#iç konuşma
Explore tagged Tumblr posts
ehilal · 6 months ago
Text
Mahalle
Mahallenin en can alıcı noktasında oturmuş eski evimin sokağını izliyor, yan masalarda oturan yaşlıların sohbetlerini dinliyorum. Mahallede olmak, burada yaşamak beni canlı tutuyor, kendimi iyi hissediyorum.
Yaşlı insanların kendi aralarında sosyalleşmeleri, yan masalarla teklif siz konuşabilmeleri, hızlı bir şekilde kaynaşabilmeleri çok hoşuma gidiyor, biraz da güldürüyor beni. Yaşla birlikte sanki toplumsal kurallar ve kaygılar esniyor. Canım nasıl isterse.. Kafasına geliyor galiba insan.
Acaba insan ne zaman kendini yaşlı hissediyor, yada bu sıfatı kabul ediyor? Küçükken şu an olduğum yaş benim için epey yüksek, yolun yarısı, teyze, amca yaşıydı mesela. Durup durup 35 yaşında nerde olacağım neler yapacağım hangi yılda olacağız diye hesaplar yapar, ohoo daha çok var diyerek kapatırdım defterimi. Şimdi kendime bakınca pek de yaşlı hissetmiyorum. Daha kendinin farkında, daha kontrollü, duygularını yaşama konusunda başarılı daha az gelecek kaygılı hissediyorum sadece. Hatta bu yaşı baya seviyorum. Örneğin 60 olunca acaba yaşlandık diyebilecek miyim yoksa o yaşın da hissettirdiği güzellikleri mi sıralayacağım bugün olduğu gibi..
Sevgili Kenan Bey'in de dediği gibi 'her yaşın bir güzelliği var en güzel yaşımdayım' diyerek sizlere veda ediyorum.
5 notes · View notes
belleepoque7 · 2 years ago
Text
yine niye öyle konuştum ki perileri geldi kafayı yemek için hiç güzel bir gece değil
2 notes · View notes
introduceofficial · 2 years ago
Text
Kendine Odaklanmak
Kendine Odaklanmak Ayrılık, hayatımızda zorlu bir dönem olabilir, ancak aynı zamanda kişisel gelişim için büyük bir fırsat sunar. Ayrılık sonrası kendinize odaklanmak, duygusal iyileşme sürecini hızlandırabilir ve yeni bir başlangıç yapmanıza yardımcı olabilir. Bu makalede, ayrılık sonrası kişisel gelişiminizi desteklemek için kullanabileceğiniz bazı etkili teknikleri ele alacağız. Kendi…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
yurekferahligi · 5 months ago
Text
17.09.2024
eşimle tanışalı 4 yıl oldu. ilk yıl yan yana ikinci yıl o erzincan’da ben sakarya’da diğer sene istanbul bu sene de kocaeli’de geçti. kısa zamanda ne çok şey yaşadık kimi zaman inişler çıkışlar olsa da ona sırtımı yaslayabildiğim için ve içimden ne geçiyorsa o an söyleyebildiğim için çok şanslıyım. her zaman diyorum o benim iç sesim çoğu zaman ikimiz de aynı şeyi düşünüp birbirimize söylediğimizde ben de onu düşünüyordum tam da aklımdan o geçiyordu diyoruz. en yakın arkadaşım, birlikte çok gülüyoruz onu çok dinliyorum ben pek konuşmam ama onu hep dinlerim o da bana sorar ya da bazen içini döker sonrasında bu konuşma sana iyi geldi mi derim tabii ki rahatlamak için konuştum seninle der ve mutlu olurum onu rahatlatabildiğim için. ben bazen çok üzülürüm beni bir tek o rahatlatır hep varlığına şükrederim. ben onun sesinden bir bakışından anlarım her şeyi, bir tabak daha ister misin sorusuna yok dediğinde aslında evet ya biraz daha koyar mısın diyeceğini bilirim mesela birazdan. etrafa bakındığında çay kaşığını gider getiririm. bazen kızarız bazen söyleniriz bazen üzülürüz bazen ağlarız. sevmeyeceği istemeyeceği şeyleri bilirim hiç ısrar bile etmem. bazen kızarım çok kızarım ama onsuz uyumam. bana öğrettiği içinde bulunduğum evliliği bana sevdiren iyi hissettiren oydu, ben onunla yol almayı yürümeyi koşmayı bazen mızmızlanmayı çok sevdim. sevgisini kalbimde hep sıcacık hissettim. onun davranışlarıyla hep gurur duydum, bana hep evimdeymişim ait olduğum yerdeymişim gibi hissettirdi dört yıl önce bugün bile. üstesinden geldiğimiz evlilik hayatı bazen zor olsa da onunla her şey çok güzel çok daha kolay ee sanırım ben de fena değilim :))
65 notes · View notes
blogidea · 2 years ago
Text
Unutulmakorkusu - Gold
Budizm nedir sorusu sıklıkla araştırılmaktadır. Dünya üzerinde milyonlarca takipçisi olan bir felsefi ve dini öğretidir. Budizm'in temel amacı, insanların acı çekmesini azaltmak ve mutlu bir yaşam sürmelerine yardımcı olmaktır. Budizm'in öğretileri arasında reenkarnasyon, karma yasası ve Nirvana kavramları yer almaktadır. Bu inanç sistemi, doğru düşünce, doğru söz ve doğru eylemler gibi etik değerleri de vurgular. Bu bölümde Budizm nedir ve ne öğretir gibi anahtar kelimeler üzerinde odaklanarak bu felsefi öğretinin temel prensiplerini anlamaya çalışacağız. Budizm, dünya genelinde milyonlarca takipçisi olan bir felsefi ve dini öğretidir. Budizm'in temel amacı, insanların acı ve ızdıraptan kurtulmasına yardımcı olmaktır. Bu öğreti, doğru düşünce, doğru davranış ve doğru meditasyon yoluyla insanların iç huzurunu bulmasına odaklanır. Budizm ne öğretir sorusu ise daha detaylı bir cevap gerektirir. Bu öğreti, insanların kendilerini ve çevrelerindeki her şeyi anlamlandırmasına yardımcı olur. Budistler, yaşamın acılıklarından kaçınmak için sekiz adet yol izlerler: doğru inanç, doğru niyet, doğru konuşma, doğru davranış, doğru iş yapma, doğru çaba sarf etme, doğru dikkat ve son olarak da doğru meditasyon. Budizm ayrıca reenkarnasyona inanır ve bu nedenle insanların acılardan kurtulması için birden fazla hayatta kalmalarının gerektiğine inanılır. Bu nedenle budistlerin hedefi Nirvana'ya ulaşarak sonsuz mutluluğu elde etmek için yeniden hayata gelmemektir. Bu gibi konularda doğru bir şekilde bilgi sahibi olmak isterseniz eğer web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.
