#eğitim öğretim devrimi
Explore tagged Tumblr posts
onderkaracay · 8 months ago
Text
Tumblr media
🎯 Şirk Düzeni ve Devrim Gerekliliği 🎯
Devlet yok şirk-etler var savunması bir ŞİRK düzenidir. Güce taptırma şirki. Bizim gücümüzü bize karşı tehdit olarak kullanma şirki.
Şirket şirk kökünden türemiştir. Ve bugün bütün maddi güçler özelleştirme ihaneti ve talanı sonrası bu düzeni sürdürülebilir bir düzen kurmuş ve devamını Cumhuriyet ve Türk ulusunu yok ederek şer imparatorluğu kurmak amaçlı bir projeye dönüşmüştür. Anayasa değişikliğinin amacı budur. Başka dil ve ırk ile federasyon ve ülkenin bölünmesinin taşlarını döşemek istiyorlar.
Demografik yapı değişikliği bir başka kama olarak ülkemizin böğrüne saplanmış ve kangren olmuştur.
Yabancıya toprak, maden ruhsatı, yurttaşlık satışı ile ileriki zamanlarda Anadolu'yu Filistin benzeri bir yok oluş ve yutma niyeti taşımaktalar.
İnsanlığını kaybetmeyen herkes artık niyet okumak zorundadır.
Bir kişiye ülkemiz bu sebeple teslim edildi.
Bütün bunların anlaşılmaması içinde biat ve itaat dışında bir varlığı olmayan insan yetiştirmeye ihtiyaç duyuyorlar.
Türk ulusu din düzeyine düşürülmüş cihat vb müfredat değişiklikleri ile kendine karşı kendi içinde düşmanlık üreten nesiller yetiştiren eğitim ve öğretim dayatmasından vazgeçmek zorundadır.
Köy enstitüleri benzeri eğitim ve öğretim içinde üretim, üretim içinde eğitim ve öğretim sistemi kaçınılmaz bir devrim olarak gerçekleşmelidir. Her yurttaş bunu yüksek bir sesle ifade ederek talep edip gerçekleştirmek için çaba ortaya koymalıdır.
Bunu başarmak için ilk önce Türk ulusunun iradesi yönetime gelmeli ve kamulaştırma devrimi ile eğitim ve öğretim devrimi tamamlanmalıdır.
İradesine sahip çıkan bir toplum birlik, beraberlik ve bütünlük içinde hareket ettiği müddetçe o ulusu yolundan döndürebilecek bir güç dünyada yoktur.
Geri kalmışlığın sebebi din düzeyinde eğitim ve öğretim ile ülkemizin kaynaklarının Türk ulusu yararına devletin hazinesine akması yerine holdingleşen işbirlikçi kodamanların cebine akması, tarikat ve cemaatlerin holdingleşen yapıları, devlet yok şirk düzeni var tehdidinin sürdürülebilir düzen kurmasıdır.
Önder Karaçay
7 notes · View notes
epifizz · 1 year ago
Note
Celal Şengör yine bir şekilde gündeme gelmeyi başardı. Bu defa da Fransız ihtilali insanlık için bir felaket, aklı öldürmüştür ve iktidarı ayak takımına verirsen dünya böyle olur dedi. Senin bu konudaki görüşün ne?
Şengör'ün bunu gündeme gelmek için söylediğini sanmıyorum, elitist bakışını hiç gizlemediği için bu düşüncelerinde samimi olduğu kanaatindeyim. Genelde bu ihtilal burjuva devrimi olarak adlandırıldığı için sağ kanattan yana bir sempati yaratacağı düşünülürken aslında devrimin karakteri ve solun tarihsel bakışı içerisinde solcularca daha çok sahiplenilen bir olay olduğu reddedilmez bir gerçektir. Çünkü burjuvazi bence yükseliş ivmesine dair çok önemli bir ivme kazanmamış ama taban kesim gerçek bir politik güç kazanmıştır.
Şengör'ün dünya görüşünü anlıyorum ancak bu benim hiç katılmadığım bir bakış. Özellikle akademinin elit ve ayrıksı bir grup olarak kalması belki bir boyutta akademinin maddi kaygılarla kaybedebileceği yolların ortadan kalkmasını sağlar, bu bir gerçek. Ama aynı oranda akademiyi gerçeklikten, hayattan koparan bir boyut da getirir. Şengör'ün toplumdan soyutlanmış ve artık döneminin geçmiş biri olduğunu söylemek bu noktada aleni olan bir gözlemi yenilemek olacaktır bence. Bu bakış Fransız ihtilalini değil, Britanyanın reformlarını bir başarı sayar genellikle. Bu bakış açısını sergileyen kaynakların Şengör'ün okumalarında daha merkezi olması da normal çünkü daha pozitivist ve ampirik bir dip dalganın politik konumlanması bu esasında. Benim kendi görüşümün, bireysel tarihlerimiz göz önüne alındığında Celal Şengör ile yan yana gelmesi olanaksızdır. Kendisi halihazırda yüksek ekonomik bir çevreden geliyor bense kendisinin deyimi ile o ayak takımının kazandığı başarımların açtığı yol sayesinde kendisini eğitmiş bir insanım ve bu çoğunluğun eğitimsiz, barbar ya da irrasyonel olduğu yorumunu tamamen reddediyorum.
Kitlelerin daha itkisel ve duygusal kararlar vermeye meyilli olması sonucu popülizmi partlattığını da düşünmüyorum. Daha doğrusu buradaki problemin kökeninin halktan başladığını düşünmüyorum. Çünkü halka dönük bir "eğitim" değil öğretim çabası olsaydı, tüketimin fordist damızlığı olarak değil üretimin değerli bileşenleri olarak teşvik edilselerdi ya da politik güçler yönetme değil hizmet gayesi içerisinde olsaydı kitlelerin irrasyonel bir yığın olarak kalmaya devam edeceğine emin değilim. Elbette Kant gibi herkesin ulaşabileceği tek bir üst rasyonalite bulunduğunu düşünmüyorum ancak Şengör gibi eğitim ve düşünme olanaksızlığı olduğunu da sanmıyorum.
Ki bence Şengör'ün şu anki konumu bu noktada bana baya ironik geliyor. Kendi alanında akademik başarısından bağımsız, bu medyada sahip olduğu her şeyi bilen aydın imajını eleştirdiği o popülizme borçlu. Şu anki kitlenin irrasyonel ve duygusal olduğu kesin zaten bu yüzden bu kaba adam, bu rasyonel akıl yürütmeler yapmak yerine duygusal saldırılar yaparak birkaç bilgi ile bilir gözükmediği konularda üste çıkan adam, bu her konuda ahkam kesip üstten bakan adam tam da bu kitlenin irrasyonel ve duygusal hassasiyetlerine dokunduğu için bu popülist dalgayı arkasına almış medyatik yaşamını sürdürmektedir. Yani üst tabakadan gelen bu adam bu ayak takımının bir eseridir yine de. Dünyanın geldiği bu ölü aklın, felaketin ifadesidir. Ve bu akıl yine bu bakış ile kitleleri bir hayvanı evcilleştirir gibi eğitmek, yönetmek ve onu işe yaradığı oranda fazlası olmayacak şekilde kullanmak isteyerek avamın vehametini imtina ile daim kılar. Ne çark ama!
15 notes · View notes
lolonolo-com · 6 months ago
Text
Çalışmanın Seyri ve Sağlık Ünite-11
Fabrikaların Kuruluşu Fabrikaların Kuruluşu İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi (Auzef) Açık Öğretim Fakültesi Bölüm : Auzef İş Sağlığı ve Güvenliği Lisans Sınıf : 4. Sınıf Ders : Çalışmanın Seyri ve Sağlık Dönem : Bahar Dönemi Ünite 11 : Fabrikaların Kuruluşu Fabrikaların Kuruluşu Fabrikaların Kuruluşu ve Sanayileşme Süreci Sanayi Devrimi ile birlikte, büyük fabrikaların…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
deliklicinar · 2 years ago
Text
Hasan-Âli Yücel’i yeniden anlamak
Tumblr media
Kim derdi ki, posta nazırı Göreleli Hasan Ali Efendi ve Japon sularında batan Ertuğrul Fırkateyni Süvarisi Deniz Albay Ali Bey’in torunu gün gelecek Bakan olacak ve bir eğitim sistemine öncülük ederek ve o sistem yalnız yurtta değil birçok ülke de tartışılacak gündem olacak. İşte o insan, o bilge Hasan Ali Yücel. Eğitim yaşamını sırasıyla Mekteb-i Osmani, Vefa İdadisi, Cağaloğlu Darülmuallimin-i Ali’ye (yüksek öğretmen okulu) okullarında sürdüren Hasan Ali Yücel, Düşünme-hedef konusunda kendini İstanbul Üniversitesi edebiyat fakültesi felsefe bölümünde yetiştirdi. Sonrası öğretmenlik. 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin (Türk Dil Kurumu) kurulmasıyla etimoloji kolu başkanlığına getirilen Hasan Ali Yücel, 1935 yılında İzmir milletvekili olarak meclise girdi ve art arda dört dönem milletvekilliği yaptı. DÜNYA KLASİKLERİ TÜRKÇE’YE … 28 Aralık 1938’de Hasan Ali Yücel, 2. Celal Bayar hükümetinde millî eğitim bakanlığına getirildi. Üniversite reformu (Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’nin kurulması, Yüksek Mühendis Okulu’nun İTÜ’ye dönüştürülmesi ve Ankara Tıp Fakültesi’nin kurulması), Köy Enstitüleri’nin kurulması, dünya klasiklerinin Türkçeye tercüme edilmesi ve ilk resmî ve telifli Türkçe ansiklopedi olan İnönü Ansiklopedisi’nin ön çalışmaları, hep onun bakanlığı döneminde gerçekleşti. KÖY ENSTİTÜLERİ SÜRECİ… Devlet Konservatuvarının kurulması (20 Mayıs 1940), Türkiye’nin UNESCO’ya girişi onun çabaları sonucunda olmuştur. Dört yıllık çabaları sonucunda 25 Haziran 1946’da Üniversiteler Yasası çıkartılır. “Bu yasayla, yüksek öğretim kurumlarının Bakanlıkla olan “sıkı bağı” önemli ölçüde gevşetilmiş, mevcut kuruluşlar yapısal bir bütünlüğe kavuşturulmuş, böylece üniversiteye organik bir karakter kazandırılmıştır. Bu yasanın getirdiği bir başka sonuç da, “dışarıdan gerilim��� yerine “içeriden denetim”in getirilmiş olmasıdır. Ankara Üniversitesi de bu yasanın sonucu olarak kurulmuştur.” Oğlu şâir Can Yücel, babası için “Hayatta ben en çok babamı sevdim” başlıklı bir şiir yazmıştır. DÖNÜŞÜMÜN MİMARI… Hasan Ali Yücel, Kurtuluş Savaşı mücadelesinden sonra Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş ve gelişiminde eşine az rastlanan toplumsal bir dönüşüm sürecinin önemli mimarıdır. Hasan Ali Yücel’i anıtlaştıran ise en büyük projesi olan “Köy Enstitüleri”dir. İsmail Hakkı Tonguç ile birlikte gerçekleştirilen bu projeyle yurdun çeşitli bölgelerinde toplam yirmi bir Köy Enstitüsü açılmış, yapılan bu eğitim devrimi Cumhuriyetin ve çağın en önemli eğitim atılımı olarak tarihe geçmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ayrılırken, “Göreve geldiğim gün ile görevden ayrıldığım şu an arasında öğretici ve öğrencileri birkaç misli artan ve gelişen eğitim ailesine en derin minnet ve hürmet duygularıyla veda etmekten mutluluk duyuyorum” diyen Hasan Ali Yücel’in döneminde, herkesin eşit bir şekilde nitelikli eğitimden yararlanmasını sağlamak devletin temel göreviydi. MEŞALELER YAKTI Hasan Ali Yücel, 64 yıl gibi kısa sayılacak yaşamında, insanı şaşırtacak bir enerji ve özveriyle, Yeni Türkiye’nin kültürel gelişiminde, Türkiye halkını aydınlığa götürecek kültürel meşalenin ateşini yakmıştır, bu ilk kıvılcım kültürel yaşamın temelini atma üzerine kuruludur. Hasan Âli Yücel, bir Kültür anıtı olarak, her gerçek aydının belleğinde yer etmiş, soyadı gibi yücelerek adını yaşatmaktadır. Yeni Türkiye’nin mimarı, Mustafa Kemal Atatürk’ün yapmak istediklerinin en önemli uygulayıcılarından biri olan Hasan Âli Yücel, bir aydınlanma devrimcisidir. Bunun için de dünya çapındaki devrimcilerin arasında yer alır. SÖZCÜKLER YETMEZ İnanıyorum ki, Hasan Âli Yücel’in kişiliğini anlatmak için sözcükler yetmez.  Yaşar Nabi’nin dediği gibi, o, “aklıyla batıda, gönlüyle doğuda bir düşünce adamı”dır. Bir yandan Mevlânâ’yı, öte yandan Alman şairi Goethe’yi aşk derecesinde sevmiştir. Kendisi için oluşturduğu bu sentezin ulus için de en doğru yönelim olduğunu görebilmiştir. Onun bu sentez anlayışı, bütün düşünüş, davranış ve çalışmalarına yansımıştır. . O öyle bir öğretmendir ki, meslektaşlarının dostu, öğrencilerin arkadaşı, halkın yoldaşıdır. “Cumhuriyet döneminin bu kuyruklu yıldız gibi parlayıp iz bırakan” kültür adamı ve eğitimcisini, yazdıkları ve yaptıkları ile anmak yetmez, onun düşüncelerini ulusal eğitimimizin temeli haline getirmek zorundayız. O ASLINDA… Yücel; çağın tanıklığında sorunlara eleştirel akıl temelinde Aydınlanma düşüncesiyle bakmasını bilmektedir. Yücel; bugün gerçekleştirmeyi başaramazsak yarınımızı düşünmenin güç olacağından hareketle kendi aklımızı kullanma cesaretini göstermemizi, becerebilmektir. 50 YIL İLERİDE OLURDUK! Eğer Köy Enstitüleri, gölgesinden korkan kişilerin baskısıyla ve oyçokluğu ile kapatılmamış olsaydı, bugünkü Türkiye’nin görünümü bundan elli yıl sonrasının Türkiyesi olabilirdi. Bugün “Benim ülküm yurdun cennet olması” diyerek yurt sevgisini her şeyin üstünde tutan Hasan Ali Yücel gibi devlet adamlarına ve bilimin aydınlatıcı gücüne olan ihtiyaç her zamankinden fazladır. Hasan Ali Yücel’i ölümünün yıl dönümünde, sevgi ve minnetle anıyoruz. Read the full article
1 note · View note
isvicreninsesi · 2 years ago
Text
2023: İsviçre’nin seçim yılı
Tumblr media
