#düz yazılar
Explore tagged Tumblr posts
Text
Bana göre İnsan insanı anlaması için lisandan önce empati'duygusu ile harmanlanmış derin bir ruha sahip olmalı yoksa kelimeler sadece gördüklerini yaşadıklarını anlatır. lakin mesele içsel acıların tercümesine geldiğinde tüm lisanslar ve tüm kelimler yer yarıldı içine girdi sanırsın.ama gerçek mânada bir ruha sahipsen tek kelime etmeden yada ettirmeden bir su gibi tüm boşlukları doldurabilirsin..
#edebiyat#edebi yazılar#felsefe#aforizmalar#insanlar#ilhanberk#ruhsal#kitapayracı#postlarım#düz yazılar
5 notes
·
View notes
Text
Ne yapıyorsun?
Yaşamaya ��abalıyorum. Sonunda nerede ineceğimi planlamadan trene biniyorum mesela. Bir elimde defterim diğerinde kalem, yazıyorum olanı biteni. Etrafta gördüklerimi, kadınları, çocukları, sevgilileri. Yalnızlığımı yazıyorum. Aşkı yazıyorum. Sahte ve gerçek aşkı. Senden sonra aradığım ama bulamadığım aşkı. Arkadaşlığı, kardeşliği, kalleşliği yazıyorum; sırtımdan bıçaklayanıda, sırtımdan o bıçağı çekip çıkaranıda. Seni ilk gördüğüm yeri, ilk kez elini tuttuğum caddeyi, sana sarıldığım o istasyonu yazıyorum. İlk kez yanağına kondurduğum buseyi, o buseyi kondurduğum tiyatroyu yazıyorum. Gittiğimiz cafeyi, içtiğimiz kahveyi, yediğimiz yemeği yazıyorum. Aslında hep seni yazıyorum ama sen yoksun ya buralarda o işte benim yapamadığım, barışamadığım. Sen başkasında ve ben yalnız başımayım ya işte onu yazıyorum. Yazıyorum ama yaşayamıyorum.
Şiirler dökülüyor parmaklarımdan kağıda. Durduramıyorum ne kalemi ne de kelamı. Akıyor kalbimden kağıda. Resmen içine işliyor defterin; acım, kederim, efkarım ve yalnızlığım. Sonra deftere bile acıyorum. Yazdığım tüm yaprakları koparıp atıyorum. Defteri görsen içi koparılmış sayfaların arkasında bıraktığı izlerle dolu. Defter ferahlıyor aslında ama bıraktığı izler dahi gösteriyor ne denli acı çektiğimi, ne denli acı çektirdiğini.
Sen yokken bir kadınla tanıştım mesela. Konuştuk aynı senle olduğu gibi; 3 hafta. Seni anlattım ona da. Anlatıyorum ya seni herkese; bakkala, manava, balıkçıya, doktora. Seni anlattığımda acıdı bana önce. Sonra da öfkelendi bana. Neden anlatıyorsun dedi. Belli ki unutamamışsın, ne onu, ne yaşadığını ne de yaşayamadığını. Belli ki yara bandı istiyorsun hayatına onu unutmak için ama ben unutturamam dedi onu sana. Ben o değilim dedi bana. Ben benim dedi bana. Sen ise o olmuşsun haberin yok dedi bana. Senin gibi yapmadı ama. Ağzından döküldü sözler, gördüm duygusunu yüzünde, duydum üzüntüsünü sesinde. Konuştu benimle. Susmadı senin gibi. Susarak değil son bir kez sarılarak gitti bu yaralı adamdan. Yaşa dedi bana.
Ne yaptığımı ben bile bilmiyorum aslında. O kadar çok sustun ki zamanında, ben konuştum şimdi sorduğun soruya. Şimdi sen söyle bakalım: Ne Yapıyorsun?
26 notes
·
View notes
Text
Nereden bilebilirdim bir karanlıkla mücadele ederken, zifiri karanlığın ta kendisi olacağımı. O karanlığa teslim olacağım kimin aklına gerlirdi ki?
Üstelik kendimi, sanki en baştan beri karanlık olanın kendim olduğuna ve aydınlığı haketmediğime dair yalanlarla kandırdığımı farkettim zamanla. O kadar zifiri olmuşum ki , neredeyse içimdeki aydınlığın çığırışlarını bile duyamaz olmuştum.
En karanlık anlarımda bile, içimdeki aydınlığı, başkalarına ışık olsun diye harcadığım zamanları hatırlıyorum. Başkalarına ışık olabilmek adına, kendimi ışık almayan ücra bir hücreye hapsetmişim meğerse. Başkaları aydınlığa çıkacak ise problem değil di benim müebbetim lakin ne başkasına bir fener olabildim ne de içimdeki parıltıyı koruyabildim. Başkalarını aydınlatacaksam, problem değil yanıp kül olmaya razıydım yeter ki ateşimden aydınlansınlar.
Ancak bu yüzyılın siyahlığına ne bir fener olabildim ne de ateşim yetti onları aydınlatmaya. Başkalarını aydınlatmaya olan inancım da yitip gitti zamanla. Bu zamanlardan birinde, içimde unutmuş olduğum bir ışık hüzmesi adeta deldi geçti içimdeki o zifiri karanlığı. Hatırlattı bana, ışığımın içimde olduğunu.
O ışık hüzmesi zamanla yerini doğudan değil de içimden doğan bir güneşe bıraktı. Ve o güneş fısıldadı ruhuma "Sen karanlıkları değil, karanlıklar seni hak etmiyor" Evet, işte böyle doğdu benim güneşim.
3 notes
·
View notes
Text
Resûl-i Ekremin (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzük taşında üç satır yazılıydı: Muhammed, Resûl, Allah
“Resûlullah Efendimiz, gümüş bir hâtem edindi. O, ömrü boyunca mübarek elinde idi.” Abdullah bin Ömer (radıyallahü anh)
“Fahr-i âlem, Habeşî bir yüzük takınmıştı. Yüzüğün kaşını avucu tarafına alırdı. Sağ eline takardı.” Enes bin Mâlik’den (radıyallahü anh) Sahihayn Habeşî’den murad, akik yahut cez’ denilen alaca taştır. İkisinin de menşei Habeş diyarından.
Yüzük, küçük parmağa veya yanındaki parmağa takılır. Üzerinde yazı bulunan yüzüğü, halâya girerken sol elden sağ ele geçirmek müstehabdır.
Nu’mân bin Beşîr, Resûlullahın yanına gelir. Parmağında altın yüzük vardır. “Cennete girmeden, niçin Cennet ziyneti kullandın” buyururlar.
Demir yüzük takmaya başlar “Niçin Cehennem eşyası taşıyorsun” derler bu defa.
Onu da çıkarıp tunçtan yüzük takar. “Senden neden put kokusu geliyor?”
Bu defa o sorar: Nasıl bir yüzük takayım, yâ Resûlallah?
- Gümüş yüzük kullanabilirsin. Ağırlığı bir miskali geçmesin, sağ eline tak!
1 miskal (= 1,5 dirhem = 24 kırat = 96 buğday), günümüz hesabıyla 4,8 gram civarında.
Bazıları diyor ki: Eshâb-ı kiram fakirdi de altın ondan yasaklandı.
Hayır; fakire zengine herkese yasak, içlerinde büyük tüccarlar vardır istisna tutulmazlar. Hanımlar fakir de olsa takar.
Efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” yüzük taşında üç satır yazılıdır. Aşağıdan yukarıya doğru Muhammed, Resûl, Allah.
Müminler arasında zikrolunan mührü yüzüğüne işletmek isteyenler olur. Efendimiz izin vermez neyhederler. İslâm devletinin alâmetidir zira. (İbn-i Hanbel)
Server-i Kâinat Hakka yürüyünce o yüzük Hazreti Ebû Bekr’e verilir, sonra Hazreti Ömer’e. Hazreti Osmân halife olunca yüzüğü takma şerefine nail olur ancaak.
Ancaak kutlu emanet kazaen Erîs Kuyusuna düşer, kaybolur.
Osman-ı Zinnureyn aratır, taratır, hayli mal sarf eder bu uğurda. Lakin bulunamaz, çok üzülür bu hususta.
Hazreti Ebû Bekrin yüzüğünde, “Ni’mel kādir Allah” (Allahın gücü her şeye yeter) yazılıdır.
Hazreti Ömerin yüzüğünde “Kefâ bi’l-mevt vâ’ızan yâ Ömer” (sana vaiz olarak ölüm yetişir)
Hazreti Osmânın yüzüğünde “Le-nasbirenne” (elbette sabredeceğiz)
Hazreti Alî’nin yüzüğünde “El-mülkü lillah” (Mülk Allahındır) Celle celalüh
Hazreti Hasenin yüzüğünde, “El-izzetü lillah” (Şan şeref Allahü teâlâya mahsustur)
Hazreti Mu’âviyenin yüzüğünde “Rabbiğfir-lî” (Beni bağışla günahlarımı ört)
İmam-ı Ali Rıza’nın yüzüğünde, “Hasbiyallah” (Allahü teala bana kâfidir).
İbni Ebî Leylâ’nın yüzüğünde “Ed-dünyâ garûrün” (Dünya aldatıcıdır)
İmâm-ı a‘zam Ebû Hanîfenin yüzüğünde “Kuli’l-hayr ve illâ feskût” (ya hayr söyle ya sus).
İmâm-ı Ebû Yûsüfün yüzüğünde “Men amile bi-re’yihî nedime” (danışmadan- kendi reyi ile- hareket eden pişman olur)
İmâm-ı Muhammedin yüzüğünde “Men sabere zafire��(sabreden muradına erer)
İmâm-ı Şâfi’înin yüzüğünde “El-Bereketü fil kanâ’a” (bereket kanaattedir) yazılıdır.