588 notes · View notes
girifit · 7 months ago
Text
ben o kadar yanmışım ki etrafımı ateşe vererek saklamışım kendimi. içimde yanan ateşi, kül olmuş bedenimi. her şeyimi. o kadar kırılmışım ki, o kadar paramparça olmuşum ki. herkesi ve her şeyi kırmışım, paramparça etmişim. saklanmak için. kendimi saklamak için. şimdi, yalnızlığın ve etrafıma ördüğüm duvarların beni getirdiği hâli görsen sen bile ağlarsın hâlime. yana yakıla, yakama paçama yapışırsın. öle öle yürüdüğüm o yolu görsen tutarsın kolumu bırakmazsın. ama ben sırf sen, siz, o, onlar; kimse görmesin diye saklıyorum kendimi. şiirlere sığdırdım ruhumu. sağ çıkıp çıkmayacağımı bilmediğim bir gecenin sabaha kavuşmasını dudağımdan sızan kan eşliğinde izledim. biliyorum geçmez ama. "gidelim" bile diyemiyorum artık. ne sana ne de bir başkasına. kalalım, diyorum. kalalım ve görelim. daha ne kadar ölebileceğimi ve bu ateşin beni daha fazla ne kadar yakabileceğini. öğrenelim. öle öle öğrenelim hayatı. ardından bir sigara yakalım. tutuşalım, bir sigara gibi. rüzgâra karışalım, küller gibi. sönelim, izmarit gibi. ben biliyorum. geç kaldım. çok geç kaldım. ayaklarım koşmama izin vermiyor. nefesim beni yaşatmaya yetmiyor. ben biliyorum. delirmenin eşiğindeyim. ben biliyorum. kalbimdeki sızı, bedenimi kuşatıyor. ben biliyorum. acıyım, acıdan başka bir bok değilim. ben bildiğimden kovuldum dokuz köyün dokuzundan da. ben sustuğumdan masum sandılar beni. ama bildiklerim masumiyeti kana bular. ağzımı açsam kan kusarım. konuşsam zehir saçarım. dilimin kemiği yoktu hiç, hâlâ yok. konuşma, canını yakarım. bir kahve yaptım sana, biraz da sigaram var. gel. iç. ardından siktir git. kaç.
63 notes · View notes
nev-i · 28 days ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bir anda olmadı herşey.. Biz seni bir anda kaybetmedik.. Öyle çok sevdik ki seni gidişin bir anda olmadı.. Belki de bu yüzden bekletildi..Rabbim bi zaman içerisinde bir çok acıyla bizi yüzleştirerek senin gidişine alıştırdı bizi.. Kalbimizi, aklımızı.. Ta ki senin acılarının son bulması için hem dil ile hem kalp ile cennetin sana gülümsemesini bizden de duyana dek.. İnsan sevdiğinden hiç vazgeçer mi.. Biz senden hiç vazgeçmedik.. Çok uğraştık, çok mücadele ettik ama öyle bi zaman geldi ki elimiz kolumuz bağlandı.. Kul olarak insan iradesiyle yapabilecek hiçbir şeyimiz kalmadı.. Bu yıl hüznün yılı oldu.. Çok uzun süredir acı çeken bi bedende tüm güzellikler son buldu.. Herkesin seninle konuşma dili sana hitabı farklıydı. "Adamım.." benim sana en çok kullandığım hitaptı.. Çünkü sen çok güçlü bi adamdın.. Ve o kadar çok acıya dayandın ki ve dayanılmaz olan her acında yine de bizlere öyle gülmeye çalıştın ki sen benim bu dünyada görüp görebileceğim en güçlü adam'dın.Adamım'dın..Herkesin seninle anıları hikayeleri farklıydı.. Bu aile seni çok sevdi.. Ve senin mutlu olacağına inandığımız tüm hayallerini gerçekleştirmeye çalıştık. Kimilerine gücümüz yetti kimilerine yetemedi. Vakit bitti, nefes bitti.. Duam oydu ki tüm mutlu anılarımda sen hep yanımda ol.. Bunun için çok uğraştım sana yetişmek için sana güzel olan her anımı göstermek için çok uğraştım.. Ama zaman benim elimde değildi. Ve ona hükmedecek güce de insan iradesiyle sahip değildik.. Zamanın asıl Sahibi bu şekilde nasip etti herşeyi. O'na sonsuz şükürler olsun ki senin ailen olarak bizi seçti..Senin gibi bi meleğe aile olarak anne baba abla kardeş olarak bizleri seçti.. Rabbim şefaatine de layık görsün bizleri..Seni çok seviyorum..Seni çok seviyoruz..Ve inanıyorum ki tüm yaraların şifa buldu.. Sen artık çok mutlusun... Duamız ve gönlümüzden geçen odur ki sen Peygamber Efendimize komşusun. Bu bir veda değil..Dilerim ki seninle yeniden buluşacağız. O vakte kadar rüyalarımıza seni hep bekleyeceğiz..Bu dünyada son zamanlarında bir çay kaşığı dahi içemediğin o suyu Kevser havuzundan kana kana iç.. Bu dünyada tadına varamadığın tüm nimetlerin çok daha güzellerini cennet bahçelerinde tat.Seni çok seviyorum Adamım.🖤
Tumblr media Tumblr media
08.01.2025 🖤🥀 16:20 🖤🥀
31 notes · View notes
bercesteruh · 10 months ago
Text
İç alemini herkese açarsan herkese konuşma hakkı verirsin. Açma ki kimse karışamasın.
93 notes · View notes
muslumanbeyefendi571 · 10 days ago
Text
Tumblr media
Bilir misiniz:
Saç kadının dışarı vuran iç güzelliğinin görünüşüdür.
Kadın içini saçlarıyla örtüp gizlemiştir.
Bundan dolayı da:
“Saçını ört!” emri çıkmıştır.
Uzun saçlı kadın sıhhatlidir. Güzeldir. Tam kadındır.
“Saçlarınıza ikram ediniz”. Hadisi vardır.
Saç bakım ister.
Bu bir nevi o güzelliği veren yaradana karşı teşekkürdür.
Bir nevi ta‟zimdir.
Resûlü Ekrem‟in saçları omuzlarına kadar uzundu,
Erkekde saç kuvvetin timsali ve kaynağıdır.
İtiraz etme bu böyledir.
Ama umacı gibi saç değil haa!..
”Yâ RAHMÂN! Yâ RAHÎM! Bismillah Yâ REZZAK! Yâ VÂCİD!”
Söyle, başla yemeğe.
Yemek bitti mi:
“Elhamdülillah çok şükür Yâ GANİ!” söyle...
Su içerken ayakda katiyyen içme!
Sebebini sorma otur veya çök!..
Su içerken arada konuşma, iç bitir.
Sonra konuş...
Bunların hepsi, daima abdestli olanlaradır..
10 notes · View notes
yinedemeliha · 6 months ago
Text
Günaydınlar.. Hayırlı cumalar 💐
"kıtlık zamanlarında insanları öldüren şey açlık değil fazlaca alıştıkları tokluktur." der İbn Haldun. neye alıştığına dikkat etmeli insan. Alıştıklarımızı gözden geçirmeli. Sosyal medya vebasında ne kadar ekran sürelerimiz? Ne ölçüde bir kitabı okuyabilir ve yorumlayabiliriz? Kaliteli bir film izlerken dikkat süreniz de değişimler var mı? Süreleri kısaltarak mı izliyorsunuz? Hiç yazı yazıyor musunuz? Kendi iç sesinizle konuşmalarınız var mı? Düşünerek konuşma noktasında çalışmalar yapıyor musunuz? Farkındalığınızı düşüren alıştığınız size faydası olmayan tokluklarınız neler bir düşünelim.
