#dünya ekonomisi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Mahfi Eğilmez'in Dünya ve Türkiye Ekonomisi Üzerine Değerlendirmesi
Mahfi Eğilmez’den Dünya ve Türkiye Ekonomisinin Değerlendirilmesi Ünlü iktisatçı Mahfi Eğilmez, son yazısında IMF’nin yeni yayımlanan ‘World Economic Outlook’ raporundaki verileri kullanarak hem dünyanın hem de Türkiye’nin ekonomik görünümünü kapsamlı bir şekilde ele aldı. Eğilmez’in kendi adını taşıyan mahfiegilmez.com adresinde yayımladığı yazısında öne çıkan noktalar ise şu şekilde…
#büyüme oranları#dünya ekonomisi#enflasyon#gelişmekte olan ülkeler#gelişmiş ülkeler#IMF#Mahfi Eğilmez#Riskler#Türkiye ekonomisi#World Economic Outlook
0 notes
Text
MASTERHABER - DRAGON+ (4)
Master Haber: Türkiye ve Dünya Gündeminden En Son Haberler
Master Haber, Türkiye ve dünya gündeminden en güncel ve detaylı haberleri okuyucularına ulaştıran bir haber sitesi olarak bilinir. Siyaset, ekonomi, spor, kültür-sanat, sağlık ve daha birçok alanda en son haberleri ve analizleri sunarak okuyucularının haber alma ihtiyacını karşılar. Tarafsız ve güvenilir habercilik anlayışıyla, okuyucularına objektif bir bakış açısı sunar.
Türkiye Gündeminden Haberler
Master Haber, Türkiye gündemi, en son haberleri takip etmek isteyenler için ideal bir kaynaktır. Siyaset haberleri, ekonomi gelişmeleri, yerel haberler ve daha fazlasıyla ilgili detaylı içerikleriyle okuyucularına geniş bir haber yelpazesi sunar. Türkiye'de ve dünyada yaşanan önemli gelişmeleri anında aktararak haberlerden geri kalmamanızı sağlar.
Dünya Gündeminden Haberler
Master Haber, dünya gündeminden en son haberler okuyucularına ulaştırarak uluslararası gelişmeleri takip etmek isteyenler için de önemli bir kaynaktır. Dünya haberleri, ekonomisi, kültür-sanatı ve daha birçok alanda en güncel haberleri ve analizleri sunar. Dünya gündemini yakından takip etmek isteyenler için vazgeçilmez bir haber kaynağıdır.
Tarafsız ve Güvenilir Habercilik Anlayışıyla
Master Haber, habercilikte tarafsızlık ve doğruluk ilkelerine bağlı kalarak haberleri sunar. Okuyucularına güvenilir ve objektif bir haber kaynağı olmayı hedefleyen Master Haber, haber alma ihtiyacını karşılamak için çalışmalarını sürdürmektedir. Okuyucularına doğru ve tarafsız haberleri sunarak güvenilir bir isim olmayı başarmıştır.
Master Haber'i Ziyaret Edin, Haberlerden Geri Kalmayın
Siz de güncel ve doğru haberleri takip etmek istiyorsanız Master Haber'i ziyaret edebilirsiniz. Türkiye haberleri ve dünya gündemine dair en güncel haberler, analizler ve yorumlar için Master Haber'i tercih edebilirsiniz.
1K notes
·
View notes
Text
Japonya Asgari Ücret 2024 — Japonya’da Asgari Ücret Ne Kadar?
Japonya asgari ücret, bu ülkeye taşınarak kazanç elde etmek ve yeni bir hayata başlamak isteyen pek çok kişi tarafından merak ediliyor. Güneydoğu Asya’nın açıklarında yer alan Japonya, bir adalar ülkesidir. Binlerce adadan oluşan bir takım ada olarak değerlendirilebilecek Japonya, doğal kaynaklar açısından pek zengin olmasa da sanayi konusunda önemli olanaklara sahiptir. Bu sebeple dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olarak değerlendirilir. Bu durum yeni bir ülkede meslek edinmek ve para kazanmak isteyen pek çok kişinin tercihi olmasını sağlar.
Bu yazımıza benzer diğer yazılarımızı incelemek için asgari ücret kategorimizde ki yazılarımızı inceleyebilirsiniz.
Japonya Asgari Ücret Ne Kadar?
Japonya asgari ücret 2024 yılında yapılan zamla birlikte dünya çapında en çok merak edilen ve araştırılan konulardan biri haline geldi. Dünyanın en kalabalık ülkelerinden biri olan ve ekonomik açıdan önemli bir kalkınma yaşayan Japonya, çeşitli sektörlerde dünyanın önde gelen isimlerinden biri olmayı başarıyor. İhracat açısından da aktif bir yapıda olan bu ülke, asgari ücret konusunda vatandaşlarına çok çeşitli olanaklar sunuyor.
103 notes
·
View notes
Text
ABD ve İsrail iki Terörist Devlet'
"ABD ve müttefikleri, Arap dünyasında demokrasinin gelişmemesi için elinden geleni yapacak. 'ABD ve İsrail iki Terörist Devlet' "
CHOMSKY, ŞUBAT 2011
Son paradoks, Filistin hikayesinin başlangıcından bugüne kadar basit bir sömürgecilik ve mülksüzleştirme hikayesi olmasına rağmen dünyanın bunu çok yönlü ve karmaşık, anlaşılması güç, çözülmesi daha da zor bir hikaye olarak ele almasıdır. Aslında Filistin’in hikayesi daha önce de anlatılmıştı: Avrupalı yerleşimciler yabancı bir ülkeye geliyor, oraya yerleşiyor ve yerel halka ya soykırım yapıyor ya da onları sürgüne gönderiyor. Siyonistler bu konuda yeni bir şey icat etmediler.
Noam Chomsky, Ilan Pappé,Filistin Üzerine Konuşmalar kitabından
Nuri Pakdil, yarım asır önce kaleme aldığı Batı Notları’nda, “savaşsız bir Amerikan ekonomisi çökebilir” diye yazdığında, Noam Chomsky 'ünlü muhalif' olarak dünya turnesine çıkmaya başlamamıştı daha.
İbrahim Paşalı
86 notes
·
View notes
Text
BEN SOSYAL KOMINISTIM ama SİZLERE KAPİTALİZMİ KENDİ AĞZINDAN ANLATAYIM DEDİM
👇👇👇
Merhaba...
Ben Kapitalizm!
Küçük kızlarınızı Barbie bebeklerle büyüttüm, “bugün sizden estetik operasyon için para istiyorlar” diye neden şaşırıyorsunuz!
Çıkarlarım uğruna kocaman bir moda endüstrisi yarattım!
İstediğimi de elde ettim; 17 yaşındaki kızların çoğu dış görünüşlerinden rahatsız.
Ben Kapitalizmim! Bir kadının bir moda dergisini 15 dakika karıştırması kendi vücudunu beğenmemesine yetiyor!
Ben Kapitalizmim ve bakış açınızı öyle bir değiştirdim ki, hırsız bir CEO'nun hayat hikâyesi sizin için "azim ve başarı hikâyesi" olabiliyor.
Ben Kapitalizmim ve ortalama bir insanın günde 5,5 saat TV izlediği, kitap okumadığı, tiyatro ve sinemaya çok az gittiği bir toplumda alaşağı edilmek gibi bir kaygım yok!
Ben Kapitalizmim ve Steve Jobs tabii ki çok önemli biriydi, ancak %1'inizin ihtiyacı olan makineleri 3.Dünya ülkelerinde, ucuz işçilerle üretmekte çok başarılıydı…
Elbette bütün kapitalistler birer "aziz" gibi konuşacaklar, tıpkı Bill Gates gibi, 150 milyon dolarlık 66.000 m2 bir evde yaşayan bir aziz!
Ben Kapitalizmim ve benim yüzümden ortalık miras kavgaları yüzünden kanlı
bıçaklı olmuş akrabalarla dolu. Her yıl 20 milyon çocuk açlıktan ölürken siz bir koşu bandının üstünde fazla yağlarınızı eritmek için ter döküyorsunuz!
Ben Kapitalizmim ve benim yüzümden dünyada 600 milyon obez ve 1,4 milyar aç insan var!
Ben Kapitalizmim ve Starbucks için kahve üreten bir çiftçinin oradan bir bardak kahve satın alabilmesi için 3 gün çalışması gerek!
Ben Kapitalizmim ve Uzak Doğu'da 6-12 yaş arası kızlar 200 dolar gibi komik bir paralarla seks kölesi olarak satılıyorlar.
Ben Kapitalizmim ve "serbest piyasa ekonomisi" dünyanın en büyük yalanı.
Ben Kapitalizmim ve Amerikalıların % 24'ü eğer milyarder olmaları için bütün ailelerini reddetmeleri gerekecekse, bunu yapabileceklerini söylüyor.
Ben Kapitalizmim ve kadınlara sesleniyorum! Lütfen birer obje haline
geldiğinizi aklınıza getirmeden Victoria's Secret'a koşun. Victoria's Secret ülkelerine Türkiye de eklendi, avuç içi kadar çamaşıra 80 dolar verince çok mutlu olacağınızı garanti ediyorum!
Ben Kapitalizmim ve 15 yaşındaki bir çocuğun iPad alabilmek için böbreğini
sattığını duyunca zevkten dört köşe oldum!
Ben Kapitalizmim ve Madonna'nın sadece Londra'da 8 evi var, ortalama 600
evsize barınak olabilecek büyüklükte.
Ben Kapitalizmim ve Tayland'da Disney fabrikası için çalışan bir çocuğun
Disneyland'e girecek parayı çıkarması için 55 gün çalışması gerek.
Afrika kıtası dünyanın altın rezervlerinin % 90'ını elinde bulundurmasına rağmen, dünyada sadece 4 tane Afrikalı milyarder var.
Ben Kapitalizmim ve Afrika kıtasından her sene 8,5 milyar dolar değerinde
pırlanta çıkıyor, kıtanın açlık sorununu çözmeye yetecek miktar...
Ben Kapitalizmim ve siz pırlantalara bayılırsınız, Hindistan'da 1milyon kişi günde 1,2 dolar kazanarak o pırlantaları üretiyorlar.
Dünyayı sarışın kadınların güzel olduğuna inandırdım, bu yüzden Asya kıtasında 300 milyon kadın düzenli olarak beyazlatıcı sabun kullanıyor.
Ben Kapitalizmim ve sizin hayatlarına özendiğiniz Hollywood yıldızlarının % 64'ü kokain bağımlısı.
Ben Kapitalizmim ve yılda 20 milyon çocuk açlıktan ölürken, siz aynı tişörtü
haftada iki kez giymeye utanıyorsunuz.
Ben Kapitalizmim ve siz hangi Tanrı’dan bahsediyorsunuz, artık farkına varın, taptığınız tek tanrı benim!
Ben Kapitalizmim ve siz hangi Tanrı’dan bahsediyorsunuz, Müslümanlar 5 yıldızlı Kâbe manzaralı otellerinde, "ibadet" ederlerken?
Ben Kapitalizmim ve siz hangi Tanrı’dan bahsediyorsunuz, bütün dünya Hıristiyan bayramı Noel'i sırf alışveriş yapıp eğlenmek için "kutlarken"?
ABD'de 7 milyon evsiz insanın olduğundan kimsenin haberi yok, çünkü TV'de gördüğünüz Amerikalıların hepsi havuzlu villalarda yaşıyorlar.
Ben Kapitalizmim ve yine başardım! Bütün kadınları dolapları tıka basa dolu
olduğu halde giyecek hiçbir şeyleri olmadığına inandırdım.
Dünya nüfusunun % 50'si dünya kaynaklarının ve zenginliklerinin % 1'ine
sahip. Dünya nüfusunun % 1'i dünya kaynaklarının ve zenginliklerinin % 50'sine sahip.
Ben Kapitalizmim ve bankacılar benim evlatlarım.
Amerikalıların % 85'i eğer ekonomik durumlarını iyileştirebilecekse faşist
bir hükümeti seçebileceklerini söylüyor. İşte bu kapitalin gücü!
Sizi özgür bırakmayan, fikirlerinize sansür vuran, en sonunda polis kurşunuyla öldüren bir devleti kendi elinizle kurmanız ne tuhaf?
Sizin ağzınızı burnunuzu kırıp hapse tıkmaları için bir devlet kuracak parayı, kendi vergilerinizle sağlamanız ne kadar tuhaf?
