#gözaltı cumhuriyeti
Explore tagged Tumblr posts
Text
Sesli Meram #75 - Karşı Radyo (15.01.2019)
“hayat yağmalanmaktadır, tüm o janjanlı sunumlar, gösterişli cümleler, boyuna alkış kıyametin arasında, iki arada bir derede memleketin hali de tüm o ahvali de bildirilmektedir, bizatihi o yıkımı, taarruzu yaşayanlar eliyle, şimdi ve burada!”
podcast image credit: untitled drawing x thomas cian
https://archive.org/details/KarsiRadyoSesliMeram15Ocak2019
#seslimeram#karşı radyo#söz hakkı#mesele#biyopoltik#cumhur#yaralar#cürüm#çürüyen menzil#hayat hakkı#radyo#demokrasi#yaşama istenci#demokrasi endeksi#gözaltı cumhuriyeti#kuşatma#yeni ülke#eski hikaye
0 notes
Photo
12 EYLÜL DARBESİ Darbe yapabilmek için şartların olgunlaşmasını beklediler. Olgunlaşması demek; Daha çok ölüm, daha çok patlama, daha çok kaos çıkması demekti. Oysa ATEŞ SADECE ŞEYTANI BÜYÜTÜR. Karanlığı büyütür. Büyüttü de… Vatanı için gencecik yaşında canını verebilen gençler ezildi, öldürüldü, asıldı, sürüldü, meslekten atıldı. Böylece; vatanı ganimet olarak gören vatansızların tohumları ekildi bereketli topraklarımıza… İşgalcilerin yaptığı işkenceler yapıldı gencecik çocuklarımıza… ABD’nin yarattığı karanlık savaş sembolü olan Guantanamo hapishanesinde yapılan işkence benzeri işkenceler yapıldı. 12 Eylül Amerikan darbesinin bilançosu: 650 Bin gözaltı, 1 milyon 683 bin fişleme, 171 kişi işkence sonucu ölüm, 210 bin dava, 230 bin yargılama, 14 kişi açlık grevi sonucu ölüm, 16 kişi kaçarken vurulma, 50 kişi idam edilmiştir. *** *** Silahlar ülkeye rahatlıkla sokuldu. Sağ-sol gruplara dağıtıldı. Ülkede; Gümrük Bakanı vardı, ��çişleri Bakanı vardı. MİT vardı. Emniyet vardı. Jandarma vardı. Vardı ama hiçbiri silahların ülkeye girişini ve dağıtılmasını egelle(ye)medi. O günlerde Özel Kuvvetler CİA’nın üssü gibiydi. Kirli silahlar gençlerin eline tutuşturuldu. Tutuşturanlar bazen bir polis, bazen bir öğrenci başkanı, bazen bir istihbarat görevlisiydi. Bazıları hedefe koydukları gence kirli silah verip sonra ihbar etti. Silahla işlenen bütün suçlar hedef gencin üzerine kaldı. Polis, asker, dernekler, sendikalar, mahalleler ikiye bölündü. Gazeteler öldürülmesini istediği isimlerin ilan listesi gibiydi. Çünkü bir ismin gazete manşetine taşınması aslında ölüm emriydi. Sağcı gazeteler sol isimleri, solcu gazeteler sağcıları hedef gösteriyor, hedef gösterilenler öldürülüyordu. *** *** Sağ hükümetler solcu memurları Çankırı, Yozgat gibi sağın elinde bulunan illere sürgün ediyordu. Bu illere gönderilen memurun daha şehre indiği an vurulacağını bile bile… Sol hükümetler sağcı memuru Tunceli, Kars gibi illere sürüyordu. Öldürüleceğini bile bile… Polis POLDER VE POLBİR olarak ikiye bölündü. Okulları jandarma ve polis beklediği, her öğrenciyi yokladığı halde okulların içinde, tuvaletlerinde bombalar, silahlar patlıyordu. Bu arada birileri yok etmek istediği kişileri sağ-sol ayağına yok ediyordu. *** *** Vatanım diyen bu gençler birbirine kırdırıldı. Bu arada utangaç bir kız gibi gezen kırmızı yanaklı bademler korundu. 12 Eylül Amerikan darbesinden çizik bile almadılar. Tam tersi, büyümeleri için önlerine otoban açıldı. İşkencehanelere; Saidi Kürdi ve İngiliz beslemesi, fikri pezevenk, tecavüzcü işgalci sevici hain Mısıroğlu’nun kitapları setler halinde girdi. Aslında bu durum bile hedefin ne olduğunu gösteriyordu. Uğur Mumcu; Türkiye’deki imamların maaşlarının Kenan Evren ve Başbakan Bülent Ulusu’nun imzalarıyla, Suudi Rabıta örgütü tarafından ödendiğini ortaya çıkarmıştı(!).. Sahi, kominizmle mücadele derneği diye FETÖ’ye de bir rol verilmişti değil mi? Evren Amerikan darbesinden sonra ilk iş olarak Yunanistan’ın NATO’ya dönmesine olur vermiştir. *** ***
12 Eylül darbesi ülkemizi dönüştürme perojesinin adıdır. Yeşil Kuşak projesine ray döşemenin adıdır. Ülkeyi Amerika’nın otoparkına çekerken, engel çıkaracak direnç noktalarını(bir kuşağı, gençliği) yok ettiler. Bütün kurumlarıyla, siyasetçisiyle, Ordusuyla, istihbaratıyla… Bütün kurumlar suç ortağıdır. Bu kanlı oyunun en masumu, önüne konan davaya yüreği ile inanmış gençlerdi. Önce önlerine bir yem koydular. Sonra o yemleri yediler diye bacaklarını, kanatlarını, kafalarını koparttılar. Çocukları bile olmasın diye işkence yaptılar. Yetmedi; Cesetlerinin üzerinde tepinip, siyasi ranta bile çevirdiler. *** Geriye bademler, tarikatlar kaldı. Devleti ele geçirdiler. Bademler büyüdü, devletin bütün ederlerini ganimet görüp paylaştılar. Cumhuriyeti yıktılar. Ordu’yu başı kesilmiş tavuğa çevirdiler. Komik olan; Varlık nedenleri olan 12 Eylül Darbecilerini bile yargıladılar(!).. Başka bir 12 Eylül badem darbesine malzeme yaptılar. Oysa 12 Eylül Darbesi bademin ebesidir. Nato Paşalarının yarattığı badem canavara dönüşerek kendi kurumlarını yuttu. ABD’nin yönlendirmesi ile 12 Eylül darbesi yapıldı. Darbeciler işgal ordusunun yaptığı işkenceleri, tecavüzleri kendi milletine uyguladı. Badem 12 Eylül 2010 yılında, referandum adıyla sivil bir Amerikan darbesi daha yapıldı. Postallı darbeden takunyalı darbeye geçiş yapıldı. Türkiye’nin bekası için endişelenen kim varsa hapse tıkıldı. Küresel sermayenin bağımlısı uyumlu basın kullanılarak direnç noktaları linç edildi. Ülkenin bütün kaynakları yabancı sermayenin yağmasına açıldı. Temel SAĞIROĞLU badem darbesinin operasyonlarıyla postal darbesinin operasyonlarını karşılaştırmış: 12 Eylül ve sonraki 2 yılın bilançosu 650 Bin gözaltı 1 Milyon 683 Bin fişleme 50 idam 171 işkence sonucu ölüm 210 Bin dava 230 Bin yargılama 39 gazeteci tutukluya 3.315 yıl ceza 5 Açlık grevi sonucu ölüm
AKP iktidarı ve sonraki 18 yılın bilançosu 3 Milyon 432 Bin gözaltı 8 Milyon 800 Bin fişleme 182 müebbet (idam cezası kaldırıldığından dolayı) İşkence sayısı hepimize karanlık 1 Milyon 554 Bin dava, 815 Bin yargılama 299 Gazeteciye toplam 3 Bin 36 yıl 8 ay ceza 30 Açlık grevi sonucu ölüm 54 Kendini yakma eylemi 44 Maddi sorunlar nedeniyle intihar
Yabancı ülkelerin istihbaratlarına, küresel pazarlıklara bir BESLEME ezikliği ile teslim olanlar, BESLEME OLUNCA, ağanın gücünün kendi gücü olacağını zanneder. Sonra bırakın güç kazanmayı, her türlü kullanılmaya başlarlar. Hiçbir beslemenin Atatürk ve Kemalistleri, bağımsızlıkları uğruna bedel ödemeye daima hazır olmalarını anlaması mümkün değildir. Kafes kuşlarının, bütün özgür kuşlara düşman olması ezikliğinin bir sonucudur.
Zahide UÇAR 12 Eylül 2020
2 notes
·
View notes
Text
Thodex Vurgunun Arkasındaki İsim Olan Faruk Fatih Özer Yakalandı!
Yerli kripto para borsalarından biri olan Thodex’in CEO’su Faruk Fatih Özer, aktarılan son dakika bilgilerine göre Arnavutluk'un Vlora kentinde yakalandı. Özer, borsa üzerinden binlerce kişiyi dolandırdığı gerekçesiyle uzun süredir kırmızı bültenle aranıyordu. İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalara göre Özer'in Türkiye'ye iadesi işlemlerine de başlandı. Firari CEO’nun 3 ayrı suçtan 40 bin 562 yıla kadar hapsi isteniyor.
Her Şey Koineks ile Başladı
Firma, 2020 senesine kadar Koineks markası altında kripto para hizmetleri sağlıyordu. 2020 yılında isim değişikliğine gitti ve Thodex adı ile faaliyet göstermeye başladı.
Koineks - Faruk Fatih Özer Yakalandı Thodex, devasa reklam kampanyaları, promosyon çalışmaları vb. etkinlikler ile kısa süre içerisinde popülerliğini bir hayli artırdı. Borsa, Türkiye’nin dört bir yanından on binlerce yatırımcının ilgisini çekti. Müşterilerin bildirdiklerine göre kapanmadan önceki günlerde sık sık bakım çalışması duyuruları yapılmaya başlandı. Borsanın web sitesi uzun süre hizmete kapalı kaldı. Yapılan son bakım çalışması duyurusunun ardından ise tamamen faaliyetlerini durdurdu. Ardından şirket CEO’su Fatih Özer’in Arnavutluk’a kaçtığı ifade edildi. Kaçış doğrulandıktan sonra yanında yüklü miktarda kripto para birimi olduğu iddia edildi. Binlerce yatırımcı ciddi boyutlarda mağduriyet yaşadı. Sonunda beklenen an geldi ve Thodex CEO’su Faruk Fatih Özer yakalandı.
