Tumgik
#kasıt
fikret-i · 1 year
Text
Tumblr media
Eğer, ölüm tek çare yol ise yaşadığımız hadise çok dehşetli bir durum. Çıkabilme hayalleriyle kafa yormamak lazım. Meşru, legal yollar yok ise hele. Ölümü de kurtuluş yoldan çıkarmamak lazım. Yoksa ahirette Rabbinin fazlından mahrum kalıp, bırak necatı, topyekun müflis oluruz.
Fikret İ.
48 notes · View notes
seslimeram · 5 months
Text
109 Yıl Sonra
Tumblr media
“Ermenilerin, Rumların, Süryanilerin ve Nasturilerin yaşadığı ve sonra katledildiği veya sürgüne zorlandığı bütün vilayetlerde, Müslümanlar tarafından kaçırılmış ve bugün de hâlâ onlar tarafından alıkonan gayrimüslim kadın ve çocuklar var. Ayrıca bu milletlerin sürgün yolunu da takip etmekte fayda var. Rumlar Marmara’dan Konya’ya kadar olan yolu izlemek zorunda kaldı; Ermeniler ise Erzurum, Erzincan-Kemah-Malatya-Halep ya da Musul; Sivas-Harput, Mezopotamya yolunu izlemek zorunda kaldı. İstanbul ve civarı, Eskişehir, Konya, Pozantı’da farklı tarihlerde olmakla birlikte Rumlar ve Ermeniler tehcir edildi; Bitlis, Van, Diyarbakır vilayetlerine komşu Kürt aşiretleri de çok sayıda Hristiyan kadın ve çocuğu kaçırdı. Bunların arasındakilerin bazıları Nasturiydi ve hepsi hâlâ köle muamelesi görerek alıkonuluyor.
Arap Mezopotamya’sında çok sayıda Ermeni kadın ve çocuk var. Müslüman Araplar tehcir edilen Ermenilere karşı daha insanca yaklaştı. Ancak, onların da halen alıkoyduğu ve iade etmeleri gereken çok sayıda Hristiyan kadın bulunuyor. Yine de Araplara Türklerden farklı davranmak gerekiyor. Çünkü çoğunun bu kadınları cani Türklerin elinden kurtardığını ve genellikle onlara karşı iyi niyetli davrandıklarını düşünmemiz gerekir. Doğru olan buradaki şeyhlerle müzakere yürütmektir ve öyle umuyoruz ki bunu bizzat kendileri kolayca ve gecikmeksizin çözeceklerdir.” Paris, 8 Mart 1919...
- Zabel Yesayan tarafından kaleme alınan, Paris Konferansı’nda Ermeni Delegasyonu’nu temsil eden Boğos Nubar Paşa’ya sunulan 11 sayfalık rapordan bir kesit...
109 yıl sonra başladığımız noktanın da gerisinde kalakaldığımız bir düzlemin hakikatine eriyoruz hep birlikte. Tümüyle yabancılaştırılmış ilan edildiğimiz bir menzilde bu kökten, bu bağdan olduğumuzu idrak ettirebilmek için verilen onca mücadelenin ardından halen o “Ermeni” mitini aşamıyoruz. Bütünüyle kendini ezberden var eden, biteviye umursamaz bir halle devletli kademelerinin de kolladığı, yol açtığı, gözettiği bir nefretin istikametine her gün hedef kılınıyoruz. Bitimsiz değil, yok edilmenin sınırına ulaştırılmış, bugüne açık bir biçimde hasbelkader / rastlantısal bir direnme duygusuyla varabilmiş olan ol dördüncü kuşağın ve ötesinin elemine nasıl da kayıtsız kalındığını biliyoruz, yaşıyoruz.
