Text
Kağıtları yaktık!
Türkiye’nin kağıdı yok. Kağıt üretmiyoruz. Çünkü fabrikaları yağmaladık. Nasıl mı? Bir örnek...
Giresun’daki AKSU Kağıt Fabrikasına 60 milyon lira değer biçilirken iktidar 2003 yılında bu kuruluşu 5 milyon liraya Milli Gazete’nin yan kuruluşu Milda’ya sattı...
Şirket fabrikayı işletemedi. Makinelerini 2010’da 11 milyon liraya hurdacıya okuttu.
2013 yılında hükümetin talimatı ile Giresun İl Özel İdaresi, SEKA Kâğıt Fabrikası’nın 684 dönümlük arazisini 68 milyon liraya Milda’dan satın aldı, TOKİ’ye verdi.. Toki arazi üzerine konut inşa etti.
Sonuçta Milda, 5 milyon liraya aldığı fabrikadan toplam 79 milyon lira gelir elde etmiş oldu. Ama fabrika yok oldu. Ülkenin temel direği olan diğer sanayi ve tarım kuruluşları benzer uygulamalarla yoklara karıştı. kendi kendimizi kurşunladık
YAYIN
Kitap piyasasında durum nedir? Uğur Mumcu Vakfı yöneticisi Özge Mumcu anlatıyor:
“Bugün tüm yayıncılar dolar veya euro’ya bağlı kağıt almak durumunda. Ödemeleri o günkü pariteye bağlı olarak yapmak durumundayız. Taksit yok. Ama kitapevlerinin aldıkları kitabın parasını bize ödemesi en erken 4 ayda mümkün oluyor.”
Yayıncıların beklediği bir çözüm var...
“İktidar kağıt üzerindeki vergileri kaldırmalı” diyorlar...
Seyyar Terbiye Sergisi
Cumhuriyet tarihini okurken kenarda kıyıda kalmış çok ilginç bilgilere raslıyoruz. Örneğin...
“Seyyar Terbiye Sergisi” diye bir şey duymuş muydunuz?
Biz duymamıştık... Neymiş Seyyar Terbiye Sergisi...
Üç vagonlu bir trendir bu...
Milli Eğitim Bakanlığı ve TCDD’nin beraber hazırladığı bu tren, 1930’larda Ankara, Kırıkkale, Yerköy, Fakılı, Kayseri, Şarkışla, Sivas, Zile, Amasya, Havza, Samsun gibi demiryolunun ulaştığı şehir ve kasabalarda belirli süre kalıyor... Bu vagonlarda eğitimdeki son yenilikler, halk sağlığına ilişkin faydalı bilgiler sergileniyor. Eğitim cihazları, beden sağlık bilgisine ait filmler, afişler, kitaplardan oluşan ekipman ile bir doktor, bir maarif müfettişi de bulunuyor. Cumhuriyet hükümetleri halkı eğitmek için böyle projeler uyguluyor. Saf ama iyi niyetli, yaratıcı projeler...
Balıkçı
Kim ne derse desin siyasi davetlilere her zaman saygılı davranmışızdır.
Bu yolda ne kadar ileri gittiğimizi rahmetli Gazeteci Çetin Özbayrak Gündüz Vassaf’a anlatmış... O da “Türkiye Sen Kimsin” adlı kitabında (S.254) bize aktarıyor:
“Zamanın Finlandiya Cumhurbaşkanı Kekkonen Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulunuyor. Çankaya’da görüşmeler bittikten sonra birkaç gün de İstanbul’da ağırlanıyor. Konuk Cumhurbaşkanı’nın zevklerinden biri balık tutmak... Yılların balıkçısı Boğaz’da balığa çıkıyor. Devlet yabancı konuğunu mahcup etmemek için Deniz Kuvvetlerine bağlı balık adamlar aracılığıyla harekete geçiyor. Kekkonen’in suların derinliklerine sarkan oltasının ucundan birkaç kez çektirilip ucuna canlı balık takılıyor...”
Sahi mi bu yoksa şaka mı, diyecekseniz... Onu Gündüz Vassaf’a soracaksınız...
ARABİK
İstanbul’da bir Arap turist bolluğu göze çarpıyor. Esnaf bu durumdan memnun. Çünkü döviz geliyor. Kimi kesimler ise Arapları maalesef sevmiyor. Oysa Arapların kimseye zararı yok,kimseye sataşmıyor, olay çıkarmıyorlar. Tatlıcılara çok düşkünler. Büyükada’yı seviyorlar.Ancak denize girmiyor, öğle vakti ada turunu bitirip geri dönüyorlar. Bir twitter mesajı gözümüze çarpıyor:
“Nereye gitsem çok miktarda Arapla karşılaşıyorum. Müzeler hariç. Müzelere hiç uğramıyorlar.”
Bu arada çok miktarda gayrimenkul ve şirket satın alıyorlar. Bazılarımız Arapların gelecek yıllarda bizi azınlıkta bırakacağından kuşkulu!
24 notes
·
View notes
Text
ZAFER BAYRAMI
Büyük Taarruz’dan sonra Yunan orduları İzmir’e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla topraklarımız Yunan işgalinden temizlenmiş oldu. Türkiye, Birinci Dünya Savaşının yenik devletleri arasında olup da esarete boyun eğmeyen ve istiklalini tekrar kazanan tek devlettir.
Türkiye’nin batısı üç yıl Yunan işgali altında kaldı. Köyler, kasabalar, şehirler yakıldı, yıkıldı. Yunanlılar özellikle çekilirken görülmemiş zulme başvurdular.
Büyük Zafer’den sonra Ege’yi gezen Falih Rıfkı Atay’a Uşak’ta anlatılanları dinleyelim:
“Hepimiz evlerimize kapandıktı... Yunanlılar birkaç dinsiz bulmuşlar. Bu herifler birkaç defa ‘Dışarı çıkın, bizimkiler geldi’ diye bağırdılar. Hepimiz sokaklara döküldük. Yunanlılar : ‘Demek Türkler geldiği vakit böyle sevineceksiniz’ diye çoluk çocuk ellerine kimi geçirdilerse süngülediler, bacaklarından tutup ateşe attılar”
Çekirdek bağımlılığı!
Son günlerde ABD’ye tepki olarak kıralım, sigaraları almayalım gibi boykot öneriler yapılıyor. Faydası var mı?
Okurumuz yazıyor:
“Amerika’dan ithal ürünler hayatımıza öyle bir girmiş ki. Marketlerin çoğunda satılan milli yiyeceğimiz kuru fasulye, nohut, pirinç bile Amerika’dan ithal. Hele öyle bir ürün gördüm ki “Pes artık” dedirtti.
Ankara’da “Altunbilekler” isimli bir süpermarket var.
Orada paketlenmiş “Dakota” marka ay çekirdekleri dikkatimi çekti. Çocukluk dönemlerinde heyecanla seyrettiğimiz kovboy filmlerinde Dakota çok sık geçerdi. İsmini görünce menşeine baktım. Yanılmamışım; Amerika’dan ithal.
Trakya’nın her yeri, Anadolu’nun pek çok yeri sapsarı ay çiçeği tarlalarıyla doluydu. Onları da mı bitirdik?
SANDIK
CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geçenlerde Hürriyet’e verdiği röportajın bir yerinde önemli bir bilgi verdi:
“Bizim ve sivil toplum örgütlerinin temsilci gönderemediği sandık sayısı 9429… “
Geçen yıl referandumda CHP 9300 sandıkta temsilci bulunduramamıştı. Bu yüzden çok eleştirildi.Bu defa her türlü tedbiri alacaktı. Ama bu defa daha da fazla sandıkta üye ve gözlemci bulunduramamış...
Başta Onur Öymen birçok CHP’li Kılıçdaroğlu’na gözlemci bulundurulmayan sandıkların numaralarını soruyor. Ki bu sandıklara atılan oylara bakarak bir analiz yapabilsinler. Kılıçdaroğlu bu bilgiyi de vermiyor.
Adeta seçim kazanmaya korkuyor...
TRAJİK
Bayram trafiğinde şehit sayısı değişmiyor.. Onca bölünmüş yol, viyadük, köprü vs. yapıldığı halde bu bayramda da ölü sayısı 150’yi geçti. Yaralı sayısı 500’ün üzerinde. Onların önemli bölümü de ömür boyu sakat kalacak...
Trafik canavarını neden yenemiyoruz?
- Çünkü araç kullanmasını bilmiyoruz, üstelik bilmediğimizi de bilmiyoruz...
- Bilime değil kadere ve ecele inanıyoruz.
- Kurallara uymamayı marifet sanıyoruz.
- Mekanik akıl sahibi değiliz.
Gazeteler ölüm haberlerini “kaza” diye veriyor.
Oysa tamamına yakını “kural ihlali”...
Daha da özetle; cehalet...
İŞ
Siyasal Bilgiler Fakültesinin efsane hocalarından Seha Meray demiş ki:
“Biz Türkler kendimizi çok ciddiye alırız ama yaptığımız işi ciddiye almayız...”
Oysa tam tersinin olması gerekmez miydi?
2 notes
·
View notes
Text
Dumanı savurduk
ABD’ye misilleme olarak düşünülen öneriler arasında eski AKP milletvekili Cevdet Erdöl’ün “Amerikan sigaralarını boykot edelim” çağrısı da var... Prof. Cevdet Erdöl’ün geçmişte sigara yasağı konusundaki çabalarını takdirle karşılamıştık. Bu defaki önerisi de iyi niyetli olabilir. Ancak uygulama olanağı var mı?
