#kitap listeleri
Explore tagged Tumblr posts
hcagla · 2 years ago
Text
Mayıs Ayı Okuması için 5 Kitap Önerisi
Her ay sonunda yeni ay için okuma listesi hazırlamak benim için en eğlenceli rutinlerden. Tabi bu listeye uyamayacağımı düşünüp kendimle dalga geçtiğim dakikalara da dönüşebilir. Düzenli kitap okuyabilen birine dönüşmem için bir kitap kulübüne katılmam gerekiyormuş. Kitap kulüplerine katıldıkça verilen kitapları düzenli okumaya başladım ve böylece ayda en az üç kitap bitirebilir bir hale geldim.…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
cninzihni · 1 year ago
Text
Mini duyurulu bişiler
Merhaba sevgili beni neden takip ettiklerini henüz kestiremediğim arkadaşlarım jfdgjfdgjf Bildiğiniz ya da hiç denk gelmediğiniz üzere ben buralarda ara ara su hatırlatması, kitap okuma hatırlatması gibi şeyler yapıyorum. Bu olayın aslı Whatsapp'de oluşturduğum toplu mesaj listeleri olsa da burada da bir deneme yapabiliriz gibi geldi bir süre için. Tekrara düşmemeye çalışarak (ve muhtemelen düşerek) günlük su hatırlatmaları yapıp katılmak isteyenleri postun altına etiketlerim diye düşünüyorum. Evet bu kadar anlattım, katılmak isteyenler bu postun altına yazabilir, not alırım isimlerinizii. Ne boş yaptın zamanımızı çalıyosun diyenler için de anket açıyorum alta, püh yüzsüz seçeneğini seçebilirsiniz sevgiler jfdgjfdgjfd
42 notes · View notes
birazhuzunluyum · 8 days ago
Text
Siyah bir noktaydı başlangıcım. Hırkamın koluyla ovalarsam geçer sandım. Geçmedi. Ben de umursamadım açıkçası. Biraz zaman geçti tabi aradan. Şöyle birkaç yıl... Günler, aylar birbirini kovalarken noktam farkına varamadan büyümüş. Telaşla doldurmaya başladım içini. Ardı arkası kesilmeyen yemekler, tavana ulaşmış kitap yığını, kül ve izmarit gölü, koridora uzanan siyah poşet şişeleri, kulağımda hiç susmayan çalma listeleri, izlediğim kadar izlenecek olan filmler/belgeseller, saatlerimi geçirdiğim spor salonu... Dolmak şöyle dursun daha da büyüdü o delik. Sanki kendi ellerimle beslemişim gibi. Sanki kendi kendimin katiliymişim gibi. Parmaklarımdan damlayan kan... Yerde son kez atan kalbim...
1 note · View note
elazigsurmanset · 24 days ago
Text
“Bilime Dayılı Etkinliklerle Çocukların Sahipliğindeyiz”
Tumblr media
Elazığ Bilim Merkezi, merkeze bağlı Kuşhane Köyü Kom Mezrası İlkokulu'na anlamlı bir ziyaret gerçekleştirildi. Ziyaret kapsamı genel özetler ve etkinlik listeleri, kış mevsimleri için kışlık bot ve kitap hediyeleri veriliyordu. Etkinlikler ve hediyeler, kaynaklar ve öğretmenler için muhteşem bir gün yaşanmasına vesile oldu. Bilim Merkezi Yöneticisi Tamer Kurtoğlu, ziyaretle ilgili yaptığı açıklamada, Elazığ Bilim Merkezi olarak bilime dayalı etkinliklerini şehir merkezi dışında köylere de taşıdıklarını belirtti. Kurtoğlu, “Bugün Kuşhane Kom Mezrası İlkokulu'ndaydık. Çocuklarımızla buluşarak bilimsel deneylerimizi burada gerçekleştirdik. Bu tür projelere farklı ilçelerde de devam ediyorlar” dedi. "Desteklerinizi Bekliyoruz" Okulun öğretmeni Kübra Sününbiye, 3 yıldır görev yaptığı bu köydeki yönetimle bağ kurduğunu ve köydeki koşullara rağmen şiddetli çalışmalarını dile getirdi. Sününbiye'den bahseden Kütüphane kurma planlarından, destek programında bulunarak, “Mahrumiyet bölgesinde görev yapıyoruz. Çocuklarımızı şehirdeki etkinliklere götüremiyoruz. O nedenle bu tarz projeler çok değerli. Kapımız herkese açık, unutulmamayı sağlayabilir” dedi. Çocukların Sevinci Ziyaret sırasında mutluluklarını dile getiren Sahra Türe, hediye edilen botlar ve yapılan örneklerle keyifli bir gün kaldıklarını belirtti. Bir başka öğrenci Esin Çelik de etkinliklerde çok eğlendiklerini ifade ederek teşekkür etti. Bu tür projeler, gelişim süreçleri, insanların bilimle tanışmalarını sağlarken, onların eğitimlerine ve sosyal gelişimlerine büyük katkı sunuyor. Read the full article
0 notes
suretlervekelimeler · 5 months ago
Text
Ne yapacağım?
Tekrardan merhabalar,
Bir önceki postta neden burada olduğumdan bahsetmiştim. Şimdi sıra geldi ne yapmak istediğime. Aslında bundan da bir önceki paylaşımımda bahsetmiştim ama şimdi konuyu biraz daha genişletmek niyetindeyim. belki de yazarak düşüneceğim demek daha doğru olur çünkü ben de ne yapacağım hakkında net bir fikra sahip değilim.
Evet, öğretmen olduğumu söylemiştim. Çocukluktan itibaren beni ben yapan yegâne özelliğim olan kitaplara düşkünlüğümü öğrencilerim için de faydalı olabilecek bir hale evirmek istiyorum. ve de kitap okuyalım ama nasıl, ne okuyalım gibi sorulara zihnimde net cevaplarım olsun... Kitap okurları bilirler ki kitap okumakla kitap tavsiye etmek birbirinden çok ayrı şeyler. kitap tavsiye edebilmek için karşıdakini çok iyi tanımak ve o anki ruh haline az çok hakim olmak gerekir. Ki isabetli bir atış yapabilmek mümkün olsun. öyle olduğu durumlarda bile isabet yakalama ihtimali genelde çok düşük oluyor. o sebeple en sevmediğim eylemlerin başında geliyor birine herhangi bir kitabı tavsiye etmek. Ama şimdi bu sevimsiz eylemi öğrencilerim için elimden geldiğince sevimli bir hale taşıyacağım. tematik bir şekilde okuma listeleri hazırlama niyetindeyim. Mesela ilk konumda Sömürgecilik olacak inşallah. Neden mi?