15 notes · View notes
kaybolansonsayfa · 4 months ago
Text
Dün akşam kalabalık bir aile konseyi vardı. Aslında artık böyle çok kalabalık aile ortamlarına girmekten kaçınıyorum ama yine de bizimkileri kırmamak adına katıldım. Söz yine dönüp dolaşıp bana gelecekti çünkü. Neden işsizdim? Neden çalışmıyordum? Ne iş yapacaktım? Şimdi ne olmuştum? Cidden bunlara verilebilcek pek çok cevabım olmasına rağmen uzun zamandır birkaç kelimeyle geçiriyorum. Kardeşim bir sağlık personeli ve ataması da inşallah yakın zamanda yapılacak. Ama atama takvimi henüz belli olmadığından ve o esnada boş kalmak istemediğinden çalışmak istedi. Netice itibariyle de farklı bir sektörde geçici olarak yapabileceği bir iş buldu. Yarın ilk iş günü olacak hatta. Bunu öğrendikten sonra her birinin yüzü bana döndü. Benden kardeşimle ilgili nasıl bir tepki beklediklerini az çok tahmin ediyordum ama konduramamıştım. Onun başarısıyla gurur duyarım ben. Sonuna kadar da desteklerim. Bu hayatta dimdik kalabilmesi, kendi maddi özgürlüğüne kavuşabilmesi beni tabii ki çok mutlu eder. Fısır fısır konuşmaların arasında bana olan bakışları yakalıyordum. Cidden artık paranoyak gibi her hareketlerinden bir anlam mı çıkarıyorum ben diyerek kendimi eleştirdim ve sessizliğimi korudum. Gerçi sessizliğimin de onlar için bir anlamı olduğunu sonradan fark ettim. İçten içe kardeşini kıskanan, hatta bu yüzden hiç bu konuyu konuşmayan bir abla ilan edilmişim. Bu cümleler nasıl böyle oldu gerçekten aklım almıyor benim artık. İçlerinden biri konuyu benim de konuşmamı sağlamak adına "Sen çalışmıyor musun aynı yerde?" diye sordu. (Hiçbir anlam ifade etmemesine rağmen cevapladım.) Hayır, kardeşim tek çalışacak dedim. Sonrasında çalışmayı düşünüp düşünmediğim soruldu. "DÜŞÜNÜYORUM" demek isterdim ama "düşünüyorum" dedim sadece. İnsanların hayatlarına bu şekilde sadece dışarıdan bakarak nasıl ahkam kesebiliyorsunuz gerçekten anlayamıyorum bunu. Umursamayacağım, sadece önüme bakacağım diye büyük büyük kararlar aldığım her günün sonunda yeniden aynı yerden dağılıyorum. Kendimi tamir edebildiğimi sanıyordum, güçlüyüm diyordum ama başaramıyorum sanırım. Her gece yoklayan yetersizlik ve başarısızlık hissi peşimi bırakmıyor. Çok duygusal da bakıyor olabilirim. Şu sıralar kendimi dizginlemeyi de bıraktım. Çekirdek ailem ve yakınlarım dışında sarf edilen sözlerin benim için hiçbir anlamı olmamalı aslında. Ama annemi köşeye çekerek kısık sesle konuşma yapmaları çok kırıcıydı. Onlara göre yıllardır ailesinin emeği ve parasıyla okumuş, şimdi de çalışmak istemeyen/iş beğenmeyen, kardeşi çalışacak diye kıskanan bir bencilim. Bu cümlelerin ağırlığını uzun süre kaldıramadım. Dünden beri de aklımda sadece bu mesele var. Umursamamam gerektiğini biliyorum, herkesin hayatının rotasını bambaşka olduğunu biliyorum, yalnızca önüme bakmam gerektiğini biliyorum, insanların ben ne yaparsam yapayım yine konuşacaklarını da biliyorum. Ama bunları bilmek maalesef ki bu yaşadığım duyguları çekip almaya yetmiyor. Allah büyük. İnşallah bu günlerin de bir aydınlığı olacak.
15 notes · View notes
ehilal · 5 months ago
Text
Hoşgeldin Eylül
Selamlar. Nerden başlasam, dur şu olaylar bir geçsin de öyle oturayım yazmanın başına derken günler günleri kovaladı. Şu olaylar hiç bitmiyor. Eylül ayı gelişinden belliydi yoğun olacağı.
1. Gökhan'ın halası eniştesi ve kuzeni bizi ziyarete geldi. Elimden geldiğince yoğun bir yemek temizlik süreci ile hazırlandım. Ehilal daha burada pert. Ama misafirlerimizi iyi ve hakkıyla ağırladık. Kuzeni rahatsızlandı, bir süremiz hastanede geçti. Derken eniştesi kendini iyi hissetmedi. Ne oldu nasılsın derken beynime yıldırım düştü. Anlattığı semptomlar o kadar kalp krizi gibiydi ki içim içimi yedi. Bilen bilir kalp krizi en büyük kaygım, maalesef ki semptomları uzmanlık alanım. Öyle dedim böyle yaptım ama hastaneye gitmeye ikna edemedim. Aradan birkaç gün geçti ve bir kalp krizi geçirdiği haberini aldık. Şükür ki küçük bir operasyonla iyi. Fakat bu durum kendi kaygı durum bozukluğum sebebiyle beni olması gerekenden fazla etkiledi. Sakın kalmaya çalışıyorum. Demiyorum..
2. Abimle kız arkadaşı( çok sevdiğim biri) bize gelecekti. Abim son dakikada bir iptalle gelemedi ama Bahar geldi. Çok keyifli geçti bu ziyaret. Hayatımda ilk kez Çorum'a gittim. Neden Çorum demeyin durun tabi ki durup dururken değil, düğüne gittik. Düğünlerin aranan yüzü olarak başka yörelerde de aktif olacak mıyım derken oldum. Ankara havaları bir yerden sonra beni bayıp, Trakya havalarına hasret duydum. Neyse ki Trakya havalarından da araya serpiştirilmişti. O saatten sonra beni kim durdurabilir. Ayaklarım şişti, yorgun argın gece evimize döndük. Bahar ilk kez Ankara'ya geliyordu. Öyle güzel bir misafir ki her şeye mutlu oldu. Abimin çocukluğunun kısa süre geçtiği eve ve abimin okuluna ziyarette bulunduk. Amcamın vefatının gerçekleştiği günlere döndük. Bahçelievler, 7.caddenin tam sonu hiç kimse için bu kadar anlamlı olamazdı sanırım. Evin önünde bir sigara yaktım. Garip şekilde apartmanın altında bir dükkandan duygusal müzikler çalmaya başladı. Amcam genç yaşında ölmeseydi ne olurdu, nasıl olurdu? Diye uzun uzun düşündüm. Amcamın kaybının ailemizin her ferdinde nasıl derin izler bıraktığını düşündüm. Çok tanışamasak da onu özledim. Akşamına Ankara'da en sevdiğim meyhaneye gittik. Hayatı, ilişkilerimizi sorguladık. Bazı konularda o kadar nerede olduğumu bilmiyorum ki, akışa kendimi bırakmak için yoğun bir çabam var. Gözlerim doldu.
3. Dün evlilik yıl dönümümüzdü. Akşam güzel bir yemeğe çıktık. Evlilik yıl dönümümüze çok anlam yükleyeceğimi sanıyordum. Ama 1 yıldır evli olmamıza rağmen, aslında 3 yıldır aynı evde bir ilişkiyi yürüttüğümüzü düşündüm. Gökhan için bir pasta yaptım. Yine de romantik bir gün.
İlk üç günümüze tik attıktan kısa bir süre sonra şehir dışı planlarımız başlıyor. Beni yorucu iki gün bekler.
Kendime not: Bazen hayatın, yaşananların, iç sorguların beni nereye götüreceğini hiç kestiremiyorum. O anlarda kaygılara düşüyorum. Siyah beyazdan çıkıp, gri alanlara alışmam gerekiyor-muş- deniyorum. Bazı yaşananlar nasıl telafi edilir, yada nasıl geride bırakılır hiç bilmiyorum. Tek dileğim ben çok düşünmeden, çok çabalamadan içindeki karanlık bulutların dağılması.
