Don't wanna be here? Send us removal request.
Photo
⚓ Zamanın birinde, adı lazım olmayan bir memlekette, uçsuz bucaksız topraklara, içindeki insanları dahil dizi dizi köylere, yüz binlerce hayvana sahip bir kudretli ağa yaşarmış… Günlerden bir gün bu kudretli ağa çoğu kez yaptığı gibi küheylanına atlamış, yanına da çiftlikteki ırgatlardan birini almış ve oldukça uzaktaki kasabaya doğru yola çıkmış… Ağa at��n üstünde, ırgat yayan tıngır mıngır epey yol kat etmişler ama yol uzun, hava da çok sıcakmış… Bir süre sonra ağanın canı iyiden iyiye sıkılmaya başlamış.. Konuşmaya kalksa, ırgatın ağzı var dili yok, ayrıca olsa ne konuşacak… Mahmuzu vurup gitse olmaz, çünkü ırgata kasabada ihtiyacı var… Böyle düşüne, sıkıla giderken gözü yoldaki at pisliklerine takılmış, aynı anda aklına çok eğleneceği bir muziplik gelmiş. Gayet babacan bir edayla yanı başında koşturmakta olan ırgatına seslenmiş: -Ula Hasso!. -Buyur ağam.. -Şu yerdeki pohu göri misen? -He, göriyim ağam.. -Hah işte, o pohu bi güzel yirsen sana benden tamı tamına yüz altın, bi de üstüne bu küheylan senin!.. Hayatında iki altın lirayı bir arada görmemiş, bırakın atı, bir eşeğe bile doğru dürüst binmemiş zavallı ırgat ne yapacağını şaşırmış.. Bir ağasına bakmış, bir “poha” bakmış, boynunu büküp sormuş: -Essah mı diyirsen, eğlenir misen ağam?.. -Ağanın sözü sözdür, bilmir misen gavat!.. Irgat, iliğini kemiğini yiyip bitiren o kapkara yoksulluğunu düşünmüş önce.. Sonra bir “poh” karşılığında neler kazanacağını kantara vurmuş.. -Ağasının dehşet dolu bakışları altında pohu bir güzel yemiş... Yola devam etmişler… Ama roller değişerek!.. Irgat atın üstünde tırıs giderken, ağa koşar adımlarla onu takip etmeye çalışıyormuş… Ağa, yüzünden düşen bin parça, neredeyse ağlayacak halde kendi kendine küfür edip duruyormuş: -Ulan eşek kafa, Allah'ın ırgatına böyle teklif yapılır mı?. Açlıktan nefesi kokan ırgat pohu da yer, her bi şeyi de.. Ya şimdi bi gören olursa, rezil rüsva olurum.. Ben şimdi ne poh yiyecem… Atın üzerinde, cebinde yüz altınla gitmekte olan ırgata gelince; onun da suratı bir karış, derin derin düşünüyormuş: -Tamam, pohu yedik, atı da altınları da aldık… İyi de, ağa bu durumu herkese anlatacak. Ahaliye rezil rüsva olacağım. Adım Poh yiyen Haso'ya çıkacak. Vallah yüz yıl geçse bu isim silinmez, çoluk çocuğuma miras kalır.. Böyle ağlaya sızlaya giderlerken ırgatın gözü yoldaki at pisliklerine takılmış. Bir an düşünmüş, sonra ağasına dönmüş. -Ağam, gördüm ki pek üzülmişsen, benim gönlüm buna razı değildir, aha oradaki pohu ye, verdiklerini geri al!.. Ağa önce pek şaşırmış, kabullenememiş, hatta dehşetten gözleri dolmuş ama hikaye duyulursa başına gelecekleri düşününce kararını vermiş.. -Irgatın hayret, biraz da muzip bakışları altında pohu güzelce mideye indirmiş!.. Eski tas, eski hamam yola revan olmuşlar!.. Uzun süren sessizlik sonrası ırgat dayanamamış, bonu bükük ağaya dönmüş: -Yahu ağam yola çıktığımızda ben beş parasız bir ırgattım, şimdi yine öyleyim. Sen küheylanın üstünde, cebinde altınların koca bir ağaydın, şimdi yine öylesin; peki öyleyse biz bu pohu neden yidik?!.. Tüm zamanların masalı!.. Bu masalı çok severim… Dönemler değişir, insanlar değişir, bu masal asla değişmez, asla eskimez!.. Çünkü insanın doğasını, hırsını, açgözlülüğünü ve tabii zavallılığını anlatır!.. Bu anlamda ağayla ırgatın, zenginle yoksulun, güçlüyle güçsüzün, okumuşla cahilin hiç farkı yoktur… -Bu masalın dışında kalmanın tek yolu bilgi, haysiyet ve erdemdir!.. Yoksa, kral olmuşsun, padişah olmuşsun, kudretli ağa olmuşsun, karun gibi zengin olmuşsun, vız gelir tırıs gider; eninde sonunda bir gün pohu yersin... . Ümit ZİLELİ
0 notes
Photo
Tam da budur... 24 Haziran'da bir millete yaşatılan toplumsal travmanın en güzel özetidir bu yazı... Ne yazık ki yapılan seçimin gerçek sonucunu CHP dahil kimse bilmiyor ve öğrenemeyecek... 2009 referandumu dahil her seçimde olduğu gibi... CHP Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, meydanlarda 1 tek oy bile çaldırmayacaklarını ifade ediyordu. Fakat seçimin ertesi günü, 25 Haziran’da basının karşısına geçip, “Çaldılar ama sonuçta 10 milyon oy değil” deyiverdi. Oysa 1 milyonun altındaki oy, bugün Türkiye’nin tamamının nefes almasını sağlayacaktı. Sistem de yoktu yeterli görevli de Derin komplo teorileri aramaya gerek yok, ‘o sır gibi akşam’ aslında olan şey çok basitti. CHP’nin sisteminin çalışmadığı doğru, fakat eksiktir. Neden; çünkü sisteme sandık başlarından veri de gönderilemedi. Söylendiği gibi yeter sayıda görevli yoktu. 