Yitip gitmiş bir öteki. Ona bahsedilemez artık, muhatabınız değil. En fazla onun hakkında başkalarına bir şeyler bahsedilebilir. İçinizden yitip gitmiş. Sen değil, O olmuş. Galiba ayrılığın değil ama ayrışmanın tasdiki de bu oluyor. İçinizden bile o kişi ile konuşmamak.
Tumblr media
25 notes · View notes
ceyflap · 8 days ago
Text
Annabel Lee
Poe, ne güzel anlatmış aşkını. Aynı zamanda da kaybını.
Zavallı Annabel Lee, üşüyüp hastalanıyor ve ölüyor. Deniz kenarında bir yere gömülüyor, Poe hergün onun yanına, mezarına gidiyor.. orada geceliyor, sabahlıyor. İşte böyle bir aşk!
Bir konuya daha değiniyor Poe aşkında, öylesine aşıklar ki cennette ki melekler bile kıskanıyor onları.. akıl almaz büyüklükte bir aşk bu. İşte bu yüzden, Tanrı kıskanıyor bu aşkı ve ayırıyor onları.
Seneler,seneler evveldi; Bir deniz ülkesinde Yaşayan bir kız vardı,bileceksiniz İsmi Annabel Lee; Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten Sevmekden başka beni.
O çocuk ben çocuk,memleketimiz O deniz ülkesiydi, Sevdalı değil karasevdalıydık Ben ve Annabel Lee; Göklerde uçan melekler bile Kıskanırdı bizi.
Bir gün işte bu yüzden göze geldi, O deniz ülkesinde, Üşüdü rüzgarından bir bulutun Güzelim Annabel Lee; Götürdüler el üstünde Koyup gittiler beni, Mezarı ordadır şimdi, O deniz ülkesinde.
Biz daha bahtiyardık meleklerden Onlar kıskandı bizi,_ Evet!_bu yüzden (şahidimdir herkes Ve o deniz ülkesi) Bir gece bulutun rüzgarından Üşüdü gitti Annabel Lee.
Sevdadan yana ,kim olursa olsun, Yaşça başca ileri Geçemezlerdi bizi; Ne yedi kat gökdeki melekler, Ne deniz dibi cinleri, Hiçbiri ayıramaz beni senden Güzelim Annabel Lee.
Ay gelip ışır hayalin eşirir Güzelim Annabel Lee; Bu yıldızlar gözlerin gibi parlar Güzelim Annabel Lee; Orda gecelerim,uzanır beklerim Sevgilim,sevgilim,hayatım,gelinim O azgın sahildeki, Yattığın yerde seni.
8 notes · View notes
kediiperisii · 9 months ago
Text
Kendimi özlüyorum, başka bir şeyi değil. Gülüp geçtiğim zamanları, herhangi bir şeyi kafama takmamayı, şarkıların sözlerine odaklanmadığım zamanları özlüyorum.
21 notes · View notes
yearsofsilence22 · 4 months ago
Text
Tumblr media
Kırmızı Yol
Kahve kokusuyla karışık sıcak bir hava esiyor derinlere kadar yüzümde hissediyorum, iki elim cebimde akan trafik ve sakin gecede ayriyeten gece bekçisiyim, burada yıldızları sayamayacağım çünkü yorgunluğum yıldızlarla beraber dökülüyor gökyüzünden, denizlerde karartı var firari gemiler bi haber getirecekmi dersin nöbetteyim şarkılarla avutuyorum kendimi beklemek saatleri çürütürken çetin ceviz muhafız gibi tek başıma koca dünyayı omuzlarımda yükleniyorum.
7 notes · View notes
kitapkontu · 5 months ago
Text
Tumblr media
Jess babasını görmeyeli on seneden fazla olmuştu. Annesinin ölümü ve kendi bacağının sakatlanmasıyla sonuçlanan bir araba kazasından sonra artık ormanın ortasında babasıyla bir başına yaşamak zorundaydı. Tam babasını tanımaya başlamışken, babasının geçmişinden bir sır gelip onu öldürmüş ve Jess'i tek başına bırakmıştı.
Yanında sadece babasının köpeği kalan Jess yiyecek aramalı, avlanmalı, korunaklı bir yer inşa etmeli ve ısınmalıydı. Kimi zaman etrafındaki yabani orman onu öldürecekmiş gibi hissediyor, bazen de kendini hayal edebileceğinden daha güçlü hissediyordu.
Jess hayatta kalacaktı. Hayatta kalmak zorundaydı. Babasını kimin öldürdüğünü biliyordu ve intikam almalıydı..