109 yıl sonra, halen ismimiz, soy kodu uygulamalarında gizlenmiş bir fişlemeye hazır ve nazır bekleye duruyor. Bir yerlerde serbestçe çalışabilmemiz atfedildiği gibi hürriyetin de bir parçası olarak zikredilirken, devletli ya da yerel / mahalli hiçbir kurumda çalışmasının uygun düşmediği / görülmediği ender kimliklerden birisi olmaya devam ediyor “Ermeni”. Bir yanda ülkedeki eşit yurttaşlık üstüne nutuklar atılırken, yerel / genel seçimler varken o yurttaşlık haklarına dair mavallar okunurken, henüz bir caddenin / yolun / sokak dahilinde varlığımız yok addediliyor. Bir yanda baş efendinin aralıksız güncellediği bir ezber metin etrafından, Türkiye Ermenileri Patrikliğine, burada kalanlara hitaben bir taziye mesajı öte yanda İletişim Başkanlığının başındaki zat gibi nicesinin sunduğu inkar, mütemadiyen var ettiği nefret. Hangi Türkiye doğrusunu var ediyor sahi ama sahiden?
109 yıl sonra, tarihçi Ümit Kurt’un kaleme aldığı Kanun ve Nizam Dairesinde (Aras Yayıncılık) kitabında, bir teknokrat / bürokratın soykırımla teşviki mesaisinde her neleri, nasıl bir canhıraş sebatla var ettiğinin portresi karşımıza çıkartılır. Bizlerin yük edindiği o yıkım / yok etme / soy kurutma çabasının nasıl işleyen bir mekanizmayla sürekli devletin yüceltildiği / Türk kimliğinin ön plana çıkartıldığı bir yönlendirmeyle var edildiğinin utanç verici suretleri detaylarıyla birlikte paylaşılır. Duraksamadan bugün bildiğimiz ol İttihat ve Terakki Cemiyeti / Teşkilatı Mahsusa / Hamidiye Alayları vesairenin her nasıl, Talat, Enver, Cemal efendiler gibi baş önderleri, Dr. Bahattin, Dr. Nazım, Cemal Azmi gibi nice yan oyuncunun kıyısında işi bitirenlerin Mustafa Reşat Mimaroğlu gibi dönemin memurlarının etkili kullanımlarının da idesi / nirvanası karşımıza çıkartılır. Bir göçmenin, Ermeni halkına yakınlığının, yatkınlığının, diline aşinalığının imha politikalarında işlevsel bir çıkarımı var edebilmesinin utancı misal ne yana düşer. Komşusunu tanıyanların onları yok etme sürekliliğini / tutunmalarının ardılını kim ne zaman soracaktır sahiden?
109 yıl sonra, ailemin hakikatinden bir kesit olarak Göydün / Köydün Sebastia / Sepastiya ya da bugün bilindik ismiyle Sivas’tan, Gesarya (Kayseri) ve Yozğat’a (Yozgat) uzanan o iç içe geçmiş hangi yana dönersek dönelim eksik kılınmış olmamızın akıbetindeki karaya, kapkaranlık surete karşılık devletin olmadı / etmedik ile her şeyi geçiştirmesinin hali nice olurdu? Kişisel hikayelerimizi yeterince anlatmamışız gibi, hani belgeniz diye sual edene ol Ümit Kurt’un Kanun ve Nizam Dairesinde kitabı gibi devletli kademelerinin olayları her nasıl yok etme düzlemine taşıdığının da nişaneleri birkaç tıklamayla bulunabilir. Misal bir özel kütüphanenin arşivinde çıkagelen Zabel Yesayan’ın Paris Konferansı sırasında Boğos Nubar Paşa’ya sunması için tebliğ ettiği rapordaki gibi kaybedilmiş insana dair yaraları hangi kelimeler anlatabilir. Bugün bunca zaman sonra, yeni nesil olarak atanmış z kuşağından kimi insanların oh olsunlarının, iyi ettiklerinin, az bile yapmışız soykırım yapsaydık hiçbiriniz bugün hayatta olmazdınız gibi ikrarlarının kıyısında cürmü görmeye / anlamaya daha çok var mıdır? Kaybedilecek çok nesil var mıdır?
