#düşünce gücü teknikleri
Explore tagged Tumblr posts
masal-oku-h · 4 months ago
Text
Masal Oku
"Masal oku" aramasıyla en popüler ve eğlenceli masalları keşfedin. Çocuklar için seçilmiş masal kitapları ve hikayeler burada! Hemen okumaya başlayın.
https://masalokuyorum.com/
YUKARIDAKİ LİNKE GÖZ AT
Masal oku denildiğinde akla gelen ilk şey, çocukların hayal dünyasını zenginleştiren eşsiz hikayelerdir. Masal oku etkinliği, çocukların dil becerilerini geliştirirken aynı zamanda yaratıcılıklarını da destekler. Masal oku sayesinde çocuklar farklı karakterlerle tanışır ve empati kurmayı öğrenirler. Masal oku aktivitesi, çocukların düş gücünü ve hayal gücünü geliştirirken öğrenmeyi de eğlenceli hale getirir. Masal oku etkinlikleri, çocukların kelime dağarcığını genişletir ve odaklanma becerilerini artırır. Ebeveynler, çocuklarına düzenli olarak masal oku etkinlikleri düzenleyerek onların gelişimine destek olabilirler. Unutmayın, masal oku etkinliği sadece eğlenceli değil, aynı zamanda öğretici ve destekleyici bir aktivitedir. Masal Oku
Maşal okuyarak kendini keşfetme fırsatı yakalarsın.
Maşallar, genellikle öğretici mesajlar içerir.
Maşal okurken empati kurma yeteneğin gelişebilir.
Maşal okuma alışkanlığı, zihinsel esnekliki artırabilir.
Maşal okuyarak farklı düşünce yapısını anlayabilirsin.
Nasıl Masal Okunur?
Masal okurken ses tonu, vurgular ve karakterlerin farklı seslerle canlandırılması önemlidir. Masalı dinleyenleri etkilemek için duyguları ve olayları doğru şekilde aktarmak önemlidir. Ayrıca, masalı anlatırken dinleyicilerin dikkatini çekecek etkileyici bir giriş yapmak da önemlidir.
Hangi Masallar Çocuklar İçin Uygundur?
Çocuklar için uygun masallar genellikle eğitici ve öğretici mesajlar içermelidir. Ayrıca, renkli ve ilgi çekici karakterlerle dolu masallar çocukların dikkatini çekebilir. Masallarda iyilik, adalet ve sevgi gibi değerlerin işlenmesi de çocuklar için önemli olabilir.
Klasik masallar (Kırmızı Başlıklı Kız, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Cinderella)
Moral değerler içeren masallar (Karagöz ve Hacivat, İncirli Hanım, Nasreddin Hoca)
Hayvanlarla ilgili masallar (Keloğlan, Ali Baba ve Kırk Haramiler, Puss in Boots)
En Popüler Masallar Hangileridir?
En popüler masallar genellikle dünya çapında bilinen klasik masallardır. Örneğin, Kırmızı Başlıklı Kız, Pamuk Prenses, Aladdin gibi masallar geniş bir kitle tarafından sevilir ve okunur.
Kırmızı Başlıklı Kız
Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler
Külkedisi
Uyuyan Güzel
Pinokyo
Kaç Yaşındaki Çocuklar İçin Masal Okumak Uygun?
Masal okuma, genellikle küçük yaşlardan itibaren başlayarak tüm çocuklara uygundur. 2-3 yaşındaki çocuklar basit ve kısa masalları anlayabilirken, 6-7 yaşındaki çocuklar daha karmaşık hikayeleri takip edebilir.
Masal Okumanın Faydaları Nelerdir?
Masal okumanın çocukların dil gelişimine, hayal gücüne ve empati yeteneğine olumlu etkileri vardır. Ayrıca, masal okumak çocukların okuma alışkanlığı kazanmalarına da yardımcı olabilir.
Masal okumanın faydaları arasında dil gelişimi, hayal gücü ve empati yeteneğinin artması bulunmaktadır.
Neden Masal Okumak Önemlidir?
Masal okumak çocukların hayal dünyalarını genişletir, yeni kavramlar öğrenmelerine yardımcı olur ve duygusal zekalarını geliştirir. Ayrıca, masallar aracılığıyla çocuklara değerlerin aktarılması da mümkün olabilir.
Masal okumak çocukların hayal gücünü geliştirir, empati yeteneklerini arttırır ve dil becerilerini güçlendirir.
Masal Okuma Teknikleri Nelerdir?
Masal okuma teknikleri arasında ses tonu değişiklikleri, karakterlerin seslendirilmesi, vurguların kullanılması ve interaktif sorular sormak gibi yöntemler bulunabilir. Ayrıca, masalın akışını bozmadan dinleyicilerin dikkatini canlı tutacak etkili bir anlatım da önemlidir.Masal dinlerken dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?Masal anlatırken nasıl bir ortam oluşturulmalıdır?Masal okurken nelere dikkat etmek gerekir?
0 notes
ekipsaglik · 4 months ago
Text
Olumlu Düşünme Teknikleri ve Mental Sağlık
Tumblr media
Olumlu düşünme teknikleri, mental sağlığı güçlendirmek ve daha dengeli bir yaşam sürmek isteyen herkes için hayati önem taşır. Zihinsel sağlığı korumak, hayatın her alanında başarıyı ve mutluluğu yakalamanın temel taşlarından biridir. Ben Doğukan, bu yazıda olumlu düşünme teknikleri ve mental sağlık hakkında bilgiler vereceğim.
Olumlu Düşünmenin Mental Sağlığa Etkisi
Tumblr media
Olumlu Düşünmenin Mental Sağlığa Etkisi Olumlu düşünme, zihinsel sağlığı doğrudan etkileyen en güçlü yöntemlerden biridir. Zihni pozitif düşünceyle beslemek, depresyon ve anksiyete gibi ruhsal bozuklukların önüne geçer. Bilimsel çalışmalar, pozitif düşünen bireylerin stresle daha iyi başa çıktığını ve daha uzun, sağlıklı bir yaşam sürdüğünü ortaya koymaktadır. Ayrıca olumlu düşünce, bağışıklık sistemini güçlendirir, bu da bireylerin hastalıklara karşı daha dirençli olmasını sağlar. Olumlu Düşünme Nedir? Olumlu düşünme, olaylara ve hayata iyimser bir bakış açısıyla yaklaşmayı ifade eder. Bu yaklaşım, karşılaşılan zorlukları birer fırsat olarak görmek ve sorunlarla daha yapıcı bir şekilde başa çıkmak anlamına gelir. Olumlu düşünme, ruh sağlığını koruma ve kişisel gelişim açısından önemli bir unsurdur. Bu bakış açısı, kişinin daha huzurlu, mutlu ve tatmin dolu bir yaşam sürmesine katkıda bulunur. Olumlu Düşünme Ne Anlama Gelir? Olumlu düşünme, olayları olabildiğince yapıcı bir çerçevede değerlendirmek ve geleceğe umutla bakmak anlamına gelir. Bu tutum, insanın kendine olan inancını pekiştirir, başarısızlıklardan öğrenmeyi sağlar ve kişinin hayatında daha fazla başarı elde etmesine yardımcı olur. Aynı zamanda, olumlu bir zihin yapısı kişinin çevresiyle olan ilişkilerini güçlendirir ve sosyal bağları derinleştirir. İlginizi Çekebilir; Kendine Şefkat: Öz-Sevgi ve Mental Sağlık Olumlu Düşünme Teknikleri 1. Kendini Olumlu İfadelerle Yönlendirme (Pozitif Onaylamalar) Pozitif onaylamalar, bireyin kendine güvenini artırır ve zihinsel gücü geliştirmek için kesin bir yoldur. Her sabah güne başlarken, “Başarılıyım, güçlü ve kararlıyım” gibi olumlu ifadeleri tekrar etmek, zihnin otomatik olarak olumlu bir düşünce yapısına geçmesini sağlar. Bu teknik, olumsuz düşünceleri zihinden uzaklaştırarak, yerini güçlü ve pozitif düşüncelere bırakır. 2. Negatif Düşünceleri Yeniden Çerçeveleme Negatif düşünceler, zihni kemiren ve bireyi stres altında bırakan en büyük düşmandır. Bu düşünceleri yeniden çerçevelemek, yani negatif bir duruma olumlu bir perspektiften bakmak, ruhsal dengenizi korumanın en etkili yoludur. Örneğin, iş yerinde bir hata yaptığınızda, bunu bir başarısızlık olarak görmek yerine, bu hatanın size yeni bir şey öğrettiğini ve gelişmenizi sağladığını düşünün. Bu teknik, bireyin kendine olan güvenini artırırken, stres seviyelerini de düşürür. 3. Minnettarlık Geliştirme Minnettarlık, bireyin sahip olduğu şeylere odaklanarak zihni olumlu bir yapıya sokar. Her gün şükredecek en az üç şey bulmak ve bunları yazmak, olumlu düşünceyi kalıcı hale getirmenin en kesin yollarından biridir. Minnettarlık pratiği yapan kişiler, hayatın olumsuz yanlarını daha az fark eder ve strese karşı daha dayanıklı hale gelir. 4. Olumlu Çevre Oluşturma Çevremizdeki insanlar, düşünce yapımızı doğrudan etkiler. Negatif düşüncelere sahip insanlarla sürekli etkileşimde bulunmak, zihni olumsuz düşüncelere çeker. Bu nedenle, olumlu düşünen, destekleyici insanlarla vakit geçirmek, zihinsel sağlığı korumak için kesin bir stratejidir. Pozitif bir çevre oluşturmak, bireyin kendine olan inancını artırır ve daha mutlu bir yaşam sürmesine katkıda bulunur. 5. Meditasyon ve Farkındalık Meditasyon ve farkındalık teknikleri, zihni arındırmak ve negatif düşüncelerden kurtulmak için en etkili yollardan biridir. Düzenli meditasyon, zihinsel berraklığı artırır ve stresle başa çıkma yeteneğini geliştirir. Özellikle farkındalık meditasyonu, anı yaşama odaklanarak, bireyin gelecekle ilgili kaygılarından uzaklaşmasına yardımcı olur. Günlük 10-15 dakikalık bir meditasyon pratiği, zihni pozitif bir yöne yönlendirmek için güçlü bir araçtır. İlginizi Çekebilir; İş Hayatında Mental Sağlık: Stresle Başa Çıkma Stratejileri Olumlu Düşünmenin Faydaları Olumlu düşünmenin mental sağlık üzerindeki etkileri bilimsel olarak kanıtlanmıştır. İşte olumlu düşünmenin sağladığı kesin faydalar: 1. Stres Azalması Olumlu düşünce, stres hormonu olan kortizol seviyesini düşürerek bireylerin stresle daha etkin bir şekilde başa çıkmasını sağlar. Bu, hem zihinsel hem de fiziksel sağlığı olumlu yönde etkiler. Stresten arınmış bir zihin, günlük zorluklarla daha kolay başa çıkabilir. 2. Daha Güçlü Bağışıklık Sistemi Pozitif düşünceler, bağışıklık sistemini güçlendiren önemli bir etkiye sahiptir. Araştırmalar, olumlu düşünen bireylerin daha az hastalandığını ve hastalandıklarında daha hızlı iyileştiğini göstermektedir. Bu da yaşam kalitesini artırır ve bireylerin daha enerjik ve dinç hissetmelerini sağlar. 3. Daha İyi İlişkiler Pozitif bir zihniyet, bireyin insanlarla olan ilişkilerini de güçlendirir. Olumlu düşünen bireyler, çevresine daha fazla destek verir ve insanlarla daha sağlıklı iletişim kurar. Bu da daha tatmin edici ve uzun ömürlü ilişkilerin anahtarıdır. 4. Daha Başarılı Kariyer Olumlu düşünme teknikleri, bireyin iş yaşamında daha başarılı olmasına katkı sağlar. Pozitif düşünce yapısına sahip bireyler, problem çözme yeteneklerini geliştirir ve iş yerindeki zorluklarla daha kolay başa çıkar. Ayrıca bu kişiler, liderlik yeteneklerini geliştirme eğilimindedir ve daha yaratıcı düşünce yapısına sahip olur. Zihinsel Sağlığı Güçlendirmek İçin Uygulama Adımları Olumlu düşünme tekniklerini günlük yaşantınıza dahil etmek, zihinsel sağlığınızı güçlendirmek için atılacak ilk adımdır. İşte bu teknikleri uygulamak için kesin adımlar: - Günlük Olumlama Egzersizi: Her sabah güne olumlu onaylamalarla başlayın. Kendinize olumlu ve motive edici cümleler söyleyin. - Farkındalık Meditasyonu: Günde en az 10 dakika farkındalık meditasyonu yaparak zihni negatif düşüncelerden arındırın. - Minnettarlık Günlüğü: Her akşam, gün içerisinde minnettar olduğunuz üç şeyi yazın. Bu, zihni olumlu bir yapıya yönlendirir. - Negatif Düşünceleri Yeniden Çerçeveleme: Negatif bir düşünceyle karşılaştığınızda, bunu yeniden çerçeveleyin ve pozitif bir bakış açısıyla değerlendirin. - Olumlu İnsanlarla Vakit Geçirme: Pozitif düşünen insanlarla zaman geçirerek, olumlu bir çevre oluşturun. Olumlu düşünme teknikleri, zihinsel sağlığı korumak ve geliştirmek için kesin çözümler sunar. Bu teknikler, stresle başa çıkmayı kolaylaştırırken, yaşam kalitesini artırır. Günlük hayatınıza bu teknikleri dahil ettiğinizde, daha mutlu, sağlıklı ve dengeli bir yaşam sürdüğünüzü fark edeceksiniz. Unutmayın, zihinsel sağlığınızı güçlendirmek için olumlu düşünmek, her zaman ilk adımdır. İlginizi Çekebilir; Uykunun Mental Sağlık Üzerindeki Rolü Sosyal Bağlantıların Mental Sağlık Üzerindeki Etkileri Mental Sağlık İçin Beslenme Önerileri Read the full article
0 notes
dundenhaber · 11 months ago
Text
Manifest Teknikleri: Hayallerini Gerçekleştir
Dua ve zikir, manifest ve ritüel konuları, ruhsal ve spiritüel uygulamaların merkezinde yer alan önemli kavramlardır. Her biri farklı amaçlarla kullanılır ve benzersiz etkileri vardır.
Dua, insanların Tanrı'yla iletişim kurmak veya dileklerini ifade etmek için kullandığı kutsal bir eylemdir. Dua, kalpten gelen samimi bir niyetle yapılırsa derin bir bağlantı sağlayabilir. İnsanlar dua aracılığıyla rahatlama, huzur veya güç bulabilirler. Dua, herhangi bir dini inanca sahip olan kişiler tarafından uygulanabilir ve bireysel tercihlere göre farklı şekillerde gerçekleştirilebilir.
Zikir ise, maneviyat yolunda ilerlemek için kullanılan tekrarlı bir ibadettir. Zikir, Tanrı'ya yakınlaşmayı ve ruhsal bir farkındalık seviyesine ulaşmayı amaçlar. Kelime veya cümle tekrarları, nefes çalışmaları veya meditasyon gibi çeşitli yöntemlerle gerçekleştirilebilir. Zikir, iç huzur ve yoğunlaşma sağlama amacıyla yapıldığında olumlu sonuçlar elde etmeye yardımcı olabilir.
Manifest, düşünce gücünü kullanarak arzu edilen sonuçları çekmeyi hedefleyen bir süreçtir. Manifestasyon, olumlu düşüncelerin ve duyguların odaklanmasıyla gerçekleştirilir. Kişi, istediği şeyleri somutlaştırmak için görselleştirme, afirmasyonlar veya yazılı tutma gibi teknikler kullanabilir. İyi bir manifestasyon pratiği, bireyin niyetini netleştirmesine, olumlu enerjileri çekmesine ve hayatında dönüştürücü değişimlere yol açmasına yardımcı olabilir.
Ritüel, belirli bir amaca hizmet eden tekrarlanan eylemlerden oluşan bir dizedir. Ritüeller, birçok kültür ve dini içinde yaygın olarak kullanılır. Örneğin, sabahları meditasyon yapmak veya günlük yaşamda belirli duaları okumak ritüel niteliğinde olabilir. Ritüeller, kişisel gelişim yolculuğunda disiplin sağlamaya, zihni sakinleştirmeye ve içsel dengeyi desteklemeye yardımcı olabilir.
Dua ve zikir, manifest ve ritüel, bireylerin ruhsal ve spiritüel gelişimlerini destekleyen yollar sunar. Bu pratikler, insanların kendi iç dünyalarında derin bir bağlantı hissetmelerine ve daha yüksek bir bilince ulaşmalarına yardımcı olabilir. Her biri benzersiz özelliklere sahip olsa da, bu uygulamaların ortak noktası, insanların içsel huzur ve mutluluğa ulaşmalarına katkıda bulunmaktır.
Gizemli Dünyaların Kapıları: Dua ve Zikir
Dua ve zikir, insanların manevi yaşamlarını derinlemesine etkileyen güçlü araçlardır. İnsanlar tarih boyunca dua ve zikiri keşfetmiş, bunları içsel deneyimlerinde kullanmışlardır. Bu gizemli dünyaların kapıları, kişileri daha yüksek bir bilince ve iç huzura yönlendirmekte rol oynar.
Dua, insanların tanrısal varlıklara yönelerek iletişim kurdukları bir eylemdir. Her ne kadar her dinin kendi dua ritüelleri ve uygulamaları olsa da, temelde dua; inanç, niyet ve samimiyetle gerçekleştirilen bir içsel yolculuktur. Dua ederken, bireyler içsel olgularını ifade eder, dileklerini sunar ve şükranlarını paylaşır. Dua, insanın kendi potansiyelini fark etmesine, güçlenmesine ve motive olmasına yardımcı olabilir.
Zikir ise bir tekrar işlemidir. Mantranın benzeri olan zikir, kelimenin kök anlamıyla "hatırlama" veya "anma" anlamına gelir. Zikir, belirli bir kelime, cümle veya ismin tekrarlanmasıyla gerçekleştirilir. Bu tekrarlar, insanın zihnini sakinleştirerek, mevcut anı yaşamasını ve manevi bir bağlantı kurmasını sağlar. Zikir yapmak, kişinin iç dünyasına dalmak ve kendi özünü keşfetmek için bir fırsattır. Bu uygulama, meditasyon benzeri bir etki yaratır ve insanın zihinsel ve duygusal dengeyi bulmasına yardımcı olur.
