#Avrupa
Explore tagged Tumblr posts
getinfobl · 1 year ago
Text
Avrupa Rüyası - Platin
Tumblr media
Avrupa'yı keşfetmeye yönelik popüler tur türlerinden biri, gezginlerin tek seyahatte birden fazla ülkeyi ziyaret etmesine olanak tanıyan uluslararası turdur. Bu turlar genellikle uygun fiyatları, gece hayatı ve tarihi mekanlarıyla bilinen Ukrayna gibi ülkelere vizesiz fırsatlar sunuyor. Avrupa rüyası, Avrupa çapında çeşitli ülkelere uygun fiyatlı uluslararası tur paketleri sunan şirkettir. Bu turlar gezginlerin farklı kültürleri, mutfakları ve dilleri tek bir seyahatte deneyimlemeleri için harika bir fırsat sunuyor. Avrupa'yı keşfetmeye yönelik bir diğer tur türü ise belirli bölgelere odaklanan Avrupa turudur. Firmamız, İtalya, Orta Avrupa ve Fransa'ya turlar düzenleyerek gezginlere bu bölgelerin benzersiz mimarisini, mutfağını ve manzaralarını keşfetme fırsatı sunuyor. Otobüsle Avrupa turu formatı, yurt dışı gezileri arasında en eğlenceli tur formatlarından biri olup, gezginlerin yeni insanlarla tanışmasına ve Avrupa'nın farklı yerlerini birlikte keşfetmesine olanak sağlamaktadır. Bu turlar, belirli bölgelerin daha derinlemesine keşfedilmesini sağlayarak gezginlerin kendilerini yerel kültüre tamamen kaptırmalarına olanak tanır. Özellikle İngiltere'nin tarihini ve kültürünü keşfetmek isteyenler için çeşitli İngiltere turları mevcuttur. Gezimod.com, İngiltere ve Galler'i ziyaret eden Büyük Britanya Turu da dahil olmak üzere çok çeşitli güzergahlarla uygun fiyatlı İngiltere turları sunmaktadır. Avrupa Rüyası Büyük Britanya İngiltere turu, İngiltere, İrlanda, İskoçya ve Kuzey İrlanda'yı ziyaret eden bir başka popüler seçenektir. Bu turlar, Trinity College ve Museum District gibi simge yapılar da dahil olmak üzere, İngiltere'nin zengin tarihini ve kültürünü keşfetmek için eşsiz bir fırsat sağlar. İster İngiltere turu, ister Yurtdışı turları olsun, gezginler bu muhteşem ülkenin eşsiz yapıları ve doğal güzellikleri karşısında kesinlikle büyüleneceklerdir.
1K notes · View notes
archaeologs · 6 months ago
Text
Tumblr media
Illustration of Murus Gallicus by Jean-Claude Golvin. A type of rampart used in Europe.
Learn more https://www.archaeologs.com/w/murus-gallicus/
22 notes · View notes
aresaturnsblog · 5 months ago
Text
Tumblr media
Yarıfinaldeyiz 🇹🇷 Tebrikler filenin sultanları 🇹🇷
Biz bitti demeden bitmez 🇹🇷
16 notes · View notes
hamitbyd-blog · 7 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media
İsrail yardımları engellediği için bu masum çocuklar açlıktan öldü.
Utan İslam Dünyası.
12 notes · View notes
dokmimarlik · 2 months ago
Text
Mağaralardan Akıllı Evlere Konut Tasarımının Evrimi
Konut, başımızı sokacak bir çatıdan çok daha fazlası, hayatımızın temelidir. Dinlendiğimiz, aile kurduğumuz, anılar biriktirdiğimiz ve teselli bulduğumuz yerdir. Bu nedenle konut tasarımı sadece tuğla ve harçla ilgili değildir; deneyimlerimizi şekillendirmek, refahımızı etkilemek ve bireyler ve toplum olarak değerlerimizi yansıtmakla ilgilidir. Konutu Tanımlamak: Amaç ve Kültürel Önem Konut…
3 notes · View notes
sebperest · 7 months ago
Text
Avrupa'nın öküzleri barışmaz
"Bu bir sırr-ı azîmdir. Ona remz ve işaret: Fahr-i Rusul demiştir: İsâ, şer'im ile amel edip ümmetimden olacak."