109 yıl sonra, Sebastia, Gesarya, Hadjin, Sis, Kozan, Alaşgert, Mazgert, Sassun, Muş, Musa Ler, Vasburgan, Van, Pağeş, Daron, Dikranagert ve isimleri sığmayacak ama bir ömür boyu bellekte yer edinen yerlerdeki hayatların akıbetlerini sorgulamak neden bunca ağır / zor kılınır? Kaybedilenlerin yerlerine ikame edilenlerin, ister Türk, ister Kürd, ister yerleşik ister muhacir ya da başka kentlerden göçmüş olsun oralarda gördüklerini, başka bambaşkasına ait olanın üstüne yerleştirilmesindeki sürekliliğin nasıl bir menzili basitçe değil topyekun zehirlediğine dair hiç mi hesap kitap sorulmayacaktır. Bir buçuk milyonu aşkın insanın akıbetinin zehir zemberek bir karanlıkça yok edildiği, kalanların da üstlerine çöreklenip, hayatta var olmalarına dair sorguların birisi bitmeden bir başkasının başladığı bir deneyimin ortasında bizlerin bugün halen yaşadıklarına dair en ufak bir anlama söz konusu mudur? İttihat ve Terrakki’nin Osmanlı’nın son perdesinde, daha sonra değişip, dönüşüp Cumhuriyet Halk Fırkası ve Partisine evrilen bir memleketin bel kemiği olup da, temellerini atıp da nasıl geçmişin yıkıcılığında bir gelecek devşirebildi bu ülke, sorgusuna düşen olur mu?
109 yıl sonra, eksik kılınmış hayatların akıbetine dair tek bir doğru düzgün soruşturma söz konusu edilmezken, dahası İttihat ve Terakki kurmayları belirli bir süreliğine tahkikat ve yargılama süreçlerine terk edilirken ne oldu da kurucu liderin Mersin Ziyaretinde ettiği şu sözlerin halen geçerli addedilmesinin hazin hali ne olacaktır? “Ermenilerin bu feyizli ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleketiniz sizindir, Türklerindir. Bu memleket tarihte Türk’tü, o halde Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır.” İyi de o ev hemen her durumda birilerine bir çatı olabilmişken, ne etti de Ermeni bir kere değil bir buçuk milyon kere bu memleketten def edildi. İzi silindi, meşum çetelerin ellerine rehin, tacize ve ölümün kıyısına terk, sınırın ötesine istiflenerek / sürülerek yok edildi. Birinci ağızdan çıkagelen o yok sayma her neyin nesiydi ki bunca zaman sonra kendilerini yeniden tanımlayan bir cerahat ülküsü etrafında nefret saçarak yürüyen ırkçı / turancı / bozkurt vs. için bir yol / iz / kılavuz bilindi? Kim verir ki hesabını?
109 yıl sonra, öyle bir cendereye tutulmuş gidiyor ki insanlık, daha geçtiğimiz aylarda var edilen Santa Maria Latin Katolik Kilisesine yönelik saldırı gibi nicesinden gurur / izansız bir biçimde onur telakki ettirilmek isteniyor. Bir cerahat halinin mütemadiyen ötekisine ol öteki bilinene dokunmasından zerre-i miskal utanç / hicap duyulmuyor. Ar zaten sizlere ömür! Tümüyle hedef kılınırken insanların yaşamlarının bu sahnede öyle ya da böyle altı üstüne getirilmesi / yok edilmelerinin / can almaların / hedef kılma hallerinin sahiden de bir sonu gelecek midir? Gelebilecek midir ey komşu!
109 yıl sonra, kişisel hayat hikayelerimizin baş köşesini kaplayan bir ağıdın farkına varılsın, sahiden bir şeyler anlaşılsın diye birkaç cümle kuruyoruz. Anadolu’nun çorak bir toprağa zamana yayılarak taşınmasının izlerinin en büyüğü olan 1915 öncesinde 1890-94 ve 1894 ile 1897 arasındaki tehcir / katliamlarla birlikte sufle edilmişken, ardılı bir biçimde bu topraklardaki gayrimüslim olanı toptan silmekten ötesini taşımayan bir cerahat haline / başka bir ülke tarihindeki Emval-ı Metruke’den, Varlık Vergisine, 6-7 Eylül’den, 20 Dolar 20 Kilo’ya, 2007’nin 19 Ocağında Hrant Dink’e, 2020’de Şirnex’te katledilen Şimuni Diril, yok addedilen / sır kılınan Hurmüz Diril’e pek çok katmanda salt Ermeni’ye değil pek çoklarına, Yesayan’ın bahsettiği kadar dahi merhamet gösterilmeden var edilir iyi de nereye kadar? Misal bir Nisan 24 günü 2011 yılında şakacıktan! Katledilen ol Sevag Şahin Balıkçı’nın ardından açılan yarayı nasıl değerlendirelim. Ne edelim!