20 Nisan 2021'de Yurt Dışına Çıkmıştı
Thodex CEO’su Faruk Fatih Özer'in çeşitli bahanelerle 20 Nisan 2021'de yurt dışına çıktığı belirlenmişti.
Faruk Fatih Özer Yakalandı Uzun süredir kaçak hayatı yaşayan Özer, Arnavutluk’da izini kaybettirmeyi başarmıştı. İçişleri Bakanlığı, kırmızı bültenle aranan Thodex kurucusu firari Faruk Fatih Özer'in Arnavutluk'ta yakalandığını bildirdi. Bakanlık tarafından yapılan açıklamada, Arnavutluk İçişleri Bakanı Bledar Çuçi'nin sabah saatlerinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya, Faruk Fatih Özer'in Arnavutluk'ta Vlora'da yakalandığını ve kimliğinin biyometrik sonuçlarla teyit edildiğini ilettiği ifade edildi. Açıklamada, "Emniyet Genel Müdürlüğü Interpol Daire Başkanlığınca Faruk Fatih Özer'in Türkiye'ye iadesi işlemlerine başlandı" bilgisi verildi. 22 Nisan 2021'de Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, müşterilerin Thodex kripto para borsasındaki hesaplara erişememesi nedeniyle resen soruşturma başlatılmıştı. Aynı zamanda şirket Özer’in yurt dışına kaçtığı yönündeki ihbarlarda artmıştı. Thodex davasında Özer'in de arasında bulunduğu çok sayıda şüpheli hakkında gözaltı kararı verildi. Firari CEO’ya yönelik Interpol tarafından 23 Nisan 2021'de kırmızı bülten çıkarıldı.
Thodex Soruşturması
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, Bitcoin’in yasal statüsü, borsalarda nasıl işlem yapıldığı ve firmalar arasındaki farklılıklar yer aldı. Ayrıca Thodex adındaki kripto para borsasının 400.000 TL sermaye ile Faruk Fatih Özer tarafından kurulduğu anlatıldı. MASAK raporunda, Thodex borsasının müştekileri iş ve işlemleri nedeniyle hileli davranışlarla müşterileri aldattığı kaydedildi. İddianamede şirket CEO’su Faruk Fatih Özer'in de aralarında bulunduğu 6'sı tutuklu 21 sanık hakkında, "suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme", "bilişim sistemleri, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık" ve "tacir ya da şirket yöneticileri ile kooperatif yöneticilerinin dolandırıcılık ve suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama" suçlarından 12 bin 164'er yıldan 40 bin 562'şer yıla kadar hapis cezası isteniyor.
İçişleri Bakanlığı'ndan Açıklama
İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, "Arnavutluk Cumhuriyeti İçişleri Bakanı Bledar Çuçi bugün sabah saatlerinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya Kırmızı bültenle aranan Thodex’in CEO’su Faruk Fatih Özer Arnavutluk’ta Vlora’da yakalandığını ve kimliğinin biyometrik sonuçlar ile teyit edildiğin iletti" İfadeleri yer aldı. Firari Fatih Özer'in iadesi için işlemler başlatıldı. 6’sı tutuklu 21 sanık kripto borsası Thodex üzerinden binlerce insanı mağdur ettiği iddiasıyla yargılanıyor. Firma kurucusu Fatih Özer de kırmızı bültenle aranıyordu. Uzun kaçışın ardından firari CEO sonunda yakalandı. Özer'in kaçışının ardından pek çok gerçek de gün yüzüne çıkmıştı. On binlerce müşterinin aldıkları kripto para birimlerinin gerçeği yansıtmadığı, aldatıcı bir yazılım kullanıldığı ve müşteri sayısını artırmak için sayısız promosyon yapıldığı iddia edildi. Yerli ve yabancı binlerce kripto para yatırımcısı mağduriyetleri basın önünde defalarca dile getirdi. Bunların arasında yüklü miktarda yatırım yapanlarda bulunuyordu. Uzun uğraşlar sonucu firari Özer sonunda yakalandı. Yakalandığı anın görüntülerine göre saçları kısa ve sakallı olduğu kaydedildi. Aylarca süren kaçışın ardında Özer'in yapacağı açıklamalar ise merak konusu haline geldi. Binlerce yatırımcı büyük kripto para vurgunun arkasındaki sır perdesinin aralanmasını bekliyor. Read the full article
0 notes
Text
Bakan mı Mafya Babası mı?
Rifat SERDAROĞLU
Hiçbir demokratik ülkede, hiçbir hukuk devletinde Süleyman Soylu gibi birini, o ülkenin iç güvenliğinden sorumlu Bakan yapmazlar. Yanlışlıkla böyle biri Bakan olsa, aşağıdaki sözlerinden dolayı hükümetiyle beraber istifa ettirilir ve yargılanır.
-İçişleri Bakanı, suçluluğu mahkeme kararı ile kesinleşen bir vatandaşını dahi, devlet gücünü kullanarak tehdit edemez! Ederse suç işlemiş olur ve yargılanır.
-O Bakan, toplu katliam emri şeklinde anlaşılacak “O köyde taş taş üstünde bırakmayacağım” cümlesini kullanamaz. Kullanırsa Anayasa ve yasalarımızı çiğnemiş olur ve yargılanır.
-O Bakanın, “size artık yaşama hakkı yok” diyerek, insanları ölümle tehdit etmek yetkisi yoktur. Bu sözler Anayasal suçtur ve mutlaka yargılanmalıdır.
-O Bakanın, ölümle sonuçlanan bir olay hakkında karar vermesi, birilerini suçlaması ne hakkıdır ne de haddidir. Bu görev yargınındır. Yargının görevine müdahale etmeye kalkan Bakan, yargılanır.
Bakanın görevi, yaşanan olayı yasal güvenlik güçleri kanalıyla takip etmek, çalışmaları denetlemek, suçluların yakalanmasını ve yargıya teslim edilmesini sağlamaktır. Bundan bir adım sonrası ise Anayasanın, demokrasinin, hukuk devletinin, özgürlüklerin bittiği anlamına gelir ki, bunun adı kaostur.
Türkiye’yi 16 yıldır yöneten, Süleyman Soylu adlı Bakanın sonradan katıldığı partisi AKP’dir. -PKK Narko-Terör örgütünü yeniden canlandıran, Soylu’nun deyişiyle “yeşerten” AKP Hükümetleridir. -Devlet Yetkililerini Öcalan ile görüştüren AKP Hükümetleridir. -AKP’li Bakanlar ile HDP’li Milletvekillerini, devletin feribotuyla İmralı’ya gönderip Öcalan ile görüştüren AKP Hükümetleridir. -Devlet Yetkililerini, Kandil’e gönderip PKK Baronlarıyla görüştüren AKP Hükümetleridir. -Devlet Yetkililerini Oslo’ya ve İngiltere’ye gönderip PKK’nın Avrupa Baronlarıyla görüştüren yine AKP Hükümetleridir. -Türk Devletinin Komutanlarına ve Valilerine “PKK’lıları görmezden gelin” emrini veren AKP Hükümetleridir.
AKP’nin her türlü hileyi kullanarak seçim kazanması bu gerçekleri değiştirmez ve bu suçları asla örtemez. Zamanaşımı vatana ihanet suçunda işlemez. PKK ile, FETÖ ile, IŞİD ile yıllarca kucak kucağa olup, bu terör örgütlerine güç-kuvvet kazandıran AKP, işlediği bu suçları ilelebet Türk Milletinden saklayamayacaktır. Türk Milleti gerçekleri öğrendiğinde ve tüm bu olaylar Türk Yargısının önüne geldiğinde, kimin yaşama hakkının olup olmayacağını da göreceğiz…
İçişleri Bakanı derhal görevinden alınmalı ve yargılanmalıdır. -İzmir’de içkili bir yerde eğlenirken, Cumhurbaşkanı aleyhine slogan atan, marşlar söyleyen toplam 17 vatandaş hemen o gece polis tarafından yakalanıp, 7’si tutuklanıyor! Tutuklamadaki sürate bakar mısınız? Tutuklanma gerekçesi ise “Devlet Büyüklerine küfürle hakaret” etmek! -Fakat 24 Haziran akşamı, binlerce AKP’li tabanca ve otomatik silahlarla Ankara ve İstanbul’un çeşitli meydanlarında saatlerce ateş ediyorlar, bir tane bile yakalama-gözaltı yok! Burada işlenen suç doğrudan “Türk Devletinedir!” İstanbul-Sultangazi “Eski Habipler Meydanındaki” çocuk parkında ellerinde Erdoğan posterleri, AKP flamaları olan yüzlerce AKP’li ellerindeki silahlarla saatlerce ateş ettiler. Yerler boş mermi kovanlarıyla kaplandı. Birileri kasa-kasa mermi taşıyordu! Polis müdahale etti mi? Nasıl edebilir ki? Onların hepsi AKP militanlarıydı ve İçişleri Bakanı AKP’li idi. Bu kalkışmanın hesabı sorulmayacak mı? Soruluyor gibi yapılacak!
Değerli Okurlar; Bu ülkede İçişleri Bakanı, kimin cenazelere gidip gitmeyeceğine karar verebilme yetkisini kendisinde görecek kadar gözünü karartmış, aklını kaybetmişse ve konuşmasının üzerinden 24 saat geçmesine rağmen basın toplantısıyla aynı çirkinliklerde ısrar ediyorsa, üstelik hala görevde kalıyorsa, sözün bittiği noktaya gelmişiz demektir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinde dürüst-namuslu vatandaşlar olarak bizlerin sığınabileceğimiz, hakkımızı arayabileceğimiz hiçbir makam kalmamıştır. Yıllardır anlatmaya çalıştığımız tam da bu idi…
Allah hepimizin yardımcısı olsun!
Sağlık ve başarı dileklerimle.
