#dünyadan sesler
Explore tagged Tumblr posts
Text
"Burası dünya ya hu! Burası, bu kadar işte!"
Bu dünya ve dünyanın solup gitmiş rengi, kirlenmiş suları, susuz ve sevgisiz çığlık çığlığa hayvanları, renkleri sararmış çiçekleri, beton kaplı şehirleri, gürültülü insanları, konuştukları, tartıştıkları, sevdikleri hep bu dünya olan insanları ve bitmeyen kavgaları, uzadıkça uzayan sonbaharı... Biz bu dünyaya ait miyiz ki? Muhabbet, samimiyet, tevazu kayboluyorken içimizdeki hasret öyle büyüyor ki yalnızlığımızla dağ olup ezecek mi bu dünya bizi?
O anda aslını unutma diye haykırarak o dağı kaldırıp yorgun, bitâp, sukûtuhayal içindeyken pamuklara sardığımız sakındığımız umutla gönlümüzü diri tutmak; bu savaşın içinde yenilen olmayacağımıza inanmak... İşte bundan sonrası bir dalga sesi, bir kuş cıvıltısı, bir çiçek açması, bir çocuk gülmesi, bir gül rengi, bir ilkbaharı
Bundan sonrası anlıyoruz her şeyi bu savaşın nedeni, niyesi, niçini, gayesi...
Ezmiyor bizi. Çünkü dünya da biliyor bir misafirhaneliğini, bir seyrangâhlığını, bir ticarethaneliğini, bir talimgâhlığını ama eni sonu vardıracağı yeri.
Ama unutuyoruz biz bu dünyanın neticesini konuşuyoruz, tartışıyoruz ve yine seviyoruz bu dünyanın kendisini! Aslını unutup bırakmıyoruz neslini!
4 notes
·
View notes
Text
Şimdi bir sabaha mutlu uyanmak kadar şaşırtıcı olurdu bana inanman.
İçimde bir katil, birkaç duygunun ölümünden sorumlu tutar beni.
Birkaç yıldızın kayışına üzülmedim.
Geçen aylara rağmen bir şey değişmedi.
Bir geceyi atlatıp diğerine nefretle baktım.
Farkına varmadığım bir an her şey sarsıldı.
Boynumda kolyeler, saçımda bir renk kalmadı.
Yalnız kaldım.
Durakta ay ışığı kalbime vurur kaskatı...
Sesler duyuyorum yeni değil, uzun zamandır.
Yakamda bir koku evim dediğim yerden uzaktayım.
Kovulduğum bir dünyadan fazlasıyla uzaktayım.
Cebimde nefret mesajları.
Her şey çok derin anlamlar taşıyor. Kelimeleri buluşturamıyorum.
Bu yüzden ruhum daralıyor.
Zamanım daralıyorken, kimseyi görmek istemiyorum.
Yüzümü kapattım.
Öylesine sallantılı bir yolculuktu, en önden bir yer kaptımda fark ettim ki yalnızca ben vardım.
Ve insanlara bunu bir türlü inandıramadım.
#öcüadam#instagram#kotukarma#poem#reading#poetry#spilled ink#writing#şizofren#yalnızlık#ruh sağlığı#sanat#şiirsokakta#ölüm
121 notes
·
View notes
Text
Yalnızlık ve Tercih Edilen Kalite
Yalnız kalmayı tercih eden insanların etrafımızda bir tür mistik çekiciliği vardır. Birçokları, yalnızlıkla ilişkilendirilen yalnızca hüzün ya da karanlık hislere odaklanır. Oysa yalnızlık, bir tercih, bir seçimdir; bazen içsel huzura, bazen de özgürlüğe giden yolun ta kendisidir. “Yalnız kalmayı tercih ederim, çünkü insanların bunun için çok sağlam nedenleri vardır,” diyerek bir insan, dış dünyaya olan bağını değil, kendine olan bağlılığını, kendi içindeki dengeyi ifade eder. İşte bu cümle, yalnızlığın ne kadar güçlü bir kavram olduğunu anlatan, belki de bugün okuduğum en anlamlı sözlerden biri oldu.