Dua ve zikir, sadece manevi açıdan değil, aynı zamanda fiziksel ve zihinsel sağlık açısından da faydalar sunar. Bilimsel araştırmalar, düzenli dua ve zikir uygulamalarının stresi azalttığını, zihinsel odaklanmayı artırdığını ve duygusal dengeyi sağladığını göstermektedir. Ayrıca, bu pratiklerin beyin fonksiyonları üzerindeki olumlu etkilerini destekleyen kanıtlar da mevcuttur.
Gizemli dünyaların kapıları, dua ve zikirle açılır. Her iki pratik de insanların içsel potansiyellerini keşfetmelerine, iç huzuru bulmalarına ve daha derin anlamlarla bağlantı kurmalarına yardımcı olur. Dua ve zikir, bireylerin kendilerini tanımalarını ve evrenin derinliklerinde gezinmelerini sağlayarak, ruhsal bir dönüşüm sürecine girmelerine imkan tanır.
0 notes
pahali · 11 months ago
Text
Telekinezi Egzersizleri ve Teknikleri
Telepati ve telekinezi, insanların büyülü güçlerle ilgili hayallerini süsleyen iki popüler paranormal fenomendir. Bu yeteneklerin varlığı veya gerçekliği hakkında bilimsel bir kanıt olmamasına rağmen, bazı insanlar bu konuda deneyimler yaşadıklarını iddia etmektedir.
Telepati, düşüncelerin doğrudan bir kişiden diğerine aktarılması olarak tanımlanabilir. Bir telepatin, düşünceleri okuyabilme, başkalarının zihinsel durumlarını hissedebilme veya uzaktaki bir kişiyle zihinsel bir iletişim kurabilme yeteneği olduğuna inanılır. Örneğin, bir kişi bir düşünceyi net bir şekilde diğerine aktarabilir veya başka bir kişinin zihnindeki bir görüntüyü görebilir. Ancak, telepatiye dair bilimsel bir kanıt bulunmamaktadır ve bu fenomenin tam olarak nasıl çalıştığı hala açıklığa kavuşturulmamıştır.
Öte yandan, telekinezi, nesneleri düşünceleriyle kontrol edebilme yeteneği olarak tanımlanır. Bir kişinin sadece zihinsel gücüyle bir şeyi hareket ettirebilmesi veya manipüle edebilmesi fikrine dayanır. Bu yetenek, bir kişinin bir nesneyi havada süzerek veya masayı hareket ettirerek gösterebileceği gibi, enerji yoğunluğunu kontrol ederek fiziksel olarak etkileyebilir. Ancak, telekineziye dair kesin bir kanıt da bulunmamaktadır ve bu yeteneğin gerçekliği bilimsel açıdan kabul edilmemektedir.
Telepati ve telekinezi hakkında yapılan araştırmalar genellikle çelişkili sonuçlar vermiştir. Çoğu bilim insanı, bu fenomenlerin doğal bir açıklaması olmadığına ve daha çok insanların yanıltıcı hislere veya şans olaylarına dayandığını savunmaktadır. Bununla birlikte, bazıları hala telepati ve telekinezi gibi paranormal yeteneklerin varlığına inanmaktadır ve bu konuda daha fazla araştırma yapılması gerektiğini düşünmektedir.
Telepati ve telekinezi, insanların ilgisini çeken ancak bilimsel olarak kanıtlanmamış paranormal fenomenlerdir. Bu konuda yapılan araştırmalar ve deneyimler, henüz tam bir açıklama sunmamış olsa da, insanların hayal gücünü ve merakını canlı tutmayı başarmaktadır. Belki de gelecekte daha fazla bilgi ve anlayışla, bu gizemli yeteneklerin gerçekliği veya yanılsaması hakkında daha net bir resim elde edebileceğiz.
Zihin Gücüyle Yönetilen Dünya: Telepati ve Telekinezi Hakkında
Telepati ve telekinezi gibi psişik yetenekler, insanların hayal güçlerini kullanarak gerçekliği etkileme potansiyelini temsil eder.
Telepati, beyindeki elektriksel aktivitenin enerjik bir şekilde aktarılmasıyla gerçekleşebilir. Bazı insanlar, bu yeteneği doğuştan sahipken, diğerleri bu yeteneği geliştirmek için çeşitli teknikler kullanır. Meditasyon, odaklanma ve zihin egzersizleri gibi yöntemler, telepatik becerilerin güçlenmesine yardımcı olabilir.
Öte yandan, telekinezi ise nesneleri düşünce gücüyle hareket ettirme yeteneğidir. Birçoğumuz telekinezinin sadece fantastik filmlerde veya kitaplarda yer alan bir kavram olduğunu düşünse de, bazı insanlar gerçekten telekinetik yeteneklere sahip olduklarını iddia etmektedir. Bu yeteneklerin bilimsel olarak kanıtlanması ise hala tartışmalı bir konudur.
Psişik yeteneklere yönelik araştırmalar devam ediyor ve çağdaş bilim, bu sıra dışı fenomenleri anlamak için yeni yaklaşımlar geliştiriyor. Beynin karmaşık işleyişi ve enerji akışıyla ilgili yapılan çalışmalar, telepati ve telekinezi gibi konuların bilimsel temellerini açıklığa kavuşturabilir.
Zihin gücüyle yönetilen dünya, insan potansiyelinin sınırlarını zorlama fikrine dayanır. Telepati ve telekinezi gibi psişik yeteneklerin gerçekliği tartışmalı olsa da, bu konulara olan ilgi hiçbir zaman azalmamıştır. İnsanlar, bilincin daha derin katmanlarını keşfetmek ve potansiyellerini maksimum seviyede kullanmak için sürekli olarak bu alanda çalışmalar yapmaktadır.
Telepati ve telekinezi gibi psişik yetenekler, zihin gücünün gizemli dünyasına açılan kapıları temsil eder. Bilim ve araştırma, bu fenomenleri anlamak için ilerledikçe, insanların potansiyellerini tam anlamıyla ortaya çıkarabilecekleri yeni ufuklar keşfedilebilir. Zihin gücüyle yönetilen bir dünya hayal ederek, insanlık bu sıra dışı yetenekleri keşfetmeye ve anlamaya devam edecektir.
0 notes
bakmisonline · 6 years ago
Video
SÜPER GÜÇLERE SAHİP OLACAKSINIZ TELEKİNEZİ Zihin Gücü ile Cisimleri hareket ettirme
Süper güçlere sahip olmak istermisiniz? Zihin gücüyle cisimleri eşyaları hareket ettirme yani telekinezi.. Telekinezi nasıl yapılır, telekinezi alıştırması ve  telekinezi teknikleri ni paylaştığım video.  Beyin gücü, bilimsel açıklama video su. Psikoloji ve parapsikoloji, telekinezi dersleri ve telekinezi antrenmanları artık siz de süper güç sahibi olacaksınız. Epifiz Bezi Nasıl Temizlenir Zihin Gözü ilacı 3. Göz https://youtu.be/rVPqxeWLsZ0 Lucid Dream Bilinçli Rüya Teknikleri Yapılması Gerekenler https://youtu.be/_W3APSr7oIg DMT Ruh Molekülü dmt Tecrübesi Yaşayanlar Anlattı https://youtu.be/wYTaPfZQKEM TELEKİNEZİ NEDİR, Telekinezi çalışmalarına başlamadan önce yapmanız gereken şeyler, dikkat edilmesi gereken konular ve püf noktaları, Çalışma Stili ve beslenme gibi derinlemesine ama elimden geldiğince basitçe bir anlatımla sizlere bilgileri aktarmak istiyorum. Düşüncelerinizi ve konuyla ilgili bilgilerinizi eklemek istediklerinizi yada yanlışlarımız varsa video altına yorum olarak yazarsanız herkes için faydalı bir video haline gelir. Telekinezi Uzaktan Hareket anlamına gelen bir terimdir. Genelde mucize veya doğaüstü bir yetenek olarak bilinse de Telekinezi insanın kendisine inanması ve her şeyin düşüncenin gücü ile gerçekleşeceğini bilmesi ile kolayca yapılır hale gelebilir. Aslında içtenlikle yapılan dua’nın temelinde de aynı mantık yatar. Veya günlük isteklerimizi yönlendirmemizde yine zihin gücünü kullanırız farkında olmadan. Yaşayan her insan bir beyne sahiptir. Tüm beynimizi kullanmıyoruz ama her varlık kendisine uygun olan bölümü kullanmaktadır. Mesela bazı insanlar sanattan, bazıları matematikten, bazıları danstan hoşlanır. Bütün bu aktiviteler beynin farklı kullanım alanlarındadır. Hepimizin kullandığı ama dikkat çekmeyecek kadar az olan düşünce gücü de bunlardan birisidir. Örneğin bazılarımız birtakım şeylerin önceden olacağını biliyoruz veya yeni tanıştığımız bir insan için birtakım şeyler hissediyoruz. İşte bunların tamamı düşünce gücü ile alakalı ve bilinçli olarak sergilemediğimiz yeteneklerdir. Kendimizi fark ederek bu düşünce gücümüzü kontrollü kullandığımızda ise telekinezi de dahil bütün yetenekleri başarıyla uygular ve duyular dışı algılamalarımızı geliştirebiliriz. Telekinesis düşünce gücü ile cisimleri oynatmaktır. Bu herkeste olan bir yetenektir. Ne bir mucize ne de bir efsane. Tek gereken inanmak! Telekinezi yeteneği doğal bir yetenektir, fakat tek sorun bu beceriyi öğrenebilmektedir. Öncelikle olayın Düşünce-Beyin-Bilinç-İnanç dörtlüsünde bittiğini söyleyelim. Ayrıca bazı araştırmalar da beynin Cortex bölümünde bu özellikle bağlantılı bölgeler keşfedildiğini de gözler önüne sermektedir. Bazen bazı cisimler düşer. Biz kaydığını zannederiz veya korkarız. Ama bunun tek nedenin telekinezidir. Yani insanın o anda bilinçsizce çevreye saçtığı yeteneğidir. Her şey ne düşünebiliyorsak, gerçekleşebilir felsefesine dayanmaktadır. Her yaşayan insan bir beyne sahiptir. Tüm beynimizi kullanmıyoruz ama herkes kendine uygun olanı bölümü kullanmaktadır.   Ücretsiz Abone olmayı unutmayın...
1 note · View note
serhatnigiz · 5 years ago
Text
Dil Felsefesi ve Teorisi Üzerine Notlar
Tumblr media
Dilimizin sınırları kendi öznel dünyamızın, öznel emeğimizin ve düşüncelerimizin daratılmış sınırlarıdır. Başka bir deyişle, nasıl ki düşüncelerimizin sınırları öznel emeğimizin ve dünyamızın sınırlarına yakınsa, dilde düşünsel sınırlarımızın daraltılmış ve kodlanmış bir “mini-paketini” bize sunmaktadır.
Dar anlamıyla öznel dünyamızın ve öznel emeğimizin sınırlarının kodlanmış ve daraltılmış mini-paketi olan dil; varolan gerçek dünyanın da dinamik bir yansımasından ibarettir. Dildeki olası her gelişme öznel emekteki ve öznel dünyadaki gelişmelere tekabül ettiğinden dolayıdır ki; bu durum insanın ve emeğin varolan dünyanın gerçekliğine daha da yakınlaşmasına işaret etmektedir. Bu yakınlaşmanın her aşaması; insanın-emeğin varolan doğayı daha da çok kuşatma ve eğemenliği altına alma mücadelesinin farklı bir aşamasına tekabül etmektedir. Keza; emek türlerinin birleşik diyalektiğine göre şekillenen tarihsel-dilsel-bölümlenmeler, hominidlerden bu yana varolan bu yakınlaşmanın temelini oluşturan bölünmüş-emeğin kendi içindeki türsel farklılaşmasının da bir veçhesi olarak doğmuş ve gelişmiştir. Başka türlü olması da mümkün değildir.
En başta şu noktayı vurgulamak gerekir ki; dilin ortaya çıkışında beyin-el fonksiyonlarındaki belirgin artışın kayda değer bir yeri vardır. Başka bir deyişle, beyin başlangıçtan itibaren abartısız bir biçimde dilin gelişiminde ana bir aktör işlevi görmüştür. Keza; ikisi de “organik emek aracı” olan elden beyine, beyinde ele doğru gelişen bir etkileşim süreci gerçekleşmeseydi insan-dilinin ortaya çıkması da asla mümkün olamazdı. Diğer bir deyişle, özneleşmiş nesnel beynin imgeleme gücü nesneleşmiş öznel el ve onun ayalama/kavrama özellikleri ile buluşmasaydı; beyin gelişimine bağlı olarak dilin öznelliği ve diğer özellikleri de asla bu derece gelişemezdi.
Şayet öznel organik emek aracı biçimindeki beynin gelişimi varolmasaydı öznel emeğin bir alt-kolu olan dilde varolamazdı. Diğer bir ifadeyle; dil düşünceyi, düşüncede dili tetikleyerek ilerlerken, el ve beyin de birbirini tetikleyerek ilerlemiştir. Bu açıdan; el-beyin-düşünce arasındaki korelasyonu kuran “emek mefhumu”nun birleşik diyalektik hareketi varolmasaydı diğer canlılardan farklı olarak bir insan-dilinin sözel ve yazısal gelişimi de mümkün olamazdı. Başka bir deyişle, insan-dili biçimindeki bu gelişme insanlık tarihi boyunca kendisini kendi öğeleri ile birlikte sözel, yazısal ve resimsel formlar biçiminde de ortaya koyamazdı.
İnsanlığın dil çeşitliliğini emek türlerinin birleşik hareketine göre ele aldığımızda; her emek türünün aynı zamanda bir dil-türü olduğu da görülebilir. Dolayısıyla; şayet toplayıcı-insanın-dili olmasaydı avcı-insanın-dili, av-insanın-dili olmasaydı tarım-insanın-dili, tarım-insanın-dili olmasaydı sanayi-insanın-dili, sanayi-insanının-dili olmasaydı teknik-insanın-dili de varolamazdı. Başka bir deyişle, öznel-determinal-dil nesnel-volantiral-dili belirlerken, nesnel-determinal-dilde öznel-volantiral-dili karşılıklı/çift yönlü belirleyerek ilerlemiştir. Nesnel-dilin (elden) öznel-dile (beyne) doğru devinimi, nesnel-dilin (araca) öznel-dile (düşünceye) doğru devinimini de meydana getirirken, tersinden öznel-dilin nesnel-dile doğru devinimi de nesnel-dilin öznel-dile doğru devinimini (insanı ve onun dil faaliyetini) meydana getirmiştir. Bu çevrimsel diyalektik hareket kavranamadığı müddetçe; dilin doğuşuna ve gelişimine ilişkin yapılan her türden arkeolojik, antropolojik ve filolojik tespitlerin bir ayağı her zaman boşta kalmaya mahkumdur.
Herşeyden önce ilkel insanlarda dilin gelişimi elin ve beynin gelişimine paralel bir biçimde gelişmemiş olsaydı ilkel insanlar arasında bir iletişim ve iş bölümü ilişkisi kurma zorunluluğu da ortaya çıkamazdı. Keza; vahşi hayvan saldırılarından kaça kaça saklana saklana ağaç kavuklarında, mağaralarda, kuytu köşe yerlerde vs. yaşamaya mecbur olan ilkel insanların, birbirlerini uyarma ve kendilerine doğadan gelebilecek saldırılara karşı savunma istencinden kaynaklı olarak başlayan dil-ses biçimleri, zamanla bu deneyimlerin başka insanlara anlatılması ve aktarılması yoluyla (ilk mitoslarda bu yolla ortaya çıkmıştır), doğaya karşı insanı hazırlama çabasına kadar uzanan bir süreci de (dil-kavram biçimlerini de) zorunlu olarak beraberinde getirmiştir.
Örneğin, ilkel insanlar; vahşi hayvan saldırılarında, o hayvanların cinslerine göre, mesela kesik kesik gırtlaktan çıkan bir ses betimlerken, başka bir hayvanın saldırısına karşı ise, yine gırtlaktan çıkan daha uzun bir ses betimlemesi ile, bu defa saldırıya karşı bir duruş ya da topluluğun geri kalanını uyarış geliştirmişlerdi. Bu örnekler ilkel toplulukların izlenmesinde, özellikle de Afrika’daki ilkel kabilelerin izlenmesinde sosyal deneyler olarakta yapılmış ve benzer sonuçlara ulaşılmıştır. Dil-ses kavramı; dil-ses biçimlerine göre oluşan dil-kavram biçimlerini de yaratmaktadır. Başka bir deyişle, ilkel diller günümüz modern dillerinin kökenini oluşturmaktadır. Bu süreç dil-sesten dil-kavram bütünlüğüne geçiş sürecine tekabül etmektedir. Dünya üzerindeki bugün ki dil çeşitliliğinin temeli de; yine bu ilkel dönemdeki kabilelerin olası vahşi hayvan türlerine karşı geliştirmiş oldukları “uyarı-dil-seslerinin” çeşitliğinden dallanıp budaklanmıştır. Kısacası; dil-sesle başlayan dilin hikayesi dil-kavrama bağlı heceleme süreçleri (kesik kesik seslerin birleştirilmesi) ile birlikte devam ederek bugün ki modern dil biçimlerini ortaya çıkartmıştır. Kuşkusuz bu sürecin tamamlanması da binlerce yıla yayılan uzun bir kültürel ve tarihsel evrimin bioemeksel sonucudur.
Öte yandan, dilin doğuşu ve gelişimi açısından resim ve dil arasındaki korelasyon da ilkel insanın dil yeteneği kazanma sürecindeki önemli bir merhaledir. Keza; yazının icadı ile birlikte ortaya çıkan çivi-yazıları bile asıl olarak mağaralara ve kayalara yapılmış olan resimli-yazılardan türetilmiştir. Dolayısıyla; resimleme teknikleri yazı tektiklerini, yazı teknikleri de resimleme tekniklerini belirledikçe, bu da dilin-sesin (soyut tasfirler ya da benzetmeler şeklindeki resimsel iletişimin somut insanlar arası verili dilsel-konuşmalar/yazışmalar biçimine doğru zamanla) gelişimini de sağlamıştır. Ve yine aynı şekilde; dildeki gelişmeler de hem yazı tekniklerinin hem de resim tekniklerinin at başı gelişmesini sağlamıştır. Başka bir deyişle, beyin, el, dil, düşünce, resim ve yazı arasındaki teknik iş bölümü ilişkileri (emek türü tekniklerinin tarihsel miras miktarları) bir bütün olarak emeğin hem kendi doğası hem de doğanın doğası üzerindeki kavrayış, anlamlandırma ve değiştirme gücünü de pozitif yönde arttırmıştır. Bu sayede insan hem kendi doğasını kontrol altına alma hem de doğa karşısında daha güvenli ve korunaklı bir konumlanış elde edebilme olanağına da sahip olmuştur.