🇨🇭SESİ- Önümüzdeki haftalarda İsviçre’de bölgesel ve toplumsal seçimler yapılacak. Bunlar siyasi sensörlerdir ve yılın en önemli olayı olan Ekim ayındaki federal seçimlerin gidişatını belirlemeye yardımcı olurlar. Dr. Michael Strebel Dokuz ay sonra federal parlamento seçimleri gerçekleşecek. Ancak 23 Ekim’e ışık tutmadan önce, İsviçre’deki mevcut parlamento ortamına dikkat çekmek istiyorum. Önümüzdeki haftalarda ve aylarda Cenevre, Basel-Landschaft, Luzern, Zürih, Ticino ve Appenzell Ausserrhoden kantonlarının parlamentoları ve birçok belediyenin parlamentosu yenilenecek. Örneğin Thurgau’da Weinfelden, Frauenfeld, Arbon ve Kreuzlingen kasabaları yeni bir yasama organı seçecek. Bu bölgesel ve toplumsal seçimler, siyasi eğilimlerin termometresi olabilir ve Ekim ayında yapılacak ulusal seçimler öncesindeki eğilimin bir göstergesi olabilir. FEDERAL MECLİSTEE DAHA ESKİ PARLEMENTOLAR Bu nedenle bu yerel parlamentolara bir göz atmakta fayda var. Sonuçta, bazılarının çok uzun bir geçmişi var – bazı durumlarda başlangıçları 18. yüzyıla kadar uzanıyor ve bu nedenle Federal Meclis’ten daha eski. Fransız Devrimi ile federal devletin kuruluşu arasında, özellikle Fransızca ve İtalyanca konuşulan İsviçre’de birçok yerel parlamento kurulmuştur. İsviçre’nin Almanca konuşulan kısmında ise parlamentolar daha yenidir ve büyük şehirlerde bir belediye parlamentosuna sahip olmak ortalama 100 yıl daha uzun sürmüştür. Saarland’daki en eski belediye meclisleri Schaffhausen ve Lucerne’dedir – her ikisi de 1831 yılında kurulmuştur. Almanca konuşulan İsviçre’de birçok belediye parlamentosu, 20. yüzyılın ikinci yarısında, kadınlara oy hakkının tanınması ve örgütlenmeleri için gerekli kantonal yasal temellerin oluşturulmasından sonra kurulmuştur (örneğin Aargau’da). PARLEMENTI SEÇİMLER NEDEN MERKEZİ ÖNEME SAHİPTİR? Hükümetin her üç seviyesinde de toplam 485 parlamento bulunmaktadır. Siyasi sistemimizin merkezi aktörleri olarak, tüm önemli siyasi konularda karar verirler – ve bunlar sadece basit “evet/hayır” kararları değil, vatandaşların günlük yaşamlarını etkileyen ayrıntılı konulardır. Bu anlamda, egemen halkın (tüm veya çok) önemli siyasi konularda doğrudan karar verebileceği fikri eksiktir. Neyin siyasi açıdan önemli olduğuna dair değerlendirmelerin değişkenlik göstermesinin yanı sıra, referandumlar nadiren herhangi bir yasa kapsamında yapılmaktadır. Doğrudan parlamento tarafından alınan tüm önlemlerden veya meclisin nihai kararına tabi olan önemli makamlara (hakimler veya bazı kantonlarda banka konseyleri veya eğitim veya öğretim kurulları üyeleri gibi) yapılan seçimlerden bahsetmiyorum bile. Halk da hükümet ve idare üzerinde denetim işlevini yerine getirmeye dahil değildir. Tüm bunlar parlamento seçimlerinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor – hatta Aralık 2022’deki Federal Konsey seçimlerinden bile daha önemli! Ülkemizde partilerin yasama yönelimlerinin somut sonuçları vardır. Küçük gruplar bile bir taslağı değiştirebilir, değişen çoğunluklar kabul edilebilir uzlaşmalara yol açabilir – bu şekilde deneyimlenir ve anlaşılırsa, yerel parlamentarizmin en büyük güçlerinden biri budur. Bu konuda ikna olmak için Alman Federal Meclisi’ndeki bir muhalefet grubunun üyelerine hükümet tasarılarını etkileyip etkileyemeyeceklerini sormak yeterli… “Sosyal Demokrat Parti lideri birkaç yıl önce komşu ülkemizdeki günlük parlamento hayatını anlatırken muhalefetin bir pislik olduğunu söylemişti.” TÜM PARLAMENTOLAR BİRBİRİNE BENZEMEZ Ancak federalizm nedeniyle ya da federalizm sayesinde tüm parlamentolar birbirine benzemez. İsviçre’nin batı ucunda bir belediye olan Russin (GE) ve uzak doğudaki Samnaun (GR) dokuz üyeyle en küçük parlamentolara sahiptir. Buna karşılık, Zürih şehrinin belediye meclisinde 125 sandalye bulunurken, bunu 100’er sandalye ile Vaud bölgesindeki Nyon, Vevey ve Pully belediyeleri takip etmektedir. Les Planchettes’in 208 nüfuslu Neuchâtel belediyesi, parlamentosu olan en küçük belediyedir. Şimdiye kadar İsviçre’nin parlamentosu olmayan en büyük belediyesi olan Rapperswil-Jona’nın (SG) belediye parlamentosuna doğru adım atıp atmayacağına Mart ayında sandıkta karar verilecek. Schaffhausen kantonundaki Thayngen’de ise sorunun diğer yönde cevaplanması gerekecek: 1941’den beri var olan parlamento feshedilmeli mi? Ülke genelinde çok sayıda insan, bazen kişisel fedakârlıklarda bulunarak ve (özellikle toplumsal düzeyde) medya ve kamuoyunun ilgisinden uzakta, hükümetin bir ya da daha fazla kademesinde – tam olarak 19.659 – parlamentoda siyaset yapmaktadır. Bununla birlikte, devlet sistemimizde önemli ve azımsanmayacak bir rol oynamakta ve dolayısıyla toplumumuzun gidişatında belirleyici bir rol oynamaktadırlar. *Dr. Michael Strebel siyaset bilimi doktoru olup, parlamenter ve siyasi sistemler konusunda uzmanlaşmıştır. Çeviri: Metin Alan Read the full article
0 notes
yusufserkan · 5 years ago
Text
Türkiye'de Cumhuriyet kurulurken nüfusun yüzde 80'i köylerde yaşıyordu. 40 bin köyün 35 bininde okul yoktu. 1923-1939 arasında 3.936 köye ilkokul yapıldı. Türkiye'deki toplam köy ilkokulu sayısı 1949-1950'de 15.505'e, 1959-1960'da ise 19.157'e çıktı
Bu fotoğraflar, İ. Hakkı Tonguç'un 1939'da “İlk Öğretim” dergisinde yayımlanan “Köylerde Okul Binaları İnşaatı” adlı yazısından alınmıştır.
(İlk Öğretim, 27, İkinciteşrin 1939, C.2, S. 27, s.130-131)
Geçtiğimiz hafta okullar açıldı. 2019-2020 eğitim-öğretim yılı başladı. İktidar, “laik eğitim” yerine “dinsel eğitim” dayatmasına devam ediyor. Ancak laik olmayan eğitim ne milli ne bilimsel ne çağdaş olabilir.
Cumhuriyetin eğitim devrimi her şeyden önce “yaygın cehaleti yenmeyi” amaçlıyordu. Bunun için okula ve öğretmene ihtiyaç vardı. Ancak Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçilirken Türkiye'de ne yeterli okul ne de yeterli öğretmen vardı.
Cumhuriyeti kuranlar, aydınlanma savaşını en alttan, köyden başlattılar; on binlerce okulsuz köye ilkokul yapmak ve öğretmen göndermek için kolları sıvadılar.
OSMANLI'NIN SIBYAN MEKTEPLERİ
Osmanlı'da “taş mektep” de denilen “sıbyan mektebi” adlı ilkokullar vardı. Osmanlı klasik döneminde sıbyan mektepleri, sultanlar ve varlıklı kimseler tarafından İstanbul, Konya, Sivas, Erzurum gibi dönemin büyük kentlerinde camilerin, mescitlerin yanında yaptırılırdı. Çocuklar sınıfta, yerdeki küçük minderlerin üzerinde otururdu. Önlerinde rahleler vardı. Çocuklar, falaka ve uzun bir değnekle cezalandırılırdı. Bu okullar dinsel nitelikliydi. Ders programlarının çoğu Kuran ezberlemekten oluşurdu. Bunu eleştirenler de vardı. Örneğin Ebu Bekr İbni-ul Arabi, bu okullarda çocuklara Kuran'dan önce “yazı” ve “aritmetik” gibi derslerinin okutulması gerektiğini belirtmişti. (1)
II. Mahmut 1824'te çıkardığı bir fermanla tüm çocukların “zanaata verilmeyip dinlerini öğrenmeleri için ilkokula gönderilmelerini” zorunlu kıldı. Bu ferman, “ilköğretimin asıl amacının çocukları dünya işlerine değil, ahirete hazırlamak olduğunu” ileri sürüyordu. II. Mahmut, ayrıca ilköğretimi dinsel alana, şeyhülislamlığa bıraktı. (2)
Tanzimat döneminde diğer okullar gibi sıbyan mektepleri de yeniden düzenlendi. 1847'de bu okulların süresi 4 yıl olarak belirlendi. 7 yaşına basan her çocuğun ilkokula gitmesi mecburi kılındı. İlkokulda dayak yasaklandı.
1869 “Maarif-i Umumiye Nizamnamesi”nin 3. maddesine ve 1913 “İlköğretim Kanunu Muvakkati”nin 8. maddesine göre her mahalle ve köyde veya bir iki mahalle ve köyde en az bir sıbyan mektebi (ilkokul) açılacaktı. İlkokullar, kız-erkek ve müslim-gayrimüslim şeklinde ayrılacak ve kızlar için 6-10, erkekler için 7-11 yaşları arasında 4 yıl devam mecburiyeti olacaktı. (3)
1876 Kanuni Esasi'sinin 14. maddesi ile de ilköğretim “tüm Osmanlı efradına zorunlu” olacaktı.
Ancak bu kanunlar hiçbir zaman uygulanamadı. Osmanlı'da köyler hep okulsuz kaldı. Köylü, okuma yazma öğrenemedi. Osmanlı'da ilköğretim gelişmedi. Örneğin “çok okul açtı” denilen II. Abdülhamit, ancak 253 sıbyan mektebi açabildi. (4) Açılan ilkokullarda da hiçbir zaman bilimsel eğitim verilemedi. Osmanlı'da ilköğretim o derece geri kaldı ki, 19. yüzyılda yeni yükseköğretim okulları açılınca, bu okullara alınacak öğrenciler için “ilköğretim kurslarına” ihtiyaç duyuldu. (5)
Artvin, Şavşat Küplüce Köyü ilkokulu
(Yıllar önce kapatılmış, şimdi çürüyor)
Atatürk ve köy ilkokulları
1923'te Cumhuriyet kurulurken Türkiye nüfusunun yüzde 80'i köylerde yaşıyordu. Bu köylerin yaklaşık yüzde 90'ında okul yoktu. (6) Başka bir ifadeyle 40 bin köyün yaklaşık 35 bininde ne okul ne de öğretmen vardı.
Atatürk, Milli Mücadele'nin başlarında, 24 Aralık 1919'da Kırşehir'e uğramıştı. Orada Atatürk'ü coşkuyla karşılayanlar arasında Kırşehir Lisesi Müdürü Ömer Aydın da vardı.
Atatürk ile Ömer Aydın arasında şöyle bir konuşma geçmişti:
“Müdür Bey! Kırşehir'de kaç ilkokul var?”
“70 efendim!”
“Peki, kaç köyünüz var?”
“362…”
“Köy sayısına göre okullar çok az! Her köye bir ilkokul yapılması için ne yapılabilir?”
“Efendim! Eğer Umumi Harp'ten dönen yedek subaylar öğretmen yapılırsa (…) okuma yazma oranı birden yükselir!”
Atatürk, daha o günlerde köy ilkokulları ve köy öğretmenleri için çalışma başlattı. (7)
Atatürk, 1 Mart 1923'te meclis konuşmasında, 1922'de özel idarelerce
“3 erkek, 1 kız öğretmen okulu, 5 erkek 3 kız lisesi, 134 erkek, 30 kız ilkokulu ve 10 sanayi ve 2 çırak okulu” yapıldığını ve bu okullar için 190 bin lira ayrıldığını söyledi. (8)
Köy Muallim Mektepleri, Köy Eğitmen Kursları
Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati, 1927-1928 eğitim-öğretim yılında Kayseri Zencidere'de ve Denizli'de üçer yıl öğretim süreli iki “Köy Muallim Mektebi” açtı. Bunlar köy öğretmeni yetiştiren ilk kurumlardı. Ancak istenilen sonucu vermeyip kapatıldılar. Mustafa Necati, ayrıca köy öğretmeni yetiştirmek için 1926-1931 arasında devam eden A ve B Kursları açtı. (9)
Sonra Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip de köy öğretmeni yetiştirmek için 1933'te Ankara, İzmir, Bursa ve Adana'da kısa süreli “Köycülük Kursları” açtı. Ancak bu kurslar da 1933'te kapatıldı.
Kültür Bakanı Saffet Arıkan ve İlk Öğretim Genel Müdür Vekili İsmail Hakkı Tonguç, Atatürk'ün desteğiyle 1936'da “Köy Eğitmen Kursları” projesini hayata geçirdiler. Askerliğini çavuş olarak yapmış köylü çocukları, 8 aylık bir kursla köylüye okuma-yazma ve basit hesap öğretecek ve köylüye günlük hayatlarında yol gösterecek temel bilgileri verebilecek biçimde yetiştirildikten sonra geldikleri köylere “eğitmen” olarak tayin edileceklerdi. Eğitmenler gittikleri köylerde köy ilkokulu da yapacaklardı.
1936'da Eskişehir Çifteler-Mahmudiye'de, 1937'de İzmir Kızılçullu'da “Köy Öğretmen Okulu ve Eğitmen Kursu” açıldı. 1937'den itibaren İzmir, Eskişehir, Kars, Edirne, Erzincan, Kocaeli, Kayseri, Malatya, Kastamonu, Manisa gibi pek çok yerde eğitmen kursları açıldı. Köy Eğitmen Kursları 1946'ya kadar açık kaldı. Bu kurslarda, 10 yıllık sürede 30'u kadın 8.675 eğitmen yetiştirilip köylere gönderildi. Bu eğitmenler sayesinde 6.598 köye ilkokul yapıldı. Bu köylerden bazıları, nüfusu 150'den az olan dağ köyleriydi. (10)
1940'ta açılan Köy Enstitüleri'nin altyapısını da işte bu Köy Eğitmen Kursları oluşturacaktı.
Cumhuriyetin köy ilkokulu savaşı
İlk Öğretim Dergisi, C.2, S. 29, 11 Birincikanun 1939.
Genç Cumhuriyet bir ilköğretim seferberliği başlattı. 18-20 yıl içinde hem okul, hem öğrenci, hem de öğretmen sayılarında önemli artışlar oldu.
Şöyle ki,
Öncelikle 1924 Köy Kanunu'nun 13. maddesine göre “köyde bahçeli bir mektep binası yapmak” köyün mecburi işlerinden biri sayıldı. Orman Kanunu'na koyulan bir madde ile de köy okulu için gereken kerestenin ormanlardan parasız verilmesi kararlaştırıldı.
Sonra köy ilkokullarının yapımına başlandı.
Örneğin, Ankara İlköğretim Müfettişi R. Tümer'in verdiği bilgilere göre 1937- 1939 arasında Ankara'da Merkez, Ayaş, Kalecik, Kızılcahamam, Polatlı ve Çubuk kazasının, nüfusları 200 ile 400 arasında değişen köylerinde 272 köy ilkokulu yapıldı. 1940'ta ise 80 köy ilkokulu yapılması için proje hazırlandı. 272 köyde yapılan okullar için Maarif Vekilliği, vilayet bütçeleri ve köy sandıkları üç yıl içinde toplam 531 bin lira harcadı. Okul binaları genellikle taş ve kerpiç olarak yapıldı, çatılar yerli kiremitlerle örtüldü. Koridor ve mutfakların zeminleri beton, dershane ve odaların altları ve tavanları tahtadandı. (11)
İsmail Hakkı Tonguç'un verdiği bilgilere göre –millet, devlet işbirliği sayesinde- 1923-1939 arasında köylerimize 3.936; şehir ve kasabalarımıza da 437 ilkokul binası yapıldı. (12) Yine Tonguç'un verdiği bilgilere göre 1923-1939 arasında, “16 yıl içinde köylere inşa edilen 3.936 okulun –arsa ve bahçeleri hariç- yalnız bina kıymeti, ortalama bir hesapla en az 12 milyon lira” tutuyordu. Tonguç, 1939'da, daha 35 bin köye okul yapılması gerektiğini, bunun için de 50 milyon liraya ihtiyaç olduğunu yazıyordu. (13)
Sonra ne mi oldu?
1935'te 5000 civarındaki köy ilkokulu sayısı, 1939-1940'ta 8.032'ye, 1949-1950'de 15.505'e, 1959-1960'ta ise 19.157'e çıktı. (14)
Yani genç Cumhuriyet, 1930'lardan 1960'lara kadar, 40 bin köyün yaklaşık 20 binine ilkokul yapmayı başardı. Bu okulların büyük bir bölümü tek parti döneminde yapıldı.
Sahi! Sürekli “tek parti camileri kapattı” diyenlerin, hiç “tek parti binlerce ilkokul açtı” dediğini duydunuz mu? Ben hiç duymadım.