#rıfatserdaroğlu
1 note
·
View note
Text
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI RAPORUNA CEVAP
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI'NIN SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARI HAKKINDAKİ RAPORUNA CEVAPTIR
Diyanet İşleri Başkanlığının, "Mehdici ve Mesiyanik Söylem" başlığı altında ismine yer verdiği Sayın Adnan Oktar hakkında söz konusu raporda gerçek dışı iddialara, asılsız isnatlara yer verilmiş, kendisinin sözde Mehdi olduğuna dair bir iddiada bulunduğu öne sürülmüştür. Hiçbir şekilde gerçekliği olmayan, doğruluğu bulunmayan bu iddialara Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yer verilmiş olması, bir rapor şeklinde yayınlanması ve tek taraflı olumsuz yorumlarla yargısız infaz şeklinde tespitlerle kaleme alınmış olması esef vericidir.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları Türkiye Cumhuriyeti Devletine sadık, tertemiz Türk vatandaşlarıdır ve söz konusu raporda iddia edildiği gibi hiçbir şekilde devletin lehine olmayacak veya güvenliğine zarar verecek bir niyet içinde hiçbir zaman bulunmamışlardır. Günümüze değin yürütülen ilmi ve kültürel çalışmalar İslam’ın yüceltilmesi yönündedir ve MEHDİYET HAKKINDA YAPILAN ANLATIMLAR İSE PEYGAMBERİMİZ (SAV)’İN “MEHDİ İLE MÜJDELENİN” EMRİ GEREĞİ ve Bediüzzaman Hazretlerinin bu konudaki haberleri doğrultusunda olmuştur.
En önemlisi, Kuran’ın Nur Suresi, 55.ayetinde Allah tüm Müslümanlara İslam’ın güzel ahlakının yeryüzüne egemen olacağını, korkularından sonra iman edenlerin güvenliğe kavuşacaklarını ve dinlerini yerleşik kılacağını haber vermiştir. Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının Mehdiyet ile ilgili verdikleri bilgilerin kaynağında Peygamberimizin (sav) hadisleri, Risale-i Nur Külliyatı ve İslam alimlerinin son 1400 yıl içinde konuyla ilgili yaptıkları aktarımlar yer almaktadır.
Devletine bağlı, vatan sevgisiyle yaşayan hiçbir sabıkası bulunmayan Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları raporda iddia edildiği gibi KENDİLERİNİ ASLA YEGANE DİNİ OTORİTE OLARAK GÖSTERMEMİŞLER, ilahi alandan özel bir bilgi alıyor izlenimi oluşturmamışlardır. Aksine, yayınlarda ve sosyal yaşantılarında gözlemlendiği gibi Sayın Adnan Oktar ve yakın çevresi son derece modern, çağdaş, günceli takip eden, cemiyet hayatıyla iç içe, neşeli, dışadönük ve çok iyi eğitimli bayan ve baylardan oluşmaktadır.
Söz konusu Türk vatandaşlarının, halkımızın diğer kesimlerinden bir farkları yoktur, hatta tüm İslam alemini kardeşleri olarak benimsediklerini her ortamda dile getirmektedirler. Bunun yanısıra Sayın Adnan Oktar şahsen yayınları sırasında bilgisini arttırdığını, kendisinin BİR HOCALIK İDDİASI BULUNMADIĞINI, fıkıh konularında Diyanet İşleri Başkanlığına başvurulması gerektiğini çok defalar vurgulamıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan raporda Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına istinaden öne sürülen iddialara cevap vermeden önce bazı önemli hususlar hakkında kısaca bilgi vermek isteriz :
1– Polis operasyonuyla gözaltına alınan Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları 8 gün boyunca polis nezaretinde devlete itaatle, saygı ve sevgi dolu nezaketleriyle kalmışlar, hastane raporları tertemiz çıkmıştır
11 Temmuz 2018 tarihinde yapılan bir polis operasyonu ile gözaltına alınan ve sekiz gün boyunca Vatan caddesinde bulunan İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bağlı Mali Şube nezaretinde çok ağır şartlarda tutulan Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları hiçbir sabıkası bulunmayan, sicillerinde hiçbir suç kaydı bulunmayan, hayatları boyunca yasalara bağlı olarak yaşamış tertemiz Türk vatandaşlarıdır. Bu sekiz gün zarfında Sayın Adnan Oktar ve kendisiyle gözaltına alınan bayanlar ve beyler emniyet teşkilatımızın görevlendirdiği polisler gözetiminde geceli gündüzlü gözlem altında tutulmuşlardır. Aynı zamanda her gün sağlık kontrollerinden geçirilmişler, kan tahlilleri yapılmış, doktor muayenesi ile psikolojik ve fiziksel durumları müşahede edilmiştir. Bu incelemeler sonucunda gözaltına alınan kişilerin tamamının alkol kullanmadıkları, herhangi bir madde bağımlısı olmadıkları bilimsel, tıbbi deliller ile ispatlanmıştır.
Nezarethanede bulundukları sırada yaşları 20-50 arasında olan bu bayanların ve beylerin yaşadıkları birçok sağlık sorunları olmuştur. Sekiz gün boyunca zorlu şartlar altında migren atakları, astım krizi, yüksek tansiyon rahatsızlığı, ağır ateşli grip, bel ve boyun tutulması, beyin tümörüne bağlı nörolojik sorunlar, MS hastalığı kaynaklı savunma sistemi rahatsızlıkları, romatizmaya bağlı ağrı atakları, diyabet bağlantılı krizler yaşayan bu kişiler aynı zamanda lavaboya çıkartılmayarak, abdest almalarına izin verilmeyerek, temizlenme ve hijyen ihtiyaçları karşılanmayarak, avukatlarıyla görüştürülmeyerek, kıyafet temin etmeleri engellenerek, kullandıkları ilaçlar zamanında verilmeyerek, havasız ortamda bulunmalarına göz yumularak, sağlık kontrollerine gidişleri sırasında rencide edici üsluplarla sözlü tacize uğratılarak İNSANİ ŞARTLARIN İHLAL EDİLDİĞİ DURUMLARA MARUZ BIRAKILMIŞLARDIR.
Fakat tüm bu olumsuzluklar, insan hakları ihlalleri, incitici muamelelere rağmen, SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARI NEZAKETLİ, SAYGI VE SEVGİ DOLU ÜSLUPLARINDAN ASLA TAVİZ VERMEMİŞLERDİR. Sadece bu örnek, en zor ve aleyhte görünen koşullarda daha Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının devletimize bağlılığını, kolluk kuvvetlerine saygılarını, itinalarını görmek için yeterlidir.
2– Sayın Adnan Oktar’ın çalışmaları milli birliğimizi güçlendirici, İslam alemini ve Müslümanları kardeşlik ilişkileri içinde birleştirici, Allah inancını ve imanı pekiştiren, devlete saygı ve sevgiyi teşvik eden toplumsal barışa destek veren uzlaştırıcı, yararlı çalışmalardır
Son 40 yıldır Sayın Adnan Oktar’ın ve arkadaşlarının faaliyetlerine, ilmi ve kültürel çalışmalarına bakıldığında sadece topluma faydalı hareket ettikleri açıkça görülebilir. Sayın Adnan Oktar’ın, ‘Devlete Bağlılığın Önemi’ adlı eseri bu yöndeki kesin tutumlarının net delilidir. Bunun dışında Atatürkçülüğü vurgulayan kitaplar, PKK terörüne karşı hazırlanan belgeseller ve kültürel çalışmalar, konferans serileri, İslam ülkelerinin içinde bulundukları sorunları ve çözüm yollarını araştıran eserler, Allah’ın varlığının bilimsel delillerini sunan yaratılış gerçeğine dair kitaplar, belgeseller ve uluslararası konferanslar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını olduğu kadar tüm okuyucuları bilgilendirmeyi, onlara imani ve milli bir şuur kazandırmayı hedeflemektedir. Özellikle ‘Yaratılış Atlası’ adlı dört ciltten meydana gelen bilimsel eser, fosil kayıtlarından yola çıkarak tüm dünyaya canlıların ilk yaratıldıkları andan itibaren evrimleşmediklerini ispatlamıştır. Tüm bu çalışmalar milli birliğimizi güçlendirici, İslam alemini ve Müslümanları kardeşlik ilişkileri içinde birleştirici, Allah inancını ve imanı pekiştiren, devlete saygı ve sevgiyi teşvik eden toplumsal barışa destek veren uzlaştırıcı, yararlı çalışmalardır. Bu KİTAPLARIN VE ESERLERİN HER CÜMLESİ POZİTİF, SEVGİ AHLAKINI ESAS ALAN, KURAN AHLAKINA UYGUN İFADELERLE YAZILMIŞTIR. Söz konusu eserler on yıllardır okunmakta, yurt dışında konferanslarda anlatılmakta, bazı ülkelerde müfredata dahil edilmektedir. Tümüne hâkim olan İslam’ı savunan barışçıl ve Allah sevgisini, Allah korkusunu dayanak alan samimi üslup vesilesiyle milyonlarca insanın Allah’a imanına, imanlarının güçlenmesine, terörün engellenmesine, Kuran ahlakının benimsenmesine vesile olmuştur.
3– Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının kimseye zararı olmadığı gibi, aksine yalnız fayda, uzlaştırma, kardeşlik, barış, vatanseverlik, iman gibi değerler ve hasletler amaçlanmaktadır
Bu hususlar değerlendirildiğinde, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının kanunlara uygun yaşayan, hiçbir hukuksuzluğa asla tenezzül etmeyen, sicilleri tertemiz, ilmi çalışmalarla bilgilerini ve kültürlerini arttırmayı hedefleyen DEVLETLERİNE BAĞLI TERTEMİZ TÜRK VATANDAŞLARI OLDUKLARI AŞİKARDIR.
Söz konusu polis operasyonu, ardından sekiz günlük nezarethane süreci ve bunun ardından gelen cezaevinde geçirilen tutukluluk döneminde hiçbir aşamada Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının devletimizin aldığı tedbirlere karşı uyumsuzluk gösterdiği görülmemiştir. Bu kişiler hayatlarında ilk defa nezarethane, emniyet birimine ait kolluk kuvvetleri ya da ceza infaz kurumları ile karşılaşmalarına rağmen, son derece uyumlu, yardımcı olan, nezaketli ve saygı dolu davranışlar sergileyen örnek bir tutum sergilemişlerdir. Türkiye’nin farklı şehirlerine dağıtılarak suçlu profili taşıyan hatta şizofren, bipolar benzeri ağır akıl hastalıkları olan hırsızlar, uyuşturucu kullananlar, bebek katilleri, travestiler, dolandırıcılar, PKK ideolojisini benimseyen sözde bağımsız mahkumlar, cinsel suç işlemiş kriminaller, seri katiller ile aynı koğuşlara yerleştirilmişlerdir. Bununla kalmamış, tutuklananların bir kısmı yaklaşık 1,5 yıl boyunca tek kişilik hücrelerde tecrit edilmişlerdir. Çoğunluğu 6-9 ay sonra ilk defa Segbis yoluyla mahkemede hakim karşısına çıkmış, iddianamenin gizliliği öne sürülerek savunma hakları kısıtlanmıştır. Bunlar ve buna benzer yüzlerce usulsüzlük yoluyla kanuni hakları engellenen Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları, 11 Temmuz 2018 tarihinden itibaren DEVLETİMİZE İTAATLİ, SADAKATİ VE BAĞLILIĞI ESAS OLAN MÜKEMMEL VE ÖRNEK BİR VATANDAŞLIK SERGİLEMEKTEDİRLER. Ceza infaz kurumlarındaki müdürlerin, başmemurların, memurların, duruşma sırasında mahkeme heyetinin, başkan ve üye hâkimin, savcılığın ve diğer yargılamaya dair görevli memurların ve avukatların şahitliğinde, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları son derece efendi, halim, sevecen ve saygı dolu ahlakları ile tüm bu gözaltı ve tutukluluk sürecinde örnek davranış göstermişlerdir. Böylesine itaatli, mazlum bir topluluğun –haşa- devleti yıkacağına dair bir şüphe duymak akıl dışıdır.