Lemeat'ta bir 'ikiz iki deha' analizi var:
"Şimdi buna dikkat et: Eski Roma, Yunanın iki dehâsı vardı; bir asıldan tev'emdi. Biri hayal-âlûddu, biri maddeperestti. Su içinde yağ gibi imtizaç olamadı. Mürur-u zaman istedi, medeniyet çabaladı, Hıristiyanlık da çalıştı. Temzicine muvaffak hiçbiri de olmadı. Herbiri istiklâlini filcümle hıfzeyledi. Hattâ el'an âdetâ o iki ruh, şimdi de cesetleri değişmiş. Alman, Fransız oldu..." ila ahir.
Devamını sonraya bırakmakla birlikte şöyle bir soruyla yüzleşelim hemen: 'İkiz iki deha' nedir? İdeoloji midir? Sistem midir? Kavim midir? Felsefe midir? Eğilim midir? Nasıl-nice birşeydir ki, evvela Roma-Yunan ile görünmüş, ancak Bediüzzaman'ın yaşadığı çağa da Alman-Fransız olarak gelebilmiştir?
Proudhon'nun 'Sanatın Prensibi'ni okurken yeni bir bakış açısı kazandığımı söyleyebilirim mevzua dair. Özeti şöyle: Proudhon, reform hareketi ile Roma, rönesans hareketiyle de Yunan arasında bağlar kuruyor. Ona göre ne 'reform' ne de 'rönesans' Batı için yeni şeyler değil. Ya? Özündeki 'yol açıcı' değerlere geri dönmüş oluyor onlarla Avrupa. Tabii biraz daha açılması gerek buranın. 'Yol açıcı' ne demek? Putperest Roma'nın İsevîlikle yaşadığı kavgayı nasıl aştığını anımsayalım şimdi: Kanlı bastırma çabalarının ardından pes etmişti imparatorluk. Hristiyanlığı da putperestlikle barıştırarak sinesine basmıştı. Hatta imparatorluğun resmi dini olarak kabul etmişti. Böylece düzenin devamı güvenceye alınmıştı. Eğer Roma hristiyanlığı kabullenmeseydi parçalanması işten bile değildi. Parçalanmak yerine hasmıyla uzlaşmayı seçti. Tıpkı bugün liberalizmin gittiği her ülkenin 'satılabileceklerine' yaptığı gibi...
Binlerce yıl önce yaşanan bu hâdise Roma için bir 'reform' anlamına geliyordu. Evet. Dinlerini değiştirmişlerdi. Tabii putperest köklerinden tamamen kopmamışlardı. (Köklerden kopmak kolay mı?) Heykellerini muhafaza ediyorlardı. Ama 'güncelleme' yapmışlardı. Tanrı sayısını azaltmışlardı. Kimbilir kaçtan üçe kadar düşürmüşlerdi. Eh, az değişiklik sayılmazdı bu da. Ne şiş yansın ne kebap misali düzenlerinin önünü açmışlardı böylece. Elbette her devletin bir sonu vardı. Onlarınki de yaklaşıyordu. Lakin bu hamleyle ömürlerini uzattıklarını kabul etmek yerinde olur. Güncelleme epey idare etti onları.
Nihayetinde parçalanmaktan kurtulamadılar. Uzun bir süre de karanlık çağları içinde boğuldu durdular. Gerçi manevi karanlıkları asla bitmemiştir. Fakat maddi anlamda eski savletli zamanlarına dönebilmek için bir güncellemeye daha ihtiyaç duydular. İşte aydınlanma çağının meşhur 'reform'u böyle birşeydir. Putperestlik hristiyanlığa dönüşerek nasıl güncellemiştir kendisini, aynen öyle de, hristiyanlık da protestanlığa dönüşerek tekrar bir güncelleme yapmıştır-yaşamıştır. Başlangıç noktası Almanya'dır. Ancak Almanya'da kalmamıştır. Batı dünyacılığının dehşetlenmesi reform hareketiyle başat gider. Artık uhreviliğin pek belirleyiciliği yoktur. Çalışmak ibadettir ama ibadet çalışmak değildir.
