#cin hikayesi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Aşk büyüsü ve mecnunun cinleri
Aşk büyüsü sevilen kişiye etki eder mi? Aşk büyüsü ne işe yarar? Aşık neden cinlerden medet umar? Kabullenemediği nedir? Ve sevdiğine kavuşamayan mecnunun, etrafına cinlerin toplandığı inancı nereden doğmuştur? Aşkla ilgili cin hikayeleri ve büyü anlatılarının kaynağı nedir? Aşk büyüsü ve “aşk“ın büyüsü gizemle ve paranormalle nasıl alakalıdır? Aşkın gücü ve sevdiğine kavuşamama hüznü nelere…
View On WordPress
#Aşk#aşk büyüsü#büyü#büyüsel düşünce#Cin#cin hikayeleri#cinci hoca#Leyla ile Mecnun#Leyla ile Mecnun halk hikayesi mi#Mecnun
0 notes
Text
Ezop tarafından yazıldığı düşünülen Karınca ve Ağustos Böceği hikayesi nedense hep karıncanın ne kadar çalışkan olduğunu, buna nazaran ağustos böceğinin ne kadar vurdumduymaz ve tembel olduğunu anlatıp durdu. Fakat Ağustos Böceğinin sabır göstermesinin önemini vurguladığı çoğu kişinin aklına bile gelmedi. Şöyleki; Yeryüzünde binlerce çeşidi olan Ağustos Böcekleri yıllarca toprak altında kalarak yakın oldukları ağaçların köklerinden beslenir. Bu süre kimi cins için 2, kimileri için yaklaşık 20 yıl gibi bir süre demekti. Gelişip olgunlaşan böcekler geçen bu süre sonunda yeryüzüne çıkıp köklerinden beslendikleri ağaçların dallarında avazı çıktığı kadar cır cır (ki erkekler çiftleşmek için oldukça şiddetli ötmek zorundadır) öterler. Bir ay gibi kısa bir sürede çiftleşip ölen Ağustos Böceği 20 yılın kör ve karanlık acısını bu kadar kısa süre yaşadığı yeryüzünün o sıcak ve ışıltılı dünyasında o kadarcık da yaşamasın mı? 30 güncük de olsa iki şıngırdatıp üç göbek atmasın mı yani? Neymiş? Karınca da yaz boyu çalışıyormuş. Sıkıysa 20 sene toprak altında hiç gün yüzü görmeden yaşasın da görelim bakalım. Yiyorsa bir yaz boyunca 20 yıllık erzağı toplasın da cır cır ötüyor mu ötmüyor mu bilelim? İçaforiz
1 note
·
View note
Link
Yerli Korku Hikayesi: Cin Kabilesi Musallatı, bir kabile cinin musallat olduğu genç bir psikolog ve kız kardeşinin yaşadığı korkunç olayları anlatan bir korku hikayesidir. Hikaye, 2008 yılında Kütahya’da gerçekleşen olaylara dayanmaktadır. Nefesinizi tutarak okuyacağınız bu hikayede, yerel bir şifacı olan Cemal Hoca’nın, onları yok etmek isteyen kötü güçlerden kurtarmaya çalıştığını öğreneceksiniz.