Cumhuriyet döneminde ilköğretim okullaşma oranları
M. Nuri Kodamanoğlu, Türkiye'de Eğitim, 2. bas., Ankara, 1964, s. 45, (Grafik 21)
Türkiye'de 1923-1924'te 4.894 ilkokul, bu okullarda 341.941 öğrenci, 10.238 öğretmen varken, bu sayı 1940-1941'de 10.596 ilkokula, 955.747 öğrenciye, 20.564 öğretmene yükseldi. (15)
Türkiye'de öğrenci artış hızı 1935'ten sonra yükselemeye başladı. Bu yükseliş 1950'ye kadar devam etti. Okullaşma oranı erkeklerde yüzde 41'den yüzde 81'e, kızlarda ise yüzde 23'ten yüzde 54'e çıktı. 1950-1960 arasındaki DP döneminde genel olarak öğrenci sayısı artmakla birlikte erkek okullaşma oranı sadece yüzde 3 (yüzde 81'den yüzde 84'e) bir artış gösterdi. Kız okullaşma oranı ise yüzde 2 (yüzde 54'ten yüzde 52'ye) azaldı. Bu dönemde ilköğretim öğrenci sayısının artışı, genel nüfus artışının bir hayli gerisinde kaldı. Bu dönemde köy ilkokulları öğrenci sayılarının artışı da (özellikle 1950-1955 arasında) belirgin biçimde yavaşladı. Yani 1950-1960 arasında, DP döneminde, köylü vatandaşlar ilköğretimden daha az yararlandı. DP döneminde ilköğretimdeki bu yavaşlamanın yerini, 1960'tan sonra gözle görülür bir yükseliş aldı. (16)
★★★
Demem o ki, Osmanlı'da kaderine terk edilen köylüye Cumhuriyet sahip çıktı. Cumhuriyeti kuranlar, okulsuz on binlerce köye okul ve öğretmen götürdü. Bu okullarda köy çocuklarına hem okuma yazma öğretildi, hem de köylüye sağlık, tarım, ekonomi, kültür, sanat konularında temel bilgiler verildi. Köy Eğitmenleri ve Köy Enstitüleri projeleriyle tarihimizde ilk kez köyleri, öğretmenler şekillendirmeye başladı. Aydınlanma köyden başladı. Fakat okur-yazar, aydınlanmış, üreten ve sorgulayan köylü, birilerini rahatsız etti. Önce Köy Enstitüleri sonra da köy okulları kapatıldı. Cumhuriyetin bir eğitim devrimi de böyle yok edildi.
1 note · View note
trendlerlistesi · 5 years ago
Text
24 kasım Öğretmenler Günü hakkında bilgiler
Tumblr media
Ülkemizde her yıl 24 kasımda kutlanan Öğretmenler Günü tarihsel olarak baktığımızda yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde okuma - yazmayı kolaylaştırmak için yeni bir alfabe arayışındaydı. Harf devrimin amacı, eğitim ve öğretim çağdaş bir seviyeye getirmekti. 9 Ağustos 1928 harf devrimin başlangıç tarihi olarak kabul edilir. Mustafa Kemal bu tarihte Sarayburnu Parkı'nda yeni alfabeyi tanıttı. Yeni alfabenin ilk dersini Tekirdağ'da verdi
Harf devrimi
Tumblr media
Harf devrimi Yeni alfabe arayınca olan ülkemizin o zaman yetkilileri Latin alfabesini uygun gördüler. Harf devriminde neden Latin alfabesi seçildi ? O dönemlerde Azerbaycan bu alfabeye geçmişti. Ülkemizin o dönem Türk devletleriyle iletişimi sağlamak ve batı ile uyumlu bir şekilde çalışmak için tercih edildi. O dönemde Rusya diğer Türk devletleriyle ilişkileri kesmek için Kiril alfabesine geçti. Ülkemizde 1 Kasım 1928 tarihi harf devrimi diye kayıtlara geçti.  Latin harfleri öncelik olarak yüksek okullarda, fizik , kimya gibi derslerde kullanılmaya başlandı. Daha sonra posta pullarında kullanılmaya devam edildi Başöğretmen Unvanın verilmesi 11 Kasım 1928 tarihinde o dönemin bakanlar kurulu tarafından Mustafa Kemal'e " Millet Mekteplerinin Başöğretmeni" unvanı verildi.
28 Kasım 1928
Bu tarihte Millet Mektepleri Talimnamesi'nde Mustafa Kemal'e verilen "Başöğretmen" unvan resmileşti. Öğretmenler Günü Kararı 1981 yılında Mustafa Kemal Atatürk'ün 100. doğum günü sebebiyle "Başöğretmen" oluşunun ülke çapında " Öğretmenler Günü" olarak kutlanmasına karar verildi. 26 Kasım 1992 yılında Resmi Gazete'de yayımlanan bir kanunla Öğretmenler günü resmileşti. 1994 yılında dünya ülkede UNESCO tavsiyesiyle 5 Ekim'de kutlanmaya başlandı. Ülkemizde 1981 yılından beri 24 Kasım Öğretmenler Günü olarak kutlanıyor
24 kasım öğretmenler günü hediyeleri
Tumblr media
Öğretmenler günü hediyesi Öğretmenler Gününde öğrencilerin öğretmenlerine genellikle aldığı hediyelerin listesi ÇiçekNot defteriKalemSaat ( duvar veya kol saati)Kupa ( anlamlı sözler ile yazılmış veya ismi ile)ÇikolataPlaketİsimli anahtarlık veya USB diskKemer cüzdan kombini
24 kasım öğretmenler günü ne zaman ilan edildi
Öğretmenler Gününün ülkemizde resmi olarak kutlanması 1981 yılında "Başöğretmen" unvanın verilmesi ve 1922 yılında kanunla resmileşti.
24 kasım öğretmenler günü yönetmeliği
Öğretmenler Günü yönetmeliğine Resmi Gazete sayfasından ulaşabilirsiniz
24 kasım öğretmenler günü sözleri
Tumblr media
Öğretmenler günü sözleri Dünyanın en tatlı öğretmeninin öğretmenler günü kutlu olsun. Değerli öğretmenlerimizin, 24 Kasım Öğretmenler Günü kutlu olsun. Bizi aydınlık yarınlara hazırlayan tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü kutlu olsun. Öğretmen demek eli öpülesi insan demek ellerinizden öper öğretmenler gününüzü kutlarım. Anne ve babamdan sonra en güvendiğim insana öğretmenime şükranlarımı sunarım. Biricik öğretmenim canım öğretmenim iyi ki varsın iyi ki benimlesin. Öğretmenler günün kutlu olsun. Bütün öğretmenlerin öğretmenler günü kutlu olsun.. İyi ki varsınız. Ellerinizden saygıyla öperim. Ülkemizi aydınlık yarınlara taşımak için canla başla çalışan öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutlarız. Siz bir mum ışığı bizde o mumdan yararlanan öğrencileriz. Öğretmenler günün kutlu olsun. Gelecek nesillerimiz adına umut bağladığımız gerçek güç öğretmenlerimizdir. Öğretmenler Gününüz Kutlu Olsun. Türkiye Cumhuriyeti, çağı, bilimin ışığında sizlerin gayreti ile yakalayacaktır. Öğretmenler gününüz kutlu olsun. Ülkemizin fedakar öğretmenleri, sizler her şeyin en güzeline layıksınız. Öğretmenler Gününüz Kutlu Olsun. Üzerimde emeği olan bütün öğretmenlerimin öğretmenler gününü en içten dileklerle kutluyorum. Bugün öğretmenler günü ve bende dahil tüm öğretmenlerin öğretmenler günü kutlu olsun. Nice yeni nesillere. Read the full article
0 notes
onderkaracay · 4 months ago
Text
Tumblr media
🎯 İnsan Müsveddeleri 🎯
Bugün yaşamı tehdit eden tüm sorunları kim üretti?
İnsan!
İnsanı bu hale kim ve nasıl getirdi?
İnsanlığını kaybetmiş olanların dayattığı eğitim ve öğretim anlayışı.
Arkasında yine kim var?
İnsan!
Bir müsvedde gibi neden çoğalıyorlar?
Sömürü sorunsuz bir şekilde devam etsin diye.
Duyguyu, maddi değerleri ele geçirmek için sömürürler.
Bu sebeple ağızlarından din, vatan, bayrak, milliyetçilik, demokrasi, adalet, özgürlük vb her geniş anlamlı aldatıcı söylemler atı alan Üsküdar geçilene kadar dilde dolanır durur.
Kendinden insan şikayet eder mi?
Etmemesi lazım.
Kendinden şikayet ettiğinin farkında olmayanlara insan müsveddesi denir.
İnsandan araklanmış sömürgeyi ayakta tutan ayak takımı demekte mümkün.
Cehalet diyenlerde var.
Genelin yararını düşünmeden, genelin zararına olacağını bile bile şahsi çıkarına satılan her insan bir müsveddedir.
Bakın bu konuda William Blake ne diyor;
✓ Bütün insanlar orijinal olarak doğarlar, bir çoğu kopya olarak ölür.
Kopya, müsvedde demektir.
Çoğunluğun, öncekinin ve alışkın olduğumuzun bir benzeri demektir.
Müsvedde aykırı olmayı reddeden bir çizgiyi benimseyen ölü balıklar gibi suyun akışına uyum sağlama yeteneği yüksek insana benzeyen yaratıklara denir.
İnsan kılıklı yaratık demekte mümkündür her müsveddeye.
Müsvedde Türkçe bir kelime değil.
Müsvedde kelimesi müsvedde insan üreten bir kültüre ait olduğu için özellikle seçtim.
Çaresi yine insanlık devrimi yapmaya bağlıdır.
Okuyan, düşünen, sorgulayan, soru soran ve çare arayıp çözüm üreten insan yetiştirmektir çaresi.
Aksi takdirde biat eden itaat eden müsvedde insanların tercihi ile yönetilmek zulmüne maruz yaşamak kaçınılmaz bir sürdürülebilirlik özelliği kazanır.
Önder Karaçay
2 notes · View notes
gundembuca · 5 years ago
Text
O İsim CHP Buca İlçe Başkanlığına Aday
CHP’DE O İSİM ADAY OLDUĞUNU AÇIKLADI Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) Kasım ayında yapılması ön görülen Buca İlçe Kongresi öncesinde, adaylar netleşmeye başladı. 9 Eylül Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi Doç.Dr.Oktay Gökdemir CHP Buca İlçe Başkanlığına aday olduğunu açıkladı. Mustafa Çetin – Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Şubat 2020’de yapılması planlanan olağan kurultaya hazırlanıyor.  Kurultay öncesinde partinin önümüzdeki ay ilçe ve il kongreleri yapılmaya başlanacak. İzmir’in en büyük ilçesi Buca’da 3.Dönemdir yerel iktidarı elinde bulunduran CHP’de hareketli günler yaşanıyor. Ekim ayının ilk haftasında Buca genelinde CHP’li üyelerinin önüne sandık gelecek ve kasım ayında yapılacak ilçe kongresinde oy kullanacak olan delegeler belirlenecek. Buca’da Cumhuriyet Halk Partili üyelerin yoğun olarak ikamet ettiği Efeler, Valirahmibey, Ufuk, Yiğitler, Barış, Menderes gibi dengeleri değiştirecek olan mahallerde, yoğun hareketlilik yaşandığı öğrenildi.   CHP’Lİ KİMLİĞİMİ HER YERDE SAVUNDUM 31 Mart yerel seçimleri sonrası sosyal medya hesabı üzerinden CHP İl Başkanı Deniz Yücel ve CHP Buca İlçe Başkanı Kasım Akdağ’ı  hedef alan, bir takım belgeler açıklayarak gündeme gelen 9 Eylül Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim görevlisi Doç.Dr.Oktay Gökdemir CHP Buca İlçe Başkanlığına aday olduğunu sosyal medya hesabından duyurdu. Gökdemir aday olduğunu duyurduğu paylaşımında şu ifadelere yer verdi “Buca ve İzmir kamuoyuna. Yarın PM de büyük olasılıkla kongre takvimi açıklanacak. Sevgili Buca’lılar. Üniversite kenti Buca’da örgütten gelmiş akademisyen bir başkanınız olsun istemez misiniz.? partide mahalle delegeliğinden geliyorum. Genel merkez eğitim komisyonu danışma kurulu üyesiyim…CHP’nin hem kitabını yazdım hem belgeselini yaptım. Bugüne kadar kongrelerde ekip mantığı içerisinde sorumluluk aldım. Buca CHP’ de gücüm yettiğince herkese dokunmaya çalıştım. Elbette hatalarımda olmuştur. Ama CHP’li kimliğimi her yerde gururla savundum. Değişim için, 2023 vizyonu için müdafaayı hukukun 100.yılında Buca CHP örgüt başkanlığına adayım. Gelin birlikte değişelim ve değiştirelim. Hepinizin desteğini bekliyorum. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Temmuz ayında yaptığı açıklamada il ve ilçe kongrelerinde belediyelerin taraf olmayarak küskünlükler yaşanmaması konusunda uyarıda bulunmuş, bir aday üzerinde uzlaşma sağlanması çağrısında bulunmuştu. Doç.Dr. Oktay GÖKDEMİR Kimdir? 1963 yılında Akhisar’da doğdu. 1985 yılında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 6 ay süreyle Yozgat ili Çayıralan Lisesi’nde tarih öğretmenliği yaptı. DEÜ Atatürk İlkeleri İnkılâp Tarihi Enstitüsü’nde Yüksek Lisans ve Doktora yaptı. 1987-95 yılları arasında DEÜ. Buca Eğitim Fakültesi Tarih Öğretmenliği bölümünde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Burada 1993 yılında düzenlenen Tarih Öğretimi ve Ders Kitapları Sempozyumu’nun Yürütme Kurulu Üyeliği’nde yer aldı. 1996 yılında Mersin Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü kurucusu oldu. Aynı üniversitenin 1998 ve 2001 yılları arasında Atatürk İlkerli ve İnkılâp Tarihi Bölüm Başkanlığını yaptı. 1997 yılında Mersin’de düzenlenen “Tarih ve Milliyetçilik” konulu I. Ulusal Tarih Kongresi’nin Yürütme Kurulu Başkanlığı’nı üstlendi.