Öncelikle Sömürgecilik dediğimiz mevzu içinde adalet, eşitlik, güç dengesi gibi pek çok konuyu barındırdığı için okumaya, tartışmaya oldukça elverişli. Ve asıl nedense öğrencilerin nasıl bir dünyada yaşadıklarını bilmeden kendilerini gerçekleştiremeyeceklerine olan inancım. her daim güçlünün zayıfı ezdiği bu dünyada gerçekten iyi ve kötünün ne olduğunu bilmeden, dost ve düşman ayırt edemeksizin yaşamak zaten ateşe uçmaya teşne olan güve misali olan kalbimizi iyice savuruyor. ben kimim, bu dünyada neden varım gibi soruların yanında var olduğum dünya nasıl bir yer, burada var olan düzen nasıl gibi soruların da cevabını bilmemiz gerekiyor. Bilmeliyiz ki kendimize hakiki hedefler oluşturabilelim.
Herkesin şikayet ettiği ama kimsenin elini taşın altına koymadığı bir dünyada yaşıyoruz. Bunun altında yatan pek çok sebep olmakla birlikte bir tanesinin de dünya düzeni hakkında fikir sahibi olmamak olduğuna inanıyorum. Binaenaleyh içinde yaşadığımız dünyayı tanımalı, ben bu dünya düzeninde neresinde duracağım diye kendimize sormamız gerekiyor. gençlerin çoğunun tek hedefinin artık kısa zamanda zengin olup çalışmadan zevk-ü sefa içinde hayatını geçirmek olduğu bu zaman diliminde birilerini uyandırmanın bir yolu da belki bu olabilir niyetile çıkıyorum yola.
Allah kabul etsin...
0 notes
saireyn · 8 years ago
Photo
Tumblr media
"Ama, yalnızlığın kelimeleri yoktur. O, bütün kelimelerden oluşmuş bir kelimedir..." Hasan Ali Toptaş
159 notes · View notes
uzunburakefendi · 4 years ago
Photo
Tumblr media
. Gördüğüm kadarıyla herkes karantina günlerini ve gecelerini bol bol okuyarak geçirmiş ve hepsinin listeleri dolup taşıyor. Yani buradan öyle görünüyor. Peki ben eksik kalır mıyım hiç? Kalmam. 2015'ten beri her yıl sonu yayınlıyorum bu listeyi. Kitapları alt alta, üst üste dizmeyi, dizip de seyretmeyi seviyorum galiba. Kıstaslarım hep aynıdır: Bir yayınevinden en fazla bir kitap olabilir, 2020 yılı içinde ilk baskısını yapmış ve Türkçe yazılmış bir kurmaca olmalıdır. İş bu kıstaslarla seçilmiş, 2020 yılı içinde yayımlanmış en beğendiğim 10 kitap karşınızda. Hepsini gözüm kapalı tavsiye edebilirim. Önceki listelerimi #burakefendidenseçkiler etiketinde bulabilirsiniz. #birgüloğuz #istasyon #cemakaş #zamanınenkısahali #serkantürk #ausgang #ebruojen #lojman #şükranyiğit #burasıradyoşarampol #selçukaltun #ayrılıkçeşmesisokağı #keremışık #dünyanıngüçlütarafı #kadirdaniş #yeryüzüblues #afşinkum #kübra #fuatsevimay #bendenizjamesjoyce #kitap #neokuyorum #okumakiptiladır #okumahalleri https://www.instagram.com/p/CJWvS4wJbcZ/?igshid=6nk00n4s5023
3 notes · View notes
nesepalamudu · 4 years ago
Text
yeni dönemde yeni deftere başladım. geçen yıl başladığım defter bitmese de yarısından çoğunu doldurmuşum. bi yığın film ve dizi dolu. biraz kitap alıntısı biraz makale alıntısı biraz shakespeare birkaç tane başkaları tarafından bırakılmış ufak not bolca vize final ödev programı çalışma programı biraz dodo notları birkaç kermes planı biraz daha shakespeare bi tutam ispanyolca mutlaka sappho birkaç iç dökme seansı bir adet topitop buluşması araya serpilmiş latince özdeyişler birkaç konferans plana uygun giden planlar plana uygun gitmeyen planlar denenen yemek tarifleri ders seçimleri izlenenler ve izlenecekler listeleri ve son. bir sene bir deftere sığar mı evet sığar, aynen böyle
3 notes · View notes
hcagla · 1 year ago
Text
Kitap İncelemesi: Bir Kavanoz Mutluluk - Davide Cali
Tumblr media
Çocuk kitapları ile ilgili bir kitap kulübüne katılıyorum. Her ay belli bir çocuk kitabını okuyup yorumluyoruz. Özellikle okul öncesi çocuk kitapları listeleri paylaşılıyor. Son toplantıda Ekim kitabı Bir Kavanoz Mutluluk kitabıydı. Özellikle kitap muhteşem bir görsel şölen sunuyor. Çizimler gerçekten harika. Kısacık ama düşündürücü bir hikaye. Burada kitap kulüpleri ile ilgili bir parantez açmak istiyorum. Kitap kulüplerine katılmak, okuma alışkanlığını geliştirmek ve edebiyatla ilgilenen kişilerle daha fazla etkileşimde bulunmak için oldukça faydalı olabilir. Bu kulüpler, kitapları daha derinlemesine incelemenize ve farklı perspektifler kazanmanıza yardımcı olur. Aynı kitabı okuyan diğer üyelerle yapılan tartışmalar, kitapların daha iyi anlaşılmasını sağlar ve farklı yorumlara açık olmanızı teşvik eder. Ayrıca, kitap kulüpleri sosyal bağlantılar kurmanıza ve yeni arkadaşlar edinmenize olanak tanır. Bu tür topluluklar, okuma deneyiminizi zenginleştirirken, kişisel gelişiminize de katkıda bulunur. Çağla'nın yazı önerisi: Çocukları Felsefe ile Tanıştırmak Gelelim Ekim ayı için seçilen kitaba. Öncelikle kitap uçanbalık yayınlarından çıkmış. Kısacık bir hikaye fakat çizimler oldukça etkileyici. Hatta bazı sayfalarını çerçeveletecek kadar güzel. Genelde resimler biraz pastel tonlarda kaldığı için küçük çocukların dikkatini çok fazla çektiğini düşünmüyorum. Günümüzde yaygınlaşan çizimlere da bir eleştiri getirmek istiyorum. Artık daha çok ebeveynlere yönelik çizimler yapıldığını görüyorum. Çocukların ilgisini ya da anlamasını kolaylaştıracak şekilde değilde daha detaylı ve estetik görünen resimli çocuk kitapları satılıyor. Bu konuda özellikle Türk çizerleri ayrı tutuyorum çünkü gerçekten hala çocuklara odaklanan ve anlaşılır kitaplar resimliyorlar. Bence Türk çocuk edebiyatı alanı son yıllarda altın çağını yaşıyor. Gerek yazarlarıyla gerek çizerleri ile çok nitelikli kitaplar piyasaya çıkıyor.