0 notes
Text
SİYASET-FELSEFE
Lenin Sol komünizm Lenin Nisan tezleri Lenin Proleter devrim dönek kautsky Lenin devlet ve devrim Lenin Emperyalizm Lenin Burjuva demokrasisi ve proleterya diktatörlüğü Lenin Ne yapmalı Lenin Materyalizm ve Ampiryokritisizm Lenin Bir Adim Ileri Iki Adim Geri Lenin Din Üzerine Lenin Sosyalizm ve Savaş Marx Engels Komünist manifesto Yahudi Sorunu Alman İdeolojisi Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı Ücretli Emek ve Sermaye Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Mao Zedong Çelişki Üzerine Uzatmalı Savaş Üzerine Seçme Eserler -ı-ıı-ııı Kızıl Kitap Josef Stalin Diyalektik Materyalizm ve Tarihsel Materyalizm Marksizm, Ulusal Sorun Leninizmin İlkeleri Anarşizmi mi Sosyalizm mi Bolşevik parti Tarihi Muhalefet Üzerine Georgi Dimitrov Faşizme Karşı Birleşik Cephe Leo huberman Sosyalizmin alfabesi Politzer Felsefenin başlangıç ilkeleri Politzer Felsefenin Temel İlkeleri Nikitin Ekonomi politik Maksim Gorki Küçük burjuva ideolojisinin eleştirisi Kalinin Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak Che Guevara Ekonomi ce sosyalist ahlak Paul lafargue Tembellik hakkı A.Şnurov Türkiye proleteryası John Reed Dünyayı Sarsan On Gün Ellen Meiksins Wood Sınıftan Kaçış İbrahim kaypakkaya Seçme eserler Mahir çayan Bütün Yazıları Hikmet kıvılcımlı Türkiyede kapitalizmin gelişimi Emrah cilasun - Mustafa suphi ve yoldaşlarını kim öldürdü Kapitalizm, Arzu ve Kölelik, Frederic Lordon Yeryüzünün Lanetlileri - Frantz Fanon Terry Eagleton Marx Neden Haklıydı Jhon Zerzan Gelecekteki ilkel Paulo Freire Ezilenlerin Pedagojisi Kropotkin- Ekmeğin Fethi Ivan Illich'in Okulsuz Toplum Hüseyin Can Sovyetler ve Kürtler A.Kollontai Komünizm ve Aile N. kruspkaya Halk eğitimi Platon Socratesin Savunması
TOPLUMSAL CİNSİYET
Friedrich EngelsAilenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni Clara Zetkin Kadın Sorunun Üzerine – Clara Zetkin Lenin'in Bütün Dünya Kadınlarına Vasiyetleri Auguste Bebel Kadın ve Sosyalizm Alexandra Kollontai Marksizm ve Cinsel Devrim Alexandra Kollontai Komünizm ve Aile Alexandra Kollontai Bir çok hayat yaşadım Sibel Özbudun Marksizm ve Kadın Emek, Aşk, Aile Sibel Özbudun Küreselleşme , Kadın ve Yeni - Ataerki Ricardo Coler Kadın Krallığı Elisabeth Badinter Biri Ötekidir Shulamith Firestone Cinselliğin Diyalektiği Diana Gittins Aile Sorgulanıyor Simon de beauvoir ikinci cins Valeri solanes -Erkek doğrama cemiyeti Judith Butler- Cinsiyet Belası İnsan Sonrası - Rosi Braidotti | Aşk paradoksu pascal bruckner
PSİKOLOJİ
Sigmund Freud Totem ve tabu Sigmund Freud uygarlığın huzursuzluğu Sigmund Freud Düşlerin Yorumu Joel Kovel Tarih ve Tin Michel Foucault Deliliğin Tarihi Jean Twenge Ben nesli Rollo May Kendini Arayan İnsan Pascale Chapaux-Morelli İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon Erich Fromm Sevme Sanatı Eric Fromm- Özgürlükten Kaçış Sahip Olmak ya da Olmak, Erich Fromm Caren Horney Çağın Nevrotik kişiliği Ben ve Biz - Postmodern İnsanın Psikanalizi, Rainer Funk ..