Tumblr media
1999 yılında Fransa’nın Strasbourg kentinde bulunan Türk Araştırmaları Merkezi’nde konuk öğretim üyesi olarak bulundu. Burada, Prof. Dr. Server Tanilli, Prof. Dr. İrene Melikoff ve Prof. Dr. Paul Dumont’un derslerini izledi. Aynı yıl, Paris’te bulunan Arşiv Nasyonal ve Aix – en Provence’de bulunan Archive D’autre Mer. ve Marsilya’daki Archive Chambre Of Commerce’de arşiv çalışmalarında bulundu. Dr. Oktay Gökdemir Mersin’de bulunduğu süre içinde Mersin Yerel Tarih Gurubu’nun kuruluş çalışmalarına katıldı. 2000 yılında DEÜ. Fen – Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü kurucuları arasında yer aldı. 2004 yılında DEÜ. Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürü olan Oktay Gökdemir, aynı üniversitenin değişik fakültelerinde Cumhuriyet Tarihi üzerine dersler verdi. 2006 yılından bu yana İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi Müdürlüğü ile Büyükşehir Belediye Başkanlığı Danışmanlığı görevlerini üstlendi. 2007 yılı içinde Yunanistan’ın Atina kentinde bulunan Centre d’Etudes d’Asie Mineure (Küçük Asya Araştırmaları Merkezi)’de İzmir’le ilgili araştırmalar yaptı. TÜBİTAK Sosyal Bilimler Projeleri Koordinasyon Kurulu üyeliği görevini de yapan Oktay Gökdemir, 2004-2006 yılları arasında Buca Atatürkçü Düşünce Derneği başkanlığı görevini yürüttü. 2008 yılında İzmir Rotary Kulüplerince hizmet başarı ödülüne layık görülen Gökdemir, aynı yıl İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlemiş olduğu Cumhuriyet Sempozyumu’nun yürütme kurulu başkanlığını ve Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği’nin düzenlemiş olduğu Mustafa Necati ve Cumhuriyet Eğitim Devrimi adlı sempozyumun yürütme kurul üyeliğini üstlenmiştir. Gökdemir, aynı zamanda İzmir Kent Kitaplığı Yayın Kurulu Başkanlığını da yürüttü. Kendi alanında çok sayıda makalesi, kitabı bulunan Doç.Dr.Oktay Gökdemir, halen DEÜ. Fen- Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Read the full article
0 notes
lolonolo-com · 6 months ago
Text
Çalışmanın Seyri ve Sağlık Ünite-9
Çalışmanın Seyri ve Sağlık Sanayi Devrimi Çalışmanın Seyri ve Sağlık Sanayi Devrimi İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi (Auzef) Açık Öğretim Fakültesi Bölüm : Auzef İş Sağlığı ve Güvenliği Lisans Sınıf : 4. Sınıf Ders : Çalışmanın Seyri ve Sağlık Dönem : Bahar Dönemi Ünite 9 : Çalışmanın Seyri ve Sağlık Sanayi Devrimi Ünite 9: Sanayi Devrimi – Makale Sanayi Devrimi, 18.…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
nihatlive · 8 years ago
Photo
Tumblr media
⚓ "Millet evet diyerek prangaları kıracak" yalanı... Millet 100 yıl önce kırdı prangaları. Yeniden prangalanmaya #HAYIR Atatürk, 19 Ocak 1923'te İzmit'te halka şöyle sesleniyordu: “Memlekete bakınız! Baştan sona kadar harap olmuştur. Memleketin kuzeyden güneye kadar her noktasını gözlerinizle görünüz. Her taraf viranedir, baykuş yuvasıdır. Memlekette yol yok, memlekette hiçbir uygar kurum yoktur. Memleket ciddi düzeyde viranedir; memleket kalplere acı ve keder veren, gözlerden kanlı yaş akıtan feci bir görüntü arz ediyor. Milletin refah ve mutluluğundan söz etmek mümkün değil. Halk çok fakirdir, sefil ve çıplaktır.”  Atatürk haksız mıydı? Cumhuriyet kurulurken ülke gerçekten de harap ve virane, halk sefil ve perişan değil miydi? Tek suçlu savaşlar mıydı? Yüzyıllardır akıl ve bilim ihmal edilmemiş miydi? Bağnazlık büyüyüp cehalet yaygınlaşmamış mıydı? Saltanat baskıcılığı, Türk halkını ve Anadolu'yu savsaklayıp boşlamamış mıydı? Gerçek şu ki: 1923'te Cumhuriyet kurulurken bu topraklar hâlâ işgal altındaydı; yokluğun, yoksulluğun ve cehaletin işgaliydi bu. ANADOLU YANGIN YERİYDİ 1923'te “manzara-i umumiye” şöyleydi Kurtuluş Savaşı sırasında düşman, 830 köyü tümüyle, 930 köyü kısmen yakmıştı. Yanan bina sayısı 114.408, hasar gören bina sayısı 11.404'tü. Ruşen Eşref Ünaydın, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra gördüğü manzarayı şöyle anlatıyordu: “… Kasabalar ki evleri, barkları, camileri, dükkânları, bağları, bahçeleri, bir uçtan bir uca düşman eliyle birer birer kül edilmişler… Fakat hele Alaşehir! Orada nasılsa kendilerini yanmaktan kurtarabilmiş 27 ev vardı. İşte böyle parmakla sayılacak kadar az. Fakat aman yarabbi, onlar da ne halde idiler. Öylesine talan edilmişler ki tırnakla yolunmuş yüzlere benziyorlar. Hiçbirinde eşyadan, kap kacaktan zerre kalmamış…” Yunanistan'dan gelen göçmen sayısı 400 bini geçmişti, göçmenlere ordunun yiyecek stoklarından yardım ediliyordu. Nüfusun yüzde 80'i kırsalda yaşıyordu. 40 bin köyün 37 bininde ne okul ne yol ne dükkân vardı. Yeterli düzeyde karayolu ve doğru dürüst bir demiryolu yoktu. Tüm ülkede 2500 km. karayolu ile neredeyse bir kilometresi bile bize ait olmayan 4112 km. demiryolu vardı. Ankara'nın doğusunda hiçbir şey olmadığı gibi demiryolu da yoktu. Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye'de denizcilik unutulmuş gibiydi. Limanlar yabancılarındı. Donanma ise II. Abdülhamit döneminde Haliç'te çürütülmüştü. HASTALIK ÇOK DOKTOR YOKTU Nüfusun yüzde 82'si tarımla uğraşmasına rağmen tarımsal üretim çok azdı. Bitmeyen savaşlar da tarımsal üretimi vurmuştu. Ülkede ziraat mühendisi yok gibiydi. Doğu'da ağalık düzeni vardı. Köylü topraksızdı; sabanı ve öküzü bile yoktu. Sığır vebası yaygındı. Tüm Türkiye'de sadece 344 doktor vardı. 150 ilçede hiç doktor yoktu. Doktor başına on binlerce hasta düşüyordu. 40 bin köye karşılık sağlık memuru sayısı 434, diplomalı ebe sayısı ise 136'ydı. Çok az şehirde eczane vardı. Toplam eczacı sayısı, çoğu yabancı, 60 kadardı. İnsanımız salgın hastalıkların pençesindeydi; 13 milyon insandan 3 milyonu trahomluydu. Nüfusun yüzde 14'ü sıtmalı, yüzde 9'u frengiliydi. Yüzde 72'si ise tifüse yakalanabilecek durumdaydı. Bebek ölüm oranı yüzde 60'tan fazlaydı. Telefon, motor, makine, otomobil yok denecek kadar azdı. Elektrik sadece İstanbul ve İzmir gibi bazı büyük kentlerde vardı. Avrupa'da gelişen teknoloji bize çok uzaktı. EKONOMİ ÇÖKMÜŞTÜ Kapitülasyonlar ve Duyunu Umumiye ile iliklerimize kadar sömürülüyorduk. Üretim çok azdı, neredeyse bütün sanayi ürünleri dışarıdan alınıyordu. Şeker, un ve hatta kiremit bile ithal ediliyordu. Ülkede toplam 281 sanayi kuruluşu vardı. Bunların sadece yüzde 9'u devletindi. Bu kuruluşlardaki sermaye ve emeğin sadece yüzde 15'i Türklerindi, yüzde 85'i yabancıların ve azınlıklarındı.1915 sayımına göre 165-170 arasında iş yeri bulunan İstanbul'da aynı dönemde tam 359 genelev vardı. (Tevfik Çavdar, Milli Mücadele Başlarken Sayılarla Vaziyet ve Manzarai Umumiye, İstanbul, 1971, s. 151) I. Dünya Savaşı'nın yarattığı sefalet toplumu kemirmiş; içki, kumar, beyaz kadın ticareti giderek artmış, fuhuş yayılmıştı. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e kalan 4 önemli fabrika vardı. Bunlar Hereke İpek Dokuma, Feshane Yün İplik, Bakırköy Bez ve Beykoz Deri fabrikalarıydı.Madenler de yabancıların elindeydi. EĞİTİM YETERSİZDİ Okuma yaşındaki çocukların sadece dörtte biri okula gidebiliyordu. 40 bin köye sahip Türkiye'de toplam 4 bin 894 ilkokul vardı. Bu ilkokullarda 341 bin 941 ilkokul öğrencisi okuyordu. Tüm ülkede sadece 72 ortaokul ve bu ortaokullarda 5 bin 905 öğrenci okuyordu. Tüm ülkede sadece 23 lise vardı. Bu liselerde ise sadece bin 241 öğrenci okuyordu. Ayrıca ortaokullarda sadece 543, liselerde 230 kız öğrenci kayıtlıydı. Öğretmenlerin üçte biri öğretmenlik eğitimi görmemişti. Yıl: 1902… İşte İstanbul çocuklarının hali. Medreseler askerden kaçma yeri ve bağnazlık yuvası durumdaydı. 1923 itibariyle ülkede 479 medrese vardı. Bu medreselere 18 bin öğrenci kayıtlıydı. Bu 18 bin öğrencinin 6 bin kadarı medreseye devam ediyordu, 12 bin kadarı ise sadece kayıt yaptırmış, ama devam etmiyordu. Türkiye'de yüksek lise görünümünde bir üniversite (Darülfünun) vardı. Fotoğraf çektirmeyi, dans etmeyi suç ve günah olarak gören bir üniversite… Harf Devrimi olduğunda bazı hocalarının “Latin harfleriyle yazacağıma kalemimi kırarım!” dediği bir üniversite… Ülkede Darülfünun dâhil 9 yüksekokul vardı. Bunların toplam öğrenci sayısı 3 bin kadardı. OKUR-YAZAR ÇOK AZDI Halk kitap okumuyordu. 15. yüzyılda Avrupa'da bin 700 matbaada 15-20 milyon kitap basılmıştı. Osmanlı'da ise 15. yüzyılda Müslümanların matbaası bile yoktu. Osmanlı'da ancak 18. yüzyılda 1755-1769 arasında –toplamı 23 cilt tutan- sadece 17 kitap basılmıştı. Baskı adedi 13 bin 200 kadardı. Niyazi Berkes'in verdiği bilgiye göre 1860'larda “Osmanlıca olarak basılmış kitaplar bir duvarlık kitap rafını dolduramayacak kadar azdı.” (Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma, 16. bas., İstanbul, 2011, s. 37,62, 265). Son dönemlerdeki savaşlar zaten az olan okur-yazar oranını iyice azaltmıştı: Erkeklerin yüzde 7'si, kadınların binde 4'ü; toplam nüfusun ancak yüzde 3'ü, 4'ü okuma-yazma biliyordu. Okuma yazma bilenlerin önemli bir kısmı da ancak a'yı b'ye çalacak kadar okuyabiliyordu. Ayrıca Arap harfleriyle Osmanlıca yazmak da ayrı bir sorundu; dahası çat pat okuma bilenlerin önemli bir kısmı yazamıyordu. Anlayacağınız, Atatürk, Harf Devrimi'ni yapmadan önce de toplumun yüzde 90'ından fazlası dedesinin mezar taşını okuyamıyordu! TÜRKÇE İHMAL EDİLMİŞTİ Tarikatlar ve cemaatler hayata yön veriyordu. Hukuk, yargı, anayasa, takvim, saat, ölçüler, hatta kılık kıyafet çağa uymuyordu. Kadının adı yoktu. Kadın her bakımdan ikinci sınıftı. Okuyan ve çalışan kadın sayısı çok azdı. Anadolu unutulmuştu. Türkler yönetimden dışlanmış, yönetim dönme devşirmelere ve saray elitine bırakılmıştı. Öyle ki Osmanlı'nın toplam 288 sadrazamının 210'dan fazlası yabancı kökenliydi. (Orhan Türkdoğan, Türk Toplumunun Kültürel Dinamikleri, İstanbul, 2007, s. 190.) Yerli halk köylü, çiftçi, asker olmaya zorlanmıştı. Barış zamanlarında vergi yükü altında ezilen halk, savaş zamanlarında cepheden cepheye sürülmüştü. Yüzyıllardır Türkler gibi Türkçe de ihmal edilmişti. Türkçe, Türkçeye hiç uymayan Arap harfleriyle yazılmaya zorlanmış ve Arapça, Farsça, Türkçeden oluşan Osmanlıcanın içinde eriyip yok olmuş gibiydi. Saray elitlerinin, dönme devşirme bürokratların, din adamlarının, aydınların dili başka, halkın dili başkaydı. Devlet ile halk birbirinden uzaklaşmıştı. 1300 yıl önce Emevi halifesinin diktiği “saltanat putu”, Tanzimat'tan beri devam eden bütün siyasal yeniliklere rağmen hala dimdik ayaktaydı. Yüzyıllardır padişah/halife kendini Allah'ın yeryüzündeki gölgesi olarak görüp halkı istediği gibi sömürmüştü. İLİM VE İKTİSAT ZAFERLERİ Atatürk, “İlerleme ve medeniyet yolunda tereddütsüz yürümek için”, askeri zaferleri destekleyen “ilim ve iktisat zaferlerinin” kazanılması gerektiğini düşünüyordu. Kurtuluş Savaşı'nın kazanılıp düşmanın denize dökülmesinin üzerinden daha altı ay kadar zaman geçmişti. Henüz Lozan Antlaşması imzalanmamış, Cumhuriyet ilan edilmemişti. İstanbul ve Boğazlarda İngiliz işgal kuvvetleri vardı. İşte o koşullarda Atatürk, 1 Mart 1923'te Meclis'te yaptığı konuşmada şöyle diyordu: “Uygulamaya dayanan yaygın bir eğitim öğretim için vatanın önemli merkezlerinde çağdaş kütüphaneler, botanik ve hayvanat bahçeleri, konservatuvarlar, atölyeler, müzeler ve güzel sanatlar sergileri kurmak gerekli olduğu gibi, özellikle şimdiki mülkiye merkezleriyle bütün yurdun matbaalarla donatılması gerekmektedir…” Atatürk'ün hayalindeki Türkiye her bakımdan uygar bir ülkeydi. Türkiye bir gün mutlaka bu hayale ulaşacaktır. İŞTE CUMHURİYET MUCİZESİ Peki, Atatürk Cumhuriyeti ne yaptı? Daha Kurtuluş Savaşı devam ederken “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyerek “saltanat putu”nu yıktı. Tekkeler, zaviyeler, medreseler, eski saat, ölçü, tartı, takvim, hukuk gibi çağa ve hayata uymayan kurumları kaldırdı. Akla ve bilime önem verdi. Din ve dünya işlerini ayırdı. Yeni harfleri kabul ederek okuma yazmayı kolaylaştırdı. Millet Mektepleri, Halkevleri, Halkodaları, Köy Eğitmen Okulları, daha sonra Köy Enstitüleri ile eğitim-öğretim seferberliği başlattı. Çağdaş okullar açtı. Üniversite reformu yaptı. Okuyan öğrenci sayısını yüzde 500'den fazla arttırdı. Ekonomiyi millileştirdi. Osmanlı borçlarını ödedi. Ülkenin dört bir yanında 50'ye yakın fabrika kurdu. Bu fabrikalardan biri uçak fabrikasıydı. (Kayseri TOMTAŞ Uçak Fabrikası). Madenleri çıkarıp işledi. Bankalar kurdu. Ülkeyi demirağlarla ördü: 15 yılda -büyük bir bölümü Ankara'nın doğusuna olmak üzere- 4000 km'ye yakın demiryolu yaptı. Köylüye toprak, tohum ve tarım araç gereçleri dağıttı. Köylüyü ezen vergileri kaldırdı. Çiftçiye düşük faizli kredi verdi. Ankara Ziraat Enstitüsü'nü ve Tohum İyileştirme İstasyonlarını kurdu. Tarımsal üretimi arttırdı. 1938'de bazı tarım ürünlerini ihraç etmeye başladı. Karma ekonomi ve planlı kalkınma ile ortalama yüzde 8'lik büyüme yakaladı. Hastalıklarla mücadele etti. Doktor sayısını 10 yılda 344'ten 1625'e çıkardı. Anadolu'da numune hastaneleri, dispanserler, doğum evleri, süt damlaları, ana kucakları kurarak hastalıkların kökünü kazıdı. Ankara'da kurulan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitü'sünde aşı ve serum üretti. Kadınlara sosyal ve siyasal haklar tanıdı. Müzeler, kütüphaneler açtı. Kültüre, sanata ve sanatçıya önem verdi. Türkçeyi yok olmaktan kurtardı. Dil ve tarih çalışmalarıyla ulusal bilinci güçlendirdi. Bağımsızlığa saygıyı esas alan barışçı bir dış politika izledi. TÜM DÜNYA ÖRNEK ALMALI İngiliz Tarihçi Arnold J. Toynbee, Atatürk'ün “Aydınlanma Çağı ve Endüstri Devrimi etkilerinin hepsini bir insan hayatı içine sığdırdığını” belirterek “Onu tüm dünya örnek almalıdır” demişti. Cumhuriyet; emperyalizm, saray/sultan, geri kalmışlık, bağnazlık, cehalet prangalarını kırıp halkı özgürleştirdi. Yüzyıllardır merkezden çevreye itilen, dışlanan bu toprağın insanını devletin asıl sahibi yaptı. 29 Ekim 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nin bayram manşeti…. Demem o ki, geçtiğimiz günlerde AKP Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu'nun “Yüz yıllık pranga” dediği Cumhuriyet, aslında yüzlerce yıllık prangaları kırıp, yoktan bir ülke kurmuştu. Sinan MEYDAN
2 notes · View notes
mehmetkali · 7 years ago
Text
Necmettin Erbakan Üniversitesinde Sektör Buluşması http://ift.tt/2iGHInj
7 Aralık Dünya Sivil Havacılık Günü kapsamında TGS yetkilileri Necmettin Erbakan Üniversitesinde Havacılıkta Yer Hizmetleri konulu konferans verildi.