Haliyle; dil-kavram setini betimleyen şey, resmin beyindeki imgesini, imgeleme sürecini ve biçimlerini de beraberinde getirirken, aynı zamanda dil-ses biçimlerini de tetikleyerek dilin gelişimini sağlamıştır. Diğer bir deyişle, beyindeki her hangi bir imaj; dildeki sessel yankısını ve yansımasını oluşturarak ve diğer imajları da tetikleyerek gelişmiştir. O yüzden; toplayıcı dönemdeki dil-ses ve dil-kavram arasındaki diyalektik ilişki toplayıcı kültürünün öznesinin bir devamı olarak şekillenirken, dilde buna göre biçim alırken, av emeği ile gelişen av dil kültürünün dil-ses ve dil-kavram arası diyalektik ilişkisi de av emeğinin ihtiyaçlarına göre şekillenmiştir. Hiçbir dil binlerce heceleme ile aynı anda başlamamıştır; dilin yapısı ihtiyaca hasıl olarak gelişmiştir. Dolayısıyla; emeğin hareketine göre dil-ses, dil-kavram ve heceleme sistemleri gelişim kaydetmişir. Nasıl ki toplayıcı emek insanı az sayıda dil, kavram ve ses çeşidine sahipken, emeğin gelişip ilerlemesi ile birlikte bu dil, kavram ve ses setleri de her yeni toplumsal formasyonla birlikte katlanarak artmıştır. Lakin; ne kadar gelişmiş olursa olsun dünya üzerindeki tüm modern dil, kavram ve ses setlerinin ilkel kökeni de yine toplayıcı emek kültürüne kadar uzanmaktadır. [1].
Sonuç olarak dil; başlangıçta mağara/duvar-resimlemeleri olarak başlasa da, bu resimlemeler resim yazılarına/hikayelerine/mitoslarına, buradan da çivi-yazılarına ve kuramsal dil-gramer yapılarının oluşumuna kadar süren uzun bir dilsel evrimin ve hatta devrimin sonucunda meydana gelmiştir. Dolayısıyla; el-etkinliği olan resmin bir beyin etkinliği olan dilin ve düşüncenin gelişiminde oynadığı rol, hem emekolojik-antropoloji hem de emekolojik dil felsefesi ve teorisi açısından önemli bir inceleme konusu olmayı da sürdürmektedir. [2].
Kaldı ki; soyut resimlemenin başlangıçta taş duvarlara bitkisel kök boyalarıyla (ve hatta kurban edilmiş insan ve hayvan kanıyla) yapılması, sonrasında somut resimlemeyle birlikte dildeki kavramsal yazıların (semboller ve işaretler şeklindeki harflerin) gelişmesine paralel olarak, düşünsel olanın (idea’nın) resmedilmesine bağlı basitten karmaşığa doğru dil ve gramer yapılarının oluşması, buna mukabil ses tellerinin eğitilmesini takiben de insanın müzikle ve müzik araçlarıyla olan bağının oluşması vb. gibi çok boyutlu süreçler neticesinde dil insan hayatının istisnasız her alanını sarıp sarmalamıştır.
Öte yandan, av emeğinden türetilmiş ilk müzik aletlerinin icadıyla da birlikte (örneğin, hayvan kemiklerinden yapılan üflemeli flütler vs.), müziğin kültürün taşıyıcı bir öğesi olarak, dilsel bilgiler de melodiler, kavramlar, söz cümleleri ve nakaratlar aracılığı ile kuşaktan kuşağa aktarabilecek bir hale gelmiştir. Yine pek çok, söylence, hikaye ve mitolojik anlatı da bu sayede, yani gelişkin bir dil, üslup ve anlatı tarzı dolayımıyla icra edilen müzikler ve danslar vazıtasıyla günümüze kadar ulaştırılabilmiştir. Bugün bile pek çok dinsel ayin ve anlatının kökeni; emek türlerine göre icra edilen müzik türleri ve müzik emek araçları ile oluşturulan ritüellerin kuşaktan kuşağa aktarılarak bugüne taşınmasına dayanmaktadır.
Dahası; el ve beyin etkileşimine bağlı resim-müzik-dil koordinasyonu, dilin sadece dille/kendisi ya da kendisine benzer olan ile değil, aynı zamanda resimle, yazıyla ve müzikle olan doğrudan ve dolaylı bağlarına da işaret etmektedir. Başka bir deyişle, dilden bahsedipte işin içine resimi, yazıyı ve müziği koymayan bir dil felsefesi ve teorisi eksik ve yanılsamalı bir dil felsefesi ve teorisi olarak kalmaya da mahkumdur.
Öyle ki; dil felsefesi ve teorisi resim ve müziği kapsamak zorunda olduğu gibi, bir bütün olarak sanat tarihini de kapsamaya mecburdur. Keza; ses ve müzik arasındaki korelasyon yok sayılarak; dilin gelişimi anlaşılamayacağı gibi, insanların varolan dünyayı yansıtma biçimi olarak sanata duydukları gereksinimin dille (ve hatta dinlerle ve mitoloji ile) olan bağıda hiçbir zaman tam manasıyla anlaşılamayacaktır. Zira; öznel-emek-dünyasının “mini bir paketi” olan dilin, nesnel-emek-dünyası ile birlikte nasıl geliştiği sorusunun cevabı da; yine resim, yazı, ses-müzik arasındaki korelasyonun öznel emek türlerine göre şekillenen yapısının incelenmesi ile mümkündür. Bugüne kadar ne burjuva dil felsefeleri/teorileri ne de marksist dil felsefeleri/teorileri bu çapta bir bütünsel yaklaşımı ortaya koymayı başaramamıştır. Zira; bugüne kadar gelen dil felsefeleri ve teorileri varolanı bütünsel bir emek momentumu olarak değil, kısmen ve parçalı bir şekilde ele almışlardır.
Son çözümleme de emekoloji’nin yeni bir dilsel okuma şekli olmasından dolayı; her yeni düşünce sisteminde olduğu gibi, emekoloji’nin düşünsel sistemindeki kavram, kategori ve ayraç setlerinin (ve dahası form, format ve aparat diyalektiğinin) kendisinden önceki dil setlerinden farklı olması da kaçınılmaz bir sonuçtur. Keza; düşünsel sistemlerdeki (daha doğrusu nitel ve nicel emek sistemlerindeki) her değişim, gelişim ve dönüşüm dilsel setlerdeki iç-başkalaşımları da zorunlu hale getirmektedir.
Aslında emekolojik dilin gerçekte diğer dillerden hiçbir farkı yoktur. Keza; emekolojik dil kullandıkça pekişen ve güçlenen bir yapıya sahiptir. Lakin emekolojik dil kullanılmadıkça zayıflar ve körleşir. Zira; emekolojik tikel ve tümel tümce-yapıları açısından, yüklemin, öznenin, fiilin, zarfın vs. nerede durması gerektiği sorunsalı, emekolojik cümlelerin iç mantalitesi ile kristalize olmaktadır. Diğer dillerin cümle manzumelerinden farklı olarak “3’lü” sistematiğe göre değil, “4’lü” sistematiğe göre çalışan emekolojik dil, o’nu çoğu zaman “zor” ve “anlaşılmaz” da kılmaktadır.
Dil şemalarındaki 3’lü sistem, her hangi bir dilden başka bir dile (mesela; İngilizce’den Almanca’ya) geçişi kolaylaştırırken, bu durum emekolojik dildeki 4’lü sistemden dolayı hiçte kolay olmamaktadır. Zira; dil ve düşünce arasındaki genel korelasyon açısından, çağımız sanayi dillerinin cümle-yapıları ve sanayi-düalizminin 3’lü mekanik-mantığı arasındaki korelasyon hala sanayi dil ve düşünce yapılarına yön vermeye devam etmektedir. Öte yandan, emekolojik dil ve düşünce arasındaki 4’lü korelasyon ise, teknik-insan diline ve düşüncesine yön vermeye devam etmektedir.
Sanayi dili ve düşüncesinden kaynaklı 3’lü gelenekler ve alışkanlıklar, 4’lü emekolojik dil için şimdilik bir “dezavantaj” gibi gözükse de, teknik emeğin ve protekyanın gelişimine bağlı olarak teknik-insan dili ve düşüncesi de elbette hiç durmaksızın kendi gelişimini sürdürmeye devam edecektir.
Dipnotlar
[1] İnsan türünün evrim süreci içerisindeki besin, üreme ve biyolojik popülasyon vb. gibi olgularına dikkatlice bakıldığı zaman görülecektir ki; ilkel toplulukların/homindlerin toplayıcı emek etkinliğinin gelişkin olduğu ve 2 ayak üzerine dikilme süreçlerinde el yapısındaki değişimler toplayıcı/otçul popülasyondan avcı/etçil popülasyona doğru adım adım gelişme kaydedildiğini gösterdiği gibi, bütün bu olgular emekoloji’nin emek türlerine göre ortaya attığı tarih okumasını da doğrulamaktadır. Dolayısıyla; avcı/etçil sürecin başlaması, el yapısındaki değişimlerin akabinde, beyin yapısında da, öznel emek yapısında da köklü değişimleri beraberinde getirmiştir. Kaldı ki; toplayıcı emeğin tüm tarihi, homindlerden homo sapiense geçene kadar ki tüm tarihtir. Dolayısıyla; ilkel toplayıcı emekten modern toplayıcı emeğe kadar geçen tarih gerçekte insanın insanlaşarak insan olma tarihidir. Haliyle; insan modern toplayıcı emeği adım adım yarattıkça insan daha çok insan ola gelmiş, modern toplayıcı emek insanı var edip, ona çeki düzen verdikçe de, emek insanı var etmeye devam etmiştir. Böylece emek insanı var ettikçe insan insan olmuş, vahşi hayvan doğasından da kurtula kurtula bugünlere kadar gelebilmiştir. İnsanın avcı/etçil özellik kazanması, av emeğinin gelişimine bağlı olarak beyin yapısında değişimlere neden olmuş, beyin yapısındaki değişimlerde hem öznel emek yapısını değişime uğrattığı gibi, el emeğinden, ses, kavram ve dilin kullanımına kadar insan çığır açan gelişimlere imza atmıştır.
[2] Bu alt-tartışma başlıklarından birine de kısaca değinmek gerekirse şunlar söylenebilir: Tarih boyunca soyut-dil toplumsal-bölümlenme ile cinsel-bölümlenme arasında şekillenmiştir. Pek çoklarının sandığının aksine baskın eril-dilin arkasında daha da baskın ama gizlendirilmiş bir dişil-dil de bulunmaktadır. Kuşkusuz bu dişil-dilin kökeninde de dişil-tanrı-doğa tasarımı yatmaktadır. Haliyle; cinsel bölümlenmenin tarihsel serüveni, oyun-rol karakterleri, cinsel oyun-rol karakterlerinden dinsel-dilsel-oyun rol karakterlerine kadar uzanan ritüellere dayanmaktadır. Sanat, şiir, resim, müzik vs. içinde bu durum geçerli olduğu gibi, bahsi geçen bütün bu alanlarda benzer ritüellerin sayısız örneklerini bulup çıkartmakta mümkündür. Dolayısıyla; ister dinsel olsun ve ister cinsel olsun bütün bu ritüellerin cinsel emek araçlarındaki icatçı ve kullanıcı bölümlenmesinden kaynaklı olarak ortaya çıkan eril dil ve dişil dil seçilerindeki oyunsal-sanatsal (görsel, epik, etik vs.) faaliyetlerin kökeninde de, doğa şekline büründürülmüş olan insan/dişil-eril-tanrı tasarımı ile kurulmuş bağdaşık ve örtülü sembolik görüngüler vardır. Herşeyde olduğu gibi; nesnel cinsel emek araçlarının ve öznel cinsel emek araçlarının dinsel-cinsel ve toplumsal bölümlenmelerindeki tarihsel doku farklılıkları, emek türlerindeki ana momentlere göre şekillenmektedir. Ve yine totem-pagan-fetiş-semavi seçilerin tarihsel algı silsilesindeki yerleri de emek türlerinin konumlanışları tarafından belirlenmektedir. Dahası; ilkel komünal dönemde aile kavramının olmaması da toplu ya da bireysel cinsel ve seksolojik ilişkilerdeki seçileri de oluşturmaktadır. Günümüz açısından ise bu durum; toplayıcı emek kültünün geleneksel seçi görüngülerinin bir yansıması olarak devam etse de, bu durum tarihsel emek mirasının hatırlatılması anlamına da gelmektedir. Aşk ve cinsel sevgi üreme güdüsünün baskınlığında başlangıçta cinsel-dişil bir hakimiyette iken (çoğu zamanda bireysel bir cinsiyetçilikten ziyade toplumsal cinsiyetçilikle birlikte anılıyor iken), toplumsal emek araçlarındaki eril hakimiyet ile birlikte bu durum eril bir mülkiyet ilişkisine (daha bireysel ve eril cinsiyetçilik biçimlerinin hakimiyetine) doğru evrilmiştir. Kaldı ki; bu eril hakimiyetin kurumsallaşma süreci uzanca bir süre almış, günümüz sanayi emeği ve sanayi erilliği ile birlikte bu durum ataerkçi-kapitalist bir eril-dil biçimine bürünmüştür.
22.09.2019
Serhat Nigiz
8 notes · View notes
theistanbulpost-blog1 · 7 years ago
Photo
Tumblr media
theistanbulpost.com'a "Ronaldo'nun dünya güzelleri" konulu haber eklenmiştir. Detaylar için ziyaret ediniz. http://theistanbulpost.com/ronaldonun-dunya-guzelleri-2/
0 notes
hetesiya · 2 years ago
Text
BİZİ SAÇMA ŞEYLERE İNANMAYA YÖNLENDİREN YİRMİ BEŞ YANLIŞ DÜŞÜNCE – PROF. DR. MİCHAEL SHERMER
Tumblr media
“Eğer bilim çağında yaşıyorsak o zaman neden bir çok sahte bilimsel ve bilim dışı inanç bulunmaktadır? Değşik Dinler, efsaneler, batıl inançlar, mistisizm, mezhepler, Yeni Çağ düşünceleri ve her çeşit saçmalık, hem popüler hem de yüksek kültürün her köşesine sızmıştır.” Neden insanların çoğu zihin okuma, geçmi�� hayattaki deneyimlerle ilgili terapiler, dünya dışı yaratıklar tarafından kaçırılma ve hayaletler gibi şeylere inanmakta? Neden sözde bilimsel aydınlanmanın gerçekleştiği bu çağda, bu tarz hurafelerden her zamankinden daha fazla etkileniyormuş gibi görünüyoruz? Popüler batıl inançlar üzerine herhangi bir önyargı gütmeyen ve araştırma sürecinde de tamamen bilimsel teknikleri kullanan bilim tarihçisi Michael Shermer, bu sıra dışı iddiaları çürütüp bütün insanların bu fenomenleri, komplo teorilerini ve ortalıkta gezinen kültlerin meydana çıkış nedenlerini keşfetmeye çalışıyor. Gerektiğinde rahatsız edici bir üslup kullanmaktan çekinmeyen yazarın “İnsanlar Neden Saçma Şeylere İnanır” (Why People Believe Weird Things) adlı kitabımdan bir bölümü aşağıdan okuyabilirsiniz.
“Çok sesli dökümantasyonu ve karşı konulamayan temellendirmeleriyle konusunda bu kitaptan daha iyi tek ciltlik hiçbir kitap bilmiyorum. Bu kitabı, zihnine ve duygularına saygı duyduğunuz ancak ruhu irrasyonellikle yoğrulan herkese tavsiye ediniz.” [Baltimore Sun]
Bilimsel Düşüncedeki Sorunlar
1.Teori Gözlemleri Etkiler
İnsanın fiziksel dünyayı anlama araştırmasında, fizikçi ve Nobel ödüllü Werner Heisenberg, “gözlemlediğimizin doğanın kendisi olmadığı ama bizim sorgulama yöntemimize açık olan doğa olduğu” sonucuna varıyordu. Kuantum mekaniğinde bu kavram, kuantum hareketinin “Kopenhag yorumu” olarak formüle edilmiştir.
Bir olasılık fonksiyonu, belirli bir olayı önermez ama sistemin yalıtımıyla bir ölçüm işe karışana ve tek bir olay gerçekleşene kadar olası olayların süremini tanımlar. Kopenhag yorumu, teori ve gerçek arasındaki bire bir ilişkiyi eler. Teori kısmen gerçeği oluşturur. Kuşkusuz gerçek gözlemciden bağımsız olarak var olur ama bizim gerçek algılamalarımız onu incelememizi çerçeveleyen teorilerden etkilenir. Bu yüzden filozoflar bilime, teoriyle yüklü derler.
Gözlemci Gözleneni Değiştirir
Bir olayı araştırma eylemi onu değiştirebilir. Sosyal bilimciler çoğunlukla bu olguyla karşılaşır. Antropologlar, bir kabileyi araştırdıkları zaman üyelerin davranışlarının bir yabancı tarafından gözlemlendikleri olgusundan dolayı değişebileceğini bilirler. Bir psikoloji deneyindeki denekler, hangi deneysel hipotezlerin test edilmekte olduğunu bilirlerse davranışlarını değiştirebilirler. Psikologların görünmez ve çift görünmez kontroller kullanmalarının nedeni budur. Bilim, gözlemcinin gözlemlenen üzerindeki etkilerini en aza indirmeye çalışır ve kabul eder; sahte bilim bunu yapmaz.
Araç Gereç Sonuçları Oluşturur
Bir deneyde kullanılan araç gereç çoğunlukla sonuçları belirler. Örneğin, teleskoplarımızın boyutu, evrenin boyutu konusundaki teorilerimizi biçimlendirmiştir ve yeniden biçimlendirmiştir. Yirminci yüzyılda Edwin Hubble’ın, Güney Kaliforniya’daki Wilson Dağı üzerindeki 60 ve 100 inçlik teleskopları ilk defa astronomlara, böylece kendi galaksimizde olduğunu düşündüğümüz nebula denen şu belirsiz nesnelerin gerçekte ayrı galaksiler olduğunu kanıtlayarak, diğer galaksilerdeki tek yıldızları ayırt etmek için yeterli görme gücü sağladı.