Tumblr media
Gelelim Bir Kavanoz Mutluluk kitabımıza. Ben şöyle düşünüyorum kitapta genellikle üst tabakadan gibi gösterilen güvercinler mutluluğu satın alırken daha alt tabakada gördüğümüz fare boş kavanozu tamamen tesadüfen bulduğunda çok mutlu oluyor. Güvercinler sanki günlük telaşı arasında öylesine mutluluğu almışken fare kendi ağacını o kavanozda yaratarak çocuklarına ağacın altında bir kitap okuyor. Yani aslında satın almak yerine kendisi oluşturduğunda çok daha mutlu oluyor. Kitap her ne kadar okul öncesi resimli çocuk kitabı gibi görünse de bence ilkokul çağındaki çocuklara okunarak üstüne uzun uzun sohbet edilecek bir kitap. Tanıtım bülteninden; Mutluluğu küçücük bir kavanoza sığdırmak... Davide Calì'nin düşlerinden süzülüp Marco Somà'nın fırçasıyla renklenen Bir Kavanoz Mutluluk, minik okurlarıyla birlikte tam da bu can alıcı sorunun izini sürüyor.   Hızla değişen dünyadaki tüketim alışkanlıklarından ve maddiyata dayalı hazır mutluluk formüllerinden dem vuran bu düşündürücü öykü, zamansız bir evrende geçmesine rağmen günümüz gerçekliğine ayna tutuyor.       Uçanbalık okurlarının Bir Dostluk Masalı ve Yediuyur Nerede Uyur? isimli çalışmalarından tanıdığı Marco Somà'nın olağanüstü resimleriyle farklı görsel okumalara kapı aralayan kitap, kuşların renkli dünyası üzerinden insan hayatındaki maddi ve manevi değerlere değiniyor. Çın! Çın! Bakın, mutluluk satıcısı Bay Güvercin eski bir kamyonetle ta uzaklardan tıngır mıngır geliyor. Bayan İbibik, Bay Sülün, Bayan Çalıkuşu ve diğerleri...  Tüm kuşlar heyecanla sıraya giriyor. Hepsinin tek bir arzusu var, o da hayalini kurdukları mutluluğa bir an önce kavuşabilmek. İyi ama mutluluk satın alınabilir mi gerçekten?.. ​Mutluluk kavramını bir arzu nesnesine dönüştürüp, küçük, büyük ve aile boyu kavanozlarda satışa sunan Bay Güvercin'in, ormanın sakinleriyle kurduğu alışveriş ilişkisini konu edinen bu sevimli öykü; değişik türdeki kuşlara ev sahipliği yapmanın yanı sıra satır aralarında basit hesaplama ve matematiksel tanımlara da yer veriyor.   Bir Kavanoz Mutluluk, mutluluk arayışına eleştirel bir bakış sunarak, bakmasını bilen gözler için mutluluğun aslında çok yakında olduğunu hatırlatıyor. https://www.kitapyurdu.com/ Yeni haberler için bu siteyi Google News’ten takip etmeye devam edebilirsiniz. Sevgilerle Bu yazıyı beğendiyseniz sosyal medya hesaplarınızdan paylaşırsanız fazlasıyla teşekkür etmiş olursunuz. Daha fazla bilgi için beni sosyal medyada takip etmeyi unutmayın - Facebook, Instagram, Pinterest ve Twitter. Read the full article
0 notes
cninzihni · 1 year ago
Text
@ciceksizbahceler @oguzatayinruhu @iyiliktozuu @notalardayasayanbirisii @mondegris @saydamyaralar @ozelmulkiyet @enkazdan @damiilla @zamandemiralmiyor @neptundenkacak @belkibirgunokursunsblog @struuff @birkackisiyim @herzamanbulutluu @tuzkral @meecnuunsuzleylaaa @im-ice
11 notes · View notes
yolaemanet · 5 years ago
Text
Gitmeye birkaç gün kala.
Götürülecek mutfak eşyalarını ayarladık.
Ne alakaysa, okunacak kitaplar listemi temiz deftere, düzenleyip kategorilere bölerek yazdım. Bu iş bana hep umutlu bir şeylerin arefesinde olduğumu hatırlatıyor. Ya kitap listeliyorum ya da hazır listeleri gözden geçiriyorum.
Neyse.
Bir şeylerin öncesindeyim. Rüyamda gördüğüm o yeşil kitap, ellerimle sıkı sıkıya tuttuktan sonra başım dik yürüdüğüm o kitap, bana onun hatırlatıcısı; (umarım) hep diri kalacak bir umudun.
3 notes · View notes
yeterinceiyilesmistim · 4 years ago
Text
Tumblr media
Belki anlamışsınızdır, edebiyatta enler, ilkler özellikle takip edip, okumak için gayret gösterdiğim bir alan, ancak eserlerin ortaya çıkış kronolojileri ile benim okuma kronolojim aynı olmadığından aldığım haz da, kazanım da eksik oluyor. Bu bağlamda her yaş gurubu için titizlikle hazırlanmış okuma listeleri eğitimin temelini oluşturacağı kanaatindeyim. Umarım bir gün bu listeleri hazırlayacak yetkinlikte insanlar bu işe bir el atar. Böyle bir giriş yaptım çünkü Manas da dünyanın en uzun destanı olarak biliniyor, bu sebeple okunması değil belki ama bilinmesi şart. Elimden geldiğince okumaya çalıştım ama anlamak ve keyif almak o kadar zor ki, bence bunun yerine bu destanı anlatan incelemeleri okumak daha faydalı olacaktır, benden söylemesi.