Amy Winehouse gibi bağımlılara acırken, hepinizin birer bağımlı olduğunu unutmanız ne kadar komik!
Zavallı tüketim bağımlıları.!!!🌴
Joseph Stiglitz - Eşitsizliğin Bedeli
34 notes
·
View notes
Text
Okurken ürperdim. Kendini türk hisseden ve Türkiye'nin tarihten silinme planlarına karşı durmak isteyen herkes okumalı. Atatürk'ün dehasını tekrar hatırlamalı.
Bu makale Azerbaycan'da KREDO gazetesinde 17 Mayıs 2014'de, "Rockefeller'in İtirafları ve Dünya Medeniyetinin Kurucusu Türklerin Bedbahtlığı" adlı makaleden yararlanılarak Gazanfer Kazımov tarafından yayınlanmış. Kopyaladığım
MAKALE aşağıdadır:
*YÜZYILIN İTİRAFLARI*
*Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır.*
(Rothschild.)
2014 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde, ünlü petrol milyarderi, bankacı ve dünyanın en zengin ailelerinden biri olan Yahudi Rockefeller ailesinin, yakınlarda vefat eden en büyük ferdi David Rockefeller’in bir kitabı yayınlandı. “Yüz yılın İtirafları “ adını taşıyan bu kitap maalesef çok kısa zamanda piyasadan çekildi. Çünkü kitapta, itiraflar vardı. Dünyayı yönetme isteği içinde olan ELİT bir tabakanın yüz yıl içerisinde, bazı devletler ve ülkeler içinde ve dışında, o ülkeleri kendi şemsiyeleri altına alabilmek için çevirdikleri dolaplar, entrikalar, soygunlar, sömürgeleştirme itiraf ediliyordu. Bu elit tabakanın daha fazla açığa çıkmaması ve masum halklara yaptıkları bilinmemesi için kitap piyasadan kaldırıldı.
Öncelikle Rockefeller ailesi hakkında bulabildiğimiz kadar bilgi verelim. Sonra bu ailenin en büyüklerinden olan David Rockefeller’in kaleme aldığı itiraflardan “Türkiye” hakkında yazdıklarını ve düşündüklerini öğrenelim:
*DAVİD ROCKEFELLER*
6 kalp nakli, 3 böbrek ve 2 de ciğer nakli operasyonu
geçiren 100 yaşına girdiğinde yaptığı açıklamada
“200. doğum günümü de kutlamak istiyorum” şeklinde
konuşan David Rockefeller, 20 Mart 2017 tarihinde öldü.
“Rockefeller ailesi ABD’nin en büyük petrol, sanayi, siyaset ve bankacı ailesidir. Aile 19. Yüz yılın sonu yirminci yüz yılın başlarında Jhon Davison Rockefeller’in (1839 – 1937) ve kardeşi William Avery Rockefeller’in ( 1841 – 1922 ) zamanında Standart Oil vasıtasıyla petrol ticaretinde çok büyük başarılar elde etmiş, Manhattan Bankasına uzun zaman sahiplik yapmış ve bu zaman zarfında büyük servet, nüfuz ve şöhret sahibi olmuştur. Jhon Davison Rockefeller insanlık tarihinin ilk dolar milyarderi unvanını kazanmıştır.
Rockefeller ailesinin elinde, aile üyelerine ve ailenin fertlerine ait bilgilerin ve dünya siyaseti, dünya ekonomisi hakkında yapılması gereken şeylerin listelerinin yer aldığı dünyaca meşhur bir arşivleri vardır. Bu büyük arşiv yer altına inşa edilmiş üç katlı büyük bir binada saklanır. Bu arşivde bulunan yetmiş milyon sayfalık belgeler, kırk iki bilimsel tahsil kurumuna aittir. Bu belgeler içerisinden araştırmacılara sadece, ailenin ölmüş üyelerine ait belgeler verilir. Sağ olan aile üyeleri hakkındaki belgeler ise hiç kimseye verilmez. 140 yıllık bir geçmişe sahip olan bu arşiv belgeleri ABD’nin 19 ve 20. Yüz yıllara dair dünya ölçeğindeki siyasi işlerinde ve çeşitli ülkelerde bu yıllarda ortaya çıkan sosyal olaylardaki rolünü öğrenebilmek için çok önemli bilgi kaynağıdır. Bu belgeler, dünya tarım işleri, güzel sanatlar, eğitim, uluslararası ilişkiler, ekonomik gelişme, tıp, tarih, politika, halklar, din, sosyal bilimler, kadın hakları tarihi, afro Amerikan tarihi gibi konuları kapsayan belgelerdir.
David Rockefeller (1915 – 1996) felsefe doktorudur. Harward ve Chicago üniversiteleri mezunudur. Amerika’nın Uluslararası İlişkiler Şurasının, Rockefeller Üniversitesi’nin, çağdaş Newyork Güzel Sanatlar müzesinin fahri başkanı ve en önemlisi de 1969 – 1981 yılları arasında komitenin başkanlığını yapmıştır.
2013 yılında bir internet sitesi, bu Rockefellerin bazı yazılarını ele geçirmiş ve “ABD’li Yahudi Bankacı David Rokfeller’den Yüz yılın İtirafları” adıyla bunları yayınlamıştır. 2014 yılında ise sözünü ettiğimiz kitap basılmış; fakat piyasadan toplatılmıştır.
Bu itiraflar ile ABD’nin ve Batı Avrupa’nın büyük devletlerinin yirminci yüz yılda dünya halklarının başlarına ne oyunlar ve felaketler getirdiği açık olarak ortaya çıkmıştır. Bu itiraflar, inanılmaz boyuttadır ve sadece Türkleri ve Türk Dünyası ile değil, bütün dünya ile ilgili meseleler üzerinde neler yaptıkları ve düşündükleri açıklanmıştır. Bu yazılarda Türkiye ile ilgili bölüm, bizi daha çok ilgilendiren bölümdür. Yapılan işlerin esas aktörleri, ABD ve Batı Avrupa devletleridir. Bütün icraatı yapan bunlardır. Bunların esas hedefleri Türkiye ve Türklerdir.
“Türkiye, coğrafi ve stratejik bakımından çok önemli bir ülkedir. Bu yüzden üzerinde daha fazla durmak istiyorum. Bu ülke bizim için çok önemlidir ve Türklere bırakılacak kadar önemsiz değildir….
1) Büyük İsrail Devleti’nin sularının büyük kısmının kaynakları Türkiye toprakları üzerindedir.
2) Türkiye Avrupa ve Asya arasında bir köprüdür.
3) Müslüman aleminde öncül ve demokratik tek ülkedir….
İslâmiyet’i yıkmak istiyorsak işe Türkiye’den başlamak gerekir. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler, karşılarında hiç kimse duramaz. Bu yüzden, böyle bir ihtimale karşı ajanlarımız her an iş başında bekliyorlar. Türk devletlerinde anahtar mevkilerde adamlarımız var. Bunlar böyle bir ihtimali sezseler o anda Türkiye’deki huzur ve güven ortamını bozacak olaylar yaratırlar ve bu darbelerle bu tür bir birleşmeyi önleriz.
Medeniyetin kurucusu ve beşiği olarak Türkleri kabul edemeyiz; tam aksine entrikalar ile bu medeni miraslarına el koyarak biz, onları bütün dünyaya, barbar, hak – hukuk tanımayan bir halk olarak tanıttık ve bu alanda oldukça başarılı olduk. Sümer kralları Urukagina ve Urnammu çok Allah’lı bir cemiyet kurarak insanlar arasında adaleti korumak ve haksızlığı önlemek için kanunlar çıkararak çağdaş toplumlara örnek olurken bugün, tek Allah’lı bir halk olan Türkiye’de bizim çalışmalarımız sonucunda medeni vasıflar, ahlak, terbiye, saygı, sanat, edebiyat, tarih yok olurken; fahişelik, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve soygun hüküm sürmektedir. Dünya çapında Türkiye’de yetişmiş, bir tane bilim adamları, sanat adamları, edebiyat adamları ve siyaset adamları yoktur!
Aslında Türkler, tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler. Ama Türkler için duyduğuna inanmak yeterlidir; okumak onlara çok zor gelmektedir. En kolayı, geçmişi öğrenmeden gece yatarken hissettiklerini kaleme alarak ertesi günü hüküm vermektir. Düşünün ki, hangi tesirin altındasınız ve kime kul olmaktasınız?
Ben de bu ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri görüyordum. Türk tarihini, Türk medeniyetini öğrenince, konuyu değiştirdim.
Provokatörlerimizin çalışmaları ile 1970’li yıllardan itibaren Türkiye’de sağ ve sol ideolojiler arasında adeta bir iç savaş yaşattık. Ülkeye koyduğumuz ambargo ile halk canından bezmiş, yağa, tuza, gaza muhtaç olmuştu. Birkaç kişi zenginleşmiş, halk ise sefalete düşmüştü. Provokatörler için halkı ayaklandırmak zor olmadı. Ülke o dereceye geldi ki, sokaklarda her gün elli – altmış kişi öldürülüyordu. Bütün ülke terör korkusundan adeta sinmiş saklanmıştı. Binlerce Türk genci, bizim uydurduğumuz ideolojiler esasında can verdi. Zamanı gelince bilgimiz dâhilinde indirilen bir darbe ile terör bitti, ortalık sakinleşti. Çünkü provokatörler işi bitirmişler, geriye dönmüşlerdi. Burada oynadığımız oyun, milleti birbirine düşürüp çaresiz bırakmak ve onlara bir kurtarıcı göndermekti. Bu durumda o kurtarıcı, kim olursa olsun, ‘anarşiyi – terörü bitiren, ölümleri sonlandıran’ insan olarak kabul görecekti. Bizim demokrasi uğrundaki mücadelemizin esası buydu.
Askeri hükümet çok sert tedbirlerle bir müddet ülkeyi yönetti. Ellinin üzerinde genç, haklı – haksız sağdan ve soldan ayırımı yapılmadan idam edildi. Bu sert cezalar tesirini çabuk gösterdi ve ülke bir anda süt liman oldu. Askeri hükümet bir müddet sonra ülkeyi sivil yönetime devretti. Bizim istediğimiz bir kişi iktidarın sahibi oldu. Askeri darbeyi yapan şahıs cumhurbaşkanı oldu. Yeni hükümet tam bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim büyük şirketlerimiz bu büyük pazara aç kurtlar gibi girdiler. Ülke ABD ve Avrupa malları ile doldu. Bu durumdan hem bizim şirketlerimiz faydalandı, hem de ülke boğazına kadar borç batağına girdi. Türkiye, kapitalizmi o kadar güzel uyguladı ki, yeni birçok vurgun ve soygun metotları bulundu. Hayali ihracat arttı, bankaların içi boşaltıldı, rüşvet devletin her kademesine girdi. Başta siyasiler olmak üzere, medya sahiplerine, üst düzey bürokratlara, bankacılara, yazar-çizer takımına ( gazeteci, dergi yazarı ) bu dönemde milyarlarca dolar rüşvet dağıttık.
Kardeşlik, dostluk, iyi niyet, dürüstlük, ahlaklı ticaret unutuldu. Binlerce sahtekâr, yalancı, hem devlet kadrolarını, hem bankaları, hem de özel şirketleri doldurdu. Türkiye’nin bugünkü manzarasının sebebi 12. Eylül ihtilalidir desem abartmam… Ülke yapılanları görenler tarafından alttan alta kışkırtılmaya başlandı. Halk tepki koyuyor, sokaklar protestocularla doluyordu. Tepkileri azaltabilmek için tam o günlerde bir Kürt meselesi çıkardık. Önce, bir örgüt kurdurduk. Sonra küçük bir kasabaya baskın yaptırdık. Ülkenin gündemi bir anda değişti. Kürt PKK terörü, şehit edilen asker ve polisler, halka her sıkıntıyı unutturdu. Türkiye otuz yıldır bu mesele ile uğraşıyor. Sonuç almasını her defasında engelledik. PKK’nın liderini ‘idam edilmemek’ kaydı ile biz teslim ettik. Otuz yıldır süren PKK terörü, Türkiye’nin ekonomisine büyük darbe vurdu. Binlerce insan bu terör dalgası içerisinde ölüp gitti. Türkiye, hem siyasi, hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük kayıplara uğradı. Ülkenin düzgün hale getirilebilmesi için bize başvurmak zorunda kaldı. Biz de, onlara, Osmanlı İmparatorluğuna yaptığımız teklifleri yaptık. Kabul ettiler. Bu işler için harcadığımız dolarların birkaç katını kazandık ve Türkiye’yi içinden çıkamayacağı bir borç sarmalına yuvarladık.