4 notes · View notes
amezhu · 6 months ago
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
215. BÖLÜM - Yol Sapmaz Ama Emirler Hep Aynıdır -
Ancak Feng Xin çok da uzun bir süre şaşakalmadı ve cevapladı. Ama tam cevaplamadan Jian Lan küçümseyerek gülerek konuştu, “Unut gitsin, bir şey demek zorunda değilsin. Şu an başkasının mahkumusun zaten, çocuğun olarak kabul etmeye cesaret etsen bile hepsi tamamen boş sözler olacak, dediğin hiçbir şeye inanmayacağım. Daha fazla konuşma. Sen istekli olsan bile ben olmayabilirim.”
Cenin ruhu kollarına sarılmış, Feng Xin’e dil çıkartıyor ve yetişkin bir sesle kıs kıs gülüyordu. Jian Lan ona güçlü bir şekilde şaplak attı ve arkasına bir tokat attı, azarlayarak, “Hala ne şekil yüzler yapıyorsun sen? Sana kaçmamanı söylemiştim, beni delirtiyorsun!”
Ceninin küçük çirkin yüzü buruştu ve öyle kalmaya devam etti. Feng Xin arkalarından bağırırken anne ve çocuk hızla Nan Yang sarayından çıkmak için acele ediyorlardı, “JİAN LAN! JİAN LAN!” cevap yoktu. Sonunda, Nan Yang sarayında tek kalan yine o olmuştu, Feng Xin oturduğu yere geri düştü, büyük beyaz turpun üzerinde kalan sıra sıra çarpık diş izlerine kötü kötü baktı. Biraz baktıktan sonra sağ elini başının arkasına alarak yere uzandı, küfretmeye bile enerjisi kalmamıştı.
Nan Yang sarayının üzerindeki Xie Lian da iç çekti.
Tam o sıra Hua Cheng aniden konuştu, “Gege, Yu Jun dağında cenin ruhunun yine ortaya çıktığı geceyi hatırlıyor musun?”
Xie Lian onun konuyu kasıtlı olarak değiştirdiğini biliyordu, ayrıca cenin ruhunun Yu Jun dağında ortaya çıkması sorgulanabilir başka bir meseleydi, Xie Lian iş birliği yapmak ve olayı aydınlatmak için kendini zorladı, “Hatırlıyorum. Evlilik tahtırevanına biniyordum ve o hayalet damat Xuan Ji’yi bulmam için çocuk şarkısıyla bana ipuçları veriyordu. Ayrıca sadece benim duymama izin verdi, başka kimse duymadı, neden merak ediyorum.”
“Muhtemelen Jun Wu’nun emriyle” dedi Hua Cheng.
“O zaman bilmecenin cevabı Jun Wu'nun hedefi olacaktır.” Dedi Xie Lian. “Ve Jun Wu'nun emri altında şiddetli bir ruh haline gelmesinin nedeninin cevapları Guoshi’nin söylemesi gereken şeyler.”
“O zaman gidip soralım.” Dedi Hua Cheng, “Gege için iyi haberlerim var. hayalet kelebekler çoktan Guoshi’nin tutulduğu yeri buldu.”
Xie‌ Lian'ın ruhu anında yükseldi, “Nerede?”
Ling Wen sarayı.
Sarayın içinde ve dışında, ellerinde dağlar kadar yüksek parşömenlerle içeri girip çıkan sayısız sivil tanrı yoktu, onun yerine yeni eklenen şey, sert bir şekilde devriye gezen ifadesiz Cennet Savaş Muhafızlarıydı. Ses çıkarmadan çatılardan birinin köşesine indiler ve Xie Lian konuştu, "Guoshi burada kilitli mi? Ling Wen onu izliyor mu?"
"Doğru." diye yanıtladı Hua Cheng, "Üzerindeki brokarlı Ölümsüz ile Ling Wen şu anda hem bir sivil tanrı hem de bir savaş tanrısı olarak kabul ediliyor."
Etraftaki şeyleri hızlıca inceledikten sonra Xie Lian yorum yaptı, “O zaman biraz çetrefilli olacak.”
Brokarlı ölümsüz onlara eş olamazdı, hala yüksek miktarda kültivasyonu vardı, ayrıca Cennetin büyük caddesinde devriye gezen muhafızlardan daha keskin gözleri olmalıydı.
Eğer Xie Lian ve Hua Cheng dikkatsizce bu şekilde Ling Wen sarayına girerlerse brokarlı ölümsüz onları yenemese de yine de onların yerini tespit edebilirdi ve bunu yaptığı an Ling Wen de nerede olduklarını anlardı.
“Ling Wen ve Jun Wu birbirleri ile ruhsal iletişim rününü kullanabiliyor olmalı. Ling Wen bizi fark ederse Jun Wu da bizi fark etti demektir.” Dedi Xie Lian, “Brokarlı Ölümsüz şu anda onun üzerinde değilse o zaman sadece bir sivil tanrı ve yerimizi tespit edemez; giyilmediğinde brokarlı ölümsüz sadece bir cübbe olarak kaldığından Jun Wu’Yu uyaramaz. Onları ayıracak bir yol bulmalıyız.”
Ancak Hua Cheng cevapladı, “Özellikle bir şey düşünmemize gerek yok, er ya da geç o cübbeyi çıkartacak.”
Hiçbir açıklama gerekmeden Xie Lian anladı.
Sonuçta brokarlı ölümsüz iyi bir şey değildi, aurası karanlık ve ağırdı. Ling Wen resmi olarak hala sürülmediğinden cennet mensubu olarak sayılıyordu ve sürekli onu giymek sağlığına zarar verirdi. Ayrıca onun ruhsal gücünü tüketen erkek formunda kalmaya devam etmesi gerekirdi ve o yorgunlukla devam edebilecek pek kişi olması mümkün değildi. Her gün belli zamanlar çıkartıp dinlendiği bir zaman olmalıydı.
İkisi birbirine planla ilgili fısıldarken elleri arkasında siyah giyimli bir adam Ling Wen sarayından dışarı çıktı. Dışarıdaki korumalara birtakım emirler verip yan odalara yöneldi. Bir süre sonra, yan odalardan tek başına çıktı ve yeniden ana salona girdi.
O adam Ling Wen’di. İçeri girdiğinde erkek formundaydı, dışarı çıktığında ise orijinal formunda. Üzerindeki siyah dış cüppe de ortadan kaybolmuştu, adımları erkek formunda olduğu zamanki kadar dövüş sanatlarında gözle görülür şekilde becerikli, hafif ve enerjik değildi.
Sahiden cübbeyi çıkartmıştı ve şimdi brokarlı ölümsüz yan odadaydı.
İkisi birbirine baktı. Hua Cheng, “Artık ayrıldılar. Gege oldukça iyi şansın var.”
Xie Lian da bir nefes aldı ve ona bir bakış attı, “İyi olan San Lang’ın şansı.”
Hua‌ Cheng‌ sırıttı, “Ana salon mu? Yan oda mı?”
Biraz düşündükten sonra Xie Lian karar verdi, “Yan odaya gidelim! Ling Wen sarayının içindeki durum kim bilir nasıldır, eğer Guoshi Ling Wen'in hemen yanında korunuyorsa o zaman onun etrafından dolaşamayız. Ama brokarlı ölümsüzü ele geçirirsek belki hâlâ konuşacak yerimiz olabilir.”