Yalnızlık, modern dünyada genellikle olumsuz bir etiketle damgalanır. Sosyal medya ve dijital çağ, birbirine bağlanmanın, sosyal etkileşimin neredeyse zorunlu hale geldiği bir alan yaratmışken, yalnızlık bir tür “toplumsal suç” gibi görünür. Ancak yalnızlık, bir eksiklik değil, tam tersine bir doyumdur. İnsanın kendisiyle barışık olduğu, başkalarının beklentilerinden uzaklaşarak sadece kendi ihtiyaçlarına ve değerlerine odaklandığı bir alan yaratır. Bu tür bir yalnızlık, öz saygıyı ve içsel gücü pekiştiren bir kavramdır.
Yalnızlığı tercih eden insanlar genellikle dışarıdan bakıldığında mesafeli, içine kapanık ya da garip görünür. Ancak bu insanlar, çoğu zaman, iç dünyalarının derinliklerinde çok daha sağlam bir duruş sergilerler. Çünkü yalnızlık, her şeyden önce bir tercih meselesidir. Sosyal bağların, etkileşimlerin, bazen de sahte maskelerin gerisinde, yalnız kalan bir insan, kendini bulma ve olgunlaşma fırsatına sahiptir. Bu tür insanlar, bir kalabalığın içinde kaybolmaktansa, kendi varlıklarıyla daha sağlam bir şekilde durmayı seçerler. Onlar, dünyaya kendi gözlerinden bakar ve dışarıdan gelen seslere kulaklarını tıkayarak, iç seslerine kulak verirler.
Yalnızlık, anlam arayışıdır; bir tür derin düşünme, kendini keşfetme sürecidir. İnsan, yalnız kaldığında, içindeki huzuru ve güçlülüğü yeniden fark eder. Kendini kabul etmek, dış dünyadan onay almaktan çok daha önemlidir. Yalnız kalmayı tercih edenler, bu huzuru yakalamış insanlardır. Onlar, dünyadan değil, başkalarından değil, sadece kendilerinden beklentilerini yerine getirirler. Bu yüzden bu insanların duruşu genellikle çok daha kalitelidir. Onlar, ilişkilerinde samimi, kararlarında kararlıdırlar. Çünkü yalnız kalmışlardır ve bu yalnızlık, onlara kim olduklarını hatırlatmıştır.
Toplumda yalnızlığı tercih eden insanlara dair yanlış bir önyargı vardır. Yalnız kalmayı seçenler, sosyal olmayan insanlar ya da duygusal anlamda zayıf bireyler olarak algılanabilir. Ancak gerçekte bu insanlar, dış dünyadan daha bağımsız, daha özgür, daha dengeli ve daha sağlam bir içsel yapı sergilerler. Yalnız kalmayı tercih edenler, toplumsal baskılara karşı daha dayanıklıdır. Onlar, başkalarının onları nasıl görmesi gerektiğini değil, kendilerinin nasıl bir insan olmak istediğini düşünürler. Bu bir güçtür; dışarıya karşı bir savunma değil, içeriye dönük bir güç kaynağıdır.
Sonuçta yalnızlık, bir sığınak değil, bir özgürlük alanıdır. Yalnızlık, insanın kendi gerçeğiyle yüzleşmesidir ve bu yüzleşme, bir insanı sadece güçlü değil, aynı zamanda kaliteli bir birey yapar. Yalnız kalmayı tercih etmek, hayatın karmaşasından sıyrılıp, kendi yolunu çizme cesaretidir. Ve işte bu cesaret, yalnızlığı tercih eden insanların duruşunun kalitesini ortaya koyar. Çünkü onların yalnızlığı, başkalarına bağımlı olmadan yaşamanın, kendi içsel gücünü bulmanın bir simgesidir. Bu insanlar, yalnızca fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da özgürdürler.
Evet, yalnız kalmayı tercih edenlerin çok sağlam nedenleri vardır; çünkü onlar, hayatı daha derin, daha anlamlı ve daha özgür bir şekilde yaşamak isterler. Ve bu, ne kadar yalnız olsalar da, kalabalıkların arasında pek çok insandan daha çok ses getirir.