600 bin görevlinin olduğu bilgisi koca bir balondu. Hep beraber AA’dan izledik CHP hesapları kaba taslak ve ciddiyetten uzaktır. CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan “Manipülasyonlara aldırmayın, seçim 2. tura kalıyor, açıklamasını yaptığımızda sistemde yüzde 5 giriş vardı” dedi. Hayır; bu açıklama yapılırken Adil Seçim Platformu’nun sisteminde yüzde 8.5 oranında giriş vardı. Bir daha düzenli veri aktarımı olmadı. Sonra, aniden girişler hızlandı. İşte o an YSK’den verilerin çekilmeye başlandığı andı. “Kaybettik” açıklaması bundan sonra yapıldı. Ne yazık ki sonuçları hep birlikte Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) verileri ile Anadolu Ajansı’ndan (AA) izledik. Seçimden birkaç gün önce AA tarafından yayınlanan sonuçların birbirine benzemesi de şaşırtıcı değildi. Çok önce kaybedildiği biliniyordu Seçim, sadece karşılaştırılamayan ve bize bilgisi verilmeyen oylarla mı kaybetildi? Elbette hayır. CHP 25 ve 26. dönem Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen henüz Mart ayında, Meclis’te elindeki belgeleri sallayarak konuşuyordu: “Bu seçim ittifakı, seçimlerin güvenliği müthiş bir hikaye. Hikayenin 2 ana başlığı var. Unutulan tek bir kısmı var. Mezarlığa sandık koymayı unutmuşsunuz. Çünkü mezarlıktan, seçmen üretilmiş. Tam 2 milyon 537 bin kişi gerçekte ölü olduğu halde hâlâ sağ gözüküyor. Yetmemiş, hızınızı alamamışsınız, hiç dünyaya gelmemiş kişilere de sahte vatandaşlık numarası vererek, bir de böyle seçmen kişiler üretmişsiniz. Seçmen sahte, kayıtlar sahte sonuçların gerçek olmasını beklemek cesaret olacak.” Ne CHP ne HDP’den veri geldi CHP Seçim Birimi’nde o akşam neler yaşandı? Güvenilir kaynaklardan aktardıklarımızı verelim: “Çok fazla problem var. Adil Seçim Platformu çalışmadı. Saldırılara karşı güvenlik önlemi yok. Çünkü bu konuda yetkin şahıslar yok. Verilerin ise çok azına ulaşıldı. Her sandıkta görevlilerimiz olduğunu söylüyorlar. Bu doğru değil. Hiçbir il ve ilçe örgütü ‘Hayır benim görevlim yok’ demez. Bu siyaseten bitmek anlamındadır. Dijital ayaktaki kişi sadece görünen sorumlu. Ancak liste uzun. Örgütten mesul kişi; örgüt sekreteri veya genel sekreterdir. Bu kişiler sandığın başına görevli koymaktan sorumludur. Önseçim var, kongre var. Herkes biririyle iyi geçinmek zorunda, bu yüzden kimse konuşmayacak ya da gerçeği anlatmayacak. 20: 30’da HDP’den de veri gelmediği yüksek sesle dillendirildi. Bir ara çok hızlı giriş oldu. İşte o andan itibaren, YSK’dan veri kopyalandığını sanıyoruz.” B planı yoktu Peki aday İnce, hem görevli sayısı hem de sistemde yaşanabilecek aksaklıkları bilmiyor muydu? “Bilmez olur mu, örgütte büyümüş biri. Sadece Seçim Koordinasyon Merkezi’nde bu kadar büyük bir sorun yaşanabileceğini tahmin etmiyordu. ‘Kamuoyu bastırır, öncüler çıkar ve YSK önüne gidilir’ diye düşünüyordu.” Boşa düşen CHP ve İnce’nin kırılma anı Bir B planı olmadığı görülüyor. Seçim akşamı boşa düşülünce, bir tereddüt yaşandı. Bu tereddüt aşamasında bir karar verilmiş olması muhtemel. Kararda; YSK ve Saray önüne kurulan barikatlar kadar, çelik yelekli, otomatik silahlı Akmilisler, cihatçı devşirmeler, bugünlere hazırlanan paramiliterler de etkili oldu. Sultangazi, Habipler kavşağında çekilen videoda, otomatik silahlar taşıyanlar ve havaya ateş açanlar görülüyordu. Konuşmalar dehşet vericiydi: “Erkeklerde de kadınlarda da silah var, sıkıntı yok.” Yıllardır uyarılan siyasetçilerin bu konularda gazeteciler kadar özverili çalışmadığı anlaşıldı. Bu noktada kayıp büyük olacaktı. İş işten çoktan geçmişti. Komplo teorisinden daha öte: Gözümüzün önünde Tedirginliği vücudunun her noktasından okunan AKP’li Mahir Ünal boşluğu, gözdağı ile doldurdu. “YSK verileri güvenlidir” diyip, özetle sokağa çıkıp itiraz edenlerin başına ne gelebileceğini söyledi: “Türkiye seçim güvenliği konusunda Avrupa ve Dünya ülkeleri içinde en güvenli ve sonuçları en hızlı açıklayanlardan biri. Sonuçlarda şüpheye yer yok. Bir hukuk devleti olan Türkiye’nin kurumlarını sorgulamak ve bunlar üzerinden oluşturulacak bir şaibe ve itibarsızlaştırma bizim birliğimize beraberliğimize zarar verecek hususlardır. Özellikle bazı kurumlarımızın hedef alınarak tehdit edilmesi ve kendi tabanlarının tahrik edilmesi ile bunun sonucunda ortaya çıkacak ağır sonuçlar, unutulmamalıdır ki bunu yapan adayların sorumluluğudur.” İşte komplo teorileri de bu konuşma ile çöküyor. Ancak bu teorileri gölgede bırakan daha ağır bir tablo var ortada. İktidar, İnce ve Millet ittifakı içindeki liderlerin kaçırılıp ya da kapatılarak tehdit edilmesine tenezzül edecek değildi. Çok daha ileri gidip milyonların gözü önünde seçeneği sundu. Paralize olduğumuz için bunu