2000 yılında Türkiye’nin değişik yörelerinde 450 binin üzerinde aile tütün üretirdi. Yılda 290 bin ton tütün elde edilirdi. Bununla içeride sigara üretilir, dışarıya ihracat yapılırdı. Üretici aile sayısı bugüne dek 450 binden 35 bine, yıllık üretim 290 bin tondan 62 bin tona geriledi. Sigara pazarına gelince... 2001 krizinde İMF bastırdı, TEKEL’i özelleştirme kararı alındı, tütün üreticisi desteksiz bırakıldı, pazarı yabancılar hızla ele geçirdi... Özelleştirme adı altında Türk tütünü ve sigara sanayiini yok etme programı baştan sonra AKP iktidarı döneminde uygulandı. Pazarın artık yüzde 90’dan fazlası Philip Morris, BAT, JTİ gibi yabancı şirketlerin hakimiyetindedir... Artık ne tütünümüz var ne sigaramız. Ne de boykot yapacak halimiz... Boykota kalkışmak sigara karaborsasını patlatır, o kadar... Ballı lojmanlar
700
Cumartesi anneleri bugün 700. kez Galatasaray Meydanı’nda olacaklar... Gözaltında kaybolmuş ya da kaybedilmiş çocuklarının resimlerini kaldırarak nerede olduğunu devlete soracaklar. 23 yıldır sordukları gibi... Yazar Ercan Kesal, Cumhuriyet’teki yazısının bir yerinde diyor ki: “Bir televizyonda İbrahim Aslan’a rastladım. Yetmiş sekiz yaşındaki Mardinli İbrahim Aslan, “Dualarım kabul oldu” diye sevinçten ağlıyordu. Oğlu Mehmet Emin’in yanmış kafatası ve kemikleri 18 yıl sonra bir kuyunun dibinde bulunmuş da ona seviniyormuş...” Sözün bittiği yer artık Galatasaray Meydanı...
Ballı Lojmanlar
Kamu lojmanlarının satılacağı, bundan 500 milyon TL kaynak beklendiği yolunda haberler okuyoruz... Satışta öncelik, içinde oturan devlet memurlarında olacakmış. Şayet onlar almazsa ihale ile satılacakmış. Okurumuz haklı bir tepkide bulunuyor: “Bu lojmanlarda oturanlar o evlerde hak sahibi değiller ki. Sadece işleri veya görevleri gereği geçici bir süreyle o lojmanlar kendilerine tahsis edilmiştir. O sürenin sonunda lojmanları boşaltmaları gerekiyor. Zaten lojmanda oturarak belirli bir süre için kendilerine ekonomik anlamda bir fayda sağlanmış. Peki bir de, geçici süreyle oturduğu lojmana avantajlı bir şekilde sahip olmak neyin nesi? Lojman satılacaksa ihaleye çıkılır; içinde oturan da ihaleye girer; en uygun teklifi verirse lojmanın sahibi olur.” Netice... Her işimiz bir garip...
Sen gez ben öderim
CHP milletvekili Gürsel Tekin’in ilgili bakana sorusu: “Bir bakana makam aracı olarak kullanmak üzere aylık kirası 37 bin lira olan araç kiralandı mı? Kiralandıysa bu bakan kimdir?” Yıllık kirası 444 bin lira olan bir araç! Nasıl bir araçsa bu...
ARAÇ
Kültür ve Turizm Bakanlığı turist getiren şirketlere uçak başına 1500 dolar ödüyor. Bu miktar ekim ayında 3 bin dolara yükselecekmiş. Dahası... Bu katkı, kasım ve aralık aylarında (200’den fazla turist getiren) uçak başına 9000 dolar olarak uygulanacak.
Vatandaşın gelen turistle ilgisi yok. Turisti getiren şirketle, turisti ağırlayan otelle de ilgisi yok... Ancak vatandaşın cebinden uçak başına 9 bin dolar (54 bin lira) alınıp turizmin keyfini sürenlere katkı yapılıyor... El insaf yahu...
SÖZ
“Geçmişe pişmanlık duymak, geleceğe umutla bakmak ve yaşadığım andan hiçbir zaman tatmin olamamak; bütün ömrüm böyle geçiyor.” Çaykovski “Dünya, aç oldukları için uyuyamayanlarla, açlardan korktukları için uyuyamayanlar arasında bölünmüş durumdadır.” Paulo Freire
3 notes
·
View notes
Text
Adalarda trafik
İstanbul’un incisi adalarda cumartesi pazar günleri adım atacak yer yok. Son birkaç yılda bu kaosa bir de elektrikli araçlar eklendi. Bazıları kamyonet büyüklüğündeki bu araçların sayısı mantar gibi artıyor. Belediye bir ara sadece ihtiyaç sahibi olanların bu aracı kullanmasına izin vermişken ipin ucunu bıraktı. Heybeliada’dan bir yakınımız, Ferda Kolçak Köstendil yazıyor:
“Adalarda tek ulaşım aracı da düne kadar faytondu. Heybeliada’da faytonların sayısı 30 ve faytoncular da çoğunlukla yaşlı ve adada oturan kişiler. Ancak at ahırlarının durumu çok kötü, son derece bakımsız ve derme çatma. Hayvanseverlerin bence oradan başlaması daha doğru olurdu. Kaldı ki at arabalarına bir formasyon verilirse hiç de iptal edilecek bir ulaşım aracı değil. Viyana’nın, Prag’ın, Peşte’nin, Londra’nın merkezlerinde bu araçlar, görsel olarak çok şık olup kişilere hizmet vermeye devam etmektedirler. Ancak bunların yerini şimdi akülü araçlar aldı. İlk önce sadece ihtiyaç sahibi olan engelli ve hasta kişilere verilen bu araçlar, şimdi bakkalın eve teslim aracı olmanın yanısıra, gençlerin ve ailelerin de ulaşım aracı oldular. Yollarda verdikleri sıkıntı, merkezdeki dolaşımı engellemeleri, park yeri sorunları gün geçtikçe artarak devam ediyor.” Heybeliada’ daki sorun Büyükada’da iki kat daha vahim. Ulaşımı ciddiyetle planlamak şart...
Kangal 1933...
Cumhuriyet dönemine ilişkin onca kitap okuduk.. Ancak hala kıyıdan köşeden ilk kez duyduğumuz şaşırtıcı bilgiler çıkıyor önümüze... 1922 doğumlu, eski milletvekili ve soylu bir cumhuriyet aydını olan Ali Nejat Ölçen’in iki ayda bir çıkardığı “Türkiye Sorunları” adlı dergide gözümüze şu satırlar ilişiyor: “1933 yılında Sivas ilinin Kangal ilçesinde ilkokulun üçüncü sınıfındaydık. O küçük ilçede sadece Hükümet binasıyla okulun çatısı kiremit örtülüydü. Altı toprak, üstü toprak kerpiç evlerde yaşıyorduk. Aylarca kimse sokağa çıkamazdı.
1932 - 33 öğrenim döneminde bir gün beyaz uzun gömlekli iki kişi atlarıyla geldiler. Hepimizi teker teker bahçeye çıkardılar ve uzaktaki duvara astıkları büyük perdede gittikçe küçülen harfleri okumamızı istediler. En sondaki “z” harfi çok küçüktü. Sonra da atlarına binip gittiler. Sivas’ tan gelmişlerdi. Hekim olmalıydılar.
Okula bir ay sonra gönderdikleri küçük paketin içinden siyah çerçeveli dört gözlük çıkmıştı. O gözlüklere ilişik pusulada dört öğrencinin adı yazılıydı. Onlar uzağı göremeyen öğrencilerdi.”
ALTIN
Sümeyye Boyacı 15 yaşında, iki kolu doğuştan olmayan bir kızımız. Ama direnci ve azmi zirvede.. Avrupa Paralimpik yüzme şampiyonasında 50 metre sırtüstünde birinci oldu. Altın madalya kazandı. Sümeyye yüzmeye 5 yaşında ailesinin desteğiyle başlamış. Balıkların da kolu yok ama yüzüyorlar, diye düşünmüş. Çalışmış çabalamış. Bugün artık bir şampiyon... Hürriyet’te yayınlanan röportajında diyor ki: “İnsanlar artık ünlülerin yediğini, giydiğini değil sporcularının sanatçılarının başarılarını konuşmalı...” 15 yaşındaki Sümeyye tüm ülkeye yurttaşlık dersi veriyor... Sevgiyle...
MERAK
Okurumuz soruyor:“Ekranlarda hemen her gece açık oturumlar izliyoruz..Bu oturumlar genellikle CHP ve İyi Parti’ye ayar vermek üzerine düzenleniyor.Arada başka konulara da giriliyor. Günümüzde İstanbul’un en büyük sorunu Kanal İstanbul projesidir. Birçoğumuza göre bu proje İstanbul’un sonunu getirecek. Acaba öyle mi gerçekten? Bu konu ekranlarda neden hiç tartışılmıyor? Gerçi tartışmalar çoğu kez iktidarın istediği şekilde sonuçlandırılıyor amma.. Yine de yararlı olur diye düşünüyorum...”
1 note
·
View note
Text
Güngör Uras
Değerli bir yazar, ağabeyimiz ve dostumuz Güngör Uras da aramızdan ayrıldı. Aylardır hastanedeydi. Doktorların bütün çabasına rağmen ağrıları dinmiyordu. Buna rağmen yazılarını tek bir gün aksatmadı. Her ziyaretine gittiğimizde sandalyede oturmuş ağrılar içinde köşe yazısını yazarken buluyorduk...
En büyük çabası ekonomi dünyasında olup bitenleri Ayşe Teyze’nin anlayacağı şekilde halka aktarmaktı. Cari açık ne demek, enflasyon hesabı nasıl yapılır, ekonomideki gelişmeler halkın mutfağına nasıl yansır, Güngör ağabeyimiz bıkıp usanmadan halka bunları anlatmaya çabaladı. Her zaman olumlu ve umutlu olmaya çalıştı. Dünyayı ve Türkiye’yi karış karış gezdi, gördü, yaşadı. Hayatı sevdi.