Böylece ikisi biraz bekledi, muhafızlar nöbet değiştirirken o şansı kullanıp çatıya atladılar, odanın içine gizlice sızdılar.
İçeri atladıkları anda Xie Lian soğuk terlerini sildi.
Ne olursa olsun bir hanımın odasına gizlice sızmak pek de gurur duyulacak bir şey değildi. Ancak odadaki durumu görünce gerginliği yavaşça azaldı.
Xie Lian’ın eski odası bundan daha şaşalıydı, Feng Xin’inki daha dağınık, Mu Qing’inki daha zevkli ve zarifti. Her halükarda bu oda hiç de bir hanımın gizli odası gibi değildi, bu yüzden Xie Lian o kadar gergin değildi.
Odanın içinde fazla mobilya olmadığından bir şeyler saklamak zordu. Xie Lian’ın el yordamıyla bir sandığı bulup çıkartması uzun sürmedi. Ancak sandığı açar açmaz gözleri kararmıştı. Sebebi sandığı açtığında yüzüne vuran karanlık enerji değil, sandığın içinin tıpatıp aynı siyah cübbelerle dolu olmasıydı.
Yine aynısı!
Yine aynı şeyler olmuştu, geçen sefer de binlerce cübbe arasından gerçek brokarlı ölümsüzü aramak zorunda kalmışlardı. O şeyi aramak tam bir karmaşaydı, hatta bir kabustu. Bu sefer çok fazla set yoktu, birkaç düzineydi ama her birinin sadece küçücük farkları vardı. Hangi durumun daha moral bozucu olduğunu söylemek cidden zordu. Gerçek brokarlı ölümsüz burada mıydı?
Başının zonkladığını hisseden Xie Lian perişan bir halde sordu, “San Lang… Jun Wu şu an ne yapıyor? Yeterince zamanımız var mı?”
Hua Cheng her yerdeki tüm hareketleri yakından izliyordu, Xie Lian’ın sorusunu duyduğunda yavaşça cevapladı, “Gege, sakinleş. Oldukça zamanımız var. Jun Wu henüz kaçtığını fark etmedi. Şu an büyük dövüş holünde Mu Qing’i getirtmiş sorguluyor. Görünüşe bakılırsa, biraz zaman alacak.”
Xie Lian bunu duyunca şaşırmıştı, “Mu Qing? Mu Qing’i mi sorguluyor? Neden?”
“Hayalet kelebekler büyük dövüş holüne giremiyor, tam olarak duyamıyorum.” Dedi Hua Cheng, “Ama bilirsin” Xie Lian’a baktı, “İyi bir şey olmadığı kesin.”
Xie Lian, Jun Wu'nun Yin Yu'ya nasıl davrandığını hatırladı ve belli belirsiz endişeli hissetti. Ne kadar endişelense de anlamsız olduğunu biliyordu ve kararlılıkla konuştu, “O zaman acele edelim. Her bir cübbeyi deneyeyim. San Lang, hadi bana emirler ver.”
Eğer brokarlı ölümsüz fark edilmek istemiyorsa ya da onu giyenin canını almak istemiyorsa sıradan bir kıyafet gibi giyilebilirdi. Ancak biri onu giymesini sağlar ve ona emir verirse o kişinin emirlerine uyması gerekirdi. Bu yolu kullanarak gerçek olanı açığa çıkartabilirlerdi, tek dezavantajı biraz tehlikeli olmasıydı. Hua Cheng konuştu, “Ben yaparım.”
Xie Lian kafasını salladı, “San Lang, sen daha önce brokarlı ölümsüzü giymiştin ama hiçbir etkisi olmamıştı. Beki de hayalet krallara karşı etkisizdir? Bunu yalnızca ben yapabilirim.” Dış cübbesini çıkartırken ve ayağının kenarına doğru koyarken bunları söyledi. Hua Cheng kaşlarını kaldırdı ve ona vermek için siyah bir cüppe seçti. O zaman teklifini kabul ediyorum.”
Xie Lian hızla cübbeyi giydi. Tanrıya şükür, tanrıya şükür, Ling Wen’in siyah cübbesinin göğüs kısmı açık değildi ve hiçbir şekilde şehvetli değildi. Oldukça muhafazakar ve düzgün olduğundan giymesi zor değildi. Xie Lian yukarı baktı, “Pekala, şimdi bana emir verebilirsin.”
“…”
Hua Cheng’in sağ eli sol dirseğinin altında, sol eliyle çenesinin altından kafasını destekliyordu, Xie Lian’a baktı, ciddi bir şekilde düşünüyordu ve konuştu, “O zaman, Gege, sana emrediyorum ki…”
Bir dakika sonra beklenen komut geldi. Hua Cheng mutlu bir şekilde gülümsüyordu, “—Ruhsal güçlerimden ödünç al.”
“…”
Tabii ki Xie Lian “ruhsal güç ödünç almak” derken ne kastettiğini çok iyi biliyordu ve neredeyse kafasından dumanlar çıkacaktı. Xie Lian hızlıca cübbeyi çıkarttı, “Bu, bu yanlış olanmış.”
“Ah, ne yazık. Yanlış olan olması.”  Hua Cheng Yakındı.
Xie Lian ifadesini düzeltti, “San Lang, sen… bu doğru değil. Biraz daha ciddi olmalısın, böyle emirler verme.”
Hua Cheng mütevazılıkla cevapladı, “Yeterince ciddi değil miyim? Peki ne tür emirleri kastediyorsun? Gege bu konuda biraz daha spesifik olabilir mi?”
“…” Xie Lian iki kez hafifçe öksürdü ve ciddilikle cevapladı, “Her halükarda beni senden ruhsal güç aldıramazsın. Bunun dışındakiler olur, etrafında dön, iki kez zıpla gibi, ne istersen.”
Hua Cheng bir kaşını kaldırdı, “Bunun dışındakiler olur, değil mi? Pekala, anladım.”
Ardından Xie Lian’a başka cübbeler verdi, hızlıca giydi ve Hua Cheng’e baktı.
Hua Cheng bir süre ona baktı, “Gege…”
Kısa bir süre sonra kocaman gülümsedi, “Benden ruhsal güç ödünç alma.”
“…”
Çok dikkatsizdi! Hua Cheng bunu nasıl yapar?
Xie Lian hızla cübbeyi çıkarttı, “TAMAM! Bu da değilm…” ama Hua Cheng onu durdurdu, “Bekle, Gege, kim demiş bu olmadığını? Hala kanıtlamadın.”
Hua Cheng’in emri “benden ruhsal güç ödünç alma”ydı. Eğer Xie Lian o cübbenin brokarlı ölümsüz olduğunu kanıtlayacaksa Hua Cheng’in emrine uymalıydı. Yani brokarlı ölümsüz olmadığını kanıtlamak için dediğinin tersini yapmalıydı –Hua Cheng’den ruhsal güç almalıydı.
Sonuç olarak aynı yerde dönmüş ve aynı yere geri gelmişti!
Xie Lian, Hua Cheng'in ciddi yüzüne bakarken sarsılmıştı, “… Sen çok kurnazsın, bunu yapamazsın.”
Hua Cheng kollarını birbirine bağladı, “Neden yapamam? Gege, sen kendin söyledin. Benden ruhsal güç almak dışında diğerlerinin sorun olmadığını söyledin. Verdiğim emri beğenmediğinden ben de tam tersi emir verdim, hala nasıl kurnaz olduğumu söylersin? Senin dediklerine sadık kalmadım mı?”