POSTMODERN FELSEFE
john zerzan- Gelecekteki ilkel Terry Eagleton Postmodernizmin Yanılsamaları Fredric Jameson, Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı Jean Baudrillard Simülakrlar ve Simülasyon Jean Baudrillard Tüketim Toplumu Jean Baudrillard Kötülüğün Şeffaflığı Jean Baudrillard baştan çıkarma üzerine Rainer Funk Ben ve Biz Postmodern İnsanın Psikanalizi - Zygmunt Bauman Akışkan Aşk / İnsan İlişkilerinin Kırılganlığına Dair Zygmunt Bauman Akışkan Modernite Yaşam Sanatı, Zygmunt Bauman Jean François Lyotard Postmodern Durum Michel Foucault Özne ve İktidar / Seçme Yazılar Michel Foucault Cinselliğin Tarihi Karakter Aşınması - Richard Sennett Kamusal insanın Çöküşü Richart Sennet Guy Debort- Gösteri toplumu
VAROLUŞÇU FELSEFE
Arthur Schopenhauer Cinsel Aşkın Metafiziği Arthur Schopenhauer ,Hayatın Anlamı Arthur Schopenhauer İsteme ve Tasarım Olarak Dünya Emil Michel Cioran Çürümenin Kitabı Terry Eagleton Hayatın anlamı Fernando Pessoa Huzursuzluğun Kitabı Ferdinand celine gecenin sonuna yolculuk Jean Paul Sartre Bunaltı Cesare Pavese Yaşama Uğraşı Franz Kafka Dönüşüm Samuel Beckett Godot'yu Beklerken Hermann Hesse Siddhartha Dostoyevski Yeraltından Notlar Dostoyevski Suç Ve ceza Nietzsche Böyle Buyurdu Zerdüşt Nietzsche Ecce homo Nietzsche Decal Candide - Voltaire Albert CamusYabancı Jhon fante toza zor Terry Eagleton Kötülük Üzerine Bir Deneme
ROMAN VE KLASİKLER
Maksim Gorki Ana Maksim Gorki Benim üniversitelerim Dimitrov Dimov Tütün Kropotkin Ekmeğin Fethi Jack London’ Demir ökçe John Steinbeck Fareler ve İnsanlar Harper Lee Bülbülü Öldürmek Victor Hugo Sefiller Goethe Genç Werther'in Acıları Balzac vadideki zambak Dostoyevski Suç ve Ceza Dostoyevski Kumarbaz Dostoyevski Budala Dostoyevski Ev sahibem Dostoyevski Yeraltından notlar Stefan Zweig Satranç Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu Irvin D. Yalom Nietzsche Ağladığında Lev Tolstoy Anna Karenina Vladimir Bartol Fedailerin Kalesi Alamut Amin Maalouf Doğunun Limanları Harper Lee Bülbülü Öldürmek George Orwel Hayvan Çiftliği Jhon Steinbeck Fareler ve İnsanlar Bir Çöküşün Öyküsü, Stefan Zweig
TÜRK EDEBİYATI
Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna Sabahattin Ali Kuyucaklı yusuf Sabahattin Ali İçimizdeki Şeytan Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur Ahmet Hamdi Tanpınar Saatleri ayarlama enstitüsü Yaşar kemal İnce memed Recaizade Mahmut Ekrem Araba Sevdası Mehmet Rauf Eylül Peyami Safa Yanlızız Peyami Safa Fatih-Harbiye Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye koğuşu Peyami Safa Bir teredüdün Romanı Namık Kemal İntibah Orhan Pamuk kırmızı saçlı kadın Yusuf atılgan Aylak adam Ahmet Ümit İstanbul Hatırası Sodom ve Gomore, Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kiralık Konak Kadri Karaosmanoğlu Alemdağda var bir yılan, Sait Faik Abasıyanık Kemal Tahir- Körduman Yakup Kadri Karaosmanoğlu Yaban
Distopya-Ütopya
Aldous Huxley Cesur Yeni Dünya 1984 - George Orwell Hayvan çitfliği George Orwell Ursula K. Le Guin Mülksüzler Damızlık Kızın Öyküsü - Margaret Atwood