109 yıl sonra, her şeyi en baştan anlatmaya gerek kalmadan bir kere olsun özür dilemenin dahi çok görüldüğü bir zeminde, hayatta kalmaya çalışıyoruz. 109 koca yıl sonra, bir hale, bir nedene bağlı kalmaksızın bu toplum için hedef kılınabilecek bir güruh olarak anılmaktan, bariz sinkaf / hakaret / tehditlere maruz bırakılmaktan illallah ediyoruz. Kaybettirme politikasından, devletin tüm kesimleriyle birlikte bir nefret objesi olarak başta Ermeni olmak üzere azınlıkların hepsini birden gözüne kestirdiği bir zeminde yıkımın sadece burada yaşamakta olanlara değil silsile halinde herkeslere, her bir ötekisi olarak anılana denk gelebileceğini biliyoruz. Biraz da bunun için Nisan 24’ün önemini, ol yok etme saiklerinin sunduğu perspektifin korkunçluğuna dikkat çekmek istiyoruz. Tümüyle, belirgin ve doğrudan zamana yayılarak bir tehdit olarak bilinen, görülen Ermeni yarasıyla bir başına bir asrı ve dokuz koca yılı geride bırakıyor. Yüzleşmek bir yana sorgulamak öte yana, inkarı kenara terk edip, ikrarla, iktidarın var ettiği / kendisine eşlikçi kıldığı ırkçı hiziplerin nefretine rağmen bir yaranın varlığı unutulmasın diye tüm bu serzenişler. Kenara yazılmış olagelen bir ağıdın, bir mendilin, bir tek kare sararmış ol fotoğrafın ardından çıkagelen nice hikayenin hatırına, unutmadık, unutturmayacağız.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Katie FALKENBERG – Los Angeles Times
0 notes
musfika-hanim · 4 months
Text
... neler yazacaktım neler yazdım..
evde yalnızım bir tuhaf hissediyorum. kızlar şu an semalarda bir saat sonra izmir'de olacaklar. çok enerjik ve mutlu gittiler ve iki hafta yoklar :( dün gece beraber otururken "anne biz yokken canın çok sıkılır mı" diye sordu english teacher yok ya dedim ben takılırım kendimce sıkıntı yok :) küçük kızçemin sınavına çok az kaldı ve onu evde yalnız bırakmak istemiyorum o yüzden sadece o okulda ve dershanede iken gitmek durumundayım derneğe. evdeki işlerimi halletmeyi seviyorum yalnızken onları hallederim bayram geliyor temizlik de olmuş olur. evde biraz içime dönerim, kendimi dinlerim (hiç dinlemiyormuşum gibi) ben bu yalnızlığı fırsata çevirebilirim ve bundan hoşnut da olurum. çoğu zaman bu evde birgün tamamen yalnız yaşayacağımı da düşünürüm ki bu çok mümkün. kızlar atanır ya da yuva kurarsa, küçük kızçem üniversite okumaya başka şehre giderse yalnız yaşamak kaçınılmaz olur. elhamdülillah kendimi her şart ve koşulda ortama adapte edebilen ve hayatın olumlu olumsuz getirilerine karşı beyin olarak hazırlıklı olan biriyim. olumsuz da düşünmem hiç kendime bunu kodlamam, ne olacaksa o andaki ruha karışmayı ondan mutlu olmayı becerebilmeyi öngörmeye çalışır aklım. gelecek ile ilgili de plan yapmam hiç zamanında kurduklarım elimden alındığı için. Allah ne verirse, neyi nasip ederse o olacak ve bunun içinde benim gayretim ve duam da vardır bunu bilirim. şükretmeye, yaşamımın zorluklarından çok verilen nimetlerin farkındalığında olmaya çabalıyorum şükür ve teslimiyet için bu şart. dünyayı çok iyi tanıdım, ona ve insanlara çok fazla