ilk anda göremedik. Mahir Ünal aslında şunları söylüyordu: “Seçim güvenli diyoruz. Fakat Buna inanmadığınızı biliyoruz. Karar sizin, protesto için sokağa çıkarsanız ağır bedel ödenir, sorumluluk da size aittir.” Bir iç savaşa bile değil, bir katliama göz kırpıyordu. Daha ilginç bir şey de vardı. Ünal, muhalefetteki ‘sandık güvenliği aksaklıklarını’ bilmiyordu. Muhalefetin aksine iktidarın A, B, C planları vardı. İş dijital müdahaleden, gözdağına şansa bırakılmamıştı. Çok katmanlı bir hazırlıktı. ‘Yazı da gelse tura da gelse’ seçim kazanılacaktı. Öyle oldu. Bizi fena ‘kek’lediler Peki, o gece ne mi oldu? Çok az şey ya da hiçbir şey… 600 bin görevli filan hiç olmadı. CHP sisteme veri giremedi HDP sisteme veri giremedi. Zaten sistem çalışmıyordu. Bir yandan da dijital müdahale ile mezarlık oyları işlendi. Liderler boşa düştü. Tehditler de gelince… “Adam kazandı…” Çıkıp balkonda konuştu. 24 Haziran hiç yaşanmadı. Bir gölge, oyunu illüzyondu. Gerçekte; 7 Haziran 1 Kasım sürecinde, 15 Temmuz’da, 16 Nisan’da, iktidar yanında olup insan vurana koruma kalkanı getiren 696 sayılı KHK çıktığında, Seçim İttifak Yasası hazırlandığında her şey çoktan bitmişti. Biz vefakar yurttaşlarımızı o tarihlerden itibaren sandık başlarında unuttuk. Biri-birileri bizi güzel ‘kek’ledi. 24 Haziran tarihini komple çaldılar, 24 Haziran’ı komple çaldırdılar. Erk Acarer
0 notes
Photo
⚓ Duygularıma tercüman olan bir yazı... Paylaşmak istedim... Bir doktorun canına tak demiş galiba ve şöyle bir yazı yazmış ... Sigortasız ve asgari ücretin bile altında bir maaşla hastanede otomasyon görevlisi olarak çalışan birisi tokat yediğimizi ve artık susmamız gerektiğini söylemiş. Daha da epey saydırmış. Koyun olmadığını AKP nin refaha giden yol olduğunu söylemiş. Böyle ukalalık yapmak hiç tarzım değil ama çok sinirlendim. Şimdiden özür dilerim. Bak sevgili kardeşim benim yaşım 39. Arabam, 3 evim ve bankada sağlam bir mevduatım var. Karı koca doktoruz şükür güzel bir gelirimiz var.Başka bir partiden aday tanışım yok, başka bir parti gelirse alacak ihalem vs. yok.Yani başkası iktidar olursa bir çıkarım yok o yüzden böyle konuşmuyorum. Benim yakınlarım senin çevren gibi fıtratı gereği madende ölmüyor.Hani hep diyorsunuz ya neden Nişantaşından hiç şehit cenazesi kalkmıyor diye. Çünkü benim yakınlarım dövizle askerlik yapıyor senin yakınların gibi şehit olmuyor. Canımın istediğini yiyip içip alıyorum. Senin bir ayda yemediğin eti bir öğünde yiyoruz. Çocuklarımızı en güzel okullarda okutuyoruz. Peki neden bu kadar yırtındık. Çünkü biz istedik ki en azından daha iyi asgari ücretle sigortalı bir işte çalış. Biz istedik ki patronların daha zengin olsun diye seni güvensiz işlerde çalıştırmasınlar. Biz istedikki yakınların şehit olmasın. Yani pisi pisine ölümler fıtratında olmasın. Başını sokacak evin olsun, işe 2 dolmuşla gitme. Artan döviz ve altın karşısında paran erimesin. İnsan gibi yaşa. Özgür demokratik bir ülkede yaşa. Hakkını her aradığında biber gazı ve sopa yeme. Gerçi gazı ve sopayı yine sizi düşünürken biz yedik ya neyse. Kadın olarak ikinci sınıf insan olma. Senin çocuğunda iyi eğitim alsın senin evine de et girsin. Senin evlatlarında güzel yaşasın. Yoksa bize giren çıkan birşey yoktu. Çoğumuzun tuzu kuruydu. Ama derdimizi anlatamadık. Sana verilecek para ile saraylar yapıldı, jetler alındı,Avrupa'da mağazalar kapatıldı. Sana verilecek para yandaşlara peşkeş çekildi. Ağzın açlıktan kokarken eline bayraklar alıp milli maç kazanılmış gibi sokaklara kutlamaya çıktın dün gece. Biz istedik ki dün gece sana balkondan el sallayanlar bilmem kaç bin liralık eşarplar çantalar taşırken, her sene yeni bir gemicik alırken sen geçim derdinde olma. Ama sonuç ortada. Canın sağolsun. Ama bundan sonra sizi düşünen namerttir. Ne haliniz varsa görün. Benim keyfim yerinde. Anlaşılan senin de keyfin yerinde. Ozaman üzülecek bir durum yok. Kendine bunları reva görüyorsan tamam bu ücretlerle çalışmaya, iki dolmuşla kiralık evine gidip ay sonunu nasıl getiririm diye düşünmeye devam et. Askerdeki çocuğunu düşünmekten geceleri uyuyama. Madenlerde ölmeye devam et, hayatın sigortalı iş aramakla geçsin.Stadda bile fişlen, mahalle baskısı yaşa, düşünme özgürlüğün olmasın. Polis savcı korkusu ile yaşa. Çocuğun da senin gibi iyi eğitim alamadığı için asgari ücret altında yaşasın. Artık hiç umursamıyorum. Umursadık ağzımızın payını aldık. Pazar günü senin geleceğine oy kullanmak için iki katı ücrete uçak bileti alıp uykusuz uykusuz İstanbul'dan gelen kafama edeyim. Aptal ve koyun olan sen değil seni düşünen bizleriz. Şimdi ne halin varsa sen düşün...