Tavsiye Kitap 5 🩷
18 notes · View notes
kahvemsogumadan · 8 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Tarihi kurgu deyince bende akan sular duruyor. Her zaman çok sevdiğim bir tür olmuştu ama Boleyn kızını okuduktan sonra ayrı bir merakım oldu. Bu kitaba gelecek olursam çok heyecanlansam da beklediğimi bulamadım. Konu ilgi çekiciydi ama yazarın yazım dilinden kaynaklı kitaba olan ilgim azaldı. Son 100 sayfa gerçekten heyecanlıydı ama onun dışında çok ağır ilerleyen, olaysız ve betimlemelerle doluydu. Farklı bir beklentiye girmesem daha farklı bir zaman da okusam daha çok sevebilirdim. Yine de tarihi kurgu seviyorsanız bakabilirsiniz.
9 notes · View notes
3391kilometre · 2 days ago
Text
Tumblr media
22 notes · View notes
belkibirumit · 4 months ago
Text
Tumblr media
61 notes · View notes
helinsaye · 5 months ago
Text
-Tugay sen bir katilsin.
-Eee sende katilsin.
-Sen gerçek bir katilsin.
-Sen yapay bir katil misin?
147 notes · View notes
algosvaliente · 7 months ago
Text
Bir şey sona ermek üzere. Oturmuş sigaranı tüttürürken, içini kemiren, seni tedirgin eden bir şey olduğunu seziyorsun. Gündelik hayatın dertleri mi seni korkutan? Hayır. Seni korkutan içindeki boşluk.
Anılar yok bu şehirde.
22 notes · View notes
toprakkoksunduslerim · 11 months ago
Text
*Ben dünyanın neresini tutmuşum, neresinden bakmış da korkmuşum, bu kadar bana gözyaşı döktüren ve yirmi beş yaşımda gözlerimin çevresini kırıştıran o ışıklar, o bana uzak olan ışıklar nerede? Ben, dışarıyı görmeden içine bakan ben, bu kopkoyu dehlizimde elimi kendi duvarlarıma çarpa çarpa kendi içimde gittim, geldim. Neden şöyle bilmenin, tanımanın uçucu, uçurucu hafifliğini bir türlü edinemedim?
7 notes · View notes
kafaminicibendolu · 8 months ago
Text
Merhaba canımın içleri. Uzun bir aradan sonra okuyup aşık olduğum kitap hakkında konuşayım diye geldim. Sanırım "En sevdiğin kitap ne?" sorusunun cevabı bu kitaptan sonra değişti. Yer edinmiş bir kitap oldu benim için.
Mine Söğüt okumayı hali hazırda çok seviyorum. Bundan önce "Deli Kadın Hikayeleri"ni okumuştum. "Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey" kitabını da hayatımın bir döneminde okumuştum ama bilen biliyor, hatırlamıyorum çoğu zaman okuduğum kitapları. Psikolojimi bozuyor Mine Söğüt'ün kitapları bir tık ama zaten her iyi kitap biraz psikolojiyi bozmalı, haksız mıyım?
!! Kitaptan çok fazla alıntı yapacağım.
Kitaptan genel olarak bahsetmem gerekirse, tek kişinin olarak başlayıp biten ancak beş kişinin hikayesi bu. Kendi monoton ve zorla yaşatılan hayatından vazgeçip kendini sokaklara atmış, ölmeyi planlayan bir adamla başlıyor hikaye. Sonra yaşlı bir kadın hayatına giriyor. Ölmesine izin vermiyor kadın. "Aşığım ben bu kadına. Öl dese ölürüm. Öldür dese öldürürüm. Ölme dedi ölmedim. Öldür dedi öldürdüm."
Birkaç deliyi anlatıyor her zamanki gibi Mine Söğüt. Kendi hayatından ve ailesinden vazgeçmiş bir adam, sevdiği için bacaklarından vazgeçmiş bir kadın, kendini unutmuş bir adam, çöpte bulunan küçük bir çocuk, bir de... Hülya var işte. Kendileri olma çabasında hepsi. Bıraksalar da kendimiz olsak derdinde... "Kim her şeyden arınıp da sadece kendisi olmak istemez?"
Özetle hem kendi zihinleriyle hem de sokakla savaşıyorlar. O savaşın arasında bir şekilde bir aile oluveriyorlar. Geçmişleri kendileri ve etrafla savaşmakla geçmiş bu insanlar, tek dertleri beraber olmak olan bir aileye dönüşüyor. Güzel bir yıkım, aşk, savaş hikayesi yani. Bir şiirin içinde yaşayıp gidiyorlar. "Şiiri sadece yazılır bir şey sanıyor Efsun Abla. Yaşanabileceğinden habersiz. Oysa kendisi bir şiirin içinde yaşıyor."
3 notes · View notes