Bugünkü Türkiye; yalancılığın, sahtekârlığın, halkı aldatmanın, bizlere hizmet etmenin içinde yüzüyor; Mustafa Kemal’in bizi reddetmesinin bedelini ödüyor. Böyle bir ülkenin uzun boylu yaşaması pek mümkün değildir. Ya ruhlarda bir ihtilal yaparak yeniden kendileri olacaklar, ya da tarihten silinip gidecekler. Anadolu toprakları da bizim yarattığımız Ermeni ve Kürt devletlerinin olacaktır”.
David Rockefeller, itiraflarının bir bölümünde de, başka bir zengin Yahudi ailesi olan Rothschild ailesinin bir ferdi ile yapmış olduğu sohbete yer vermiş. Bu sohbetten de bölümler aktaralım:
“Rockefeller’in, (Dünya ülkelerini nasıl ele geçiriyorsunuz?) sorusuna Rothschild; Birinci Dünya Savaşı Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları yıkmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğunu parçalayarak Orta Doğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin kuruluş yolunu açmak için çıkarıldı”.
“İsrail devletinin kurucusu sayılan Tehodor Herzl o zamanki Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid’in yanına giderek bizim ailemizin para desteği ile Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat Sultan bize karşı çıktı. Biz de gerekeni yaptık. Osmanlı İmparatorluğunu çaresiz bırakarak I: Dünya Savaşı’na soktuk. Çok zorlansak da, Osmanlı İmparatorluğunu yıktık. İstanbul’u ve Anadolu’nun bazı bölümlerini işgal ettik. Planlarımızı tam sonlandıracağımız zaman Mustafa Kemal adında, padişahı ve şeyhülislam’ı dinlemeyen asi bir general ortaya çıktı. Bütün planlarımız alt üst oldu. Hepsi geriye kaldı”.
“Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır. O’nun varlığı, İsrail devletinin kurulmasını otuz yıl kadar geciktirdi ve bize milyarlarca dolar kaybettirdi. İzmir suikastı denen bir olaya karıştığı için idama mahkûm ettiği, Osmanlı Maliye nazırlarından aziz dostumuz Cavit Bey’i kurtarmak için O’nun yanına gittik. Bizi çok soğuk karşıladı. Tekliflerimizin hiç birisini kabul etmedi. Ve adeta bizi, makamından kovdu. Birkaç gün sonra da Cavit Bey’i idam ettirdi”.
İtiraflarda, Türkiye’den başka birçok ülkeye ve çeşitli olaylara da yer verilmiş. Bu ülkelerde ve olaylardaki aktörlerden bahsedilmiş. İkinci Dünya Savaşı, Hitler, Stalin, atom bombası, ihtilaller, darbeler anlatılmış… İran-Irak savaşının çıkarılmasının sebepleri ve sonucu değişik bir perspektif ile açıklanmış.
Şimdi, kendimize bakarak düşünelim… Toplumumuzu, yaşam şartlarımızı, siyasilerimizi ve icraatlarını, bilim ve sanat seviyemizi, ahlaki halimizi, güven ve inançlarımızı, hayata bakış ve algılayış tarzımızı düşünelim ve sonra kendimize soralım: Yukarıda itiraf edilenlerin bugünkü durumumuzu yaratmada tesiri yok mu? Başkalarını dinleyerek mi bu duruma geldik? Yüz yıl önce, zengin olmayan, geçim sıkıntısı çeken; fakat dürüst, namuslu, çalmayan, aldatmayan, güven veren bir toplum yapımız varken bugün niçin, hırsızların, üçkâğıtçıların at oynattığı, sahtekâr, alçak, zalim ve gaddar bir toplum haline geldik? Bu nasıl oldu? İtiraflar, bize yıllardır dost olarak görünenlerin aslında düşman olduğunu göstermiyor mu?
Bu durumlardan kurtulmanın tek yolu, Ulu Önder Atatürk'ümüzün istediği gibi “önce vatan ve millet” duygusunun bütün fertler tarafından kabullenilmesi ve aklın kullanılmasıdır. Aklı, devreden çıkarırsak yapılabilecek bir şey yoktur. Hasta mutlaka ölecektir! Ölmemek için akıllı olmak ve önce vatan ve millet, diyebilmek gerekir. Tehdit ve tehlike çok büyük, farkında olmalıyız….
NOT: Bu makale, Azebaycan’da yayınlanan KREDO gazetesinde 17. Mayıs. 2014 tarihinde Gazanfer Kazımov’un yazdığı “Rockefeller’in İtirafları ve Dünya Medeniyetinin Kurucusu Türk’ün Bedbahtlığı” isimli makaleden yararlanılarak yazılmıştır.
(Bu yazıyı lütfen dostlarınızla paylaşınız...)
12 notes
·
View notes
Text
ben kapitalizmim ve kızlarınızı barbie’lerle büyüttüm, sizden estetik operasyon için para istiyorlarsa bu şaşılacak bir durum değil. ben kapitalizmim ve çıkarlarım uğruna üstünüze moda endüstrisini saldım. sonuç: 17 yaşındaki kızların %78’i dış görünüşlerinden rahatsız. ben kapitalizmim ve bir kadının bir moda dergisini 15 dakika karıştırması kendi vücuduna duyduğu memnuniyetsizliği %50 artırmaya yetiyor. ben kapitalizmim ve işyerlerinde çalışıyor olmak yerine protesto gösterilerine katılan insanlar beni çıldırtıyorlar. dünya çapında yükselen anarşi, bu inatçı protestolar da neyin nesi? yeni apple ürünlerini beğenmediniz mi? ben kapitalizmim ve bakış açınızı öyle bir değiştirdim ki, hırsız ve elitist bir ceo’nun hayat hikayesi sizin için “azim ve başarı hikayesi”. ben kapitalizmim ve ortalama bir insanın günde 5.5 saat tv izlediği bir toplumda alaşağı edilmek gibi bir kaygım yok. ben kapitalizmim ve steve jobs tabii ki çok önemli biriydi, ancak %1’inizin ihtiyacı olan makineleri ucuz işçilerle üretmekte çok mahirdi. elbette bütün kapitalistler birer “aziz” gibi konuşacaklar, tıpkı bill gates gibi, 150 milyon dolarlık 66.000 m2 bir evde yaşayan bir aziz. insan haklarını falan unutup kapitalizme iyice dalın. fred shuttlesworth da steve jobs gibi dün öldü ama hanginiz onu tanıyorsunuz ki? ben kapitalizmim ve dün en mutlu günlerimden birini yaşadım, bencil bir kapitaliste, gaddar bir patrona aziz muamelesi yapmanız müthişti. ben kapitalizmim ve benim yüzümden ortalık miras kavgaları yüzünden kanlı bıçaklı olmuş akrabalarla dolu. ahlakınızı o kadar bozdum ki babanız ölüm döşeğindeyken aklınızdan geçen şey kardeşlerinizle mirası nasıl bölüşeceğiniz. hepiniz birer yalancısınız çünkü kendinize istediğiniz şeyi elde edince mutlu olacağınızı söyleyip duruyorsunuz. her yıl 20 milyon çocuk açlıktan ölürken siz bir koşu bandının üstünde fazla yediklerinizi eritmek için ter döküyorsunuz. ben kapitalizmim ve benim yüzümden dünyada 600 milyon obez ve 1.4 milyar aç insan var. ben kapitalizmim ve starbucks için kahve temin eden bir çiftçinin oradan bir bardak kahve satın alabilmesi için 3 gün çalışması gerek. ben kapitalizmim ve batı dünyasından her yıl 3.5 milyon kişi uzak doğu’ya seks turlarına gidip çocuklarla ilişkiye giriyorlar. ben kapitalizmim ve uzak doğu’da 6-12 yaş arası kızlar 200 dolar gibi komik bir miktarla seks kölesi olarak satılıyorlar. ben kapitalizmim ve “serbest piyasa ekonomisi” dünyanın en büyük yalanı. ben kapitalizmim ve amerikalılarının %24’ü eğer milyarder olmaları için gereken bu olsaydı bütün ailelerini reddedebileceklerini söylüyor. ben kapitalizmim ve kadınlara sesleniyorum. lütfen birer obje haline geldiğinizi aklınıza getirmeden victoria’s secret’a koşun. victoria’s secret ülkelerine türkiye de ekleniyor, incecik bir parça çamaşıra 80 dolar verince çok çok mutlu olacağınızı garanti ediyorum. ben kapitalizmim ve bütün zavallı kölelerim yarın akşam vogue fashion’s night out’un tadını çıkaracaklar mı?ben kapitalizmim ve 15 yaşındaki bir çocuğun ipad alabilmek için böbreğini sattığını duyunca zevkten dört köşe oldum. ben kapitalizmim ve madonna’nın sadece londra’da 8 evi var, ortalama 600 evsize barınak olabilecek büyüklükte. ben kapitalizmim ve tayland’da disney fabrikası için çalışan bir çocuğun disneyland’e girecek parayı çıkarması için 55 gün çalışması gerek. afrika kıtası dünyanın altın rezervlerinin %90’ını elinde bulundurmasına rağmen, dünyada sadece 4 tane afrikalı milyarder var. ben kapitalizmim ve afrika kıtasından her sene 8.5 milyar dolar değerinde pırlanta çıkıyor, kıtanın açlık sorununu çözmeye yetecek miktar. ben kapitalizmim ve siz pırlantalara bayılırsınız, hindistan’da 1 milyon kişi günde sadece 1.2 dolar kazanarak o pırlantaları üretirken. dünyayı sarışın kadınların güzel olduğuna inandırdım, bu yüzden asya kıtasında 300 milyon kadın düzenli olarak beyazlatıcı sabun kullanıyor. ben kapitalizmim ve sizin hayatlarına özendiğiniz hollywood yıldızlarının % 64’ü kokain bağımlısı. ben kapitalizmim ve yılda 20 milyon çocuk açlıktan ölürken siz aynı tişörtü haftada iki kez giymeye utanıyorsunuz.
ben kapitalizmim ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, artık farkına varın, taptığınız tek tanrı benim. ben kapitalizmim ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, müslümanlar 5 yıldızlı kabe manzaralı otellerinde “ibadet” ederlerken? ben kapitalizmim ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, müslümanlar kutsal topraklarına gittiklerinde bile alışverişe koşarken? ben kapitalizmim ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, bütün dünya hristiyan bayramı noel’i sırf alışveriş yapıp eğlenmek için “kutlarken”? abd’de 7 milyon evsiz insanın olduğundan kimsenin haberi yok çünkü tv’de gördüğünüz amerikalılarının hepsi havuzlu villalarda yaşıyorlar. ben kapitalizmim ve yine başardım. bütün kadınları dolapları tıka basa dolu olduğu halde giyecek hiçbir şeyleri olmadığına inandırdım. dünya nüfusunun %50’si dünya kaynaklarının ve zenginliklerinin %1’ine sahip. dünya nüfusunun %1’i dünya kaynaklarının ve zenginliklerinin %50’sine sahip. ben kapitalizmim ve bankacılar benim evlatlarım. amerikalılarının %85’i ekonomik durumlarını iyileştirebilecekse faşist bir hükümeti seçebileceklerini söylüyor. işte kapitalin gücü. siz özgür bırakmayan, fikirlerinize sansür vuran, en sonunda polis kurşunuyla öldüren bir devleti kendi elinizle kurmanız ne tuhaf. sizin ağzınızı burnunuzu kırıp hapse tıkmaları için bir devlet kuracak parayı, kendi vergilerinizle sağlamanız ne kadar tuhaf. amy winehouse gibi bağımlılara acırken hepinizin birer bağımlı olduğunu unutmanız ne kadar komik, zavallı tüketim bağımlıları. ben istediğim kadını elde ederim, biraz altın, biraz pırlanta, biraz şan şöhret, birkaç güzel vaat, tamamdır.
35 notes
·
View notes
Text
Gelir dağılımı bozuk olsa bile tüm zamanların en yüksek refah seviyesini (tüm dünya) yaşıyoruz. Bize iyi gelmiyor. Tüm dünya dedim, politik saptırma adetimiz çünkü artık. Refah seviyesi yükseldikçe artan özgürlükler ve dejenere piyasa ekonomisi tüm genlerimizi bozdu. Daha bencil, daha şüpheci, daha sahte ve şiddet dolu bir dünya içindeyiz.