Aynı şekilde teleskopumun göremediği şey orada değildir ve benim testimin ölçemediği şey zekâ değildir. Açıkçası galaksiler ve zekâ vardır ama onları anlama ve ölçme şeklimiz büyük ölçüde araç gerecimizden etkilenir.
Sahte Bilimsel Düşüncenin Sorunları
Anekdotlar Bir Bilimi Oluşturmaz
Anekdotlar – bir iddiayı desteklemek için anlatılan öyküler – bir bilim oluşturmaz. Diğer kaynaklardan destekleyici kanıtlar ya da bir çeşit fiziksel kanıt olmadan, on tane anekdot bir taneden iyi değildir ve yüz tane anekdot, on taneden iyi değildir. Mary Teyzenizin kanserinin, Marx kardeşlerin filmlerini seyrederek ya da iğdiş edilmiş horozlardan elde edilen bir ciğer özünü alarak nasıl iyileştiği konusundaki öyküler anlamsızdır. Kanser, bâzı kanserlerin yaptığı gibi kendiliğinden hafifleme sürecine girmiş olabilir; ya da yanlış teşhis konmuş olabilir; ya da, ya da, ya da… Gereksinmemiz olan, anekdotlar değil kontrollü deneylerdir.
Bilimsel Dil Bir Bilimi Oluşturmaz
Bir inanç sistemini, “yaratılış-biliminde” olduğu gibi bilimsel dil ve jargon kullanarak bilim kılığına sokmak, kanıt, deneysel test ve onaylama olmaksızın hiçbir anlam ifâde etmez. Toplumumuzda bilimin böyle güçlü bir gizemi olduğu için saygınlık kazanmak isteyenler ama kanıtı olmayanlar “bilimsel” görünerek ve konuşarak olmayan kanıtın etrafında son bir koşu yapmaya çalışırlar.
Cesur Cümleler Bir İddiayı Doğru Yapmaz
Bir şey, onun gücü ve doğruluğu için kocaman iddialar ileri sürülüyorsa ama destekleyici kanıt bir tavuğun dişi kadar nadirse, büyük bir olasılıkla sahte bilimdir.
Aykırılık Doğrulukla Eşit Değildir.
Soykırım inkarının organı olan Journal of Historical Review’nun Ocak/Şubat 1996 sayısında, on dokuzuncu yüzyıl Alman filozofu Arthur Schopenhauer’den yapılan, uç noktalarda olanlar tarafından çoğunlukla aktarılan ünlü bir alıntı yeniden yayınlandı:
“Bütün doğrular üç aşamadan geçerler. Önce onunla alay edilir. İkinci olarak şiddetle karşı çıkılır. Üçüncü olarak kanıtının kendisi olduğu kabul edilir.” Ama “bütün doğrular” bu aşamalardan geçmez. Birçok doğru düşünce, alay edilmeden ya da şiddetle veya başka şekilde karşı çıkılmadan kabul edilir. Einstein’ın görecelilik teorisi, deneysel kanıtın onun haklı olduğunu kanıtladığı 1919’a kadar büyük ölçüde göz ardı edildi. Onunla alay edilmedi ve hiç kimse onun düşüncelerine şiddetle karşı çıkmadı.
Kanıtın Yükü
Kim, neyi, kime kanıtlamalıdır? Olağanüstü iddiayı ileri süren kişi, uzmanlara ya da topluluğa kendi inancının büyük ölçüde, neredeyse başka herkesin kabul ettiğinden daha geçerli olduğunu kanıtlama yükünü taşır. Evrimciler, Darwin’den sonra yarım yüzyıl boyunca kanıt yükünü taşıdı ama şimdi kanıt yükü yaratılışçılardadır. Evrim teorisinin neden yanlış olduğu ve yaratılışçılığın neden doğru olduğunu göstermek yaratılışçıların görevidir ve evrimi savunmak evrimcilerin görevi değildir.
Soykırımın olmadığını kanıtlamak için kanıt yükü, soykırım inkarcılarının üzerindedir, bunun olduğunu kanıtlamak için soykırım tarihçilerinin üzerinde değildir. Bunun açıklaması, kanıt dağlarının hem evrimin hem de soykırımın gerçek olduğunu kanıtlamasıdır. Başka deyişle, kanıta sâhip olmak yeterli değildir. Diğerlerini kanıtınızın geçerliliği konusunda ikna etmeniz gerekmektedir.
Dedikodu Gerçeğe Eşit Değildir.
Dedikodular, “bir yerde… olduğunu okudum” ya da “birinden… olduğunu duydum” diye başlar. “… olduğunu biliyorum” demek, kişiden kişiye yayıldıkça, dedikodu gerçek halini alır. Dedikodular kuşkusuz doğru olabilir ama genellikle değildirler.
Caltech bilim tarihçisi Dan Kevles, bir keresinde bir gece toplantısında uydurma olduğundan şüphelendiği bir öykü anlattı. İki öğrenci, bir kayak yolculuğundan son sınavlarına girmek için zamanında dönmediler, çünkü önceki günün faaliyetleri geceye uzamıştı. Profesörlerine araçlarının lastiklerinin patladığını söylediler, böylece ertesi gün onlara son bir bütünleme sınavı yaptı. Öğrencileri ayrı odalara koyarak sâdece iki soru sordu:
“5 puanlık soru, suyun kimyasal formülü nedir?”
“95 puanlık soru, patlayan hangi lastik?”
Açıklanmayan Anlaşılması Güç Olan Değildir
Kaşıkları bükme, ateşte yürüme ya da zihinsel telepati gibi ustalıkların, çoğunlukla doğaüstü ya da mistik bir yapıda olduğu düşünülür çünkü pek çok insan onları açıklayamaz. Onlar açıklandığı zaman, pek çok insan, “Evet kuşkusuz” ya da “ Bir defa görünce açık hale geliyor” diye cevap verirler. Ateşte yürüme dikkate değer bir olaydır. İnsanlar sonsuz bir şekilde acı ve sıcaklık üzerindeki doğaüstü güçler ya da acıyı engelleyen ve yanmayı önleyen esrarengiz beyin kimyasalları konusunda kuramlar yürütür. Basit açıklama, hafif ve yumuşak kömürlerin ısıyı tutma kapasitelerinin düşük olması, hafif ve yumuşak kömürlerden ayağınıza ısı iletiminin çok zayıf olmasıdır. Kömürlerin üzerinde fazla durmadığınız sürece yanmazsınız. İşte bu yüzden sihirbazlar sırlarını anlatmazlar. Numaralarının pek çoğu, ilke olarak göreceli olarak basittir ve sırrı bilmek, numaradaki sihri yok eder.
Başarısızlıklara Neden Bulunur
Bilimde olumsuz buluşların değeri – başarısızlıklar- fazla vurgulanamaz. Ama pek çok zaman başarısızlıklar, gerçeğe yaklaşma şeklimizdir. Son olarak, eğer kuşkucular her şeyi açıklayamıyorlarsa, o zaman doğaüstü bir şeyin olması gerektiğini iddia ederler; açıklanmayan anlaşılması güç olan değildir yanlış düşüncesine kapılırlar.
Olaydan Sonra Mantık Yürütme
1993’te bir çalışma, meme verilen çocukların daha yüksek IQ puanlarına sâhip olduğunu buldu. Anne sütündeki hangi karışımın zekayı arttırdığı konusunda çok fazla yaygara koptu. Bebeklerini biberonla besleyen annelerin suçlu hissetmesine yol açıldı. Ama kısa süre sonra araştırmacılar, meme verilen bebeklerle farklı şekilde ilgilenilip ilgilenilmediğini merak etmeye başladılar. Belki emziren anneler bebekleriyle daha fazla zaman geçiriyorlardı ve annenin ilgisi IQ farklılıklarının arkasındaki nedendi.
Rastlantı
Doğaüstü dünyada rastlantılar, çoğunlukla derin bir öneme sâhip olarak görülür. Sanki perdelerin arkasında bâzı gizli güçler çalışıyormuş gibi, “eş zamanlılık” istenir. Ama ben, eş zamanlılığı, bir olasılık tipinden – iki ya da daha fazla olayın görünürde bir tasarım olmadan birleşiminden – başka bir şey olarak görmüyorum. Bağlantı, olasılık yasalarıyla ilgili sezgilerimize göre olanaksız görünen bir şekilde yapıldığı zaman, esrarengiz bir şeyin çalıştığını düşünme eğilimine sâhip oluruz.
Ama pek çok insan, olasılık yasaları konusunda çok zayıf bir anlayışa sahiptir. Bir kumarbaz, bir sırada altı kere kazanacaktır ve sonra ya “şanslı bir sırada” olduğunu ya da “kaybetmeyi hak ettiğini” düşünecektir. Otuz kişinin olduğu bir odada iki kişi aynı gün doğduklarını keşfederler ve esrarengiz bir şeyin çalıştığı sonucuna varırlar. Arkadaşınız Bob’u aramak için telefona gidersiniz. Telefon çalar ve bu Bob’tur. “Bunun olma şansı nedir?” Bu, basit bir rastlantı olmuş olamaz. Belki, “Bob ve ben telepatik olarak iletişim kuruyoruz” diye düşünürsünüz. Aslında, böyle rastlantılar olasılık yasalarına göre rastlantı değildir.
Kumarbaz, iki olası sonucu tahmin etmişti, oldukça güvenli bir iddia! Otuz kişilik bir odada iki kişinin aynı doğum gününe sâhip olması olasılığı .71’dir.
Temsilcilik
Aristotle’ın dediği gibi, “rastlantıların toplamı belirliliğe eşittir”. Önemsiz rastlantıların pek çoğunu unuturuz ve anlamlı olanları anımsarız. Başarıları hatırlama ve başarısızlıkları unutma eğilimimiz, medyumların, kahinlerin ve her 1 Ocak’ ta yüzlerce tahmin yapan, kehanetlerde bulunanların geçim kaynağıdır.
Atlantik Okyanusu’nda gemilerin ve uçakların “esrarengiz” biçimde yok oldukları bir alan olan “Bermuda Üçgeni” olayında, garip bir şeyin ya da uzaylıların yaptığı konusunda bir varsayım vardır. Ama böyle olayların o bölgede ne kadar temsil özelliği olduğunu düşünmeliyiz. Bermuda Üçgeni’nden, onu çevreleyen bölgelerden daha çok gemi rotası geçmektedir, bu yüzden kazalar, aksilikler ve kaybolmaların bölgede olması daha büyük olasılıktır. Ortaya çıktığı gibi gerçekte, Bermuda Üçgeni’nde kaza oranı çevre bölgelerden daha düşüktür.
Düşüncedeki Mantıksal Sorunlar
Duygulandırıcı Sözler ve Yanlış Örnekler
Duygulandırıcı sözler duyguları kışkırtmak ve bazen de mantıklılığı örtmek için kullanılır Onlar olumlu duygusal kelimeler olabilirler – annelik, Amerika, bütünlük, dürüstlük. Ya da olumsuz olabilirler tecavüz, kanser, kötülük, komünist. Aynı şekilde metaforlar ve örnekler, düşünceyi duyguyla gölgelendirebilir ya da bizi bir yan yola yönlendirebilir. Bir bilge, enflasyondan “toplumun kanseri” ya da sanayiden “çevreyi mahvediyor” diye bahseder.
Ad Ignorantiam
Bu, cehalet ya da bilgi yokluğuna yapılan bir başvurudur ve bir kimsenin, eğer bir iddianın aksini kanıtlayamazsanız onun doğru olması gerektiğini ileri sürdüğü, kanıt yükü ya da açıklanmayan anlaşılması güç olan değildir yanlış düşünceleriyle ilgilidir. Örneğin, eğer psişik bir güç olmadığını kanıtlayamazsanız o zaman onun olması gerekir. Eğer birisi, Noel Baba’nın olmadığını kanıtlayamazsanız onun olması gerektiğini ileri sürerse, bu iddianın saçmalığı ortaya çıkar.
Benzer şekilde, siz de aksini ileri sürebilirsiniz. Eğer, Noel Baba’nın var olduğunu kanıtlayamazsanız o zaman o yoktur. Bilimde inancın, bir iddiayı destekleyen ya da ona karşı olan kanıtın yokluğundan değil bir iddiayı destekleyen olumlu kanıttan gelmesi gerekir.
Ad Hominem ve Tu Quoque
Kelime anlamı olarak, “insan için” ve “aynı zamanda siz de” demek olan bu yanlış düşünceler odağı, düşünce hakkında düşünmekten, düşünceyi taşıyan insan hakkında düşünmeye yöneltir. Ad hominem bir saldırının amacı, bunun iddiayı gözden düşüreceğini ümit ederek iddia sahibini gözden düşürmektir. Aynı şekilde tu quoque için de. Eğer biri sizi vergilerinizde hile yapmakla suçlarsa, “Evet ama siz de öyle” cevabı öyle olup olmadığının kanıtı değildir.
Acele Genelleme
Mantıkta acele genelleme, uygun olmayan bir tümevarım biçimidir. Yaşamda buna ön yargı denir. İki durumda da sonuçlar, gerçekler onları garanti etmeden çıkarılır. Bir çift kötü öğretmen, kötü bir okul demektir. Birkaç kötü araba, o marka otomobile güvenilmeyeceği anlamına gelir.
Yetkililere Aşırı Güven
Kültürümüzde yetkililere özellikle yetkilinin çok zeki olduğu düşünülüyorsa, çok fazla güvenme eğilimi taşırız.
Başka deyişle, iddiayı kimin yaptığı bir farklılık yaratır. Eğer o, Nobel ödülü alan biriyse, ona önem veririz çünkü o, daha önce büyük ölçüde haklı çıkmıştı. Eğer o, gözden düşmüş bir sanatçıysa, gürültülü bir kahkaha atarız çünkü o, daha önce büyük ölçüde yanılmıştı.
Ya O Ya da O
Aynı zamanda, reddetme yanlış düşüncesi ya da yanlış ikilem olarak bilinir. Bu, eğer bir duruma inanmazsanız gözlemcinin diğerini kabul etmeye zorlanacağı şekilde dünyayı ikiye bölme eğilimidir. Bu, yaşamın ya ilâhî olarak yaratıldığını ya da evrimleştiğini ileri süren yaratılışçıların en sevdiği taktiktir. Sonra zamanlarının çoğunu, evrim yanlış olduğundan, yaratılışçılığın doğru olması gerektiğini ileri sürebilmeleri için evrim teorisini gözden düşürmek için harcarlar.
Dairesel Mantık Yürütme
Aynı zamanda gereksizlik yanlış düşüncesi, soruyu dilemek ya da gereksiz tekrar olarak bilinir, sonuç ya da iddia, sâdece dayanak noktalarından birinin tekrar edilmesi olduğu zaman meydana gelir. Hıristiyan inançlarını savunanlar gereksiz tekrarlarla doludur:
Tanrı var mıdır? Evet. Nereden biliyorsunuz? Çünkü İncil öyle söylüyor. İncil’in doğru olduğunu nereden biliyorsunuz? Çünkü ona Tanrı ilham vermiştir.
Başka bir deyişle Tanrı, Tanrı olduğu için Tanrı’ dır. Bilim de, aynı zamanda gereksizlikten payını almıştır: Yer çekimi nedir? Nesnelerin birbirlerine doğru çekilme eğilimidir. Nesneler neden birbirlerine doğru çekilir? Yer çekimi. Başka bir deyişle, yer çekimi, yer çekimi olduğu için yer çekimidir.
Reductio ad Absurdum ve Kaygan Yamaç
Reductio ad Absurum, bir argümanın, argümanı mantıksal sonuna taşıyarak ve böylece onu saçma bir sonuca indirgeyerek çürütülmesidir. Bir argümanın sonuçları saçmaysa, o kesinlikle yanlış olmalıdır. Aynı şekilde, kaygan yamaç yanlış düşüncesi, bir şeyin kaçınılmaz olarak, ilk adımın hiçbir zaman atılmaması gerektiği uç bir noktadaki sona doğru yönlendirildiği bir senaryo oluşturmayı içerir.
Örneğin: Ben & Jerry dondurması yemek, kilo almanıza neden olacaktır. Kilo almak, aşırı kilolu olmanızı sağlayacaktır. Kısa sürede 350 paund olacaksınız ve kalp hastalığından dolayı öleceksiniz. Ben & Jerry dondurması, ölüme yol açar. Onu denemeyin bile. Kuşkusuz bir kepçe Ben & Jerry dordurması yemek, çok ender durumlarda ölüme neden olabilecek olan obeziteye katkıda bulunabilir. Ama sonucun mutlaka dayanak noktasını izlemesi gerekmez.
Düşüncede Psikolojik Sorunlar
Çaba Yetersizlikleri ve Kesinlik Gereksinmesi, Kontrol ve Basitlik
Pek çoğumuz, pek çok zaman kesinlik isteriz; çevremizi kontrol etmek isteriz ve güzel, temiz, basit açıklamalar isteriz. Örneğin, ben doğaüstü inançların ve sahte bilimsel iddiaların pazarın belirsizliği yüzünden kısmen Pazar ekonomilerinde geliştiğine inanıyorum.
James Randi’ye göre, komünizm Rusya’da çöktükten sonra, bu tür inançlarda önemli bir artış oldu. Eğitilmemiş akla sâhip insanlar, artık açık ve mantıksal olarak düşünmeyi, hiç öğrenmemiş ve hiç pratik yapmamış insanların kendilerini iyi marangozlar, golfçüler, briç oyuncuları ya da piyanistler olarak bulmayı beklemelerinden daha çok beklememelidirler.
Sorun Çözme Yetersizlikleri
Tüm eleştirel ve bilimsel düşünce, belirli bir biçimde, sorun çözmektir. Sorun çözmede yetersizliğe neden olan birçok psikolojik bozukluk vardır. Psikolog Barry Singer, özel tahminlerin doğru ya da yanlış olduğu anlatıldıktan sonra, insanlara bir soru için doğru cevabı seçme görevi verildiği zaman, onların şunları yaptığını göstermiştir:
A. Hemen bir hipotez oluştururlar ve sâdece onu onaylayan örnekleri ararlar.
B. Hipotezi çürüten kanıtları aramazlar.
C. Açıkça yanlış olsa bile hipotezi değiştirmekte yavaştırlar.
D. Eğer bilgi çok karmaşıksa, çok fazla basit olan hipotezleri ya da çözüm stratejilerini benimserler.
E. Hiç çözüm yoksa, eğer sorun bir numaraysa ve “doğru” ve “yanlış” rast gele veriliyorsa, gözlemledikler rastlantısal ilişkiler konusunda hipotezler oluştururlar.