O devirde nişan nikâh yüzüğü yoktur. Yüzüğü daha ziyade hâkimler, melikler ve ulema takar. Fermanları, fetvaları, mühürler bir nevi imza atarlar.
Yani? Yani üzerindeki yazılar terstir, filmin negatifi gibi âdeta.
Bayramlarda herkes yüzük takabilir, müstehabdır hatta.
Ama gösteriş için, övünmek için takmak asla.
“Peygamber Efendimiz, Rum, Acem ve Habeş padişahlarına mektuplar yazdırdı. Sahabeler “Ya Resûlallah” dediler, “Onlar mühürsüz mektuplara itibar etmezler.”
Onun üzerine gümüş bir yüzük edinip kaşına “Muhammed Resûl Allah” nakşını kazıttılar.
Hemen birer yüzük yaptırıp takınmaya başladık. Hatta taşının akik olmasına dikkat ettik bilhassa.
Sonra baktık ki Efendimiz sürekli parmaklarında tutmuyor, biz de çıkardık. Belki de şer’an gerekli bir şey olduğu sanılmasın diye öyle yaptılar. Enes bin Mâlik (radıyallahü anh)
Zaman zaman müzayedelere düşen Emevi, Abbasi ve sonraki dönemlere ait yüzük başları hep mühür şeklinde. Kâğıda basılınca düz okunsun diye yazılar ters kazınmış.
وقد كتب على حجر خاتم النبي محمد (صلى الله عليه وسلم) ثلاثة أسطر: محمد، رسول، الله.
"لقد حصل نبينا على حاقد من فضة. "وكان بين يديه المباركة طوال حياته". عبدالله بن عمر (رضي الله عنه)
«كان فهر العالم يرتدي خاتمًا حبشيًا. وكان يضع حاجب الخاتم على جهة الكف. وكان يلبسه في يده اليمنى». والمراد بالصحيحين الحبشي عن أنس بن مالك رضي الله عنه: حجر متعدد الألوان يسمى العقيق أو الجاز. وكلاهما أصلهما من أرض الحبشة.
يتم ارتداء الخاتم على الإصبع الصغير أو الإصبع المجاور له. ويستحب تمرير الخاتم المكتوب عليه من اليد اليسرى إلى اليد اليمنى عند دخول الصلاة الحلال.
يأتي النعمان بن بشير إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم. هناك خاتم ذهبي في إصبعه. فيقولون: لماذا كنت تستخدم زينة الجنة قبل دخول الجنة؟
يبدأ بارتداء خاتم حديدي، هذه المرة يسألونه: "لماذا تحمل أشياء الجحيم؟"
يخلعها ويضع خاتمًا من البرونز. "لماذا رائحتك مثل المعبود؟"
فيسأل هذه المرة: أي خاتم ألبس يا رسول الله؟
- يمكنك استخدام خاتم من الفضة. ولا يزن أكثر من مثقال، واحمله في يدك اليمنى!
1 المشكال (= 1.5 درهم = 24 قيراط = 96 قمح) يساوي حوالي 4.8 جرام بحساب اليوم.
ويقول البعض: كان الصحابة فقراء ومنعوا عنهم الذهب.
لا؛ فهو محرم على الجميع، فقيرا أو غنيا، لكن بينهم تجار كبار، لا يستثنى منهم. ترتديه السيدات حتى لو كن فقراء.
ثلاثة أسطر مكتوبة على حجر خاتم نبينا صلى الله عليه وسلم. من الأسفل إلى الأعلى محمد رسول الله.
وهناك من المؤمنين من يريد أن يضع الختم المذكور على خاتمه. ربنا لن يسمح بذلك مهما قالوا. لأنه من علامات الدولة الإسلامية. (ابن حنبل)
عندما يمشي خادم الكون نحو الله، يُعطى هذا الخاتم لأبي بكر، ثم لحضرة عمر. فقط عندما يصبح حضرة عثمان خليفة سيكون له شرف ارتداء الخاتم.
ومع ذلك، فإن الآثار المقدسة تقع بطريق الخطأ في بئر إيريس وتضيع.
يقوم عثمان زينورين بالبحث والمسح الضوئي وإنفاق الكثير من المال لهذه القضية. ولكن لا يمكن العثور عليه، ويشعر بحزن شديد بسبب ذلك.
""نمل قادر الله"" (قدرة الله كافية لكل شيء) مكتوب على خاتم حضرة أبي بكر.
"Kefâ bi'l-mevt vâ'ızan yâ Ömer" (سيكفيك الموت كواعظ) على خاتم حضرة عمر.
"النصبيرين" (طبعا سنصبر) على خاتم حضرة عثمان
"الملك لله" على خاتم حضرة علي Celle celalüh
"العزَّة لله" مكتوبة على خاتم حضرة الحسن.
"Rabbiğfir-lî" (اغفر لي واستر ذنوبي) على خاتم حضرة معاوية.
"حسبي الله" (حسبي الله تعالى) مكتوبة على خاتم الإمام علي رضا.
"الدنيا غرور" على خاتم ابن أبي ليلى
""Kuli'l-hair ve illa feskût"" (إما أن تقول خيرًا أو تصمت) على خاتم الإمام الأعظم أبو حنيفة.
خاتم الإمام أبو يوسف مكتوب عليه "Men amile bi-re'yihi nedime" (من عمل برأيه دون استشارة فسوف يندم).
خاتم الإمام محمد مكتوب عليه "أنا صابر زافير" (من صبر سيحقق هدفه).
"البركة في الرضا" مكتوبة على خاتم الإمام الشافعي.
ولم تكن هناك خواتم خطوبة في تلك الحقبة. الخاتم يرتديه في الغالب القضاة والملوك والعلماء. الفتاوى والفتاوى والأختام هي نوع من التوقيع.
حسنًا؟ بمعنى آخر، الكتابات الموجودة عليه معكوسة، تقريبًا مثل الصورة السلبية للفيلم.
يمكن لأي شخص ارتداء الخاتم أثناء العطلات، بل يوصى به.
ولكن لا ترتديه أبدًا للتباهي أو التباهي.
"كان لنبينا رسائل كتبها إلى سلاطين اليونان والفارس والحبشة. فقال الصحابة: يا رسول الله، لا يعظمون الكتاب المختوم.
واشتروا له خاتماً من فضة ونقش على حاجبه نقش "محمد رسول الله".
لقد صنعنا خاتمًا على الفور وبدأنا في ارتدائه. لقد أولينا اهتمامًا خاصًا لحقيقة أن الحجر كان عقيقًا.
ثم أدركنا أن نبينا لم يكن يمسكه في أصابعه طوال الوقت فخلعناه. وربما فعلوا ذلك حتى لا يعتقد أنه أمر ضروري في الشريعة. أنس بن مالك (رضي الله عنه)
الرؤوس الدائرية من العصر الأموي والعباسي والفترات اللاحقة التي تظهر أحيانًا في المزادات تكون دائمًا على شكل ختم. تم نقش الكتابات رأسًا على عقب بحيث يمكن قراءتها بشكل مسطح عند طباعتها على الورق.
Three lines were written on the ring stone of the Prophet Muhammad (peace be upon him): Muhammad, Messenger, Allah.
“Our Prophet acquired a silver hatem. "He was in his blessed hands throughout his life." Abdullah bin Omar (radiyallahu anh)
“Fahr-i alem was wearing an Abyssinian ring. He would place the eyebrow of the ring on the palm side. He wore it on his right hand.” What is meant by Sahihayn Habeshî from Enes bin Malik (radıyallahu anh) is a multicolored stone called agate or jaz'. Both of them originate from the land of Abyssinia.
The ring is worn on the little finger or the finger next to it. It is recommended to pass the ring with writing on it from the left hand to the right hand while entering the halal prayer.
Nu'man bin Bashir comes to the Messenger of Allah. There is a gold ring on his finger. They say, "Why did you use the ornaments of Heaven before entering Heaven?"
He starts wearing an iron ring. This time they ask, "Why are you carrying Hell's items?"
He takes it off and puts on a bronze ring. “Why do you smell like an idol?”
This time he asks: What kind of ring should I wear, O Messenger of Allah?
- You can use a silver ring. Let it not weigh more than a miskal, wear it in your right hand!
1 miskal (= 1.5 dirham = 24 carats = 96 wheat) is around 4.8 grams in today's calculation.
Some say: The Companions were poor and gold was banned from them.
No; It is forbidden to everyone, poor or rich, but there are great merchants among them, they are not excluded. Ladies wear it even if they are poor.
Three lines are written on the ring stone of our Prophet "sall-Allâhu 'alaihi wa sallam'. From bottom to top, Muhammad, Messenger, Allah.
There are some believers who want to put the mentioned seal on their ring. Our Lord will not allow it, whatever they say. Because it is a sign of the Islamic state. (Ibn Hanbel)
When the Server of the Universe walks towards God, that ring is given to Hazrat Abu Bakr, then to Hazrat Omar. Only when Hazrat Osman becomes caliph will he have the honor of wearing the ring.
However, the sacred relic accidentally falls into the Well of Eris and is lost.
Osman-ı Zinnureyn searches and scans and spends a lot of money for this cause. But he cannot be found, and he becomes very sad about this.
"Ni'mel kadir Allah" (Allah's power is sufficient for everything) is written on the ring of Hazrat Abu Bakr.
"Kefâ bi'l-mevt vâ'ızan yâ Ömer" (Death will be enough for you as a preacher) on Hazrat Ömer's ring.
"Le-nasbirenne" (of course we will be patient) on the ring of Hazrat Osman
"Al-mulku lillah" (Property belongs to Allah) on Hazrat Ali's ring Celle celalüh
"El-izzetu lillah" (Glory and honor belong to Allahu ta'ala) is written on Hazrat Hasan's ring.