Artan nüfus içinde büyük bir kaos var ve olayları politize ederek tamamen heveslerimize uygun seçtiğimiz olaylar içinden yeni mikro kavgalar çıkararak dünyanın sorunlarını çözeceğiz gibi geliyor.
Aslında herkes bu tip platformları kullanarak içinde taşıdığı nefret ve şiddeti kusuyor. İnsanların kalbini kırıyor. Şiddet her yere yayıldı. Özellikle orta sınıfın lumpen bireyleri kendi kampının savaşçısı olmuş.
E bunun Maho Ağa nin kan davasından özünde farkı nedir? Şehirli olduk insan mı olduk.
5 notes
·
View notes
Text
Dünya sistemi içinde var olan eğilimlerin inandırıcı bir çözümlemesi hem bir üretim tarzı olarak kapitalizmin çalışma mekanizmalarının çözümlenmesi bakımından temellere bir geri dönüşü; hem de bu kapitalist dünya ekonomisi içinde, evrilmeyi ve kendini dönüştürmeyi sürdürdükçe rekabet eden ve çatışan (oluşmuş, yeniden oluşmuş ve kuşkusuz zaman zaman da yok olan) toplumsal grupların işleyiş mekanizmalarının yeniden kavramsallaştırılmasını gerektirmektedir.
Sistem karşıtı hareketler, Immanuel Wallerstein
3 notes
·
View notes
Text
Cumhurbaşkanı Erdoğan, BRICS Zirvesi İçin Kazan'a Gidiyor
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 16. BRICS Zirvesi‘ne katılmak üzere yarın Tataristan’ın başkenti Kazan‘a hareket edecek. Zirve, uluslararası iş birliği ve ekonomik gelişmeler açısından önemli bir platform olma özelliği taşıyor. Rusya Devlet Başkan Yardımcısı Yuri Uşakov, BRICS Zirvesi öncesinde düzenlediği basın toplantısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin…
#BRICS Zirvesi#Cumhurbaşkanı Erdoğan#dünya ekonomisi#doğalgaz merkezi#ekonomik iş birliği#Kazan#Tataristan#uluslararası ilişkiler#Vladimir Putin#Zirve katılımcıları
0 notes
Note
Harari kitabında kıtlık salgın ve savaşları dize getirdik artık yeni gündemimiz ölümsüzlük mutluluk ve tanrısallık olacak gibi duruyor diyor. Sence bu gerçekçi duruyor mu homo sapiensi homo deusa dönüştürebilir miyiz?
Homo Deus geleceğe dönük ve gelecek kurgusundan günümüze doğru çok güzel düşünce egzersizleri sunan bir kitap bence. Ancak bu konuda kendisine katıldığımı söyleyemeyeceğim. Bu oldukça batı merkezci, hümanist ve aydınlanmıcı bir bakış. Günümüzde insanı ve insanın tarihselliğini buraya konumlandırmak büyük bir hata bence. Çünkü kıtlığı dize getirmedik, Dünya nüfusunun neredeyse %30'u yeterli miktarda gıdaya erişime sahip değil. Her 10 insandan 3'ü temel gıdalara dahi erişimezken bu faktörü dizginleştirdiğimizi söylemezdim. Salgınlar konusunda da sınıfta kaldığımız malum, hatta artan nüfus ve ulaşım imkanlarının ve bunun yanında diğer türlerle girilen tüketim odaklı yoğun etkileşimlerin yarattığı salgın riskinin tıp biliminin gelişmişliğinden çok daha güçlü olduğunu tecrübe ettiğimiz kanaatindeyim hepimizin. Hatta tıp bilimi bu noktada bir piyasaya dönüşmesi bakımından kendi minik krizini yaşıyor bile denebilir. Ve son olarak savaşları dize getirdiğimizi de söylemeyiz özellikle de hem kuzeyde hem güneyde iki büyük savaşa şahitlik ettiğimiz şu günlerde...
Harari'yi anlıyorum 19. yüzyıl sonunda ve 20. yüzyıl başında da insanlar gelişen teknolojinin ve rasyonelliğin doğuracağı refah toplumunu hayal ediyorlardı. Ama Harari'nin dizginleştirdiğimizi söylediği bu Bacon'dan beri pompalanan zafere bir türlü erişemedik. Günümüzün konusu büyüyen borç ekonomisi, barınma krizi, artmakta olan gelir adaletsizliği ve yükselen sağcı ve popülist siyasi spektrum olmakta. Ölümlü hayatlarında insanlar sağlık sigortasını ödeyemezken, enflasyon karşısında ezilirken insanlar ikinci ve hatta üçüncü işine giderken mutluluğu bir pazar günü dinlenmesine sıkıştırırken gerçekten tanrısallık mı bizim gündemimiz olacak? Gündemimizde kendilerince tanrısallaşmış insanlar ve kurumlar olduğunu söyleyebiliriz belki. Ama bu Harari'nin optimizminden oldukça uzak duruyor yine de, çünkü tanrılar kan istiyor.
8 notes
·
View notes
Text
YÜZYİLİN İTİRAFLARI
Okurken ürperdim. Kendini türk hisseden ve Türkiye'nin tarihten silinme planlarına karşı durmak isteyen herkes okumalı. Atatürk'ün dehasını tekrar hatırlamalı.
Bu makale Azerbaycan'da KREDO gazetesinde 17 Mayıs 2014'de, "Rockefeller'in İtirafları ve Dünya Medeniyetinin Kurucusu Türklerin Bedbahtlığı" adlı makaleden yararlanılarak Gazanfer Kazımov tarafından yayınlanmış. Kopyaladığım
MAKALE aşağıdadır:
*YÜZYILIN İTİRAFLARI*
*Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır.*
(Rothschild.)
2014 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde, ünlü petrol milyarderi, bankacı ve dünyanın en zengin ailelerinden biri olan Yahudi Rockefeller ailesinin, yakınlarda vefat eden en büyük ferdi David Rockefeller’in bir kitabı yayınlandı. “Yüz yılın İtirafları “ adını taşıyan bu kitap maalesef çok kısa zamanda piyasadan çekildi. Çünkü kitapta, itiraflar vardı. Dünyayı yönetme isteği içinde olan ELİT bir tabakanın yüz yıl içerisinde, bazı devletler ve ülkeler içinde ve dışında, o ülkeleri kendi şemsiyeleri altına alabilmek için çevirdikleri dolaplar, entrikalar, soygunlar, sömürgeleştirme itiraf ediliyordu. Bu elit tabakanın daha fazla açığa çıkmaması ve masum halklara yaptıkları bilinmemesi için kitap piyasadan kaldırıldı.
Öncelikle Rockefeller ailesi hakkında bulabildiğimiz kadar bilgi verelim. Sonra bu ailenin en büyüklerinden olan David Rockefeller’in kaleme aldığı itiraflardan “Türkiye” hakkında yazdıklarını ve düşündüklerini öğrenelim:
*DAVİD ROCKEFELLER*
6 kalp nakli, 3 böbrek ve 2 de ciğer nakli operasyonu
geçiren 100 yaşına girdiğinde yaptığı açıklamada
“200. doğum günümü de kutlamak istiyorum” şeklinde
konuşan David Rockefeller, 20 Mart 2017 tarihinde öldü.
“Rockefeller ailesi ABD’nin en büyük petrol, sanayi, siyaset ve bankacı ailesidir. Aile 19. Yüz yılın sonu yirminci yüz yılın başlarında Jhon Davison Rockefeller’in (1839 – 1937) ve kardeşi William Avery Rockefeller’in ( 1841 – 1922 ) zamanında Standart Oil vasıtasıyla petrol ticaretinde çok büyük başarılar elde etmiş, Manhattan Bankasına uzun zaman sahiplik yapmış ve bu zaman zarfında büyük servet, nüfuz ve şöhret sahibi olmuştur. Jhon Davison Rockefeller insanlık tarihinin ilk dolar milyarderi unvanını kazanmıştır.
Rockefeller ailesinin elinde, aile üyelerine ve ailenin fertlerine ait bilgilerin ve dünya siyaseti, dünya ekonomisi hakkında yapılması gereken şeylerin listelerinin yer aldığı dünyaca meşhur bir arşivleri vardır. Bu büyük arşiv yer altına inşa edilmiş üç katlı büyük bir binada saklanır. Bu arşivde bulunan yetmiş milyon sayfalık belgeler, kırk iki bilimsel tahsil kurumuna aittir. Bu belgeler içerisinden araştırmacılara sadece, ailenin ölmüş üyelerine ait belgeler verilir. Sağ olan aile üyeleri hakkındaki belgeler ise hiç kimseye verilmez. 140 yıllık bir geçmişe sahip olan bu arşiv belgeleri ABD’nin 19 ve 20. Yüz yıllara dair dünya ölçeğindeki siyasi işlerinde ve çeşitli ülkelerde bu yıllarda ortaya çıkan sosyal olaylardaki rolünü öğrenebilmek için çok önemli bilgi kaynağıdır. Bu belgeler, dünya tarım işleri, güzel sanatlar, eğitim, uluslararası ilişkiler, ekonomik gelişme, tıp, tarih, politika, halklar, din, sosyal bilimler, kadın hakları tarihi, afro Amerikan tarihi gibi konuları kapsayan belgelerdir.
David Rockefeller (1915 – 1996) felsefe doktorudur. Harward ve Chicago üniversiteleri mezunudur. Amerika’nın Uluslararası İlişkiler Şurasının, Rockefeller Üniversitesi’nin, çağdaş Newyork Güzel Sanatlar müzesinin fahri başkanı ve en önemlisi de 1969 – 1981 yılları arasında komitenin başkanlığını yapmıştır.
2013 yılında bir internet sitesi, bu Rockefellerin bazı yazılarını ele geçirmiş ve “ABD’li Yahudi Bankacı David Rokfeller’den Yüz yılın İtirafları” adıyla bunları yayınlamıştır. 2014 yılında ise sözünü ettiğimiz kitap basılmış; fakat piyasadan toplatılmıştır.
Bu itiraflar ile ABD’nin ve Batı Avrupa’nın büyük devletlerinin yirminci yüz yılda dünya halklarının başlarına ne oyunlar ve felaketler getirdiği açık olarak ortaya çıkmıştır. Bu itiraflar, inanılmaz boyuttadır ve sadece Türkleri ve Türk Dünyası ile değil, bütün dünya ile ilgili meseleler üzerinde neler yaptıkları ve düşündükleri açıklanmıştır. Bu yazılarda Türkiye ile ilgili bölüm, bizi daha çok ilgilendiren bölümdür. Yapılan işlerin esas aktörleri, ABD ve Batı Avrupa devletleridir. Bütün icraatı yapan bunlardır. Bunların esas hedefleri Türkiye ve Türklerdir.
“Türkiye, coğrafi ve stratejik bakımından çok önemli bir ülkedir. Bu yüzden üzerinde daha fazla durmak istiyorum. Bu ülke bizim için çok önemlidir ve Türklere bırakılacak kadar önemsiz değildir….
1) Büyük İsrail Devleti’nin sularının büyük kısmının kaynakları Türkiye toprakları üzerindedir.
2) Türkiye Avrupa ve Asya arasında bir köprüdür.
3) Müslüman aleminde öncül ve demokratik tek ülkedir….
İslâmiyet’i yıkmak istiyorsak işe Türkiye’den başlamak gerekir. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler, karşılarında hiç kimse duramaz. Bu yüzden, böyle bir ihtimale karşı ajanlarımız her an iş başında bekliyorlar. Türk devletlerinde anahtar mevkilerde adamlarımız var. Bunlar böyle bir ihtimali sezseler o anda Türkiye’deki huzur ve güven ortamını bozacak olaylar yaratırlar ve bu darbelerle bu tür bir birleşmeyi önleriz.
Medeniyetin kurucusu ve beşiği olarak Türkleri kabul edemeyiz; tam aksine entrikalar ile bu medeni miraslarına el koyarak biz, onları bütün dünyaya, barbar, hak – hukuk tanımayan bir halk olarak tanıttık ve bu alanda oldukça başarılı olduk. Sümer kralları Urukagina ve Urnammu çok Allah’lı bir cemiyet kurarak insanlar arasında adaleti korumak ve haksızlığı önlemek için kanunlar çıkararak çağdaş toplumlara örnek olurken bugün, tek Allah’lı bir halk olan Türkiye’de bizim çalışmalarımız sonucunda medeni vasıflar, ahlak, terbiye, saygı, sanat, edebiyat, tarih yok olurken; fahişelik, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve soygun hüküm sürmektedir. Dünya çapında Türkiye’de yetişmiş, bir tane bilim adamları, sanat adamları, edebiyat adamları ve siyaset adamları yoktur!