Tumblr media
Adına distopya denilen en meşhur kitapları, Cesur Yeni Dünya da dahil olmak üzere, okuyup beğenmedikten sonra bu kitaptan beklentim hayli düşmüştü, iyi ki de düşmüş, çünkü Hayvan Çiftliği'ni gerçekten çok sevdim. Belki bunda kitabın distopyadan çok kara mizah olması etkili olmuştur, çünkü kitap kominizm rejiminin, bilhassa SSCB'nin, adeta bir parodisi. Hepimizin bildiği, gördüğü ve hatta yaşadığı olaylar birebir aynı anlatılsa da, tek fark insanların yerini hayvanlar alıyor, gerçeğinden daha çarpıcı ve sarsıcı olmayı başarmış, yaşarken fark etmediğiniz gerçekler bu kitapta anlamlı hale gelmiş, bence kitabın en büyük olayı da bu. Sanıyorum bunda çeşit çeşit insanı farklı hayvan türleriyle sembolize ederek hepimiz insanız belki ama, aslında farklı farklı türleriz, içimizde domuzlar olduğu kadar koyunlar da var ve bunu göz ardı ederek kurduğumuz sistemler eninde ya da sonunda bizi totaliterizme götürecektir diyor. Değişimi gerçekleştirecek olanın ise sadece domuzlar olabileceğini, bu yeni sistemin ise egemenliğin bir domuz gurubundan bir başka domuz gurubuna geçmesi dışında bir anlam taşımadığını anlatırken oldukça karamsar bir tablo çiziyor.
Benim kominizme bir türlü inanamamın çok basit, temel bir nedeni var, belki çürümüş bir argümandır bilmiyorum, bu konunun cahili olduğumu söylemeliyim, herkes canını dişine takıp, gücü ve yeteneği ölçüsünde çalışırken iş zamanı birden ortadan kaybolup, yemek zamanı ortaya çıkan hayvanlar, kısacası kaytarma ve verimsizlik; kominizm bunun üstesinden nasıl gelebilir açıkçası bilmiyorum. Tamam ideali pek güzel bütün insanların eşit olması süper bir şey ama o eşitliği hangi düzeyde sağlayacağımız da önemli "herkesin boğazda yalısı olacak" ın eşiti mi, "herkes asgari ücretle çalışacak"ın eşiti mi?
Kominizm yergisinin dışında iktidarın halk kitlelerini elde etme ve elde tutma yöntemlerinin devamlı maruz kaldığımız örneklerini okuyunca gözümüz biraz daha açılıyor. Mesela çiftlikte olan alakalı alakasız her kötü şeyin sebebinin devrik liderlerinin olması, çiftlik hayvanları fakirleştikçe marşların, törenlerin artması, sürekli artık hiç kimsenin hatırlamadığı ama yine de dönmekten delice korktukları bir kötü dönemin ve düşman belledikleri bir kötü yönetimin anlatılması. Bir de, "Hiç olmaz", "Yok artık o kadar da değil" denilen bir sürü şeyin birdenbire, sessiz sedasız oluvermesi ve bir süre sonra da durumun kabullenilip, normalleşmesi de kitabın ibretlik olaylarındandı.
Velhasılıkelam geç kalmadan, mümkün olduğunca erken dönemlerde okunası bir kitap.
Tumblr media
Şehir kitapları ve tarihi yavaş yavaş ilgimi çekmeye başlayan bir konu, okumak istiyorum daha fazla ama hangi birinden başlayacağım bir mesele, tabi çözüm basit, önce kendi şehirlerinden başlamalı insan ve böylece kendi şehrim saydığım Giresun kitabını kütüphanede görünce aldım hemen. Bu kitap cumhuriyetin 80. yaşı vesileyle bir devlet kurumunca hazırlanmış. Hal böyle olunca resmi tarih anlatısı dışında derinlikli, adam akıllı bir tarih bilgisini bu kitaptan beklemek yanlış olur. Bilgisel anlamda bir katkısı olmasa da iki Giresun fotoğrafı gördük, gözümüz gönlümüz açıldı, iyi oldu.
1 note · View note
shadelessmind · 5 years ago
Text
En Çok Bilinen 7(?) Osmanlı Ressamı
Bizde yüzyıllarca resim günah sayıldığı için minyatür, nakış, hat, çini gibi ‘yan’ sanatlara yönelmiş sanatkarane ruhlu insanlar. Osmanlı’nın son dönemlerinde Tanzimat falan derken bu değişmeye başlamış. Bu yüzden 1800’lerin sonlarına gelene kadar hiç “Osmanlı ressamı” kavramı ile karşılaşmıyoruz. Sonra da zaten yüzbinlerce ressam yetiştirmiyoruz ama yine de çok bilinen, tanınan birkaç isme sahip olabiliyoruz. Bu isimleri hap bilgi şeklinde sıralayacağım zira anca bunu tüketiyoruz, kimse (en basit ve avam yöntem olan) her bir ismi Gogıla yazıp çıkan ilk 5 sonuç arasından başlığı hoşuna giden 3 siteyi açıp hızlıca göz gezdirip eserlerini inceleme zahmetine bile girmiyor çünkü. Ha şimdi diyeceksiniz ‘Sen yaptın da ne oldu?’ diye, bir şey olmadı. Ben serzenişlerin adamıyım. Bir de, resim çizemiyorum ama gözlerim var, bakabiliyorum. Bir de yazabiliyorum. 
Bahsedeceğim isimler ise sırasıyla: 
1- Osman Hamdi Bey
2- Şeker Ahmet Paşa
3- İbrahim Çallı
4- Mihri Müşfik Hanım
5- Ivan Ayvazovski
6- Hoca Ali Rıza
7- Ressam Halil Paşa
1- Osman Hamdi Bey (1842-1910)
Osmanlı resmi için bir Michelangelo adeta. Şaka şaka. Tamam bir Davut heykeli yapmamış ama Kaplumbağa Terbiyecisi’ni yapmış. Ona gelmeden önce şahsı hakkında birkaç bilgi de vereyim. Osman Hamdi Bey saray eşrafından (şaşırdık mı?), babası sadrazam İbrahim Ethem Paşa. Kardeşleri milletvekili ve belediye başkanı Halil Ethem Bey ile nümizmat İsmail Galip Bey. Bu insanların daha onlarca titri var ama oralara girersem yazının sonu gelmez, merak eden açsın Vikipedi’den okusun. Osman Hamdi Bey’in kendisinin de tek yetisi resim değil. Hatta bu en önemli yetisi bile değil görünüşe göre, öncü olması onu öne çıkarmış gibi. Resim sanatına gönül vermenin yanında asıl meşgalesi arkeoloji, müzecilik ve Kadıköy’e belediye başkanlığı etmek. Kadıköy’ün ilk belediye başkanıymış. Ayrıca da ilk Türk arkeolog kabul ediliyormuş. Birkaç tane de önemli kazı çalışması varmış. Bu çalışmalardan çıkan eserleri koruyan kanunu çıkarttırmış ve eserleri İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne koydurmuş. Demiştim, öncü adam. (Ek bilgi: Lübnan’daki Sayda Kral Mezarlığı kazısında İskender Lahdi’ni bulmuş. Bu lahit de İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin en önemli eserlerinden kabul ediliyormuş.) 