"Rabbiğfir-lî" (Forgive me and cover my sins) on Hazrat Mu'aviye's ring.
"Hasbiyallah" (Allahu ta'ala is sufficient for me) is written on Imam-i Ali Rıza's ring.
"Ed-dunya garurun" (The world is deceptive) on the ring of Ibn Abi Layla
"Kuli'l-hayr ve illa feskût" (either speak good or remain silent) on the ring of Imam-i azam Abu Hanifa.
Imam-i Abu Yusuf's ring reads "Men amile bi-re'yihi nedime" (He who acts with his own opinion without consulting will regret it).
Imam Muhammad's ring reads "I am sabere zafire" (He who is patient will achieve his goal).
"El-Bereketü fil kanâ'a" (Blessings are in contentment) is written on Imam-ı Şâfi'î's ring.
There were no engagement rings in that era. The ring is mostly worn by judges, kings and scholars. Edicts, fatwas and seals are a kind of signature.
Well? In other words, the writings on it are reversed, almost like the negative of the film.
Everyone can wear a ring during holidays, it is even recommended.
But never wear it to show off or to boast.
“Our Prophet had letters written to the Greek, Persian and Abyssinian sultans. The companions said, “O Messenger of Allah,” “They do not respect unsealed letters.”
They bought a silver ring for him and had the inscription "Muhammad, Messenger of Allah" engraved on his eyebrow.
We immediately had a ring made and started wearing them. We even paid special attention to the fact that the stone was agate.
Then we realized that our Prophet was not holding it in his fingers all the time, so we took it off. Maybe they did so so that it would not be thought that it was a necessary thing in Sharia. Enes bin Malik (radiyallahu anh)
Ring heads from the Umayyad, Abbasid and later periods that occasionally appear at auctions are always in the shape of a seal. The writings are engraved upside down so that they can be read flat when printed on paper.
#hzmuhammedsav#sallallahu aleyhi ve sellem 🌹#resulullah#yüzük#Hz Osman#Hz Ömer#Hz Ebubekir#Hz Ali#halife#türkiye#doğa#travel photography#travel destinations#travel#manzara#view#natural#europe#africa#Spotify
35 notes
·
View notes
Text
Sözü Şiirden Açmak - Oktay Akbal “Şiirde 40 Yıl”, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bir kitabı bu adı taşıyor. 40 yıl!.. Bütün bir yaşam! Hele ortalama insan ömrünün elliye yaklaşmadığı ülkemizde! Şiir, sanat, yazın uğruna verilen bunca zaman! Oğuzcan, ilk şiirlerini 1942’de yayınlamaya başlamış, 1947’de de ilk kitabı “İnsanoğlu” çıkmış. İnsanoğlu’nu anımsarım, kötü baskılı bir kitapçıktı. Oğuzcan sonra, birçok kitap yayınladı, güfteler yazdı, ünlü ve sevilen bir şair oldu. Başından, içlerinde acıları da olan türlü serüvenler geçti. Kendi resmini de şöyle çizmiş: “Nedense bütün resimlerimde ben / Böyle mahzun ve perişan çıkarım / Hep böyle hayata kapalı durur / Gülmesini unutmuş dudaklarım / Artık canından bezmiş kimselerin / Hazin bakışı parlar gözlerimde / İçinden adamlar arabalar geçer / Çizgiler alnımda bir büyük cadde.” Düşündüm de hangi ünlü şairimiz 40 yılı geride bırakmamış ki! 45 yılı, 50 yılı geride bırakan ünlü şairlerimize ne demeli: Oktay Rifat, İlhan Berk, Cahit Külebi, Dağlarca, Anday, Ilgaz, Cumalı, A. Kadir vb... Oktay Rifat’ın ilk şiirleri 1936’da “Varlık”ta çıkmış, İlhan Berk’inkiler ise 1935’te... İki ozanımızın 50’nci şairlik yıl dönümünü 1985’te kutlayacağız demektir. Edip Cansever’in ilk şiiri 1944’te, Can Yücel’inki 1950’de, Özdemir İnce’ninki 1954’te, Metin Eloğlu’nunki 1943’te yayınlanmış... En gençleri İnce, o bile 27 yıllık bir şiir geçmişine dayanmakta!.. Demek istediğim, şairlerimizin, öykücülerimizin anma günlerini, toplu tanıtılma törenlerini sık sık yapmak zorundayız. Aziz Nesin, yıllığında “Yuvarlak sayı”lara ulaşan sanatçılarımızı tanıtıyor, yaşı kırka, elliye, altmışa, yetmişe, seksene gelenlere özel bölümler ayırıyor. Devlet Tiyatroları’nın, Şehir Tiyatroları’nın, özel tiyatroların da belirli bir sanat geçmişine, birikimine sahip şairleri, yazarları tanıtıcı toplantılar yapması niye düşünülmez ki! Oktay Rifat “Denize Doğru Konuşma”, İlhan Berk “Deniz Eskisi ve Şiirin Gizli Tarihi”, Metin Eloğlu “Hep”, Edip Cansever “Bezik Oynayan Kadınlar”, Can Yücel “Rengâhenk”, Özdemir İnce “Kentler”... Hangi birinden söz etmeli? Doğrusu, en yaşlısından en gencine kadar adı geçen şairlerimizin kitapları ayrı ayrı ele alınıp, değerlendirilecek nitelikte... Bunca sanat ve yazın dergisi çıkıyor, ama ayrıntılı incelemeler, eleştiriler pek görülmüyor nedense! Gerçek eleştiri -hiç değilse yeni çıkan kitapları gereği gibi tanıtan yazılar- hemen hemen hiç yok... Masamın üstünde duruyor bütün bu şiir kitapları. Çoğu yakın arkadaşım olan bu şairlerle daha nice gün ve gecelerim geçecek. Ben, şiir konusunda hızlı yorumlar, değerlendirmeler yapmam. Yanılma payı çoktur böyle çabuklukların... Şiir vardır, ilk okuyuşta kendini verir. Verir ve biter... Böyle şairler de çok. Ama yukarıda adını andığım şairlerin kitapları o türden değil. Birbirine benzemeyen şairler bunlar. Can Yücel’le Oktay Rifat; Cansever’le İnce; Eloğlu’yla Berk arasında büyük ayrımlar var. Ama hepsinin ustalığı, kişilikleri tartışılmaz bir düzeyde... Can Yücel’in kısa şiirleri ilk okuyuşta okuru çarpıyor: “Sana bin kez söyledim be evladım / Dişlerinle tırnaklarını yiyeceğine / Gözlerinle gökyüzünü yesen ya” gibi; Tevfik Fikret’ten esinlenmişe benzeyen “Kanun çalacağız diye çıkıp orta yere / Kanunu çaldılar yere”, “Hıyar diyorum / Yooo, ben, turşuyum diyor” gibi şiirler kısa sürede yaygınlaşır, dilden dile gezer. Ama Oktay Rifat’ın, Eloğlu’nun dizeleri öyle değil. Yoğunluk ağır basıyor. Berk'in, Cansever’in, İnce’ninkiler de öyle... Cansever’in dizeleri ise yer yer düz yazıya yaklaşır, ama birden bakarsınız ki o düzyazı, “şiir” oluvermiş. “Neyi bitiriyoruz, neyi başlatıyoruz / Neyi bekliyoruz, bilmem ki / Kapı mı çalınıyor ne / Gidip açıyorum / Kimse yok / Peki / Nasıl karşılanır yok olan bir şey / Karşılıyorum / Salona geçiyoruz.” Gel de Baudelaire’e inanma: “Sağlıklı insan yirmi dört saat ekmeksiz kalabilir, ama şiirsiz asla”. Çok şükür ki Türkiye’de böyle bir tehlike yok! - Oktay Akbal, Sözü Şiirden Açmak (Geçmişin İçinden) - Görsel: Yazıda ismi geçen şairler...
#Oktay Akbal#Sözü Şiirden Açmak#Geçmişin İçinden#Şiir#Şair#Şairler#Ümit Yaşar Oğuzcan#Oktay Rifat#İlhan Berk#Cahit Külebi#Fazıl Hüsnü Dağlarca#Melih Cevdet Anday#Rıfat Ilgaz#Necati Cumalı#A. Kadir#Edip Cansever#Can Yücel#Özdemir İnce#Metin Eloğlu#Aziz Nesin#Tevfik Fikret#Charles Baudelaire#Baudelaire#Yürekbalı#Kolaj#Edebiyat
14 notes
·
View notes
Note
Neden böyle yazılar yazıyorsun
Tecrübe/bilgi aktarıyorum kötü mü :d
Ben güzele güzel demem benim olmadıkça
Ulan ne kadar şaçma diyorum, diyorsun kadın güzel düz mantık düşünüyorsun benim olsada güzel olmasada güzel, doğru ama altında yatan derin felsefi düşünce şu, orada edebiyat yapmamış felsefe yapmış güzele güzel demem benim olmadıkça benim kadınım olmadıkça yok hükmünde Sadece böyle bir çiçek gibi sanat eseri gibi dışarıda duruyor Herkesin herkesin baktığı bir sanat eseri benim değilse bana ait değilse Onun bir geçerliliği yok, benim olunca Onun değeri artıyor değerli yüksek değer iyi bir erkekle birlikte olmadığınız sürece emin olun güzelliğinizin hiçbir değeri yok 0, niye biliyor musunuz Çünkü kadının en büyük değeri güzelliğidir gençliğidir. Ekonomik olarakda anlatıyorum kadının en büyük değeri güzelliğidir gençliğidir tabi onunla birlikte olaraktan, sen onu somut birşeye çeviremediysen o soyut bir kavram olarak kalır, hisse senetlerindede böyle hisseyi paraya çevirmediğin an o sadece soyut bir kavram abi benim mesela hisse var diyorsun 100 lira sen onu sattığın zaman zaman 100 lira, satmadığın veya satmadığın an şak diye düşebilir ama yüsselebilirde belki değeri ama sattığın an somut birşeye dönüşüyor bir anda değeri değişebilir güzellikte öyle bişey aslında, sen o güzelliğinle ne yapıyorsun? Gerçekten de birşeye çevirebiliyor musun?