bağlanır bel bağlarsam yarıda öylece bırakacağını bilirim. o yüzden an'da, an'da olanlarla, an'ın getirdikleri ve gelecek için de duayla şu hayatı O'nun da yardımıyla yaşamaya çalışıyorum. ne yazacaktım konu nerelere geldi hep böyle oluyor zaten. bugün için evi temizleme ve market alışverişi yapma planım var. derneğe bugün ve yarın gitmeyeceğim. yarın iki arkadaşımı yatıya çağırdım ve cuma günü inşallah bizden derneğe geçeceğiz genel merkezden misafirlerimiz var seminer ve toplantı olacak. Allah hayatı kolay ve insanca yaşayabilecek kabiliyet versin hepimize. insanız, yanlış yaparız, hataya düşeriz farkeder telafi ederiz ve yolumuza yine devam etmekle yükümlüyüz. acılarımız, sevinçlerimiz, kaygılarımız ve daha birçok duygu bizim birer parçamız yeter ki hepsini makul seviyelerde yaşayalım itidalli olalım ve bu hayatta kalbim için en çok dilediğim istediğim ve çoğunlukla öyle hissettiğim ve insanlar için de en çok sahip olsunlar istediğim merhamet duygusunu diliyorum, dileniyorum herkes için. merhametin olduğu bir kalpte kötülük barınmaz, barınamaz çünkü. Allah yumuşak sekinet dolu bir kalp, selim bir ruh, hayırla açılan kapılar, güzel bir yaşam, uzun, hayırlı, sağlıklı, salih bir ömürden sonra hakka yaraşır bir ölüm nasip etsin hepimize. amin.
("plan yapmam" dan kasıt bugün ve yarını içeren rutin işler güçler, güncel konular vs'den ziyade gelecekle ilgili, geleceğe ait hayal, istek vs tüm mevzular. ben asla programsız, plansız yaşayamayan biriyim zaten. anlatmaya çalıştığım konu daha, geniş ve kapsamlı geleceğe dair planlardan uzak durduğum)
*uzun yazmayı çok seven biri olarak okuyacaklara sabır dilerim ve okuyanlara dua 🤍
46 notes · View notes
hattabi · 7 months
Text
Tumblr media
Abdullah bin Mes’ud radiyallahu anh dedi ki:
"Sizden biriniz sakın birini dinde taklit etmesin. O taklit ettiği îmân ederse, o da îmân eder. Kâfir olursa, o da kâfir olur. Sizden biri illa birini takip etmek isterse, ölmüş birini taklit etsin. Zirâ hayatta olanın fitnesinden emin olunmaz."
Ölmüşlerden kasıt Nebî'nin ص ashâbıdır. Vallahualem.
39 notes · View notes
gelenkutusuu · 9 months
Note
Abi sen 33 yaşındamısın?
Profildeki kasıt 33 memleket plaka kodu
25 notes · View notes
vishnyasoju · 3 months
Note
Abi bunu normalleştirmeye çalışmıyorum asla ama anlayamadığım bir şey var. Bu türlü olaylar dünyanın her yerinde olmuyor mu? Cinayetler, taciz tecavüz insan hayatı, özgürlüğe kasıt her ülkede illa olan şey ama bizde neden bu kadar fazla? Olay sadece din meselesi mi? Evet müslüman ülkelerin hiçbiri güvenli değil fakat bizim ülkemiz diğer müslüman ülkeler gibi de değil bence tamam yobaz insan çok fakat iran,suriye,arabistan gibi ülkelerle bir olduğumuzu düşünmüyorum ve bu kadar mantık dışı olayın olmasını hâlâ anlayamıyorum. Acaba bu ülkede yaşayıp gündemden haberdar olup başka ülkelerin olaylarını çok duymadığımız için mi bizim ülkemizin durumu çok vahim görünüyor yoksa gerçekten de bizim ülkenin insanı çok mu kötü?
Hukuksuzluk olabilir mi? Hukuksuzluk? Adaletsizlik? Kanunsuzluk? Eşitsizlik? Yolsuzluk?