Neyse, bu beyefendi Kaplumbağa Terbiyecisi ile tanınıyor demiştim. Paris’e okumaya gönderildiğinde dönemin önemli ressamlarının atölyelerinde çıraklık yaparak kendini geliştirmiş. Kaplumbağa Terbiyecisi’ni yapmış. Hatta yetmemiş aynısından bir tane daha yapmış. Kaç tane yaptığı bilinmiyor ama söylediklerine göre zaten çoğu ressam yaptığı resmi aradan zaman geçince tekrar yapma yoluna gidiyormuş. Bir kopya olarak değil de sanırım aradan zaman geçince hem kendi tekniklerinin hem de resme bakış açılarının nasıl bir değişime uğradığını görmek ve göstermek için. Kaplumbağa Terbiyecisi en çok bilineni. 
Tumblr media
Kaplumbağa Terbiyecisi (1906)
En pahalısı ise Türkiye'nin de en pahalı tablosu olan Kuran Okuyan Kız tablosu. 2019 Eylül’ünde 6.3 milyon sterline satılmış. British Museum’da sergileniyormuş. 
Tumblr media
Kuran Okuyan Kız (1880)
Bir diğer aşırı pahalı eseri ise İstanbul Hanımefendisi. Bu da 1.5 milyon Euroya satılmış, bir üsttekinden kısa bir süre sonra Viyana Dorotheum Sanat Galerisi’nde. Alan kişi kimliğini gizlemiş, bu da bir yerde sergilenmek yerine kapalı kapılar ardında gözlerden ırak (ya da belki de yalnızca bir grup ayrıcalıklı insanın gözlerine hitap etmek üzere) olarak ‘muhafaza edileceği’ anlamına geliyor.
Tumblr media
İstanbul Hanımefendisi (1881)
Gelelim sıradaki eserine: Yeşil Cami’de Kuran Dersi. Bu da üsttekiyle aynı gün, Londra’da satılmış. Bedeli ise 4.64 milyon Sterlinmiş. Sanat gibi sanat yani. İroninin ağır geldiği bünyeler için niçin böyle söylediğime sonda döneceğim. Yalnız bu tabloyla ilgili bir şey fark ettim. Yüzlerce haber sitesinde tablonun Osman Hamdi Bey’e ait olduğu yazıyor ama tabloyu Vikipedi’de sıralanan eserleri arasında bulamadım. Ayrıca tüm haber siteleri tablonun 129 yıllık olduğuna değinmiş ama yapıldığı yılı yazmamış. Tahmin edileceği üzere satılma haberinin yapıldığı 2019 yılından sonra konuya değinen başka haber sitesi de olmamış. Buradan yola çıkarak tablonun 1890’da yapıldığını düşündüm ama bunu teyit edemedim. Habercilik copy paste değildir pek sevgili haber siteleri. 
Tumblr media
Yeşil Cami’de Kuran Dersi (1890)
Ve son olarak, Okuyan Genç Emir tablosu. Genç emir sofaya uzanmış kitap keyfi yapıyor. Tablosunun ise 3-5 milyon Sterlin arasına alıcı bulması öngörülüyormuş. Bunu okuduğum haber 2019 senesinde yazılmış. Sonra tablonun akıbetini öğrenmek için yaptığım aramada gördüm ki aynı 3-5 milyon Sterlin beklentisi 2012 senesinde de varmış. Sanırım hala var ve sonuçlanmış değil. Birilerine emirin kitap keyfini Holosko artı yüklüce bir miktar paraya okutacaklar, kararlılar. 
Tumblr media
Okuyan Genç Emir (1910)
2- Şeker Ahmet Paşa (1841-1907)
Asıl adı Ahmet Ali imiş bu ressam, asker ve bürokratın. Tıp okumaya başlayıp yarım bırakıp asker olmuş. O sıralar da çizmeye başlamış. Sultan da adamdaki yeteneği görünce (yine) Paris’e resim eğitimine göndermiş. Sonra yurda dönünce Osmanlı'nın ilk resim sergisini açmış (1873). Daha çok peyzaj ve natürmort şeyleri çizmiş. Yaşadığı dönemde yaşanan siyasi ve sosyal olaylardan ziyade yüzünü kendi içine ve doğaya çevirmesini "tercih meselesi" olarak adlandıralım. Doğa ve meyve/sebze aşığıymış anlaşılan paşa. Eserleri daha çok İstanbul ve Ankara'daki Resim Heykel Müzeleri ile Sakıp Sabancı Müzesi'nde duruyormuş. Tabii özel koleksiyonlarda olanları da varmış. Bunlar hep genel bilgi. Dolanırken gördüğüm eserlerinden bazıları ise Karpuz Dilimli ve Üzümlü Natürmort, Vazoda Çiçekler, Manolya ve Meyveler falan. 
Tumblr media
Karpuz Dilimli ve Üzümlü Natürmort
Tumblr media
Vazoda Çiçekler
Tumblr media
Manolya ve Meyveler
----------
Daha ikinci ismi tamamlamışken bu noktada yazıyı sonlandırmak istiyorum çünkü büyük bir hata yaptığımı fark ettim. 
Bu ressamların isimlerine farklı kitaplarda denk gelmiş ve biriktirmiştim. Kendimce araştıracak ve resimlerine bakacaktım. Ama aklıma hiç Gogıla "Bilinen Türk Ressamları", "Az Bilinen Osmanlı Ressamları" veya "Az Bilinen Türk Ressamları" araması yapmak gelmemişti. Yazıya başlamak için yaklaşık 30 makaleyi tarayıp yazıyı yazmaya başladıktan sonra bu fikir geldi aklıma. Kelimeleri aceleyle doğru bile yazamadığım bir arama sonucunda karşıma bir sürü bu konuyu ele alan liste çıktı. Liste demek hap bilgi demek. Bazıları bir resim ve bir isim (belki bir cümle) içerirken bazıları da bu benim yapacağım listenin biraz daha özet haliyle birkaç resim ve kısa bir paragrafla bu işi noktalama yoluna gitmiş. Her halükarda önceden oluşturulmuş olan listelere göre daha kapsamlı bir liste oluşturabileceğimi biliyor olsam da biraz hevesim kırıldı. Hap bilgi arayan gider onları okur, detaylı ve akademik bilgi arayan da zaten aramaya Gogıl'dan başlarsa bile oranın bilgi çöplüğüne sıkışıp kalmaz. Ben de şimdi bu yazı bitince gidip onları okuyacağım. Çok merak ettiğim isimler olursa onlara ayrıca bakacağım. 