İdeolojik Bağışıklık ya da Planck Problemi
Günlük yaşamda, bilimde olduğu gibi, hepimiz belli başlı paradigma değişikliklerine direniriz. Toplumsal bilimci Jay Stuart Snelson, bu dirence, ideolojik bağışıklık sistemi der:
Eğitimli, zeki ve başarılı yetişkinler en temel ön varsayımlarını nadiren değiştirirler. Snelson’a göre, bireyler ne kadar bilgi biriktirmiş olurlarsa ve teorileri ne kadar iyi temellere sâhip olursa ideolojilerine olan güvenleri de o kadar büyük olur. Ama bunun sonucu, öncekileri desteklemeyen yeni düşüncelere karşı “bağışıklık” geliştirmemizdir. Bilim tarihçileri buna, bilimde yenilik olması için ne olması gerektiği konusunda şu gözlemi yapan, fizikçi Max Planck’tan dolayı Planck Problemi derler: “Önemli bir bilimsel yenilik, yolunu nadiren yavaş yavaş üstünlüğü kazanarak ve karşıtlarını dönüştürerek bulur: Saul’un Paul haline gelmesi nadiren olur. Olan, karşıtların yavaş yavaş yok olması ve yetişen kuşağın düşünceyle baştan tanışmasıdır.
Sonunda tarih (en azından şimdilik) “haklı” olanları ödüllendirir. Değişiklik olur. Astronomide, Ptoleme’ci yer merkezli evren, yerini yavaşça Copernicus’un güneş merkezli sistemine bıraktı. Jeolojide, George Cuvier’in ani-yıkımcılık görüşü yavaşça, James Hutton ve Charles Lyell’in daha geçerli olarak desteklenen tek düzenlilik görüşü tarafından köşeye sıkıştırıldı. Biyolojide, Darwin’in evrim teorisi, türlerin değişmezliği konusundaki yaratılışçı inancın yerini aldı.
Spinoza’nın Hükmü
Kuşkucular, zâten saçma olduğunu bildiğimiz şeyi çürütmekten zevk alma konusunda çok insanî olan eğilime sahiptir. Diğer insanların yanlış mantık yürütmesini anlamak eğlencelidir ama tüm mesele bu değildir. Kuşkucular ve eleştirel düşünürler olarak, duygusal tepkilerimizin ötesine geçmeliyiz çünkü diğerlerinin nasıl yanlışa düştüğünü ve bilimin nasıl toplumsal kontrole ve kültürel etkilere konu olduğunu anlayarak dünyanın nasıl işlediği konusundaki anlayışımızı iyileştirebiliriz. Bu nedenden dolayı, hem bilim hem de sahte bilim tarihini anlamak bizim için bu kadar önemlidir. On yedinci yüzyıl Hollanda filozofu Baruch Spinoza en iyisini söylüyordu: “İnsan hareketleriyle alay etmek, hayıflanmak, onlara tepeden bakmak için değil ama onları anlamak için sürekli çaba göstermiştim.”
Prof. Dr. Michael Shermer
https://www.cafrande.org/bizi-sacma-seylere-inanmaya-yonlendiren-yirmi-bes-yanlis-dusunce-prof-dr-michael-
0 notes
falcibaba · 2 years ago
Text
Telekinezi
Tumblr media
Telekinezi Nedir?
Telekinezi düşünce gücü ile, fiziksel yardım olmadan, konsantre olarak nesnelerin hareket ettirilme işlemlerinden oluşmaktadır. Maddelerin düşünme gücü yardımı ile kontrol altında tutabilme durumuna teleknezi adı verilir. Teleknezi kelimesi Yunancadan gelme bir kelimedir.  Uzaktan kontrol altına alma anlamına gelir. Bu durumun gerçek olduğuna dair ortada kesinlikle bilimsel açıdan bir kanıt bulunmaz.
Tumblr media
Telekinezi İnsanlar üstünde her daim merak uyandırmayı başarmış olan teleknezi, üstünde şu güne kadar birçok alıştırma ve araştırma yapılmıştır. Yapılmış olan araştırmalar sonucunda fiziksel açıdan herhangi bir temasa geçilmeden sadece ama sadece düşünce gücü yardımı ile hareket ettirebilme olayının bilimsel anlamda açıklanmasının mümkün olmadığı ortaya çıkmıştır. Konu hakkında yapılmış olan birçok deney sonucunda düşünce gücü yardımı ile nesnelerin hareket ettirilmesi yetenekleri üzerinde halen araştırma da yapılmaktadır. 2006 yılında dünyanın belli başlı ülkelerinde 380 tane bilimsel deney yapılmış ve bu deneyler sonucunda sadece küçük bir etki varlığı ortaya çıkartılabilmiştir. Teleknezi yapmak hal arasında kabul gören bir durum değildir. Telekinezi parapsikolojisinin bir dalıdır ve para psikologlar telekineziye psikokinezi demektedir. Telekinezi konusunda yapılan deneyler neticesinde en başarılı ve en etkili olan isimler arasında İsrail psişik olan UriGeller ve Rus psişik olan Nina Kulagina yer alır.
Telekinezi İle Neler Yapılabilir
- Çatallar, gazeteler, dergiler vb. cisimler oynatılabilir. - Anahtar, kaşık ya da metal olan başka cisimlerin şekli değiştirilebilir. - Psişik enerjisi topları, bu toplar insanların enerjileri ile ortaya çıkmaktadır. Bu topları ortaya çıkartıp fırlatma imkânı bulunur. - Telekinezi konusunda ileri düzeydeyseniz ışıkları açabilir, kapı kilitleyebilir ya da camları açıp kapatabilirsiniz. Telekinezi Dersleri Telekinezi derslerine başlarken; - Vakit seçmek oldukça önemlidir. Çünkü bu aman diliminde konsantrasyon olunması gerekir. Telekinezi için en uygun olan zaman ise sabah erken saatlerdir. - Telekenizi derslerine en basit olan kâğıt ve iğne yöntemi ile başlanır. Derse başlamak için içen yapıya sahip olan diktörgen şekilde kesilmiş parşömen kâğıdı hazırlamak gerekir. - Konsantrasyon olmak için kesinlikle düşüncelerinizin önüne geçecek olan her türlü şeyi aklınızdan çıkartmanız gerekir. Gözlerinizi kapatın ve aklınıza gelen şeyi ortadan kaldırasıya kadar gözünüzü kesinlikle açmayın. Zihninizin var olan düşüncelerden arındığını hissedin. - Telekineziye başlayacağınız gün sonuca ulaşmak adına her türlü çabayı göstermek gerekmektedir. Çoğunlukla ilk zamanda sonuç almak mümkün değildir. - Kesilen ve hazırlanmış kâğıda 30 derece olacak bir açı ile üstten bakarak odaklanmanız gerekmektedir. Odaklanma sağlandıktan sonra kâğıdın döndüğünü düşünmeniz gerekir. Bunu hayal etmek yetmeyecektir. Düşüncelerinizde kâğıdı kendinizin döndürdüğünü yerleştirmelisiniz. Sakin bir şekilde kâğıdın döndüğünü düşünmeye devam etmelisiniz. Bugün olmasa bile ilerleyen günlerde mutlaka olacaktır.
Telekinezi Teknikleri
Alevi Yakalamak ve Hissetmek Tekniği Alevi yakalamak için öncelikle mum yakmak gerekir. Mumun devamlı olarak yanması için rüzgâr olmayan bir ortamda bulunmak gerekir ve mumu hissetmek oldukça önemlidir. Muma odaklanmalısınız ve sadece mum ile kendinizin orada olduğunu düşünmelisiniz. Alevi yakalamak konusunda inanç oldukça önemlidir. Mumun alev kısmını kişilerin kendilerinin bir organı ya da uzvu gibi hissetmesi gerekir. Alevi istediğiniz her an hareket ettirebileceğinizi düşünün. Telekinezi teknikleri arasında en basit tekniktir. Sonuç almaya devam edinceye kadar uğraşmalısınız. Balon ve Psiball Tekniği İlk olarak Psiball psişik topudur, yani enerji topudur. Bu teknik zor bir tekniktir. Elinize bir adet balon almalısınız ve ellerinizi balonun iki tarafından değecek şekilde konumlandırmak gerekmektedir. Bundan sonra konsantre olup odaklanmanız gerekir. Kişilerin vücutlarında var olan enerjilerini tamamen avuç içlerine ve ellerine geldiğini
Tumblr media
hissetmesi gerekir. Ellerin iç kısmında ısı ile ortaya çıkan enerjinin bir top haline geldiğini düşünmelisiniz. Başarılı olamazsanız kesinlikle denemeye devam etmelisiniz. İmajine Tekniği Önünüze bir adet kâğıt koyun ve vücudunuzun her noktasında enerji olduğunu hissetmelisiniz. Gözlerin kâğıda odaklanması ve kapatılması gerekir. Vücudun her noktasında bulunan enerjinin kâğıt etrafında olduğunu hissetmelisiniz. Enerjinin ve kendi gücünüz ile kâğıdı aşağı, yukarı, sağa, sola hareket ettiğini hayal edin. Bu teknikte konsantrasyonun tam olması önemlidir. Önemli düzeyde sonuç alamayan kişilerin kâğıdı hareket ettirme kısmını devamlı olarak tekrara etmesi gerekir. Tünel Tekniği Bu teknik için küçük ama hafif olan bir eşya kullanmak gerekir. Ağır olan eşya ile bu teknik üzerinde çalışan kişiler genelde başarısız olmuştur. Bu teknik için zihnin tamamen boşaltılması ve arınması gerekir. Seçeceğiniz eşya bir iğne ise onunla kendi aranızda bir tünel kurmanız gerekir. İğne ve sizin tünelde olduğunuz düşünün ve çevrede bulunan her şeyi tünel dışında bırakmayı unutmayın. Konsantre olarak iğneyi ittirdiğinizi düşünmelisiniz. Psibal Oluşturma Tekniği Psiball yani enerji topu vücutta bulunan enerjinin şekillendirilmesi ile alakalı olan bir tekniktir. Ellerinizi ön kısmınıza doğru getirin ve avuç içleri yukarıya bakacak şekilde durun. Sonra gözlerinizi yavaş yavaş kapatın ve kendinizi rahatlatın. Avuç içlerine gelen sıcak ve etrafında bulunan enerjiyi hissedin ve enerji topuna yoğunlaşın. Devamlı olarak ve git gide bu enerji topunu kendinizin güçlendirdiğinizi ve büyüttüğünüzü hissettirin. Bu hislerin tamamını zihninize yerleştirin ve masa ya da dolap üzerinde yer alan kâğıt gibi hafif olan şeylere doğru fırlatın. Kavanoz Tekniği Bu teknik birkaç tane nesne ayarlamak gerekir. Bu nesneler; - 1 adet dikiş iğnesi - 1 adet ip - 1 adet pin pon topu - 1 adet kapaklı olan bir kavanoz Kavanoz tekniği için yapılması gerekli olan hazırlık aşaması; - İğnenin delik kısmından kavanozun 4/3 gelecek kadar ip geçirmeniz gerekiyor. - İğnenin uç kısmını pinpon topuna batırmalısınız ve iğne pinpon topundan düşmemelidir. - İğne geçirilmiş olan ipi diğer ucunu kavanoz kapağının orta kısmına yapıştırarak kavanozu kapatmalısınız. - Kavanoza baktığınızda sağa, sola ve tabana değmeyen ve orta kısmından ip ile asılı duran pipon topu durmalıdır. - Tüm ayarlamalar detaylara göre hazırlandıktan sonra konsantre olmalı ve asılı duran pipon topunu oynatmalısınız. Su Tekniği Su dolduracağınız kabın üstü açık olmalıdır. İçine su doldurup 1 tane pet şişe kapağını bırakmalısınız. Sonra konsantre olmalı ve pet şişe kapağını tüm düşüncelerden sıyrılarak oynatmalısınız. Read the full article
0 notes
eserozetlerim · 4 years ago
Text
Paragraf Konu Anlatımı ve Örnekleri 2021
New Post has been published on https://eserozetleri.com/paragraf-konu-anlatimi-ve-ornekleri-2021/
Paragraf Konu Anlatımı ve Örnekleri 2021
Tumblr media
Paragraf Konu Anlatımı ve Örnekleri 2021
Paragraf Konu Anlatımı TYT Sınavı için çok önemli bir yere sahiptir. Bu yazımızda Paragraf Örnekleri ve Soru Çözümleri ni sizlerle paylaşıyoruz. Öncelikle Paragraf Nedir ve nasıl okunmalıdır? sorularıyla başlayalım. Bir olayı, düşünceyi, durumu veya kavramı anlatan cümleler topluluğuna paragraf adı verilir. Paragrafta cümleleri bir zincirin halkaları olarak düşünebilirsiniz. Bu cümleler birleşerek zincirin tamamını oluştururlar. Bu makalede Paragraf Konu Anlatımı ve Örnekleri ve Paragraf Soruları bulabilirsiniz.
Paragrafta Anlatım Teknikleri Konu Anlatımı
Yazarın anlatacaklarını ortaya koyma biçimi paragrafta anlatım tekniklerini oluşturur. Anlatılacak konuya göre bu yöntemlerden biri seçilir ve paragraf oluşur. Bu anlatım teknikleri 4’e ayrılır;
Betimlemeyici Anlatım:
Betimleme, varlıkları gözle görülebilecekmiş gibi niteleyerek anlatma şeklidir. Bütün duyulardan yararlanılan bu anlatım tekniğinde özellikle görme duyusu kullanılır. Betimleyici anlatım biçiminde amaç varlığı belirgin nitelikleriyle birlikte tanıtmaktır. Betimleyici anlatımlarda paragrafımı okuduğumuz zaman gözümüzde bir görüntü oluşur, bu şekilde kolaylıkla diğer anlatım türlerinden ayrımı yapılabilecektir.
Örneğin; Açık mavi gökyüzünde sapsarı bir güneş beliriyor. Kahverengi dağların arasında kırmızı çatılı bir ev var. Bunun çevresinde yemyeşil ağaçlar ahenkle dans ediyor. Ağaçların arasında küçük büyük kuşlar uçuyor.
Öyküleyici Anlatım:
Yazarın yaşanmış veya tasarlanmış bir olayı anlattığı anlatım biçimine öyküleme denir. Paragraf okunduğunda olay bir hikâye gibi hayalimizde canlanır. Olay, kişi, yer ve zamana ağırlık verilir.
Örneğin; Soğuk bir günde papatya almak için bir dükkâna girdim ve girdiğim anda etraftaki sıcaklığı yüzümde hissettim. Mutlu, mutsuz bir sürü insan koşuşturmaca içindeydi. Anneme aldığım bu papatyaların onu ne kadar çok sevindireceğini düşünüyordum.
Açıklayıcı Anlatım:
Açıklayıcı anlatım, yazarın bilgi vermek ve bir şeyler öğretmek istediğinde kullandığı yöntemdir. Ders anlatımları, örnekler açıklayıcı anlatım türüne girer. Makale, deneme, fıkra gibi yazılarda da açıklayıcı anlatım türü kullanılır. Nesnel bir anlatım biçimidir.
Örneğin; Konferans, belirli bir konuda belirli bir topluluğa yapılan konuşmadır. Konferansı veren kişi konusunu iyi seçmelidir ve hitap ettiği topluma uygun bir biçimde konferansı yürütmelidir.
Tartışmacı Anlatım:
Bu anlatım biçiminde yazar kendi doğrularını okuyucuya inandırmak ister. Tartışmacı anlatımda genellikle bir eleştirilecek bir düşünce olur ve bu eleştirinin doğru olduğuna inandırmak için yazar adeta okuyucuyla tartışıyormuş gibi anlatır.
Örneğin; Sanatçı eserini sanat için oluşturmalıdır derler. Sanatçı, toplumu veya insanları yansıtmıyorsa öyle eserler beni ilgilendirmez. İnsana yakın olmayan bir eser benden uzak dursun.
Paragrafta Konu ve Ana Düşünce
Paragrafta Konu Örnekleri
Konu, paragrafta üzerinde durulan duygu ve düşüncelerdir. Her şey bir paragrafın konusu olabilmekle birlikte, Ne anlatıyor? Sorusunun cevabı paragrafta konuyu belirler. Parçada en çok anlatılan şey paragrafın konusunu belirleyecektir.
Örneğin; Sonbahar geldi, ağaçlar yapraklarını dökmeye başladı kuşların da göç vakti yaklaştı. Yazlıklar sessizleşti sahiller tenhalaştı …. Sonbahar doğayı değiştirdiğini göstermeye başladı.
Konu: Sonbaharın doğada meydana getirdiği değişiklikler
Paragrafta Başlık
Paragrafın konusunun bir ya da birkaç sözle ifade edilmesidir. Paragrafın bir başlığının olması için öncelikle paragrafın konusunun belirlenmesi gerekir. Paragrafta konu örneğinde verdiğimiz gibi Sonbaharda doğadaki değişim gibi bir başlık belirleyebiliriz.
Ana Düşünce
Adından da anlaşılabileceği gibi paragrafta anlatılmak istenene ana düşünce adı verilir. Yazar niçin yazıyor, bu paragraf niçin yazıldı? Sorularının cevabıdır. Ana düşünce paragrafın içinde bir cümle olarak da belirtilebildiği gibi paragrafın genelinden de çıkarılabilir. Ana düşünce genellikle ilk veya son cümlede yer alır. Ama emin olmak için metinin tamamını okumak gerekmektedir.
Buna yönelik yukarıda vermiş olduğumuz sonbahar örneğinde, ana düşünce sonbahar doğada birtakım değişikliklere sebep olur şeklinde belirtebiliriz.
Paragraf Yapısı
Bir paragrafın yapısı giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşmaktadır. Paragrafta Yapı Konu Anlatımı bu bölümde detaylı bir şekilde işlenecektir. Paragrafta yapı soruları çözerken neler yapmanız gerektiğini anlattığımız bu bölümü pekiştirmek için mutlaka bol bol soru çözümüne ağırlık vermelisiniz. Böylece okumalarınız hızlanacak dolayısıyla da çözüm süreniz azalacak.
Giriş Bölümü
Paragrafta yer alan ilk cümledir. Giriş cümlesinde örnek ve ayrıntılar yer almaz. Giriş cümlesinde bağlayıcı kelimeler kullanılmaz. Genellikle tek cümledir, dil ve düşünce bakımından bağımsızdır. Bu cümlelerden önce hiçbir açıklamaya gerek yoktur.