0 notes
Photo
⚓ Sımsıkı sarıl tüm sevdiklerine, deliler gibi sev, yapmak istediğin herşeyi yap, kimseyi kırmadan incitmeden, aşktan tutkudan sarhoş ol... Çiçeği böceği kuşu kelebeği kalbine al... Lavantayı ezince kokusu daha derin hissediliyor. Hayat bunları sana sunduysa kokusunu en derinden duy lavantanın, hayatı derin yaşa... Hayat sana ne sunduysa derin yaşa ve paylaş...
0 notes
Photo
⚓ Gülümsemek devrimci bir eylemdir... Gülümsemek bulaşıcıdır... Gülümseyen insanlar sizinde gülümsemeniz için sebepler yaratır... Samimiyetle gülümseyebilen insanlara rahatça güvenin... Onlardan size kötülük gelmez... Değişim başlıyor... Loding...
0 notes
Video
tumblr
⚓ Hayat sizi güldürmüyorsa... Espriyi anlamamışsınız demektir... A.Cehov
0 notes
Video
tumblr
⚓ Eşeğe bindin mi hiç? Bin mutlaka. Sprey boya al, duvara yazı yaz. Dün ben Caddebostan sahiline inerken gördüm bi tanesini, “kitap okumayanla evlenme” diye yazmış… Cilt cilt bin tane kitap yazsan bu kadar güzel anlatamazsın, üç kelimeyle duvarda izah edivermiş. Sen de dene. Cart renkli ayakkabı giy. Hatta biri farklı biri farklı renk giy. Erkeksen, küpe tak. Kızsan, sutyen takma. Aynayı rujla karala. “En az üç” dövme yaptır. Rahat ol, ağzını boz bazen. Küfür ruhun yelpazesidir. At yarışına git. Zar at. Sabaha kadar uyuma. Bir gece denize gir mesela… Kulaç at karanlığa, korkularına. Sokakta yatan deliyle muhabbet et. Amarettolu tiramisu yedir ona. Veya, suşi ısmarla. Mevsimi ıskalama, erik arakla. Güzel bir kıza ikram et, yürü git. Güzel kız, tersleme, al o eriği. Mehtapta kürek çek. Kum çuvalına tekme at. Bağır. Müziği sonuna kadar aç. Film kötüyse, arayı bekleme, çık. Ayaklarını masaya koy. Seks dergisi kurcala. İlerde yeteri kadar diyet yapacaksın nasıl olsa, zararlı şeyler ye. İçkileri karıştır, sokağa kus. İçkileri karıştırmadan içmeyi öğrenmenin tek yolu budur, inan bana. Puro tat. Erkeksen, önlük tak, bulaşık yıka. Kızsan, suratına tıraş köpüğü sür. Balona su doldur, balkondan fırlat. Ağaca tırman, ismini kazı. Fayton sür. Elbiseyle duş al. Çöpçüyle selfie yap, teşekkür et ona, gözlemeci teyzenin yanına otur, yanağından öp onu, dizinin en kritik yerini pür dikkat seyreden annene terlik at, ciddi ciddi siyaset konuşan babanı en ciddi yerinde gıdıkla, hediyelik eşya satan birine hediye al, parktan çiçek kopar, anneler gününde satmak için köşeye çiçek yığan roman güzeline ver. Bahçe duvarında yürü. Raylarda koş. Gökyüzünü gülümseyerek içine çek, ruhun rüzgar alsın biraz. Karpuzu elinle ye. Fesleğen okşa. Kurbağaya şiir oku. Gençlere yalan söylemek yanlıştır / Yalanların doğru olduğunu göstermek yanlıştır. / Tanrı'nın gökyüzünde oturduğunu ve yeryüzünde işlerin yolunda gittiğini söylemek yanlıştır. / Gençler anlar ne demek istediğinizi. Gençler halktır. / Güçlüklerin sayısız olduğunu söyleyin onlara, yalnız gelecek günleri değil, bırakın da yaşadıkları günleri de açıkça görsünler. / Engeller vardır deyin, kötülükler vardır. / Varsa var, ne yapalım. / Mutlu olamazlar ki değerini bilmeyenler mutluluğun… / Rastladığınız kusurları bağışlamayın, tekrarlanırlar sonra, çoğalırlar. / Ve ilerde çocuklarımız, öğrencilerimiz, bağışladık diye o kusurları, bizi bağışlamazlar. Bence bu şiiri oku kurbağaya. * Yap bunları. Ya da, içinden her ne geçiyorsa onu. * Gençlik, insanın başına hayatta bir kere gelir. En vahim gençlik hatası, gençliğini yaşamamaktır. * 24 Haziran'da sandığa git lütfen, burnuna doğru parmağını sallayarak onu yapma bunu yapma diye dayatanlara karşı gereğini yap. . Yılmaz ÖZDİL
0 notes
Photo
⚓ Doğarken bindiğimiz trende anne ve babamızla tanıştık. O zamanlar onların hep bizimle seyahat edeceklerini sanıyorduk. Oysa onlar istasyonun birinde trenden ineceklerdi ve bizi yolculuğumuzda yalnız bırakacaklardı. Zamanla trene başkaları da bindi ve bizim için önemliydiler. Kardeşlerimiz, arkadaşlarımız, çocuklarımız, hatta hayatımızın aşkı. Birçoğu indiler, hem de arkalarında kalıcı bir boşluk bırakarak. Kimisinin de eksikliği fark edilmez oldu, yerlerinin boşluğunu bile fark edemedik. Bu tren yolculuğu neşe, keder, hayaller, beklentiler, merhabalar, ve vedalarla doludur. Burada başarı, tüm yolcularla iyi ilişkiler içinde olmaktır. Bunun için de elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız. Ancak, hepimizin karşı karşıya olduğu bir bilinmezlik var. Hiç birimiz hangi istasyonda ineceğimizi bilmiyoruz. İşte bunun içindir ki, en iyi şekilde yaşamalı, en iyi şekilde sevmeli, affetmeli, olduğumuzun en iyisini yansıtmalıyız. Burası çok önemli, çünkü trenden inip de yerlerimizi boş bırakacağımızda, yaşam treninde yolculuğa devam edeceklerde güzel anılar bırakmalıyız. Öyleyse yaşam treninde size iyi yolculuklar diliyorum. Çok sevgi verin, başarı biçin. Son olarak da trende benimle birlikte yolculuk yapacağınız için her birinize teşekkür ediyorum. Ha unutmadan! Şahsen, trenden bu yakınlarda inmeye hiç niyetim yok. Yine de ola ki indim, sizinle seyahat bir zevkti, iyi ki binmişsiniz.