Aslında Türkler, tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler. Ama Türkler için duyduğuna inanmak yeterlidir; okumak onlara çok zor gelmektedir. En kolayı, geçmişi öğrenmeden gece yatarken hissettiklerini kaleme alarak ertesi günü hüküm vermektir. Düşünün ki, hangi tesirin altındasınız ve kime kul olmaktasınız?
Ben de bu ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri görüyordum. Türk tarihini, Türk medeniyetini öğrenince, konuyu değiştirdim.
Provokatörlerimizin çalışmaları ile 1970’li yıllardan itibaren Türkiye’de sağ ve sol ideolojiler arasında adeta bir iç savaş yaşattık. Ülkeye koyduğumuz ambargo ile halk canından bezmiş, yağa, tuza, gaza muhtaç olmuştu. Birkaç kişi zenginleşmiş, halk ise sefalete düşmüştü. Provokatörler için halkı ayaklandırmak zor olmadı. Ülke o dereceye geldi ki, sokaklarda her gün elli – altmış kişi öldürülüyordu. Bütün ülke terör korkusundan adeta sinmiş saklanmıştı. Binlerce Türk genci, bizim uydurduğumuz ideolojiler esasında can verdi. Zamanı gelince bilgimiz dâhilinde indirilen bir darbe ile terör bitti, ortalık sakinleşti. Çünkü provokatörler işi bitirmişler, geriye dönmüşlerdi. Burada oynadığımız oyun, milleti birbirine düşürüp çaresiz bırakmak ve onlara bir kurtarıcı göndermekti. Bu durumda o kurtarıcı, kim olursa olsun, ‘anarşiyi – terörü bitiren, ölümleri sonlandıran’ insan olarak kabul görecekti. Bizim demokrasi uğrundaki mücadelemizin esası buydu.
Askeri hükümet çok sert tedbirlerle bir müddet ülkeyi yönetti. Ellinin üzerinde genç, haklı – haksız sağdan ve soldan ayırımı yapılmadan idam edildi. Bu sert cezalar tesirini çabuk gösterdi ve ülke bir anda süt liman oldu. Askeri hükümet bir müddet sonra ülkeyi sivil yönetime devretti. Bizim istediğimiz bir kişi iktidarın sahibi oldu. Askeri darbeyi yapan şahıs cumhurbaşkanı oldu. Yeni hükümet tam bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim büyük şirketlerimiz bu büyük pazara aç kurtlar gibi girdiler. Ülke ABD ve Avrupa malları ile doldu. Bu durumdan hem bizim şirketlerimiz faydalandı, hem de ülke boğazına kadar borç batağına girdi. Türkiye, kapitalizmi o kadar güzel uyguladı ki, yeni birçok vurgun ve soygun metotları bulundu. Hayali ihracat arttı, bankaların içi boşaltıldı, rüşvet devletin her kademesine girdi. Başta siyasiler olmak üzere, medya sahiplerine, üst düzey bürokratlara, bankacılara, yazar-çizer takımına ( gazeteci, dergi yazarı ) bu dönemde milyarlarca dolar rüşvet dağıttık.
Kardeşlik, dostluk, iyi niyet, dürüstlük, ahlaklı ticaret unutuldu. Binlerce sahtekâr, yalancı, hem devlet kadrolarını, hem bankaları, hem de özel şirketleri doldurdu. Türkiye’nin bugünkü manzarasının sebebi 12. Eylül ihtilalidir desem abartmam… Ülke yapılanları görenler tarafından alttan alta kışkırtılmaya başlandı. Halk tepki koyuyor, sokaklar protestocularla doluyordu. Tepkileri azaltabilmek için tam o günlerde bir Kürt meselesi çıkardık. Önce, bir örgüt kurdurduk. Sonra küçük bir kasabaya baskın yaptırdık. Ülkenin gündemi bir anda değişti. Kürt PKK terörü, şehit edilen asker ve polisler, halka her sıkıntıyı unutturdu. Türkiye otuz yıldır bu mesele ile uğraşıyor. Sonuç almasını her defasında engelledik. PKK’nın liderini ‘idam edilmemek’ kaydı ile biz teslim ettik. Otuz yıldır süren PKK terörü, Türkiye’nin ekonomisine büyük darbe vurdu. Binlerce insan bu terör dalgası içerisinde ölüp gitti. Türkiye, hem siyasi, hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük kayıplara uğradı. Ülkenin düzgün hale getirilebilmesi için bize başvurmak zorunda kaldı. Biz de, onlara, Osmanlı İmparatorluğuna yaptığımız teklifleri yaptık. Kabul ettiler. Bu işler için harcadığımız dolarların birkaç katını kazandık ve Türkiye’yi içinden çıkamayacağı bir borç sarmalına yuvarladık.
Bugünkü Türkiye; yalancılığın, sahtekârlığın, halkı aldatmanın, bizlere hizmet etmenin içinde yüzüyor; Mustafa Kemal’in bizi reddetmesinin bedelini ödüyor. Böyle bir ülkenin uzun boylu yaşaması pek mümkün değildir. Ya ruhlarda bir ihtilal yaparak yeniden kendileri olacaklar, ya da tarihten silinip gidecekler. Anadolu toprakları da bizim yarattığımız Ermeni ve Kürt devletlerinin olacaktır”.
David Rockefeller, itiraflarının bir bölümünde de, başka bir zengin Yahudi ailesi olan Rothschild ailesinin bir ferdi ile yapmış olduğu sohbete yer vermiş. Bu sohbetten de bölümler aktaralım:
“Rockefeller’in, (Dünya ülkelerini nasıl ele geçiriyorsunuz?) sorusuna Rothschild; Birinci Dünya Savaşı Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları yıkmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğunu parçalayarak Orta Doğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin kuruluş yolunu açmak için çıkarıldı”.
“İsrail devletinin kurucusu sayılan Tehodor Herzl o zamanki Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid’in yanına giderek bizim ailemizin para desteği ile Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat Sultan bize karşı çıktı. Biz de gerekeni yaptık. Osmanlı İmparatorluğunu çaresiz bırakarak I: Dünya Savaşı’na soktuk. Çok zorlansak da, Osmanlı İmparatorluğunu yıktık. İstanbul’u ve Anadolu’nun bazı bölümlerini işgal ettik. Planlarımızı tam sonlandıracağımız zaman Mustafa Kemal adında, padişahı ve şeyhülislam’ı dinlemeyen asi bir general ortaya çıktı. Bütün planlarımız alt üst oldu. Hepsi geriye kaldı”.
“Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır. O’nun varlığı, İsrail devletinin kurulmasını otuz yıl kadar geciktirdi ve bize milyarlarca dolar kaybettirdi. İzmir suikastı denen bir olaya karıştığı için idama mahkûm ettiği, Osmanlı Maliye nazırlarından aziz dostumuz Cavit Bey’i kurtarmak için O’nun yanına gittik. Bizi çok soğuk karşıladı. Tekliflerimizin hiç birisini kabul etmedi. Ve adeta bizi, makamından kovdu. Birkaç gün sonra da Cavit Bey’i idam ettirdi”.
İtiraflarda, Türkiye’den başka birçok ülkeye ve çeşitli olaylara da yer verilmiş. Bu ülkelerde ve olaylardaki aktörlerden bahsedilmiş. İkinci Dünya Savaşı, Hitler, Stalin, atom bombası, ihtilaller, darbeler anlatılmış… İran-Irak savaşının çıkarılmasının sebepleri ve sonucu değişik bir perspektif ile açıklanmış.
Şimdi, kendimize bakarak düşünelim… Toplumumuzu, yaşam şartlarımızı, siyasilerimizi ve icraatlarını, bilim ve sanat seviyemizi, ahlaki halimizi, güven ve inançlarımızı, hayata bakış ve algılayış tarzımızı düşünelim ve sonra kendimize soralım: Yukarıda itiraf edilenlerin bugünkü durumumuzu yaratmada tesiri yok mu? Başkalarını dinleyerek mi bu duruma geldik? Yüz yıl önce, zengin olmayan, geçim sıkıntısı çeken; fakat dürüst, namuslu, çalmayan, aldatmayan, güven veren bir toplum yapımız varken bugün niçin, hırsızların, üçkâğıtçıların at oynattığı, sahtekâr, alçak, zalim ve gaddar bir toplum haline geldik? Bu nasıl oldu? İtiraflar, bize yıllardır dost olarak görünenlerin aslında düşman olduğunu göstermiyor mu?
Bu durumlardan kurtulmanın tek yolu, Ulu Önder Atatürk'ümüzün istediği gibi “önce vatan ve millet” duygusunun bütün fertler tarafından kabullenilmesi ve aklın kullanılmasıdır. Aklı, devreden çıkarırsak yapılabilecek bir şey yoktur. Hasta mutlaka ölecektir! Ölmemek için akıllı olmak ve önce vatan ve millet, diyebilmek gerekir. Tehdit ve tehlike çok büyük, farkında olmalıyız….
NOT: Bu makale, Azebaycan’da yayınlanan KREDO gazetesinde 17. Mayıs. 2014 tarihinde Gazanfer Kazımov’un yazdığı “Rockefeller’in İtirafları ve Dünya Medeniyetinin Kurucusu Türk’ün Bedbahtlığı” isimli makaleden yararlanılarak yazılmıştır.
(Bu yazıyı lütfen dostlarınızla paylaşınız...)
11 notes
·
View notes
Text
🗣️ İnsanlık ile İnsanlık Düşmanlarının Savaşları
Birinci dünya savaşı Osmanlı imparatorluğu'nun topraklarını paylaşmak ve bizim topraklarımızda ki petrole el koymak için yapıldı.
Sonuçta petrolü ele geçirdiler.
Mustafa Kemal Atatürk Anadolu'yu kurtardı.
Anadolu da hedefti. Birinci dünya ve ikinci dünya savaşında bunu başaramadılar.
Yarım kalan bu niyeti gerçekleştirmek için ikinci dünya savaşı Almanya üzerinden Hitler kullanılarak yapıldı.
Milyonlarca insan öldü. Rusya üzerinden hedeflerine ulaşamadılar.
Her iki savaş aslında bitmedi. Savaşın yöntemleri değişti.
Türkler ikinci dünya savaşına girmedi yalnız o tarihten sonra doğru yönetilmediği için bugün yine hedef noktasına geldi.
Nato, çok partili siyasi sistem, liberal ekonomi, tarikat ve cemaatlerin yaygınlaştırılması, askeri darbeler, ekonomik kriz ve vurgunlar ve özelleştirme ikinci dünya savaşından daha fazla zararı bize verdi.
Birinci dünya savaşı sonrası Türkiye Cumhuriyeti devleti ve kamu ekonomisi ile kazandığımız üretim gücümüzü bu savaşta kaybettik.
Şeytan bizi savaşmadan gücümüzü tüketti. İçinizde kaleyi içten yıkan işbirliçileri güçlendirerek bunu başardı.
1938 sonrası ülkemiz üzerinde batı çetesi ortak bir plan uygulayarak bugün bizimle yeniden bir savaş aşamasına geldi.
Bugün atalarımızın kan ile savaşarak kazandığı vatanı, özgürlüğü, tam bağımsızlık ve huzuru içimiz sağlam olmadığı için şeytan içimizde at oynatarak siyasi partiler, medya, tarikat ve cemaat, sermaye vb unsurları bizim aleyhimize satın alarak ve kendi lehine kullanarak ikinci bir kurtuluş savaşı eşiğine geldik.
Yüzümüze gülene inandık soframızı açtık ve sırtımızdan vurulduk.
Cumhuriyetin üç sütunu vardı;
✓ Yasama gücü - Ulusun kendi yararına yasa yapma gücü,
✓ Yürütme ve yönetme gücü - Ulusun kendi kendini yönetmesi,
✓ Yargı ve adalet gücü - Ulusun çıkarının üstünde bir ayrıcalığı tanımama gücü.
Medya destekli aldatmaca ile özelleştirme talanı sonrası sözde hızlı karar vererek çok daha başarılı bir yönetim anlayışı adı ile bu üç kolonda kesildi.
Bugün Türk ulusu depremin değil bu enkazın altında kalmıştır.