Örneğin; Özgün eserler dünyada yaşam devam ettiği sürece varlığını sürdürür.
Gelişme Bölümü
Paragrafta konunun artık açıklandığı ve örneklerin gösterildiği bölümdür. Gelişme bölümünde örnekler verilir, benzetmeler veya karşılaştırmalar yapılır. Bu bölümdeki cümleler hem kendinden önceki hem de kendinden sonraki cümlelerle ilgilidir. Yapılan açıklamaların yeterli olduğu varsayıldığında gelişme bölümü sonlanır ve sonuç bölümüne geçilir. Düşüncenin akışını bozan cümle soruları bu bölümle alakalı sorulardır.
Örneğin; Öyle ki yediğimiz yemeklerden bile vücudumuza çokça miktarda zehirli kimyasal maddeler giriyor.
Sonuç Bölümü
Paragrafta konuyu özetleyen bölümdür. Bir iki cümleden oluşur. Ana düşünce giriş veya gelişme kısmında belirtilmemişse sonuç bölümünde ifade edilir. Sonuç cümleleri bundan dolayı, bu yüzden, çünkü, oysa gibi bağlaçlarla başlayabilir.
Örneğin; oysa bütün yazarlar genellikle hayatlarını kaleme almıştır.
Paragraf Tamamlama Konu Anlatımı ve Paragraf Çıkmış Sorular
Bu tür sorularda paragrafın başına sonuna veya ortasına gelebilecek cümlelerin bulunması istenir. Paragraf çıkmış sorular ile kolayca bu konuyu pekiştireceksiniz. Paragrafın başına gelecek cümlelerde giriş cümlesi özellikleri, ortaya gelebilecek cümlelerde gelişme cümlesinin özellikleri, sonuna gelebilecek cümlelerde ise sonuç cümlesinin özellikleri dikkate alınmalıdır.
Örnek:
…..Ozanlar da yazarlar da yaşantı işçisidir bir bakıma. Gerçek yaşamdan, nesnel dünyadan kazandıkları yaşantıyı yeniden üretirler. Bu yeniden üretme ya da yaratma süreci içinde estetik bir tat katarlar ona; coşku ve düşünceyle beslenen bir özle yoğururlar onu. Yoğurdukları özü, okura ulaştıracak uygun yollar, uygun biçimler ararlar. Şiir, öykü, roman, oyun gibi türlere özgü yasaların içinde yeni konumlar kazandırırlar yaşantıya.
Bu parçanın başına, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Yazınsal yaratının gücü, okurda düşünsel bir değişme yaratmasına bağlıdır
B) Okur, romanda, şiirde ya da öyküde karşılaştığı yaşamı, düş dünyasında değiştirerek ge­liştirir.
C) Kimi sanatçılara göre yazınsal yapıtlar, okurun yaşamı algılama gücünü artırmalıdır
D) Gerçekte türü ne olursa olsun, her yazınsal yaratının malzemesi yaşantıdır.
E) Şiirler, romanlar, öyküler okurun yüreğinde yeni duygular uyandırmayı amaçlar.
Çözüm: Parçada ozanların ve yazarların gerçek yaşamdan aldıklarını birtakım aşamalardan geçirdikten sonra değişik yazın türlerine dönüştürdükleri anlatılıyor. Dolayısıyla türü ne olursa olsun her yazınsal yapıtın temelinde yaşam vardır. Zaten parçanın ilk cümlesinde ozan ve yazarların “yaşantı işçisi” olarak tanımlanması D seçeneğindeki “her yazınsal yaratının malzemesi yaşantıdır” düşüncesiyle bire bir örtüşmektedir. Cevap D seçeneğidir. (ÖSS-2003)
Paragrafı İkiye Bölme:
Yazar anlatmak istediği konuyu anlatırken bir konudan farklı bir yere geçiş yaparsa yeni bir paragrafa başlaması gerekir. Paragrafı iki parçaya bölen cümle genellikle gelişme bölümünde aranmalıdır. Bazen aynı konunun başka bir yönüne değinilirken bazen de tamamen farklı bir konuya geçiş yapılabilir.
(I) Bir zamanlar geceleri oturur, anılarımı, izlenimlerimi küçük defterlere yazardım. (II) Sonra nasıl oldu bilmem ne o küçük defterler kaldı ne de bende o sayfalara bir şeyler karalama isteği. (III) Belki de yaşamın bin bir türlü zorluğu bana bu gündelik eğlenceyi unutturdu. (IV) Yıllardan beri çeşitli günlükler okuyorum: Gide’in, Green’in … (V) Alfred de Vigny’nin “Bir Şairin Günlüğü”nü de dilimize çevirdim. (VI) Günlük türüne karşı duyduğum yakınlık, Salah Birsel’in “Günlük”ünü okuduktan sonra daha da arttı.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A)II.
B)III.
C)IV.
D)V.
E)VI.
Çözüm: Parçanın ilk üç cümlesinde yazar, yazdığı günlüklerden ve daha sonra bu gündelik eğlenceyi unuttuğundan söz etmektedir. IV. cümleden itibaren ise çeşitli yazarlardan okudu­ğu ve çevirdiği günlüklerden söz ettiği için ikinci paragrafın IV. cümleyle başlaması uygun olur. Cevap C seçeneğidir. (2010 YGS)
Paragrafın Akışını Bozan Cümle
Paragraf Konu Anlatımı ve Örnekleri 2021 dersimizin son kısmında paragrafın akışını bozan cümle soruları için örneklere yer vermek istiyoruz. Burada öğrendiklerinizi pekiştirmek için bol bol soru çözümü yapmayı unutmayın. Paragraf çıkmış sorular ile sınav soru sistemine aşina olabilirsiniz.
Paragrafta birbiriyle uyumlu olan cümlelerin arasına alakasız bir cümle girdiğinde paragrafın anlam bütünlüğü bozulacaktır. Bu cümle paragraftan çıkarıldığında kendinden önceki ve sonraki cümle bir anlam bütünlüğü içerisinde olacaktır. Böylece akışı bozan cümlenin sağlaması da yapılabilir.
Örnek:
(I) Komik kavramıyla ilişkili olan mizah ve hiciv, yöntemleri, amaçları, konuları bakımından birbirinden ayrılmaktadır. (II) Toplumdaki veya insandaki sıra dışı olduğu için gülünç bulunan şeyleri güzelleştirerek komik göstermek sanat yoluyla olur. (III) Düzeltilebilir kusurları ele alan mizahın amacı, bunları abartarak sergilemektir. (IV) Komik olan şeye karşı hoşgörülüdür, eğlendirirken toplumsal aksaklıkları fark ettirmeye çalışır. (V) Oysa hiciv yermeye yönelik bir saldırı biçimidir, komik olan kusuru ortadan kaldırmayı amaçlar, bağışlayıcı değildir. (VI) Hedef aldığı kişiyi toplum içinde küçük düşürmek için, dilin sağladığı bütün olanaklardan yararlanır.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II.
B) III.
C) IV.
D) V.
E) VI.
Çözüm: II. cümle farklı bir konudan söz ettiği için düşüncenin akışını bozmaktadır. Cevap A seçeneğidir. (2010 YGS)
Paragrafta Cümlelerin Yerini Değiştirme
Bir paragraftaki iki cümle yer değiştirilerek belirtilebilir. Ve sınavda bu değişikliğin düzeltilmesi istenilebilir. Bu tür sorularda da giriş ve sonuç cümlelerine odaklanmakta fayda vardır.
Örnek:
(I) Kırmızı ve sarı iki renk, bu mavi fonlu sulu boya tablonun üzerinde o kadar fazlaydı ki insana ürperti veriyordu. (II) Yıllardır görmeye alışık olmadığımız küçük bir sayfiye arabasıydı bu. (III) Aracın dört bir yanı değişik müzik aletleri çalan kişilerin resimleriyle donatılmıştı. (IV) Resimler, bütün müzisyenler toplu halde bir ezgiyi çalıyorlar gibi bir duygu uyandırıyordu görende. (V) Bir çıngırak sesi beni yarı uyanık halde bulunduğum öğle sıcağında kendime getirdi.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangileri yer değiştirirse parça anlamlı bir bütün oluşturur?
A) I. ve II. B) II. ve IV. C) III. ve V.      D) III. ve IV.      E) I. ve V.
Cevap: E şıkkı
Paragrafta Yardımcı Düşünce
Paragrafların hepsi bir ana düşünce üzerine yazılır. Bu ana düşünceleri destekleyen ve geliştiren cümleler ise yardımcı düşünceyi oluşturur. Sınavlarda bu tip sorular olumsuz ifadeler kullanılarak sorulmaktadır. Bu tarz sorularda içinde değinilmeyen, söylenmeyen bir düşünce sorulmaktadır.
Örnek:
Karagöz oyunu Osmanlı – Türk toplumunun yüzyıllarca yaşamış sanat dallarından biridir. Tanzimat’tan bu yana özellikle Cumhuriyet döneminde yerini Batı’dan gelen sinema ve tiyatroya bırakmıştır. Bu sanat dalı, bugün bize çok uzak ve yabancı gelen islam uygarlığı döneminde, halkın dilini, inançlarını yansıtan zengin bir kaynaktır. Geçmişi tanımak ve öğrenmek isteyenler bu kaynağı değişik açılardan değerlendirebilir.
Bu parçada, Karagöz ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Toplumsal yaşamı yansıtan bir geçmişi olduğuna
B) Günümüzde yerini başka sanat dallarının aldığına
C) Güldürü öğelerinden yararlanarak oluşturulduğuna
D) Farklı yönlerden incelenmeye uygun bir kapsamı bulunduğuna
E) Eski dönemler hakkında bilgi verdiğine
Cevap: C Şıkkı (ÖSS-1994)
0 notes
hmustak · 8 years ago
Text
Farkındalığınızı arttıracak ve okuduktan sonra unutamayacağınız 10 kitap
“Bir kitabı kapağına göre yargılama” diye söz vardır ya hani, okurken neler öğreneceğini, hangi alemlere dalacağını kapağına bakarak anlayamazsın. Hele ki kişisel değişim / gelişim kitaplarından bahsediyorsak. Bu hafta kapağını hatırlamadığım ama anlamları, okurken hissettirdikleri aklımdan çıkmayan birkaç felsefe ve kişisel gelişim kitabını sıralıyorum. Hepsinin güneşlenirken göz gezdirilmekten, fotoğrafının paylaşılmasından daha fazla kıymeti hak ettiğini, anlaşılması için ciddi konsantrasyon istediğini de belirteyim. İşte listem:
MS 2150 Bir Makro Felsefe Klasiği / Thea Alexander
İlk sıraya bunu koymamın sebebi, bugün bile düşündüğümde içimin titremesine sebep olması. MS 2150 bir kişisel gelişim kitabı değil. İnsana kökü olmayan bilgiler vermiyor, anlık rahatlık hissetmesine sebep olmuyor. Mikro evren, makro evren anlamlarını sorgulatan, insanlığın ulaştığı makro düzeyi ve en yüksek anlayışı gözler önüne seren muh-te-şem bir felsefe kitabı. Hem akıcı, hem şaşırtıcı, sürpriz sonuyla da birkaç gün aklınızı işgal edecek son derece etkileyici bir kitap. Çok başka.
Tanrılar Okulu / Stefano D’anna
Bu kitaba da yalnızca bir kişisel gelişim kitabı diyemeyiz. Ezoterik bilgi mi istersin, insan hayatında kırılamayacak hiçbir döngü olmadığını kavramak mı istersin, okuduklarına hayal ürünü mü dersin bilmiyorum. Bildiğim, Dreamer’ın öğretilerinden çok faydalandığım ve okudukça daha fazlasını öğrenmek için korkunç bir arzu duyduğum. Sözde bilgiler içeren kitapların çok dışında bir kitap bu, çok gönülden tavsiye ediyorum.
%100 Düşünce Gücü / Jack Addington
Bu kitap benden torpilli. 1999 yılında henüz 17 yaşımdayken okuduğum, mevcut halimizle her şeyi anlamadığımı, farklı bilgilerin de olduğuna emin olmama sebep olan ilk kitaptı bu. Anlatımı basit, yalın ve kolay okunuyor. Farkındalık bir ders olup okullarda işlenseydi, bu kitap kişisel gelişim 101 dersinin ilk kaynağı olurdu.Yeni merak salanlar için çok uygun. Zorlanmadan, yorulmadan bir çırpıda okunacak kitaplardan.
Evrenden Torpilim Var / Aykut Oğut
Aykut Oğut ve Esra Banguoğlu, Türkiye’de “yaşam koçu” denildiğinde akla gelen ilk isimlerden. Hiçbir şey almamış olsanız bile kitabın sonunda kendinizi bolca “ahaaa, demek ki böyleymiş” derken ve anlatılanları pratik yaparken bulursunuz. İçinde bolluk, bereket, ilişkiler, ne ararsanız barındırıyor. Bu kitabı farklı kılan şey şu, yazarı anlattığı her deneyimi deneyimlemiş ve öğrettiklerini kendi üzerinde uygulayıp sonuçlar üzerine kitabı yazmış. Bir insanın fikrine saygı duymaya sebep olan şey de budur aslında, kendinde ne kadar uygulayabilmiş onu sorgularsın. Bu anlamda karşılığını fazlasıyla verdiğinden emin olabilirsiniz.
Mirdad’ın Kitabı / Mihail Nuayme
Yazarın ilk ve tek kitabı. Gerçekten ismi bu mu, bilmiyorum ve sanmıyorum. Okuması ağır bir kitaptır ve tüm bu kitapların atası gibidir. Felsefeyle mistisizmin harmanlanması. Evrendeki tüm deneyimleri kapsayan, Mirdad’ın öğrencileriyle yaptığı konuşmalardan oluşan bir kitap. Güneşlenirken değil belki ama tüm bir hafta sonunu kendiyle geçirmek isteyenler için çok iyi bir seçim, her türlü ilişki biçimine, evrene, paraya ve kendine başka bir gözle bakmayı sağlayan bir şaheser.
Başarının 7 Spiritüel Yasası / Deepak Chopra
Deepak Chopra 30’un üzerindeki kitabıyla dünyanın en tanınmış alternatif tıp uzmanlarından. Kitaba gelince, içi birbirinden tatlı 7 spiritüel yasayı en yalın haliyle anlatan bir cep kitapçığı. İçsel güç yasası, alma-verme yasası, karma yasası, en az çaba yasası, niyet ve arzu yasası, zihinsel bağımsızlık yasası, hayatın amacı yasası akıcı bir dille anlatılmış. Sonundaki meditasyon teknikleri eki de muazzam. Her yere sığar olması da bonusu.
Kadınlar ve Erkekler Nasıl Anlaşırlar? / Nil Gün
Malum, kadınlarla erkeklerin kafası aynı şekilde çalışmıyor. Biz kadınlar daha durağan enerjiyle hareket ederken onlar daha hareketli. Nil Gün de bu kitapta kadın ve erkekleri belirli arketipler olarak tanımlamış. Kafanızda “ya bu adam neden böyle davranıyor? Aslında o da ben de aynı şekilde hissediyoruz ama…” gibi sorular varsa sizin için doğru kaynak olabilir. Üstelik sizin de kendinizi tanımanızı sağlayacak, örneğin bir amazon kadını mı, mistik bir ruh mu olduğunuzu fark ettirecek, temel ilişki dinamiklerini bilişe  geçirmenize yarayacak, okuması çok zevkli bir kitap.
Sıfır Noktası / Joe Vitale
Yazarın bundan önceki kitabı, Zero Limit uzun süre en çok satanlar listesinin başında kalmış olsa da, Sıfır Noktası, içerik olarak ilkinden çok daha fazla derin bilgileri kapsayan, içindeki egzersizlerle sizi meşgul edecek ve farkındalığınızı yükseltecek bir kitap. “Seni affediyorum, teşekkür ederim, özür dilerim, seni seviyorum” cümlelerinin ne kadar etkili olduğunu pratik yapa yapa anlayacaksınız ve sözlerin büyüsünü keşfedeceksiniz.
Çözüm Olmak / Darel Rutherford
Darel Rutherford Amerikalı bir iş adamı ve yaşam koçu. Ara ara workshoplar düzenliyor, Türkiye’de tanınması Aykut Oğut sayesinde oldu, hala beraber çalışıyorlar. Kitabın da adı üzerinde, aslına bakarsanız yaşadığımız her şey bakış açımızla alakalı. Hayatını çözüm odaklı mı yaşıyorsun yoksa sorunların içinde kaybolmayı mı seçiyorsun? Cevabı burada. Kuşlar kadar hafif hissetmek için iyi bir alternatif.
Dokuz Kehanet / James Redfield
Bu kitap bu listenin son kitabı, elbette burada paylaşmadığım nice nice etkili kitap var. On yılda yazıldığı söyleniyor. Ana karakter, yıllardır görmediği bir arkadaşıyla bir yemekte buluşuyor ve hayatını tümüyle değiştiren 9 öğretiye sahip el yazmasına ulaşmak için bir maceraya atılıyor. “Hayatta hiçbir şey tesadüf değildir” kitabın ana mottosu. 2006 yılında filmi de çekilmiş, dileyen filmini de izleyebilir.
Bu listeye ismi çok fazla duyulan, zaten herkes tarafından bilinen kitapları pek koymadım, elbette aralarında yeterince etkili olanlar da var, onları zaten bilirsiniz. Falcılıktan, sözde medyumluktan yaşam koçluğuna kendini atamış kişilerin kitaplarını da özellikle paylaşmadım, onları okudum hatta kimi yaşam koçuyla da çalıştım ama gerek cümleleri, gerek okuyucuya aktardığı hisler bakımından kendi hayatlarında neyi nasıl başardıklarından emin olmadığımdan başkasına önermek konusunda tereddütlüyüm. Bu yazarların hiçbiri popüler anlayışa uygun olarak “kitaplarımı okuyun, bu çok iyi, daha iyisi için bana gelin, eğitimlerime katılın, yoksa zor halledersiniz veya kendi kendinize çalışırsanız unutursunuz” anlamlarına gelen paylaşımlarda bulunmamış, kitapların her biri anlayarak okuyup verilen egzersizleri yaptığınızda fayda alacağınız içeriklerle bezenmiş kitaplar. Unutmayın, hangi kitabı okursanız okuyun, hangi egzersizi yaparsanız yapın ona hayat veren, onun işe yaramasını sağlayan sizsiniz.