Peki o zaman 'reform' aslında nedir? Halisane din kaygısı mıdır? Sahiden İncil'i daha iyi anlamak için mi yapılmıştır? Onunla yaşanan sekülerleşmeye baktığınızda böyle olmadığını görürsünüz. Yani, protestanlık, Batılıları daha dindar yapmamıştır. Aksine maneviyattan uzaklaştırmıştır. (Mesela: Ateist-deist miktarı tavan yapmıştır.) Fakat, Batı, yine reformla dinini 'yol açıcı' bir şekle büründürmüştür. Asıl hedefi dünyayı elde etmektir. Putperestlik gün gelip 'engeller gibi durduğunda' nasıl rafa kaldırıldıysa, hristiyanlık da 'engeller gibi göründüğü' anda rafa kaldırılmıştır. Max Weber haklıdır yani:
"Protestanlaşmadan kapitalistleşemezsiniz." Dünyevileşmek için inanışın de uhreviyetten uzaklaşması şarttır. Reformla Batı'da olan aslında budur. Yani reform Batı faydacılığının dine kadar sirayet etmesidir. İtikadın dahi dünyaya göre belirlenmesidir. Şekillenmesidir. Mühendisliktir. Yahut da tam söylenişiyle: Reform, Roma faydacılığının, Alman sûretinde yeniden Avrupa'ya dönüşüdür. (Türkiye'de dini güncelleme çabalarının nasıl bir maksada yönelik olduğunu buradan çıkarabilirsiniz.)
Peki 'Yunan' ile 'rönesans' nasıl bağdaştırılacak? Burada Bediüzzaman'ın "Biri hayal-âlûddu, biri maddeperestti..." demesini hatırlamak gerekiyor. 'Maddeperest' reformun çizgisine denk geliyorsa 'hayal-âlûd' da rönesansın arkasındaki sırra denk geliyor. İşte şimdi Proudhon'dan alıntı yapabiliriz:
"Yunan sanatı açısından değer taşıyan korkunç eğilim, 'Graecia Mendax: Yalancı Yunanistan' sözünde ifadesini bulan 'yalancı' sıfatıydı. Bu sıfat Yunan sanatını şöhretin en üst basamaklarına kadar yükselttikten sonra onu tüm çürümüşlüklerin dipsiz uçurumuna alaşağı etti. Ancak gerçekçi ya da idealist düşüncenin tüm itirazları güzellik karşısında etkisizdi ve daha önemlisi, akla dayanan pekçok eleştiri sonuçsuz kaldı. (...) Nitekim akıl ve ahlak bize bir miktar ihtiyatlılığı dayatsa da, güzellik daima bizi kendine çeker ve eninde sonunda bizi ele geçirir. (...) Raffaello, resmin görevinin ve kuralının doğayı yeniden icra etmek değil, nesneleri temsil etmek olduğunu ileri sürdü. Resim 'Şeyleri doğanın yaptığı gibi değil, yapması gerektiği gibi: di fare le cose non como le fa la natura, ma como ella le dovrebbe fare...' temsil etmeliydi."
Efendim, soğuğa sormuşlar 'Nerelisin?' diye, demiş ki: 'Aslen Sivaslıyım ama Kars'ta yaşıyorum.' Aynen o hesap, rönesans daha çok İtalyan sanatçılar elinden tezahür etmişse de, kelimenin kökeni Fransızcadır. 'Yeniden doğuş' anlamı içerir. Felsefî altyapısı da yine Fransızlara aittir. Ve rönesansla başlayan sanat bir ölçüde 'manipülasyon' barındırır bünyesinde. Gerçeği bükebilme yeteneği/cerbezesi kazandırır sahibine. 'Şeyleri, doğanın yaptığı gibi değil, yapması gerektiği gibi' yansıtma bugün de Batı (me)deniyetinin üzerinde durduğu sistemin önemli bir ayağını oluşturur. (Sineması, tiyatrosu, medyası, sosyalmedyası vs. yine rönesansın bu manipülatif dehası peşinde yürümektedir. Olanı değil kendince 'olması gerekeni' sunmaktadır. İnsanlığa yapılan algı operasyonlarının bini bir paradır.) Biraz evvel birincisine 'Roma faydacılığı' demiştik. İkincisine de şu ismi verebiliriz: 'Yunan manipülasyonculuğu.'