2. Olarak iyi bir ilişkiye çevirebilir iyi bir adamı elde edebilir güzelliği ile evet erkekler güzel kadınları sever bu kadar basit isterler sen ama kadın olarak ona çeviremediğin sürece hiçbir değeri yok. Onun için felsefi olarak belki bak ben güzele güzel demem benim olmadıkça bir anlamı yok çünkü soyut birşey den somut birşeye çevirmemiş.
2 notes
·
View notes
Text
Hobi tasarım insanların canları sıkıldığında boş zamanlarında sevdikleri keyif aldıkları uğraşabilecekleri keyifli aktivelerdir. Eymen Hobi Tasarım olarak müşterilerimize hobi süs malzemeleri, hobi aksesuarları, stencil kalıpları, Cadence boya çeşitleri, fırça çeşitleri vb. daha fazla hobi malzemeleri sunmaktayız.
Resim ve çizim yapmak için şövale çeşitleri ve avantajlı şövale fiyatları için Eymen Hobi Tasarım ile iletişime geçebilirsiniz. Şovaleler, resim sehpaları resim dalında hobileri olan kişiler için çok rahat ve kullanışlı alanlar sunar.
Şövale modelleri çerçeve yapısı, çalışma yüzeyi, ayarlanabilir ve taşınabilir olmasından dolayı tercih edilir. Bu özellikleriyle hobi boya çeşitleri akrilik hobi boya fiyatları ve hobi boya çeşitleri ve fiyatları birlikte keyifli ve güzel çalışmalar ortaya çıkarmanıza yardımcı olur.
Hobi amaçlı resim yapmak için kullanılan boya fırçası resimlerinizde daha detaylı ve güzel çalışmalar yapabilmek için farklı boyutlardaki fırçaları kullanabilirsiniz. Resim fırçası modellerinden; yuvarlak uçlu fırçalar daha detaylı resim çizimlerinde kullanılır hobi resim çalışmalarınızda size kolaylık sağlar.
Düz fırça çeşitleri; düz ve geniş yapıya sahiptirler. Düz fırçalar yollar, binalar gibi kalın ve ince çizgiler çizebilmek için kullanılır. Hobi resim malzemelerinde kullanabileceğiniz tuval, hobi boyası fiyatları, boyama malzemeleri̇ çeşitleri ve fiyatları, fırça gibi bütün yardımcı malzemelerine işletmemizden ulaşabilirsiniz
Hobi edinmenin faydaları günlük yaşamdaki stresi azaltır ve bunun yanında yaratıcılığı geliştirmektedir. Hobi edinmek ve hobi zevki kişiden kişiye değişebilir. Hobi ve el i̇şi malzemeleri, hobi ve tasarım malzemeleri, hobi boyaları & hobi boya seti fiyatları için bizimle iletişime geçmeyi unutmayın.
Yassı uçlu fırçalar; geniş yerleri ve detaylı alanları boyamak ve kenarları yumuşatmak için kullanılır. Detay uçlu fırça ise ince ağızlı oldukları için resminizdeki en ufak detayları çizebilmek için kullanabilirsiniz. Hobi boyası fiyatları ve çeşitleri, hobi boya modelleri ve fiyatları, hobi boyası renkleri ile zamanınızı güzelleştirebilirsiniz.
Yuvarlak uçlu fırça çeşitleri; genellikle sulu boya ve yağlı boya çalışmalarında kullanılmaktadır. İnce uçlu olduğu için resminizde yuvarlak daireler ve ince detayları vurgulamanızı sağlamaktadır. Hobi boya ve malzemeleri, cadence boya çeşitleri ve boyama malzemeleri, en iyi hobi boyası ile güzel çalışmalar ortaya çıkarabilirsiniz.
Hobi yardımcı ürünler hobilerinizde kullanılabilecek çeşitli yardımcı ürünlerdir. Kesme, boyama, modelleme ve şekillendirme gibi dekoratif amaçlı kullanılan malzemelerdir. Hobi aletleri ve aksesuarları uygun fiyatlarla satış yapmaktayız.
Hobiler ve hobi çeşitleri kişiden kişiye değişebilir. Bu nedenle kullanılacak hobi setleri fiyatları ve modelleri çeşitlilik göstermektedir. Kendi zevkinize göre hobi aksesuarları, süsleme malzemeleri fiyatları ve modelleri, süsleme malzemeleri̇ toptan, evde süs yapımı malzemeleri için bize ulaşabilirsiniz.
Epoksi kalıp farklı çeşitlerde ürünler oluşturmak için kullanılan bir kalıptır. Bu kalıp epoksi reçine kabı olarak da bilinmektedir. Epoksi kalıpları ile ne yapılır? Epoksi kalıpları ile bir çok uygulama yapılmaktadır. Mesela bardak altlığı, kül tablası, mumluk biblo gibi daha fazla ürünler elde edebilirsiniz.
Boncuk süsleri kullanımı geniş bir yapıya sahiptir genellikle sanat ve el işleri malzemeleridir. Süsleme ve hobi malzemeri takı yapımı, el işleri, oyuncak, giysi tasarım gibi yerlede kullanılmaktadır.
Stencil tasarım şablonları; geometrik desenler, hayvan figürleri, yazılar ve sayılar gibi daha bir çok çeşitleri bulunmaktadır. Bu şablonları kullanarak kıyafet, duvar, çanta aksesuarları gibi kendi zevkinize göre baskılar yapabilirsiniz.
Takı yapma malzemelerinde kullanabileceğiniz ve hobilerinizi süsleyebileceğiniz ürünler boncuk çeşitler, teller, zincirler, kaplamalar vb. gibi ürünlerdir. Takılar bir çok kişinin süs amaçlı taktığı kolyeler, bileklik tarzında tercih edilmektedir.
Hobi boyaları resim hobilerinize canlılık katmak için kullanabilirsiniz. Akrilik boyalar; su bazlı boyalardır. Bu boyaları tuvalde kağıt çalışmasında ahşap ürünlerinizi boyarken kullanabileceğiniz güçlü ve kalıcı boyalardır.
Yağlı boyalar; yağ bazlı boyalardır ve daha ve daha geç kurur tuval ve ahşap boyalarında kullanılır karıştırma tonlama için kullanılır. Sulu boyalar; su bazlı opak renklerdir kağıt üzerinde uygulanır ve canlı renklere sahiptirler. Bunlar gibi daha fazla boya çeşitleri ve türleri bulunmaktadır.
0 notes
Text
Hiç düşünmüyorken geleceği düşünmek konu olduğunda düşünmeye ve kaygılanmaya başladım. Hedefler, yollar, yazılar, harfler, kişiler, ilişkiler ve hatta siyasi krizlerle ekonomik sıkıntılar da girdi işin içine. Kendimi küçümsemeye başladım. Meseleler gözümde büyüdükçe onların altında kalıp küçülüyorum. Peki ya meseleleri küçültürsem?
Durumları tersine çevirmek düz olmayan yollarda ilerlemeye devam etmenin iyi bir yolu.
1 note
·
View note
Text
En Şık Tesettür Kışlık Etek Modelleri
Yağışlı ve soğuk havaların etkisini hissettirmeye başlayacağı önümüzdeki günlerde kullanılacak kıyafetlerde değişkenlik göstermelidir. İnce ve hava alan kıyafetlerin yerini artık kalın ve sıcak tutacak kıyafetler almaya başladı. Hemen hemen her kıyafet tasarımında bu özelliklere sahip kıyafetler dolaplarda yerini almaya başladı bile. Bunlardan bir tanesi de tesettür etek modelleridir. Pantolonlarla beraber tesettürlü hanımlar arasında en çok kullanılan kıyafetlerin başında gelmektedir etek modelleri. Bu yüzden hem yazlık hem de kışlık modelleri olan kıyafetlerdir etek modelleri. Daha önceki yazılarımızda birçok etek modeliyle ilgili yazılar yazmış sizleri bilgilendirmiştik. Bu yazımızda en güzel tesettür kışlık etek modellerine yer vermeyi uygun gördük.
Şık Tesettür Kışlık Etek Modelleri
Yaz aylarında etek modellerinde daha çok ince ve hava alan kumaşlar kullanılmaktayızdır. Aynı zamanda çiçek ve farklı desenlerin kullanıldığı tasarımlar rağbet görmekteydi. Bunun yanında dantel, tül gibi detayların yer aldığı tasarımlar tesettürlü hanımlar tarafından tercih edilen modeller olmuştu. En güzel tesettür kışlık etek modellerinde ise daha çok kalın kumaşlar kullanılmaktadır. Düz tasarımların daha fazla yer aldığı bu modellerde sadelikte ön planda tutulmuştur. Keçe, kaşe, ipek ve pamuklu kumaşların kullanıldığı kışlık tesettür etek modellerinde desenlere de çok fazla yer verilmemektedir. Kullanılan desenler ise daha çok çizgili veya ekose tarzı desenler olmuştur.