İstediğim her şeyi yaparım çünkü hukuk düzgün işlemiyor baksana keyfi istedi diye birini öldürmüş katili saldılar, tecavüzcü ama iyi hal indiriminden 10 gün yattı çıktı. Ben suç işlesem de hukuk işlemiyor nasıl olsa korkacak, caydıracak bir ceza mı var ki aklımdan geçeni yapmaktan çekineyim siyasilere saydırmadığım, din hakkında konuşmadığım sürece herkes uyuyor. Ben de alayım katanamı yolda yürüyen random birine saplayayım. Ne olacak en kötü psikolojisi bozuktu (!) derler. Olur da birkaç kişi sosyal medyada ses çıkarırsa onların sesini kesmek için ifademi alır sonra salarlar dimi? En kötü ne olabilir ki? Adam öldürdüm, durduk yere birine saldırdım diye hapse atacak halleri yok ya :)
12 notes · View notes
sillagen · 3 months
Text
Ben: Hayvanın karnını aldınız mı? ( bu sorudan kasıt bize hisse mi düştü yoksa kimse almak istemedi yine biz mi aldık )
Babam: Ortak almadı hepsini bize verdiler. 😂 Bir de ne dedim biliyon mu? Bennuse'de bunu çok sever dedim 😂 (sadece babam güldü burda ben hiç gülmedim :/ )
Temizliğine dayanamıyorum. Hele o koku temizlenirken aman Allah'ım gerçekten. Bunu yemek için niye bu kadar zahmete katlanıyoruz hali geliyor. Olsa yerim, olmasa yemem olan ben. Ailem o sıra olsa da yesek, olmalı kafa yapısında
14 notes · View notes
Text
o gün kritik yaparken bu işin tevbesi olur mu..sanmam demişti. kasıt yok, tamamen bağımsız, ilahi bir bakış söz konusu değil. onunla ise bu meselenin asla konusunu açmıyoruz ve dahi en zorlandığım şey. o kadar şeyin üstüne tekrarlandığında yaptığım şey bu meselenin üstünü örtmek olmuştu. yine ve hiç konuşmadan, kapanış. içimi kemiren bir kurt yerli yerince.
f.nin dedikleri...bu güne kadar en iyi terapiydi diyebilir miyiz, bittabi. ve evet malum konuya gelince de artık sorunsuz olduğum kanaatindeyim. bu saatten sonra imtihan olduğuna iman etmekten başka çarem yok. tedbir bir çok kez elden geçirildi, kafidir. onların da 'o' olduğuna inanmıyorum. bir daha o mefhumu kirletmek ve bu mesel üzerinde yıpranmak istemiyorum. nasiptir, bilinmez. hayat ve yaşamak canım. dünyada bu nimete erişememek, azaptır. mahrumiyet. mefhumu tanıyor, elestte görmüş gibi gülümsüyor ama erişemiyorum. daha fazla lakırtıya lüzum yok.
yine gideceğim ve yine. bir şeyler gelişiyor ve ben de peşlerine doğru. potansiyelinin altında kalmayı istiyorsun ve bu seni ne kadar mutlu eder bilemiyorum dedi. ben de bilemiyorum ama bu sefer bunu denemek için çabalıyorum. o kimseleri çok seviyor ve kalbi muhabbet besliyorum ancak sonrasına erişemiyoruz.
bayram günü kalp kırıklığının zuhurudur ancak dert edinmiyorum son iki bayramdır zaten buruk zaten kırgınız. bu bayram sabitim -bayramımız bayram ola, şen ola-
bayram bulaşığı overthinkistanından selam, okuyanlardan dua hgecelerdir dosdlar
7 notes · View notes
sefkattuyu · 2 months
Text
27 Nisan 2024 14.54 Ankara
Yüzünü özledim.
Sakallarını, saçlarını...
Sarıldığımda içime çektiğim kokunu özledim.
Ellerinin kemiklerini, bileklerini izlemeyi özledim.
Ruhumuzda ve bileklerimizde aynı yara izini taşıyışımızı özledim.
Damarlarında atan nabza her gün şükredişimi özledim.
Işıkları özledim. Belki senin için anlaması zor bir cümle.
Seni her gördüğümde tüm dünya karanlık ve bütün ışıklar senin üzerindeymiş gibi hissederdim. O ışıklardan bahsediyorum.
Işık sendin kalbi,
Günü ve geceyi, ânı, yaşamı aydınlatan sendin.