Septisizme (Sofestailik/Sûfestaîyye) dair okumalar yaptığınızda, Yunan felsefesinin, 'herşeyi istediği şekle sokabilme' konusunda zirve yaptığını görürsünüz. Hatta, Aristo'ya mantığı geliştirme fikrini veren, bu tarz cerbezelere karşı koyma isteğidir. Yine TDV İslam Ansiklopedisi'nin 'Sûfestaiyye' maddesinde aktarıldığına göre Arapçaya geçen safsata kelimesi de aynı köktendir:
"Antik Yunan düşüncesinin ilk dönemlerinde belli bir alanda uzmanlığı olan bilge kişiye sofist denilirken sonraları zayıf delilleri güçlü gibi göstermeye çalışan ve belâgatla insanları ikna edip amacına ulaşmak isteyen hatipler için kullanılmaya başlanmıştır. Sofistlerin ortaya çıkmasında eski Yunan’daki çeşitli ekollerin varlık ve bilgi konusunda farklı, bazan da birbirine zıt düşünceler ileri sürmesinin etkisi olmuştur. Bu tür görüşler zihinleri karıştırmış ve katı şüpheciliğin artmasına yol açmıştır. Sokrat’a yönelik safsataları sebebiyle Eflâtun ve diğer filozoflar tarafından şiddetle eleştirilen sofistlerin en meşhuru Protagoras’tır. Felsefe tarihinde sofistlere karşı gösterilen tavır Aristo ile devam etmiş, bunlar, Roma döneminde bütünüyle popüler kültür ve bilimsel olmayan şüphecilikle özdeşleştirilmiştir."
Batı bugün de bu iki ayağın üstünde durur işte: 1) Seküler fayda sağlayabileceği herşeyi realist bir şekilde sinesine basar, kullanır, kendisine katar. 2) Yine seküler bir fayda sözkonusuysa her gerçeğin yerine bir hayal koyabilir. Nasıl arzuluyorsa öyle gösterir. Nasıl gerektiğini düşünüyorsa öyle resmeder. İşte, Roma-Yunan iki dehasının, Bediüzzaman için Alman-Fransız olarak tenasuh etmesi arkasındaki hikmet bu olabilir. Allahu a'lem. Hristiyanlık ne kadar uğraşırsa uğraşsın dünyacılığın bu iki şeklini ıslah edip barıştıramamıştır. Bu iki deha türü, elbette ismetsiz dehalardır bunlar, tekrar sahaya dönmeyi başarmışlardır. Peki neden birbirleriyle imtizaç edemezler? Çünkü birisi 'gerçeği bir ölçüde kabullenmeyle' ilerlerken diğeri 'gerçekliği ortadan kaldırma yeteneğiyle' çalışır. Kabullenme-reddetme arzuları birbirinin zıttı olduklarından mürşidim öyle der:
"Su içinde yağ gibi imtizaç olamadı. Mürur-u zaman istedi, medeniyet çabaladı, Hıristiyanlık da çalıştı. Temzicine muvaffak hiçbiri de olmadı. Herbiri istiklâlini filcümle hıfzeyledi."
Fakat metnin devamında bir müjde de var:
"Güya bir nevi tenasuh başlarından geçmişti. Ey birader-i misâlî! Zaman böyle gösterdi. O ikiz iki dehâ öküz gibi reddetti Temzicin esbabını. Şimdi de barışmadı. Madem onlar tev'emdi, kardeş ve arkadaştı, terakkide yoldaştı. Birbiriyle döğüştü; hiç de barışmadılar. Nasıl olur ki aslı, hem madeni, matlaı başka çeşit olmuştu. Kur'ân'da olan nuru, şeriat hidayeti, şu medeniyetin ruhu olan Roma dehâsı birbiriyle barışır, hem mezcu ittihadı..." 
Eh, evet, hadi bakalım. Üzerine düşünmeye başlayalım. Buradan, Yunan'ın yalancı dehasıyla değil fakat, Roma'nın faydacı dehasıyla İslam'ın barışmasının mümkün olduğu fikrine mi varmalıyız? Yahut da Batı'nın realist tarafının bir şekilde onu İslam'a yaklaştırdığını-yaklaştıracağını mı düşünmeliyiz? Veyahut da maslahatçılığın en nihayet Batı'yı İslam'a getireceğine mi uyanmalıyız? Ne demeliyiz? Ne söylesek bir ucu gayba bakıyor. 'En doğrusunu Allah bilir...' deyip yazıyı burada sonlandıralım en iyisi...