Kışlık tesettür etek modellerinde sadelik ön planda tutulduğu için aynı model kıyafeti daha geniş bir yaş aralığı kullanabilmektedir. Bu kalın kumaşlara en çok yakışan detaylar kemer detayları olmuştur. Kışlık ürünler olduğu için tasarımlarda uzun modeller tercih edilmektedir. Gömlek, tunik, kazak, body sweatshirt gibi çoğu tasarıma uygun kombin yapılabilecek kıyafetlerdir. Canlı ve açık renklerden ziyade kışlık etek modellerinde koyu renkler tercih edilmektedir. En çok tercih edilen renk siyah olurken bunu kahverengi, gri, lacivert ve haki renkleri izlemektedir. Bot ve çizmelerle sık bir uyumu olan tesettür kışlık etek modellerini henüz almadıysanız geç olmadan araştırmaya başlamalısınız.
Alvina Düğmeli Tesettür Kışlık Etek Modelleri
Alvina Gizli Yırtmaçlı Tesettür Kışlık Etek Modelleri
Ekoseli Şık Tesettür Dünyası Kışlık Etek Modelleri
Ekoseli Tesettür Dünyası Kışlık Etek Modelleri
Elfida Tesettür Kışlık Etek Modelleri
En Güzel Modaselvim Tesettür Kışlık Etek Modelleri
En Güzel Tesettür Kışlık Etek Modelleri
Kamil Keskin Tesettür Kışlık Etek Modelleri
Kare Desenli Sefamerve Tesettür Kışlık Etek Modelleri
Moda Pinhan Tesettür Kışlık Yünlü Etek Modelleri
Modaselvim Tesettür Ekoseli Kışlık Etek Modelleri
Modaselvim Tesettür Kemerli Kışlık Etek Modelleri
Özel Tesettür Kışlık Etek Modelleri
Pınar Şems Tesettür Kışlık Etek Kombinleri
Pınar Şems Tesettür Kışlık Etek Modelleri
Sefamerve Kemerli Tesettür Kışlık Etek Modelleri
Sefamerve Tesettür Kışlık Kloş Etek Modelleri
Şık Alvina Tesettür Kışlık Etek Modelleri
Tesettür Dünyası Kışlık Etek Modelleri
Tesettür Kışlık Etek Modelleri
En Şık Tesettür Kışlık Etek Modelleri
#Ekoseli Tesettür Kışlık Etek Modelleri#En Güzel Tesettür Kışlık Etek Modelleri#En Şık Tesettür Kışlık Etek Modelleri#Tesettür Kışlık Etek Modelleri
0 notes
Text
Benim Bilgilerim Kime Ait
✍🏻 Nizamettin Karadaş
https://www.gundemarsivi.com/benim-bilgilerim-kime-ait/
Benim Bilgilerim Kime Ait
Senaryo
Bir güvenlik kamerasının gözünden bir süpermarket kasasını görüyoruz. Bir kadın müşteri kartını kasanın arkasındaki çalışana uzatıyor. Aynı anda garip bir uğultu duyuyoruz.
Anlatıcı:
Müşteri kartı mı kullanıyorsun?
Kasiyer kartı tarıyor. Rimsky-Korsakov’un Flight of the Bumblebee’sinin heyecanlı sesleri başlıyor. Süpermarket üniformalı düzinelerce adam bir anda beliriyor, bahçe cüceleri kadar küçük, sanki hızlı çekim yapıyorlarmış gibi doğal olmayan bir hız ve telaşla kadının etrafını sarıyorlar.
Sahneyi yakınlaştıralım: Müşteriyi taciz ediyorlar, alışveriş arabasına tırmanıp içine giriyorlar, omuzlarına atlıyorlar, egzotik bir böceği inceleyen bilim insanları gibi büyük boy gözlüklerle ya da büyüteçlerle kadını inceliyorlar. Giderek gerginleşen bir müzik eşliğinde alışveriş arabalarını karıştırıyorlar. Her ürünü inceliyorlar. Panolara ve tablet bilgisayarlara not almakla meşguller. Garip bir şekilde, kadın bunların hiçbirini fark etmemiş gibi görünüyor. Kayıtsızca kartını alıyor, ödemesini yapıyor ve alışveriş arabasını itiyor.
Konuşmacı:
Süpermarket senin verilerini kullanıyor.
Kulağında cep telefonuyla işlek bir caddede yürüyen genç bir kıza geçiş. Kendi kendine gevezelik etmekte, gülmekte, elini saçlarında gezdirmektedir. Onu takip eden ve uyuşturucu almış böcek sürüsü gibi üzerinde gezinen hiperaktif, renkli adam sürüsünü fark etmez. Dalgıç kıyafeti gibi renkli tulumlar giyiyorlar. Dev gözlükler ya da fütüristtik görüş cihazları aracılığıyla kızı tepeden tırnağa inceliyorlar.
Anlatıcı:
Sen bir cep telefonu kullanıyorsun.
Tablet bilgisayarında bir şehir haritası üzerinde kızın rotasını izleyen bir adama flaş geçiş yapılıyor. Yol boyunca çeşitli noktalarda küçük kırmızı alanlara bilgi yazan başka bir adama geçiş yapılır – yüzler, isimler, tarihler, numaralar. Vınlayan melodi yeni bir gergin doruğa ulaşır.
Konuşmacı:
Telefon şirketi senin verilerini kullanıyor.
Kız alıştırılmış parmaklarıyla telefonunun dokunmatik ekranını kullanıyor.
Anlatıcı:
Ve sadece onlar da değil. Akıllı telefonundaki uygulamalar da tam olarak ne yaptığını biliyor.
Daha renkli figürler sürüye katılır. Bir cesede saldıran kurtçuklar gibi kızın üzerine üşüşüyorlar. Gömleğinin altına giriyorlar, göğüs dekoltesine giriyorlar ve eteğini kaldırıyorlar. Notlar alıyor, karalıyor, yazıyor, çiziyor, daktilo ediyorlar. Kız kargaşanın içinde zar zor görünüyor.
Bilgisayar ekranının önündeki bir adamın mavimsi ışıklı yüzüne – ve omuzlarının ve kollarının etrafında iri bitler ve keneler gibi toplanmış, alacakaranlıkta monitöre bakan düzinelerce başka küçük erkek yüzüne.
Onlar hevesle not alırken yavaş zoom yapılıyor.
Anlatıcı:
İnternette asla yalnız gezinemezsin. Veri toplayıcılar sürekli seni gözetliyor.
Bir pazara geçiş: Stantların üzerinde şirket logoları ve tanınmış (internet) şirketlerini andıran ama onlara tam olarak benzemeyen yazılar asılı. Bunların altında, renkli tulumlar giymiş komik küçük adamlar, mal kasalarının arasında çılgınca zıplıyor, çılgınca el kol hareketleri yapıyor ve onları satışa sunuyorlar.
Kasaları yaklaştırdığınızda artık malları tanınabiliyor: Elma ya da portakal gibi düzgünce istiflenmiş düz ahşap kasalardan binlerce canlı insan kafası müşterilere sırıtıyor, göz kırpıyor ve birbirleriyle sohbet ediyor! Bir kamera takip görüntüsü, her bir alnın üzerinde bir fiyat, isim, yaş ve diğer ayrıntıların yazılı olduğunu gösteriyor. Ekstra tabelalar toplu indirimler ve özel teklifler vaat ediyor. Bazı tezgahlarda sadece kadın, bazılarında sadece erkek, bazılarında yaşlı, bazılarında genç, Avrupalı, Asyalı… hepsi var.
Uzaklaştırma: Takım elbiseli erkekler ve kadınlar stantların önünde koşuşturuyor. Kontrol ediyorlar, tartıyorlar, düşünüyorlar. Parıldayan müzik eşliğinde çılgınca pazarlık yapıyor, para dolu sepetleri komik küçük adamların başlarının üzerinden geçiriyorlar. Karşılığında, köle pazarındaymış gibi birbirine zincirlenmiş insanlardan bazılarını teslim edip uzaklaşıyorlar.
Konuşmacı:
Birkaç yıl içinde, gezegendeki en büyük veri toplayıcıları dünyanın en zengin ve en değerli şirketleri haline geldi. Senin verilerin ile!
Şimdi müzik değişir, keman ve üflemelilerin dramatik bir senfonisine dönüşürken, bir yığın basit fikirli, geveze kafa sallanmaya başlar.
Bir kafaya zoom yapılır: kafa kendini yığından kaldırıyor, boynu görünüyor, omuzları diğer gövdelerin arasında itişerek onları kenara itiyor.
Anlatıcı:
Verilerinin ne olacağına yalnızca bir kişinin karar vermesi gerektiğine inanıyorum: Sen!
Uzaklaştırma: Şimdi diğer kafalar da onun örneğini takip ediyor, bütün insanlar kıvranarak dışarı çıkıyor. Diğer kafalar şaşkın bakışlarla, “Ahhh!”lar ve “Ohhh!”lar ile eylemi takip ediyor.
Komik tüccarlar artık komik değiller, heyecanla insanları kutularına geri itiyorlar. Boşuna.
Zafer trampeti sesleri eşliğinde, ilk kurtulanlar mücadele ederek sokağa çıkıyorlar. Görünmez kirlerden sıyrılıp kendilerini silkeliyorlar.
Konuşmacı:
Verilerinin tekrar sana ait olmasının zamanı geldi! Sen, kendine ait olmalısın!
Trampet: Ta-taa! Yeni yumurtadan çıkmış bir kadına geçiş; alnındaki fiyatı siliyor ve dik yürüyüşle, dalgalanmış saçları ile kalabalığın içinde kayboluyor.
Anlatıcı:
Bu arada, veri ahtapotlarının parçalanması gerektiğine inanıyorum!