0 notes
Photo
⚓ Tam 16 yaz, 16 kış mutsuz uçup gitti, 16 ilkbahar… Her gülümseyişte, bir hüzün takıldı dudaklarımızın kenarına… Hapishane önlerinde, mahkeme kapılarında geçti 16 sene… Anneler, babalar, sevgililer, çocuklar nöbetleşe ağladılar… Türkiye senden alacağım var… * Sofralarımızda her zaman gözükmeyen birisi daha vardı… Kadınlarımızın çekmecelerinde, çamaşırların arasında havan topu aradılar… Yiğit yurtseverlerimizi birer adi hırsızmış gibi ite-kaka hücrelere kapattılar… Hapishanelere sağlam girenler birer tükenmiş beden olarak çıktılar… Direnenleri sokak arkalarında vurdular, filiz çocuklarımızı verdik senin için… Tam 16 sene… Türkiye senden alacağım var… * Din adına yalan, din adına talan, din adına hırsızlık yaptıklarında, en azından iki kişiden birisine yalvardık… Uyan… Uyan… Uyan… Bir torba kömüre sattın bizi… Laf söylemeye kıyamadık, dizlerimize vurduk sadece… Bak işte; ne devlet kaldı, ne kardeşlik, ne barış, ne huzur… Elbette hesabı sorulacak… Alacağım var… * Faruk Demir'in şarkısını dinliyorum sabahtan beri: “Yarım kalmış hesabımı görmeye geldim… Ağlattığın yerlerde gülmeye geldim… Çakala çiyana cömert davrandın Bize de gösterdin çıkmaz sokaklar…” * 16 sene… O günlerde doğan çocuklar okumayı söktü, aşık oldular… Kırlangıçlar 16 kez yavrularını büyütüp uçurdular… Köy yolları 16 kez kardan kapandı, açıldı… 16 kez vatan toprağına cemre düştü… Güller, zambaklar, papatyalar, kır çiçekleri 16 kez açtı… Leylekler tam 16 kez şaşırmadan gelip yuvalarını buldular… 16 senedir uyudun… Yetmez mi?.. Türkiye senden alacağım var… Bekir COŞKUN
0 notes
Photo
⚓ Bana sorarsanız, Chp, İyi Parti ve Saadet Partisi'nin dayanışması, ittifak filan değildir… Senelerdir ötekileştirilen, kutuplaştırılan Türkiye'de, adeta manasını bile unuttuğumuz imece'dir. Hiç kimsenin kendi kimliğinden, kendi dünya görüşünden vazgeçmeden, kadınıyla erkeğiyle bir olup, genciyle yaşlısıyla elele verip, köyün selameti için ortak hareket etmesidir. Hani en karanlık, en umutsuz dönemimizi yaşarken, aniden bir bayram havası, bir düğün sevinci hissetmeye başladık ya… Hani tarlada, ıssız ovada, Anadolu bozkırının bomboş kırında kendimizi yapayalnız zannederken, aniden dayanışma ruhuyla moralimiz yerine geldi ya… Hani daha düne kadar sağcı solcu falan gibi suni ayrımlarla önyargılı bakılan insanlar, daha dost, daha sevimli geliyor, durup dururken yüreğimizden neşeli bir türkü kopuyor, ortak kazanda pişen bulgur aşının kokusu bunca senenin yorgunluğunu unutturuyor, yeniden başlamak için, yeniden başarmak için güç veriyor ya... İmecedir işte bu. . Yılmaz ÖZDİL
0 notes
Video
tumblr
⚓ Elbet bir bildiği var bu çocukların kolay değil öyle genç ölmek yeşil bir yaprak gibi yüreği koparıp ateşe atmak pek öyle kolay değil hem öyle bir ağaç ki şu yaşamak denilen şey her bahar yeniden yeniden tomurcuklanır da yalnız bir bahar çiçeklenir... Hasan Hüseyin KORKMAZGİL
0 notes
Photo