Bende gördüğün bütün o aydınlık, senin ateşinden yansıttığım parlaklıktı.
Seni seviyorum, bunda bir kasıt yok.
4 notes · View notes
perge · 8 months
Text
Dhkpc pkk demek pkk dem parti dem parti chp demek. bu denklemi kuramayan kişinin aklı kıttır. isterse prof akademisyen olsun, kasıt yoksa aklı kıttır net.
15 notes · View notes
zeynepzahide · 3 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Merhabalar...
Bugün farklı bir mekanda, duygusal bir lezzet tarifi vereceğim. Neden duygusal?
Babamın çocukluğunda yediği ve doyamadığı, anılarının tadı ile özleştirip, adının dahi yettiği bir lezzetin tadının, ağızda ve benlikte kalan pırıltıların duygusallığı...
Ege yöresine ait, Şambali tatlısı tarifi vereceğim, ama Toroslar'da ki yazlığımızdan(yayla evinden)...
Farklı bir mekandan kasıt ise; Ege'li olan babamın, Akdeniz'li olan annemin topraklarına ektiği ceviz/badem bahçemizin olduğu yayla evinde yapmış olduğum tatlı olmasındandır...
Şambali, Suriye'ye özgü bir tatlıdır, fakat İzmir ile özdeşleştiği söylenen Doyurgan, bir süre önce Yunan'ların da sahiplendiği tatlının İzmir tarafından coğrafi işaret tesciliyle koruma altına alınmış.
Ezcümle; Şambali, Ege tatlısıdr...
Yapımına gelince; çok az malzeme ile, lezzet bombası diyorum bu tatlıya, durdukça güzelleşen...
Geniş bir kaba 1,5 su bardağı yoğurt ve 1 çay bardağı şekeri alıp, iyice karıştırırız.
Üzerine 3 su bardağı irmik, 1 paket kabartma tozu, 1 çay kaşığı karbonatı ilave edip, karıştırırız. Biraz katı kıvamı olması, sizi endişelendirmesin, olayı bu. Ardından, orta boy bir cam/çelik/alüminyum tepsiyi yağlayıp üzerine boşaltırız.
Üzerini düzeltmek için ellerimizi ıslatılarak , iyice düzeltiliriz.
Kaşık veya bıçak yardımıyla hafifçe tepsinin tabanına değmeyecek şekilde kesip, yerlerini çizerek belirleriz.
Üzerine fıstık dizeriz(ama ben badem koydum istek üzerine) ve önceden ısıtılmış 175 derecede ki fırına verip, 30 dakika altı üstü kızarıncaya kadar pişiririz...
Şerbeti için; tencereye 4,5 su bardağı şeker ve 3,5 su bardağı su ilave edip, kaynayıncaya kadar karıştırılarak şekerin erimesi sağlarız.
Kaynamaya başlayınca 15 dakika kadar kaynatırız. 1 dilim limon da atmayı unutmayalım şerbetimize...
Sıcağa yakın şerbetimizi, fırından çıkan sıcak tatlının üzerine gezdiririz.
4- 5 saat iyice Şerbetini çekip dinlenirse tatlımız, yemeye hazır hâle gelir. İstediğimiz şekilde süsleyip servis edebiliriz ki yalın haliyle de çok nefis oluyor...
Ertesi gün daha lezzetli oluyor, zirâ durdukça güzelleşen tatlılardan...
Yapana, yiyene afiyet olsun...
3 notes · View notes
derdiderun · 1 year
Text
Tumblr media
"Onlar Görmüyorlar Mı Biz Yeryüzünü Etrafından Git Gide Eksiltiyoruz."
(Rad Suresi/41)
Ata Bin Ebû Rebah Rahmetullahi aleyh, "Buradaki "Eksiltmeden Kasıt! Toplumdaki Fakihlerin Ve En İyilerin Vefat Etmesidir" demiştir.
52 notes · View notes
lanetliyim · 9 months
Text
yaptığın canıma kasıt.