5 notes · View notes
ruzgar-34 · 10 months ago
Text
10 notes · View notes
menemennpastirma · 2 months ago
Text
Bu insanlar Avrupalı…
Kendi ırklarından ve dinlerinden olmayan Filistinliler için nasıl da mücadele ediyorlar, nasıl da samimiler.
Helal olsun 👏🏻
Kaynak: https://x.com/tugberk37/status/1845187874557169835
2 notes · View notes
kuzey-can34 · 3 months ago
Text
Merhaba Ben Kuyez Can İstanbul'da yaşıyorum ve istenirse farklı şehirlerde hizmet veriyorum. 1,75 Boyunda 75 Kilo 21 Yaşındayım. 2 Senedir Bir Jgoloyum, çiftlere ve tek bayanlara hizmet veriyorum. Her türlü fantazilere ve sexlere varım.
WhatsApp dan arayınız 0552 566 8413 😍😍🔥🔥
3 notes · View notes
ilmiyyat1453 · 1 year ago
Text
Tumblr media
19. yüzyıldan kalma bir İngiliz gazetesi makâlesi bir timsah avını anlatıyor: ''Avrupalı beyaz bir avcı, elinde tüfekle pusuya oturmuş, siyahi bir çocuk ise yırtıcı hayvan için yem olarak kullanılan bir ağaca bağlanıyor.''
Müslümanlara terör ve insan hakları ihlali suçlamasıyla dava açanlar bu Avrupalıların torunlarıdır!
15 notes · View notes
derdiderun · 2 years ago
Text
Tumblr media
İslam coğrafyalarındaki zulme nasıl engel olabiliriz?
Yeryüzünde Müslümanların hükmü ve sözü geçmiyor. Dünya işlerinde güç ve hakimiyet zalimlerin elindedir. İslam’a ve Müslümanlara nefes aldırmıyorlar. Doğu Türkistan, Arakan, Suriye, Filistin, Irak ve diğer İslam beldeleri... Ne zulümler yapıldı ve yapılıyor! 
İslam’ın şerefi ve izzeti ayaklar altına almaya çalıştılar.
Bizler ise hiç bir şey yapamadık.
Dua etmekten, sosyal medyada paylaşım yapmaktan veya slogan atmaktan başka bir şey yapmaya gücümüz yetmiyor. Onu da zaten gündem olduğunda yapıyor, diğer günlerde çoğunlukla unutuyoruz.
Peki yapmamız gereken başka bir şey yok mu?
Aslında Sevgili Allah’ımız bize Kuran’ı Kerim’de neden bu hale geldiğimizi ve ne yaparsak düzeleceğimizi bildiriyor. O halde dikkatlice okuyalım.
Ey iman etmiş olan kimseler! Sizi çok acı verici büyük bir azaptan kurtaracak olan pek değerli bir ticareti size göstereyim mi? (Saff 10)
Şu an Ehli İslam’ın içinde bulunduğu bu zulüm büyük bir azabı elimdir. Dünyadaki azaptır. Bizim de bir şey yapamıyor olmamız ayrı bir azabı elimdir. Dünyada nerede bir zulüm zalim varsa Allah onların karşısına Türk milletini çıkarmıştır. Bu Millet İslamiyete girmeden önce bile zulme engel olmayı kendisine vazife saymıştır. Şimdi ise bizim gücümüz zayıfladığı için zalimin zulmüne engel olamıyoruz. Müslümanların acısını yüreğinde hissedenler için bu durumda ayrı bir azaptır.
Buyur Allah’ım ne yaparsak kurtuluruz?
Allah’a ve Resul’üne (hakiki manada) iman edeceksiniz, mallarınızla ve canlarınızla da Allah yolunda cihatta bulunacaksınız! (Saff 11)
İlk yazdığımız Ayeti Kerimede “Ey iman etmiş olan kimseler!” diye seslenen Rabbimiz, peşinden gelen ayette “İman edin” buyurdu. “İman ettim” diyenlere “hakiki iman edin” buyuruyor. “Surete iman etmek sizi kurtarmaz” buyurmuş oluyor.