Herkes İçin Havacılık Derneği Konya Temsilciliği ve Necmettin Erbakan Üniversitesi öğrenci topluluklarından HÜRKUŞ TOPLULUĞU’NUN katkılarıyla gerçekleşen programda AHL Dış Hatlar TGS yolcu hizmetleri ve eğitim şefi ve aynı zamanda Arel Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Mustafa Kemal Yılmaz. AHL Dış Hatlar TGS Yolcu Hizmetleri istasyon şefi Hakan Aksoy konuk edildi.
4.Sanayi Devrimiyle zaman ve mesafeler çok değişti
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlayan programda ilk sözü Mustafa Kemal Yılmaz aldı. Sektör hakkında genel bilgi verdikten sonra katılımcılara tecrübelerinden bahseden Yılmaz, “Havacılık sektörü diyince aklımıza bir firma geliyor ama onlarca firma var. Sadece hayallerinizi belirlerken veya geleceğe dönük plan yaparken Türkiye hudutlarını düşünmeyiniz. Yakın coğrafyada faaliyet gösteren, Türkiye’ye gelip yılın belli dönemlerinde ilan açıp, mülakat yapıp kendi bünyelerinde Türkiye’den de istihdam sağlayan şirketler var. Geleceğiniz çok açık.
Kargo kısmına gelecek olursak, Türkiye’de faaliyet gösteren küresel şirketler var. Kargo temelli bir faaliyet düşünüyorsanız ki bu da sizin bir iş dalınız. Geleceğin önemli iş kollarından biri Hava Kargodur. Bugün ticaret farklı bir noktaya evirilmeye başladı. 4. Sanayi Devrimi ile zaman ve mesafeler çok önemli hala gelmeye başladı.” dedi.
İşimiz insan
Sözü alan Aksoy, “Yolcu Hizmetleri kanadı olarak işimiz insan. Bütün işlerimizde en önemli şey insan, insanı tanımak ve güler yüz. Bu birimde devam etmek için kesinlikle ve kesinlikle bu işi sevmeniz gerekiyor. İşin içine girdikçe daha da güzel oluyor. Tecrübe olmadan hiçbir şey olmaz. Ve şunu öğrendim milyonların girip çıktığı terde insan sarrafı oluyorsunuz ve en güzeli sabrı öğreniyorsunuz.” şeklinde görüş bildirdi.
Kendinize ara hedefler belirleyin
Sözlerine devam eden Yılmaz“Kimse yeni mezun birini iyi bir pozisyonda işe almak istemez. Kapıları çalacaksınız. CV nizi adım adım yavaşça örerek dolduracaksınız. Yer hizmetleri kuruluşları sizler için çok büyük bir avantaj. Çünkü havayolu firmalarının hepsi sizin müşteriniz. Personel alacakları zaman kendi operasyonlarına hakim tecrübeli eleman almayı tercih ederler. Önce çaba göstereceksiniz. Dolayısıyla burada size büyük bir sorumluluk düşüyor. Kendinize ara hedefler belirlemelisiniz.”değerlendirmesinde bulundu.
Öğrencilerin yoğu ilgi gösterdiği etkinlik, TGS yetkililerinin katılımcıların sorularına yanıt verdikten sonra etkinlik sona erdi.
  from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri http://ift.tt/2iDvADA via IFTTT
0 notes
melih-asik · 7 years ago
Text
Çılgın gündem
Ülkenin çılgın gündemi kafamızda çılgın sorular bırakıyor.
Belediye Başkanı Kadir Topbaş istifa mı etti, istifa ettirildi mi? Ettirildiyse neden şimdi? Sakıncalı hali mi görüldü? Peki neden 13.5 yıl koca kenti yönetmesine izin verildi? Gökdelen ormanına dönüşen İstanbul kentinin bu manzarası Kadir Topbaş’ın eseri mi, yoksa devrede başkaları da mı vardı?
                 ***
Erdoğan Amerika’dayken YPG’ye iki bin TIR ağır silah gönderen Donald Trump’ın bir yandan da “Hiç bu kadar yakın olmamıştık” sözleri ne anlama geliyor?
Bu sözler Türkiye’ye 11 milyar dolara 40 adet Boeing yolcu uçağı satıvermenin coşkusuyla söylenmiş olmasın. Tayyip Bey, eski Bakan Zafer Çağlayan’a yakalama kararı çıkartılması üzerine “Şantaj yapıyorlar” demişti. Bu şantajın sonuçlarını mı yaşıyoruz?
               ***
Erdoğan’ın  Amerika dönüşü gazetecilere TEOG’la ilgili söylediği:
“Öğrenci kendisine en yakın yere gidecek. Fazla müracaat olursa lise kendi imtihanını yapar” sözleri ne anlama geliyor?
Bu yüzlerce, binlerce lisenin ayrı ayrı yüzlerce, binlerce sınav yapması öğrencinin bir sınavdan diğerine koşması anlamına gelmiyor mu?
Ya da öğrenci ne yapacak? En yakın okula kaydını yaptıracak..
O okul da söylemeye gerek yok: imam hatip okulu...
Bu muydu eğitim devrimi!
RS
En güzel sabah programı hangisi? Bize sorarsanız bu konuda bir numara RS FM’de hafta içi sabahları 07 - 09 arası dinlediğimiz “Seyr ü Sabah” adlı program. Hazırlayan Zafer Arapkirli... Boğaziçi mezunu olan, 6 yıl BBC’de çalışan 20 yıl çeşitli gazetelerin Londra muhabirliğini yapan Zafer Arapkirli, önemli konulara değiniyor, tuzu - biberi kıvamında politik eleştiriler yapıyor... Fırsat bulursanız dinleyiniz...
LABEP 
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği öncülüğünde LABEP kuruldu.. Laik ve Bilimsel Eğitim Platformu anlamına gelen LABEP 26 sivil toplum kuruluşundan oluşuyor. ADD, Eğitim İş ve Eğitim Sen’in de desteklediği ve ilk toplantısını dün İstanbul’da yapan LABEP, 30 Eylül Bursa, 7 Ekim İzmir, l4 Ekim Ankara, 21 Ekim Eskişehir ve 11 Kasım’da Adana’da halkla buluşacak. Eğitimdeki yanlışları tartışacak. Her defasında ana konu; Müfredat ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın tarikatlarla işbirliği olacak... Toplantılarda yeni öğretim yılında çocukları bekleyen tehlikeler konusunda anne - babaları uyaran, onlara görevlerini hatırlatan bir broşür de dağıtılacak. Toplantılara herkes davetli...
BİTMEZ
15 Temmuz davalarını adım adım izleyen değerli gazeteci Müyesser Yıldız’la sohbet ederken söz Akıncı davasına geliyor... Bu dava ne zaman biter? Müyesser Hanım anlatıyor: - Akıncı’da yargılanmakta olan toplam sanık sayısı 481. İlk duruşmanın yapıldığı 2 Ağustos’tan bugüne kadar toplam 27 celse yapıldı ve sadece 32 sanık dinlenebildi. Bu hızla giderse Akıncı davasında yalnızca savunmalar 1.5 - 2 yıl sürebilir... Bu davada pek çok kişi ifade verirken Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’ı tanık gösterdi. Davanın kilit ismi Org. Akar... Peki Akar’ın tanıklık yapmasına izin verilecek mi? Eğer verilmezse bu dava da havada kalır...
***
Değiştirilen her şeyin tekrar tekrar değiştirilmesinin  nedenlerinden biri, bilgi sahibi  olmadan fikir sahibi olan yöneticilerin kendilerini doğuştan yetenekli sanması. G.E
***
HUKHUK
Kemal Kılıçdaroğu’nun avukatı Celal Çelik, Ankara’da gözaltına alındı, İstanbul’a getirildi. Bir haftayı aşkın süredir İstanbul Emniyeti’nde savcının ifade almasını bekliyor. Gözaltı süresi son KHK’larla 14 güne çıkarıldı. Celal Çelik için bu süre sonuna kadar kullanılacak mı? Bilinmiyor.
Bu arada bir merak... Celal Çelik’e yakıştırılan suçlardan biri malum; Kılıçdaroğlu’nun protesto çağrısına uyarak Digitürk aboneliğinden çıkması.
Acaba 2015 yılında, o çağrıyı izleyen tarihlerde Celal Çelik gibi Digitürk aboneliğinden çıkan yüzlerce kişi de soruşturmaya uğrayacak mı? Gelin de merak etmeyin!
0 notes
yusufserkan · 5 years ago
Text
Bizi yanlış yola sevk eden kötülükler biliriz ki çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir…” (Atatürk, Adana, 16 Mart 1923)
Bugün 15 Temmuz; Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'ne, onun kurumlarına; meclisine ve ordusuna yönelik FETÖ darbesinin yıldönümü… 15 Temmuz konuşulurken bazı şeyler nedense hiç konuşulmuyor. Mesela FETÖ'nün “biat kültürüne” dayanan “bir cemaat” yapılanması olduğu konuşulmuyor. FETÖ'nün özünde “din istismarı” ve “Allah'la aldatmak” olduğu konuşulmuyor. FETÖ'nün, laikliğin içinin boşaltıldığı yıllarda gittikçe büyüyen cemaat-tarikat bataklığında filizlendiği ve Atatürk'ün kurduğu Laik Cumhuriyet'i içeriden yıkmak için örgütlendiği de konuşulmuyor.
Atatürk, Milli Mücadele yıllarında ve Cumhuriyet döneminde din istismarıyla, “dincilikle” bizzat mücadele etmek zorunda kaldı. Atatürk, tarihten aldığı derslerle “bağımsız” ve “laik” bir Cumhuriyet kurdu. Eğer o “bağımsız” ve “laik” Cumhuriyeti koruyup geliştirebilseydik FETÖ darbesini yaşamazdık.
MİLLİ MÜCADELE VE SONRASINDA “DİNCİLİK”
Milli Mücadele'de yurtsever din adamlarının yanında işbirlikçi ve hain din adamları da vardı. Öyle ki, 3 Haziran 1919'da Albay Bekir Sami Bey, “Yunan ordusu padişahımızın emriyle geliyor, saygıda kusur etmeyin” diye propaganda yapan 4 hocayı kurşuna dizdirdi.
Rahip Frew ve Sait Molla adlı iki sözde din adamı el ele vererek Milli Mücadele'ye karşı gizlice çalıştılar. Atatürk'ün Nutuk'ta açıkladığı 12 mektuba bakınca “molla” ve “papazın” işgalci İngilizlere uşaklık ettikleri anlaşılıyor.
26 Eylül 1919'da, Mustafa Sabri'nin başkan, İskilipli Atıf'ın ikinci başkan olduğu Müderrisler Cemiyeti, Kuvayı Milliyecileri “adi eşkıya”, “deli” ve ”cani”, “kudurmuş haydutlar” diye adlandıran bildiriler yayımladı.
10 Nisan 1920'de Şeyhülislam Dürrizade Abdullah'ın –padişahın da onayladığı– Milli Mücadele karşıtı “ihanet fetvaları” yayımlandı. Fetvalarda, “Padişahtan izinsiz olarak istilacılara karşı direnen milliyetçileri tek tek veya topluca öldürmek dinin gereği ve görevidir. Bu uğurda ölenler şehit, öldürenler gazi sayılır” deniliyordu.
Atatürk, şapka devrimi hakkında halka bilgi vermek, halkla konuşmak için 23 Ağustos 1925'te Kastamonu ve İnebolu gezilerine çıktı. 30 Ağustos 1925'te Kastamonu'da yaptığı konuşmada, “Efendiler, ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en gerçek tarikat medeniyet tarikatıdır” dedi. (Foto: Atatürk, 1 Eylül 1925'te Ankara'ya dönerken.)
14 Mayıs 1920'de Beyazıt Meydanı'nda, Hafız İsmail Efendi, Kuvayı Milliye'yi yok etmek için kurulan Kuvayı İnzibatiye'yi irşad vaazı verdi. İsmail Efendi vaazında, “Yarabbi sen bizi ıslah et! İçimizdeki vatan ve İngiliz düşmanlarını atalım” dedi.
12 Temmuz 1920'de Damat Ferit hükümetinin Adliye Nazırı Bosnalı Ali Rüştü Efendi, Yunan taarruzunun başarısı için dua edilmesini istedi.
12 Ağustos 1920'de Edirne Selimeye Camii'nde Edirne Müftüsü Hilmi Efendi, Yunan ordusunun başarısı için dualar okudu, Venizelos'u övdü.
Ağustos 1920'de İskilipli Atıf'ın başkanlığındaki Teali İslam Cemiyeti'nin yayımladığı bir bildiride Atatürk'e, silah arkadaşlarına ve Kuvayı Milliyecilere ağır hakaretler edildi; milliyetçilerin yakalanıp öldürülmelerinin “farz” olduğu belirtildi.
Bu fetvalar, dinsel bildiriler ve dinsel telkinler sonunda Anadolu'da Milli Mücadele karşıtı pek çok isyan çıktı. Bu isyanların elebaşlarının “dini” bayrak yaptıkları görüldü.
İşgalci İngilizler de Milli Mücadele'ye karşı “din silahını” kullanabileceklerini gördüler. Örneğin 25 Aralık 1919'da İngiliz Baştercümanı A. Ryan, raporunda aynen şöyle diyordu: “Amacımız bölmek ve hükmetmek olmalıdır. Biz gerçek ideali dinmiş gibi davranacak çıkarcı bir grubu idareci olarak takdim etmeye çalışacağız.”
Milli Mücadele'de g��ya “dini nedenlerle” vatan savunmasına karşı çıkan zihniyet, Cumhuriyet döneminde de Türkiye'yi çağdaşlaştıran devrimlere karşı çıktı: Şeyh Sait İsyanı, Menemen Olayı, Arapça ezan olayı ve şapka devrimi karşıtı bazı kalkışmalar, “hep din ve şeriat sözleriyle” halkın kandırılmasıyla gerçekleşti. Öyle ki 1923'te kurulan Cumhuriyet, 1925'te Şeyh Sait İsyanı'yla “din” kullanılarak yıkılmak istendi. Bu nedenle yeniden İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Dini siyasete alet etmek “vatana ihanet suçu” sayıldı.
Atatürk, halkın “dinle kandırılmaması” için “dinin anlaşılması” gerektiğini düşündü. Bunun için Kuran'ın Türkçe tercüme ve tefsirini yaptırmaya karar verdi. TBMM, bu iş için bütçe ayırdı.
Ordu ile siyaseti ve din ile siyaseti ayırmak
Cumhuriyet'in ilan edildiği günlerde ordu ile siyaset iç içeydi. Şöyle ki, milletvekili olan yüksek rütbeli komutanlar aynı zamanda orduda görevliydiler. Ayrıca mecliste bir “Genelkurmay Bakanlığı” vardı. O sırada din ile siyaset de iç içeydi. Şöyle ki, hem İstanbul'da din ve dünya işlerini birlikte yürüten bir halife hem de Ankara'da mecliste bir “Şeriat Bakanlığı” vardı.
Atatürk, ordu ile siyaseti ve din ile siyaseti birbirinden ayırmak için 1924 başında harekete geçti. 1 Mart 1924'te TBMM'yi açarken yaptığı konuşmada aynen şöyle dedi: “Milletin genel yaşantısında orduyu siyasetten ayırmak ilkesi, Cumhuriyet'in daima önem verdiği bir ilkedir. Bunun gibi inanıp bağlanmakla mutlu olduğumuz İslam dinini yüzyıllardan beri alışageldiği gibi bir siyaset aracı haline düşmekten kurtarıp yüceltmenin pek gerekli olduğu gerçeğini görüyor ve biliyoruz…”
3 Mart 1924 Devrim Kanunları'yla hem din ile siyaset hem de din ile ordu birbirinden ayrıldı.
“Şeriat ve Vakıflar Bakanlığı” kaldırıldı. Onun yerine “Diyanet İşleri Başkanlığı” kuruldu. Halifelik kaldırıldı, halife sürgün edildi. “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” ile eğitim öğretim birleştirildi. Tüm okullar -vakıflara, dinsel kurumlara, cemaatlere bağlı okullar- Eğitim Bakanlığı'na bağlandı. Medreseler kapatıldı. Darülfünun'a bağlı bir ilahiyat fakültesi ve belirli sayıda imam-hatip okulu açılmasına karar verildi.
Siyasetin bir parçası olan “Genelkurmay Bakanlığı” kaldırıldı. Onun yerine “Genelkurmay Başkanlığı” kuruldu. Atatürk, meclisteki komutan milletvekillerinden ya meclisi ya kışlayı tercih etmelerini istedi.