#istanbul#iyiniyet#istanbuldayasam#türkiye#kıbrıs#insan#iş#artists on tumblr#hayat#writers on tumblr#tumblr yazarları#photographers on tumblr#tumblog#tumblelog#tumblr girls#blog yazısı#blog yazarı#blog help#blooger#guest blogger#ask blog#girl blogger#blog#yazarlık#günün yazısı#yazar#instagram#içeriküretimi#içerik stratejisi#Halimecan
4 notes
·
View notes
Text
Nöbet Tutmak
Âl-i İmran sûresinin sonundaki âyette bir ifade var: "Ve râbitû". Bu âyet "sınırlarda nöbet tutun" anlamına gelmektedir. Âyetin indiği dönemde Müminlerin merkezî yerleşim birimi olan Medine düşman tehdidi altındaydı. Böyle bir durumda şehre sızmaları önlemek üzere teyakkuz halinde olunması, sürekli nöbet tutulması gerekiyordu.
Bu âyetteki sınır nöbeti kimi âlimler tarafından hayatımızın başka noktalarına da uyarlanmıştır.
Nöbetin nerelere uzanabileceğini anlamak için şu güzel benzetmeye bakalım:
"İnsanın hallerini, sözlerini ve işlerini istikamete ulaştıran yol iki olup bunların ilki akla gelen düşünceler konusunda nöbet tutmak ve bunları muhafaza etmektir. Akla bir anda geliveren duygu ve düşünceleri (havâtır) başıboş bırakıp salıvermekten son derece sakınmak gerekir. Çünkü [insandaki] bozulma işte buradan ileri gelir Çünkü hayaller, kalp arazisine şeytanın ve nefsin attığı tohumlardır. Tohumlar araziye tutunduğunda şeytan bunları büyütmek için su verir. Eğer bu tohumlar araziden sökülmezse şeytanın sulamasıyla önce iradeye, daha sonra azme, sonra da fiile dönüşür."
(İbn Kayyim, Tariku'l-hicreteyn, s. 377).
Bir ülkenin sınır güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu bilirsiniz. Sınırlarda yeterli tedbir alınmazsa düşman unsurlar ülke içine sızabilirler. Onun için her ülke sınır güvenliğine dikkat eder.
Müminlerin yurdu açısından böyle bir güvenlik ne kadar önemli ise her bir mümin için de ayrıca iki önemli bekçilik bulunmaktadır:
1) Organlarımızın sınırlarında bekçilik:
Beş duyu organımız dış dünyaya açılan kapılarımızdır. Gözümüz, kula��ımız, burnumuz, dilimiz ve dokunma duyularımıza dış dünyadan sürekli veri akışı olur. Tıpkı dış ülkelerden ülkemize sürekli turist akışı olduğu gibi. Ancak duyularımızın sınırlarında nöbet tutmazsak bizi içeriden kuşatacak yabancı unsurlar iç dünyamıza sızabilir, kalp ülkemizin hakimiyetini ele geçirebilir.
Gözümüzün sınırlarında nöbet tutmazsak haram görüntüler göz sınırlarımızdan girerek kalbimize ulaşır. Kulağımızın sınırlarında nöbet tutmazsak haram sesler kulak sınırlarımızdan kalbimize ulaşır. Sadece duyu organlarımız değil, mesela midemizin sınırlarında nöbet tutmazsak haram yiyecek ve içecekler bedenimizi istila eder. Bu listeyi çoğaltabiliriz. Demek ki organlarımızın sınırlarında da nöbet tutmalıyız.
2. Aklımıza gelen hayal ve düşüncelerin sınırlarında nöbet tutmak.
İnsanın iç dünyasında onun istek ve arzusu dışında meydana gelen duygu ve düşünceler vardır. Bunlara "hâtır" adı verilir. Hâtır gelip geçici bir şeydir. İmtihan icabı insanın aklına, kalbine, gönlüne sürekli iyi ya da kötü bir şeyler gelir. Melek iyilikleri ilham ederken şeytan da kötülükleri vesvese olarak fısıldar.
İç dünyamızda günah duygu ve düşünceler geldiğinde bunları şeytanın ve bizlere kötülüğü emreden nefsimizin attığı tohumlar gibi görerek hemen bu tohumları kalp toprağından söküp atmaya bakmalıyız. Çünkü nasıl ki tarlada sökülmeyen otlar ve dikenler bir anda büyüyor ve tüm tarlayı istila ediyorsa kalbe gelen kötü düşünce, vesvese ve hayaller de kalpten atılmayıp bekletildiğinde bir zaman sonra bunlar insanın kendi isteği ile düşündüğü iradeye dönüşür. Hatta iş öyle bir noktaya varır ki insan irade ettiği şeyi gerçekleştirmeye azmeder, kesin karar verir, fırsat kollamaya başlar. Ve gün gelir aklına vesvese olarak gelen, sonra iradeye, ardından azme dönüşen günah sonunda fiile dönüşür.