4 notes · View notes
vizyonpara-blog · 7 years ago
Text
Düşünce Gücü Nasıl Kullanılır? Nasıl Geliştirilir?
Düşünce Gücü Nasıl Kullanılır? Nasıl Geliştirilir?
  Düşünce gücü kişilerin kendi zihin haritası aracılığı ile çevresindeki sosyal gerçekleri oluşturabilmesine denilmektedir. Aslında düşünce gücü iradenin, hayal edilen olguların, zamanların ve mekanların kişiler tarafından şekillendirilmesine de denmektedir. Kısacası bireyler kendi kimlikleri aracılığı ile olgulardan ve olaylardan etkilenerek şekillendirmeler sağlayabilmektedir.
  Kişilerin…
View On WordPress
0 notes
fenrees · 5 years ago
Text
En Çok Kullanılan Tiyatro Terimleri ve Anlamları
Tiyatroda terimler, adaptasyon, aktrist, aktör, dekor, diyalog, doğaçlama, dram, dublaj, epizot, fars, komeday, kondült, kostüm, kulis, kurgu, perde, reji, rol, sahne, senaryo, tirat, vodvil şeklinde ifade edilirler. Tiyatro terimleri sadece bu seçenekler ile sınırlı olmamakla birlikte farklı olayları, durumları ve kişileri tarif etmek amacıyla kullanılırlar.
Ayrıca Distopik ne demek? Bilgilerini de inceleyebilirsiniz.
Tiyatro Terimlerinin Anlamları Neler?
Tiyatroda terimlerin anlamları şöyledir:
Adaptasayon: Yabancı dil ile kaleme alınana eseri, yerli isimler ve eklemeler ile yeniden düzenleyerek çevirmektir.
Aktör: Erkek tiyatro sanatçısı anlamına gelir.
Aktris: Kadın tiyatro sanatçısını ifade eder.
Diyalog: Tiyatroda iki veya daha fazla kişinin karşıklı konuşma eylemidir.
Bale: Tiyatroda dans ve ritmik hareketler ile ifade edilen müzik eşliğindeki, sözsüz gösteri türüdür.
Dekor: Tiyatro eserine uygun şekilde sahnenin düzenlemesinde kullanılan eşyaların tümüdür.
Doğaçlama: Tiyatrocunun konuya bağlı kalıp, metin sözlerine bağlı kalmadan içinden gelenleri ifade etmesidir.
Dram: Konuların acı ve tatlı yanlarının bir arada verildiği temadır.
Entrik Unsur: Tiyatro eserinin okuyucu ve izleyicide merak uyandıracak detaylara sahip olmasıdır.
Dublaj: Yabancı bir tiyatro veya film eserinden yerli dile uyarlama yapma almamı taşır.
Dublör: Yedek rol oyuncularıdır.
Fars: Basit ve hareketli komedi örgüsü anlamına gelir.
Fasıl: Bölüm veya perde demektir.
Feeri: Doğa üstü olayların kişisel dekor öğelerinin arasında gösterilmesidir.
Fuaye: Tiyatro aralarında oyuncuların ve seyircilerin dinlenmesi için ayrılmış olan alanların ismidir.
Jest: Oyuncuların yüz, el, kol ve ayaklarda yaptıkları hareketlerdir.
Koro: Kadın ve erkeklerden oluşturulan şarkıcı gurubuna verilen isimdir.
Kanto: Tiyatro eserinde öncelikle kadın tiyatrocunun dans ettiği ve şarkı söylediği bölümdür.
Kabare: Güncel konulara ilişkin detayların eleştirisel biçimde sahneye aktarılmasıdır.
Kondült: Rol sırası gelen tiyatrocuya sahneye çıkması gerektiğini anımsatan kişidir.
Kostüm: Rol için giyilmesi gereken kıyafet ve aksesuarlardır.
Kulis: Tiyatro sahnesinin arkasında yer alan ve tiyatrocuların hazırlandığı alandır.
Muhavere: Tiyatro kahramanlarının, oyun içi kendilerine ait konuşmalarıdır.
Perde: Bit tiyatro oyununun bölümlerinden her birine verilen isimdir.
Replik: Oyuncuların birbirlerine söyledikleri kelimelerden her birine verilen isimdir.
Refji: Oyunun yönetilmesinden sorumlu kişileri ifade eder.
Rejisör: Oyundaki rolleri dağıtan ve düzenleyen birey veya yönetmendir.
Revü: Oyun öncesi sergilenen müzikli açılış oyunudur.
Tirat: Oyuncunun sahnede uzun ve kesintisiz şekilde konuşmasıdır.
Temsil: Tiyatro oyununu sahnede oynamaktır.
Tuluat: Tiyatro oyununu yazılı bir metine bağlı kalmadan baştan sona sergileme işlemidir.
Volvid: Tiyatro oyununun hareketli ve eğlenceli konulara dayanan, güldürü modelidir.
Tiyatro Türleri Nelerdir?
Tiyatro çeşitleri şu şekilde sıralanır:
Trajedi: Korku, heyecan, acındırma telkinleri ile ders vermek amacıyla oluşturulan tiyatro performanslarıdır. Bu eski tiyatro çeşidi, Şiirsel bir dil ile yazılması ve belirli yazım kurallarına uyulması özellikleri ile diğer türlerden ayrılır. Yunana tanrısı Dionysos’un şenliklerinde yapılan yarışmalardan doğmuştur. Genellikle beş perdelik oyunlar olarak sergilenirler. Oyun sahnesinin bir köşesinde ise koro yer alır. Kader, ahlak, töre ve gelenek temaları işlenir.
Drama: Trajedi ile komediyi bir arada işleyen tiyatro çeşididir. Tiyatroda sadece Aristokrat zümrenin hikayelerine yer verilmesinin yetersiz olduğu düşünüldüğü anda ortaya çıkmıştır. Üç perdeden beş perdeye kadar oynana ve düzyazı, şiir çeşitlerinde kaleme alınan oyunlardır. Kanlı, çirkin ve gerçekçi detayları seyirciye aktarmaktan kaçınmayan bir tiyatro türüdür. Umut, kuşku, neşe, tasa, facia, komik davranışlar, drama tiyatrosu kapsamında sahneye yansıtılır.
Komedi: Hayatın ve bireylerin gülünç taraflarını sergilemeye dayanan tiyatrı türüdür.
Töre Komedisi: Toplumun aksak taraflarını töre ve geleneklerde yer alan tutarsızlıkları, eleştirel dil ile sahneye taşıyan oyunlardır.
Entrika Komedisi: Şaşırtıcı öğeleri ile öne çıkan ve kandırmacaya dayanan oyunlardır. İnsanların birbirlerini aldatmaya çalışırken yaşadıkları komik durumlar aktarılır.
Karakter Komedisi: Bu oyunlarda bir karakterin özellikleri abartılarak seyirciye aktarılır. Tiyatro temasında, aç gözlülük, cimrilik, duygusallık, kıskançlık gibi hisleri yaşayan bir karaktere yer verilir.
Opera: Tiyatro oyununun konuşmak yerine şarkı söylenerek sahneye aktarılmasıdır. Oyun sırasında müzik yer alan perdelere yer verilir.
Pandomim: Düşünce ve duyguları çeşitli eşyalar, mimikler ve müzik ile her hangi bir konuşma gerçekleştirmeden ifade etme sanatıdır. Pandomim, evrensel bir tiyatro dili olarak kabul edilir.
Tüm bu türlerin haricinde günümüz modern tiyatrosu kapsamında sadece tek bir mekan ve tekbir zaman kavramı üzerinden devam etmeyen, farklı ve yaratıcı fikirlere yer verilen tiyatro oyunları sahneye koyulur. Modern tiyatro çeşidinde özellikle komedi alanında absürt hareketleri yaparak seyirciyi güldürme, sıra dışı dans ve jestler ile dikkat çekme teknikleri kullanılır.
İnsanlar neden ot yemiyor? Merak edilen bilgilere yazımızdan bakabilirsiniz.
Tiyatro Komedisinin Özellikleri Neler?
Komedi tiyatronun nitelikleri şu şekilde sıralanır:
Amacı seyircileri güldürürken düşündürmektir.
Her türlü kaba söze ve şakaya yer verilmesi serbesttir.
Konuların geneli günlük hayat içerisinden alınır.
Ana ve yan Kahramanlar halkın içinde bulunan karakterlerden seçilir.
Üç birlik kuralına uyumlu yazım tekniği kullanılır.
Diyalog ve koro eşliğinde hazırlanan komediler 5 perde şeklinde sahneye çıkarılır.
Manzum olarak düzenlemesi yapılır.
Sadece tek bir karakter üzerinden komik olaylar işlenirken, belirli bir arkadaş gurubunun veya ailenin başından geçenler konu alınabilir.
Sahne performansında oyun girişi ortası ve son aşamasında seyirciden pozitif etki alma amacı taşıyan bir tiyatro şeklidir. Performans kapsamında seyircilerin güldürülebilmesi önem taşır.
Komedi tiyatrosu kapsamında doğaçlama yönteminden yararlanma imkanı bulunur. Tiyatrocular aşırı jestleri kullanmayı tercih ederler.
Töre, entirika ve karakter komedisi şeklinde 3 ana çeşidi bulunur.
Tiyatroda Agora Ne Demek?
Tiyatroda Agora’nın anlamı, pazar yeri olarak bilinir. Antik tiyatroya ilişkin yapılar ortaya çıkmadan önce, oyunların pazar yeri basamaklarında sergilenmesinin tercih edildiği kaynaklarda yer alır. İlerleyen safhada ise Diyonizos Şenlikleri kapsamında Atina Akropolis’in doğu yamacındaki alanda oyunlar sergilenmeye başlanmıştır.
Tiyatroda Alegori Ne Demek?
Tiyatroda Alegori, belirli bir düşünceyi, ahlak kategorisini veya kavramı kişiselleştirerek canlandırmaktır. Canlandırma yoluyla, alegori, simgeden ayrılır. Simge kişisel bir özeti sunarken alagort, imgesel bütünlükte genel özeti sunar.
Agon Nedir?
Agon, Antik tiyatroda ozanlar ve oyuncular arasında sözlü olarak yapılan yarışma çeşididir. Yunan tragedyasında savsöz ve karşı savsöz kavramı bulunur. Bir çatışma halinde öneri ve karşı öneriler ile ortaya koyulan tartışma sahnelerine Agon adı verilir.
Antrakt Nedir?
Antrakt, Tiyatro oynanışında sahnenin düzeltilmesi, bir sonraki perde için tiyatrocunun hazırlanması amacı ile verilen moladır. Bu mola kapsamında izleyicilerin dinlenmesi için de zaman tanınır.
Tarihi Tiyatro Akımları Neler?
Tarihi tiyatro modelleri şu şekilde sıralanır:
Avangart Tiyatro: Yenilikçi ve deneysel tiyatro uygulamalarının kullanıldığı oyunların tümüdür. Genel geçerlik kazanın anlatımları yeni biçimler, alışılmışın dışında hitaplar ve hareketler eklenir.
Anarşi Tiyatrosu: Fransa’da 1881 yılı ile birlikte ortaya çıkan ve Birinci Dünya Savaşına kadar süren ekonomik bunalım etkisi ile işçi sınıflarını konu alan tiyatro eserlerinin tümüdür.
Anlamsızlık Tiyatrosu: İnsanların yaşama ve doğaya karşı giderek uyumsuz hale gelmesini konulan tiyatro biçimidir. İkinci dünya savaşı ardından Fransa’da ortaya çıkmıştır.
Anomin Tiyatro: Kimin yazdığı belli olmayan tiyatro oyunudur. Pabupçu Ahmet’in Maceraları, ortaçağ dinsel oyunları, commedia dell’arte senaryoları anonim tiyatro örnekleridir.
Anti Tiyatro: Kabul edilmiş tiyatro terimlerini ve kurallarını kabul etmeyen, her yönden kural dışı tiyatro akımı oluşturmaya çalışan deneysel yazarların ortaya çıkardığı oyunlardır.
Antik Yunan Tiyatrosu: İ.Ö 2. Yüzyılda kadar uzanan tiyatro türüdür. Bu türde birinci oyuncu rol gereği seyircinin duyacağı biçimde konuşurken, diğer oyuncunun söylediklerini duymadığını varsayıp, bu yönde rol sergiler. Oyuncu doğrudan seyirciye dönerek konuşur ve diğer oyuncu ile göz temasında bulunmaz.
Arkalik Tiyatro: Tiyatronun henüz örgütlenmediği dönemlerde sergilenen küçük çaplı gösterilere verilen isimdir.
Auto Sacremantale: İspanyandaki ilk dinsel tiyatro oyunlarıdır. Kutsal kitaplardan öyküler, ermişlerin yaşantıları, bu tiyatro çeşidinde sergilenir.
Tiyatroda Asal Düğüm Nedir?
Tiyatronun asal düğümü, Baş oyun karakterinin en çok direndiği ve en yüksek gücü harcadığı tiyatro oyunun orta bölümünün başlangıcıdır. İlk asal düğümde gösterilen performasa bağlı olarak oyunun gidişatından ve bitim öncesi en yüksek performansın sergilenmesi gereken son asal düğümdeki başarı hakkında tahmin yapılır.
Herkes için kötü olan alışkanlıklar yazımızı da inceleyebilirsiniz.
Tiyatroda Tablo Nedir?
Tiyatro tablosu,  tiyatroda bir perdelik süreden daha kısa olan performans sürelerine verilen isimdir. Bir perdelik oyun çeşitli tablo sürelerine bölünerek belirli bir program kapsamında oluşturulur. Bu tabloların süreleri ise olayın anlatılış başlıklarına bağlı olarak farklı sürelerde yaralanır.
Tiyatroda Üç Birlik Kuralı Nedir?
Tiyatroda üç birlik kaidesi hakkında detaylar şu şekilde sıralanır:
Üç birlik kuralı olay, zaman ve mekan birliği anlamına gelir.
Aristotoles’in tragedya anlayışının bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır.
Trajedi ve komedi eserleri bu kurala uyarken, dramda bu kurala uyma zorunluluğu görülmemiştir.
Olay Birliği: Tüm hikayenin tek bir ana tema konusu etrafında dönmesi anlamına gelir.
Zaman Birliği: Tiyatroda konu alınana olay saat içinde başlayan ve biten bir olaydır.
Mekan Birliği: Belirli bir yerde başlayan tiyatro oyunu yine aynı yerde sona erer.
Özellikle Komedi türü üç birlik kuralına uygun şekilde sahneye koyulur.
Üç birlik kuralı yanında tiyatro oyuncularının daha iyi performans sergileyebilmesi ve tiyatro sanatının icrası sırasında tüm konuların anlaşılır biçimde ortaya koyulması için terimler kullanılmalıdır. Tiyatro oyununun kaleme alınması, sanatçıların ezberleri, provalar ve sahnede sergileme aşamalarının tümünde tiyatro terimleri üzerinden mesleki iletişim kurulur.
Modern Tiyatronun Özellikleri Nelerdir?
Modern tiyatronun nitelikleri şu şekilde sıralanır:
Klasik tiyatronun kalıpları modern tiyatroda yıkılmıştır.
Yaşamı kalsik tiyatrodaki gibi yüzeysel olarak anlatmak yerine, iç yüzleri ile ortaya koyar.
İnsanların zengin iç dünyalarını ve hayallerini açığa çıkartan hikayelere sahiptir.
İnsanın karmaşık iç dünyası ile ilgili konuları ele alırken komedi öğelerini de konulara ekler.
Modern tiyatroda sahnede saçma olarak gözüken ama komik olan sözler söylenip, aşırı hareketler yapılabilir.
Sadece günlük hayta bağlı olaylar değil gelişen çağın bilim kurgusal konuları da esprili bir dil ile ele alınır.
Modern Türk Tiyatrosu, dram, komedi ve trajedi çeşitleri üzerinden sahneye koyulur.
Çağdaş tiyatro sahnede metne dayalı olarak sergilenirken, belirli zaman dilimlerinde oyuncuların doğaçlama hareketlerine izin verilir.
Montessori eğitimi nedir? Merak edilen bilgiler için yazımızı okuyabilirsiniz.
The post En Çok Kullanılan Tiyatro Terimleri ve Anlamları appeared first on Zovovo - En İyi Bilgi Sitesi.
Kaynak: https://www.zovovo.com/tiyatro-terimleri/
1 note · View note
dryektauzunoglu-blog · 6 years ago
Text
Prag’da Silvanlı bir Dreyfus
Paris’de yargılanan Alfred Dreyfus ve Kiev’de yargılanan Yakov Bok davaları nasıl tarihe mal oldularsa Prag’da 1994’den bu yana yargılanmaktan kurtulamayan, zamanını kendisini savunmakla tüketmek zorunda bırakılan Dr. Yekta Uzunoğlu da mücadelesiyle tarihi romana, filme konu olacaktır.
Xanım Milan
IMPNews — Paris’de yargılanan Alfred Dreyfus ve Kiev’de yargılanan Yakov Bok davaları nasıl tarihe mal oldularsa Prag’da 1994’den bu yana yargılanmaktan kurtulamayan, zamanını kendisini savunmakla tüketmek zorunda bırakılan Dr. Yekta Uzunoğlu da mücadelesiyle tarihi romana, filme konu olacaktır.
Uzun yıllardır Prag’a yerleşen Dr. Yekta Uzunoğlu’nun doğrularının, sonu ufuklara doğru açılmış olan kavgasının temelinde onu besleyen kadim kültürlerin, miraslarının kalıntılarıyla yoğrulmuş, onlardan beslenmiş ve oraya özgü sosyalizasyonuyla tahrip edilemeyen genetik kodlamasıyla dik başlılığı yer almaktadır.
Yıllardır açılan mahkemelerle bu bireyin direncinin kırılacağı, psikolojik gücünün zayıflatılacağı, etkisiz hale getirileceği, amacı doğrultusunda direnç, çaba gösteremeyen biri olarak teslim alınacağı, rahatlıkla cezalandırılacağı, kanatları kırık kuş gibi avuca düşeceği, açılan ağa takılacağı düşünülüyor, hesap ediliyor.
Dr. Yekta’ya karşı yürütülen psikolojik savaşta hukuki, ekonomik yönler ön safa yerleştirilmiş durumdalar. Kişilik kazandığı toplumun ve yıllardır yaşadığı Prag kentinin sakinlerinin değerlerini göz önüne alarak toplumsal saygınlığını sarsma, bütün enerjisini, zamanını gasp etme, böylelikle düşünmesini, yazmasını, kendisine zaman ayırmasını engelleme planlı proğramlı olarak yürütülmekte. Amaca varmak içinde kamu kurumlarının personelleri görevlendirilmekteler, kullanılmaktalar.