8 notes · View notes
sillagen · 4 months
Text
Babamla ben evdeyiz. Kapıyı kitlemek ya da kitlememek pek umurumda olmaz. Erkek kardeşlerimden biri de varsa böyledir. Evde bu üç erkekten biri varsa Allah'ın izniyle korkmam. Annem bu huyumu bildiğinden kapıyı kitlemeyi unutma diye tembihledi. Tembihledigi için kitledim yine unutuyordum. Üç erkekten biri olunca evin kapısı,penceresi, balkonu açık takılmam. Allah'ın izniyle koruyacak erkek var ya hissi geliyor. Korumaktan kasıt bence onlarda hissettigim güven duygusu nerde olursan ol rahat hissettirir ya. Yeni tanıştığın bir insanda da rastlasan huzur bulursun büyük ihtimalle ondan.
18 notes · View notes
rouxel1 · 1 month
Text
İnsanın hayatı boyunca kendisine soracağı en anlamlı sorulardan biridir: Bu dünyaya hangi boşluğu doldurmaya geldim?
İnsan ömrü boyunca yerini arar ama bulmak kolay değildir. Kimi on sekizinde bulur kimi yetmişinde kimiyse bulamadan göçer bu dünyadan.
Benim yerim neresi? Buna bir cevap bulduğumuzda hayat daha katlanılabilir olur.
Michel de Montaigne, "Bir amaca bağlanmayan ruh, yolunu kaybeder." demiş.
Søren Kierkegaard da aynı arayışta olacak ki "Tanrı benimle ne kastetmiş olabilir?" diye sormuş.
Yerden kasıt sadece bir mekan değildir, bazen bir insan bazen bir düşüncedir.
İnsan kendisi için yaratılan boşluğu bulmalı. Sonra gideceği yönü de bulur, gideceği kişiyi de.
Tumblr media
2 notes · View notes
gulendam · 3 months
Text
Beni tanıyanların bana dair yorumu “güçlü bir kadın” olur.Ama M böyle biri değil. Bir yere kadar tolore edebildim. Her şeyi çözen olmaktan gocunmuyorum. Elinden gelmiyor, kasıt yok deyip gücüm yettiği kadar sorumluluk taşıyorum fakat insani ilişkilerinin zayıflığı beni çok yoruyor.
Yıllardır toparlaması için destekliyorum ama değişen bir şey yok. Dün G. İle yazışmalarını gösterip ne düşündüğümü sordu. Okuyunca tüylerim ürperdi. 12 yaşında bir çocuğun istediği şeyler için düşüneyim diyen ebeveynine “iş görüşmesi mi yapıyoruz” cümlesini kurmasını sağlıklı bulmadım. Dilim döndüğünce izah ettim. Bak bugün basit bir konuda bu üslupla yaklaşıyorsa ileride başka taleplerinde daha fevri olur dedim. Sonuçta çocuğu ve yetiştiği ortamı biliyorum. Canım evlat, ergenliği zor geçiriyor ama zor olması evladın kendi iyiliği için bazen hayır demeyi gerektiriyor.
Akşam durumu sordum. İstediği şeyin kargolanıp kargolanmadığını sormuş. M’de göndermiş :) İsterdim ki fikrimi sorduğu kadar içini döksün, neler hissediyor anlatsın ama yok…
Tek ben konuşursam iletişim olmuyor yaşanan. İletişimsizliğin olduğu yerde her duygu renksizleşiyor. M yapısı gereği sorunlarla yüzleşmek yerine son ana kadar kaçmayı seviyor. Kendi evladı, kendi kararı beni bağlamaz diyebilirim ama ileride olacakların bana da yansıyacağını bildiğimden huzursuz hissediyorum.
Bir yere kadar mücadele edebilirim, bir yerden sonra salarım. Salma noktasına geldim sanırım.
Saldıktan sonra fikrimi sorarsa paylaşmam, anlatmak isterse dinlemem sağırlaşırım. Bunun olmaması için çok çabaladım ama yapacak bir şey kalmadı. Taş değilim, insanım…
Bir çok yönden sabrım sınandı bugün. Şükür ki sükunetle atlatabildim. Akşam yaşanan iletişimsizlik eskiden olsa gererdi, oysa çok sakinim.
Kabullenmeyi öğrendim demek ki.
Konunun sonunu iyi görmüyorum, endişelerim var ama yapacak bir şeyim yok. Gerisini yaşayıp göreceğiz.
3 notes · View notes