Bir filozof:
- Ölüm iyiliklerden değil kötülüklerden uzaklaştırır, diyor...
Güngör Uras güzellikleri yaşadı, kötülükleri bu dünyada bırakıp aramızdan ayrıldı. Eşi, kızı ve tüm diğer sevenlerine başsağlığı diliyoruz.
Kurbanı dondur!
“Kurban Bayramı öncesi derin dondurucu ve kıyma makinesi satışlarında patlama oldu. Satışlardaki artış yüzde 150’ye yaklaştı. Ağustos ayının ilk haftasına göre ise artış 5.5 katı buldu.”
Haber ne anlama geliyor, belli... İnsanlarımız kestikleri kurbanın k bir bölümünü konuya komşuya dağıttıktan sonra büyük parçasını kendilerine ayırıyorlar. Eh, ayrılan parça büyük olunca onun sağlıklı şekilde saklanması da şart tabii.
Bizim zamanımızda kurban etinin çoğu fakirlere dağıtılır azı evde kalırdı.
Şimdi çoğu evde kalıyor... Dağıtılanın önemli kısmı da akrabalara, varlıklı dostlara gidiyor.
Sağlık Bakanlığı da bu yeni hayat tarzına! uygun olarak etlerin nasıl sağlıklı korunacağını anlatan basın açıklaması yaptı. Etlerin eksi 2 derece buzlukta birkaç hafta, eksi 18 derece olan derin dondurucuda 3-4 ay süreyle sağlıklı şekilde saklanabileceğini bildirdi.
“Eskisine göre daha zenginiz ama gönlümüz daha fakir...”
Kimindi bu söz?
YILDIZ
Yıldız basketbol takımımız geçen hafta Avrupa üçüncüsü oldu. Yine bu yıl 17 yaş altı basket takımımız Dünya 5’incisi, genç milli takımımız da Avrupa beşincisi oldu. Harika çocuğumuz Mete Gazoz, 19 yaşında olmasına rağmen ustalara kök söktürerek okçulukta dünya ve Avrupa şampiyonalarında altın madalyaya uzandı.
Teniste Yankı Erel genç çiftlerde Wimbledon şampiyonluğunu kazandı.
Gençlerimiz kendi imkanlarıyla çalışıp büyük başarılar kazanıyor.
Halkımızın ve basınımızın maalesef bunlardan pek haberi olmuyor.
Spor kültürümüz bir türlü futbolun ötesine geçemedi.
LOKUM
Birkaç yıl önce Kadıköy’de Şekerci Hacı Bekir’in arka tarafındaki masalarda oturup kendimize çay söyledik.
Çayı getiren garsona sorduk:
- Sizde tatlandırıcı var mı?
Garson arkadaş acı bir gülümsemeyle:
- Burası şekerci Hacı Bekir abi, dedi, burada suni şeker olur mu?
Mahçup olduk... Çünkü sitemi haklıydı...
Dün aynı yerde çayımızı içerken öğrendik ki...
Meğer Hacı Bekir artık şeker yerine tatlandırıcı kullanarak sakızlı lokum yapmaya başlamış... Bir paket alıp tadına baktık... Lokum tadı alamadık... Şekersiz lokum olur mu? Olmuyor...
BAYRAM
“Nereden gelip nereye gidersek gidelim, bu güzel dünyayı, bu ışığı, bu binbir renkli toprağı, bu içleri sevinç dolu insanları gördük ya,yaşadık ya... Ya hiç gelmeseydik, bu güzelim dünyayı hiç görmeseydik...”
Bu satırlar Büyük yazar Yaşar Kemal’e ait.
Böyle bakalım işte dünyaya...
İyi bayramlar...
2 notes
·
View notes
Text
Isparta’nın gülü...
Isparta muhabirimiz Hasan Özbek telefonun öbür ucunda dertli bir sesle anlatıyor:
- Gül üreticisi zor durumda, birkaç satır yazsanız da Ankara’dakiler sesimizi duysa çok iyi olur...
Ardından, gül üretimi ile ilgili bilgi veriyor... Dünyada yağ çıkarılan gülün yüzde 65’ini üreten Isparta’da bu işle 12 bin aile uğraşıyor. Geçmişte bizden başka sadece Bulgaristan’da gül üretilirdi. Son yıllarda gül üreten ülkeler çoğaldı. Talep azaldı. Gülyağı fiyatının çoktan açıklanması gerekirken bu yıl hâlâ açıklanmadı. 3 ton gül yaprağından 1 kilo gülyağı elde edilir.
Geçen yıl kilosu 7500 dolardı.
Bu yıl bu fiyatın altında kalacağı sanılıyor. Hasan Özbek meslektaşımız diyor ki:
- Gül yağı malum, kozmetik ürünler ve ilaç sanayiinde kullanılır. Batılılar bizden aldıkları gül yağını parfüm gibi kozmetik ürünlerine dönüştürüp satıyor. Esas parayı onlar kazanıyor. Bizim de bu darboğazdan kurtulmak için mutlaka kozmetik sanayiini kurmamız lazım. Bu da ancak devlet desteğiyle olur...
Isparta’nın geçmişte gülüyle birlikte halısı meşhurdu. Halı üretimi tarihe karıştı. Hem makine halısı, hem Sümerbank’ın kapatılması Isparta’da halı üretimini sıfırladı.Hasan Özbek: “Gül de aynı akıbete uğramamalı” diyor. “Kozmetik sanayii kurulması şart” diyerek sözü noktalıyor...
KANAL
İstanbul Boğazı’nda dün yine bir gemi kazası yaşanıyordu ki...
Yalılara yönelen gemi son anda durarak bir felaketin yaşanmasını önledi.
Tabii bu tür kazalarda her zaman işitildiği gibi...
Yandaş medyada kimileri yine:
“Kanal İstanbul’un gerekliliği bir kez daha anlaşıldı” şarkısını söyleyiverdi.
Peki Kanal İstanbul’da hiç gemi arızası veya yangını olmayacak mı?
Böyle bir arızada bütün kanal tıkanacak haberiniz var mı?
Boğaz’da bir kaza olsa da gemiler yanından geçer gider.
Kanal’da kaza olursa tek gemilik su yolu günlerce, aylarca, kapalı kalır...
Bu kadarcık şeyi akıl edemiyor musunuz?
Papaz yahnisi...
Rahip Brunson olayı ABD ile aramızdaki sorunların sadece bir tanesi. Ancak en ön sırada çözüm bekleyeni...
Anlaşılıyor ki Donald Trump, Erdoğan’la yaptığı görüşmede papaz Brunson’ın serbest bırakılacağı izlenimi edinmişti. Papazın ev hapsine alındığını duyunca aldatıldığını düşündü.
İpler bunun üzerine tarihte görülmemiş ölçüde gerildi. Bu olay yargıya baskı yapıldığı izlenimi vermeden nasıl çözülebilir?
Emekli Büyükelçi Pulat Tacar şöyle diyor:
- Bence çözüm papazı hükümetçe istenmeyen şahıs ilan edip, Amerika’ya yollamaktır.
Fikir güzel. Ancak bu yola gitmekte geç kalındı mı? Bu karar ABD’yi yumuşatır mı? Yerel seçim kampanyası ile Trump savaşını birlikte yürüten CumhurbaşkanıErdoğan bu yolu siyaseten uygun görür mü? Soruların yanıtını bu hafta alacağız...
YÜCECAN
Büyük usta Can Yücel’i kaybının 19. yılında anıyoruz...
Gazeteler anma gününde uyarıyor:
“Can Yücel’in olmayan sahte şiirlere dikkat” diyorlar...
Ona ait olmayan 30’u aşkın şiir dolaşıyor internette...
Vatandaş beğendiği kimi şiirleri ona atfediyor...
Bu sahte şiirlerden biri ders kitaplarına bile alınmış...
Mesela şu:
“Sevdiğin kadardır ömrün...
Gülebildiğin kadar mutlusun.
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi
Sevdiğin kadar sevileceksin.”
Can Baba’nın sahte olmayan şiiri mi?
Mesela, “Sizmografi”:
“Dünya öküzün boynuzları üstünde dururmuş,/ Her kıpırdayışında öküz, deprem olurmuş.../ Oysa dünya, halkların omzu üstünde durur/ Kıpırdasın da gör!”
3 notes
·
View notes
Text
Bilinçli seçim!
CHP’de 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri ile 16 Haziran referandumunda bilgisayar süreçlerini yürütmüş olan Erdal Aksünger’e, son seçimde görev verilmedi. Bu görev, son seçimde, mühendis kökenli milletvekili Onursal Adıgüzel’e verildi. Ve onun yönetiminde kurulan Adil Seçim Platformu iflas etti. Erdal Aksünger bakınız bu konuda ne diyor:
“2015’teki, 7 Haziran’daki, 1 Kasım’daki ve 16 Nisan’daki süreçleri yönetmiş ve onları var etmiş bir insan olarak söylüyorum. O sistemleri kullanmadılar ve dışarıda bir sistem var etmeye çalıştılar. Adil Seçim Platformu, bir platform. Orada sadece ‘adilseçim.net’ diye mobil bir uygulama yapıldı. Eski sistem kullanılsaydı kesinlikle hiçbir problem olmazdı. Neden böyle bir şeye ihtiyaç olduğunu hiç bilmiyorum. Mobil uygulamasının teknik altyapısının başarısız olacağını söylemiştim. Adil Seçim Platformu’nun başarısız olduğunu kendileri de söylediler ve toplumdan özür dilediler. Açıklamalarında ‘Uygulamanın testlerini bile yapamadık’ demişler. Bu, intihar demektir.”