Allah yolunda cihatta bulunacaksınız!
En büyük cihat nefsimizle olan cihattır.
Nefsimizle cihat edip sabah namazına ve diğer namazlara cemaate gidemiyorsak, nefsimizle cihat edip tesettürümüze dikkat edemiyorsak zaten düşmana karşıda cihat etmeye muvaffak olamayız.
 Peki Allah’ım başka ne yapalım?
 Allah’a ve Resul’üne itaat edin! (Enfal Süresi 46)
Peygamber Efendimize (s.a.v) tabi olmadan onun emirlerini yerine getirmeden dünyada ve ahirette kurtuluşa ermemiz mümkün değildir.
Efendimiz (s.a.v) hakimiyetin ilacınının onun sünnetine uymakta olduğunu bildiriyor;
"Benim sünnetime yapışıcılıkta daim olduğunuz müddetçe düşmanlarınızın üzerine galip olucusunuz. Eğer benim sünnetimden çıkarsanız Allahu Teâlâ sizi korkutanları sizin üzerinize musallat eder. Ta ki benim sünnetime dönünceye kadar, bu korku kalbinizden çıkarılmaz."
Hadisi Şerifin başında müjde var. Nedir o? "Benim sünnetime yapışıcılıkta daim olduğunuz müddetçe dünyaya hakim olursunuz" buyurulmasıdır. Sonunda da müjde var. O da “sünnetime dönerseniz düşmanlarınızdan kurtulursunuz” denilmesidir.
Efendimizi (s.a.v),sünnetini ve hadis-i şeriflerini bu milletin nazarında itibarsızlaştırmaya çalışmalarının asıl sebebi ona uyduğumuz takdirde gücün yeniden bizim elimize geçeceğini bilmelerindendir. Onlar bunu bizden daha iyi biliyorlar.
Bakınız Resüllah’a (s.a.v) uymanın önemi hakkında mühim bir misal verelim.
Uhud muharebesi...
Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve sellem) Abdullah bin Cübeyr'in kumandasında elli kişilik okçu bölüğünü bir tepeye yerleştirdi. Sonra da tembihte bulundu: "Düşman atlıları arkamızdan dolaşıp bizi kuşatabilirler. Sizin vazifeniz onların buradan geçme teşebbüslerine ok atarak mani olmanız. Biz galip de gelsek, mağlup da olsak siz benden emir gelmedikçe sakın yerlerinizden ayrılmayın. Söz veriyorum size bu emrime itaat ederseniz onları yeneceğiz."
Harp başladı. Savaşın daha ilk safhasında Kureyş bozguna uğradı. Müşrikler kaçmaya başladı. Bunu gören mücahidler savaş alanına dağılarak ganimet mallarını toplamaya koyuldular. Ayneyn Tepesi'nde durumu seyreden okçular da birbirlerine: "Burada ne bekliyoruz? Savaş bitti, zafer kazanıldı, biz de gidip ganimet toplayalım" dediler. Abdullah bin Cübeyr (Radıyallâhu Anh): "Arkadaşlar! Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve sellem) emrini unuttunuz mu? Ondan emir gelmedikçe yerimizden ayrılamayız" diye onları uyardı. Fakat elli kişiden kırk üçü: "Durum belli. Savaş kazanıldı, beklemeye gerek yok" dediler, mevziiyi terk ettiler.