Buradan anlıyoruz ki günaha giden yol önce hayal aleminde başlıyor.
Kalp ülkesinin sınırlarında nöbet tutan bahtiyarlara ne mutlu. Kalbini düşmanın oklarına hedef kılan, kalp tarlasına günah tohumları ekilince bunları sökme konusunda işi ağırdan alanlara ne yazık.
Rabbimiz organlarımızın, aklımızın ve kalbimizin sınırlarında nöbet tutmayı ve böylelikle bütün azalarımızı kötülüklere kapatabilmeyi bizlere nasip eylesin.
(Soner Duman/8.Cemâziyelâhir.1445/21.Aralık.2023/Perşembe)
12 notes
·
View notes
Text
ÇOK ANLAMLI SÖZCÜKLER MEYHANESİ
yılan ıslıklarını topluyorlar nasırlı hayalleriyle suda kaynatıp geçmişi susturmak için kullanıyorlar faydası yok bütün sesler geçmişin tutsağıdır göğsümdeki merdiveni gösterdim dünyadan kaçmışların sığınağıdır burası sen de gördün Zeyno o merdivenden tırmanırken düşen anlamları kapımıza bırakılan bitmeyen susuzluğu
ıstırapla arası iyi olmayan şehirlerden kaçtık Kurudere bize kucak açtı Kurudere evlerin birbirine komşu olmadığı bir dağ köyü Alayaka Köprüsünden sulara atlayan kuşlara seslendik duymadılar bizi gözleri sağır olan kuşlar
yaşlanmayı alışkanlık haline getiren annem sürekli ölüp duran babam Tatvan, Güroymak, Mutki sonra Meydan Köyündeki atalarımız ve incitilen iklimler helal etmeyecekler haklarını
sen de gördün Zeyno o gösterişli tuzakları günah çukurlarını biz koymadık oraya yoksulluğu coşkuyla alkışlayan şu zenginler tabutalizm ile yönetilen bu yüreği kapkara ülke böyle değildi düşlerimizin bizi götüreceği yer tamam, maske bulmakta hiç zorlanmadık belki deniz suyunu yüzümüze sürüp ağlamayı gizledik ama Ege bize iyi gelmedi. çünkü buralarda aşk insanın kurtulmak istemediği bir hastalık
buralarda “cennet elması” bahçelerin “trenler” yolculukların “üzüm” Alaşehir’in tanrısı rakı ve şarap, anason ve hüzün hepimiz bükülen kıyıların çağrısında buluştuk çok anlamlı sözcükler meyhanesinde hepsi birden fazla geldi bir şairin yüzüne öyleyse uyanışı anlatmaya çalışan bir şairin yüzü Göçmen Kuşlar Kasabasıyla yıkanmalıdır önce
“dil yaranın zindanıdır” demişti bir keresinde inanmıştık ona inanışın en zor olduğu günlerde bir sevincin tenekeden saçağına sığınıp hüznü geçici olarak yakın arkadaşlara bırakmıştım hüznün canını yakmayın demiştim ayrılırken sen de gördün Zeyno; planlanmış fırtınaların yerle bir ettiği tarlaları sen de gördün dil yaranın zindanı değil sahnesiymiş zalime suskunluğun gösterisiymiş orada sahnelenen
5 notes
·
View notes
Text
Hayatın, senin tahmin edemeyeceğin zamanlarda karşına çıkardığı bir kişiyi, bir kitabı, bir filmi görmezden gelmemek de şans mıdır? Kendini dinlemeyi, çözmeyi öğrenmeye çalışmak bu farkındalığı uyandırıyor. İşte tam da bu anlarda gelmeye başlıyor bu öğretici, öte yandan mutluluk verici akış. Engin Geçtan da bana böyle bir zamanda geldi. Onun bu dünyadan ayrıldığı yıl, ben hayatımı tümden ve iyi anlamda değiştirebilmeyi başarmıştım. Şimdi geriye bu hayatı lâyıkıyla yaşamak kalıyordu. Kendimde çözmeye ama daha doğrusu iyileştirmeye çalıştığım yönlerim için mücadele etmenin ne kadar önemli ve değerli olduğunu anladığım bir zamandı bu ayrıca. Kitaplarıyla hayatıma girdikten bir süre sonra yanımda hisseder oldum kendisini. Bir ebeveyn ya da ruhsal rehber gibi. Daha hızlı bir değişim başlamış oldu benim için.