ABD’ye Reza Zarrab davasını izlemeye bile Erdal Aksünger’i gönderen Kemal Kılıçdaroğlu onu son seçimde görevlendirmediği gibi...
Başarısızlığı tescilli Onursal Adıgüzel’i de dün MYK üyesi tayin etti.
Genel Başkan’ın kime ve neye çalıştığı bir türlü anlaşılamadı.
UĞUR
Uğur Mumcu’nun suikasta uğradığı sokağa dikilen anıtın hemen yanına başkent elektrik idaresi kocaman bir trafo yerleştirrdi. Başta Mimarlar Odası olmak üzere Uğur Mumcu’nun ailesi ve sevenleri durumu protesto ediyor, iktidara:
- Kaldırın şu ucubeyi buradan, diye sesleniyoruz...
Yapılan hem bu ülkenin en değerli yazarlarından birine... Hem onun hatırasına saygı duyanlara.. Hem şehircilik ilkelerine hakarettir... Yazıklar olsun demekten başka söz gelmiyor aklımıza...
ALIVER
Fikir Tayfun Özdemir’den...
Suriye’li vatandaşlar bayram ziyareti için şimdiden sınırda uzun kuyruklar oluşturmuşlar.. Ne gerek var bu sıcakta bu kuyruklarda çoluk, coçuk insanlara eziyet etmeye..
Sınırın öte yanında kalan akrabalarını da bizim tarafa alıverelim..
Bayram izdihamı sona ersin! Bizim gibi güçlü ve adaletli bir ülkeye yakışanı da bu değil mi?
MAKAL
Çok değerli bir Anadolu aydınını, Mahmut Makal’ı 88 yaşında kaybettik. Makal, 1947 yılında İvriz Köy Enstitüsü’nü bitirdikten sonra 6 yıl öğretmenlik yapmış, 1950 yılında köy gerçeklerini anlattığı “Bizim Köy” adlı ilk kitabı yurtta büyük yankılar uyandırmıştı. Bu kitap nedeni ile tutuklanıp bir süre cezaevinde kaldı... Ankara’da yaşadığımız yıllarda görüşür konuşurduk... Adalet Partisi iktidardaydı. TRT o yıllarda da malum TRT... Aynı zamanda şair olan Mahmut Makal bir espri tutturmuştu:
“Günde 5 kez kalkınır memleketim haber bültenlerinde”
Makal’ı saygı ve sevgiyle uğurluyoruz...
Sevr seviciliği
Dün, yani 10 Ağustos, Sevr Antlaşması’nın 98’inci yıl dönümüydü. Tam da bu günlerde... Türk Tarih Kurumu (TTK) Başkanı Prof. Refik Turan, Sevr’in antlaşmadan ziyade bir ‘belge’ olarak anılması için çalışacaklarını söylüyor.
Siyasi İslamcılar Padişah Vahdettin Sevr’i imzalamadığı için bunun bir antlaşma sayılmayacağını iddia ediyor.. Ciddi tarihçiler ne mi diyor? Şunu:
“Anayasaya göre yapılacak barışın Meclis’te kabulü gerekiyordu. Mebusan Meclisi kapalı olduğundan Padişah Vahdettin eski komutan ve vezirlerden oluşan “Saltanat Şûrası”nı topladı. Padişah sorumluluğu bu kurulun üzerine yıkmayı amaçlamıştır. Saltanat Şûrası barışın yapılmasını kabul etti ve Paris’e gönderilen heyet Sevr Barış Antlaşması’nı imzaladı (10 Ağustos 1920).
1 note
·
View note
Text
Çizgi olmayınca...
İYİ Parti neden dağılma emareleri gösteriyor...
Çünkü bir siyasi çizgi etrafında değil bir isim etrafında kuruldu...
O isim de beklenen başarıyı gösteremedi... Bu durumdaki partiler çözülmeye mahkumdur...
CHP’nin de benzer bir durumu var...
CHP siyasi çizgisi olan bir partiydi...
Atatürkçü, cumhuriyetçi, laik ilkeler çevresinde kurulmuştu.
Ancak Kemal Kılıçdaroğlu işbaşına geldikten sonra partiyi kuruluş ilkelerinden uzaklaştırmak için elinden geleni yaptı. Atatürkçü, ulusalcı, cumhuriyetçi isimler partiden uzaklaştırıldı. Partinin belirgin bir siyasi çizgisi kalmadı.
Siyasi çizgi kaybolduğu için belli bir eksende birliktelik sağlanma ihtimali de kayboldu.
İyi Parti ve CHP kendilerine birer siyasi program hazırlamalı...
Seçmen de kimin ne olduğunu ne yapmaya çalıştığını anlamalı...
Yaz tatili...
Marmaris - Datça tarafına gidenler görmüştür... Marmaris ile Datça arasındaki kıyılarda kilometrelerce boş alan ve boş plajlar bulunuyor. Bu bölgede devlet pekâla yaz kampları kurabilir.
Kimler için mi? Mesela özürlüler için.. Mesela diyabetli çocuklar için... Mesela Güneydoğu, Doğu ve İç Anadolu’da görevli olup da tatil yapamayan memurlar için... Tabii bunu söylerken derme çatma kamplardan söz etmiyoruz... Çevreye zerrece zarar vermeyecek, sağlıklı, donanımlı, modern kamplardan söz ediyoruz...
Tatil ihtiyacında olup da bu imkanı bulamayan insanlar böylece denizle bulaşabilir. Bu üzerinde fazla düşünmeden yapılmış bir öneridir. Faydaları, zararları, sonuçları tartışılmalıdır...
Siyasetçiler de gündemlerine almalıdır.
Ancak böyle bir proje özel sektör yağması için fırsat olacaksa... Baştan unutulmalıdır...
S-400
ABD ile aramızdaki sürtüşmenen sebebi sadece Pastör Brunson değil tabii.. ABD S-400 füzelerinin alımından vaz geçmemizi istiyor... Suriye’de PYD’nin varlığını kabul etmemizi bekliyor. İran’da kendisinden yana tavır almamızı istiyor. vs...
Özellikle S-400 tartışması Ankara’yı zora sokuyor.
Uzun yıllar Rusya’da görev yapan iki gazeteci; Cenk Başlamış ve Okay Deprem’in yazdığı “Rusya’yı Ayağa Kaldıran lider” adlı kitabı okurken Türkiye’nin Rusya’ya füzeler için 100 milyon dolar ön ödeme yaptığını öğreniyoruz...
S-400’lerden vazgeçmenin, Rusya’yı kızdırmak yanında böyle bir maliyeti de var.
HİTLER
İsrail Başbakanı Netanyahu, Kudüs’teki Siyonist Kongresinde şaşırtıcı bir iddiada bulunuyor:
- Hitler Yahudileri imha etmeyecekti, diyor, onları sadece ülkesinden kovacaktı.
Peki neden imha etmiş?
Çünkü 1941 yılında Kudüs Müftüsü Emin El Hüseyni, Hitler’e gitmiş:
- Eğer Yahudileri sınır dışı edersiniz hepsi buraya Filistin’e gelir, demiş...
Hitler “Peki ne yapalım” deyince müftü:
- Yakın onları, demiş...
Netanyahu bu öyküyü geçmişte de anlatmıştı. Ancak ciddi tarihçiler böyle bir vakaya inanmıyor. Netanyahu, belli ki Hitler’in suçunu Kudüs Müftüsüne yıkmaya çalışıyor...
MHK
Cumhuriyet’te İklim Öngel’in haberine göre, Kılıçdaroğlu yapacağı değişiklikle örgütten tepki çeken bazı isimleri değiştirecekmiş. Bu son MYK ne zaman oluştu? 7 ay önce.. Kim tarafından oluşturuldu? Kemal Bey tarafından... 7 ay önce MYK oluşumunda hata yapan Genel Başkan bu defa hatasız bir seçim yapabilecek mi?
Kim garanti ediyor?
DOST
“Zengin olmak, iyi bir aileden gelmek, güzel hatta zeki olmak... Ama bunların yanında tek bir yeteneğe,en ufak bir tuhaflığa ve en kötüsü farklı bir fikre sahip olmamak, kısacası ‘başkaları gibi’ olmak... Dünyada bundan daha acınası bir şey yok...”
Dostoyevski
1 note
·
View note
Text
Macun gibiyiz!
Rahmetli Süleyman Demirel ne zaman başbakan olsa iktidarı bırakmamak için elinden geleni yapar, muhalefete hep aynı şeyi söylerdi:
“Bulun 226’yı devirin iktidarı” Malum, o yıllarda (1980 öncesi) milletvekili sayısı 450, dolayısıyla iktidarı düşürmek için gerekli olan sayı da 226 idi. Aradan 40 yıldan fazla süre geçti, o zihniyet bugün CHP’nin başındadır. Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkan olduğundan bugüne girdiği her seçimi kaybetmiş... Oylarını artırmayı bırakın aksine düşürmüş... İleride artıracağına ilişkin en ufak bir umut da yok. Buna rağmen istifayı düşünmediği gibi kurultaya gitmemek için elinden geleni yapıyor. Dayandığı tek şey partinin, seçimli olağanüstü kurultay için delegelerin yarısından bir fazlasının imzasını isteyen antidemokratik tüzüğü. “Bulun 622’yi, toplayalım olağanüstü kurultayı” diyor başka bir şey demiyor. Bir Osmanlı öyküsüdür... Paşanın biri tüm ısrarlara rağmen koltuğunu bırakmazmış. Birisi : “Vinç bulup kaldıralım” deyince bir başkası: - Vinçle de kalkmaz, demiş, koltuğa macun gibi yapıştı ancak kazımakla çıkar... Kemal Bey kararlı... Partisini AKP karşısında 10. kez yenilgiye uğratmadan o tılsımlı koltuktan kalkmayacak... Macun gibi yapıştı oraya...