Türkiye'yi laikleştiren devrimler
Cumhuriyet'in özü laiktir. Ancak Türkiye'de 1923'te Cumhuriyet ilan edildiğinde henüz “laik” değildi. Cumhuriyeti laikleştirmek için 1924'te halifelik kaldırıldı. 1928'de anayasanın 2. maddesindeki “Devletin dini İslam'dır” ifadesi anayasadan çıkarıldı. Anayasanın 16. maddesindeki “vallahi” diye biten yemin “söz veririm” diye değiştirildi. Anayasanın 26. maddesindeki “Meclis dinsel hükümleri yerine getirir” maddesi anayasadan çıkarıldı. Bu anayasa değişikleri 1928 tarihli ve 1222 Sayılı kanunla kabul edildi. Böylece Cumhuriyet'in anayasası “laikleştirilmiş” oldu. 1931'de laiklik CHP'nin 6 ilkesinden biri oldu. 1937'de de laiklik anayasaya girdi.
Cumhuriyetin laikleşmesi için birçok devrim daha yapıldı.
1924'te “Şeriat Mahkemeleri” ve Yargıtay'daki “Şeriat Dairesi” kaldırıldı. 1925'te tekke ve zaviyeler kapatıldı. 1925'te memurlar ve mebuslar için Şapka Kanunu kabul edildi. 1926'da Medeni Kanun kabul edildi. 1926'da alafranga takvim ve saat kabul edildi. 1927'de medeni nikah zorunlu kılındı. 1928'de yeni harfler kabul edildi. 1935'te hafta tatili cumadan pazara alındı. 1935'te din adamlarının ibadethaneler dışında dini kıyafet giymeleri yasaklandı. 1930-1934'te kadınlara siyasal haklar verildi.
Atatürk'ün bu laikleştiren devrimlerinden hiçbiri “din düşmanlığı” değildi. Öncelikle devletin dini olmaz; devletin dini adalettir, eşitliktir. Saltanat, hilafet, Arap harfleri, fes, eski saat ve takvim, tekke ve zaviyeler, hafta tatilinin cuma olması, kadınların toplumdan dışlanması gibi kurum ve uygulamaların hiçbiri İslam dininin şartı/farzı değildir. Bunların tamamı İslam tarihi içinde ortaya çıkmış siyasi, sosyal, kültürel uygulamalardır. İşte Atatürk Cumhuriyeti, artık modası geçmiş bu eski kurum ve uygulamalara son verdi. Laik Cumhuriyet, Atatürk'ün bir ütopyası değil, tarihin, çağın, aklın zorlamasıydı.
Atatürk şöyle diyor: “Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi dini yoktur. Devlet idaresinde bütün kanunlar, nizamlar, ilmin çağdaş medeniyete sağladığı esas ve şekillere, dünya ihtiyaçlarına göre yapılır ve uygulanır…”
Ayrıca Cumhuriyet döneminde camiler açıktı. Ezanlar -Türkçe- okundu. Dini bayramlar kutlandı. Kuran Türkçeye tefsir edildi; halkın dinini, diyanetini anlaması sağlandı.
Medeniyet tarikatı ve din perdesi
Atatürk “Laik Cumhuriyet'in” özüne “aklı” ve “bilimi” yerleştirdi. Hurafelere, safsatalara savaş açtı. Örneğin tekkeleri, zaviyeleri kapattı. Çünkü bu kurumların akılcı düşünmeye ve bilimsel gelişmeye engel olduğunu gördü.
Atatürk, 31 Ağustos 1925'te Çankırı'da aynen şöyle dedi: “Tekkeler mutlaka kapanmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti her alanda yol gösterecek kudrete sahiptir. Hiçbirimiz tekkelerin yol göstermesine muhtaç değiliz. Biz, medeniyetten, ilim ve fenden kuvvet alıyoruz ve ona göre yürüyoruz. Başka bir şey tanımayız. Tekkelerin gayesi halkı meczup ve abdal yapmaktır. Halbuki halkımız abdal ve meczup olmamaya karar vermiştir. Biz medeni dünya ailesi içinde bulunuyoruz. Her bakımdan medeniyetin bütün icaplarını uygulayacağız.” (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C. 17, s. 298,299)
Atatürk, 1925'te muhafazakar bir Anadolu kasabasında, Çankırı'da, halkın gözünün içine bakarak “Tekkeler kapanmalıdır. Hiçbirimiz tekkelerin yol göstermesine muhtaç değiliz” diyordu. Maalesef Atatürk'ten sonra Türkiye'yi yöneten siyasiler, buna benzer bir duruş sergileyemediler. Örneğin, “Biz Fetullah cemaatinin yol göstermesine muhtaç değiliz” diyemediler. Tekkeleri, zaviyeleri tekrar açtılar. Tarikatları, cemaatleri besleyip büyüttüler.
1925 tarihli ve 677 Sayılı kanunla tekkeler, zaviyeler, türbeler kapatıldı. Şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, emirlik, nakiplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük, muskacılık yasaklandı.
Atatürk, 30 Ağustos 1925'te Kastamonu'da tarikatlara, cemaatlere karşı halkı şöyle uyardı: “Bugün ilmin ve fennin, bütün kapsamıyla medeniyetin yaydığı ışık karşısında filan ve falan şeyhin yol göstericiliğiyle maddi ve manevi mutluluk arayacak kadar ilkel insanların Türkiye topluluğunda varlığını asla kabul etmiyorum. Efendiler, ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en gerçek tarikat medeniyet tarikatıdır. Medeniyetin emir ve istediğini yapmak insan olmak için yeterlidir.” (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C. 17, s. 294)
Ancak Atatürk'ün bu açık uyarısına rağmen, Atatürk'ten sonra Türkiye'de “falan ve filan şeyhin yol göstericiliğinde maddi ve manevi mutluluk arayacak kadar ilkel insanlar” yetişti. Atatürk'ten sonraki siyasetçilerin de yardımıyla “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi” oldu. İşte onlardan biri de Fetullah'tı. Asıl soru şudur: Fetullah'ın yol göstericiliğinde “maddi ve manevi mutluluk arayacak kadar ilkel insanları” bu ülke nasıl yetiştirdi?
Atatürk, 16 Mart 1923'te Adana'da halka şöyle seslendi: “Bizi yanlış yola sevk eden kötülükler biliriz ki çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir…” (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C.2, s. 131) Atatürk'ün tarihten aldığı bu dersi, Atatürk'ten sonrakiler de almış olsaydı 15 Temmuz hiç yaşanmazdı.
Demem o ki, FETÖ zehrinin panzehiri daha çok din istismarı, daha çok yobazlık, daha çok biat kültürü, daha çok tarikatçılık-cemaatçilik ve daha çok Atatürk düşmanlığı değildir; FETÖ zehrinin panzehiri, daha çok akıl ve bilim, daha çok uygarlık ve gerçek laikliktir; FETÖ zehrinin panzehiri Atatürk'tür. Öyle olduğu içindir ki, 15 Temmuz sonrasında AKP Genel Merkezi'ne Abdülhamit fotoğrafı değil, ATATÜRK fotoğrafı asılmıştır.
15 ve 16 Temmuz 2016'da AKP Genel Merkezi'ne asılan Atatürk fotoğrafı.
1 note · View note
aforizmm · 8 years ago
Text
Okunacak kitaplar
1 A. Colleoni Amerikan Emperyalizmi Tarihi 2 A. Hitti Siyasi Ve Kültürel İslam 3 A. Dilipak Körfez Savaşı 4 A. Dilipak Coğrafi Keşiflerin İçyüzü 5 A. M. Goichon İbni Sina Fels. Ve Ortaçağ Avrupasındaki Etkileri 6 A. W. F. Blunt Batı Medeniyetinin Temelleri 7 Abdurrahman Qasımlo İran Kürdistanı 8 Afşar Timuçin Düşünce Tarihi 1-2-3 Ciltler 9 Ahmed Rıza Batı'nın Politik Ahlaksızlığı 10 Ahmet Arslan İlkçağ Felsefesi Tarihi 1-2-3-4-5 Ciltler 11 Ahmet Arslan İslam Felsefesi 12 Ahmet Cevizci Felsefe Sözlüğü 13 Ahmet Cevizci Felsefeye Griş 14 Ahmet Çelebi İslamde Eğitim-Öğretim Tarihi 15 Altan Tan Kürtler 17 Ahmet Raif Endülüs Yok Edilişin Öyküsü 18 Ahmet Refik Altınay Haçlılar:1095-1291 19 Ahmet Ümit Kukla 20 Alaattin Bilgi 1917 Sovyet Devrimi 1-2 Ciltler 21 Alaeddin Şenel Siyasal Düşünceler Tarihi 22 Alaeddin Şenel Kemirgenlerden Sömürgenlere İnsanlık Tarihi 23 Alaeddin Şenel Eski Yunan'da Siyasal Düşünüş 24 Alain De Libera Ortaçağ Felsefesi 25 Alan G. Jamieson İman Ve Kılıç:Hıristiyan-Müslüman Çatışması 26 Alex Haley Malcolm X 27 Alfred Adler Çocuk Eğitimi 28 Ali Bulaç Ortadoğu Gerçeği 29 Ali Narçın A'dan Z'ye Asur 30 Ali Şeriati Kendini Devrimci Yetiştirmek 31 Alia İzzetbegoviç İslami Yeniden Doğuşun Sorunları 32 Alia İzzetbegoviç Özgürlüğe Kaçışım 33 Alia İzzetbegoviç Tarihe Tanıklığım 34 Alia İzzetbegoviç Konuşmalar 35 Alia İzzetbegoviç Bosna Mucizesi 36 Alia İzzetbegoviç Doğu Batı Arasındaki İslam 37 Altan Tan Kürt Sorunu 38 Amin Maolouf Semerkand 39 Amin Maolouf Afrikalı Leo 40 Amin Maolouf Arapların Gözünden Haçlı Seferleri 41 Andre Mıquel İslam Ve Medeniyeti I. Cilt 42 Andre Mıquel İslam Ve Medeniyeti Iı. Cilt 43 Anthony Strano Batılı Zihin İçin Doğulu Düşünceler 44 Arif Arslan İlkçağ Felsefe Tarihi 1-2-3-4-5 Ciltler 45 Aristo Retorik 46 Aristo Metafizik 47 Aristo Atinanlıların Devleti 48 Aristo İkinci Analitikler(Çözümlemeler) 49 Arnold J. Toynbee Dünya Batı Ve İslam 50 Aron Goryeviç Ortaçağ Avrupasında Birey 51 Arthur Conte Diktatörler Yüzyılı 52 Arthur Schopenhauer Üniversiteler Ve Felsefe 53 Atalay Yörükoğlu Çocuk Ruh Sağlığı 54 Atalay Yörükoğlu Değişen Toplumda Aile Ve Çocuk 55 Atalay Yörükoğlu Gençlik Çağı 56 Auguste Bebel Kadın Ve Sosyalizm 57 Auguste Bebel Hz. Muhammed Ve Arap Kültürü 58 Balachandra Rajan, Elizabeth Sauer Emperyalizmin Yedi Rengi 59 Balzac Köylüler 60 Beatrice Andre Salvini Babil 61 Bediüzzaman Said-İ Nursi Risaeli Nur Kulliyatı 62 Bernarad Levis Ortadoğu 63 Bernard Levis Müslümanların Avrupa'yı Keşfi 64 Bernard Lewis İslam Tarihi Kültür Ve Med. 4 Cilt 65 Bernard Lewis Uygarlık Tarihinde Araplar 66 Bernard Lewis Haşişiler Ortaçağ İslam Dün. Terör. Ve Siyaset 67 Bertrand Russel İktidar 68 Bertrand Russel İnsanlığın Yarını 69 Bertrand Russel Aylaklığa Övgü 70 Bertrand Russel Batı Felsefesi Tarihi 1-2-3 Ciltler 71 Bertrand Russel Din İle Bilim 72 Bertrand Russel Bilimin Din Üzerindeki Etkisi 73 Bertrand Russel İlimden Beklediklerimiz 74 C.C.W. Taylor Sokrates: Düşüncenin Ustaları 75 Cabiri Kur'an'a Giriş 76 Carl Brockelmann İslam Ulusları Ve Devletleri Tarihi 77 Carlos Devrimci İslam 78 Cemil Meriç Bu Ülke 79 Cemil Meriç Mağaradakiler 80 Cemil Meriç Umrandan Uygarlığa 81 Cemil Meriç Sosyoloji Notları 82 Cemil Meriç Işık Doğudan Gelir 83 Cemil Meriç Bir Dünyanın Eşiğinde 84 Chalmers Johnson Amerikan Emperyalizminin Sonbaharı 85 Charles Tilly Avrupa'da Devrimler 86 Christophe Charle Üniversitelerin Tarihi 87 Claude Cahen Haçlı Seferleri Zamanında Doğu Batı 88 Claudia Katz 21. Yüzyılda Emperyalizm 89 Corci Zeydan İslam Uyg. Tarihi (1-2-3 Ciltler) 90 Çiçero Dostluk Üzerine 91 D. N. Mac Kenzie Kürtler Ve Kürdistan 92 Dalai Lama Kendimizle Barışmak 93 Danielle Jacquart Bilimde Arapların Altın Çağı 94 David E. Stannard Amerika'nın Soykırım Tarihi 95 David Harvey Yeni Emperyalizm 96 David Nıcolle Birinci Haçlı Seferi 97 David Schultz Siyasi Düşünce Tarihi 98 David Thomson Siaysi Düşünce Tarihi 99 Demir Küçüksydın&Ertuğrul Kürkçü Büyük Ortadoğu Projesi 100 Desmond Stewart Batılı Gözüyle İslam Kültür Ve Medeniyeti 101 Diognes Laertios Ünlü Filozofların Yaşamları Ve Öğretileri 102 E. A. Wallıs Budge Mısır'da Ölüm Sonrası Fikri 103 E.A. Walls Budge Antik Mısır Edebiyatı 104 Ebul Hasan El Eşari İlk Dönem İslam Mezhepleri 105 Edgar T. A. Wigram İnsanlığın Beşiği: Kürdistan'da Yaşam 106 Edouard Jeauneau Ortaçağ Felsefesi 107 Edward W. Said Kültür Ve Emperyalizm 108 Eflatun Phaidon 109 Eflatun Mektuplar 110 Eflatun Küçük Hippias 111 Eflatun Lysis 112 Eflatun Kriton 113 Eflatun Symposion 114 Eflatun Sokrates'in Savunması 115 Eflatun Şölen&Lysis 116 Efrem İsa Yusif Süryani Tercüman Ve Filozofları 117 Egon Friedell Mısır Ve Antik Yakındoğu'nun Kültür Tarihi 118 Einstein Fikirler Ve Tercihler 119 Einstein Dünyamıza Bakış 120 Ekrem Cemil Paşa Kısa Kürdistan Tarihi 121 Ekrem Memiş Eski Çağ Medeniyetleri Tarihi 122 Ellen Kay Trimberg Tepeden İnmeci Devrimler:Japonya-Türkiye-Mısır-Peru 123 Engels Doğanın Diyalektiği 124 Engels Ailenin Özel Mülkiyetin Ve Devletin Kökeni 125 Engels Anti-Dühring 126 Engels Ütopik Sosyalizm Ve Bilimsel Sosyalizm 127 Engels Ludwig Feuerbach Ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu 128 Engels Tarihte Zorun Rolü 129 Engels Köylüler Savaşı 130 Engels Almanya'da Devrim Ve Karşı-Devrim 131 Engels İngiltere'de Emekçi Sınıfın Durumu 132 Engels Komünizmin İlkeleri 133 Engels Hakiki Sosyalistler 134 Engels Konut Sorunu 135 Eric J. Hobsbawm Fransız Devrimine Bakış 136 Ernesto Che Guevara Küba Emperyalizmi Yargılıyor 137 Ernst Bloch Rönesans Felsefesi 138 Ernst Von Aster İlk Ve Ortaçağ Felsefesi 139 Ernst Von Aster Fransız İhtilalinin Siyasi Ve İçtimai Fikirleri 