“…”
Xie Lian karşılık verebilmek için ne demesi gerektiğini bilmiyordu, bir parmağını kaldırdı ve bir süre onu işaret etti, “Sen… sen, ah, sana karşı kazanamam, benimle oynamayı kes!” ardından hiç gecikmeden, aceleyle öptü. Açıkça kimsenin etrafta olmadığını bilse de sanki gözetleme ihtimali olan herkese karşı dikkatliymiş gibi öptükten sonra etrafına bakındı.
Hua Cheng’in yüzünde en küçük bir değişim olmadı, sakince konuştu, “Çok iyi, doğrulandı. Sahiden bu da değilmiş.”
Xie Lian o siyah cübbeyi çıkarttı, “…sakın o emri bir daha verme, tamam mı?”
Hua Cheng ona üçüncü cübbeyi verdi ve gülümsedi, “t-Tamam, tamam. Gege nasıl isterse.”
Xie Lian kendi kendine düşünürken verdiği cübbeyi hüzünle aldı, “San Lang'la baş etmek giderek daha zormuş gibi geliyor… ya da tamamen hayal gücüm mü?”
Hala Hua Cheng'in daha fazla şakacı emirler verebileceğinden endişeliydi ama iki kez ona takılınca Hua Cheng cidden de onunla uğraşmayı kesti. Artık ciddi oluyordu, Xie Lian ise garip hissetmişti.
Ancak sandığın içindeki birkaç düzine cübbeyi denese de Xie Lian hiçbir emre uymuyordu.
Acaba brokarlı ölümsüz burada olmayabilir miydi?
İmkansızdı. Ling Wen onu çoktan çıkarmış olmalıydı ve sandık şeytani bir aura ile lekelenmişti, bu yüzden burada olmalıydı.
Hua Cheng kapının kenarına yaslandı, “Gege, görünen o ki brokarlı ölümsüz bana karşı etkili değil, sana da işlemiyor.”
Sorun neydi?
15 notes · View notes
kahrolasi · 7 months ago
Text
Tumblr media
Öl oğlum bu gece, en kıyağından dayak
yedin sen, ağzını burnunu, bütün
heveslerini kırıldı senin. Sen artık yolda
yürürken bile bir kişi eksiksin. Patlayan
dudağın değil lan, genişleyen damarlarını
tıka. Tıka ki akmasın damarlarındaki kadın. Düşün bir kere yapabilir misin, sen şimdi
aldığın hava ciğerlerine batıyorken, nefes
almak gırtlağını kanatıyorken
etrafındakiler gibi güle eğlene yaşayabilir
misin. Üzerinde bulunduğun yoldan değil,
senin üzerinden geçecek taksiler bundan sonra. Çiçeğe böceğe şiir yazma lan, kadın
sikti belanı. Ayakta duramıyorsun, yemek
yiyemiyorsun, su içemiyorsun,
Sevilmiyorsun oğlum sen, kamburun
kalbinde öleceksin. Ot iç, alkol al, kendini
dibe vur. Saf acı oğlum bu tadını çıkar, anneni arama, sesinden anlar. Kimseyle
konuşma, kötü şeyler yap aklını kır,
mantığını kır, kalbini. Kalbini, Denize at
alma da bir daha. Ne bok yediğinden
habersiz yaşa bir süre, bu bir süreyi kendi
tarihinde öldüğün anla bitir. Öyle "geçer, zaman ilaçtır" edebiyatına hiç girme,
kendini kandırmak o kadar ucuz değil. Bak
oğlum, insan, tercihleriyle yaşar da deme
artık, insan kendisini tercih edenle yaşar.
Sen bir tercih değilsin, sen Prens değilsin,
sen peder değilsin zaten bu da müzikal değil. Kendine gelme bir süre, şarap al iç
gizli gizli canını acıtan aklına gelirse
"pardon", yerine kalbime dön lütfen, de"
Bak oğlum senin mevzun devrime denk
geldi, senin olayın demokratik eylemlerin
ortasına isabet etti. Yani senden daha önemli şeyler var hayatta ve onun
hayatında senin önemsizliğinden bile
önemli şeyler var hayatta kendini bir sik
sanma. Şimdi düşün biraz, hatta
düşünme, yaşadığın güzel şeyleri unutma
onlar "siz"siniz zaten biliyorsun hayatta bir "yaşadıkların vardır bir de
yaşamadıkların" Sen şimdi yaşadıklarını
yanağından öp ve aklında sakla.
Yaşayacağın boktan şeyler onlara
değmesin, tamam mı?
Dinle lan beni, insan hayatında bir kere aşık olur.
Bu o'muydu. Tamam oydu.
Tamam, ellerini tutmak hayatında yaptığın
en romantik şeydi.
Tamam onu öpmek sadece öpmek değil,
bir yıldızı öpmekti. Tamam onunla dans etmek yer yüzündeki
en özgür eylemdi.
-o bir adamın kokusunda sonsuz olacağı
kadındı.
Tamam onun saçlarını bulutlar bir araya
gelerek ensesine dökmüştü. -dudağının kenarına yayılan o gülüşün
aynısı bir de yeni doğmuş bebeklerin
kokusunda vardı.
Tamam hiç bir şarkı onun sarhoş sesinden
daha güzel olamazdı.
Tamam hiç bir intihar onu özlemenden daha sükseli değildi.
Tamam onunla dans etmek ortaklaşa
İsrail'e savaş açıp kazanmak gibiydi.
Tamam lan tamam, boynu Prag
meydanlarındaki kuğulardan hediyeydi.
Tamam yeryüzünde sevilebilecek en muhteşem şeydi..
Tamam köprücük kemiği tarihin en
sanatsal eylemiydi..
- bütün sokaklara onun ismi verilmeliydi..
Tamam okyanus olmaya son derece
elverişliydi.. Tamam kalbin seni göğsünde onun avuç
içlerindeydi.
Tamam iki şişe şarap ile "belki" diye
beklemek bariz yenilgiydi..
Tamam, senin kaburgaların sevgiden kafes
onun kanatları özgürlük derdindeydi. Tamam, oğlum sen öl bu gece,
Bu sana en çok sevdiğin şeyden hediyeydi.
Unutma...
15 notes · View notes
Text
Death's Game
Tumblr media
다시 너를 볼 수 있을까?
𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃
Genç kadın sakin bir şekilde adamın oturduğu sandalyenin arkasında durdu ve adamın omzuna dokunup sakin bir sesle konuştu.
-Oyun başlıyor mu?
Adam sadece başını sallamakla yetindi.Kadın dikkatli bir şekilde ekrana baktı ve sigarasını söndürdü.
-Artık oyunları izlemek istemiyorum.
Adam kaşlarını çatıp ona baktı.
-Ne?
Kadın onun kucağına oturdu ve ellerini boynuna doladı.
-Ben oyunlara katılsam nasıl olur?
Adam kesin bir şekilde başını salladı.
-Hayır Ha-Eun.
Kadın yüzünü adamın yüzüne yaklaştırdı ve fısıldadı.
-Lütfen hayatım.
Adam onun belindeki tutuşunu sıkılaştırdı.
-Seni tehlikeye atamam.
-Beni tehlikeye atmayacaksın.Sürekli olarak oyunları izleyeceksin zaten.Ayrıca beni tanıyorlar,öldürmezler.
Adam kaşlarını kaldırdı.
-Neden bu kadar çok istiyorsun?
Kadın omuzlarını silkti.