Dingin insanları küçüklüğümden beri çok etkileyici bulurum. O dinginliğin içinde bir derinlik görürüm çünkü. Ruh dinginliği. Sanki hayatı defalarca deneyimlemiş, daha önceden biliyormuş gibi, bilgece.
Yaşamın en güzel yanı, ya da onu sevmemizin en önemli nedeni, ruhumuzu bu dünyada temizleyebilme deneyimi, güzellikleri hissedebilme yetisini güçlendirebilme hali galiba. Duyularımızın ilkel hali dünyayı bize yaşatan. Gözümüze görünen renkler, biçimler, burnumuzu okşayan birbirinden güzel kokular, kulağımızdan kalbimize ulaşan uyumlu sesler, müzik, sevmek, coşku duymak. Ve biz. İnsan olarak başarmamız gereken tek şey aslında "İnsan Olmak".
2 notes
·
View notes
Text
Bazen bırakıp gidesim geliyor. Herşeyden dünyadan uzaklaşmak istiyorum. Ne uyku uyuyabiliyor ne de yemek yiyebiliyorum. O kadar sıkıldım ki kelimeler yetmiyor. Ne umudum, ne hayalim var geleceğe dair. Kaçmak istiyor canım. Çok uzaklara. Dayanamıyorum... Yarım kaldım ben. Büyüyemedim, küçükte kalamadım bu hayatta. Ağlamak istiyorum. Canım çıkana kadar. İçimdeki çocukta, büyük insanda çok kızıyor bana. Kesmek istiyorum bütün ipleri. Yıkmak istiyorum bütün köprüleri. Yakmak istiyorum bütün limanları. Kapamak istiyorum gözlerimi. Dünyayı sallamak ve dökmek istiyorum bütün böcekleri. Özlüyorum aslında kendimi. Kendim olduğum o ufacık zamanı. Belki de böylesi daha iyidir diyor kafamda bulunan seslerden biri. Nesi daha iyi peki? Genç yaşta çürümüş olmanın nesi daha iyi? Susmalı bütün sesler. Durmalı dünya. Bense yine durmalıyım olduğum yerde. Burada son noktayı koymalıyım. Belki sonum olur bu nokta.
3 notes
·
View notes
Text
Annemle babam kavga ettiği zaman kendimi degersiz hissederdim çünkü benim duyduğumu bilmelerine rağmen kavga ederlerdi oysa benden gizli kavga etseler travmalarım başka yerlerden gelecekti belki de kopup gidicektim ama evren bana gösterdi bunları onarmak için kendimi kaldırmam için onarıp yeniden başlamam için kendi perspektifimden çıkıp onların perspektifinden bakınca olaya daha da anlaşılıyor aslında tüm bu olanlar hiçbiriniz gerçek değilsiniz lan ne bu binalar anyways benmerkezci olmak insanı kibirli yapıyor dün çok kötü oldum gözyaslarım durmadı anlamsız yere aktı durdu yalnızlıktan ağladım haberlerde gördüm sosyal medya insanı yalnızlığa itiyor diye dogru bi bakımdan da maskeliyor yalnızlığı ne olacak benim bu halim geceleri gerçeklikten kopuş yaşıyorum en çokta dışarı çıktığım insan içine karıştığım zaman oluyor bi mekanla girdiğimde her şey etrafımda dönüyor ruhum bedenimden çıkıyor sadece komuta verilmiş gibi el ayak hareketlerimi yapıyorum bi süre sonra kaygı azaldıkça geçiyor böyle hissetince kaygışanıuprum öncesinde problem yok bi anda geliyor bu his deeralizasyon gerçeklikten kopuş yani geceleri çok fena geçiyor benim için sesler duyuyorum beynimin içinde tırnaklarımı derime geçirmiş oluyorum acı bi his acı harekete geçmeni saglar ve sessizlik çok güzel bi müzik değil mi sessizliği dinlemek en büyük elzem benim için anlayacağın kafayı yememeye çalışmak da bu zamanda büyük bi başarı geçen pazar aynanın karşına geçtim deli taklidi yaparken kendimi kaybettim canim sıkılmıştı boş zaman insanı delirtiyor yani anlayacağın sonra ne diyeceğimi unuttum öyle işte kafamda düşünceler susmuyor gecenin bi yarısı yazıyım dedim sussun diye yeme bozukluğu bebek de geldi bugün sabah çorba içtim sadece onla duruyorum of ya ne sikimsonik değişik