Hevesim kaçınca listeyi tamamlamama kararı aldım ama okuyucu eğer bahsettiğim listelere göz atarsa kendi yazacağım yazıyla ilgili olan sonuç kısmını daha iyi anlayabilir diye düşünüyorum. Evet, bu yarım bir yazı ama sonuçsuz bırakmayı içim el vermeyecek. Listeleri de lafı açılmışken buraya bırakayım hatta:
1- Onedio: https://onedio.com/haber/muhtemelen-bircogunu-bilmediginiz-ancak-bilmeniz-gereken-23-turk-ressam-ve-resimleri-714478 2-  Leblebitozu: http://www.leblebitozu.com/bilmeniz-gereken-16-turk-ressam-ve-tablolari/
Tüm bunları anlatırken aslında konuyu şuraya getirmeye çalışıyordum. Ben resim okumayı, sanat akımlarını falan pek bilmem, jargona da hakim olduğum söylenemez. Resme bakarken bana aktardığı hislere ve detaylara odaklanırım. Bakarken, incelerken beni içine çeken resim iyi resim bana göre. Detaylar ise en önemli husus oluyor bu açıdan. Bazı resimlerde detaylara bakarken onların içinde kaybolmak, boğulmak ihtimali söz konusu olurken; diğer resimlerde ise detaylar arasında seyahate çıkmak, dolaşmak, objeler arasındaki ilişkileri keşfetmeye çalışmak ve hatta asıl gösterilenin altında bir alt metin aramak, kendince anlamlar yüklemek mümkün oluyor ki öyle bir tabloya uzun uzun baktıktan sonra bile başka zamanlarda açıp tekrar bakma isteği ve hazzı duymak zannediyorum ki ressamların eserlerine kazandırabilmeyi amaçladıkları yegane özellik olsa gerek. Bir de üçüncü tür var ki, onları ben anlamıyorum çünkü içimde o kadar da fularlı bir entel yatmıyor. Bu yukarıda paylaştığım resimlere bakarken de benim okura önerebileceğim detaylara odaklanmak olur. Detaylara bakarken ressamın size ne anlatmaya çalıştığına değil de sizin bakarken neler hissettiğinize odaklanın. Arkadaki duvara bakın, insanların anatomik özelliklerine, yüzlerine, ellerine, kıyafetlerine, kıyafetlerin kumaşına, dikişlerine, ayakkabılara, meyvelere, bulutlara, masalara, duvarlardaki yazılara göz atın. Onları inceleyin. Sonra da benim genellikle yaptığım gibi "vay arkadaş bu kadar detayı taş çatlasa 1 metrekare kadar bir alana nasıl sığdırmış" diye hayranlıkla hayrete düşün. 
Yukarıda ressamların eserlerinden bahsederken bu özelliklere ve detaylara hiç değinmedim, onun yerine bu tabloların fiyat etiketlerine odaklandım. Ama aslında bunu ben yapmadım, haber siteleri yaptı. Bir resmin haber değeri taşıması için fiyat etiketinin biz fanilerin gözünde canlandıramayacağı meblağları işaret etmesi gerekiyor sanırım. Şimdiye kadar bu böyle olagelmiş. Aralarda tek tük müzayedede satılınca kendi kendini yarı yarıya kesen Banksy tablosu veya duvara duct tape ile (sağlam banttır, öneririm) bantlanmış muz gibi "sıra dışı" eserler de haberlere taşınıyor, ama onlarda da zaten daha ilk paragrafta veya daha yaygın olduğu üzere başlıkta eserlerin maddi değer bilgisine ulaşabiliyoruz. (Banksy 1.4 milyon dolar, duvardaki muz 120 bin dolar) Burada bir ikilik doğmuş oluyor ama. Bu sanat eserlerinin değerini fiyat etiketi mi belirliyor yoksa bizde yarattıkları duygu mu? Veya bilmem kaç milyon dolarlık bir resim bende bir duygu yaratmıyorsa onun değeri benim için de milyon dolar mı olmalı? Şimdi bu açıdan düşününce o eser bende yaratmadığı duyguları ona milyonları saydıran kişi üzerinde yaratmış olabilir. Olabilir mi? Yoksa kara para mı aklıyor bu müzayedeci? Bu tür sorular birbiri ardına kafamda ampuller yakmaya devam ederken ve basın dünyası eserlerin etiketlerinden daha fazlasıyla ilgilenmezken asıl noktadan uzaklaştığımızı fark ediyorum. Duygu, hisler ve fiyat derken Osmanlı ressamları araya kaynadı. Ama bu canhıraş düşünselinin sonunda şunu da belirtmeliyim ki bu değer biçme olayları sanatın öznelliğinin önüne geçiyor. Sanat bireyseldir bana kalırsa. Tamam, evet, sanatçı mesaj kaygısı da gütmelidir, topluma mesaj da vermeli, eleştiri de yapmalıdır. Ama en nihayetinde bize sunduğu şey bizim alabildiğimiz kadar sanat oluyor. Herkesin sanatı kendine. 
Osmanlı diyorduk. Osman Hamdi Bey belki de en çok tanınan ve öncü ressamımız. Onun eserlerine bakarken bile resimlerle ilgili detaylı bilgi bulamadığım gibi en basitinden çizildiği yıl bilgisinde bile netlik olmadığını gördüm. Buradan varın siz hesap edin diğer daha az tanınan ressamlarımızın resimlerindeki bilgi kirliliğini, veya bilgi eksikliğini. Belki de bize adı dahi hiç ulaşamayan ama keşfedilmiş olsa bir Da Vinci, bir Van Gogh değeri görecek kişiler de o keşmekeşte yok olup gitti, kim bilir? 
---------- Kaynakça kullanmayı gerektirecek kısım çok kısa olsa da yine de yazayım ne olur ne olmaz. 