-Junho arkadaşını oyuna gönderdi.O kız ile yarışmak istiyorum.Neydi adı...Soo-Min!
-Siz aynı seviyede değilsiniz Ha-Eun kendini onunla kıyaslama.
Kadın iç çekti ve adamın dudaklarına öpücük kondurdu.
-Kırma beni.
-İyi ama en ufak bir şey olduğunda vazgeç tamam mı?
Kadın gülümseyip başını salladı.Tam ayağa kalkacakken adam onu sert bir şekilde öptü ve elbisesinin askılarını indirdi...
𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃
Na-Ri ona kart veren adama bakıp sırıttı.
-Bu sizin numaranız mı?
Salesman kıkırdadı ve başını olumsuz anlamda salladı.
Na-Ri kollarını kavuşturdu ve saçını düzeltti.
-Tüh
Adam gülümsedi.
-Bu sizi hayal kırıklığına mı uğrattı?
Na-Ri omuz silkti.
-Açıkçası sizin gibi birisini bulduğumda kaybetmek istemem.
Adam güldü ve çantasını eline aldı.
-İyi günler hanımefendi.
Na-Ri giden adamın arkasından uzun bir süre baktıktan sonra elindeki karta baktı ve iç çekti.
𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃
Mi-Na elindeki kartı masanın üstüne atıp derin nefesler alarak küçük dairesindeki koltuğa oturdu ve karnını tuttu.
-Seninle ne yapacağım ben?
Mi-Na karnındaki küçük kızıyla konuşurken çalan telefonuyla konuşma kesildi.Mi-Na arayan kişiye bakınca kaşlarını çattı.
"Myung-Gi"
Mi-Na sinirle aramayı reddetti ve başını koltuğa yasladı.
-Baban orospu çocuğunun teki biliyor musun?
Bebeğin tekmesini hissedince Mi-Na kıkırdadı.
-Seni aldırdığımı sanıyor.Oh bir de hem kendisini hem de beni borç batağına soktu...Sorumluluk da almıyor,ne ahmak ama!
Mi-Na komodinin üzerinde duran çerçeveli fotoğrafa bakıp gözlerini devirdi.Daha sonra gözü az önce masanın üzerine attığı karta ilişti.Yavaşça ayağa kalkıp kartı eline aldı ve omuz silkti.
-Oyun oynamaktan ne olur ki?
𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃
Soo-Min endişeyle onu izleyen Jun-Ho'ya bakıp gülümsedi.
-Neden bu kadar endişelisin ki?Beni biliyorsun...
Jun-Ho ayağa kalkıp onun yanına oturdu ve ellerinden tuttu.
-Orası sandığın gibi bir yer değil Soo-Min.Çok çok tehlikeli.
Soo-Min onun ellerini hafifçe sıktı.
-Abin beni tanıyor Jun-Ho...bana bir şey olmasına izin vermez.
Jun-Ho başını olumsuz anlamda salladı.
-Neler yapacağını bilmiyorsun Soo-Min...Beni vurduysa...neden sana bir şey yapmasın ki?
-Yapmayacak Jun-Ho buna eminim.
Jun-Ho şüpheyle ona baktı.
-Neden?
Soo-Min gülümsedi.
-Bana güven sen.
Jun-Ho kollarını onun etrafına sardı ve başına öpücük kondurdu.
-Seni tehlikeye atıyorum...
-Beni tehlikeye atmıyorsun Jun-Ho.
Jun-Ho geri çekilip onun yüzünü ellerinin arasına aldı ve nazikçe yanaklarını okşadı.
-Orada kendine çok dikkat et tamam mı?
Soo-Min başını olumlu anlamda sallayıp gülümsedi ve başını onun göğsüne yasladı.
𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃۶ৎ𓂃
Dairesine giren Na-Ri salondan gelen mum ışıklarını fark edince kaşlarını çatıp kemerine bağlı olan silahını çıkarıp sessiz bir şekilde salona doğru yürüdü.Salona girince aceleyle silahı masada mum ışığının altında oturan adama doğrulttu.Adamı görünce kaşlarını çatıp aceleyle silahını indirdi ve bir adım geriledi.Salesman gülümsedi.
-Sizi şaşırttım mı?
Na-Ri yutkundu.
-Siz...burada..nasıl..?
Salesman ayağa kalktı ve koltuğun üzerindeki kırmızı elbiseyi alıp ona doğru uzattı.
-Bu elbiseyi görünce aklıma hemen siz geldiniz.Bedeninize tam oturur gibi...Siz gitmeden önce güzel bir gece geçirmek istersiniz diye düşündüm.
Na-Ri kaşlarını çatıp önce elbiseye sonra ona baktı.
-Gitmeden...önce mi?
Adam başını salladı.
-Oyunlara katılmayacak mısınız?
Na-Ri tuttuğu nefesini verdi.
-Ah oyunlar...doğru...ben..evet
-Güzel.O zaman elbiseyi dener misiniz?
Na-Ri tereddütle elbiseyi adamın ellerinden alıp yatak odasına gitti ve elbiseyi giydi.Aynadan kendisine bakıp gülümsedi ve bağladığı saçlarını da açtı.Aceleyle çekmeceleri karıştırdı ve kırmızı rujunu bulup aceleyle aynanın karşısına geçip rujunu sürdü.Derin nefes alıp salona döndü ve masanın önünde durup ona gülümseyen adama baktı.
-Nefes...kesici görünüyorsunuz.
Na-Ri gülümsedi.
-Teşekkür ederim Bay...?
Adam onun elinin üzerine narin bir öpücük kondurdu.
-İsmimi bilmenize gerek yok .
Salesman ondan ayrıldıktan sonra sandalyeyi çekti ve oturması için ona işaret etti.Na-Ri sandalyeye oturunca adam da onun karşısına oturdu.
-Yemekleri ben yaptım umarım beğenirsiniz.
Na-Ri masadaki yemeklere baktı.
-Çok lezzetli görünüyorlar.
Adam gülümsedi ve müziği oynattı.Hafif müzik eşliğinde yemeklerini yedikten sonra adam ayağa kalkıp ona elini uzattı.Na-Ri onun elini tutunca salonun ortasında durdular ve devam eden müzik eşliğinde dans etmeye başladılar.Müzik bitince dans etmeyi bıraktılar fakat ikisi de geri çekilmedi.
-Kokunuz...çok güzel.
Na-Ri başını kaldırıp onunla göz göze gelince adam dayanamayıp onu sert bir şekilde öpmeye başladı.Öpücük derinleşince adam onu sertçe duvara yasladı ve boynuna öpücükler kondurmaya başladı.Öpücüklerin arasında geri çekilip konuşmayı başardı.
-Yatak odası nerede?
Na-Ri kapıyı işaret edince adam hiç tereddüt etmeden onu kucaklayıp aceleyle yatak odasına girdi ve kapıyı ayağıyla sertçe kapattı...
2 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 11 months ago
Text
Tumblr media
Selamun aleyküm Sabah namazı, günün ilk imtihanı, ilk ibadetidir. Dolayısıyla güne iyi başlayıp ilk imtihanı başarmalısınız ki, diğer imtihan ve tehlikelere karşı daha güçlü ve donanımlı olasınız.Nitekim Peygamberimiz(sav); `Kim sabah namazını kılarsa, ALLAH`ın garantisi altındadır .HAYIRLI HUZUR DOLU BİRGÜN İNŞALLAH.