4– Hain, kalleş FETÖ yapılanması İslam karşıtıdır, Kuran karşıtıdır, dinsiz, imansız, terörist, bozguncu bir örgütlenmedir ve Sayın Adnan Oktar ile arkadaşları FETÖ’ye kesin bir tutumla karşıdır
Hain FETÖ yapılanmasına bakıldığında, 15 Temmuz 2016 tarihinde kahpe ve kalleş bir darbe girişimiyle Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkmaya azmetmiş, eli kanlı bir terör yapılanması karşımıza çıkmaktadır. Bu terör örgütünün amacı nihayetinde devleti ele geçirmek, Türk milletini yok etmek ve kan dökerek mazlumları katletmektir. Nitekim yüzlerce şehidimiz olmuş, hain FETÖ teröristlerinin kanlı darbe girişimi bu şekilde engellenmiştir.
HAİN, KALLEŞ FETÖ YAPILANMASI İSLAM KARŞITIDIR, KURAN KARŞITIDIR, DİNSİZ, İMANSIZ, TERÖRİST, BOZGUNCU BİR ÖRGÜTLENMEDİR. FETÖ ideolojisi, Türk milletini –haşa- düşman ilan etmiş, devletimizin kurumlarına sızma yoluyla yerleşip önemli konumları ele geçirerek devletin imkanlarını Türk milletinin ve devletin aleyhine kullanmayı amaçlamıştır. FETÖ elebaşısı Fethullah Gülen kendisine önceden dini bir sıfat edinerek, ‘Hocaefendi’ lakabıyla devlet kurumlarında sözde itibar kazanmıştır. Bu sözde itibarını söz konusu kurumlarda etkide bulunmak, nüfuz edinmek için kullanmıştır ve sonucunda kendisini sinsice gizleyerek hain bir darbe girişiminde bulunmuştur. Devletimizin her kurumunda, hatta askeri teşkilatımızda dahi yapılanan FETÖ teröristlerinin gücü nihayetinde devletimizi yıkacak güce erişmesine rağmen ilgili makamlar ve yetkililer tarafından fark edilememiştir. FETÖ’nün hedefinde mazlum Türk vatandaşları, dindarlar, milliyetçiler, vatanseverler vardır ve SAYIN ADNAN OKTAR İLE ARKADAŞLARI DA BU KANLI TERÖR HAREKETİNİN HEDEFİNDE OLMUŞTUR. Sayın Adnan Oktar, hain darbe girişiminin gerçekleştiği 15 Temmuz 2016 gecesi 12 saat boyunca canlı yayın yaparak, hain darbe girişimini geçersiz ilan etmiş, deşifre etmiş ve başarıya ulaşmasını önleyen başlıca vatansever olarak tarihe geçmiştir. Söz konusu yayın RTÜK’ün hazırladığı ilgili raporda kapsamlı vurgularla övülmüştür.
Bu nedenle FETÖ terörü gibi devleti yıkmaya azmetmiş ve milletimizi düşman ilan etmiş bir yapılanmayla, tamamen kanunlara uygun yaşayan, hiçbir sabıkası bulunmayan, Allah sevgisinin tüm insanlığa yayılması için çabalayan ve hayatlarını fedakarane bir şekilde ilmi, kültürel çalışmalara adayan Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarını kıyaslamak hakkaniyete uygun değildir ve son derece art niyetli bir değerlendirme olarak görülecektir.
5– Sayın Adnan Oktar hiçbir suç işlemediği kesin olduğu ve vatanına duyduğu sevgi, devletine olan bağlılığı nedeniyle asla ülkesini terk etmemiştir
Kaldı ki, Sayın Adnan Oktar hiçbir şekilde İstanbul’u terk etmemiş, vatanından ayrılmamış, onca tehdit, engelleme ve özellikle basın yoluyla yürütülen psikolojik savaşa rağmen ülkesini, milletini terk etmemiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan raporda aynı başlık altında incelemeye tabi tutulan Evrenosoğlu ve Hulusi gibi şahıslar ülkeden kaçmışlar, Türkiye’yi terk etmişlerdir. Oysa, SAYIN ADNAN OKTAR HİÇBİR SUÇ İŞLEMEDİĞİ KESİN OLDUĞU VE VATANINA DUYDUĞU SEVGİ, DEVLETİNE OLAN BAĞLILIĞI NEDENİYLE asla böyle bir yola tevessül etmemiştir.
6– Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları tarafından Peygamberimizin (sav) hadisleri doğrultusunda aktarılan Mehdiyet ile ilgili anlatımlar, Kuran-ı Kerim’in Nur Suresi, 55. ayetinde haber verilen iman edip, salih amellerde bulunanların öncekiler gibi yeryüzünde mutlaka egemen olacakları müjdesinin gereğidir
Ayette Allah şöyle buyurmaktadır:
“Allah, içinizden iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur. Onlar Bana kulluk eder ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkar ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” (Nur Suresi, 55)
Dolayısıyla, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının dile getirdiği ve müjdesini verdiği MEHDİYET, KURAN’IN BİR HÜKMÜNÜN VE MÜJDESİNİN MÜSLÜMANLARA DUYURULMASI, bu güzelliğin gündemde tutulmasıdır. Allah, hidayetinin yeryüzüne mutlaka egemen olacağını, bir başka deyişle Mehdiyetin bir Kuran ayeti ile vaad etmiştir. Bu dönemde İslam iyice yerleşecek, Müslümanların yaşadıkları korkular sona erecek ve emniyete kavuşacaklardır. Bu kutlu dönem, Mehdiyet çağı tüm Müslümanlar için bir sevinç vesilesidir.
Günümüzde İslam aleminin içinde bulunduğu durum ortadadır, Suriye, Yemen, Irak, Afganistan, Filistin, Doğu Türkistan, Bangladeş, Myanmar, Libya ve birçok ülkede Müslümanlar savaşlar ve terör nedeniyle perişan edilmiştir. Türkiye ensar görevi yaparak, günümüzde zulme uğrayan milyonlarca kardeşimize kapılarını açmış, onlara güvenli bir sığınak olmuştur. Dünya üzerinde zayıf bırakılmış milyonlarca Müslümanın kurtuluşu, Kuran’da müjdesi verilen mutlak egemenlik, bir başka deyişle Mehdiyet yoluyla olacaktır. MEHDİYET, KURAN’IN MÜJDESİ VE ALLAH’IN VAADİ OLDUĞU İÇİN PEYGAMBERİMİZ (SAV) BU DÖNEMİ YÜZLERCE HADİS YOLUYLA TANITMIŞTIR.
İşte yine bu nedenle Bediüzzaman Hazretleri de yüzlerce sayfa ile Mehdiyeti tarif etmiş, hatta ebced hesaplamalarıyla tarihler belirterek Mehdi (as)’ın Darwinizmi ve materyalizmi yıkacağını, İstanbul’dan çıkacağını haber vermiştir.
Mehdiyet ile ilgili detaylı anlatımlarda bulunan Bediüzzaman Hazretleri hiçbir zaman devleti yıkma girişiminde bulunmamış veya devleti ele geçirmemiştir. Benzer çalışmalar yapan ve ayetin müjdesini veren Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının da hiçbir zaman böyle bir teşebbüsü olmamış ve olmayacaktır.
#adnan oktar#diyanet#diyanet işleri başkanlığı#harun yahya#mehdiyet#mehdi#kuran#ayetler#hadisler#bediüzzaman#risaleler#mehdiyet inancı#kardeşlik#varanseverlik#milliyetçilik#fetö#Türkiye#istanbul#islam#türk islam birliği#vatan#Allah sevgisi#vatan sevgisi#emniyet müdürlüğü#ali erbaş#mahkeme#adnan hoca#davası
0 notes
Text
18 vilayette nefes kesen operasyon: 58 gözaltı!
18 vilayette nefes kesen operasyon: 58 gözaltı!
Siber Hatalarla Çaba Şube Müdürlüğü grupları, internet üzerinden yasa dışı sanal bahis oynattığı belirlenen bir kabahat çetesini teknik ve fiziki takibe aldı. Çetenin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerinden sanal ortamda bahis oynattığı belirlendi. Çete üyelerinin canlı dayanak sınırları üzerinden banka hesap bilgileri paylaştıkları ve gelen paraları çeşitli banka hesaplarına transfer ettikleri…
View On WordPress
0 notes
Text
Mazlum Kürdün Haykıran Kanı…
Gafur’un tek suçu köyü yakılan onurlu Kürt olmak , kardeşinin dağda olmasıydı. O “suçu” onu Avrupa’nın kalbi diye isimlendirilen Prag’ta bulmuş, yakalamış, işkencelere maruz kılmıştı. Ta ki canını alıncaya kadar…
1993 yılında 17 yaşımda terk ettiğim Türkiye’ye 23 yıldan sonra ancak dönebildim.