Kaynakça: 
1 - https://tr.wikipedia.org/wiki/Osman_Hamdi_Bey#Eserleri
2- https://www.ntv.com.tr/galeri/sanat/3-haftada-3-tablosu-rekor-fiyata-satilan-osman-hamdi-bey-hakkinda-bilmeniz-gereke,eQa8XVM_qE-wjyVD43jGUw/5pEusp1vLUKgOWVdSmmHlQ
3 - https://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eeker_Ahmet_Pa%C5%9Fa
4 - https://www.istanbulsanatevi.com/category/sanatcilar/soyadi-a/seker-ahmet-pasa/
1 note · View note
yokyerkitapkulubu · 6 years ago
Text
“HARRY POTTER” HAYRANLARI İÇİN OKUMA ÖNERİLERİ
“HARRY POTTER” HAYRANLARI İÇİN OKUMA ÖNERİLERİ
Büyücüler Serisi
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Büyücüler
Yasak bilgilerin gizli dünyasında gücün bedeli ağırdır…
Zekâsıyla yaşıtlarının arasından sıyrılan Quentin Coldwater, günlük hayatın monotonluğundan, Fillory adlı büyülü bir dünyada geçen fantastik kitapları okuyarak kaçmakta ama herkes gibi o da büyünün gerçek olmadığını düşünmektedir. Ta ki kendini New York’un kuzeyindeki çok gizli ve seçkin bir büyücülük…
View On WordPress
0 notes
manuklakaramuk · 5 years ago
Text
Karantina Günlükleri 1
                                                                                                 27 Mart 2020
Başlangıç…
Son zamanlarda çok yoğun çalışıyordum. Her gün gitmem gereken işler, çalışmalar ötesinde sürekli kafamın içinde dönüp duran “yapılacak işler” beni daha çok yoruyordu. Her akşam yorgun argın eve döndüğümde bedenim dinlenmeye muhtaçken hala yapmam gereken bir sürü iş oluyordu. Bu yüzden kendime bir çalışma tatili hayal ediyordum. Yani her sabah erkenden kalkıp gitmem gereken okul, işler bir dursundu ama ben evde, kendi belirlediğim kafelerde çalışmaya devam etseydim. Şu zihnimde dönüp duran işleri bir temizleseydim de diğer koşturmacalara kafam rahat devam edebilseydim.
Sadece işler de değil ki… sessizleşmek, kalabalıktan uzaklaşmak ve kendimi dinlemek istiyordum. Sonra minik minik hobilerim; nakış işlemek, boya yapmak istiyordum. Hiçbir şey olmasa bile ben evde olmayı, evimle ilgilenmeyi seven bir insanım. Temizlik yapmak, eşyalarımın ihtiyaçlarıyla ilgilenmek, kitaplarımla oynamak, filmlere dizilere dalmak, yazı yazmak… Sabah erken kalkma telaşı olmadan bütün gece oturup yazmak.
Sahi ben evde durup da kendimi ne güzel eyleyebilen bir insandım. Bir keresinde bir arkadaşım “hayatım boyunca evden hiç çıkmadığım tam bir günüm olmadı, belki çok hasta olduğumda falan…” demişti de ona haftanın üç günü çalışmadığım bir dönemde evimin hemen altındaki marketten bütün ihtiyaçlarımı alıp o üç gün hiç çıkmadığımı itiraf edememiştim. Öyle ki iki merdiven alttaki markete bile inmek zorunda kalmak istemezdim. O üç gündeki dinginlik ve planlarımı yapma hali bana diğer dört gün için güç verirdi. Ama insanlar evde durmakta neden bu kadar zorlanıyorlardı ki? Ev arkadaşı, eşi bir süre evde olmayacak arkadaşlarımı o sürede evlerine birilerini davet etme ya da başkasında kalma derdi sarardı. Hiç anlayamazdım, yahu ancak yalnız kalmışsın keyfine baksana. Ben tam aksine ev arkadaşlarım gittiği zaman hiçbir plan yapmaz, kimseyi çağırmaz, evin tadını çıkarırdım.
O yüzden bu yeni koronavirüs sebebiyle evlerimize kapanmamız gerektiği ilk açıklandığında çok sevindim. O çalışma tatilini çok hayal ediyordum da nasıl bir yolla olabileceğini hiç düşünemiyordum. Bu kadarına hayal gücüm yetmiyordu ama gerçek bir şey oldu ve herkes evlere kapanmak zorunda kaldı. Özellikle dilesem böyle tutmazdı. Tabii benim çalışma tatili hayalimde kazandığım para böyle kesilmeyecekti, mola vermek istediğim zamanlarda bir Kadıköy’e inip sosyalleşebilecek, istediğim zaman birkaç arkadaşı görebilecektim. Ama her sipariş eksiksiz gelmiyor ne yazık ki.
Hemen kafamdaki “yapılacak işler”i listeledim. İşte tam zamanı derken etrafım birden bir sürü linklerle sarıldı. Okunacak kitap listeleri, online gezilecek müzeler, ölmeden önce mutlaka izlenmesi gereken filmler, tiyatroların internetten gösterime açtığı oyunlar, canlı yayınlanacak konserler… neler oluyor? Beni yeni bir stres sardı. Hepsine birden nasıl yetişecektim? Bunların hepsini yapmak için iki üç hafta yetmezdi ki, aylarca sürecek bir karantina ancak paklayabilirdi. Hangi birini yapacağım stresinden anksiyete başladı neredeyse, okullar açılsa da normal rutinde devam edip dinlensem demeye başladım. En azından okuldan çıkınca bir kahve molası veriyorduk, böyle işin ne zaman başladığı ne zaman bittiği de belli değil. Sonra ne oldu? Hiçbirini, hedeflediğim hiçbir şeyi yapamadığım bir serilme süreci geçirdim. Öyle ki netflix’teki kafa yoran, düşünmemi gerektiren dizileri bile izlemek istemedim. Boş boş televizyona baktım, yattım, uyudum, kafamı kaldıramadım. Aslında ciddi bir hastalıkla mücadele verdiğimiz ve korkularımızın olduğu bir süreçte bir de bu kadar sorumluluk ve yük ağır geldi. Kaldıramadım.
Belki de tam da olması gereken bu. Gerçekten tamamen durmamız gerekiyordur. Canımızın sıkılması gerekiyordur belki de… sıkılsın yahu, canımızın sıkılmasından niye bu kadar korkuyoruz?
Ayrıca zaman algım tamamen değişmeye başladı. Şu an okul ve öğrencilerim için yapmam gereken bazı işler dışında tüm vakit tamamen bana ait ve ben yine hiçbir şeye yetişemiyorum. Ne kadar planlı, disiplinli olsam da o işleri öyle hemen bitiremiyorum. Bugün benim karantinamın ikinci haftası bitiyor ve bir haftam olsa hepsini bitiririm dediğim işlerin yarısını bile yapamadım henüz. Demek ki ne kadar zamanım olursa olsun istediğim hiçbir şeye yettiremeyecekmişim. Zaman gerçekten de bizim tutabildiğimiz, planlayabildiğimiz bir şey değilmiş, şimdi çok daha iyi anlıyorum. Biz zamanı yönettiğimizi sanırken onun elinde oyuncak olmuşuz haberimiz yok. En iyisi onun oyununa dahil olmak ve anın tadını çıkarmak sanırım.