⚓ Neyi yapamadılar da seçimleri öne aldılar?.. * Aklına geleni “KHK” diye kanunlaştırabiliyor… Seçilmiş başbakanları, belediye başkanlarını kulağın tutup atabiliyor… Her dediğini manşet yapan yalaka medyan var… Çankaya'yı beğenmedin, Nişantaşı kadar sarayın var… Sana biat etmiş ordun var… Hırsızlık, soygun, talan iddialarının kapağını açıp bakmayan bir yargı var… Anayasaya uymadın, sana uygun bir anayasa var… Ağzını açanı hapishanelere kapatan, emrinde bir OHAL var… “Öyle” diyorsun zıplayıp alkışlayan, “öyle değil” deyince yine zıplayıp alkışlayan… Beş milyon işsizi, yirmi milyon yoksulu, 62 lira kilosu, 100 gram kıymaya hasret… Elinden dereleri, koyları, ormanı alınmış, ama gıkı çıkmayan bir millet var… Yapamadığın ne vardı da erken seçim?.. * Biz anlıyoruz aslında… Cumhuriyeti yok edemeden yok olma korkusu başladı… Bu ekonomik çöküntü bir sene daha gizlenemezdi… Köylü, esnaf sokağa dökülecek, yoksullar kendilerini yakmaya başladılar, böyle bir yıl daha yürümezdi… Dünyanın çağdaş ülkeleri dışladılar, dış yaptırımlar geliyor, böyle bir yıl daha gitmezdi… Suriye'ye girdi, işin içinden çıkamıyor, bir sene daha klarnetçi ile idare edemezdi… Bu hukuksuzluk, adaletsizlik ve zulüm ile bunca suç bir yıl daha örtülemezdi… * Kör vicdan sızlar, 23 Nisan Çocuk Bayramı'nda 150 bebek hapishanelerdeydi… En sonuncusu Deran bebek, altı aylık… Annesi Ayşe öğretmen “Çocuklar ölmesin” dediği için ilk 23 Nisan'ını güneşsiz bir hapishane koğuşunda geçirdi minik… Gardiyanlar bağırdıkça, demir kapılar çarptıkça, uyanıp ağladığını söylüyorlar… Buna hiçbir vicdan bir yıl daha razı olmazdı… * İşte; bir an önce “tek adam” olmak, her diktatörlük gibi önüne çıkanı ezip geçmek istedi… * Eğer her bir cumhuriyetçi, Deran bebek ve annesi kadar cesur olmazsa… Emin olun bu son 23 Nisan'dı… Bekir COŞKUN
0 notes
Photo
⚓ “Portakal çiçeğini bilir misiniz?..” “Bilmem” dedim… “Nasıl bilmezsiniz, bilmeniz lazım…” “…….!” İki saat “portakal çiçeğini” anlattı: “Portakal çiçeği, aynı anda olgunlaşmış meyvesi ile birlikte açan tek çiçektir… Meyve ile çiçek aynı anda, aynı daldadır…” Benim okurlarım başkadır, hiçbir şeyi boşuna söylemezler… Uzun zaman “Portakal çiçeğini”düşündüm, kitapları karıştırdım, kim bilir kaç kişiye “Portakal çiçeğini bilir misin?” diye sordum… Yanıt bulamadım… Günler sonra bir anda geldi: Portakal çiçeği kendisiydi… Ve “Portakal çiçekleri” hep gözümün önündeydi… Olgunlukları ile gençlikleri bir arada olan kadınlardı… Bilgelik ile terk edilmemiş gençlik… Yetişkinlik ile tazelik… Geçmiş ile gelecek… Meyve ile çiçek… Önünüze konulan bir bilgeliğin derinliğinde siz işte böyle çırpınırken, kıkır kıkır gülüştü portakal çiçekleri… Böyleydi yazım… Aradan kaç sene geçti bilmiyorum… Bugün hâlâ biraz umudumuz varsa, portakal çiçekleri sayesindedir… Okullarda ne öğretilirse öğretilsin, evde çocuğuna Mustafa Kemal'i anlatan bilgelikten sonra… Saçına tokasını sokup meydanlara coşkuyla koştular portakal çiçekleri… Gidin bakın… Anıtkabir'de hep onlar; çocuklarını elinden tutup getirmişler, hem bebeklerinin hem kendilerinin ellerinde birer küçük bayrak var… Anlı şanlı, rütbeli-rütbesiz erkekler toz olurken… Onlar; işyerlerinde, çarşıda, pazarda, atölyelerde, okullarda, sosyal medyada, sokaklarda, meydanlarda, yaşamın her yerinde, narinlikleri ile dirençleri bir aradalar… Yıllardır söylüyorum: Gidişin kadınların elinden olacak… Çünkü; gençliğin heyecanı, olgunluğun azmi ile işte oradalar… Portakal çiçeği kadınlar… Bekir COŞKUN
0 notes
Photo
⚓ Hoşgeldin bahar... "Cheiro no cangote" Portekizceden romantik bir sözcük... Sevdiğinin boynuna burnunun ucunu nazikçe dokundurmaya, koklamaya deniyormuş...