140 Ersin Gürdoğan Hicaz'dan Endülüse 141 Erwin I. J. Rosenthal Ortaçağ'da İslam Siyaset Düşüncesi 142 Etienne Gilson Ortaçağda Felsefe-Patristik Başlangıçtan 143 Etienne Gilson Ortaçağ Felsefesinin Ruhu 144 Euripides Troyalı Kadınlar 145 Faik Bulut Dersim Raporları 146 Fikret Başkaya Sömürgecilik, Emperyalizm, Küreselleşme 147 Fikret Başkaya Azgelişmişliğin Sürekliliği 148 Fikret Başkaya Değişim Halindeki Dünya Sistemi 149 Fikret Başkaya Çığırından Çıkmış Dünya 150 Fikret Başkaya Milliyetçilik Yurtseverlik Ve Sol 151 Fikret Başkaya Küreselleşmenin Karanlık Bilançocu 152 Fikret Başkaya Paradigmanın İflası 153 Fikret Başkaya Resmi Tarih Tartışmaları 1-2-3 154 Fikret Başkaya Sosyalizmin Geleceği 155 Francis Bacon Denemeler 156 Francis Bacon Aforizmalar 157 Francis Bacon Yeni Atlantis 158 Frank Füredi Emperyalizmin Yeni İdeolojisi 159 Frank Thılly Felsefenin Öyküsü 160 Friedric Jameson Milliyetçilik, Sömürgecilik Ve Yazın 161 Friedrich Williams Ege Medeniyetleri Tarihi 162 Fuad Köprülü İslam Medeniyeti Tarihi 163 Fuat Sezgin Tanınmayan Büyük Çağ 164 Fuat Sezgin Bilim Tarihi Sohbetleri 165 Fuat Sezgin İslamda Bilim Ve Teknik (5 Cilt) 166 Fuat Sezgin İslam Kültür Dünyasının Bilimler Tarihindeki Yeri 167 Füruzan Kınal Eski Mezopotamya Tarihi 168 Galina Serebryakova Fransız Devriminde Kadınlar 169 Gandhi Bir Özyaşam Öyküsü 170 George Makdisi Ortaçağda Yüksek Öğretim-İslam Ve Hıristiyan 171 Georges Dubi Ortaçağ İnsanları Ve Kültürü 172 Georges Lestien İki Dünya Savaşı 173 Georgi Dimitrow Faşizme Karşı Birleşik Cephe 174 Gilles Kepel Cihat: İslamcılığın Yükselişi Ve Gerileyişi 175 Goethe Faust 176 Graham E. Fuller Kuşatılanlar İslam Ve Batının Jeopolitiği 177 H. A. Namiku Haçlı Seferleri 178 H. J. Störing İlkçağ Felsefesi 179 H. Magdoff Sömürgecilikten Günümüze Emperyalizm 180 Halil Cibran Ermiş 181 Halil Cibran Asi Ruhlar 182 Halil Cibran Kırık Kanatlar 183 Halil Cibran Kum Ve Köpük 184 Halil Cibran Gönül Sırları 185 Halil Cibran Dost Mektupları 186 Halil İnalcık Osmanlı Toplam 12 Cilt 187 Halis Ayhan-Taha Akyol-Hilmi Yavuz İslam Düşüncesinde Yeni Arayışlar 1-2 188 Halit Ertuğrul Düzceli Mehmet 189 Hammalawa Saddhatissa Budha 190 Hans J. Störing İlkçağ Felsefesi Hint-Çin-Yunan 191 Harpal Brar Ortadoğu Ve Emperyalizm 192 Harry K. Wells Emperyalizmin Felsefesi 193 Hasan El Benna&Mevdudi&S.Kutup İslamda Cihad 194 Hasan Karaköse Ortaçağ Tarihi Ve Uygarlığı 195 Haydar Akın Ortaçağ Avrupasında Cadılar Ve Cadı Avı 196 Hayreddin Karaman İslam Hukuk Tarihi 197 Hayri Kırbaşoğlu Eskimez Yeni 198 Hegel Karalama Defterinden Aforizmalar 199 Hegel Doğa Felsefesi 200 Hegel Hukuk Felsefesinin Prensipleri 201 Hegel Tarih Felsefesi 202 Heiddeger Varlık Ve Zaman 203 Helmut Uhlig Sümerler: Tarihin Başlangıcında Bir Halk 204 Henri Bergson Metafiziğe Giriş 205 Henri Bergson Ahlakın Ve Dinin İlk İki Kaynağı 206 Henri Pirenne Ortaçağ Avrupasının Eko. Ve Sosyal Tarihi 207 Henry Charles Lea İspanya Müslümanları Ve Hıristiyanlaştırmaları 208 Henry Cobin İslam Felsefesi Tarihi I-Iı Cilt 209 Henry Corbin İslam Felsefesi Tarihi I-Iı Cilt 210 Herakleitos Fragmanlar 211 Herakleitos Kırık Taşlar 212 Hilmi Yavuz İslam'ın Zihin Tarihi 213 Hilmi Yavuz Felsefe Yazıları 214 Hilmi Yavuz Denemeler 215 Hilmi Yavuz Kültür Üzerine 216 Hilmi Yavuz Felsefe Üzerine 217 Hilmi Yavuz Türkiye'nin Zihin Tarihi 218 Hilmi Ziya Ülken Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi 219 Hitler Kavgam 220 Horst Klengel Kral Hammurabi Ve Babil Günlüğü 221 Hurşid Ahmed&Ramazan El Buti&Mevdudi Azgın Medeniyet 222 Hüseyin Uslu Başlangıçtan Günümüze İslam Müesseseleri Tarihi 223 Işın Demirkent Haçlı Seferleri 224 İbn Kayyim El Cevziyye Kalbin İlacı 225 İbn Tufeyl Hayy Bin Yakzan 226 İbni Batuta Seyahatname 227 İbni Cübeyr Endülüsten Kutsal Topraklara 228 İbni Haldun Mukaddime 229 İbni Rüşd Siyasete Dair 230 İbni Rüşd Din-Felsefe Tartışmaları 231 İbni Rüşd Metafizik Şerhi 232 İbni Rüşd Tutarsızlığın Tutarsızlığı 233 İbni Rüşd Psikoloji Şerhi 234 İbni Rüşd Bidayet'ül Müctehid 1-2-3-4 Ciltler 235 İbni Rüşd Fasl'ül Makal 236 İbrahim Sarmış Tasavvuf Ve İslam 237 İbrahim Sarmış Rivayet Kültürü Ve Yanlış Din Anlayışı 238 İhsan Eliaçık İslamın Yenilikçileri 239 İhsan Eliaçık Adalet Devleti 240 İhsan Eliaçık İslam'ın Yenilikçileri 1-2 241 İhsan Süreyya Sırma Ah Endülüs 242 İlker Özünlü Endülüs 243 İmam Gazali Tehafüt'ul Felasife 244 İmmanuel Kant Pratik Usun Eleştirisi 245 İmmanuel Kant Ethica: Etik Üzerine Dersler 246 İmmanuel Kant Yaşamın Anlamı 247 İmmanuel Kant Saf Aklın Sınırları Dahilinde Din 248 İmmanuel Kant Eğitim Üzerine 249 İmmanuel Kant Fragmanlar 250 İmmanuel Kant Fikir Mimarları 251 İsaac Asimov Bilim Ve Buluşlar Tarihi 252 İsmail Beşikçi Bütün Eserleri 253 İsmail Beşikçi Resmi Tarih Tartışmaları 1-2-3-4-5 254 İsmail Beşikçi Chp Programı 255 İsmail Beşikçi Devletlerarası Sömürge: Kürdistan 256 İsmail Hakkı İzmirli İslam'da Felsefe Akımları 257 İsmail Hami Danişmend Batı Kaynaklarına Göre İslam Medeniyeti 258 İsmet Kayaoğlu İslam Kurumları Tarihi 259 J. M. Roberts Dünya Tarihi 1-2 Ciltler 260 Jack Goody Avrupa'da İslam Damgası 261 Jacques Attalı 1492 (Kitabın Adı Budur) 262 Jacquesle Goff Ortaçağ Batı Uygarlığı 263 Jawaharlal Nehru Kızıma Mektuplar 264 Jean Brun Platon Ve Akademya 265 Jean Brun Stoa Felsefesi 266 Jean Cristophone Grance Kurtlar İmparatorluğu 267 Jean Jacques Rousseau Toplum Sözleşmesi 268 Jean Jacques Rousseau İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı 269 Jean Jacques Rousseau Emile 270 Jean Paul Dumont Antik Felsefe 271 Jean Paul Sartre Hepimiz Katiliz: Sömürgecilik Bir Sistemdir 272 Jean Paul Sartre Denemeler 273 Jeremy Robinson Nabız 274 Joan Oates Babil 275 Johan Huizinga Ortaçağ'ın Günbatımı 276 John Bellamy Foster Emperyalizmin Yeniden Keşfi 277 John M. Hobson Batı Medeniyetinin Doğulu Kökenleri 278 John Tomlinson Kültürel Emperyalizm 279 Jostein Gearder Sofinin Dünyası 280 Karl Vorlander Felsefe Tarihi 281 Kemal Aytaç Avrupa Eğitim Tarihi 282 Kemal Mazhar Ahmed 1. Dünya Savaşında Kürdistan 283 Kemalettin Köroğlu Eski Mezopotamya Tarihi 284 Kenan Akın Cezayir'de Fransız Vahşeti 285 Kenan Çetin Selçuklu Medeniyeti 286 Kenan Çetiner Selçuklu Medeniyeti Tarihi 287 Kenan Yakuboğlu Osmanlı Medrese Eğitimi Ve Felsefesi 288 Kindi (Çeviren Mahmut Kaya) Felsefi Risaleler 289 Knud Holmboe Çöle İnen Faşizm 290 Konfüçyüs Erdemin Ardından Git 291 Konfüçyüs Sanduka Yazıtları 292 Konfüçyüs Konuşmalar 293 Ksenophone Onbinlerin Dönüşü 294 Ksenophone Kyros'un Eğitimi 295 Ksenophone Sokrates'ten Anılar 296 Lao Tzu Öğretiler 297 Lao Tzu Tao Te Ching Yol Ve Erdemin Kitabı 298 Leslie Lipson Uygarlığın Ahlaki Bunalımları 299 Lev Troçki İhanete Uğrayan Devrim 300 Lev Troçki Çarpıtılan Devrim 301 Lev Troçki Stalin 302 Lev Troçki Stalinizme Karşı Bolşevizm 303 Lissner İvan Uygarlık Tarihi 304 M. Asım Köksal İslam Tarihi 18 Cilt Bir Arada 305 M. Emin Zeki Beg Kürt Ve Kürdistan Ünlüleri 306 M. İvanoviç Kalinin Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak 307 M. K. Ghandi Bhagavad Gita:Gandhi'ye Göre 308 M. Kalman Belge Ve Tanıklarıyla Dersim 309 M. M. Şerif Klasik İslam Filozofları 310 M. Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim 311 Macit Fahri İslam Felsefesi Tarihi 312 Mahmut Baksi Kürdistan Tarihinde Kamişlo Katliamı 313 Mahmut Kaya İslam Filozoflarından Felsefe Metinleri 314 Mahmut Kaya Kindi Felsefesi Risaleler 315 Maksim Gorki Küçük Burjuva İdeolojisi 316 Maria Rosa Menocal Dünyanın İncisi Endülüs Modeli 317 Mark R. Cohen Haç Ve Hilal Altında Ortaçağ'da Yahudiler 318 Marks Fransa'da İç Savaş 319 Marks Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi 320 Marks 1844 Elyazmaları 321 Marks Felsefenin Sefaleti 322 Marks Yabancılaşma 323 Marks Demokritos Ve Epikurs'un Doğa Felsefeleri 324 Marks Yahudi Sorunu 325 Marks&Engels Kutsal Aile 326 Marks&Engels Alman İdeolojisi Feuerbach 327 Marks&Engels Komünist Manifesto Ve Komünizmin İlkeleri 328 Marks&Engels Gotha Ve Erfurt Programlarının Eleştirisi 329 Marks&Engels Kapitalizm Öncesi Ekonomi Biçimleri 330 Marks&Engels Felsefe Metinleri 331 Marks&Engels Anarşizm Üzerine 332 Marks&Engels Sömürgecilik Üzerine 333 Marks&Engels Din Üzerine 334 Marks&Engels Nüfus Üzerine 335 Marks&Engels Doğu Sorunu 336 Marks&Engels Seçme Yazışmalar 1 337 Marks&Engels Seçme Yazışmalar 2 338 Marks&Engels Yazın Ve Sanat Üzerine 339 Marks&Engels Sürgündeki Büyük Adamlar 340 Marshall G. S. Hudgson Dünya Tarihinde İslam 341 Mehmet Altan Kürt Sorununu İnsanileştirmek 342 Mehmet Altan Darbelerin Ekonomisi 343 Mehmet Altan Esir Çocuklar Cehennemi 344 Mehmet Altan Kürtler Şeytan Soyundan Mı? 345 Mehmet Altan Kent Dindarlığı 346 Mehmet Altan Kıbrıs Diye Bir Ada 347 Mehmet Altan Marksist Liberal 348 Mehmet Altan Milliyetçilik Ve Çeteler 349 Mehmet Altan Sarayı Yıkalım 350 Mehmet Altan& Mehmet Aydın Küreselleşme İslam Dünyası Ve Türkiye 351 Mehmet Aydın Müslümanların Hıristiyanlara Karşı Yazdığı Reddiyeler 352 Mehmet Aydın Din Felsefesi 353 Mehmet Özdemir Endülüs Müslümanları Medeniyet Tarihi 354 Mehmet Özdemir Endülüs Müslümanları İlim Ve Kültür Tarihi 355 Melik Safi Duyar Konsantrasyonun Gücü 356 Mesut Barzani Barzani Ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi 1-2-3-4 357 Mevdudi Kur'anda Dört Terim 358 Mevdudi İslam'da Siyasi Sistem 359 Mevdudi Hilafet Ve Saltanat 360 Mevdudi İslam'ın Geleceği Ve Öğrenciler 361 Mıchel Beaud Kapitalizm Tarihi 362 Miray Güneş Yüzyıllık Yalnızlık 363 Montaigne Denemeler 1-2-3-4 364 Muhammed Abduh Hz. Ali'nin Mektup Ve Emirnameleri 365 Muhammed El Behiy İslami Düşüncede Oryantalist Etki 366 Muhammed Esad Mekkeye Giden Yol 367 Muhammed Hamidullah İslam Tarihine Giriş 368 Muhammed Hamidullah İlk İslam Devleti 369 Muhammed Hamidullah İslam'ın Doğuşu 370 Muhammed Hamidullah Hz. Peygamber'in Savaşları 371 Muhammed Hamidullah İmam-I Azam Ve Eseri 372 Muhammed Hamidullah İslam Anayasa Hukuku 373 Muhammed Hamidullah İslam'da Devlet İdaresi 374 Muhammed Hamidullah Kur'an-I Kerim Tarihi 375 Muhammed İkbal Mektuplar 376 Muhammed İkbal İslam Felsefesine Bir Katkı 377 Muhammed İkbal Yansımalar 378 Muhammed İkbal Kulluk Kitabı 379 Muhammed Tarakçı St. Thomas Aquınas 380 Muhyiddin Arabi Tasavvuf Makamı 381 Musollini Faşizm-Faşit Devlet 382 Mustafa Demirci Beytül Hikme 383 Mustafa İslamoğlu Hac Risalesi 384 Mustafa İslamoğlu Hayatın Yeniden İnşası 385 Mustafa İslamoğlu Alemlerin Rabbi Alah 386 Mustafa İslamoğlu Efendim 387 Mustafa İslamoğlu Şafak Yazıları 388 Mustafa İslamoğlu Yürek Devleti 389 Mustafa İslamoğlu Ne Yapmalı 390 Mustafa İslamoğlu İman 391 Mustafa Kutlu Siyasi Tarih Üzerine Konuşmalar 392 Necip Fazıl Çöle İnen Nur 393 Niall Ferguson Uygarlık: Batı Ve Ötekiler 394 Nietzsche Deccal Hristiyan Karşıtı 395 Nils Gilje Felsefe Tarihi 396 Noam Chomsky Yaşamla Ölüm Arasında Gazze 397 Noam Chomsky Dil Ve Zihin 398 Noam Chomsky Hayaller Ve Umutlar 399 Noam Chomsky Kriz, Kapitalizm, İsyan 400 Noam Chomsky Doğa Ve Dil Üzerine 401 Noam Chomsky İktidarı Anlamak 402 Noam Chomsky Demokrasi Ve Eğitim 403 Noam Chomsky Postmodernizm Ve Rasyonalite 404 Noam Chomsky Müdahaleler 405 Noam Chomsky Postmodernizm Ve Sol 406 Noam Chomsky Tehlikeli Güç Abd'nin Dış Siyaseti Ve Ortadoğu 407 Noam Chomsky Entellektüellerin Sorumluluğu 408 Noam Chomsky İnsan Doğası: İktidara Karşı Adalet 409 Noam Chomsky Terörizm Kültürü 410 Noam Chomsky Sömürgeciliktem Küreselleşmeye 411 Noam Chomsky Dünya Düzeni: Eskisi Yenisi 