Peki zamanımı nasıl geçiriyorum da hiçbir şeye yetmiyor? Bunu da anlatmak isterim ama etrafımızda bu kadar çok yapılacak şey varken uzun yazılar okumaya fırsat bulamıyorsunuz biliyorum. Hem daha uzun süre evdeyiz belli ki, ben bu karantina günlüklerine devam ederim nasıl olsa. Okumak isteyen her zaman misafirimdir.
1 note · View note
sosyalmedyablog · 8 years ago
Text
New Post has been published on Edebiyat Kulübü
New Post has been published on http://edebiyatkulup.com/aski-en-iyi-anlatan-kitap-varolmanin-dayanilmaz-hafifliginden-cok-agir-15-ozel-baski/
Aşkı En İyi Anlatan Kitap "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği"nden Çok Ağır 15 Özel Baskı
Milan Kundera’nın herkes birbirinden hoş olan eserlerinin içinden Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’nin yeri öyle çok okur için apayrıdır. Aşkı, insanı, yaşamı en iyi tahlil eden bu başyapıtın, sade ve dostça diliyle sorduğu sorular bize öğrenmek istemediğimiz cevapları sunar.
1. “Güçlüler güçsüzleri incitemeyecek değin kuvvetsiz olunca, güçsüzler çekip gidecek değin kuvvetli elde etmek zorundaydı.”
2. “Gerçek insan iyiliği, ancak karşısındaki cılız bir yaratıksa tüm saflığı ile, özgürce ortaya çıkabilir. “
“İnsan soyunun hakiki ahlâki sınavı, esas sınavı(ayrıntılarıyla derinlere gömülmüş, gözlerden uzak sınavı) onun, merhametine bırakılmışlara davranışında gizlidir: Hayvanlara.”
3. “Cennete duyulan arzu insanın insan olmamaya duyduğu özlemdir.”
4. “Peşine düştüğümüz hedefler her zaman bir parça sislerle örtülüdür. Evliliği özleyen genç kız bilmediği bir şeyi özler. Ün ardındaki koşan gencin ün denen şey hakkında en minik bir bilgisi yoktur.”
5. “Sevgi insanın gücünden vazgeçmesi demektir.”
“Franz için aşk kamusal yaşamın bir uzantısı değil, antiteziydi. Kendini eşinin merhametine bırakmayı özlemek demekti. Bir savaş tutsağı gibi teslim olan birey bununla beraber silahlarını da ayrılmak zorundadır. Gelebilecek darbeye aleyhinde daha her tarafta savunmasız olduğu için de darbenin ne vakit geleceğini merak edip durmaktan kendini alamaz. Franz için aşk sürekli bir darbe bekleyişiydi diyorsam, işte bundan.”
6. “Dünya böylece çirkindi ki, kimsecikler kalkmadı mezarından.”
7. “Bir kadınla sevişmek ve bir kadınla uyumak iki bambaşka tutkudur, sadece ayrı yok bununla beraber da zıt tutkulardır. “
” Aşk çiftleşme arzusunda (sonsuz sayıda kadına dek uzanabilecek bir tutku) duyurmaz kendini, uykuyu paylaşma arzusunda duyurur (tek bir kadınla sınırlı olan bir istek).”
8. “Tatlı sözler söyleyen, saygılı, kibar biriyle ortak oturdunuz mu , onun söylediği hiçbir şeyin dogru olmadığını, hiçbir şeyin dürüst olmadığını kendi kendinize hatırlatmanız dünyanın en kuvvet işidir.”
9. “Her iki tarafı da mutlu edecek tek ilişki, duygusallığa yer vermeyen ve sevgililerden ne birinin, ne de ötekinin birbirlerinin yaşamı ve özgürlüğü üstünde hak öne sürdükleri ilişki biçimidir.”
10. “Gözü ‘daha yükseklerde bir yerde’ olan herkes günün birinde gözünün kararabileceğini hesaba katmalıdır.”
“Nedir göz kararması? Düşme korkusu mu? Peki lakin gözcülük yapma kulesinin sapasağlam trabzanları da olsa bu korkuya kapılırız; neden? Yok, göz kararması düşme korkusundan farklı bir şey. Bizi çağıran, bizi kışkırtan, altımızdaki boşluğun sesidir göz kararması; düşme arzusudur, bu arzunun karşı dehşete kapılır, kendimizi korumaya çalışırız.”
11. “İçinde yaşadığı yeri terk etmek isteyen kişi mutsuz kişidir.”
“Üniversite mezunu ile kendi kendini yetiştirmiş birey arasındaki ayrım, bilgi düzeyinden çok dirim gücü ve kendine güven düzeyinin yüksekliğinde ortaya çıkar.”
12. “Aşk kaybettiğimiz yarıyı özleyişimizdir işte.”
13. “Hayat ne değin acımasız olursa olsun, mezarlıkta her zaman rahat vardır. Savaş sırasında, Hitler’in zamanında, Stalin’in zamanında, tüm işgaller sürüp sırası gelmişken bile.”
“Mezarlar çimle ve renk renk çiçeklerle kaplıdır. alçak gönüllü mezartaşları yeşilliğin içerisinde kaybolurlar. Güneş battığında kabristan ufak küçük mumlarla ışıl ışıldır. Ölüler bir çocuk balosunda dans ediyorlardır sanki.Evet, çocuk balosunda, çünkü ölüler çocuklar dek masumdur. Yaşam ne değin acımasız olursa olsun, mezarlıkta her zaman rahatlık vardır. Savaş sırasında, Hitler’in zamanında, Stalin’in vaktinde, bütün işgaller sürüp bu vesileyle bile.”
14. ”Bu dünyada gençlik ve güzelliğin bir anlamı yoktu; birbirinin tıpkı eşi, ruhları görünmez olmuş bedenlerle doymuş uçsuz bucaksız bir birleştirme kampından diğer bir şey değildi yaşadığımız dünya.”
15. “Beni seviyor mu? Benden daha çok sevdiği bir başkası var mı?”
“Aşkı değerlendirmek, denemek, sınamak ve kurtarmak için aşka yönelttiğimiz tüm bu sorular olur ya de her şeyin yanısıra aşkı kısaltmaya da yarıyor. Belki de sevemememizin nedeni çok hoşlanmak istememiz, yani karşımızdaki kişiden hiçbir istekte bulunmaksızın, ondan onunla birlikte olmaktan diğer bir şey istemeksizin kendimizi ona verecek yerde ondan bir şey (aşk) istek etmemizdir.”
Onedio IQ’yu Facebook’tan takip etmeyi unutmayın!
0 notes