1 note
·
View note
Photo
⚓ Cahil cühela yobazlara bakıp, bunlar müslümansa ben değilim diyen gençlerin sayısı hızla artıyor. Toplumu imamlaştırma dayatması yüzünden, tam tersine, dinden soğuyanlar çoğalıyor. Hatta, imam hatip öğrencileri arasında bile “deizm”in yayıldığı saptanıyor. Herkes merak ediyor, nedir deizm? Terör örgütüyle masaya oturduğumuzu söyleyenler şerefsizdir, de. Sonra tabii görüşüyoruz görüşme talimatını veren benim, de. Biz Amerika'nın düşündüğü Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanıyız, de. Sonra Amerika'nın projesi diyenler bunu ispat etmezlerse alçaktırlar namussuzdurlar, de. Kardeşim Esad, de. Sonra katil Eset, de. Ben şahsen bedelli askerliğe izin vermem referandum yaparım, de. Sonra 30 bin lirayı veren askerliğini yapmış sayılacak, de. Anadilde eğitimin önünü açarsanız ülke bölünür, de. Sonra farklı dilde eğitimin önünü açıyoruz, de. Ben Gürcüyüm ailemiz Gürcü ailesidir, de. Sonra benim için Gürcü diyenler bile oldu, de. Bana milliyetçi diyenler varsa evet milliyetçiyim, de. Sonra her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık, de. Üçüncü köprü cinayettir İstanbul için ölümcül sonuçlar doğurur, de. Sonra Cumhuriyet mitinglerinde Cumhuriyetçiyiz diye yürüyenler var ya üçüncü köprüye işte hep onlar karşı çıktı, de. Muhterem hocaefendi, de. Sonra terörist sülük, de. Ergenekon'un savcısıyım, de. Sonra şahsım aldatıldı, de. Kürt sorunu vardır benim de sorunumdur, de. Sonra ne Kürt sorunu yauv bu ülkede Kürt sorunu yoktur, de. Analar ağlamasın, de. Sonra ne mutlu şehit ailelerine, de. Süleyman Şah türbesi Türkiye'nin dışardaki tek vatan toprağıdır başına herhangi bir şey gelmesi durumunda atacağımız adım bellidir hassasiyetimiz bellidir dalgalanan bayrağı korumak için tereddüt etmeyiz türbenin kuşatıldığı iddialarının hepsi uydurmadır, de. Sonra sevk ve idaresini bizzat takip ettiğim nakl-i kubur operasyonunu her türlü takdirin fevkinde gerçekleştiren hükümetimizi tebrik ediyorum, de. Türkçeyle felsefe yapılamaz diyorlar ırkçılıktır, de. Sonra Türkçeyle felsefe yapamazsınız, de. Hamdolsun başardık AB'ye gidiyoruz hedef tam üyelikti alındı bizim hükümetimize nasip oldu, de. Sonra eyyy AB sen kimsin, de. ⚓ Başkanlık sisteminin ortaya çıkışı özentinin sonucudur Amerikan emperyalizminin tavsiyesidir, de. Sonra başkanlık sistemi bizim için yeni değildir gelenekseldir bizim genlerimizde başkanlık sistemi var, de. Devlet Bahçeli hakkında mehape'yi küçülten zat uçma özürlü ırkçı alçak adi namert ağzından salyalar akıyor ikiyüzlü, de. Sonra sayın Bahçeli'ye devlet adamlığı nedeniyle şahsım adına teşekkür ediyorum, de. Van münüts çocukları nasıl öldürdüğünüzü biliyoruz siz insan öldürmeyi iyi bilirsiniz, de. Sonra Gazze'ye giderken bana mı sordunuz İsrail'e ihtiyacımız var, de. Bu ülke demokratik parlamenter sisteme inanmış bir ülkedir hiçbir zaman demokratik parlamenter sistemden uzaklaşmayacağız, de. Sonra artık parlamenter demokrasi yok, de. Lozan antlaşması devletimizin tapusudur inanç cesaret ve fedakarlık zaferidir, de. Sonra birileri bize Lozan'ı zafer diye yutturmaya çalıştılar zafer mi bu, de. İstanbul'u ihya ettik ihya etmeye devam edeceğiz, de. Sonra biz bu şehre ihanet ettik hâlâ da ihanet ediyoruz ucube inşaatlar yaptık çok yanlışlar yaptık ben de bundan sorumluyum, de. İçki içen alkoliktir, de. Sonra içki içenler bize oy veriyorsa alkolikler arasına girmemiş oluyor, de. İşsizliği bitirdik, de. Sonra işsizlik şu anda yüzde 11'in üzerinde bu ülke bu hale düşmeli miydi, de. Büyümede dünya rekoru kırdık, de. Sonra bize lazım olan üretimdir bu halde kalkınabilir miyiz, de... De'izm budur. Öyle de'nirken aniden böyle de'nmesi sonucunda, toplumun allak bullak olması, zihinlerdeki contaların yanması, şuur şakülünün kayması, o uçtan öbür uca savrulurken gözünün önünde yaşananları idrak edemez hale gelmesi, bu vahim tabloyu ideoloji olarak benimseyip, artık her de'nileni alkışlamasıdır deizm. . Yılmaz ÖZDİL
0 notes
Video
tumblr
⚓ Geçen gün Çiftlik Bank battı… Mehmet Aydın denilen sahtekar soytarı yarım milyar, 500 milyon tl yani 150 milyon $ ile ile kaçtı… Uruguay'da… Tam 80 bin kişiyi dolandırdı... Dindarım ayaklarına 80 bin insan bir soytarıya inandı... Sizce bu soytarı kimi örnek aldı?