O zaman düşman Okçuların dağıldığını fark edince iki yüz elli kişilik birlikle, okçuların yerleştirildiği tepeye girdi. Abdullah bin Cübeyr'i (Radıyallâhu Anh) ve orada bulunan yedi sekiz arkadaşını şehit ederek ganimeti toplamakta olan İslam askerlerine hücum etti. Kaçmak için yollara düşen müşrikler de geri dönüp saldırıya geçtiler. Savaşın seyri bir anda değişti. Müslümanlar önden ve arkadan iki hücum arasında mecalsiz kaldılar. Daha fazla dayanamayıp dağıldılar. Yetmiş kişi şehit oldu. Az kaldı bu iş, İslam'ın tamamıyla yeryüzünden silinmesine sebeb olacaktı. Rasulullah’ın emrini kırdılar. Orada Allah'a muhalefet etmiş oldular. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve sellem) Mevla'dan söz almasaydı kendi başına der miydi: "Sözümü tutarsanız harbi kazanacağız." Bunu unutmayın! Bu nerede anlatılıyor? Âl-i İmrân Suresi'nde:
"Andolsun ki siz O'nun izniyle, onları (müşrikleri) kırıp geçirdiğiniz sırada Allah size olan vaadini yerine getirmişti. Nihayet, öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti) size gösterdikten sonra zaafa düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartışmaya kalkıştınız ve âsi oldunuz. Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahireti isteyeniniz de vardı. Sonra Allah, denemek için sizi onlardan (onları mağlup etmekten) alıkoydu. Ve andolsun ki (yine de) sizi bağışladı. Zaten Allah, müminlere karşı çok lütufkârdır." (Âl-i İmrân,152)
Bakın bir söze itaat etmemek nelere sebeb oldu. Efendimizin (s.a.v) mübarek dişi kırıldı ve zırhından kopan iki halka yanağına saplandı. Bir taşla dudağı yarıldı. İbni Kamile adlı bir kafirin kılıç darbesiyle yere yıkıldı. İslam ordusu darmadağın oldu.
Sadece bir emir! Peki bugün biz kaç emir yerine getirebiliyoruz?
Başka ne yapalım?
Çekişmeyin, sonra korkuya kapılırsınız ve (kuvvetinizi temin etmek üzere arkanızdan esen) rüzgârınız (kaybolup) gider.
Gitti de zaten hiçbir kuvvetimiz kalmadı.
Şu an zulüm altında olmamızın en büyük sebeplerinden birisi de bölünmemiz parçalanmamızdır. Endülüs’teki Müslümanları önce birbirine düşürdüler sonra ülkeyi perişan ettiler.
Osmanlı’yı da aynı şekilde parçaladılar sonra yuttular. Tarihte birçok örnekleri var daha.
Ümmet birliğini sağlamadan nasıl zalimin önünde durabiliriz?
Daha kendi içimizde aynı mahallede aynı beldede hizmetlerde bile birbirimizle çekişiyorken nasıl ümmet birliğini sağlayabiliriz?
Bir olacağız. Kardeş olacağız tefrikaya düşmeyeceğiz. Bizi bölmeye başaranların oyunlarına daha fazla aldanmayacağız.
Son olarak Nur suresinin şu ayetini okuyalım.
“Allâh, o iman (şartlarını şeksiz şüphesiz tasdik) etmiş olan ve (namaz, oruç, hac, zekât gibi) salih ameller işlemiş bulunan sizlere (şöyle) vaad(ler)de bulunmuştur ki; kasem olsun; elbette onlardan önceki (imanlı ve itaatli) kimseleri (yeryüzünde hükümrân kılarak) halîfe kıldığı gibi (düşmanları olan kâfirleri helâk ettikten sonra onların) yerlerine geçirdiği gibi/kesinlikle onları da yerin tamamında (diledikleri gibi yönetimi ele geçiren) halîfe(ler) yapacaktır (düşmanlarını helâk edip) yerlerine geçirecektir, yine andolsun ki; elbette onlar için seçip beğendiği (İslâm) dinlerini mutlaka kendileri için (yüceltip tüm dinlere gâlip kılarak ve düşmanlarının onun aleyhindeki gayretlerini boşa çıkararak, o dini her konuda hükümleriyle sürekli amel edebilecekleri şekilde) iyice sâbit kılacaktır ve yine yemin olsun ki; elbette (düşmanlarından) korkularının ardından onları(n durumlarını) gerçekten mükemmel bir güvenceyle değiştirecektir. Çünkü onlar (sadece) Bana ibadet etmektedirler, Bana hiçbir şeyi ortak koşmamaktadırlar! İşte her kim bu (müjdenin zuhuru)ndan sonra (dinden dönerek) kâfir olursa/ (bu mûcizeyi gördüğü halde iman etmeyerek) kâfir kalırsa/, işte (kâfirlik ve azgınlıkta haddi aşan) fâsıkların ta kendileri ancak onlardır./ İşte her kim bundan sonra nankörlük yaparsa, işte (isyanda sınır tanımayan) fâsıkların ta kendileri ancak onlardır.” (Nur suresi 55)
Bakınız bu ayeti kerimede Rabbimiz bize müjde veriyor. Yemin ediyor galip geleceğiz. Yeniden zalime engel olacağız. Ama iki şartla iman ve ameli salih.