412 Noam Chomsky Medya Halka Nasıl Evet Dedirtir 413 Noam Chomsky Yeni Askeri Hümanizm 414 Noam Chomsky Yeni Dünya Düzeninde Gerçekler Ve Yalanlar 415 Noam Chomsky Onbir Eylül 416 Noam Chomsky Halıkn Sırtından Kazanç 417 Noam Chomsky Terörizm Efsanesi 418 Noam Chomsky Korsanlar Ve İmparatorlar 419 Norman Davies Avrupa Tarihi 420 Nyogen Senzaki Budizm Ve Zen 421 Oğuz Atay Bir Bilim Adamının Romanı 422 Oğuz Atay Tutunamayanlar 423 Oliver Abel& Şerif Mardin Avrupa'da Etik, Din Ve Laiklik 424 Oliver Leaman Ortaçağ İslam Felsefesine Giriş 425 Orhan Hançerlioğlu Düşünce Tarihi 426 P. M. Holt Haçlılar Çağı:11.Yüzyıldan 1517'ye 427 Papper Açık Toplum Ve Düşünceleri 428 Pascal Düşünceler 429 Patricia Crone Ortaçağ İslam Dünyasında Siyasi Düşünce 430 Peter Kingsley Antik Fels. Gizem Büyü 431 Peter Willey Alamut Kalesi 432 Philip G. Altbach Sömürgecilik Ve Eğitim 433 Philip Hitti İslam Tarihinin Mimarları 434 Philip Hitti Siyasal Ve Kültürel İslam Tarihi 435 Pierre Chaunu Aydınlanma Çağı Avrupa Uygarlığı 436 Pierre Hadot İlkçada Felsefe Nedir 437 Plutarks İsis Ve Osiris 438 R. Thevenin Kızılderili Tarih Ve Gelenekleri 439 R.Dozy İslam Tarihi 440 Rahmi Maltaş Sümerlerden Günümüze Eğitim 441 Raimondo Luraghi Sömürgecilik Tarihi 442 Ramazan El Buti Müslümanların Gerilemesinden Kimler Sorumlu 443 Ramm Dass Aydınlamaya Giden Yol 444 Regine Pernoud Burjuvazi 445 Reinhardt Dozy İslam Tarihi 446 Rick Riordan Percy Jackson Ve Şimşek Hırsızı 447 Robert Aldrich Emperyal Çağ 448 Robert Hammond Farabi Felsefesi Ve Ortaçağ Düşüncesine Etkisi 449 Robert İrwin Oryantalistler Ve Düşmanları 450 Robert Mantran İslam'ın Yayılış Tarihi 451 Robert Zimmer Felsefe Portakalı 452 Roger Garaudy İnsanlığın Medeniyet Destanı 453 Rom Harre Felsefenin Bin Yılı 454 Rowls Bir Adalet Kuramı 455 Rudolph Peters İslam Ve Sömürgecilik 456 S. Hüseyin Nasr İslam Felsefesi Tarihi 1-2-3 457 Salih Suruç Siyer 458 Samuel A Weems Ermenistan: Terörist Hıristiyan Ülkenin Sırları 459 Selehattin Sert Mezopotamyadan Avrupaya Büyük Uyg. Doğuşu 460 Sempozyum Bildirileri Endülüs'ten İspanya'ya 461 Seneca Ruh Dinginliği Üzerine 462 Seneca Ahlaki Mektuplar 463 Server Tanilli Yüzyılların Gerçeği Ve Mirası: Doğu-Yunan-Roma 464 Seyyid Hüseyin Nasr Üç Müslüman Bilge 465 Seyyid Kutup İslam'ın Hareket Metodu 466 Sezai Karakoç İnsanlığın Dirilişi 467 Sezai Karakoç Yitik Cennet 468 Sigrid Hunke Batı'yı Aydınlatan Doğu Güneşi 469 Slavoj Zizek 1968 (Kitabın Adı Budur) 470 Slavoj Zizek Bir İdea Olarak Komünizm 471 Slavoj Zizek Komünist Ufuk 472 Slavoj Zizek İdeolojinin Aile Miti 473 Slavoj Zizek Lenin Üzerine 474 Slavoj Zizek Stalinizm 475 Sovakin Çağdaş Sosyoloji Teorileri 476 Stephen Biesty Antik Dünya Mısır Roma Yunan 477 Sun Tzu Savaş Sanatı 478 Susan Tamara Yüreğinin Götürdüğü Yere Git 479 Suut Kemal Yetkin Estetik Doktrinler 480 Suut Kemal Yetkin Edebiyat Üzerine Denemeler 481 Şakir Gözütok İlk Dönem İslam Eğitim Tarihi 482 Şawki Ebu Halil İslam Ve Dünya Medeniyetleri Tarihi 483 Şerefhan Şerefname 484 Şerif Mardin Türkiye'de Din Ve Siyaset 485 Şerif Mardin Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 486 Şerif Mardin Türkiye, İslam Ve Sekülerizm 487 Şerif Mardin Din Ve İdeoloji 1-2-3 488 Şerif Mardin Dünya, İslamiyet Ve Demokrasi 489 T.J. De Boer İslam'da Felsefe Tarihi 490 T.W. Rhys Davids Eski Hindistanda Budizm 491 Taha Akyol Ama Hangi Atatürk 492 Taha Akyol Bilim Ve Yanılgı 493 Taha Akyol Osmanlıda Ve İranda Mezhep Ve Devlet 494 Taha Akyol Gelenek Ve Türk Aydını 495 Taha Akyol Haricilik Ve Şia 496 Thomas Merton Gandhi Ve Şiddet Dışı Direniş 497 Toktamış Ateş Üniversiteler Bitmeyen Şarkı 498 Tolstoy Diriliş 499 Tori Kürtlerin İlkçağ Tarihi 500 Ulrıch Im Hof Avrupa'da Aydınlanma 501 V. Lenin Halkın Dostları Kimlerdir 502 V. Lenin Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi 503 V. Lenin Ulusların Kaderlerını Tayın Hakkı 504 V. Lenin Ne Yapmalı? 505 V. Lenin Bir Adım İleri İki Adım Geri 506 V. Lenin İki Taktik 507 V. Lenin Materyalizm Ve Ampiryokritisizm 508 V. Lenin Emperyalizm - Kapitalizmin En Yüksek Aşaması 509 V. Lenin Ekim Devrimi Dosyası 510 V. Lenin Nisan Tezleri Ve Ekim Devrimi 511 V. Lenin Sol Komünizm 512 V. Lenin Sosyalizm Ve Savaş 513 V. Lenin Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı 514 V. Lenin Ulusal Sorun Ve Ulusal Kurtuluş Savaşları 515 V. Lenin Emperyalist Ekonomizm 516 V. Lenin Tarımda Kapitalizm 517 V. Lenin İşçi Sınıfı Ve Köylülük 518 V. Lenin Marx Engels Marksizm 519 V. Lenin Komün Dersleri 520 V. Lenin Gençlik Üzerine 521 V. Lenin Burjuva Demokrasisi Ve Proletarya Diktatörlüğü 522 V. Lenin Tasfiyecilik Üzerine 523 V. Lenin Sosyalizm Ve Anarşizm 524 V. Lenin Proleter Devrim Ve Dönek Kautsky 525 Vasilij Barthold İslam Medeniyeti Tarihi 526 Verner Sombart Burjuva 527 Victor Hugo Deniz İşçileri 528 W. Montgomery Watt Endülüs Tarihi 529 W. Montgomery Watt İslam Avrupa'da 530 W. T. Jones Batı Felsefesi Tarihi Ortaçağ Düşüncesi 531 Walter H. Pater Rönesans 532 Walther Kranz Antik Felsefe-Metinler Ve Açıklamalar 533 Washington İrwing Elhamra Endülüs'ün Yaşayan Efsanesi 534 Wilhelm Capelle Sokrates'ten Önce Felsefe 535 Wilhelm Reich Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı 536 Will Durant İslam Medeniyeti 537 William Thomas Jones Batı Felsefesi Tarihi 538 Y. Nuri Öztürk Batı Sömürgeciliği Ve İslam Dünyası 539 Y. Nuri Öztürk Tasavvufun Ruhu Ve Tarikatlar 540 Yalçın Kaya Rönesans Ve Felsefesi 541 Yusuf Kardavi İslam Ve Laiklik Tarihi Hesaplaşma 542 Zeynel Abidin Kızılyaprak Irak Kürdistanı Ve Etkileri 543 Ziya Gökalp Türk Medeniyeti Tarihi. İslamiyetten Evvel 544 Ziya Kazıcı İslam Kültür Ve Medeniyeti 545 Ziya Paşa Endülüs Tarihi 546 Albert Camus Denemeler Ve Bir Alman Dosta Mektuplar 547 Francis Bacon Denemeler 548 Salah Birsel Denemeler 549 Altay Gündüz Mezopotamya Ve Eski Mısır 550 Dozy İslam Medeniyeti 551 Montgomary Watt İslam Avrupa’da
4 notes · View notes
fosyolojik · 5 years ago
Text
Kesin İnançlılar / Eric Hoffer
Tumblr media
Kitabın yazarı Eric Hoffer okuduğum ve duyduğum en ilginç hayat hikayelerinden birine sahip. Kesin İnançlılar kitabını yazmaya götüren süreç bana göre çok enteresan. 1902 yılında doğuyor ve bilinmeyen bir nedenden dolayı kör oluyor. 15 yaşına kadar kör ve çaresiz bir çocukluk ve ilk gençlik geçiriyor. 15 yaşına geldiği zaman da yine bilinmeyen bir nedenden dolayı görmeye başlıyor.
Yeniden kör olmaktan o kadar çok korkuyor ve yeniden kör olacağına o kadar emin yaşıyor ki bütün hayatını bunun üzerine dizayn ediyor.Büyük bir iştahla okumaya başlıyor kör olacağım ve bir daha okuyamayacağım korkusu ile. Tekrar kör olmuyor ama bu korku ve süreç kendini akıl almaz derecede geliştirmesine yardım ediyor.
Ölene kadar Los Angeles limanında hamallık yapan Hoffer aynı dönemde 8 kitap yazıyor ve üniversitelerde konuk öğretim üyeliği yapıyor. Amerika eğitim camiasının en önemli fikir adamlarından biri olmasına ve otoriteler tarafından kabul görmesine rağmen o, “arkadaşlarımın bana bakışı değişir benden uzaklaşırlar” korkusu ile paralel yaşamını onlardan saklar. Los Angeles limanının hamalları yıllarca arkadaşlarının önemli bir filozof ve yazar olduğunu bilmeden onunla çalışırlar.
Kitap Size “Kime göre, neye göre?” Sorusunu Sormayı Öğretecek
Yalın ve akıcı bir üslup sahibi Hoffer’ın aynı zamanda müthiş bir gözlem yeteneği de var. Dilimize çevrilen şimdilik 3 kitabı mevcut ve bunlardan en ünlüsü de hiç şüphesiz “Kesin İnançlılar.” Kitap bittiği zaman sersemliyor ve ne düşüneceğinizi bilemiyorsunuz. Lider kültü ve kitle hareketleri üzerine öyle tespitler yapıyor ki sosyoloji bilimine hayran kalıyorsunuz.
Kitlelerin hareketi meselesi gibi oldukça karmaşık ve zor bir meseleyi bu kadar yalın ve kesin açıklıkla yorumlayabilmesi Hoffer’ın zihninin ne kadar berrak kaldığının göstergesi.Kitapta katılmadığım elbette çok mesele oldu. Ama onları okumak bile ayrı keyifliydi.
Kitle hareketleri ve devrimlerin sınırları nerede başlar ve nerede biter?
Milliyetçi, devrimci ve dini kitle hareketlerinde çeşitli aşırı uçların ortak yönleri nelerdir?
Hayal kırıklığına uğrayan üniversite çağındaki gençler, başarısızlar, yoksullar ve servetini kaybetmiş kişilerin devrim potansiyeli nedir?
Kutsal duygulaştırma ve ulusal heyecan ne zaman uygulanmalıdır?
Bir ulusun uyuşukluktan canlılığa geçirilmesi için, bir kitle hareketi niçin gereklidir?
Kesin inançlar olmaksızın bir kitle hareketi yaratılabilir mi?
Yazar ve konuşmacıların kitle hareketlerindeki önemli rolü nedir?
Kitle hareketlerin doğuşunda yabancı etkisi bir ön şart mıdır?
Sosyalizasyonun büyük ve küçük ülkelerdeki uygulaması niçin farklı olmak zorundadır?
Amerika kıtasına göç eden insanların özellikleri ne idi?
Kitle hareketleri nasıl hız kazanır ve bu hız nasıl durdurulur?
Yüzyıllardır uyuşuk yaşayan Doğu Asya ülkeleri niçin uyanmaya başladılar?
Avrupa’da hiçbir direnme göstermeden gaz fırınlarında bile bile ölüme giden Yahudiler niçin Filistin’de birer cesur savaşçı oldular?
İslamiyet nasıl bir kitle hareketidir?
Bugünkü Rusya’da bireysel özgürlüğün ortaya çıkış nedenleri nelerdir?
Ulusal liderlik için, bir iş adamının pratik zekası veya bir aydının aşırı titizliği aranacak nitelikler midir?
Kitle hareketlerinin aktif döneminde edebiyat ve sanat hangi yönde gelişir?
Şu ve daha fazla siyaset sosyolojisi sorularının cevaplarını kavramak isterseniz Hoffer’ın Kesin İnançlılar eserini şiddetle tavsiye ederim.
Kesin İnançlılar Kitap Alıntıları
Aşırı benciller hüsrana kapılmaya epey meyillidir. Bir kişi ne kadar bencilse, hüsranları da o denli şiddetli olur.
Bütün bağnazlar, birbirlerinin zıt – benzeridir.
“Birbirine nasıl yardımcı olabileceklerini düşünecekleri yerde, bütün zekâlarını birbirlerine üstünlük kurmak ve baskı yapmak için kullanmışlardır.”
İnsanlarda; bir ırkı, bir ulusu veya ayrıcalığı olan bir grubu, onun en kötü üyelerine bakarak değerlendirme eğilimi vardır.
Kendimizde bulunup da örtmek istediğimiz kusurları başkalarında bulup ortaya çıkarmaya çalışırız genellikle.
Ne zaman ki özgür bir toplumda, lider halkı aşağı görmeye başlarsa, bütün insanların aptal olduğu yönündeki yanlış kurama er geç kapılarak eninde sonunda yenilgiye uğrar.
Hayal kırıklığına uğramış kişinin şimdiki hayatı zaten öylesine bozuktur ki, şimdiki zevk ve konfor, o bozukluğu gidermez. Bu kişiler için gerçek tatmin ancak ve ancak geleceğe ait umutlardan doğabilir.
Hayal kırıklığına uğramış kişilerde beraberlik ve fedakârlık eğilimleri kendiliğinden doğar.
Hoşnutsuzluğun derecesi, istenilen amaca ulaşılacak mesafe ile ters orantılıdır.
Gerçekte hayal kırıklığının başlıca nedeni meşguliyet sahibi olmamaktan ileri gelir ve en şiddetli hayal kırıklığı, enerjisi ve yeteneği çok olup da çevrenin etkisiyle paslanmaya terkedilmiş kişilerde bulunur.
Büyük Fransız Devrimi, Katolik Kilisesinin zulmüne ve geleneksel rejime yönelik bir tepki olarak değil, bunların zaaf ve yetersizliklerine bir tepki olarak gelmiştir. Totaliter yönetim altındaki bir toplumda halkın isyan etmesi mevcut rejim kötü olduğu değil, zayıf olduğu içindir.
Dini ve devrimci heyecanda olduğu gibi aşırı vatanseverlik de, suçluluk duygusundan kaçmak isteyenlere bir sığınak vazifesi görür.
Artık yok edilecek dış düşmanlar kalmayınca fanatik kişiler kendi içlerinden düşmanlar oluştururlar.
İnsanlığın şerefini tanımayanlar, şeref kazanamazlar.
Ezgi Akgül / Fosyoloji FaceBook
Bir başka kitap incelemesi olan “Okulsuz Toplum” için BURAYA tıklayın
0 notes