Çekya’da bir düzine ticari şirketim vardı. Türkiye’den ithal ettiğimiz malların çoğunu, Kürt iş adamlarından almak hep önceliğimdi. Beni davet eden şirketler konaklama yeri olarak Hilton, Sheraton, Mavi Marmara Otellerini yeğlerlerken ben kendim gittiğimde kadim dostum Dr. Kazım Taşın Aksaray’daki otelinde kalmayı yeğlerdim. Nihayetinde gençliğimin bir bölümünü geçirdiğim sokaklardı oralar. Lise öğrencisiyken kaldığım Diyarbakır Talebe Yurdu, DDKO’nun merkezi, Pertevniyal Lisesi ve daha nereler…
Yine bir iş ziyaretimde rahmetli ağabeyimin de İstanbul’da olduğunu öğrenince hemen buluştuk. “Kaldığın otel yeteri kadar güvenli değil,” dedi, kaygılıydı. “Daha güvenli oteller var, sahipleri tanıdıklarım, orada kal,” diye ısrar edince, kabul ettim. O dönemde Avrupa’da Türk devletinin fazlaca gözüne çarpan ve üzerime odaklandığı bir iş adamıydım.O dönemde Avrupa’da Türk Devleti’nin fazlaca gözüne çarpan ve üzerime odaklandığı, Avrupa’da en çok tanınan Kürt iş adamıydım. Kürt iş adamlarının Türkiye’de sokaklardan ,arabalarından alınıp öldürüldüğü , her sıradışı Kürdün Tansu Çiler,Meral Akşener, Mehmet Ağar’ca ölüm fetvasının çıkarıldığı, icra edildiği yıllar, aylar’dı.
Rahmetli abimin önerdiği otel dostum Dr. Kazım Taş’ın oteline yakındı. Üstelik Diyarbakırlılarındı. Otelin karşısında bir park yeri vardı.
Birkaç ay sonra yine İstanbul’a gittiğimde o park yerinin pasaja çevrildiğini görünce hayrete düştüm. Çekya’ da onlarca inşaatım vardı ve inşaattan anlamadığım için tümünde sorun yaşanılıyor, şirketlerde milli gelenek olmuş hırsızlığın önüne geçilemiyordu. Otel sahibine karşıdaki pasajı nasıl ve bu kadar kısa zamanda inşa edebildiklerini sordum. Çekya ölçülerine göre bu birkaç yıl sürecek bir projeydi… Bana bir Mardinli gencin t��m inşaatı organize ettiğini, onun üstün yetenekli olmasına rağmen kökeninden ötürü piyasada layık olduğu yere varamadığını, Kürtlerin inşaat işleriyle ancak karnını ve ailesini doyurabildiğini söyledi. O genci merak etmiş, görmek ve tanımak istemiştim.
Bir akşamüstü otele döndüm. Anahtarımı almak için resepsiyona gittim. Çalışan: “Yekta Bey lobide bir bekleyeniniz var,” dedi. Eliyle işaret etti. Yanına gidip selamlaştıktan sonra, beni niye beklediğini, kim olduğunu sordum ona.
Karşımda ince hatta zayıf yapılı orta boylu, koyu esmer tenli, gayet sıradan giysilerle 30 yaşlarında birisi duruyordu. İsminin Gafur Gökmen olduğunu ve pencereden parmağıyla işaret ettiği pasajın inşaatını kendisinin organize ettiğini söyledi. Otel sahibi onunla görüşmek istediğimi, kendisine iletmiş, o da beni görmeye gelmişti işte. Sevgiyle kucakladım onu. “Bravo sana, sen ne becerikliymişsin, bu inşaatı nasıl bu kadar kısa zamanda başlayıp bitirebildin?” diye sordum ona.
Türkiye’de daha önce şahit olmadığım bir mütevazilikle: “Abi zor bir şey değil ki, kolay işler bunlar,” deyip, inşaatın hikayesini anlatmaya başladı. İnanılmaz bir sükûnet ve her şeyi kolay, rahat sıfatlarıyla isimlendirerek…
Oysa ben Çekya’da benzeri inşaatlarda mühendis ve hatta mühendislikten yüksek lisans almış danışmanlarımdan hep zorlukları, teknik problemleri, statik ve sonu gelmeyen, aşılamayan efor ve para isteyen problemleri çokça duymuştum…
O gence o an hayran olmamak mümkün değildi. Hemen sohbeti kısa keserek: “Yurt dışında çalışmak ister misin?” diye sordum. Aynı soruyu o yıllarda Türkiye’de kime sorsaydım alacağım yanıtın ‘’Evet’’ olacağından çok emindim. Ama Gafur teklifimle ne heyecanlandı ne sevindi ne de başka bir pozitif duyguya kapıldı. “Sağ olun abi ama düşünmem lazım,” dedi, “benim burada bakmakla yükümlü olduğum bir ailem var. Köyümüz yakıldı, hepimiz buraya kaçtık! Küçük kardeşlerim ve yaşlı bir babam var,” deyince onun içinde taşıdığı acılar beni sardı ve Gafur’un o ana kadar bendeki önemi birkaç kat daha yükseldi. “Olur,” dedim, “ama bilesin ki sen Çekya’ya gelirsen bile aileni burada yalnız ve gelirsiz bırakmayız!”
Kartımı verdikten sonra onu bir kez daha ama bu kez daha sıkı kucaklayarak ayrıldık.
Birkaç ay sonra Gafur bana o otelden faks gönderdi. “Kalmak için değil, karar verebilmem için gelip inşaatları yerinde görmek ve bir haftalığına gelmek istiyorum. Benim vize işlemlerinde yardımcı olabilir misiniz?” diyordu.
Hemen çalışanlarım, Gafur için hazırlanan davetiyeyi Çek Başkonsolosluğu’na bir kopyasını da gönderdiği faksın gelen numarasına gönderdiler.
1994 yılı… 8 Eylül’de Gafur şirketlerimden birine telefon ediyor, “Prag Havaalanındayım,” diyor. Onu havaalanından alıp yanıma getirdiler.
Gafur 1990 yılından bu tarihe kadar Prag’a, her hafta en az birkaç kişinin beni ziyaret için geldiği; en az yoran, zaman ve efor sarf ettiren ziyaretçim olmuştu. Kendi başına her şeyini halletmiş, Prag Havaalanı’na kadar gelmiş ve geldikten sonra aramıştı. Diğer tüm ziyaretçiler ise en küçük konunun, sorunun çözümünü bize yansıtırlardı. Ziyaret için gelenlerin, kendi keyif ve istekleriyle gelmelerine rağmen.
Gafur geldi, şirket çalışanlarından birinin kaldığı -ki ev bana aitti- evde konakladı. Ertesi gün tüm programımı değiştirerek beraber Prag ve Orta Çek bölgesindeki inşaatları gezmeye başladık. Her yerde benim maaşlı denetlemeyle sorumlu uzmanlarımın görmedikleri eksikliklerini, bir çırpıda gördü hem de yıldırım hızıyla gören bana sabırla eksiklikleri anlatanım oldu.
Kendisine denetimi benim ormanlık alan içinde kendim için inşa ettirdiğim evimde başlamasını önerdim. Kabul etti. Kendisine küçük bir araba tahsis edildi ve bir de harita. Gafur ilk kez geldiği Avrupa’da ne bir yardım ne bir rehber ne de bir tercüman veya başka bir şey istedi. Araba, harita ve konakladığı evle çalışacağı yeri kâfiydi ona… Ne yiyecek, nerde yiyecek, yemeklerde domuz var mı, trafik kaideleri nedir ve bir yabancının hele hele ilk kez Avrupa’ya gelmiş bir yabancının haklı soru ve kaygılarından hiçbiri yoktu Gafur’da…
İlk geldiği gün bana “Çekya’da bir hafta kalacağım, dönüş biletini de aldım, mutlaka dönüp nişanlımla evleneceğim, “dedi, “eğer geride bırakacağım ailemin sorunlarını uzaktan çözebileceğime kanaat getirirsem hemen düğünden sonra döneceğim, “diye ekledi. İnanılmaz bir sükûnet, samimiyet, alçakgönüllülük ama kendine has bir onurla… Onu bu kısa zaman diliminde tanıdıkça sevgim hayranlığa dönüşüyordu.
15.09.1994 tarihinde dönecekti. Yoğun olduğumdan sadece 3 gün ancak yarım saat görüşebildik. Son kez ayın 13’ünde görüştüğümüzde Gafur kararını verdiğini ve düğünden sonra hemen döneceğini söylediğinde beni o kadar mutlu etmişti ki… Bana inşaat uzmanı olarak getirisinden değil, yakınımda böyle mütevazi, alçak gönüllü, sakin, her sorununu kendisi çözen onurlu bir kürdün olacağından onur duyarak mutlu olmuştum.
O dönemde oldukça yoğundum. Her dakikamı benim şirket görevlilerim hesaplıyordu. Ayın 12’inde İngiltere’nin en büyük ilaç ve kozmetik şirketi BOOTS’un yönetiminden iki kişi, Türkiye kozmetik VEPA şirketinin sahibi ve Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Öztorhan’la Dış İlişkiler Müdürü Hakan Kırımlı gelmişlerdi. Hakan Kırımlı daha sonraki yıllarda Türkiye DHL şirketinin Genel Müdürü oldu.
13.09.1993’te hep birlikte Prag’ın komünizm yıkıldıktan sonra seçimle Belediye Başkanı seçilen kadim dostum Jaroslav Koran’ı ziyaret ettik. Biz, o ve ortak dostumuz Avrupa’nın en Prestijli Edebiyat gazetesi Lettre Enternational’ın Müdürü Dr.Tomas Vrba ‘la birlikte görüştük, hep beraber yemeğe çıktık. Daha sonra benim şirkete dönerek hukukçularımla hepimiz BOOTS’un Çek Cumhuriyeti Genel Temsilciğini benim şirkete vereceği sözleşme üzerine çalıştık. Son şeklinde mutabakat sağladık. Ve sekreterler son şeklini 14.09’da yani ikinci günü imzalamak üzere yeniden daktiloyla üç lisanda hazırlamaları ve imzalaması için noteri davet etme talimatını verdim. Daha sonra mutabakatı kutlamak için akşam yemeğine ve akabinde ezilmişlerin müziğini çalan Jazz Kulübü’ne gittik. Jazz’dan sonra önce BOOTS Yönetim Kurulu üyelerini kaldıkları Paris Oteli’ne, sonra da Vedat ve Hakan Bey’i Club Oteli’ne bırakıp evime döndüğümde yüzleri maskeli bir komando birliğinin saldırısına uğradım. Sonra öğrendim ki bu kendisini tanıtmadan başıma pompalı silah dayayanlar ve akabinde başıma çuval geçirip ellerimi arkadan kelepçeleyenler polismiş.