Ey Benim Müslüman kardeşim, yetmez mi artık bunca zülüm, mağlubiyet ve perişanlık. Artık Rabbimize dönelim, Habibine tabi olalım da tekrardan eski gücümüze ulaşalım.
Daha fazla uzatmak istemiyorum.
Hulâsa yapmamız gerekenleri tekrar sıralayalım.
1. Allah’a ve Rasülü’ne hakiki manada iman edeceğiz.
2. Allah önce nefsimizle cihatta bulunacağız. Sonra zalimlerle
3. Peygamber Efendimizin (s.a.v) tüm emirlerini öğrenip yerine getireceğiz.
4. Allah’ın bize emri olan ameli salihi işleyeceğiz.
Zulme uğrayan din kardeşlerimize en güzel yardımı İslamı yaşamakla yapabiliriz.
“Elimizden bir şey gelmiyor” demeyelim. Rabbimize ve Habibine itaat edelim. Ve Kuran’a dönelim. Göreceksiniz Rabbim İslam’ı dünyaya hakim kılacak ve bizler zulme engel olabileceğiz.
| Mustafa Burak
27 notes · View notes
34gencinsan34 · 1 year ago
Text
Merhaba ben İstanbul Avrupa yakasındayım.Ilımlı, nazik, sevecen bir kişiyim.Yakışıklı ve esmer 24 yaşındayım.Gizlilik ve güvenlik İçerisinde görüşebileceğim elit hanımlar ile görüşmek İsterim.Mesaj gönderebilirsiniz
12 notes · View notes
visnelimeyvesuyy · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Bu benim kaderim🫠
8 notes · View notes
semaamagokyuzuolmayan · 1 year ago
Text
Atatürk'ün kızları, daima arkanızdayız. Ne kadar sizi susturmaya, dindirmeye çalışan olursa o kadar gür çıkacak sesimiz.
Tumblr media Tumblr media
14 notes · View notes
ceyhunmahi · 8 months ago
Text
Ukrayna ve Filistîn üzere
Gazel
Ukrayna, gör ki, akıbeti asrın vahameti,
Gelmez, görüldü, hiç şakaya yurt hezimeti.
Olduysa anca gayesi zevk-ü safâ eğer,
Elbette halkın işbu tereddî alameti.
Dev misli hasmı Rusya dikilmiş başında tâ,
Rey verdiler komedyene, bir şov hükûmeti.
Artık olanlar oldu fakat dehşeti büyük,
Bir zerre fayda vermeyecektir nedameti.
Birçok adam telef olarak ülke kaldı mı?
Askerlerin değil, vatanın bu kıyameti.
Garp âlemince hep görülürken hakir ve hor,
Elhak! muhal düşünde Filistîn azimeti.
Mahkum ezgin olmaya noksansa aldırış,
Bir milleti eder ulu dava azameti.
Tâ 'Arş'ta zulmü; hak Siyonist hükmünün sonu,
Kardeşlerim zafer ile bulsun selameti.
Şaşma devam eder ise küfrün idaresi,
Etmez zulümde tek, bu değil şeyh kerameti.
Kaygın senin, a yâr, bugün olmasın sakın,
İslâm'a doğrudur kaderin istikameti.
Mâhî'm! velev ki Avrupa'nın içre rahatız,
Boykot ile her ân diri tuttum husumeti.
Ceyhun Mâhî
Tumblr media
2 notes · View notes
dokmimarlik · 2 months ago
Text
Geleneksel İskandinav Mimarisinde Ahşabın Rolü
Sadeliği, işlevselliği ve doğayla derin bir bağı temsil eden İskandinav mimarisi, temiz hatları, doğal malzemeleri ve davetkar atmosferiyle tüm dünyayı büyülemiştir. Kırsal kesimin rahat kulübelerinden şehirlerin şık modern binalarına kadar İskandinav mimarisi, kültürel mirasın, çevre bilincinin ve refahı artıran alanlar yaratma taahhüdünün benzersiz bir karışımını yansıtıyor. İskandinav…
3 notes · View notes