bağlanma stillerim var nokta kadar yer etmiyoruz evrende şöyle sıralamışlar geçen karşıma düştü evdesin evden çıkıyor dünya dünyadan çıkıyor gezegenler güneş Samanyolu galaksisi ordan çık milyonlarca galaksi ordan çık sadece bi atom topunun içindesin milyarlarca top var topun içinde galaksiler kim bilir ne hayatlar geçiş kapıları var bilmediğimiz diyorum ya bi sistem kurulmuş onu yaşıyoruz para bizi oynatıyor dansöz gibi yemek yemeyi faturalarımızı ödemeyi ayın sonunu getirmeyi yaşmak sanıyoruz uyutuluyoruz anlayacağın devletler tarafından yönetiliyoruz ama devleti de halk seçiyor halk devleti oluşturuyor bilmem ne anlayacağın nokta bile değiliz evrende bundan bin yıl sonra bu satırların bi önemi kalmayacak kemiklerim yok olacak belki üstüne gökdelen bile dikilir tabi o zamana kadar dünya yok olmazsa zaman zaman sıkışıp kalmışız zamanın içine uzayda zaman bile yok keşke diyorum bazen milattan önce doğsaydım bu aklım olsaydı anunakilerle uzaya gider yaşardım hayat işte of çok sacmaladım by
0 notes
Text
Anne Karnında Rüya Görmek
Bebeklerin rüyaları, sadece bir hayal dünyası değil; aynı zamanda gelişimlerinin önemli bir parçasıdır. Doğmadan önce deneyimledikleri bu rüyalar, onların zihinsel ve duygusal gelişimine katkıda bulunur. Duydukları sesler, hissettikleri duygular ve gördükleri imgeler, onların gelecekteki deneyimlerinin temellerini oluşturur.
Anne karnında rüya görmek, bebeklerin gelişiminde önemli bir rol oynar. Dış dünyadan aldıkları uyarıcılarla şekillenen bu rüyalar, onların bilişsel ve duygusal gelişimlerini destekler. Yani, evet; anne karnındaki bebekler rüya görür ve bu süreç, onların dünyaya hazırlık aşamalarından biridir.
Kaynak: https://www.sondakikam.com.tr/5n1k-icerikleri/bebekler-anne-karninda-ruya-gorur-mu/1874
#AnneKarnındaRüya #5N1Kİçerikleri #Sondakikam
0 notes
Link
0 notes
Text
Sessiz Dünyadan Renkli Bir Bayram: Türk İşaret Dili Bayramı
Her yıl 7 Haziran’da, Türkiye’de işitme engelliler tarafından önemli bir gün kutlanır: Türk İşaret Dili Bayramı. Bu özel günün amacı, işaret dilinin zengin kültürünü ve işitme engellilerin hayatlarındaki rolünü vurgulamaktır. İşaret dili, sesler yerine el, kol, yüz ve vücut hareketlerini kullanarak iletişim kurmayı sağlayan görsel-işitsel bir dildir. Her dilin kendine özgü gramer kuralları,…
View On WordPress
0 notes
Text
Selam. Sizce de düzgün vedalaşamamış iki kişi bir gün tekrar karşılaşır mı? Bu dünya yine ikimizi aynı şehire,aynı caddeye, aynı sokağa koyar mı? Ayrıldığımız günden beri düşünüyorum gerçekten sevseydi bırakır mıydı beni veya sevmeseydi bu kadar iyi rol yapabilir miydi? Ama bir yandan mutluyum onu neredeyse unuttum ve aklıma geldiği zamanlarda bile ondan tiksiniyorum. Aptalım. Çünkü ona bir çok kez kandım. Ona mı yoksa bu dünyanın yalanlarına mı kandım bunu hala anlayamıyorum. Bence herkes bu evrenin yalanları içerisinde duyduğumuz sesler bile bir gün kayboluyor. Gördüğümüz güzellikler,gördüğümüz yüzler,hayvanlar onları bir daha görmemek üzere bu dünyadan gideceğimiz günü bekliyoruz. O yüzden herşey gelip geçici yaşadığım üzgünlükler ve mutluluklar sadece belli bir süre devam ediyor ve ben bunun için kendimi üzmüyorum artık. Umursamaz bir hal aldım duygularım yok gibi. Ben bu karanlık odamda oturmuş benim ışığım olacak kişiyi bekliyorum. Böyle bir kişi var mı? Beni bu duygusuzluktan ördüğüm duvarlardan kurtaracak mı? Sadece bekliyorum.