Son
Bu senaryoyu 2010 senesinde bir sonbahar gecesinde birkaç sayfa kağıda karalamıştım. O zamanlar bilgisayarla çalışmayı çok severdim. Bilgisayarların teknik özelliklerini çok iyi bilirdim ve her türlü teknik gelişmeleri yakından takip ederdim. Ancak o günlerden bugüne kadar her şey o kadar çok ve hızlı gelişti ki takip etmesi zorlaştı artık. Aletlerin teknolojisi artık arka plana düştü ve yazılımlar ve onların sayesinde üretilen yapay zeka sistemleri olağanüstü önem kazandı. Bu trend gün geçtikçe daha da önem kazanmaya devam edecek. Çünkü yazılımlar birkaç sene öncesine kadar kullanıcıların işlerini ve ihtiyaçlarını kolaylaştırmak amacında üretilirken, şimdi ise ağırlıklı olarak kullanıcının verilerini toplayıp onları ticaret ürünü olarak pazarlayabilmek için tasarlanıyor. İşte burada her birimizin özeli ve özelliği ticaret malı olmakla beraber hepimiz iliklerimize kadar analiz ediliyoruz.
***
Güç ve değer
“Bırakın verilerimi toplasınlar. Benim saklayacak bir şeyim yok.”
Mahremiyet sadece karanlık sırlardan ibaret değildir. Mahremiyetten bahsettiğimizde aynı zamanda güçten de bahsetmiş oluruz. Güç, kişinin kendi çıkarlarını savunabilme yeteneği olarak tanımlanır. Kendi düşüncelerinizi ve çıkarlarınızı geliştirirsiniz.
En azından uyum sağlama baskısından özgür olduğunuz alanın inzivasında; bireysel kimliğinizi geliştirdiğiniz alan: özel alan. Mahremiyeti olmayanlar, sürekli izlenenler, sayısız deneyin de gösterdiği gibi, uyma baskısına maruz kalırlar. Gözetim bireyselliği bastırır.
Mahremiyet her zaman bir güç göstergesi olmuştur ve hala da öyledir (halk toplu yatakhanelerde uyurken, seçkinler kendi odalarında uyurlardı).
Burjuvazinin 19. ve 20. yüzyıllarda büyümesiyle birlikte, güç dengesi tarihsel olarak hükümdarlardan her bir vatandaşa doğru kaymıştır. Çok sayıda demokrasi ortaya çıktı. Güçteki bu değişime paralel olarak, mahremiyetin güç unsurunun küçük bir elitin ayrıcalığı olmaktan çıkıp kutsal bir insan hakkı haline gelmesi tesadüf değildir. Dolayısıyla mahremiyet, “yalnız bırakılma hakkı”ndan öte, iktidarın bir işareti ve koşuludur. İktidardakiler için, herkes için mahremiyet bu nedenle bir tehdittir.
Otoriter rejimler bunu her zaman bilmiştir. Bu doğrultuda, mahremiyeti genellikle güç kullanmanın en ilkel biçimi olan zor kullanarak yok ederler. Ancak güç pek çok farklı şekilde kullanılabilir. Demokratik toplumlarda en zarif ve yaygın olanı, bir gruba veya topluma empoze edilebilen ve üyelerinin bağlı olduğu kurallar ve yapılar yoluyla iktidardır. Michel Foucault buna “yönetimsellik” adını vermektedir. Bu kurallar demokratik süreçte politikacılar tarafından – yani en iyi durumda hepimiz tarafından – ve yenilikçilik yoluyla piyasa kurallarını yeniden tanımlayan şirketler tarafından şekillendirilir.
Gücün en yüksek biçimi, duyguları, fikirleri, arzuları, algıları ve dolayısıyla başkalarının eylemlerini kendi lehine kontrol edebilmektir – güçsüzler farkına bile varmadan! “Bırakın kendi fikirleri olduğuna inansınlar” sloganı tarzında.
Büyük internet şirketleri bu en yüksek güç seviyesine çoktan ulaştılar. Sadece birkaç yıl içinde bu noktaya nasıl geldiler? Aslında iktidardakilerin daha önce yaptığı gibi: insanların mahremiyetini yok ettiler. Hayal edin: Siz bu makaleyi okurken yüzlerce insan etrafınızda toplanıyor, etrafınızdaki insanların, hepimizin etrafını sarıyor, omuzlarımızın üzerinden bakıyor, bizi dinliyor ve tarıyor: pazarlamacılar, psikologlar, istatistikçiler, bankacılar, sigortacılar, matematikçiler, doktorlar, acenteler ve diğerleri. Nerede olduğumuzu, içinde bulunduğumuz toplumu, sağlığımızı ve çok daha fazlasını ölçüyorlar. Çete sizi ve beni nereye gidersek gidelim takip ediyor: alışverişe, işe, tuvalete, yatağa, mesajlarımızı okuyor, konuşmalarımızı dinliyor.
Tabii ki şirketler, gizli servisler ve yetkililer üzerimize insan salmıyor. Telefonlar, bilgisayarlar, kredi, banka, müşteri, indirim ve sık uçan yolcu kartları, arabadaki GPS, gözetleme kameraları, fitness bantları, akıllı saatler, veri gözlükleri gibi giyilebilir cihazlar kullanarak kafamızın içine girip bizi izliyorlar. Beyin dalgası ölçerler ve sayıları giderek artan diğer sensörler – insan ajanların yapabileceğinden çok daha etkili bir şekilde. Düşüncelerimizi, fikirlerimizi, arzularımızı ve zihinlerimizi bu şekilde ele geçiriyorlar. Mephisto bile sadece Faust’un ruhuyla ilgileniyordu.
Bu yeni teknolojiler başka bir şeyi daha mümkün kılıyor: Araştırmacılarımız sadece şehvet, korku, cesaret ve aile duygusuna sahip olup olmadığımızı bilmekle kalmıyor, aynı zamanda bu özelliklerin miktarının ne kadar olduğunu da biliyorlar.
Değerlerimiz, duygularımız, fikirlerimiz ve hayallerimiz “veri” biçiminde ölçülebilir ve alınıp satılabilir ürünler haline geliyor.
Burada “değerler” terimi çok önemlidir: şimdiye kadar bir yandan etik ve ahlaki alandaki değerlere, diğer yandan da parasal birimlerle ölçülebilen sermaye değerlerine atıfta bulunuluyordu. Bu yeni teknolojiler sayesinde bu anlamlar birleşiyor. Dürüstlük, cesaret vb. gibi değerler – nasıl tanımlandıklarına bağlı olarak – sadece etikte değil, aynı zamanda pazarlama ve reklamcılık için değer modellerinde de artık bunlara somut bir finansal değer veya fiyat atfedilebilir.
Buradan sonra gelenleri üstteki senaryonun son bölümündeki “pazar yerinde” canlandırdım.
Maalesef o pazarda satılan sadece bizim verilerimiz ve mahremiyetimiz olmuyor. Biz insan ve şahıs olarak anlında bir fiyat etiketi ile satışa sunuluyoruz. Bedelini ödeyip bizi satın alan ise, bizden alabileceği her şeyi, yani paramızı, iş ve boş zamanımızı, görüş ve fikirlerimizi ve daha fazlasını söke söke alıyor. Bunların hepsini gerçek zamanda işlev yapabilen veri analizi, değerlendirme, ticaret ve açık arttırma yazılımları ile başarıyor.
Üstteki dijital süreç için kullandığım betimlemeler ile analog bedensel dünya arasındaki fark ise ilkinin bedensiz yani sanal gerçekleşmesidir. Bir insan bedeni aynı anda sadece bir pazarda satışa sunulabilir. Buna karşılık bizim değer yargılarımızla, duruşlarımızla, fikirlerimizle, hayal ve dileklerimizle ilgili verilerimizi biz hiç fark etmeden bile tekrar tekrar alabilirler. Buna rağmen bunların her biri bir hırsızlık suçudur.
Son olarak bu gelişmelerin en vahim tarafını belirtmek isterim: DEVLET
Dünyanın en gelişmiş, zengin ve büyük devletleri başta olmak üzere ve bir çok devlet ve kurumları bu serbest piyasa katılımcılarına hem finansal yardımlar veriyor hem de onların topladığı vatandaş verilerini satın alıyor veya belirli yasal şartların altında bu verileri ücretsiz vermeye mecbur ediyor. Yine en büyükler başta olmak üzere bir çok devlet kendi öz kurumları ile bu veri avına kendisi çıkıyor. Hem serbest piyasada gereken eğitim ve pratik deneyimi almış en iyi elemanları kendi kurumlarına transfer ediyor veya kendi yetiştirdiği uzmanları piyasadaki şirketlere “pazarlıyor”.
Acı da olsa yukarıda belirttiğim gelişme ve gerçekler daha nice nesiller boyunca bizim yaşamımızın refakatçısı kalacaktır. Sadece buna muhalif olmak veya kendini tamamen bu dijital ortamdan geri çekmek ile ne kendimize bir fayda ne de bu gelişmeye engel sağlanabileceğine inanıyorum.
Değerli okuyucular sizleri kendi görüş ve çözümlerinizi yorumlarda veya bu yazıyı okuduğunuz sosyal medyada bildirmeye davet ediyorum.
Nizamettin Karadaş
0 notes
Text
Şüphesiz Zaman İçinde Akıl Terazimde Çok Yanlışım Oldu
Lakin Hiç Bir Zaman ,Bazıları Gibi Vicdan Terazimin Hafif Gelen Yerine Yalan Yere Yemin Ağırlıklarını Koymadım
Ve Soruyorum Size Mizan Başında Secdedeki başlar mı
Yoksa Kalpler mi Ağır Basacak
#yalanci#iki yüzlü#riyakâr#mahşer günü#kıyamet#boş insanlar#edebiyat#felsefe#akıl#hayat#yoksa#ilhanberk#kırık kalpler#bir gün#tumblr yazıları#düz yazılar#aforizmalar
11 notes
·
View notes
Text
SUMMER STRIKE // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb puanı : 7,9 Benim puanım: 8
Drama: Summer Strike / I Don't Want To Do Anything (literal title)
Hangul: 아무것도 하고 싶지 않아
Director: Lee Yoon-Jung, Hong Moon-Pyo
Writer: Joo Young-Hyun (webcomic), Hong Moon-Pyo, Lee Yoon-Jung
Date: 2022
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Seol Hyun, Im Si-Wan, Shin Eun-Soo, Bang Jae-Min
Seul’da iş hayatının içinde ezilerek yaşayan Lee Yeo-Reum(Seol Hyun) annesinin ölümünün üzerine sırtına çantasını takıp Angok isimli küçük bir kasabaya gelir. Amacı birikiminin el verdiği kadarı ile hiçbir şey yapmadan yaşamaktır. Dizi minimalist yaşamaya karar veren bu 28 yaşındaki kadının hikayesini anlatıyor.