0 notes
Photo
⚓ Dünyaca ünlü Cezayirli gazeteci, edebiyatçı Kamel Daoud, Rte’a açık bir mektup yazdı. Okuma şansı olmayanlar için Daoud’un Huffington Post’ta yayımlanan yazısının çevirisi; Rte’a açık mektup: Tüm hapsettikleriniz, öldürdükleriniz ve işkence ettikleriniz adına söylüyorum Erdoğan. Ülkemize hoş gelmediniz. Hayır Erdoğan, Cezayir’de istenmiyorsunuz. Biz daha önce ülkemize halifeliklerini dayatmak isteyenler yüzünden kan ve gözyaşı döktük. Kendi fikirlerini bizim canlarımızdan daha değerli gören, çocuklarımızı esir alan, ruhlarımızı ve gelecek ümidimizi bizden çalanlara bedel ödedik. Sizin geçim kaynağınız olan İslamcılık bizim hüznümüz oldu. Siz bize o günleri hatırlatıyorsunuz. Sizin “Babıali”nizde diz çökmemizi isteyenlere sadece kanat germiyorsunuz. Ayrıca milletimizin bütün değerlerinin tam zıddını simgeliyorsunuz. Özgürlükten nefret ediyorsunuz. Bağımsız düşünceden nefret ediyorsunuz. Mitingleri ve yürüyüşleri seviyorsunuz. Din tacirliği yaparak bizim sırtımızdan bir halifelik hayal ediyorsunuz. Müslüman Kardeşler’in bildik yöntemleri Bugün ülkemizdeki İslamcı partileri destekleyerek, onlara emrinizdeki şirketlerden hediyeler alarak, dernekler kurarak, camilerimizi kontrol ederek bu arzunuzu yavaşça gerçekleştiriyorsunuz. Bir taraftan tabutlarımız için mezar kazarken, öbür taraftan bize cenneti gösteren “Müslüman Kardeşler” örgütünün bildik, eski yöntemleri. Hayır Sayın Erdoğan, bir taraftan Kürtlere ve muhaliflerinize ölüm saçarken sizin bize yardımcı olmak istemediğinizi, özerklik hakkımızı savunmadığınızı çok iyi biliyoruz. Ortadoğu’da mağdurla ağlayıp cellatlarıyla iş antlaşmaları imzalıyorsunuz. Bizim haysiyetimizi değil kendi halifeliğinizi savunuyorsunuz. Zulümlerinizi, tasfiye listelerinizi, her gün daha fazla dolan korkunç hapishanelerinizi, Sarayınızın emrindeki yargınızı, küstahlığınızı ve palavralarınızı unutmayacağız. Osmanlı’nın kötü bir taklidi Siz paylaşacağımız bir insanlık değil Osmanlı’nın kötü ve kanlı bir taklidini gerçekleştirmeyi hayal ediyorsunuz. İslam sizin için sadece bir basamak. Tanrı bir ticari ürün. Modernlik bir düşman. Filistin sadece bir vitrin. İslamcılar ise şaşkın dalkavuklarınız. Tarih sizi iktidara tutunmak için yaptığınız hilelerle, kurmaca darbelerinizle, farklı fikirlere ve halkınıza yürüttüğünüz cadı avıyla, öldürdükleriniz ve işkence ettiklerinizle hatırlayacak. Tarih sizi bombalarınızla, savaşlarınızla, diyalog kurma acziyetinizle, kendiniz ve kendi kişisel hikayeniz dışında kimseye hayat hakkı tanımamanızla hatırlayacak. BM’deki Kudüs oylamasını kendi ticari ürününüze çevirdiniz. Filistinlilerle birlikte size gülmemize müsaade edin. Filistin davası sizin için ticaretini yaptığınız bir ürün. Tıpkı diğerleri için olduğu gibi. Diz çökmüşlerin sırtına binmeyi çok iyi biliyorsunuz. Biz Cezayir’de kendini Tanrı gören ve istediğine hayat hakkı verip istemediğine vermeyenlerden çok çektik. Onlar sizin ziyaretinizden mutlu. Biz değiliz. Cezayirli İslamcıların ve popülistlerin idolüsünüz. Onlar halifeliğinizle evlilik yapmadan iktidara gelmeyi hayal edemiyorlar. Biz ülkemizi bir özgürlük ülkesi olarak hayal ediyoruz. Daha önce elimizden alınmış olsa da onurlu bir ülke hayal ediyoruz. Bunlar ne sizin hayaliniz, ne de sizin değerleriniz. ‘Siz sadece bir illüzyonsunuz’ Güzel Türkiye’yi kendi yandaşlarınız, yakınlarınız ve hanedanınız için bir pazara ve muhalifleriniz için bir hapishaneye çevirdiniz. Ümit ediyoruz ki bu güzel millet sizin elinizden sağ kalarak kurtulacak. Mahkumları, işkence mağdurları, bombalanan çocukları bunu da atlatacak. Siz sadece bir illüzyonsunuz. Sizde biliyorsunuz. Biz de. Aşağılanmışlık duygumuza, sevdiğimiz değerlere, inançlara yatırım yapıyorsunuz. Kendinizi bir kurtarıcı olarak sunabilmek için. Oysa tam tersine bir mezar kazıcısınız. İlk önce kendi ülkeniz ve sonra komşu ülkeleriniz için. Türkiye, size hiç bir vefa borcu olmayan bir mucize. Bu mucizeyi bu ulusun rönesansını sağlayan ve itibar kazandıran özgür ruhlu kadınlara ve erkeklere borçlu. Tıpkı ömür boyu hapise mahkum ettiğiniz Ahmet Altan gibilere. Tıpkı diğer İslamcılar gibi başkalarının zaferlerini çalmayı seviyorsunuz. Devrimlerin olgunlaşmasını bekliyorsunuz ve vakti geldiğinde kendiniz Tanrı’nın atadığı halife olarak tayin ediyorsunuz. Sizin popülizminiz bu güzel ülkeye çok şey kaybettirecek ve vaazlarınız suçlarınızı örtmeye yetmeyecek. Bizim islamcılarımız ve popülistlerimiz Vahhabi para babalarını kaybettikten sonra sizi yeni bir cüzdan olarak görüyor. Bilin ki, onlar bizden değiller. Sadece sizin ideolojik hareminizin mensupları. ‘Dostlara ihtiyacımız var, elini kana bulamışlara değil’ Tarih sizin sebeb olduğunuz ölümleri ve mahkumları, tasfiyelerinizi, yolsuzluklarınızı, savaş uçaklarınızı, Sarayınızın emrindeki adalet saraylarınızı hatırlayacak. Buraya Osmanlı fatihi gibi, kurtarıcı Barbaros gibi gelmiyorsunuz. Kurtarıcı gibi gelen korsanların hikâyelerini iyi biliyoruz. Biz güçlü, bağımsız ve ecdadınla gurur duyan bir ülke hayal ediyoruz. Farklılıklarını kabul eden, farklı din ve inançlara saygılı, çoğulcu ve herkesin mutluluk arama hakkına saygı duyan bir Cezayir hayal ediyoruz. Dostlara ve müttefiklere ihtiyacımız var. Sizin gibi elini kana bulamışlara değil. Hilelerinize burada yer yok. Bu ülkedeki ajanlarınızın da uzun bir geleceği yok. Fethedilmiş topraklarda değilsiniz. Sadece bir fetih yanılsaması yaşayacaksınız. Tıpkı eski sömürgeciler gibi. Kamel Daoud
0 notes