TÜİT
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’na hitaben atılan tweet şöyle: “Metrolarda da bedava internet istiyoruz. Aksi takdirde yolculuklar sırasında kitap okuya okuya maazallah CHP’li olacağız.”
GÜMBÜR
24 Haziran’dan sonra piyasaya 30 milyar dolar pompalayınca seyreyleyin gümbürtüyü. Dolar tepetaklak düşecek inşallah...” Yukarıdaki tweet’i Melih Gökçek seçimden bir ay önce, 23 Mayıs 2018 günü atmıştı. Seçimin üzerinden bir buçuk ay geçti, dolar değil, Türk lirası tepe taklak düştü. Dolar yerine değeri hızla düşen liradaki gümbürtüyü seyrediyoruz maalesef. Bu tür iddialar neden gerçekleşmedi? Pompa mı arızalandı? Bu ciddiyetsiz iklimde olan namusuyla para kazananlara oluyor. Vatandaşın üç kuruş parası ve birikimi durduk yerde eriyor.
Dostlar başına...
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan şu ağır mesajını iki ayrı yerde tekrarladı: “HDP’nin parlamentoya girmesini destekleyenler hesap verecek” Bu sözlere HDP tepki gösterdi, yapılan açıklamada; - HDP’nin 6 milyona yakın seçmenini ve aileleri ile birlikte 20 milyona yakın yurttaşımızı açıkça tehdit eden bu ifadelerin demokratik siyaset kültürü ile alakası yoktur, denildi... Sözlerin asıl hedefi ise CHP idi. Ancak CHP’den bu sözlere hiçbir yanıt gelmedi. Tam tersine... Genel Başkan Kılıçdaroğlu bu tehditten sonra ‘Yenikapı ruhuyla’ celallendi, ABD’ye karşı AKP’nin desteğine koştu. Muhalefete yönelik tehditleri duymazdan geldi. Böyle muhalefet lideri dostlar başına...
GAZOZ
19 yaşındaki milli okçumuz Mete Gazoz, Okçuluk Dünya Kupası’nın Berlin ayağında birinci olduktan sonra geçen hafta sonunda da Avrupa Grand Prix yarışını şampiyon bitirdi. Mete Gazoz, klasik yayda 64 yarışmacıyı geride bıraktı. Gazetelerimiz bu habere fazla ilgi göstermedi. Bunun bir sebebi gazetelerin ve halkın tamamen futbola sardırmış olması... İkinci sebep yalnız okçulukta değil diğer amatör sporlarda da federasyonların basını önceden bilgilendirmemesi, kamuoyu yaratamaması... Gençleri yüreklendirmenin kiralık futbolcuları alkışlamaktan daha önemli olduğunu düşünemiyoruz.
1 note
·
View note
Text
Maydanoz dedik!
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar çeşitli ürünlerde geçen ay meydana gelen fiyat hareketlerini açıklarken diyor ki:
“Temmuz ayında üretici ve market arasındaki fiyat farkı en fazla elmada yaşandı...
Elma 4 kat, kuru kayısı ve maydanoz 3.8 kat, nohut ve kırmızı mercimek 3.7, havuç 3.6, kuru incir 3.5, yeşil mercimek
3.4 kat fazlaya tüketiciye satılıyor.���
★ ★ ★
Üretici malının para etmediğinden şikayetçi... Tüketici hayat pahalılığından... Aradaki fark aracının cebine gidiyor.
Bu sistemde aracı üreticiden daha çok kazanç sağlıyor.
Çözüm mü? Kooperatifleşme...
Türkiye’nin dört bir yanındaki üretici kooperatifleşerek ürününü el birliğiyle pazara sunabilir.
Tüketiciler de tüketici kooperatiflerini kurarak sebze, meyve alımını doğrudan üreticiden yaparak aracıya aradan çıkarabilirler.
Bu arada belediyeler bu işe el atarsa etkin sonuç alabilirler.
İzmir Büyükşehir Belediyesi bu alanda çok parıltılı örnekler veriyor.
Üreticiyi kooperatifleştiren İzmir Belediyesi bölgede tarımı kalkındırdı. Çiftçi eskiye göre çok iyi durumda.
İzmir modeli bütün Türkiye’ye uygulanabilir...
İktidar partisi böyle bir modeli düşünmüyor olsa da... CHP ve diğer muhalefet partileri bu modeli savunarak gündeme taşıyabilirler.
MANGAL
Asya yakasında Bostancı’dan Kartal’a uzanan otobanın deniz tarafında kalan yeşillik kısmına akşamları mangalcılar yerleşiyor. Izgara et kokuları ve dumanlar etrafı sarıyor. Betonlaşmış kentten kaçan halk burada nefeslenmeye çalışıyor. Bu arada sahildeki ızgara et kokusunu duyan aç kediler koşa koşa yolu geçmeye çalışırken araçların altında kalıp eziliyor. Mangal keyfi böyle bir drama yol açıyor. Hayvan dostlarının üzüntüsüne katılıyor, durumu ilgilenen olursa onlara aktarıyoruz...
SEL
Rize büyük bir sel felaketi yaşadı. Büyük geçmiş olsun. Seller etrafı yıkıp geçerken bir belediye başkanının:“Allahım yardım et, battık” diye mesaj çekmesi medyaya yansıdı. Mesaja gökten şu mesaj gelmiş olabilir mi:
“Ben size yardım ettim. Mühendis gönderdim, iş makinası gönderdim, kum, çakıl, çimento gönderdim. Ama siz dereleri ishal edecek yerde rant işlerine daldınız. Kentteki Atatürk heykeliyle uğraştınız. Sele karşı zamanında önlem almadınız. Şimdi ben ne yapayım! Size nasıl yardım edeyim?!”
TABELA
Ankara Büyükşehir Belediyesi, parkların girişindeki tabelalardan İ. Melih Gökçek adını kaldırdı.
Melih Gökçek, tabelalardaki adının üzerine bant çekilerek iptal edilmesine tepki gösterdi. Tepki haklı mı? Bizce hayır...
Melih Gökçek, halkın parasıyla düzenlenmiş parkın tabelasına neden kendi adını koyuyor? Ne hakla?
Ankara Büyükşehir Belediyesi bir yanlışı düzeltmiş o kadar...
Kiralar zirvede!
İstanbul’da asgari ücretlinin ev kiralama şansı yok... Cumhuriyet gazetesi böyle bir haber yapmış... Aslında İstanbul’da normal bir çalışanın ev kiralama şansı var mı, o da tartışılır... AVM’lerde,hastanelerde, lokantalarda, kafelerde, çağrı merkezlerinde, medyada, devlette vs. çalışan yüz binlerce genç insan 2 bin ila 2500 lira arası aylık alıyor. Haftada 60 saat çalışan bu insanların bu parayla ne ev kiralaması mümkün, ne çağdaş bir yaşam sürmesi. Çünkü 110 metrekare bir evin kirası semtine göre 1700 ile 3500 lira arasında değişiyor. Gençler bu yüzden baba evinden ayrılıp kendi hayatını kuramıyor. Evlenmek vs tabii daha da büyük hayal... Bu gençlere hak ettikleri bir yaşamı sunamıyor bu düzen... Yazık...
1 note
·
View note
Text
Atatürk’e saygı...
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik kötü söz ve hakaret ne yazık ki hâlâ Türkiye’nin gündemindedir.
Bu saldırılar aslında kime karşıdır, kimi hedef alıyor?
Hedefte olan sadece Atatürk müdür?
Demokrat Parti 1951 yılında Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun’u çıkarırken “Kişi için özel kanun çıkartılamaz” denmiş, bunun üzerine ünlü Alman hukukçu Ernst Hirsch’ten görüş alınmış. Alman hukukçu demiş ki:
“Atatürk adında bir şahıs, hukukî anlamda, artık mevcut değildir. Dolayısıyla, ona yasa yoluyla da bir imtiyaz sağlanması söz konusu olamaz. Söz konusu tasarıda ceza hukuk normlarıyla korunması öngörülen hukukî varlık bir şahıs olarak Atatürk değildir. Burada korunmak istenen Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna karşı Türk milletinde genel olarak yaygın bulunan hayranlık ve saygı duygusudur. İşte, ceza tehdidi altına konulmak istenen davranışlar, halkın içinde yaşamayı sürdüren bu saygı duygusunu, yani merhumun anısını zedelemeye müsait davranışlardır.”
HeDePe
Astsubay eşini ziyaretten dönen Nurcan Karakaya ve 11 aylık bebeğinin PKK’nın yerleştirdiği bombayla hayatını kaybetmesi bütün yurtta infial yarattı. HDP’de eş başkanlar da bir açıklama yaparak kanlı saldırıyı kınadılar.
HDP sivil ölümlerde her zaman üzüntü açıklaması yapıyor. Ancak asker, polis ve korucu öldürüldüğünde hiçbir mesajı olmuyor. Belli ki bu saldırılarda haklı bir yan görüyor. HDP’de başkanlar değişiyor zihniyet değişmiyor... Türkiye partisi olma iddiası da o yüzden havada kalıyor...
ADD
Atatürkçü Düşünce Derneği’nin yönetimi değişti, genel başkanlığa Prof. Süheyl Batum seçildi... Nasuh Mahruki, Prof. Yalçın Karatepe gibi isimler de yönetime girdi.
Başta eski Genel Başkan Tansel Çölaşan olmak üzere eski yönetimden 4 kişi de yeni yönetime dahil oldu.