Ülkeyi yöneten kişiye krallarda bile olmayan yetkiler verildi.
Bize bir tek Anayasa'nın ilk dört maddesi kaldı.
Bugün onu da hedefe koydular.
Planlarını adım adım uyguluyor uygulatıyorlar.
Tıyneti şaibeli tipler bugün çıkmış Anayasa tanımıyor Anayasa'nın yaratanın bir emri olmadığını depremi bahane ederek seçimden kaçmak için seçimleri yapmamayı dillendirmeye kalkıyor.
Deprem sonrası çadır kurduğumuz gibi orada insanların oy vermeleri için sandıkta kurarız. Tam seçim zamanıdır. 1999 depremi sonrası gelenler 2023 depremi ile gidecekler. Seçime de tıpış tıpış güdecekler iktidardan da gidecekler.
Türkiye Cumhuriyeti devleti kimsenin şahsi malı değildir. Tüm Türk ulusunun devletidir.
Kozmik odaya kozmetik oda diyenler verecekleri hesaba hazırlık yapsalar çok daha iyi olur.
Türk ulusunun sırlarını çalanlara çanak tutanlardan akıl mı alacağız?
Soma felaketi yaşandı sustunuz,
Ermenek felaketi yaşandı sustunuz,
Ormanlar cayır cayır yandı söndürme helikopteri yok dediler sustunuz,
Amasra da grizu patladı suç yaratana kaçıncı defa atıldı sustunuz,
Evin yıkılıyor yine susacak mısın?
Cumhuriyet ve Anayasa senin evin biliyor musun?
İnsan zulme itiraz edebilene denir.
Bağlı ve bağımlı özgürlük yoktur.
1938 tarihinden bu yana Anadolu coğrafyasında kavganın iki tarafı var;
✓ Cumhuriyet ve insanlık devriminden yana olanlar bir taraf,
✓ Emperyalizmin hizmetinde Cumhuriyet ve devrimlerine düşmanlık edenler diğer taraftır.
Bugüne kadar hile, yalan, talan, darbe, krizler ile vurgunlar vurarak bir tehdide dönüşenlerin sonu gelmiştir.
Türk ulusu Anayasal meşru müdafaa hakkı vardır. Bu hakkını henüz birileri kötüye kullanmasın diye kullanmamıştır. Gerekirse kullanacaktır.
Oysa Mustafa Kemal Atatürk bize efendi sizsiniz siz kimseyi efendi ve hükümran olarak kabul etmeyeceksiniz diye bizi uyarmıştı.
Adalet mülkün temeli esas alınarak Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
Mustafa Kemal Atatürk bir kurtarıcıya ihtiyaç duymadı kendisi ile birlikte Türk ulusunun kendisini kurtarıcı olması için örnek oldu. Ve bir gün bir kurtarıcıya ihtiyaç duyarsak o kurtarıcının kendimiz olması gerektiğini de hatırlatmayı unutmamıştır.
O temele 1938 tarihinden bu yana dinamit döşediler. Her döşenen dinamiti paraya çevirdiler.
2021 yılında dünya bankası ülkemizde ki yapı stoğunun depreme dayanıklı olmadığını 465 milyar dolarlık bir yatırımla bu yapıların yenilenebileceğini rapor etmiş.
Dünya tefecileri önce dayanıksız yapı yapılmasını siyaset ve yasalar eliyle sağlıyor sonra da bunu tehlike olarak halka medya aracılığıyla satıyor bankaları aracılığıyla bu parayı cebe indiriyorlar.
Kahramanmaraş depremi sonrası bu parayı cebe indirmek için siyaset aracılığıyla bu konuda dayatmalarının sahne alması olasıdır.
Hile esasına dayanan ahlak bir fazilet olmadığı gibi güvene layık değildir.
Türk ulusu hileye, yalana, talana, sömürü ve zulme karşı karnı tok olup kendisi dışında kimseye güvenmeyecek kadar güceniktir.
Yaptığımız seçimler başkalarını tutsak ettirmeye devam edecek ise özgürlüğü yok eden kendine düşmanlığı sahiplenmeye devam edeceğiz demektir.
Soylu bir toplum olan Türk ulusu bu asil kararı eninde sonunda verecektir.
Atatürk Türk ulusunun kendi kendisini yönetmesi gerektiğini lidersiz bir yönetim anlayışını benimsemesi için ulusun kendisini yönetime taşıyan Cumhuriyeti tercih etti. Atatürk soylu bir asaletin ve kolektif eylem bilincinin bir sonucudur. O bilinç bugün bir asır öncesinden daha güçlü ve canlıdır.
Türk ulusunun lidersiz bir düzen kurulana kadar partisiz yönetime geçmek adına bugün ülkeyi yönetemeyen ve yönetmeye talip olanlardan bunu talep etmeye hakkı vardır.
] Önder KARAÇAY [
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#atatürk'ün insanlık devrimi#insanlık devrimi#insanlık düşmanlığı#savaş
11 notes
·
View notes
Text
SAĞCILIK SOLCULUK Sağ ve sol isimli siyasal kavramlar, Fransız Devrimi (1789-1799) zamanında, ayrı görüşteki siyasetçilerin Fransız parlamentosunun sağında veya solunda oturmalarından esinlenilerek oluşturulmuştur; parlamento başkanının sağındaki koltuklarda oturanlar, çoğunlukla monarşist Ancien Régime destekçilerinden oluşmuştur.Fransa'da orijinal sağ; hiyerarşiyi, geleneği ve klerikalizmi destekleyen siyasetçileri kapsardı Sağcılık, toplumsal hiyerarşiyi veya toplumsal eşitsizliği kabul eden veya destekleyen siyasal duruştur Toplumsal eşitsizlik, sağcılar tarafından; ya milletsel/ırksal farklılıklardan ya dini ve inançsal farklılıklardan ya kültürel ve sosyal farklılıklardan ya da piyasa ekonomisindeki rekabetten kaynaklandığı için kaçınılmaz, doğal, normal veya cazip bulunur. Sağcılar, sosyal eşitsizliğin olağanlığını açıklamak için doğal hukuku ve ulvi hukuku talep etmişlerdir. La droite (sağ) ifadesi, Fransa'da 1815'te monarşinin yeniden kurulmasıyla birlikte, ultraroyalistlerin tanımlanmasında kullanımıyla öne çıkmıştır.İngilizce konuşan ülkelerde "sağ" ve "sol" kavramlarının siyasette kullanımı, 20. yüzyılda başlamıştır.Bu kavram, aslen gelenekselci muhafazakârları ve gericileri tanımlamak için kullanılmasına rağmen zaman içinde; liberal muhafazakârları, klasik liberalleri, liberteryen muhafazakârları, Hristiyan demokratları ve çeşitli milliyetçileri de tanımlamada kullanılarak biraz daha çeşitlilik kazanmıştır Siyasi Felsefenin Temelleri: Sağcılık ve solculuk, farklı temel felsefi yaklaşımlar üzerine inşa edilir. Sağcılık genellikle bireysel özgürlük, serbest piyasa ekonomisi ve sınırlı devlet müdahalesi üzerinde dururken, solculuk toplumsal eşitlik, sosyal adalet ve genişletilmiş devlet müdahalesi gibi ilkelere odaklanır. Birey ve Toplum: Sağcılık, bireyin özgürlüğü ve sorumluluğunu vurgular. Sağcılar, bireyin kendi çabalarıyla başarılı olabileceğine inanır ve kişisel girişimlerin teşvik edilmesi gerektiğini savunur. Solculuk ise toplumun kolektif refahını ön plana çıkarır. Solcu düşünceye göre, sosyal adalet ancak toplumsal eşitlikle sağlanabilir ve devletin aktif bir rol oynaması gerekmektedir. Ekonomik Sistemler: Sağcılık, serbest piyasa ekonomisinin gücüne ve rekabetin iyileştirici etkilerine vurgu yapar. Sağcılar, bireylerin ekonomik kararlarını serbestçe alması gerektiğini düşünür ve devlet müdahalesinin ekonomik büyümeyi sınırlayabileceğine inanır. Solculuk ise, daha geniş bir devlet müdahalesini savunur ve sosyal hizmetler, kamu sağlığı ve refah programları gibi alanlarda devletin rolünü önemser. Toplumsal Değişim: Sağcılık genellikle geleneksel değerlere, düzen ve istikrara vurgu yapar. Sağcılar, toplumun evrimci bir şekilde değişmesi gerektiğini düşünürken, radikal değişikliklerin istikrarsızlığa yol açabileceğine inanır. Solculuk ise sosyal değişim ve reformları teşvik eder. Solcu düşünce, toplumda daha fazla eşitlik ve adaletin sağlanması için köklü değişikliklere ihtiyaç olduğunu savunur.
sonraki başlık
Anti-sosyalizm ve anti-komünizm İlk sosyalist hareketler, o dönem Avrupa kıtasının çoğunda uygulanan geleneksel monarşilerle karşıt görüşte olmuşlardır. Avrupa monarşilerinin pek çoğu, komünist görüşlerin kamusal alanda ifade edilmesini yasa dışı ilan etmiştir. Karl Marx, Komünist Manifesto'da bu durumdan; "Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor" şeklinde bahsederek monarşist yönetimdeki hükümdarların tahtları için endişe ettiklerini ileri sürmüştür. I. Dünya Savaşı öncesi Avrupa'sında en büyük üç monarşist ülke: Rus İmparatorluğu, Alman İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nda komünizme destek verilmesi yasa dışıydı. Pek çok monarşist (parlamenter monarşistler hariç), varlık ve siyasal güç konusundaki eşitsizliği, kutsal tabii düzenin bir sonucu olarak görmüştür. Ancak I. Dünya Savaşı sonrasında çoğu Avrupa ülkesinde, Kralın Kutsal Hakları gözden düşmüş ve bunun yerine liberal ve milliyetçi hareketler gelmiştir. Avrupa'daki krallar ve hükümdarlar göstermelik yönetici veya kukla başkan hâline gelmiş; seçimle gelmiş hükûmetler gerçek gücü elinde tutmuştur. En muhafazakâr Avrupa monarşilerinden biri olan Rusya İmparatorluğu, Ekim Devrimi sonucu Sovyetler Birliği olarak yeniden kurulmuştur. Rusların bu devrimi, 1917-1922 yıllarında diğer Avrupa devletlerinde başlayan bir dizi devrimi etkilemiştir. Bu devrimlerin pek çoğu, 1918-1919 Alman Devrimi'nde olduğu gibi milliyetçi ve monarşist askerî birlikler tarafından engellenmiştir.1920'ler ve 1930'lar, geleneksel sağcılığın sönüşünü görmüştür. Anti-sosyalizm düşüncesi ise artık, bir yandan yükselişteki faşist hareketler, diğer yandan ABD ilhamlı liberal muhafazakârlar tarafından benimsenmiştir. Komünist gruplar ve siyasi partiler, 1920'lerde Çin Cumhuriyeti'nde olduğu gibi dünya çapında görünmeye başlandığında, sömürge yetkilileri veya yerel milliyetçi hareketler onların rakibi olmuştur. II. Dünya Savaşı'ndan sonra, sosyalizm ve komünizm küresel bir fenomen hâline gelmiştir. Ayrıca, anti-komünizm; hem ABD'nin hem de NATO müttefiklerinin yurt içi ve yurt dışı siyasal ilişkilerinin temel taşlarından biri olmuştur. Savaş sonrası muhafazakârlık, monarşist ve aristokrat köklerini tamamen terk ederek; yurtseverlik, din ve milliyetçiliğe odaklanmıştır. Komünistler de iç ve dış faaliyetlerinde kapitalizm karşıtı tavırlar alarak Wall Street'i, kitleleri baskı altına alan bir fenomen olarak nitelendirmiştir. ABD dış ilişkilerinde antikomünizmi en yüksek öncelik olarak ele almıştır ve Amerikalı pek çok muhafazakâr, yurtlarında komünist etki olarak gördükleri şeylerle mücadele etmişlerdir.Bunun sonucu olarak "McCarthycilik" kavramı altında kümelenen birtakım iç siyaset prensipleri kabul edilmiştir. Soğuk Savaş boyunca; Asya, Afrika ve Latin Amerika'da bulunan muhafazakâr hükûmetler siyasal ve iktisadi destek için ABD'ye yönelmişlerdir.