Aynı isimli webtoondan uyarlanan bu mini dizinin karakterleri de oldukça minimalist tasarlanmış. Küçük sahil kasabalarında geçen dizilerin hepsini bir tık anımsatsa da kendine özgü tatlı bir havası vardı. Our Blues kadar başarılı, Hometown Cha Cha Cha kadar keyifli, Once Upon A Small Town kadar düz değildi. Bu sahil kasabası turistlik bir yer olmadığı için kasaba sakinlerinin çoğunluğu kendi içinde yaşıyordu. Ve popülasyonda uzun yıllardır orada yaşayan yaşlılardan oluşuyordu.
İlk bölümü izlerken “ne izliyorum ben” hissiyatını üzerimden atamadım. Mini dizi olmasına rağmen derdini anlatmaya başlaması 3.bölüme kadar sürüncemede kaldı. Hele ilk bölüm dizinin kalanından o kadar bağımsızdı ki… Genelde başına gelenleri başka birine anlatırken öğrendiğimiz başrolümüz, başına gelenleri 1.bölümde izleyiciye anlatıyorlardı sanki. İş yerinde hakkının yenmesi, evde yalnız olması, parasının olmaması, annesi ile olan olayları, abisinin ruhaniyeti… O kadar bunalarak izliyorsunuz, o kadar siniriniz bozuluyor ki, sabır limitiniz düşükse daha ilk bölümden vazgeçmeniz büyük olasılık. İş yerinde yaşadığı zorbalık da cabası. Her yaşadığına boyun eğen, tamam diyen, sesini yükseltmeyi bile düşünmeyen bir karakter düşünün. Düşünememiş olabilirsiniz. Bu durumu çarpa çarpa yansıtmışlar ekrana. Bir de düşene ben vurayım diye senaristler kızcağızın anasını öldürdüler. Yani 3.bölüm bir sahil kasabasına yerleşmesini izlemeye sonunda başladığımızda, “ne gerek vardı” diye düşündüm. Gelseydi kasabaya kalacak yer ararken flashbackler ile kısa kısa özetleseydi niye buralarda olduğunu, ne bizi bunaltsaydı ne mevzuyu uzatsaydı. Şahane olmaz mıydı?
Yeo-Reum’un kasabada tanıştığı her insanı önce inanılmaz itici buluyorsunuz. Konuşamayan bir kütüphaneci An Dae-Beom (Im Si-Wan) ile tanışıyoruz ilk önce. Si-Wan’ı daha önce Run On dizisinde izlemiştim. Aşırı tutuk bir oyuncu olduğunu düşünüyordum. Bu dizide de ilk gördüğümde aynı şekilde düşündüm. Ama ilerleyen bölümlerde sevdiğim oyunculardan biri oldu. Dizide de karakteri açıldıkça keyifle izledim. Aslında oyuncunun 35 yaşında olduğunu öğrendiğimde baya şaşırdım. Seol Hyun ise gerçekten 28 yaşındaymış. İkili aynı yaşta karakterleri canlandırıyorlardı. Aralarındaki yaş farkı ise tam tersi görünüyordu. Hanım kızımız oğlanın ablası gibiydi.
Abla demişken, kütüphanenin diğer çalışanı Jo Ji-Young(Park Ye-Young)… elle tutulur hiçbir yanı yoktu. Kadın Dae-Beom’un ablası gibi davranıyor ama sonra aşık gibi tribe giriyor, annesi gibi baskıcı yaklaşıp, kız kardeşi gibi nazlanıyordu. Bütün karakterleri sonradan sevdim, bu kızı sevemedim. Evlerden ırak. Onun dışında ev sahibinin oğlu Bae Sung-Min (Kwak Min-Gyu) vardı. Yeo-Reum’un kasabadan gitmesini istediği için sürekli ona zorluk çıkartmaya çalışan bir karakterdi. Başlarda itici bulsanız da onu sevmemeniz çok zor. Yine lise öğrencisi olan Kim Bom (Shin Eun-Soo), son derece sinir bozucu ve ergenliğin bütün sınırlarını zorlayan bir kızdı. Bir süre sonra ise onu da kardeşiniz gibi görmeye başlıyorsunuz.
Oyuncularda tam olarak ön plana çıkan biri yoktu. Si-Wan tek başına parlasa da yeterli değildi. Bence başka oyuncularla çok daha ses getirebilir bir dizi olabilirdi. Yaş ortalamasının yüksek olmasını ayrıca beğendiğimi söylemeliyim. Belki benim yaşımdan kaynaklı olabilir ama dizilerdeki olayların belli bir yaşın altındaki karakterler üzerinde döndüğü hikayelerde çok fazla tutarsızlık olduğunu düşünüyorum.
Toparlayacak olursam, hikayedeki gizem yavaş yavaş çözülüyor izleyiciyi sıkmıyordu. Hayattan küçük bir sıra dışı kesit izliyorsunuz gibi düşünebilirsiniz. İzlememeniz için bir neden olduğunu düşünmüyorum. Ve son olarak liseli çocukların bile öpüştüğü dizide, başrollerin birbirine dokunmaması beni inanılmaz strese soktu. Heh şimdi, tamam bu sefer, hadi ama… şekilde kat sayım artarak izledim. Ve üzgünüm spoiler ama öpüşmediler. Oyuncuların yaş farkının çok olmasından mı neden bilmiyorum, sahne yazmamışlar. Yazık olmuş.
OST:
Enhypen - Zero Moment
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
#Summer Strike#kdrama#yorum#inceleme#dizi#eleştiri#kore#Seol Hyun#Im Si-Wan#Shin Eun-Soo#Bang Jae-Min
0 notes
Text
Bazen kendine gelebilmek için birçok şeyden gitmek gerekiyormuş meğer. En uç noktaya çıkabilmek için en dibi görmek gerekiyormuş. Zifiri bir karanlığa gömülmek gerekiyormuş, bir güneş gibi parlamak için. Ateşin içinde cayır cayır yanıp, kül olması gerekiyormuş, küllerinden daha güçlü bir benlik ile var olabilmesi için. Ezberlemesi gerekiyormuş o ücra köşeleri ki bir daha oraya düştüğünde benliğini kaybetmek yerine, benliğini bulacağına olan inancını diri tutabilmesi için.
Bir kimse, en dipten, zifiri karanlıktan, harlı ateşten, bitti dediği noktadan tekrar var olabilirmiş, bunu öğrendim. Hem de öyle bir var oluş ki bu, kimse daha önce böylesine var olmamıştır. Muazzam bir benlik, güç, bilinç, farkındalık ve inançla, bir kere daha hüznün rahminden çıkarcasına açıyormuş gözlerini dünyaya. Sadece tek fark ile, bu kez ağlamaz dünyaya gözlerini açtığında. Yeni doğan kimselerin, böylesine acımasız, adaletsiz ve ıstıraplı bir dünyaya geldiği için ağladıkları söylenir. İkinci kez dünyaya gelen kimselerin ağlamaması bu yüzdendir. Zaten bildikleri bu yeryüzünde, gülmek gerektiğini öğretirmiş hüznün rahmi. Ve böylelikle bir hüzün, tam zıttı olan bir varlık doğurmuş olur. Mutluluk.
İnsanın mutlu ve huzurlu olabilmesi için, kendini en değerli bilmesi gerekirmiş. Aksi olduğu takdirde, başkalarına kendinden fazla değer verdiğinde, kendi mutluluğunu başkalarında aradığında bulamazmış en çok aradığı şeyi. Yalnız kalıp akışa bırakmak gerekirmiş bazen, tepe taklak olan yaşantıyı tekrardan rayına oturtabilmek için. Evini yıkmak gerekirmiş, daha sağlam bir ev inşa edebilmek için. Herşeyden geçip de kendine varabilmesi gerekiyormuş, bir daha gitmemek için. Kendine yaslanması gerekmiş, bir daha düşmemesi için. Ruhundaki izleri kabullenmesi gerekiyormuş insanın, o izlere saplanıp kalmamak için. Bir daha rahat bir nefes alabilmek için, ciğerinden vazgeçmek gerekiyormuş bazen.
Dedim ya, kendine gelebilmek için birçok şeyden gitmek gerekiyormuş meğer. Genç bir ihtiyarken farkına vardım bütün bunların. Ben gittim, kendimi buldum. Bir daha kaybetmemek üzere. Zifiri karanlık oldum ki zamanı geldiğinde bir güneş gibi parlayayım. En dip noktayla bütünleştim ki zamanı geldiğinde arşa çıkabileyim. Ateşin kendi olup yandım ki zamanı geldiğinde serin ve güvenilir bir deniz olabileyim. Benliğimden vazgeçtim ki, zamanı geldiğnde nihai benliğimle tanışabileyim.
Ve işte, zamanı geldi.