Sempatik, heyecanlı, çalışkan, insan ilişkilerinde pozitif bir isim olan Süheyl Batum’a yeni görevinde iyi şanslar diliyoruz...
Bu zorlu görevi 8 yıldır hakkıyla yürüten Genel Başkan Tansel Çölaşan’a da Atatürkçülerin elbet büyük bir teşekkür borcu vardır...
Eğitimde döküm...
Liseye giriş sınavlarında on binlerce öğrenci açıkta kaldı.
Üniversite sınavlarında 500 bin öğrenci barajı aşamayarak dışarda kaldı. İktidarın göz bebeği imam hatip okulları hem lise hem üniversite giriş sınavında sonuncu oldular.
Eğitimde büyük çöküş yaşanıyor.
Biz hep böyle miydik? Misal: Nobel ödülü sahibi Aziz Sancar ilkokulu Mardin’in Savur ilçesinde okumuş, orta öğrenimini Mardin’de yapmış, üniversiteyi İstanbul Tıp’ta bitirmiş... Anlaşılan o ki... Cumhuriyet okulları 50’lerde Nobel ödülü alacak bir bilim adamına temel eğitim vermeye yeterli nitelik ve düzeyde imiş... Bugün ise çağın getirdiği bütün imkanlara rağmen dünkü kadar başarılı değiliz.
DİRENİŞ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu kurultay tartışmalarından bunalmış:
- Parti bu yüzden çok yıprandı, diyor...
İyi de bunu önlemenin yolu imza polemiğini kapatıp kurultayı toplamak değil miydi?
Demokrasilerde dokuz kez seçim kaybeden bir liderin onuncu kez kaybetmek için koltuk kavgası yaptığı görülmüş şey midir?
● “Bu toplumun vatan sevgisi sağa sola bayrak asmaktan ibaret. Hiç ülkemi güzelleştireyim, yerlere çöp atmayayım, çevremi temiz tutayım, ağaçlandırayım, diyen yok. Ben bu vatanın yeşiline, taşına, toprağına ölürüm, diyen adam ertesi gün ormanda mangal yakıp yerleri çöp içinde bırakıyor...”
Fatih Maçoğlu
2 notes
·
View notes
Text
Zor dostum zor!
CHP İstanbul Milletvekili ve Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu, CHP grubuna yeni anayasa uygulamaları konusunda konuşma yapmış:
- Temel hak ve hürriyetler konusunda kararname yayınlanamaz ancak yapılan düzenlemelerde yetki aşımı var, demiş...
Can alıcı soru burada ortaya çıkıyor...
Cumhurbaşkanı kararnameleri Anayasa’ya aykırılık arz ederse ne olur?
CHP teorik olarak Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir...
Başvurdu diyelim... Acaba sadece 192 sayfalık “1” no.lu kararnameyi Anayasa Mahkemesi kaç ayda inceler, ne ölçüde bağımsız karar verebilir? 15 üyesinden 12’si Cumhurbaşkanı’nca atanan bir mahkemeden söz ediyoruz...
Özetle... CHP’nin kararnameleri iptal ettirmesi pratikte pek mümkün değildir. Anayasa’ya göre TBMM aynı konuda kanun çıkarırsa CBK hükümsüz hale gelir. Gelir de... Cumhurbaşkanı’nın partisi ve ortağı çoğunluktayken Meclis’in böyle bir yasa yapması mümkün mü?
Herhalde TBMM artık çoğunlukla Beştepe’den gelecek talepler doğrultusunda yasa yapacaktır. Bu yasalar da torba yasa şeklinde çıkacak, muhalefetin kürsüden konuşma olanakları sınırlanacaktır. CHP’nin araştırma önergeleri iktidarca kabul görmeyecektir...
Başkanlık Anayasası TBMM’yi sembolik hale getirdi. Muhalefete ise demeç vermek dışında faaliyet alanı bırakmadı.
TBMM için uyku vaktidir...
SAYGI
Yeni sistemde, “3” no.lu Kararname’ye göre, tüm bakanlar yanında tüm bakan yardımcıları ve tüm genel müdürler de Cumhurbaşkanı’nca bizzat atanıyor... Cumhurbaşkanı bakanlığa bağlı genel müdür atarken bakana sormak, onun görüşünü almak zorunda değil... Böyle olunca bakanların yardımcılarını ve genel müdürleri yönetmesi hayli zor olacağa benziyor. Cumhurbaşkanı tarafından bizzat atanan bir genel müdür üzerindeki bakana eskiden olduğu gibi bağlılık ve saygı gösterir mi? Yoksa arkasında Cumhurbaşkanı’nın desteğini hissettiği için başına buyruk mu davranır?
NİYET
CHP Başkanı Kılıçdaroğlu demiş ki:
“Bu dönemde Meclis’i aktif şekilde çalıştırmamız gerekiyor. CHP grubu ciddi ve bilgiye dayalı bir muhalefet gösterecek.”
Bülent Tezcan, Çorlu tren kazası’nın ardından bilgiye dayalı muhalefete örnek veriyor, diyor ki:
- Bu konuyu siyasal bir tartışma haline getirme niyetinde değiliz. Teknik raporu bekleyeceğiz.
Teknik raporun hazırlanması en az 6 ay sürer... Ne kadar dürüst bir rapor hazırlanır o da bilinmez. Sonuçta olay küllenir. CHP’ye de yapacak iş kalmaz.
Özetle... CHP yönetiminin “demeç muhalefeti” yapmaya bile niyeti yoktur...
Botanik nedir?
İstanbul Üniversitesi Botanik Bahçesi’yle ilgili bilgiyi üniversitenin internet sitesinden okuyoruz:
“...Bahçe’de ağaç, çalı, otsu, tropik ve subtropik yaklaşık 5000 adet bitki bulunur. Bahçe, bitki çeşitliliği ve Türkiye’nin en eski botanik bahçesi unvanı ile gerek yurt içi gerekse yurt dışında (400 botanik bahçesi ile tohum alışverişi yapmaktadır) tanınan, saygın bir konuma sahiptir. Bahçe ve seralar her yıl 1000’den fazla biyoloji lisans öğrencisinin eğitim ve öğretimine katkıda bulunurken belirli günlerde de ilköğretim öğrencilerine, İstanbul ve yakın çevresinde yaşayan insanlara ve yabancı konuklara, bitki dünyasından ilginç örnekler sunmaktadır..”
İşte yok edilecek bahçe budur...
İZİN
Yılık izinden bir parçasını kullanmamıza izin verilmesini rica ediyoruz...
Tekrar görüşmek üzere...
0 notes
Text
İsti-fark durumu!
İstifa, gelişmiş toplumlarda sık görülen bir davranış biçimidir. Siyasetçi ve bürokratlar kimi zaman öyle olayların ardından öyle nedenlerle istifa ederler ki şaşırır kalırsınız... Birkaç örnek...
● Letonya Başbakanı Valdis Dombroskis’in istifa nedeni bir marketin çatısının çöküp 50 kişinin hayatını kaybetmesiydi.
● Hollanda Savunma Bakanı Jeannic Hennis, Birleşmiş Milletler adına Mali’de görev yapan iki Hollandalı asker kaza sonucu ölünce, “Sorumlusu benim” diyerek istifa etmiş, onun istifasını Hollanda Genelkurmay Başkanı Tom Middendorp’ın istifası izlemişti. (Bizde, Afyon’da cephanelik patlamasında onlarca asker öldüğünde kimse istifayı aklına bile getirmemişti)
● Japonya Tarım Bakanı Selichi Ota’nın istifa gerekçesi, birkaç okula hataen bir miktar küflü pirincin gönderilmiş olmasıydı. (Bizde defalarca asker ve öğrenci gıda zehirlenmeleri yaşandı, ölümler oldu, istifa tabii ki kimsenin aklına gelmedi.)
● İsveç Ulaştırma Bakanı Maria Borelins. Evinde sigortasız dadı çalıştırdığı ortaya çıkınca... İstifası anında gelmişti.
● Eski Japonya başbakanlarından Yukio Hatoyuma’nın istifa sebebi bir yolsuzluk olayı idi. Peki, yolsuzluğu yapan kendisi veya bir yakını mıydı? Hayır...
Yolsuzluğu partinin on binlerce üyesinden biri yapmış, Yukio Hatoyuma bu sebeple istifa etmişti.
CeBeKe
Türkiye artık büyük ölçüde Cumhurbaşkanlığı kararnameleri yani CBK’lerle yönetilecek. 1 numaralı CBK hafta başında yayımlandı.
Tam 192 sayfa olan kararname 539 madde içeriyordu. Kararnamenin bu kadar hacimli olması uzun bir süredir hazırlanmakta olduğunu gösteriyordu.
Türkiye’de bugüne dek kanunlar önce komisyonlarda görüşülür, partiler görüşlerini bildirir, STK’lerden görüş alınır, tasarı Genel Kurul’da görüşülerek oylanırdı. Bütün süreçlere halkın temsilcileri hakimdi. Yeni düzende ise Cumhurbaşkanlığı kararnameleri politika kurulları ve Cumhurbaşkanlığı ofisi tarafından hazırlanacak.. Cumhurbaşkanı tarafından yürürlüğe konulacak... Milletvekilleri ve halk kararnameden ancak Resmi Gazete’de yayımlandığında haberdar olacak...
ÇİNÇİN
The Banker dergisince hazırlanan listeye göre dünyanın en büyük bankaları sıralamasında ilk dört sırayı Çin bankaları işgal ediyor. En büyük banka, 324 milyar dolarlık sermayesiyle Industrial and Commercial Bank of China İCBC olurken, onu China Construction Bank, Bank of China ve Agricultural Bank of China izliyor. Çin dünya ekonomisinin liderliğinde aldı başını gidiyor... Çin’le ilişkiyi geliştiren ülkeler kazanıyor.