Götürüldüğüm bu yerin bir binanın kalorifer kazan dairesi olduğunu başıma geçirilen çuval çıkarıldığında gördüm. Kelepçelerle kalorifer kazanına bağlanmıştım ve ellerim yanıyordu…
O gecenin sabahı saat 7 sıralarında bir başka komando ekibi de inşaat halinde olan ormandaki villamın etrafını sarıp çalıların altında saklanıyor. Ta ki Gafur Gökmen inşaata arabasıyla gelinceye kadar… Gelip arabasından inip inşaattaki işçilere doğru yönelince “dört bir etraftan” Zebella gibi komandolar kuduz bir hayvan gibi saldırıyor ve o ince bedenin kemiklerini kırarcasına dövüp, arkadan kelepçeleyip, benim kalorifer kazanı dairesinde kaldığım polis merkezine getiriliyor. İnşaatı yapan firmanın daha sonra öğrendiğim kaçak çalıştırdığı Ukraynalı, Rusyalı işçilere dokunan olmuyor.
Ve bir gün sonra evlenmek için İstanbul’a dönecek, yaşamında ilk kez çıktığı Avrupa ülkesinde 5 gün sonra yakalanan Gafur Gökmen tam 26 ay Çekya’nın en zalim özel güvenlikli gözaltı hapishanelerinde sorgusuz sualsiz dolaştırılıp durduruldu. Lisanını, kültürünü, hatta coğrafyasını bilmediği bu ülkede gardiyanların el altından kışkırtmasıyla diğer mahkûmların saldırısına sürekli uğradı, hastalandığında doktora çıkartılmadı ve çoğu zaman penceresi bile olmayan ” güvenlik hücrelerinde ” tam 26 ay tutuldu…
Sebep?..
Güya Prag’a geldiği gün, yani 08.09.1994 tarihinde ben, M. Haci Bulut, hukuk fakültesi öğrencisi Roni Özdemir ve Sezai Perçin isimli bir faşistle TKP tarafından 1985 yılında Çekoslovakya’ya getirilen Göksel Otan sahte pasaportlu Gürkan Gönen’e ya da M. Özer’e isimli üç kimlikli kişiye beraber işkence yapmışız -bir. T.C. emniyetinin “çok gizli” bir belgesinde bu şahsın 1985 yılında Papa Suikastıyla bağlantılı olarak arandığını ve Göksel Otan ismine düzenlenmiş pasaportla yurt dışına kaçtığını öğrenecektik yıllar sonra. O şahıs ki Çek Senato Başkan Yardımcısı, Orta Avrupa’nın en köklü hanedanlığının başı Karel Schwarzenber’ in ve onlarca Çek Cumhuriyeti’nin en saygın şahsiyetinin hazır olduğu mahkeme salonunda 13 yıl sonra ancak gerçekleşmesi mümkün olan yüzleşmede bu olaydan bir süre önce T.C. Prag Büyükelçisini kayınpederinin Prag’ın 40 km dışındaki villasında ağırladığını, diğer bir büyükelçilik görevlisiyle sıkça görüştüğünü gösterilen kanıtlar sonucu itiraf etmek zorunda kalacaktı…Ve aynı kişi aynı mahkeme salonunda aynı ifadesinde Gafur Gökmeni tanımadığını, benim de kendisine işkence yapmadığımı , birisine işkence yapacak yapıya sahip olmadığımı, bazen dalıp giden filozof yapılı olduğumu söyleyendi…
– Birinci suçlamada, suçun işlendiği iddia edilen gün ve saatlerde, yani 8.09.1994 günü 19–22 saatleri arasında ben Prag’ın Diplomat Hotelinin özel toplantı salonunda eski ulaştırma bakanı J.Jira, eski genel kurmay başkan yrd. general Kovacik ve bir dizine ülkece tanınan şahsiyetle birlikte sözleşme imzalıyordum….
-İkinci suçlamada güya ben BOOTS Yönetim Kurulundan şahıslarla, VEPA’nın sahibi Vedat Öztorhan ve Dış İlişkiler Müdürü Hakan Kırımlı’yla akşam yemeğinde olduğumuz ve akabinde Orta Avrupa’nın en ünlü Jaaz Kulübü’nde olduğumuz saatlerde ben, Gafur Gökmen ve yeğenim iki kişiye daha Prag’ın 30 km dışında inşaatta olan villamda işkence yapmışız. Yani 13.09.1994 tarihinde saat 18- 22 ye kadar!
Halbuki 13.09.1994 tarihi saat 14’te yeğenim hâlâ izah edilmeyen nedenlerle polisçe gözaltına alınıyor ve hücreye tıkılıyor, polis gözaltı saat 13’te hücresine alınan ve 26 ay tutuklanan bir şahıs nasıl olur da aynı gün 18–22 saatleri arasında Prag’ın 30 km dışında başka bir insana işkence yapabilir. Ben de yeğenimin gözaltına alındığından habersiz en az 6 kişiyle beraberim o suçlamanın yapıldığı saatlerde…
Özel güvenlik şartlarından 17 ay sonra polisin bizim işkence yaptığımızı iddia ettiği 3 kimlikli şahısla yüzleştirme kararını Yargıtay’dan çıkartabildik. Çünkü polis, savcılık ve il mahkemesi bizim avukatlarımızın bu isteğini kabul etmeyip, sürekli reddetmişlerdi.
17 ay sonra o, benim zarif yapılı, köyü yakıldığı için Mardin’den, İstanbul’un bir boş tepesine gelip kerpiç ev yapıp ailesini barındıran ve o zor şartlarda hayatını sürdürüp ailesinin geçimini sağlayabilmek için inşaat gibi zor bir mesleği hiçbir okula gitmeden, mühendisleri şaşırtacak düzeyde iyi öğrenen ve akabinde bir haftalığına Çekya’ya gelen, Türkiye’de nişanlı Gafur Gökmen nihayet tutulduğu her türlü işkenceye maruz kaldığı o yaban ellerindeki Özel Güvenlik Hücresinden çıkartılıp, yüzleştirilmek üzere polisin özel kameralarla donatılmış odasına götürülüyor. Ne olduğunu ne olacağını bilmeden… O gün ki en büyük şansı avukatına yüzleştirilmenin olacağı haberinin verilmiş olması… Orada hiç değilse ona insanca yaklaşan tek insani varlık o avukat oluyor…
Polisler Yargıtay’ın verdiği kararı uygulamamak için ne gerekiyorsa yapmış olsalar bile o gün hiç değilse suçlu duruma düşmemek, göz boyamak için de olsa Yargıtay’ın bu kararına uyuyor gibi olmak zorunluluğunu hissediyorlar.
17 ay karanlık hücrelerde akıl almaz işkencelere maruz bırakılan Gafur Gökmen aniden o kameralar için özel ışıklandırılmış odada kendisini buluyor, görmekte zorlanıyor, dikdörtgen büyük bir masanın bir ucuna oturtuluyor. Diğer ucunda da siyahi tenli, siyah saçlı, zayıf birisinin oturduğunu, duvara dayalı sandalyelerde de avukat diye kendisini tanıtan şahıs ve sivil polisler oturuyor.
Ve ilk soru soruşturmayı yürüten bir polisten Gafur’a yöneltiliyor…
-Masanın diğer ucunda oturan kişiyi tanıyor musun?
Yanıt;
-hayır oluyor.
Bu kez aynı soru masanın diğer ucunda oturan Göksel Otan veya Gürkan Gönen veya TC’nin gizli belgelerinde Papa Suikastı’yla bağlantılı olarak TC’de bir dönem aranan M. Özer farklı isimleriyle üç kimlikli adama yöneltiliyor. O da:
– Hayır ben bu şahsı tanımıyorum diyor.
Gafur’un avukatı zorla söz alıp,
-O zaman siz nasıl olurda bu şahsın size işkence yaptığını iddia edersiniz?” diye soruyor. Gelen yanıt:
-Ben böyle bir şey iddia etmedim. Ben bu kişiyi ilk kez görüyorum! oluyor.
Ve avukatı soruşturmayı yürüten polislere dönerek:
-O halde müvekkilimin hemen serbest bırakılmasını ve benimle burayı terk etmesini talep ediyorum’’ der! Kime diyor ki ama…
Gafur buna rağmen bırakılmaz. Hücrelerde o pis kokulardan, havadan burnunda Papilom oluşur. -ki bu tıbbi açıdan vücudun pis havaya verdiği tepkidir- Papilom sıkça kanar, Gafur doktora çıkartılmaz.
Özel hücrelerde “yaşatılmaya” mahkûm edilişimin bir buçuk yıl sonrası bende ağız dokumda papilomların oluştuğunu fark ettim, etrafımı saran tüm duvarları aşarak, lağımdan aşağı kata, Çocuklar Bölümüne cumhurbaşkanına ulaştırılmak üzere mektup yazıp, yardım istedim. Yardım geldi. Hastanesi olan bir hapishaneye götürüldüm, ameliyatla papilomlar alındı. Ameliyathaneden hücreye götürüldüğümde gardiyanların kışkırttığı bir mahkûmun saldırısına uğradım, daha narkozdan tam kurtulamamışken akabinde bu saldırıdan birkaç saat sonra hastaneden alınıp bir polis merkezine götürülerek ifadem alınmak istenildi. Baygınlık geçirmişim. Akabinde yine hapishaneye ve eski hücreme geri getirilmişim…Beni ameliyat edildiğim hastanesi olan Prag’daki gözaltı hapishanesinden ameliyattan bir kaç saat sonra , ağzımdaki kanayan yaralarla şahsen ifademi alma bahanesiyle alıp götüren polisin başı Yüzbaşı Josef Mares’ti. -O Mares şimdi başkent Prag’ın polis teşkilatının cinayetler masası şefliğini yapıyor ve albaylığa yükseltilmiş…-
Ama Gafur benim gibi şanslı olmamış…Ve onun papilomları tedavi görmeyince Papilokacinom dediğimiz kansere dönüşmüş…
Avukatı, Gafur’un salıverilmesi için savcılığa, mahkemeye başvurmuş, ama tüm başvuruları reddedilmiş. Ta ki Yargıtay’a gidinceye kadar… Yargıtay Gafur’un hemen salıverilmesi kararını “mağdurun” yüzleşmede Gafuru tanımadığı esası üzerine verir ama aradan 9 ay geçmiştir…
26 ay sonra Gafur kanserle salıverilir ve hiçbir hukuki dayanağı olmamasına rağmen Türkiye’ye gönderilir… Ben hâlâ özel hücrelerdeyim …
Çok sonra soruşturma dosyalarından öğrendik ki Gafurun bir kardeşi dağdaymış. Ve T.C. Çekya’ya “Bu PKK’lı birisinin kardeşidir,” diye İnterpol aracılığıyla haber göndermiş ve çok sonra yine soruşturma dosyasından öğrendik ki ben Gafur’un Prag’a vardığı andan itibaren izleniyormuşum. Yani beni izleyen polis bana atfedilen suçlamaların yapıldığı saatlerde suçlanıldığımız olay yerinde değil, başka mekânlarda ve başka kişilerle olduğumuz biline biline Gafur’u, yeğenimi, Hacı M. Bulut’u 26 ay , beni 31 ay boyunca işkence hanelerde tuttular… 13 yıl süren soruşturma , mahkeme sürecinde suç işlediğimiz iddia edilen o gece beraber olduğumuz hiç bir şahsın ifadesine ne polis, ne savcı nede mahkeme baş vurmadı….