2 notes
·
View notes
Text
Tişört, Şort ve Basic Şort
Günümüzde giyim sektöründeki çeşitlilik her geçen gün artmaktadır. Ancak bazı temel parçalar vardır ki, gardırobumuzun olmazsa olmazları arasında yer alır. Bu parçalardan biri de tişörttür. Tişörtler, genellikle pamuklu kumaştan üretilir ve üzerinde farklı desenler, baskılar veya yazılar bulunabilir. Hem erkekler hem de kadınlar tarafından tercih edilen tişörtler, konforlu ve kullanışlı yapılarıyla öne çıkar.
Şortlar da sıcak havalarda rahatlıkla tercih ettiğimiz giysilerden biridir. Şort genellikle diz hizasına kadar uzanan, bacakları tamamen kapatan kısa pantolonlardır. Yaz aylarında serinlik sağlaması ve hareket özgürlüğü sunması nedeniyle şortlar oldukça popülerdir. Plajlarda, pikniklerde veya günlük aktivitelerde rahatlıkla kullanılabilen şortlar, farklı renk ve modellerdeki seçenekleriyle beğeni toplar.
Son yıllarda modaya olan ilgiyle birlikte basic şort da trend haline gelmiştir. Aslında basic şortlar, sade ve minimalist bir tasarıma sahip olan kısa pantolonlardır. Genellikle düz renklerde üretilen basic şortlar, her türlü kombinde kullanılabilme özelliğiyle öne çıkar. Günlük giyimden spor aktivitelere kadar geniş bir yelpazede tercih edilebilen basic şortlar, sadeliği ve rahatlığıyla dikkat çeker.
Tişört, şortlar ve basic şortlar, gardırobunuzun temel parçaları olabilir. Bu giysilerin ortak özelliği, kullanıcılarına konforlu ve özgür bir hissettirmeleridir. Yaz aylarında serinlik sağlaması ve hareket kolaylığı sunması nedeniyle bu parçalar, sıcak havalarda tercih edilmektedir. Ayrıca farklı tarzlara uyum sağlayabilme özelliği sayesinde tişörtler, şortlar ve basic şortlar, çok yönlü giysilerdir.
Giyim sektöründe sürekli değişen moda trendleri olsa da, bazı temel parçalar her zaman vazgeçilmez olacaktır. Tişörtler, şortlar ve basic şortlar da bunlardan sadece birkaçıdır. Her mevsimde gardırobunuzda bulundurabileceğiniz ve her kombinde rahatlıkla kullanabileceğiniz bu giysiler, tarzınıza ve ihtiyaçlarınıza uygun seçenekler sunar. Rahatlığı ön planda tutan, şıklığından ödün vermeyen tişörtler, şortlar ve basic şortlarla günlük stilinizi tamamlayabilirsiniz.
0 notes
Text
“Heydər Əliyev ona edilən yaxşılığı unudan insan deyildi” – Deputat xatirələrini danışır
“Heydər Əliyev çox uzaqgörən, bütün planları ilə dövlətin 10-15, çox zaman 50 il sonrakı uğurlu taleyini düşünən, hesablayan siyasətçi idi. O, heç bir sözü boş yerə deməyib. Dediyi hər kəlmənin illər sonra, reallaşdığının şahidi oluruq. Xoşbəxt insanam ki, onunla bir müddət işləmək mənə də nəsib olub”.
Bu sözləri ümummilli lider Heydər Əliyevin anadan olmasının 101 illiyi ilə əlaqədar Lent.az-a xatirələrini bölüşən deputat, Ana Vətən partiyasının sədri Fəzail Ağamalı deyib:
“Bir xatirəni yada salmaq istəyirəm. 1990-cı illərin əvvəllərində ölkədə böyük xaos hökm sürürdü. Surət Hüseynov qiyam törədərək Baş nazir vəzifəsinə gəlib çıxmışdı. Mən Sosial Təminat nazirinin müavini idim, lakin naziri əvəz edirdim. Əmrim prezidentin masası üstündə idi. Nazir vəzifəsinə təsdiqlənməyim gözlənilirdi. Həmin ərəfələrdə “Əsrin müqaviləsi” imzalanmalı idi. Sürət Hüseynov Moskvanın diktəsi ilə bu müqavilənin imzalanmasına bütün imkanları ilə əngəl olmağa çalışır, müqavimət göstərirdi.
Öz təsir dairəsi altında olan qəzetlərdə tez-tez müqavilənin Azərbaycana fəlakət gətirəcəyinə dair yazılar verdirirdi. Zərdüşt Əlizadənin “İstiqlal”, Yevlaxda çıxan “Yun” qəzetində, Nazirlər Kabinetinin mətbu orqanında Heydər Əliyevin neft siyasətinə qarşı məqalələr verir, sərt çıxışlar edirdi. Aprel ayının sonlarında Milli İstiqlal Partiyasının “Millət” qəzetinə müsahibə verib, Surət Hüseynovu istefa verməyə çağırdım. Yazı çıxandan sonra Surət Hüseynovun müavini məni çağırdı. Məqaləmi qarşıma atdı. Dedim “bəli, mən bunu demişəm, sözümdə də dururam. O, Heydər Əliyevə, dövlət siyasətinə qarşı çıxır, istefa verməlidir”.
Bu hadisədən sonra Sürət Hüseynov Etimad Hüseynovun rəhbərlik etdiyi Qarabağ Əlillər Cəmiyyətini mənə qarşı qaldırdı. Bir toplantı keçirildi, əlillər üzümə durdular ki, mən onların haqlarını verməmişəm, nazirliyi “yeyib dağıdıram”. Sürət Hüseynov həmin iclasda məni işdən azad etdiyini bildirdi. Mən dedim ki, onun buna səlahiyyəti yoxdur, bu prezidentin səlahiyyəti altında olan məsələdir. Aramızda qalmaqal yarandı. 2 ay aramızda gərginlik davam elədi. O məni işdən çıxarmaq üçün təzyiq göstərir, Heydər Əliyev imkan vermirdi.
1994-cü ilin avqust ayında Prezident Administrasiyasında müşavirə keçirilirdi. Surət Hüseynov düz 2 saat gecikdi. Məlum oldu ki, yenə əlilləri yığıb “Azadlıq” meydanına. Bu dəfə artıq Prezidentə təzyiq göstərdi ki, Fəzail Ağamalını istefaya göndərməsə, Prezident Aparatına hücum edəcəklər.
Heydər Əliyev yeni seçilmişdi, ölkədə qarışıq durum mövcud idi. Bu məlumatı mən prezidentin köməkçisi Eldar Namazova çatdırdım və dərhal ərizəmi yazdım ki, Heydər Əliyev istefamı qəbul eləsin. Qapının arxasından Heydər Əliyevin əsəbi səsini eşidirdim. Həmin gün mənim istefam qəbul edildi. Heç unutmuram, həmin iclasda Heydər Əliyev çıxış edərək “Fəzail Ağamalı istefa verir. Amma bu mövcud şəraitin və hamının günahıdır” dedi.
Surət Hüseynov vəzifədən getdikdən sonra Heydər Əliyev məni qəbuluna çağırdı və yenidən nazir vəzifəsini təklif etdi. Mən deputat kimi ölkəyə daha çox fayda verə biləcəyimi dedim, o da fikrimi qəbul elədi. Heydər Əliyev heç bir zaman ona edilən yaxşılıqları unutmurdu. Mən Milli Məclisin deputatı seçildikdən sonra səhhətimdə ağır problem yaranmışdı. O diqqət göstərdi və dövlət başçısının göstərişi ilə mən İsveçrəyə müalicəyə göndərildim”.
"Lent.az" saytı
İlhamə Həkimoğlu
10 May 2024-cü il
https://lent.az/xeber/siyaset/heyder-eliyev-ona-edilen-yaxsiligi-unudan-insan-deyildi-deputat-xatirelerini-danisir-40606406
0 notes
Text
Gereksiz bir çoklukta özlüyorum seni, aslında gereksiz değil de; bilmeden ve de hiç görmeden özlememdendir gereksiz hitabım. Bilmiyorum seni uzun yıllarca içimde tuttum söylemeden, konuşmadan; bundandır sana dair tonlarca, kilometrelerce sevgim. Sebebi; sayesiydi güneşin, sana olan sevgimin. Bir hiçti aslında sebep çünkü sevmek sebep aramaz, öylesine düz öylesine amaçsızca ve bir beklentin olmadan seversin. İşte ben, buradayım ve seni bekliyorum; sen neredesin?. Çok bekledim, belki daha da bekleyeceğim ve belki de beklemekten usanırım bir vakit ama sen, sen sürekli bekletirsin beni, sebepsiz. Bir yandan seni unutmamı istemezmişçe arada bir yoklarsın gelip, bir yandan da benle aynı evrende olmak istemiyormuşça uzak tutarsın beni kendinden; işte ben, ben bunu anlamıyorum sevgili. Her an yanında olmak ve sımsıkı tonlarca kuvvetle ama zarar vermeden sana, sarılmak isterim; sarılınca zaman durur ve mükemmel olacakmış gibi gelir bana her zaman, öyle de oluyor bence en ufak bir görmekte en ufak bir duymakta olduğu gibi belki de. Çok özlüyor ve çok seviyorum seni; her gece uyumadan önce seni düşünür, hayaller kurar ve yazılar yazarım satırlarca bazısında zamanın. Nedeni de şudur bence; olur da uyanmazsam bir daha bu dünyada son bildiğim sen ol, son gördüğüm ve de en son düşündüğüm. Her yeni güne sana varmak umuduyla uyanır dururum, bazısında hiç uyanmak istemezken bile sadece sana varmak umudumla tutunurum bir dahaki uyanmaya. Çokça özlem ve sevgiyle anıyorum seni sevgili, bir başka günün sonunda bilmeni isterim ki sen en küçük zerresinden en büyük haline kadar en sevdiğimsin. Ben buradayım ya sen neredesin?
1 note
·
View note