Bu bağlamda olumlu bir gelişme... Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinpeng, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlık törenine özel elçi olarak Kültür Bakanı Luo Shugang’ı gönderdi.
Erdoğan da konuşmalarında Çin’e özel bir yer ayırdı. İlişkiyi geliştirelim...
Vurun piyaniste!
François Truffaut’nun ünlü filmlerinden biri “Tirez sur le Pianiste” yani “Piyanisti Vurun” adını taşır.
Filmin konusu: Çarli (Charles Aznavour) barlarda piyano çalarak hayatını kazanmaya çalışan bir piyanisttir. En büyük sorunlarından biri mafyayla başı derde giren kardeşi Şiko’dur.
Kardeşini bu belalı adamlardan kurtarmak için ona yardım eden Charlie hiç ilgisi yokken büyük bir belaya bulaşır.
Bizde de benzer bir film oynuyor...
Adı: Makinisti Vurun...
Pamukova kazasından sonra makinistler tutuklanmıştı...
Çorlu kazasından sonra da iki makinist gözaltına alındı.
Yağmur yağmış, rayların altındaki toprak kaymış, tren raydan çıkarak 24 kişinin ölümüne yol açmıştır. Hiç ilgisi yokken makinist gözaltına alınır.
Nasıl olsa onun koruyanı ve kollayanı yoktur... Vurun makiniste!
0 notes
Text
Yeni dönem...
Yeni dönemde Türkiye büyük ölçüde Cumhurbaşkanlığı kararnameleri (CBK) ile yönetilecek... Getirilen hüküm şöyle:
“Cumhurbaşkanı yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir.”
Bunun bir istisnası var:
Cumhurbaşkanı “Temel haklar,kişi hakları ve ödevleriyle siyasi haklar ve ödevler” alanında kararname çıkartamaz.
Değerli Hukukçu Hikmet Sami Türk “Anayasa’ya Aykırı Anayasa Değişiklikleri” adlı kitabında pek tartışılmayan bir noktaya dikkati çekiyor.
Anayasa’nın ikinci kısmında yer alan “Sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler” istisna olarak sayılmadığına göre Cumhurbaşkanı bu alanlarda da kararname çıkarabilecektir. “Ailenin korunması ve çocuk hakları”, Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi”, “Çalışma ve sözleşme hürriyeti”, “Toplu iş sözleşmesi grev hakkı ve lokavt”, ”Sağlık çevre ve konut” “Gençlik ve spor”, “Sosyal güvenlik hakları”, “Sanatın ve sanatçının korunması” vs. Cumhurbaşkanı’nın kararname yetkisi içine giriyor.
Kararname Cumhurbaşkanı’nın tek imzası ile çıkıyor ve Meclis’e uğramadan yürürlüğe giriyor.
Kararnamelerin Anayasa’ya aykırılığı halinde AKP ve CHP ile 120 milletvekili imza toplayarak Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir. Ancak oradan ne kadar sürede, ne karar çıkar? Meçhul...
Yeni dönemde Cumhurbaşkanı’nın tek imzası kanun hükmünde oluyor, Meclis’in ne itiraz, ne soru sorma yetkisi bulunuyor...
İHRACAT
OHAL kapsamında çıkarılan 701 sayılı kararname ile kamudan 18 bin 632 görevli ihraç edildi. Böylece bugüne dek ihraç edilen kamu görevlilerinin sayısı 133 bini aştı... Emekli Mülkiye Müfettişi Mahmut Esen’in verdiği rakamlara göre...
Son ihraç edilenlerle birlikte bugüne dek eğitim öğretim alanından 34 bin 556, Emniyet Genel Müdürlüğü’nden 32 bin 025, TSK’dan 17bin 757 kişi ihraç edilmiş oldu. Bir yabancı gazetecinin en çok ihracın Milli Eğitim’den olduğuna bakarak 15 Temmuz darbe girişimine yakıştırdığı adı hatırlayalım: “Öğretmen darbesi...”
KRAVAT
İyi Parti’nin ilk grup toplantısı.. Genel Başkan Meral Akşener’in yanında Genel Başkan Yardımcısı Prof. Ümit Özdağ ile Genel Sekreter Aytun Çıray oturuyor. İkisi de kravatsız. Yaka bağır açık. Parti grup toplantısında kravat zorunlu olmayabilir. Ancak kravat kurumsal ciddiyet sembolüdür. Bir adı malum; “medeniyet yuları”dır. İki vekil medeniyetten mi sıkıldı acaba? Bu Meclis Yüksel Serdengeçti ve Engin Cansızoğlu gibi Meclis’e kravatı beline bağlayıp gelen vekil de gördü. Ama onlara yüz vermedi.
DAVA
AKP’nin toplantılarında sık sık “dava”dan söz ediliyor.
Parti mensupları davaya hizmet etmeye davet ediliyor.
AKP’nin bir davası var. Nedir o?
İşte onu kimse bilmiyor.
Yetkililerden ricamız...
Davaları nedir onu bir zahmet açıklasınlar. Meraktan kurtulalım.
Demokrat dediğin...
Kemal Kılıçdaroğlu, malum, demokrasiye, seçimlerde yapılan tercihlere, hür iradeye fevkalade saygılı biri... Bunu da her adımda ispatlıyor! Mesela...
Üç grup başkanvekili, Engin Altay, Özgür Özel ve Engin Özkoç’dan memnundu. Pazar günü grupta yapılan seçimde bu üç ismin dışında aday çıkmasına izin vermedi, üçünü yeniden seçtirdi. Meclis Başkanvekili Yaşar Tüzün o göreve altı ay kadar önce seçilmişti.
Ancak bir kusuru vardı, Muharrem İnce’ye yakın bir isimdi. O yüzden Kemal Bey seçim günü karşısına Levent Gök’ü çıkardı. Yaşar Tüzün aday bile olmadı.Levent Gök seçildi.
Kemal Bey böylesine demokrat biri...
1 note
·
View note
Text
Kararnameler...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TBMM’de yemin etmesiyle yeni anayasal sistemdeki yetkileri yürürlüğe giriyor... Yeni dönemde dikkatler en çok cumhurbaşkanlığı kararnameleri üzerinde toplanacak.
Erdoğan’ın çıkaracağı ilk Cumhurbaşkanlığı kararnamesi muhtemelen yeni bakanlar ve yeni bakanlıklar konusunda olacak...Sınırlarına gelince...
Cumhurbaşkanı, “yürütme yetkisine ilişkin konularda” ilaveten “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” konusunda kararname çıkaracak.Ancak “kişi hakları ve ödevleriyle siyasi haklar ve ödevler” Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemeyecek.Cumhurbaşkanı kararnameleri Meclis’in iznine veya denetimine tabi değil...
Kararnamelerinin şekil ve esas bakımından Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla AYM’de doğrudan doğruya iptal davası açabilme hakkı da TBMM’de en fazla üyeye sahip iki siyasi parti grubuna(AKP ve CHP) ve üye tamsayısının en az beşte birine (en az 120 imza) ait olacak.Bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümsüz hale gelmesi için TBMM’nin aynı konuda bir kanun çıkarması, konunun kanunlarda açıkça düzenlenmiş olması ya da mevcut kanunda farklı hükümler bulunması gerekiyor.
Muhalefet partileri Meclis’te çoğunluğu elinde bulundurmuyorsa cumhurbaşkanı kararnamelerinin etkisizleştirilmesi mümkün olmuyor.
BİRA
Vergi uzmanı Ozan Bingöl yazmış.
Yeni gelen ÖTV zammı ile;
Bir şişe biranın;
Aracı kârı dahil fiyatı: 3.30
Toplam vergi: 5.20
Satış fiyatı: 8.50
Biradaki alkol oranı %5, vergi oranı %61...
Bu arada büyük şişe rakı da 120 lira oldu...
İçkiye yapılan zammın insanları içmekten alıkoyacağını düşünen varsa, yanılıyor. Araştırma ile sabittir. Adam çocuğunun rızkından kesiyor ama içki ve sigaraya ayırdığı parayı azaltmıyor... Gençleri ise ota yöneltiyor...
KÖFTE
İsveç kökenli İKEA firmasının ev eşyaları yanında lezzetli yemekler sunan bir restoranı var. Bu restoranda örneğin 8 adet İsveç köftesi hafta içinde 8 liraya veriliyor.
İnegöl köftecisinde 150 gramlık porsiyon 21 lira...
İKEA’da köftenin kilosu 40, İnegöl’de kilosu 140 liraya geliyor.
Kadıköy’de Gaziantep yemekleri yapan bir lokantada içinde 4 adeta köfte bulunan soğan kebabı ise 40 lira...
Köftenin tanesi burada 10 liraya geliyor...
İsveçliler dana etini bu kadar ucuza nasıl ve nereden buluyor?Biz neden bulamıyoruz? Merakımız bu!
BAHÇE
İstanbul Üniversitesi’ne bağlı Botanik Bahçesi ve binaların “Eskiden burada Şeyhülislamlık vardı” denilerek boşaltılması aydın insanımızda üzüntü yarattı.
Gazeteci ağabeyimiz Zeki Sözer hatırlattı:
- İnönü Stad’ının yerinde eskiden at ahırları varmış, ancak stat yıkılınca yerine at ahırları yapılmadı yeni stat yapıldı...
Böyle pek çok misal verilebilir... Fayda eder mi?
Kahraman’ın vedası
TBMM Başkanı İsmail Kahraman veda ziyaretlerini sürdürüyor.