sonraki başlık
DİN
Çoğunluk dinini hükûmetin desteklemesi, sağcılığın başlangıcından beridir bu hareketin büyük bir parçası olmuştur. Orijinal Fransız sağcılığı, Katolik Kilisesi'nin gücünü desteklemiştir ve solun antiklerikal birliğince teklif edilen laikleşme önerisine karşı çıkmıştır. Fransız Devrimi sonrası Katolik Kilisesi üyeleri gibi sağcı görüşlere sahip dinî şahıslar; dinle bağlantılı toplumsal tabakalaşmayı ve dinî geleneklerin otoritesini geri getirmeyi veya yeniden yaratmayı talep etmişlerdir ABD'de Cumhuriyetçi Parti, Avrupa'da ise Hristiyan demokrat partiler tarafından desteklenen Hristiyan sağ, Batı'daki başlıca siyasi güçlerden biridir. Bu görüşe sahip parti mensupları, dini değerleri tasdik eden ve yasa dışı göçlere karşı çıkan kanunları desteklerler. Muhafazakâr popülizmin bir türü olan bu hareketi, sadece dominant konumlarına yapılacak tecavüzden korkan ayrıcalıklı gruplar değil, aynı zamanda; kültürel onur, düzen ve milli gücün çoğunlukçu retoriği tarafından tanınma arayışı içinde olan "avam" ve yoksul gruplar da desteklemektedir
*
sonraki başlık
IDEOLOJİ
İdeoloji, özellikle tamamen epistemik olmayan nedenlerle bir kişi veya grup tarafından benimsenen inanç veya felsefeler kümesidir. bu durumda "pratik unsurların teorik unsurlar kadar önemli olduğu" anlamına gelir Daha önceden genellikle ekonomik, siyasi veya dini teorilere ve politikalara uygulanan terim, Karl Marx ve Friedrich Engels'e kadar uzanan bir geleneğe sahipti. Terim, Antoine Destutt de Tracy tarafından ortaya atılmıştır. Tracy, Fransız Aydınlanma dönemi aristokratı ve filozofu olarak, 1796 yılında terimi "fikirler bilimi" olarak kavramsallaştırdı ve halkın irrasyonel dürtülerine karşı rasyonel bir fikir sistemi geliştirmeyi amaçladı. Siyaset biliminde, terim betimsel anlamda siyasi inanç sistemlerine atıfta bulunmak için kullanılır
3 notes
·
View notes
Text
Türkiye’de Hidrojen Üretim Tesisleri İçin Ekonomik ve Teknik Fizibilite Çalışmaları
Türkiye'de İlk Adımlar ve Kritik Noktalar Hazırlayan: Doğukan ÜNAL, GM IPEC ipec.com.tr Türkiye’nin yenilenebilir enerji potansiyelini yeşil hidrojen üretim tesisleriyle desteklemek, enerji sektöründe sürdürülebilirlik hedefleri açısından büyük bir fırsat sunuyor. Türkiye’de hidrojen üretim tesisleri için yapılacak ekonomik ve teknik fizibilite çalışmaları, projelerin başarılı bir şekilde hayata geçirilmesi için kritik bir öneme sahiptir. Bu makalede, hidrojen üretim projelerinin Türkiye'deki mevcut örnekleri üzerinden ekonomik ve teknik fizibilite aşamalarını ve değerlendirme noktalarını inceleyeceğiz.
Türkiye’deki Mevcut Hidrojen Projeleri: Örnekler ve Fizibilite Aşamaları Türkiye’de hidrojen teknolojilerine yönelik bazı projeler, yeşil hidrojen üretimi için ilk adımları oluşturmaktadır. Bu projeler, farklı ölçeklerde ve amaçlarla geliştirilmiş olup, her biri belirli fizibilite aşamalarından geçmektedir. Öne çıkan bazı projeler şu şekildedir: - Güney Marmara Hidrojen Kıyısı (HYSouthMarmara) Projesi: Türkiye’nin ilk hidrojen vadisi olarak adlandırılan bu proje, Güney Marmara Bölgesi’nde yeşil hidrojen üretimi ve kullanımı için önemli bir örnektir. Bu proje, özellikle ekonomik ve teknik fizibilite açısından diğer projelere kıyasla daha kapsamlı bir değerlendirme gerektirmektedir. İlk fizibilite aşamalarında, enerji maliyetleri, potansiyel yatırım getirisi ve yer seçimi kriterlerinin derinlemesine incelenmesi önem taşır. - Enerjisa Üretim Bandırma Enerji Üssü Yeşil Hidrojen Üretimi: Enerjisa Üretim'in Bandırma’daki tesisi, yeşil hidrojenin pilot üretimine yönelik ilk projelerden biridir. Pilot üretim olarak konumlandığı için, bu projenin fizibilite süreci daha çok deneysel sonuçlara dayanır ve Türkiye'deki yeşil hidrojen pazarının uygulanabilirliğine dair önemli veriler sağlar. - Eti Maden Sodyum Bor Hidrür Tesisi: Balıkesir'de yer alan bu tesis, bor mineralinin hidrojen depolamada kullanılmasın�� sağlayarak enerji sektörüne katkı sunmayı amaçlıyor. Bu proje, teknik fizibilite açısından önemli bir örnektir çünkü yenilikçi bir teknolojik uygulama içerir. Teknik fizibilite aşamalarında, borun hidrojen depolama yetenekleri, güvenlik gereksinimleri ve enerji verimliliği değerlendirilir. - Kale Seramik ve Şişecam Yeşil Hidrojen Kullanımı: Kale Seramik ve Şişecam, endüstriyel üretim süreçlerinde yeşil hidrojen kullanarak karbon emisyonlarını düşürmeyi hedeflemektedir. HYSouthMarmara Projesi’ne katılan bu firmalar, işletme maliyetleri ve karbon emisyonu azaltımı gibi ekonomik fizibilite faktörlerini göz önünde bulundurur. - Hidrojen Peroksit A.Ş. Üretim Tesisleri: Kimya sektöründe hidrojen peroksit üretiminde yeşil hidrojen kullanımını hedefleyen bu girişim, sürdürülebilir üretim süreçlerine yönelik olarak konumlandırılmıştır. Bu proje, operasyonel fizibilite kapsamında enerji tüketimi ve maliyet optimizasyonuna odaklanır. Fizibilite Etütlerinin Maliyeti ve Maliyet Azaltma Yöntemleri Hidrojen üretim tesisleri için fizibilite etütleri, projenin kapsamı, büyüklüğü, kullanılan teknoloji, yer seçimi ve çevresel faktörler gibi çok sayıda etken nedeniyle maliyet açısından farklılık gösterir. Uluslararası enerji projelerinde yaygın bir uygulama olarak, fizibilite etütleri toplam proje yatırım bütçesinin genellikle min %3'ünü kapsayacak şekilde planlanmaktadır. Bu oran, hidrojen üretim tesislerinde de geçerli olup, örneğin 10 milyon TL’lik bir yatırım için fizibilite etüdü maliyetinin min 300.000 TL arasında olacagını göstermektedir. Dünya Enerji Konseyi’nin “Yeşil Hidrojen Maliyet Azaltma Raporu”na göre, elektrolizör tesis maliyetlerinin kısa vadede , uzun vadede oranında düşürülmesi hedeflenmektedir. Bu düşüş, özellikle teknolojik gelişmeler ve ölçek ekonomisi sayesinde sağlanabilir. Maliyetlerin düşmesi, fizibilite çalışmaları gibi proje öncesi analizlerin de daha ekonomik hale gelmesini destekleyerek, yatırımcıların yeşil hidrojen projelerine daha uygun maliyetlerle başlamasına imkan sunar. Entegre Proje Yönetiminde IPEC’in Rolü
Bir hidrojen üretim tesisinin başarılı bir şekilde hayata geçirilmesi, konsept tasarımdan devreye alma sürecine kadar çeşitli mühendislik aşamalarını içerir. IPEC olarak, proje yönetiminin her aşamasında sunduğumuz mühendislik ve danışmanlık hizmetleri ile yatırımcıların yanında yer alıyoruz. Aşağıdaki sıralı mühendislik süreci, projelerin başarılı ve verimli bir şekilde uygulanmasına yardımcı olur: - Konsept Tasarım: Projenin ilk aşamasında, hidrojen teknolojilerinde uzman bir danışmanlık firması olarak IPEC, proje gereksinimlerini analiz ederek en uygun konsept tasarımı oluşturur. Bu aşama, enerji kaynaklarının seçimi, üretim teknolojisinin belirlenmesi ve tesis yerinin değerlendirilmesi gibi önemli adımları içerir. İyi bir konsept tasarım, projenin diğer tüm aşamalarına temel oluşturur ve uzun vadeli başarıyı garanti altına alır. - Fizibilite Çalışmaları: IPEC, teknik ve ekonomik fizibilite analizleri yaparak projenin uygulanabilirliğini değerlendirir. Bu analizler, yatırım maliyetlerini, operasyonel giderleri ve yatırımın geri dönüş süresini inceler. Örneğin, HYSouthMarmara Projesi gibi kapsamlı projelerde, enerji maliyetleri ve potansiyel yatırım getirisi gibi unsurlar fizibilite çalışmalarında ele alınır. IPEC’in deneyimi, yatırımcılara maliyet etkin çözümler ve uzun vadeli getiri sağlayacak stratejiler sunar. - Temel ve Detay Mühendislik: IPEC, proje kapsamına uygun mühendislik çözümlerini geliştirir. Hidrojen üretim sürecinin tüm teknik gereksinimleri bu aşamada tanımlanır ve tesisin altyapısı oluşturulur. Özellikle Bandırma Enerji Üssü gibi pilot projelerde, detaylı mühendislik çalışmaları işletme maliyetlerini optimize etmek açısından önemlidir. - Proses Simülasyonları ve Veri Analitiği: Projenin verimliliğini ve maliyet etkinliğini artırmak için IPEC, proses simülasyonları ve veri analitiği hizmetleri sunar. Bu aşama, tesisin çeşitli koşullarda nasıl performans göstereceğini analiz eder ve gerekli iyileştirmeleri sağlar. Verimliliği artıran bu adımlar, Türkiye’deki hidrojen projelerinin sürdürülebilirliğini destekler. - Satın Alım, Yapım ve Devreye Alma: Projenin son aşamasında, IPEC’in satın alım ve proje yönetimi hizmetleri devreye girer. Tedarik sürecinden saha uygulamalarına kadar tüm adımlar profesyonel bir ekip tarafından yönetilir. Bu aşamada, en kaliteli ve dayanıklı ekipmanların seçilmesi, projenin uzun vadeli başarıya ulaşması için kritik önemdedir. IPEC ile Çalışmanın Avantajları IPEC, hidrojen teknolojilerinde bilgi ve deneyime sahip bir danışmanlık firması olarak Türkiye’deki hidrojen projelerine aşağıdaki avantajları sunar: - Uzman Mühendislik Ekibi: IPEC, projelerin her aşamasında uzman mühendislik ekibiyle çözüm odaklı yaklaşımlar sunar. - Yenilikçi ve Maliyet Etkin Çözümler: Proses simülasyonları, veri analitiği ve diğer mühendislik çözümleri ile maliyetleri düşürür ve yatırımın geri dönüş süresini kısaltır. - Sürdürülebilirlik ve Karbon Azaltımı: IPEC’in yeşil enerjiye yönelik danışmanlık hizmetleri, hidrojen projelerinin karbon emisyonlarını azaltmaya katkı sağlar. Sonuç Türkiye’de hidrojen üretim tesisleri için yapılan ekonomik ve teknik fizibilite çalışmaları, projelerin sürdürülebilirliği ve başarılı bir proje yönetimi için kritik önem taşır. IPEC olarak, konsept tasarımdan devreye almaya kadar her aşamada sunduğumuz entegre mühendislik ve danışmanlık çözümleri ile yatırımcıların yanında yer alıyor, projelerin uzun vadeli başarısını destekliyoruz. Enerji maliyetlerini optimize etmek, karbon ayak izini azaltmak ve yenilikçi teknolojileri entegre etmek isteyen şirketler için IPEC’in sağladığı uzmanlık, hidrojen projelerinin güvenle hayata geçirilmesini sağlar. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Fizibilite uzerine yaptıgı çalışmasında, fizibilite etütlerinin teknik, ekonomik, hukuki ve finansal analizleri kapsadığı ve bu analizlerin yatırımlar üzerindeki belirsizlikleri gidermeye yardımcı olduğu belirtilmektedir. Bu çalışma, hidrojen üretim projelerinde fizibilite etütlerinin kapsamlı bir değerlendirme sunarak, yatırımcıların bilinçli kararlar almasına katkı sağladığını vurgulamaktadır. Bu süreçte IPEC, Türkiye’nin hidrojen ekonomisine entegrasyonunu destekleyerek enerji sektöründe önemli bir dönüşümü mümkün kılmaktadır. Sıkça Sorulan Sorular (SSS) - Türkiye'de hidrojen üretim tesisleri nasıl kurulur? - Türkiye’de bir hidrojen üretim tesisi kurmak, detaylı bir planlama ve mühendislik süreci gerektirir. IPEC, yatırımcıların başlangıç aşamasından devreye almaya kadar tüm adımlarda destek sunar. İlk adımda konsept tasarım yapılır ve projenin hedefleri belirlenir. Ardından, fizibilite çalışmaları, temel mühendislik ve detaylı mühendislik süreçleri takip edilir. Tüm aşamalarda, teknik gereksinimler, güvenlik standartları ve yasal düzenlemelere uyum sağlanır. - Yeşil hidrojen üretimi için fizibilite çalışmaları nasıl yapılır? - Yeşil hidrojen projeleri için fizibilite çalışmaları, ekonomik ve teknik analizleri içerir. IPEC, yatırım maliyetlerini, operasyonel giderleri, enerji maliyetlerini ve yatırımın geri dönüş süresini değerlendirerek yatırımcılara net veriler sunar. Bu çalışmalar, projenin uzun vadeli sürdürülebilirliğini sağlamak için kritik önem taşır. IPEC’in deneyimi, bu süreçte yatırımcılara maliyet etkin ve verimli çözümler sunmaktadır. - Hidrojen üretim tesislerinin yatırım maliyetleri nelerdir? - Türkiye’de bir hidrojen üretim tesisi kurmanın maliyetleri, kullanılan teknolojiye, üretim kapasitesine ve yer seçimine göre değişir. IPEC, projeye özel maliyet analizi yaparak yatırımcılara detaylı bir maliyet değerlendirmesi sunar. Genel olarak, elektrolizörlerin maliyeti, enerji altyapısı, su arıtma sistemleri ve güvenlik ekipmanları gibi unsurlar büyük yatırımlar gerektirir. IPEC, proje bütçesini optimize etmek için tedarik zincirindeki en uygun çözümleri sağlar. - Hidrojen projeleri için teknik fizibilite çalışmaları nelerdir? - Teknik fizibilite çalışmaları, projenin teknolojik altyapısının belirlenmesi ve operasyonel verimliliğinin sağlanması açısından kritik rol oynar. IPEC, hidrojen üretim projelerinde kullanılan farklı teknolojileri analiz ederek projenin ihtiyaçlarına en uygun teknolojiyi belirler. Teknik fizibilite kapsamında, üretim teknolojisi (PEM, alkalin vb.), enerji kaynağı, ekipman seçimi, güvenlik önlemleri ve operasyonel optimizasyon konularına odaklanılır. - Hidrojen üretimi için hangi teknolojiler kullanılabilir? - Hidrojen üretimi için kullanılan başlıca teknolojiler PEM (Proton Exchange Membrane), alkalin ve katı oksit elektrolizörleridir (SOEC). IPEC, projenin hedeflerine ve bütçesine göre en uygun teknolojiyi önerir. Örneğin, PEM elektrolizörler yüksek saflıkta hidrojen üretirken, alkalin elektrolizörler daha düşük maliyetlidir. IPEC’in uzmanları, teknoloji seçimi sürecinde yatırımcıları bilgilendirir ve en verimli çözümleri sunar. - Türkiye’de yeşil hidrojen projeleri hangi destek ve teşviklerden faydalanabilir? - Türkiye'de yeşil hidrojen projeleri, devlet tarafından çeşitli destek ve teşviklerle desteklenmektedir. Yenilenebilir enerji projeleri, enerji maliyetlerini düşüren teşviklerden, vergi indirimlerinden ve finansal desteklerden faydalanabilir. IPEC, bu teşvikleri proje bütçesine entegre ederek yatırımcıların maliyet avantajı elde etmesine yardımcı olur ve mevcut teşvik programlarına dair yatırımcıları bilgilendirir. - Hidrojen üretim tesisleri için enerji maliyetleri nasıl optimize edilir? - Hidrojen üretim tesislerinde enerji maliyetleri, projenin karlılığı açısından en kritik unsurlardan biridir. IPEC, enerji kaynaklarının verimliliğini artırmak ve yenilenebilir enerji entegrasyonunu sağlamak için projeye özel çözümler sunar. Yenilenebilir enerji (güneş ve rüzgar gibi) kullanımı ile enerji maliyetleri düşürülebilir. IPEC, proses simülasyonları ve veri analitiği ile enerji tüketimini optimize eder ve maliyetleri azaltır. - Yeşil hidrojen üretiminde çevresel etkiler ve karbon ayak izi nasıl azaltılır? - Yeşil hidrojen üretimi, yenilenebilir enerji kaynakları kullanılarak yapıldığı için karbon emisyonlarını önemli ölçüde azaltır. IPEC, proje tasarımında sürdürülebilirliği ön planda tutarak karbon ayak izini minimize etmeyi hedefler. Proses simülasyonları ve verimlilik analizleri ile enerji tüketimini azaltan IPEC, çevresel etkiyi en aza indirir. Türkiye’nin karbon azaltım hedeflerine katkı sağlamak isteyen şirketler için bu süreç oldukça değerlidir. - Hidrojen projelerinde yatırımın geri dönüş süresi (ROI) nasıl hesaplanır? - Yatırımın geri dönüş süresi (ROI), hidrojen üretim projelerinde yatırımcıların en çok önem verdiği konulardan biridir. IPEC, yatırım maliyetlerini, operasyonel giderleri ve üretim kapasitesini dikkate alarak projenin geri dönüş süresini hesaplar. Ek olarak, enerji maliyetleri ve teşviklerin ROI üzerindeki etkilerini de analiz eder. Bu kapsamda, IPEC, yatırımcılara doğru bilgi sağlayarak kârlılık ve sürdürülebilirlik açısından rehberlik eder. - IPEC'in hidrojen projelerine katkıları nelerdir? - IPEC, hidrojen projelerinde entegre bir proje yönetimi yaklaşımı sunarak yatırımcılara değer katar. Konsept tasarım, fizibilite çalışmaları, mühendislik çözümleri, proses simülasyonları ve satın alım yönetimi gibi her aşamada kapsamlı destek sağlar. IPEC’in sağladığı çözümler, projelerin daha verimli, sürdürülebilir ve maliyet etkin olmasını sağlar. Türkiye’nin hidrojen ekonomisine geçiş sürecinde IPEC’in bilgi birikimi ve deneyimi, hidrojen projelerinde başarıyı garanti eder. Hazırlayan: Doğukan ÜNAL, GM IPEC IPEC , ipec.com.tr Uzmanlık Alanı: IPEC, hidrojen teknolojileri, temiz enerji dönüşümü ve mühendislik-danışmanlık hizmetleri konusunda uzmanlaşmıştır. Şirket, hidrojen üretimi, depolama, dağıtım ve kullanım aşamalarında çözümler sunarak enerji sektöründe verimliliği artırmayı hedeflemektedir. Ayrıca, IPEC, hidrojen projeleri için danışmanlık ve fizibilite çalışmaları sağlamaktadır. Referanslar İşte hidrojen yatırımları ve maliyetleri hakkında güncel raporlardan kısa özetler ve referanslar: - Yeşil Hidrojen Maliyet Azaltma Raporu Dünya Enerji Konseyi tarafından yayımlanan bu rapora göre, elektrolizör tesis maliyetlerinde kısa vadede , uzun vadede ise oranında bir düşüş beklenmektedir. Bu maliyet azalması, yeşil hidrojenin ekonomik olarak daha rekabetçi hale gelmesine katkıda bulunacaktır. Referans: Dünya Enerji Konseyi - Yeşil Hidrojen Maliyet Azaltma Raporu - 2021 Küresel Hidrojen Raporu Özeti Dünya Enerji Konseyi'nin bu raporu, 2030 yılına kadar hidrojen talebinin 105 milyon tona ulaşabileceğini ve düşük karbonlu hidrojen üretiminin 17 milyon tona çıkabileceğini belirtmektedir. Ayrıca, küresel elektroliz kapasitesinin 90 GW’a kadar çıkabileceği ifade edilmektedir. Referans: Dünya Enerji Konseyi - 2021 Küresel Hidrojen Raporu Özeti - Türkiye'nin Yeşil Hidrojen Yolculuğu: Gelecek Fırsatlar ve Zorluklar Strategy& tarafından hazırlanan bu rapor, Türkiye'nin 2030'a kadar 1-1,5 milyon ton, 2050'ye kadar ise 2-2,5 milyon ton yeşil hidrojen talebine ulaşabileceğini öngörüyor. Türkiye, 2053 yılına kadar 70 GW hidrojen üretim kapasitesi hedefliyor. Referans: Strategy& - Türkiye'nin Yeşil Hidrojen Yolculuğu - Yeşil Hidrojenin Türkiye'ye Katkısı BloombergHT'nin haberine göre, yeşil hidrojenin Türkiye ekonomisine 2050 yılına kadar yıllık 6-8 milyar dolar katkı sağlayabileceği tahmin ediliyor. Bu süreçte, yıllık ortalama 3-4 milyar dolarlık bir yatırım maliyeti gerekeceği ifade edilmektedir. Referans: BloombergHT - Yeşil Hidrojenin Türkiye'ye Katkısı Read the full article
#ekonomikfizibiliteçalışmaları#ekonomikfizibiliteraporu#hidrojenfizibiliteçalışmaları#hidrojenprojeanalizleri#hidrojenprojedeğerlendirme#hidrojenüretimfizibiliteincelemesi#hidrojenüretimprojeleri#hidrojenüretimprojelerifizibiliteanalizi#hidrojenüretimtesisifizibilite#hidrojenüretimifizibiliteraporu#hidrojenüretimimaliyetanalizi#hidrojenyatırımdeğerlendirme#hidrojenyatırımfizibilitesi#hidrojenyatırımprojeleri#teknikfizibiliteanalizleri#teknikfizibilitedeğerlendirmesi#Türkiye’dehidrojenprojeleri
0 notes
Text
PARA ALAN EMİR ALIR
Türkiye yakın bir gelecekte emperyalistlere
Çok büyük tavizler verecek.
Olaylar o yöne doğru gidiyor.
Bunları Necip milletimiz çok sonra duyacak.
++
Neden mi?
Batılı emperyal devletler BOB diye bir proje yaptılar.
Bu plana göre Orta Doğu’da 22 ülkenin sınırları değişecek.
Bu konuda Demirel ve Özal’a teklif yaptılar.
İkisi de bu teklifi kabul etmediler.
Ama Malum kabul etti.
BOB eş başkanı olduğunu kendi ilan etti.
Suriye’nin parçalanması görevini üstlendi.
Emperyalisteler bunu kullandılar.
Sonuç olarak Türk ekonomisi çöktü.
Malum para bulmak için her şeye hazır.
BOB’un sınırı değişeceklerden birisi de,
Türkiye’de olabilir.
++
Bizim tarihimizden örnek.
Büyük Savaş isimli kitabımın 90 sayfasında anlattım.
1 Dünya Savaşı’ndan önce Osmanlı ekonomisi batıktı.
Devlet altı aydır memurlarına maaş ödeyememişti.
Almanya 1 Dünya Savaşı için bize müttefiklik teklif etti.
Osmanlı’da Almanya’dan memur maaşlarını ödemek için
Borç istedi.
Almanya’da basamaklı şekilde bize kredi açtı.
Para için 1914 yılı Ağustos savaşa katıldık.
Türk halkı üç ay sonra savaşa katıldığımızı öğrendi.
1 Dünya Savaşı’na iki milyon vatandaşımızı kaybettik.
Bu borcu da 1954 yılına kadar ödedik.
++
Türk ekonomisi batık durumda.
Malum’un tek derdi iktidarda kalmak.
Bunun için para lazım.
Ampul seçimlerde dağıtmak için para arıyor.
Küfür ettiği Araplardan bile para ister hale düştü.
Bu para için her isteneni yapmaya hazır.
Türk halkı verilecek tavizleri çok sonra duyacak.
İş işten geçmiş olacak.
Fikrinizi yazın.
Turan Akıncı
2 notes
·
View notes