Tumblr media
SECCADENİN FERYADI
GÜN IŞIMAMIŞ, SABAH YAKINDIR… YORGUNLUĞUN VERDİĞİ AĞIRLIKLA HEMEN UYKUYA DALMIŞTI. BİR İNİLTİYLE UYANDI ADAM. ETRAF HALA KARANLIKTI.
İNİLTİYİ RÜYA GÖRDÜĞÜNE YORDU.
DUDAKLARI SUSUZLUKTAN ÇATLIYORDU, ÇOK SUSAMIŞTI.
IŞIKLARI YAKMADAN MUTFAĞA GİDİP SUYUNU İÇTİ VE YATAĞINA DÖNDÜ.
TAM UYUMAK ÜZEREYKEN, AYNI İNLEME SESİ TEKRAR KULAKLARINI TIRMALAMAYA BAŞLADI. AMA RÜYAMIYDI UYANIKMIYDI FARKINDA DEĞİLDİ. SESİN GELDİĞİ YÖNE DOĞRULDU. O AN RÜYADA OLDUĞUNA İYİCE EMİN OLDU.
ÇÜNKÜ DUYDUĞU SESİN SAHİBİ EVİN TEK SECCADESİYDİ.
ADAM ŞAŞIRDI VE KORKULU BİR SESLE:
“İNLEYEN SENMİYDİN?” “EVET” DEDİ SECCADE.
“NİÇİN AĞLIYORSUN?” SECCADE YİNE İÇE İŞLEYEN BİR SESLE:
“SENİ UYKUNDAN UYANDIRAN SUSUZLUĞUNU, DOYUNCAYA KADAR,
SU İÇEREK GİDERDİN. OYSA BENİM SUSUZLUĞUMU GİDERECEK KİMSEM YOK!
“NASIL SUSAYABİLİRSİN, SEN CANLI BİLE DEĞİLSİN,” DEDİ ADAM.
SECCADE: “BENİM İHTİYACIM DA BİR NEVİ SUDUR AMA İÇTİĞİN TÜRDEN DEĞİL.
BENİM SUSUZLUĞUMU ANCAK TÖVBEKAR KULLARIN GÖZ YAŞLARI GİDERİR.”
“ANLADIM” DEDİ ADAM MERAKLI GÖZLERLE SECCADEYE.
“AĞLARIM ÇÜNKÜ ALLAH’IN KULLARI; KABİRLERİNİN AYDINLIĞA ULAŞMASINI, KARANLIKTA KALMAMAYI, O KUTLU GÜNDE AYDIN OLMAYI İSTERLER. İSTERLER DE BU ÇOK KIYMETLİ VAKİTTE KALKIP İKİ REKAT NAMAZ KILMAZLAR. HEP BAKARIM SANA, BİR GÜNDE KALKIP, ŞÜKÜR İÇİN İKİ REKAT NAMAZ KILMAZSIN.”
“BENİ RAHAT BIRAK,” DEYİP DÖNDÜ ADAM. SECCADE DEVAM ETTİ.
“EY ALLAH’IN KULU BAK İŞTE SABAH NAMAZININ VAKTİ GELDİ. EZANLAR
“ESSALATÜ HAYRUN MİNEN NEVM” (NAMAZ UYKUDAN HAYIRLIDIR) DİYE SESLENİYOR. AH SABAH NAMAZI, AH BU SABAH NAMAZI!
NAMAZLAR ARASINDA MÜSTESNA DIR. HEM KALBE HEM DE RUHA HAYAT VEREN BİR İKSİRDİR O, YETMİYOR MU, GECE GÜNDÜZ DÜNYA İÇİN KOŞUŞTURDUĞUN?
AZİZ VE KAHHAR OLAN ALLAH’IN ÇAĞRISINA NEDEN İCABET ETMEZSİN!!!
ADAM İYİCE SIKILARAK:
“EY SECCADEM, BENİ RAHAT BIRAK. GÜNDÜZ YETERİNCE YORULDUM. BİRAZ DAHA UYUYAYIM” DEYİP YATAĞININ SICAKLIĞINA BIRAKTI KENDİNİ.
SECCADE YILMADAN ADAMI UYANDIRMAYA VE UYUTMAMAYA UĞRAŞIYORDU.
“DEMEKKİ SEN DÜNYAYA AHİRETTEN DAHA ÇOK ÖNEM VERİYORSUN. ADAM İYİCE ÖFKELENDİ.
“YETER ARTIK LÜTFEN KONUŞMA” DİYE BAĞIRDI.
SECCADE BU ÇIKIŞIN KARŞISINDA ÖNCE SUSTU. DAHA SONRA SESİNİ İYİCE ALÇALTARAK; “AH O FECİR VAKTİNDEKİ ADAMLAR, AH O FECİR VAKTİNDEKİ ADAMLAR” DEDİ.
“SEN O NURLU PEYGAMBERİN BU VAKİT İÇİN NELER SÖYLEDİĞİNİ BİLMEZMİSİN?
“HER KİM Kİ GÜNEŞ DOĞMADAN VE BATMADAN EVVEL NAMAZLARINI EDA ADERSE ATEŞE GİRMEYECEK.” VE YİNE O GÜZEL İNSAN:
“KİM ŞU İKİ NAMAZI KILARSA CENNETE GİRER (SABAH-İKİNDİ VEYA SABAH-YATSI) VE NİHAYET;
“MÜNAFIKLARA EN AĞIR GELEN NAMAZ SABAH VE YATSI NAMAZLARIDIR”…
“ONLARKİ O İKİ NAMAZDAKİ ECRİ BİLSELERDİ SÜRÜNE SÜRÜNE GİDERLERDİ…” BUNUN ÜZERİNE ADAM YATAĞINDAN DOĞRULUP:
“HAKLISIN SABAH NAMAZI GERÇEKTEN ÖNEMLİ” DEDİ… SECCADE:
“ÖYLEYSE KALK VE NAMAZINI KIL” DEDİ…
“YARIN İNŞALLAH, MUTLAKA KILACAĞIM, AMA BUGÜN ÇOK YORGUNUM” DEDİ ADAM. SECCADE SON BİR ÜMİTLE:
“KİŞİ SALİH AMELLERİN NE KADAR BÜYÜK ECRİ OLDUĞUNU İDRAK EDEMEZSE, TÜM ZAMANLARDA BU AMELLER ZOR GELİR.
SORUN UYUMAKSA, KABİRDE UYKUDAN ÇOK NE VAR! GEL SÖZÜMÜ DİNLE, EY ALLAH’IN KULU!”
BU ANDAN SONRA ADAMDAN TEK KELİME DUYULMADI. SECCADE DE BİR SÜRE SESSİZ KALDI. ADAM ÇOKTAN UYKUYA DALMIŞTI. SECCADENİN SON SÖZLERİNİ DUYMADI.
AMA HEYHAT! ADAM ÖMRÜNDEKİ EN UZUN UYKUYA DALDIĞININ FARKINDA DEĞİLDİ…
O AN SECCADE, ADAMIN ÖLDÜĞÜNÜ ANLAYINCA KISIK BİR SESLE ŞUNLARI SÖYLÜYORDU:
EY TÖVBESİNİ YARINA ERTELEYEN, NEREDEN BİLİYORSUN YARINA ÇIKABİLECEĞİNİ!!!
ÖLÜM PUSUDA HEP, BİZ DÜNYA İÇİN GÜNAH İŞLERKEN… SÜRESİ DE KISITLI…
GÜN GELİP ÇATAR FARKINDA OLMADAN…
ALLAH’A EMANET OLUN, RAZI OLACAĞI HAYAT YAŞAYIN.
8 notes · View notes