Sosyo kültürel yapı göz önüne alınarak Farqin’de (Silvan) sosyalizasyon kazanan bu insana yönelik olarak bütün araçlar devreye konuyor. Kişiliğini zedeleyerek hedefe varılmak amaçlanıyor. Bu doğrultuda bu savaşın zaferle sonuçlanması için oluşturulan çerçevede gelişmelere göre artılar eksiler yerleştiriliyor. Bireyler vagonlara misafir ediliyorlar, rollerini oynayanlarsa ilk durakta trenden indiriliyorlar.
Kendisi 13 yaşına kadar Farqin’de yaşamış, orada kişilik kazanmıştır. Oradaki toplumsal yapının bileşenleri beynindeki kafesin telleri, değerler dünyasının noktaları olarak çok güçlüdürler. Kendisinin toplumsallaşma döneminde kendisinin kişiliğinin şekillenmesinde zayıfa yaşama olanağı vermeyen iri dolu benzeri etkide bulunurlar. Prag’da yaşıyor olmakla bu kalıcı izler silinmez.
O bir öğrenci, bir doktor, bir işadamı, bir yazar, bir ekonomi uzmanı olarak Prag’da yaşamıştır, yaşamaya devam eder. O fiziksel olarak Prag’da, düşünsel olarak da Farqin’dedir, çünkü doğruları orada filizlenmişlerdir. Değişmek istemez. Doğrularıyla bütünleşir, kendisiyle barışıktır.
Geçmişte Çekoslovakya’da, bu ülkede psikolojik savaşın teknikleri “emperyalist-kapitalist sistemin koruyucularına, yayıcılarına karşı” kullanılırdı. Amaç ülke sınırları içindeki insanları “insanı sömüren, insanı metalaştıran vahşi kapitalizmden, insanlık dışı siyasal sistem olan emperyalizmden” korumaktı. Bu ülkede siyasal sistem 27 yıl önce değişmeye başlamıştır.
Bu gün 10 milyon nüfusu olan Çek Cumhuriyeti’nde yüzbinlerce insan geçmişin insani değerlerini aradıklarını, o dönemin insani ilişkilerini özlediklerini, sağlık, eğitim sisteminin kıymetini şimdi anladıklarını açıklamaktan çekinmiyorlar.
Onların bu gün korkusuzca yaşadıkları sorunlardan, sıkıntılardan dolayı kaybettikten sonra önemi anladıklarını, karşı durdukları için de pişman olduklarını vurgulayarak dile getiriyorlar. Bunlardan biri de Dr. Yekta Uzunoğlu’dur. Pişmanlık duyanlar, o dönemi yaşayanlar olarak yıllar sonra o dönemde kültür, güzel sanatlar alanlarına verilen değeri, kıymeti özlem, iç çekerek anlatıyorlar, bugünle karşılaştırıyorlar.
Sistemin değişmeye başlamasıyla mallar eski sahiplerine iade edilmeye başlanmıştır. İş yapmasını bilenler, beceri sahibi olanlar, kapital birikimi hedefine kilitlenenler de palazlanmaya, sermaye sahibi olmaya başlamışlardır. Geçiş dönemleri ülkelere, toplumlara göre gelişmeler gösterirler. Çekoslovakya’da da Çeklere özgü sıkıntılar yaşanır. Değişim selinde yüzebilenler, felç edilenler, boğulanlar…
Prag’da tıp öğrenimi gören Kürd doktor da “iş adamı” olmaya doğru asansörle yükselmeye başlamışken istediği kata varamadan bindiği asansör durdurulur. Kendisi iteklenerek indirilir, darbelenir. Ekonomik anlamda zenginleşme yolu kapatılır. Dahası kelepçelenerek cezaevine doğru gönderilir.
1994’de başlatılan bu süreçte Çekya “kamu kurumlarında görevli olanlar” geçmişin deneyimlerini, tecrübelerini ülkelerine yerleşmiş bir ‘yabancı’ doktora karşı kullanmakta, kendisinin ruh haline etki ederek sonuç almak için farklı yol ve yöntemler uygulamakta sakınca görmezler. Bazı özel ilişkiler bazı özel kişiler kullanılarak, “tehlikeli sermaye, tehlikeli düşman” rozeti yapıştırılan bu yeni girişimci yapmadığı işler, gerçekleştirmediği eylemlerden dolayı suçlanır ve bu suçlamalarda zihinlerde hatalı bir imaj oluşturulması, toplumsal saygınlığının sarsılması amacıyla basına yerleştirilir. Çek bulvar basını sipariş üzerine kendisini çarmıha gerer.
Hayali suçların, gerçek haksızlıkların mankeni yapılan bu insan “vurun kahpeye” kefenine yerleştirilir. Suçlu alın bandıyla mahkemelere çıkarılır. Toplumda unutulmayacak negatif bir imajla hatırlanması sağlanmaya çalışılır. Siyasi, ekonomik savaş içerikli propagandanın etkili olabilmesi için inanılır, ilginç, sık sık yazılan olması tercih edilir.
Propaganda görevini üstlenen medyada haber yapılmasını özellikle önemserler. Ülkelerindeki “yabancı” bir işadamını “kriminal-suçlu” olarak düşünce gücü, yeteneği, bilinci olamayan kişilerin gözlerine doğru iteklerler. Özel tanıkların, şahidlerin sözleri, satın alınan kalemlerin yazıları, çektikleri yada kendilerine servis edilen resimler amaca varmada kullanılan araçlardırlar.
1994’de başlayan süreç 2017 baharında bir şekliyle devam etmekte. Evde bulunan dinleyici aletler “böcekler”, 28 Nisan 2017’de kelepçelenen bilekler, hücrede geçirilen bir gece, serbest bırakılma, Kürd basınında konunun ele alınması, yer verilmesi, gerilim devam ediyor, daha doğrusu ettiriliyor. Kendisinin yargılandığı mahkemeden bağımsız bir denetleme kurumuna gönderilen emirle 15 günde bir bu kurumun görevlisine görünmesi, Prag’da olduğunu kanıtlaması isteniyor. O, 12 Mayıs günü evine dönerken cipinin 4 tekerleğinin de patlatılmış olduğunu fark ediyor.
Amaç Ne?
Sürekli gerilim yaratmak, huzursuz edip kontrolu kaybetmesini sağlamak, kendisini saldırgan konuma düşürebilmek. Kamu kurumlarında görevli güç odakları ellerindeki gücü kullanarak gerilimi artırma ve bu gerilimden çıkar sağlama, hedeflerinde başarıya ulaşma peşindedirler. Onlar, kendileri için ‘potansiyel tehlike’ gördükleri bilgisayarından başka aracı ‘silahı’ olmayan bu insanı kendi çalışma yöntemleri içinde bitirmeyi, etkisiz bir canlı haline getirmeyi hedefledikleri için cipin tekerleklerini patlatmaya kadar inebiliyorlar. Onların psikolojik savaş kurallarına şiddet dahildir. Şiddetten çok rahat şekilde yararlanıyor, fayda görüyor olmalılarki uyguluyorlar.
Kontrollü gerilim stratejisi kapsamında uygulanan şiddet nereye kadar kullanılacak yada tırmandırılacak? Egemenliği ellerinde tutanların bir ‘yabancı’ üzerinde uyguladıkları bu yöntem kendileri açısından sonuç veriyor olmalı, olmasa uygulanmazdı!
Arabanın tekerleklerini kestirenler, evinin giriş kapısının önüne kamyonla çakıl yığdıranlar kısa sürede maddi zarar verdirme sonucunu yaşatanlar arabanın freninin lastiklerini kestirmeyi de düşünüyorlar mı? Niye olmasın ki?
Doktorun yazıları da rahatsızlık veriyor. Onun ilgilendiği, yazdığı konular unutturulmak isteniyor. Fransızların deyimleriyle konuları “mezara gömme” sağlanacaktır. Böyle bir girişimde sonuç kesin ve kontrollü gerilim çerçevesine yerleştirilen bu bireyde tümden etkisiz hale getirilecektir. “Sınırları aşan” doktorun durdurulması, bilgisayarının devredışı kalması sağlanacaktır. Doktor “sınırları zorlayan” yabancı olduğu için etkisiz hale getirilecektir. Doktorun yazılarıyla rahatsız ettiği çevreler “derin ortaklar” dikkatlerden uzakta kendi alanlarında eylem birliği içinde faliyetlerini yürütmeye devam edeceklerdir.
Dr. Yekta’ya karşı Prag şehrinde uygulanan bu kontrollü gerilim stratejisinde geçmişte çok genç, tecrübesiz, apolitik saf yeğeni amaca varmada araç olarak kullanılmış, kullanıldıktan sonra da o genç dahil iki kişi daha doktorla birlikte hapse tıkılarak ömürlerinden bir
kesit çalınmıştır. O kişilerden biri cezaevinde ruhsal olarak hastalanmış bir birey olarak tahliye olduktan kısa bir süre sonra ölür. Diğer ikisi de ruhsal olarak hastalanmış, halen iyileşememiş durumdalar.
Bugünse devam eden bu yargılamada yine doktorun yakın çevresinde yer alan bir birey, geçmişte doktorla duygusal bağı olan biri yönlendirilmekte, yıpratıcı, tüketici olarak çalıştırılmakta, kullanılmaktadır. Bugünkü kontrollü gerilim stratejisinde suçlanan, yargılanan, eline kelepçe takılan doktor mağdurken, saldırıya uğramış olanken suçlanan, yargılanan durumuna düşürülmüş, devam eden mahkemede hapse tıkılması için sahte tanıklıklar, deliller bulunmaya çalışılıyor.
O da bu gelişmeye karşın kendine özgü mücadele tarzını, kendi savaş taktiğini belirlemiş durumdadır. İddiaları, iftiraları, suçlamaları çürütmek, doğruların bilinmesini sağlamak için konulara göre en güvenilir, tarafsız bilirkişileri tespit ediyor, onlardan konulara göre raporları istiyor. Bu raporlar için sürekli ödemeler yaparak mahkemeye sunulmasını sağlıyor. Şimdiyse daha önce var olan bir eksikliği gidermeye çalışıyor. Kürd basınını durumundan haberdar edip kamuoyu oluşturmayı tercih ediyor.
O 1994’den itibaren sürdürülen, sonuçlandırılan davaları kazanmış, kendisini bitirmek isteyenlerin yargılanmalarını, ceza almalarını sağlamıştır. Bu gün var olan oluşturulan psikolojik savaşta maddi, manevi kayıplarına, psikolojik, fiziksel yıpranmalarına rağmen zaferle çıkan kişi olacaktır. Kendi halkının dostu olan, kendi halkı için gerekli olanı, iyi olanı halkına layık gören, halkının mutluluğu, özgürlüğü için çaba gösteren bu kişi kendi bilgisi, birikimi, becerisi dahilinde halkını savunuyor. Halkının avukatlığını, diplomatlığını, doktorluğunu gönüllü olarak, bireysel bedeller ödeyerek üstlenmiş durumda.
Onu gerçeği, temeli ısmarlama siyasi/ekonomik olan ve uygulamadaysa ceza mahkemesinde görülen “adli suç” davalarına dönüştürülen davalarla gözden düşüremeyecekler, toplumsal saygınlığını sarsamayacaklar. Ekonomik, siyasi, psikolojik iflas kafesine haps edemeyecekler. Kendisinin siyasal, diplomatik başarılarını gözardı ettiremeyip, emeğini görünmez kılamayıp, yurtsever şahsiyetine gölge düşüremeyecekler.
Bu insanımızın en son yargılandığı dava düşündürücü, dikkat çekicidir. Konu olarak ele alınmayı, yazılmayı hak ediyor. Bu dava adaletin tam anlamıyla uygulandığı ceza mahkemelerinde, kamu görevlilerinin hukuk çerçevesinde görev yaptıkları bir ülkede onu öldürmek amacıyla evine katil adayı gönderenlerin yargılandıkları, cezalandırıldıkları bir şekilde sonuçlanır.
Onuruyla oynanmak, cezalandırılmak istenen devlet şemsiyesiyle korunmayan bu insanımız Prag ceza mahkemesinde yalnız bırakmamalıdır. Destabilize edilmek istenen bu insanımıza da zorda olan, siyasal saldırıya maruz kalan Avrupa ülkelerindeki cezaevlerine yerleştirilen her insanımız gibi moral gücü gereklidir.
Prag’da yürürlüğe konulan psikolojik savaşda ceza mahkemesinin dosyaları arasına girmeleri sağlanan malzemelerin ne zaman, ne şekilde, nasıl ve hangi ölçüde kullanılacağı planlanmış olmalı. Planlandığı için gece karanlığında kapı çalınıp eller kelepçeleniyor. Bu psikolojik savaşın hedefi, bu kişinin zayıf yönünün tespit edilip oradan vurarak his, düşünce dünyasında derin gedikler açıp, büyütüp kendisini savunamaz duruma düşürmektir.
Onunla dayanışmaya girmek, sesi, çığlığı olmak gerekiyor. Siyasal, diplomatik sabırla, ruhi dirençle ısrarla dosyaya yerleştirilen ‘belge, bilgilerin’ gerçek olmadıklarını belgeleyip, onu yargılamak isteyenlerin yargılanmalarını sağlayıp, bu insanımızın düşünce, duygu dünyasında açılmış olan, daha fazla genişletilmek istenilen delikleri kapatacak yazılar yazılmalılar, davranışlar, eylemler gerçekleştirilmeliler. Kendisinin Çek arkadaşları yazmaya, konuyla ilgili olarak kendi okur kitlelerini bilgilendirmeye başladılar.
Mahkemede kullanılan, kullanılacak üretilmiş ‘belge, bilgilere dayalı’ iddiaları çürütmek için gerçeklerin ısrarla tespit edilmeleri, yerinde ve zamanında kullanılmaları gerekiyor. Adli suç davalarına, ceza mahkemelerine figüran yapılan savunma sistemi zarar gören, direnci zayıflayan birey ne kendisini ne de kendi şahsında halkını koruyabilir. Ne kendisi ne de halkı için verimli, üretici olabilir. Böyle bir gelişme hangi siyasal sistemin temsilcilerinin yararınadır?
O uzun vadede “Ulusal Onurlarımız” listesinde yer almayı hak eden adaylardan biridir. Emile Zola Dreyfus’un haklılığını anlatmak için Fransa Cumhurbaşkanı’na açık mektubu yazmıştı. Mektubu “L’Aurore” gazetesinde “Suçluyorum.” başlığıyla yayımlanmıştı. Anlatımları Fransa’da büyük yankı uyandırmıştı. O Dreyfus’u korumanın, yanında yer almanın bedelini de ödemişti. Bedeli ödemeye hazır olan, ödeyen bir savaşçı olarak da tarihe mal oldu. Bu gün kaç tane Zola rol almaya, rolünü oynamaya hazır? (M.E)
Dr.Yekta Uzunoglu
31.05.2017
0 notes
bhedana · 6 years ago
Text
“Tarihteki tüm başarılı insanlar ister oyuncu, yazar, müzisyen, siyesetçi, devlet adamı, asker, bilim adamı olsun, ister din adamı veya ermiş olsun zihin gücü sayesinde başarıya ulaşmışlardır. Onların başarıları şans eseri değil, zihinsel güç sayesindedir. İyi odaklanmaktaydılar, bu yüzden de yetenekli zihine sahiptiler. Yaratıcı olmak için zihinsel sessizlik veya düşüncelerin durması şarttır. Düşünce durunca zihinsel güç yaratıcı yönde kullanılır. Sonra zihin bu yaratıcı içgörüyü şekillendirir. Büyük bilimadamları ve sanatçılar yaratıcı dürtünün zihinsel bir sessizlik zamanında geldiğini bildirmişlerdir. Yaratıcı olmanın nedeni bireyin nasıl düşüneceğini bilmesi değil, düşünmeyi nasıl durduracağını bilmesidir. Yoga teknikleri sayesinde birey düşüncelerini istediği zaman durdurabilir ve yaratıcı potansiyeli ortaya çıkarabilir.”
Yoga Dharana Konsantrasyon
Büyük Yoga Üstadı Akif Manaf
0 notes
yonetimakademisi-blog · 7 years ago
Text
Duygu Odaklı İletişim Teknikleri Eğitimi
Duygu Odaklı İletişim Teknikleri Eğitimi
1.Bölüm : Amigdala Etkisi Eğitimin Amacı  : Katılımcıların, duygularını tanımalarını, duyguların rehberliğinden yararlanmalarını, olaylara ve durumlara farklı açıdan bakmalarını sağlayarak içsel yaşam kalitelerini yükseltmek. Katılımcı Profili  : Duygularını tanımak, duygusal farkındalık kazanarak bakış açısını değiştirmek isteyen herkes. Eğitim Süresi      : 3 Saat Eğitimin İçeriği  :
Duyguların fizyolojik oluşumu
Amigdala
Düşünce – Duygu – Davranış süreci
Olumsuz duyguların enerjisini olumluya çevirebilmek
Duygu yönetimi yol haritası
Tepkili olmak – Etkili olmak
  Bölüm: İletişim Tercihleri
Eğitimin Amacı  : Kişilerarası düşünce ve duygu alışverişinde bulunurken, zorlayıcı şartlar altında bile, iletişim sanatını uygulayarak, olumsuz davranışlar yerine olumlu davranışları kullanma yollarını göstermek. Katılımcı Profili  : İnsanlarla yapıcı iletişim kurarak, kazan – kazan anlayışı çerçevesinde isteyen herkes. Eğitim Süresi      : 4 Saat / 1 Gün Eğitimin İçeriği  :
Katılımcıların iletişim tercihlerinin analiz edilmesi.
Kişilerin iletişim tercihlerine uygun davranmak.
Davranış envanteri
Sözsüz mesajları okuyabilmek
İletişimde duyabilmek, görebilmek ve anlayabilmek.
İletişimde soru sorabilmek.
Zor iletişim durumlarıyla başa çıkabilmek.
Empatinin gücü
Sen Dili – Ben dili mesajları
İletişim Bilgileri
0545 330 79 44
0551 254 56 38
Teklif ve Bilgi Almak İçin Tıklayın
Ürünün İnceleme kaynak Sayfası - Duygu Odaklı İletişim Teknikleri Eğitimi
0 notes