Gafur’un tek suçu köyü yakılan onurlu Kürt olmak , kardeşinin dağda olmasıydı. O “suçu” onu Avrupa’nın kalbi diye isimlendirilen Prag’ta bulmuş, yakalamış, işkencelere maruz kılmıştı. Ta ki canını alıncaya kadar…
Bizimle birlikte bu üç kimlikli şahsa işkence yaptığını söyleyen Bafralı faşist kökenli Sezai Perçin hiçbir zaman tutuklanmadığı gibi eşi ve çocuğuyla devletin özel misafirhanelerinde misafir edildi… Yani polisin iddiasına göre 5 “işkenceciden” üç Kürt 26 ay ben ise 2,5 sene işkence hanelerde tutuluyoruz ama Türk faşisti olanı devletçe misafir ediliyor…
Soruşturmayı yürüten polis biriminin başkanı Teğmen Vaclav Kucera’ydı. Şimdi aynı Vaclav Kucera artık albay, hukuk doktoru ve ikamet ettiğim Orta Çekya Bölgesi Polis Müdürü Vaclav Kucera’dır…Yani ikamet ettiğim evimde sürekli polis terörüne maruz bırakıldığım bölgenin polis şefi.
Vaclav Kucera’nın başkanı olduğu polisin soruşturma dairesinin beni ve diğer 3 Kürd’ü tutuklamaları için, gönderdiği komandonun başı Yüzbaşı Jopsef Opava 10 sene sonra başka bir olaydan dolayı Çek Cumhuriyet tarihindeki en büyük organize suç örgütü Berdych Gangsterlerinin başı olduğu ortaya çıktı. Ve Çek tarihindeki en büyük organize suç mahkemesi olarak ve bu Gangster Örgütünün 41 kişisi yargılanıp ceza yedi ve çok sonra Josef Opava onu hapishanede şahsen ziyaret eden günümüzün Avrupa Parlamentosu Savunma Komisyonu Başkan Yardımcısına J. Stetina’ya,eski adalet bakanı Jan Kalvoda’ya benim ve benimle birlikte tutuklananların sipariş üzerine tutuklandıklarını itiraf ederken , güvenilir bir ceza evinde cezasını çekmesi sağlanırsa siparişi kimin verdiğini de söyleyeceğini Sayın Stetina’ın,sayın Jan Aklvoda’nın diktafonlarına kayıt eder …
Buna rağmen Vaclav Kucera hâlâ Orta Çek Polisinin Müdürü…
Vaclav Kucera’nın başkanı olduğu polisin soruşturma dairesi hakkımızda başlattığı soruşturmanın ilk günlerinde Göksel Otan ‘ın pasaportunun sahte olduğunu yani Çekya’da sahte pasaportla yaşadığını, bu sahte pasaportla ikamet aldığını, resmi tercümanlık belgesine hata ve hata silah ruhsatı bile delilerle kanıtlanmasına, Nurettin Çil isimli Zonguldaklı bir aşırı milliyetçi , Almanya, Avusturya araba hırsızları şebekelerinin başı ve Prag’ta o dönemdeki Avrupa’nın en büyük kalpazanlık matbaasını açan a “şirket “ kuranın ,şirketinin müdürü ve şirketinin merkezinin resmi adresini kayınpederinin evin de olduğu ispatlanmasına rağmen hiç bir soruşturma açılmadığı gibi hep kollanan, korunan oldu.
Bu çetenin Prag ‘ ta kurduğu ,“ürettiğini” tüm Avrupa ülkelerine sevk eden kalpazanlık matbaasının lağvedilmesi ancak Alman polisinin özel komando birliklerinin Almanya’dan Prag’a 1996 yılında(biz 2 yıl “özel”hücrelerde işkenceye maruz bırakıldığımız dönemde) gelip bil fiil müdahalesiyle mümkün oldu, Avrupa’nın 6 ülkesinde Nurettin Çil de dahil onlarca kişi yakalanırken, Nurettin Çil’e kayın pederinin evini adres göstererek şirket kuran Göksel Otan,Gürkan Gönen veya M.Özer ismini taşıyan kişiye dokunulmaz bile.
Haci Mehmet Bulut 26 ay dilini, dinini, kültürünü tanımadığı bir ülkede “özel güvenlik “hücrelerinde tutuldu, hepimizin yaşadığı ona da yaşatıldı, ruhi dengesini yitirdi , 21 yıldır psikiyatri uzmanların — çok değerli Dr.Kemal Parlak’ın yardımıyla — denetiminde tedavi altında…
Çarls Üniversitesi, hukuk fakültesi öğrencisi yeğenim Roni Özdemir, salı verildikten sonra , hiç bir hukuki dayanağı olmadan Türkiye’ye gönderilir, gönderildiği Türkiye’de Çek Cumhuriyetindeki ikamesi, öğrenciliği yok sayılarak askere alınır, tüm yaşadığı ,kendisine yaşatılanlardan sonra bir adaya yerleşir ve hala o ada’da….
Gafur’um Türkiye’ye döndükten bir süre sonra kanserin amansız acılarıyla çırpındığını duyunca var olan tüm imkanlarımı seferber ederek sağlık sigortası bile olmayan bu yiğit Kürt evladının Türkiye şartlarında tıb ilminin sınırlarını zorlayarak mümkün olan gerekli tedavilerini sağladım, ameliyatlar geçirdi. Önce burnu alındı sonra bir gözü sonra beyninin ön kısmı ve daha sonra…
32 yaşında Türkiye’de TC’nin tüm insanlık dışı zulmüne baş eğmeyen ailesini kaçırıp İstanbul’a getiren o yiğit, onurlu Kürt gencini TC’nin zulmü, Çek polisi ve ona ajanlık yapan eski TKP’liler ve Türk faşistlerince sorgusuz sualsiz yakalandı. 26 ay mahkemeye bile çıkarılmadan insanın tahmin edemeyeceği işkencelere maruz bırakıldı ve canı alındı… Cenazesinin kaldırıldığı günün akşamı kerpiçten yapılmış İstanbul’un dışındaki evinde geriye bıraktıklarının acılarını onlarla yaşarken Kürtlere layık görülen kaderi lanetleyerek günün doğmasını ıstıraplarla beklemiştim..
2003 yılında, yani eylül 1994 tarihinde Gafur’la gözaltına alındıktan 9 yıl sonra devlet erkânının da hazır bulunduğu mahkeme salonunda, nihayet mahkeme başladı.
Daha önce defalarca gerek ben gerekse rahmetlinin avukatı mahkemeye Gafur’un vefat ettiğini belgelerle iletmiş olmamıza rağmen, hâkim tüm bu gerçekleri bilinçli bir şekilde göz ardı ederek Gafur hakkında mahkemeye gelmediği için “Uluslararası Tutuklama Kararı” çıkardı.
Mahkeme salonunda yalvarırcasına hâkimin bu kararı çıkarmamasını, çıkardığı taktirde, o kadar zulme maruz kalıp devlet baskısı altında yaşayan, geride bıraktıklarına bir yeni zulmün yaşattırılması için Türk devletine fırsat tanıyacağını söylerken, bilakis Prag 4 ceza hakimi Dr.V.Rasik’ın yüz ifadesinden geriye kalanlara vereceği eziyetin şehvetini yaşadığı, körün bile görebileceği ifadeyi görmemek mümkün değildi..
Ve olan oldu. Uluslararası tutuklama kararının iletildiği Türk polisi, Gafur’un ölümle pençeleşen bir kelime Türkçe bilmeyen babasını ve her an yeni bir devlet terörünün yıllarca tekrarlanacağı korkusuyla yaşayan, yaban ellerdeki kardeşlerinin, akrabalarının ifadelerini aldı. Tutuklama bahanesiyle evleri basıldı.
Bu Türk polisinin Gafur’un öldüğünü bilmesine rağmen yapılandı.
Gafur’un ölümünü mahkemeye bildiren avukatı hakkında mahkemeyi yanıltıyor gerekçesiyle soruşturma açmak istendi. O da avukatlığı bırakıp savcı oldu. Şimdi Yargıtay Başsavcılığının savcısı…
13 yıl sonra ancak Prag il yüksek mahkemesi kararıyla hepimizin suçsuz, ama devletin suçlu olduğu kanıtlandı, buna rağmen kimse ne Gafurun geride bıraktıklarından ne özür nede bir tazminat ödedi.
Canı alınan o mazlum Kürt yiğidinin haykıran kanının sesini 20 yıldır bir çok lisanda yazdığım yazılarla, kitaplarla, parlamentoda verilen gensorularla duyurmak istediğim, Çek devlet kurumları sağırlığa bürünmüşler.
MAZLUM KÜRT GAFUR’UN HAYKIRAN KANI’IN çığlığını duymayan F. Kafka’nın, Kundera’nın, Smetana’ın, V.Havel’in, Milos Forman’ın toprakları sağır mı oldu?
Yekta Uzunoğlu30.05.2018, Çar | 22:24
0 notes
Text
Girne’de FETÖ operasyonu: 3 gözaltı
http://www.haberihbarhatti.com/2018/girnede-feto-operasyonu-3-gozalti/27840/
Girne’de FETÖ operasyonu: 3 gözaltı
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) turizm kenti Girne’de bir eve düzenlenen FETÖ operasyonunda 3 kişi gözaltına alındı. KKTC Polisi dün gece aldığı bir ihbar üzerine Girne’de bir apartman dairesine baskın düzenledi. Baskında FETÖ üyesi oldukları gerekçesiyle M.B., A.T. ve F.T. yakalandı. Gi...