0 notes
Link
İşgalci İsrail'in Gazze'de sivilleri katledip aç ve susuz bırakmasına tüm dünyadan tepkiler gelirken Kırıkkale’de de Başkan Mehmet Saygılı’ya ‘Kubat konserini iptal et’ çağrısı yapıldı. HABER: YAKUP ... ---------------------------- Haberin devamı haber71.net'te.
0 notes
Text
Kabus dedin de aklıma geldi, rüyamda gerçek dünyadan sesler duydum ve... bazı üzücü şeyler vardı. Sanırım dikkat etmem gerekiyor.
0 notes
Text
Gözümün önünde eriyip gidiyorsun.. ve ben sadece öylece durup, içten içe sana "GITME" diye yalvariyorum.. elimden hiç birsey gelmiyor.. ama kabullenemiyorum.. kabullenemiyorum.. anliyor musun? Kabullenemesem de, kulağimda "fazla vakit kalmadi" diye sesler.. zorla ayirmak istermis gibi beni senden fisildiyor.. kalbim yerinden cikacak sanki- inkar ediyorum, "Hayir, olmaz! Daha hazir değilim. Şimdi gidemezsin"
Sonra israr eden yanim susuyor. "Ne olur gitme.." diye içimde sessizce küçük bir ruh dokunuyor sana. Içimdeki o küçük ruh sımsıkı sariliyor sana, aslinda dokunmaya bile korkuyorken. Senin yaninda hiç büyüyemiyor o ruh.. hep çocuk... hep senin "Benim koca gözlü kizim" deyişini bekliyor.. her defasinda sana kollarini bağlayip, kaşlarini çatsada, senin o an "Ayy! Çok büyük gözleri var benim kizimin" deyip şimartilmayi bekliyor..
Kulağimda hâlâ onu söyleyen ses tonun çinliyor.. kalbim nasil da bir kelebek gibi kanat çirpiyor o ses tonunu hiç unutmamak için. Sen gidersen.... sen gidersen.. o kücük ruh da seninle gidecek.. biliyorsun dimi.. çünkü o ruhu bana sen verdin..
Bencil mi davraniyorum bilmiyorum... sen hastane köşelerinde artik dünyadan kopmuş bir halde, koridordan koridora götürülürken, ben burda hâlâ "biraz daha kal.." diye sana bakiyorum..
Çok mu yoruldun....? Artik uyumak mi istiyorsun sadece... belki aci cekiyorsun, bize anlatamadiğin.. ruhun belki de yavas yavas hepimize birer birer bakip, adim adim terk ediyor.. artik ömrünün sonbahari mi geldi...
Biliyomusun... "benim kizim yapar" derdin ya hep hani.. Ben bunu yapamicam..
Biraz daha kalamazmisin..
0 notes
Text
YouTube'da "Natalia Doco - Respira (Argentina)" videosunu izleyin
youtube
"Unutma ki
Her güçlükle bir kolaylık vardır
Ve insan eğer bilmiyorsa
Güvenmeyi öğrenmelidir
Bunları unutursan derin bir nefes al
Çok kızdığında veya üzüldüğünde de derin bir nefes al
İşte ben de başım ne vakit sıkışsa
Aynı şeyi yapıyorum
Tıpkı yağmurdan sonraki
Toprak kokusunu içime çeker gibi
Derin bir nefes alıyorum"
Birileri şarkı sözü yazarken İnşirah Suresini okumuş anlaşılan :)
14 notes
·
View notes