Kahraman Meclis’ten ayrılıyor diye üzülenler varsa hemen teselli edelim. Ayrılmıyor. Kendisine Meclis’in ana binasında görkemli bir makam odası yaptırıyor. Malumunuz, bu iktidar döneminde eski meclis başkanlarına birer makam odası, makam arabası ve üç personel tahsis edildi. Odaları yeni yapılan Halkla İlişkiler binasındaydı. Şu günlerde tümü ana binaya taşınıyor. Ferruh Bozbeyli, Cahit Karakaş, Mustafa Kalemli, Ömer İzgi, Hüsamettin Cindoruk, Hikmet Çetin, Bülent Arınç, Köksal Toptan, Mehmet Ali Şahin ve İsmail Kahraman halen hayatta olan eski Meclis başkanları... Bu isimlerden bir ikisi hariç tamamı bedava imkânları istediği gibi kullanıyor!
1 note
·
View note
Text
Bu da Keçibank...
Çiftlikbank modeli halen yurt dışında kaçak olarak yaşayan Mehmet Aydın adlı tosunun buluşu mudur?
Hayır... Model çok daha önce “Keçibank” olarak 2011 yılında uygulanmaya başlanmış...
Modele göre, yaklaşık 1000 TL ödeyerek bir keçi satın alıyorsunuz...
Keçi çiftlikte besleniyor, sütü satılıyor ve size yılda yaklaşık yüzde 50 gelir sağlıyordu.
Ankara merkezli ARŞİN adlı firma Bolvadin’e bağlı Kemerkaya’da çiftlik kurmuş, gazete ve TV haberleriyle çiftliği tanıtmış, yatırımcılar gidip çiftliği bizzat görmüş, katılımlar başlamış... Kurulan tezgâha Tarım Bakanlığı dahil resmi makamlardan hiçbir itiraz gelmemiş...
Firma kısa sürede 50’den fazla katılımcıdan 12 milyon lira dolayında para topluyor. İlk zamanlar gelen taze katılımlar faiz olarak geri ödeniyor... Sonra musluğun suyu kesiliyor. ARŞİN’in sahipleri 2014 yılında sırra kadem basıyor... Paralar batıyor.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, önündeki dosyalara rağmen, aradan dört yıl geçtiği halde firma hakkında iddianame düzenlemiş değil. (Dosya no: 2015/69338)
Dolandırıcılar ellerini kollarını sallayarak ortalıkta dolaşıyor.
Mağdurlardan Mülkiyeli arkadaşımız Orhan İyiler, Ticaret Bakanlığı’na bu olayları anlatan bir yazı göndererek halkın uyarılmasını istedi.
Bakalım devlet uyanacak, bir soruşturma başlatılacak mı?
FORMÜL
Rahmetlinin (Turgut Özal) unutulmaz sözlerinden biri: “Ben seçimden önce zam yapacak kadar enayi miyim?” idi. Bugünkü iktidar da enayi olmadığını gösterdi, seçim dolayısıyla beklettiği zamları seçim biter bitmez sıralamaya başladı. Önceki gün içkiye okkalı zamlar yaptı.
İktidar akıllı da vatandaş enayi mi? Onun da formülleri var.
Nitekim bir vatandaş attığı tweet’te bulduğu formülü şöyle anlatıyor.
“Kuşadası’ndan Samos’a (Yunanistan) gidiş - dönüş feribot ücreti 40 euro. Dönüşte free shop’tan iki tane 100’lük rakı aldın mı bilet bedavaya geliyor.”
JAPON
Japon seyirciler Dünya Kupası maçının bitiminden sonra stadyumda oturduğu yerleri temizlemiş...
Japonya Milli Takımı futbolcuları da soyunma odasını tertemiz yapıp öyle ayrılmış stattan...
Bizim gençler mi?
Bu haberleri parklarda çiğdem çitleyerek okumuş olmalılar...
Çiğdemlerin kabukları mı? Ne oldu dersiniz?
BAĞIŞ
Fransa’yı tek başına çeyrek finale taşıyan Mbappe, Dünya Kupası’nda kazandığı tüm parayı (maç başına 17 bin euro) engelliler için bağışlıyormuş.
Bizim futbolculardan da böyle jestler gelir mi?
Bazen geliyor. Örneğin bir ünlü futbolcumuz geçmişte Avrupa Şampiyonası’nda bir şehit annesine bağış yapmıştı. Ancak aldığı primi değil attığı golleri bağışladı. Dertli kadın bağışlanan golleri ne yaptı, hâlâ meçhul!
İnceliksiz işler!
İnceliksiz işler!
Muharrem İnce seçim meydanlarında büyük başarı kazandı.. Kitlelerin adeta sevgilisi oldu... Demeye kalmadı... Topladığı puanları seçim sonrasında cömertçe harcamaya başladı...
Gazetecilere yönelik alçak, şerefsiz gibi hitapları çok yadırgandı.
Dahası... Genel Başkan Kılıçdaroğlu ile eşlerini de yanlarına alarak yemekte buluşuyor. Ertesi gün gazetecilere yemekte konuşulanları açıklıyor. Genel Başkan’dan olağanüstü kongre toplayarak görevden ayrılmasını ve onursal başkan olmasını istemiş. Aksi takdirde örgütün bu işi çözümleyeceğini eklemiş.
Yerel seçime gidilirken böyle bir tartışmayı kamuoyu önüne taşımak şart mıydı? Başkanlık mücadelesinin daha zarif biçimi yok mudur?
1 note
·
View note
Text
Madımak 25. yıl
25 yıl önce 2 Temmuz 1993’te, Sivas’ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında, Madımak Oteli’nin güpegündüz kundaklanması olayında 33’ü yazar, şair aydın olmak üzere 37 kişi hayatını kaybetmişti. Aradan geçen 25 yılda 4 cumhurbaşkanı, 9 başbakan, 20 adalet bakanı değişti ancak adalet hâlâ yerini bulmadı. Hâlâ olayın perde arkası karanlıkta... Hâlâ bu trajik olayı bir ortak acı olarak anamıyoruz.
★ ★ ★
Bu yıl aynı zamanda Solingen olayının 25. yılıydı. Zamanın başbakanı Helmut Kohl cenaze törenine katılmamıştı. Bu defa anma törenine Başbakan Merkel de katıldı, yaptığı konuşmada: “Alman devleti olarak bu ırkçı saldırıları önleyemediğimiz için özür diliyorum...” dedi. Sanki bize de mesaj gönderdi...
SES
Seçim yarışında adaylar il merkezlerinde konuşuyor... Büyük kalabalıklar da toplasalar... Sesleri kasabalara, köylere kadar uzanmıyor... Kırsal alanda halk sadece televizyonlardan bilgileniyor.
Bakın TRT 14 Mayıs - 22 Haziran karnesine: “Tayyip Erdoğan: 181 saat, Muharrem İnce: 15 saat, Meral Akşener: 3 saat, Temel Karamollaoğlu: 1.19 dak, Selahattin Demirtaş: 2.3 saat” Özel televizyonlar da çok farklı değil...
Bu koşullarda özellikle köy ve kasabalardaki halkın doğru bilgilenip sağlıklı tercihler yapması olası mı?
TAHLİL
KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, AKP’nin merak edilen oy kompozisyonunu şöyle izah ediyor:
- Türkiye’nin yüzde 23.1’i kendisini AKP’li olarak görüyor, yüzde 10’u da kendisini AKP sempatizanı olarak tanımlıyor. Baktığınızda ülkede her 3 kişiden biri AKP’li. Memnun olmadığı halde AKP’ye oy veren yüzde 10 - 15 arasında değişen bir kesim var. Bu kesim memnuniyetsiz olduğunda kararsız kalıyor, başka partiye gitmiyor. Muhalefet bu kesimi ikna etse tamamdı. Ama ikna edemedi...
ADD
CHP eski millet - vekillerinden Prof. Süheyl Batum’a bugünlerde neler yaptığını sorduk...
- Atatürkçü Düşünce Derneği genel başkanlığına adaylığımı koyu - yorum, o yönde çalışıyorum, dedi..
ADD genel kurulu 29 Temmuz’da... Süheyl Hoca, yeni dönemde STK’lara Meclis’ten de büyük görev düşeceği kanısında. ADD başkanı olursa Atatürkçü, Cumhuriyetçi kesimleri layıkıyla temsil eden bir kuruluş oluşturacağını söylüyor. Başkanlığa hazırlık olarak ADD’nin yurt içi temsilciliklerini dolaşıyor, ilkelerini ve hedeflerini anlatıyor.
Mevcut başkan Tansel Çölaşan da başkanlığa tekrar adaylığını koyacak. Hayli çekişmeli bir yarış izleyeceğiz.
BAHÇE
Süleymaniye Camii’nin arkasında, İstanbul Üniversitesi’ne bağlı Botanik Bahçesi, İstanbul Müftülüğü’ne tahsis edilmek için tahliye ediliyor...
Almanya’dan gelen bilim adamlarından Prof. Alfred Hilbron ve Prof. Leo Brauner tarafından 1935 yılında kurulan Botanik Bahçesi, 400’e yakın ağaç türü ile 5 bine yakın bitki türü barındırıyor, öğrenciler bitkiler üzerinde ders görüyordu. Osmanlı döneminde bu alanda Şeyhülislamlık makamı bulunuyormuş. Tahliye gerekçesi olarak bu gösteriliyor. Bu bahçe bir ulusal servettir, benzeri 50 yılda zor kurulur...
OYY
Türkiye’de köyler eğitimsiz diyenleri utandıran gelişme; Beşiktaş, Karşıyaka, Kadıköy gibi eğitimin yüksek olduğu ilçelerdeki sandıklarda bile bir miktar geçersiz oy çıkarken Şanlıurfa’nın köylerindeki kimi sandıklarda hatalı oy kullanan tek seçmen dahi çıkmadı!
1 note
·
View note