Tüm haber ve son dakika gelişmelerini Son Dakika Haberleri - En Son Haber - Yerel Haberler - Haber ihbar Hattı ile anlık takip edin! Haber için önce haberihbarhatti.com #Fetö, #Gözaltı, #Kaza, #Kıbrıs, #KKTC, #KuzeyKıbrısTürkCumhuriyeti, #Turizm, #Türk, #TürkCumhuriyeti
0 notes
Text
Sesli Meram #70 - Karşı Radyo (04.12.2018)
“demokrasi, adalet, eşitlik, hürriyet, hak ve hukuk bahislerinde bunca geriye giden bir yerin hiç ama hiçbirimize bir gelecek vermeyecek olmasından, buna sebep olanların hiç ama hiç gocunmayan hallerinden, hesap vermeyeceğiz bakışlarından, tavırlarından utanç duyuyoruz. yorgunuz vesselam…”
podcast image credit: parallel worlds - skander khlif
https://archive.org/details/KarsiRadyoSesliMeram04Aralik2018
#seslimeram#karşı radyo#devlet102#söz hakkı#mesel#yaralar#kürdistan#müştereklerimiz#insan hakları#gazetecilik suç değildir#isminaz temel#özgür gündem#meleti#gözaltı cumhuriyeti#mülksüzler#yaşam hakkı#sesler
0 notes
Photo
7 İlde Fetö Operasyonu: 10 Gözaltı Haber: Çağatay KENARLI, İstanbul DHA İstanbul merkezli 7 ilde düzenlenen FETÖ operasyonunda 10 kişi gözaltına alındı. İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, yürüttüğü bir FETÖ soruşturması kapsamında KHK ile kapatılan Türkiye Yüksek Tahsil Gençliği Öğrenim ve İhtisas Vakfı yönetiminde bulunan 26 kişiyi yakalamaya yönelik çalışma başlattı.
#“Türkiye#10#7#DHA#FETÖ#gözaltı#Haber#haberi#haberler#haberleri#ilde#İstanbul#Operasyonu#polis#son dakika#Türkiye Cumhuriyeti#Vatan Caddesi
0 notes
Text
18 vilayette nefes kesen operasyon: 58 gözaltı!
18 vilayette nefes kesen operasyon: 58 gözaltı!
Siber Cürümlerle Uğraş Şube Müdürlüğü takımları, internet üzerinden yasa dışı sanal bahis oynattığı belirlenen bir cürüm çetesini teknik ve fiziki takibe aldı. Çetenin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerinden sanal ortamda bahis oynattığı belirlendi. Çete üyelerinin canlı takviye sınırları üzerinden banka hesap bilgileri paylaştıkları ve gelen paraları çeşitli banka hesaplarına transfer ettikleri…
View On WordPress
0 notes
Text
Senelik 96 milyon TL geliri olan yasa dışı bahis çetesi çökertildi: 52 gözaltı
https://osmaniyemhaber.com/?p=40371 Senelik 96 milyon TL geliri olan yasa dışı bahis çetesi çökertildi: 52 gözaltı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, yasadışı bahis çetesine yönelik yürütülen soruşturma bazında 62 şahıs hakkında “7258 Futbol Ve Öteki Spor Müsabakalarında Bahis Ve Talih Oyunları Düzenlenmesi Hakkında Kanuna karşıcılık ve Suç İşlemek Nedeniyle Teşkilat Oluşturmak” suçlarından gözaltı sonucu verildi. Bunun üstüne operasyonun düğmesine basan Ankara Siber Suçlarla Savaşım Şube Müdürlüğü görevlileri, tespit edilen suç örgütüne yönelik 17 ilde eş zamanlı operasyon düzenledi. Paraların izi sürülmesin diye kripto paraya dönüştürdüler Operasyonda, organizatör olduğu tespit edilen 9 şahıs ile beraber toplam 52 şahıs gözaltına alınırken. şüphelilerin ev ve işyerlerinde meydana getirilen aramalarda ise oldukça sayıda suça mevzu dijital materyaller ile dokümanlar ele geçirildi. Öte taraftan çete tarafınca kullandığı belirlenen hesaplarda meydana getirilen araştırmalarda ise çete üyelerinin senelik ortalama 96 milyon TL haksız kazanç elde ettikleri saptandı. Takımlar tarafınca derinlemesine meydana getirilen araştırmalarda, örgütün para transferlerinde kullandığı elektronik para hesaplarının tamamının üçüncü kişilere ilişik düzmece hesaplar olduğu ve bu hesapların bir kısmının açıldığından vatandaşların haberinin dahi olmadığı tespit edildi. Oluşturulan hesapların ise İzmir ve Mersin ilinde etkenlik gösteren paravan bir şirket tarafınca yönetildiği, yasadışı bahisten kazanılan paralarının ise izinin sürülememesi için bitcoin olarak malum kripto paraya dönüştürülerek Şimal Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) bağlantılı hesaplara aktarıldığı tespit edildi. Ek olarak, operasyon bazında gözaltına alınmış olan organizatör olduğu tespit edilen 9 kişinin Ankara’ya getirilerek derinleştirilen soruşturmada suçtan meydana gelen mal varlığı değerlerinin ortalama 5 milyon TL değerinde olduğu ve mal varlığına el konulmasına yönelik çalışmalara başlanıldığı öğrenildi. Gözaltına alınmış olan şüphelilerin adli işlemleri devam ederken soruşturmada tespit edilen yeni şüphelilerin yakalanmasına yönelik çabalama başlatıldı. Muhammet Mücahit Dereli
0 notes
Text
Senelik 96 milyon TL geliri olan yasa dışı bahis çetesi çökertildi: 52 gözaltı
https://osmaniyemhaber.com/?p=40371 Senelik 96 milyon TL geliri olan yasa dışı bahis çetesi çökertildi: 52 gözaltı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, yasadışı bahis çetesine yönelik yürütülen soruşturma bazında 62 şahıs hakkında “7258 Futbol Ve Öteki Spor Müsabakalarında Bahis Ve Talih Oyunları Düzenlenmesi Hakkında Kanuna karşıcılık ve Suç İşlemek Nedeniyle Teşkilat Oluşturmak” suçlarından gözaltı sonucu verildi. Bunun üstüne operasyonun düğmesine basan Ankara Siber Suçlarla Savaşım Şube Müdürlüğü görevlileri, tespit edilen suç örgütüne yönelik 17 ilde eş zamanlı operasyon düzenledi. Paraların izi sürülmesin diye kripto paraya dönüştürdüler Operasyonda, organizatör olduğu tespit edilen 9 şahıs ile beraber toplam 52 şahıs gözaltına alınırken. şüphelilerin ev ve işyerlerinde meydana getirilen aramalarda ise oldukça sayıda suça mevzu dijital materyaller ile dokümanlar ele geçirildi. Öte taraftan çete tarafınca kullandığı belirlenen hesaplarda meydana getirilen araştırmalarda ise çete üyelerinin senelik ortalama 96 milyon TL haksız kazanç elde ettikleri saptandı. Takımlar tarafınca derinlemesine meydana getirilen araştırmalarda, örgütün para transferlerinde kullandığı elektronik para hesaplarının tamamının üçüncü kişilere ilişik düzmece hesaplar olduğu ve bu hesapların bir kısmının açıldığından vatandaşların haberinin dahi olmadığı tespit edildi. Oluşturulan hesapların ise İzmir ve Mersin ilinde etkenlik gösteren paravan bir şirket tarafınca yönetildiği, yasadışı bahisten kazanılan paralarının ise izinin sürülememesi için bitcoin olarak malum kripto paraya dönüştürülerek Şimal Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) bağlantılı hesaplara aktarıldığı tespit edildi. Ek olarak, operasyon bazında gözaltına alınmış olan organizatör olduğu tespit edilen 9 kişinin Ankara’ya getirilerek derinleştirilen soruşturmada suçtan meydana gelen mal varlığı değerlerinin ortalama 5 milyon TL değerinde olduğu ve mal varlığına el konulmasına yönelik çalışmalara başlanıldığı öğrenildi. Gözaltına alınmış olan şüphelilerin adli işlemleri devam ederken soruşturmada tespit edilen yeni şüphelilerin yakalanmasına yönelik çabalama başlatıldı. Muhammet Mücahit Dereli
0 notes
Text
'Tutkunlar Çetesi'nin sosyal medyadaki dayak görüntüsüne 3 gözaltı
‘Tutkunlar Çetesi’nin sosyal medyadaki dayak görüntüsüne 3 gözaltı
İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Şube Müdürlüğü ekipleri, sosyal medyada, R.E.’nin ormanlık alanda bir aracın yanında dövülürken çekilen görüntülerini görünce harekete geçti. Görüntüden, R.E.’yi dövenlerin Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile kurumlarına hakaret ettikleri de tespit edildi.
Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığı koordinesinde yürütülen soruşturma sonunda…
View On WordPress
0 notes
Text
Cumhurbaşkanına hakaret ve terör propagandasına gözaltı
Van Valiliğinden yapılan açıklamada, “Van İl Jandarma Komutanlığınca, PKK/KCK terör örgütü faaliyetlerinin deşifre edilmesine yönelik yapılan istihbari çalışmalar neticesinde; 1 şahsın Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına hakaret suçunu işlediği ve PKK/KCK terör örgütü propagandası yaptığı tespit edilmiş olup adli makamlara bilgi verilerek şahıs hakkında soruşturma başlatılmıştır” denildi. source https://www.urfayazar.com/cumhurbaskanina-hakaret-ve-teror-propagandasina-gozalti/
0 notes
Text
Cumhurbaşkanına hakaret ve terör propagandasına gözaltı
Cumhurbaşkanına hakaret ve terör propagandasına gözaltı
Van Valiliğinden yapılan açıklamada, “Van İl Jandarma Komutanlığınca, PKK/KCK terör örgütü faaliyetlerinin deşifre edilmesine yönelik yapılan istihbari çalışmalar neticesinde; 1 şahsın Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına hakaret suçunu işlediği ve PKK/KCK terör örgütü propagandası yaptığı tespit edilmiş olup adli makamlara bilgi verilerek şahıs hakkında soruşturma başlatılmıştır” denildi.
View On WordPress
#bilim teknoloji#Borsa#Döviz#Dünya#Ekonomi#Finans#Futbol#güncel haberler#gündem#haber#haberler#hava durumu#iha#kültür sanat#magazin#Moda#Müzik#Politika#sağlık#Sinema#Siyaset#son dakika haberleri#SPOR#türkiye
0 notes