Din Tarih ve Antropoloji
Tanrı'nın Tarihi - Karen Armstrong Ludwig Feuerbach-Hristiyanlığın Özü Marx Engels- Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Lewis Henry Morgan-Eski toplum Wilhelm Reich- Cinsel ahlakın boy göstermesi Freud totem ve tabu Claude Levi – Strauss Yapısal Antropoloji Samuel NoahbKramer Tarih Sümerlerle Başlar Samuel noah Kramer Sümer mitolojisi M. İlin-İnsan Nasıl İnsan Oldu Darwin Türlerin kökeni Turan Dursun Din bu Dine Karşı Din - Ali Şerati Ataların Hikayesi Richard Dawkins Sibel özbudun -Antropoloji: Kuramlar, Kuramcilar Lenin Din Üzerine Karl -Marx Yahudilik Üzerine Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens , Yuval Noah Harari Deccal - Friedrich Nietzsche Ahlakın Soykütüğü- Friedrich Nietzsche Peter Hopkirk İstanbulun Doğusunda Bitmeyen oyun Hans Lukaks kieser- Iskalanmış Barış İsa'nın Çarmıhtaki Yedi Sözü, İhsan Özbek Martin Van Bruinessen Kürtlük Türklük Alevilik
Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim
Erdoğan Çınar Kayıp Bir Alevi efsanesi
Erdoğan Çınar Aleviliğin Kayıp Bin yılı
Ahmet Taşağıgil Gök Tengrinin Çocukları
Jena Paul Roux. Türklerin Tarihi
Tori Bir Kürt Düşüncesi Yezidilik
İrene Melikoff Uyur idik uyardılar
Hamza Aksüt Aleviler
Jenet Hamilton Aanadoluda Heretik Hareketler
Faik Bulut Dersim Raporları
Mehmet Bayrak Dersim Koçgiri
Mehmet Bayrak Alevilik Kürdoloji Türkoloji Belge.
Sean Martin Katharlar
70 notes
·
View notes
Text
🍀❀꧁꧂❀🦚❀꧁꧂❀🍀
*KUR'AN-I KERİM SURELERİ İSİMLERİ NEREDEN GELİR ?*
*Kur’an-ı Kerim sureleri isimlerini genellikle kabul edildiği şekliyle, sure içinde anlatılan bir olaydan, bir kavramdan, bir peygamber isminden ve benzeri bir durumdan dolayı almıştır. Sure isimleri genellikle Arapça orijinal isimleri ile anıldıklarından çoğu zaman ne manaya geldiklerine dikkat edilmemektedir.* *Toplam 114* *adet olan Kur’an-ı Kerim sure isimlerinin Türkçe karşılıklarını şu şekilde göstermek mümkündür:*
*1-Fatiha:* Açılış Suresi, Kur’an-ı Kerim’in başlangıç suresi olduğundan bu adı almıştır.
*2-Bakara:* İnek Suresi, 67-71. ayetlerinde Yahudilere kesilmesi emredilen inekten söz edildiği için bu ismi almıştır.
*3-Ali İmran:* İmran Ailesi Suresi, İmran ailesinden bahsedildiğinden bu adı almıştır.
*4-Nisa:* Kadınlar Suresi, Pek çok ayetinde kadınların haklarından bahsedildiği için bu adı almıştır.
*5-Maide:* Ziyafet (Sofra) Suresi, 112. ve 114. ayetlerinde Hz. İsa’nın Allah’tan istediği sofradan söz edildiğinden bu adı almıştır.
*6-En’am:* Davar Suresi, Arapların hayvanlara uyguladıkları bazı gelenekler kınandığı için bu adı almıştır.
*7-Araf:* Orta Yer Suresi, 46. Ayette yer alan cennet ve cehennem arasındaki orta yer bölgesindeki insanlardan bahsedildiği için bu adı almıştır.
*8-Enfal:* Ganimetler Suresi, Savaş ganimetlerinin durumundan bu adı almıştır.
*9-Tevbe:* Tövbe Suresi, ismini 104. ayetinde yer alan Allah’ın, tövbeleri çokça kabul ettiği, çokça bağışladığının ifade edilmesinden alır.
*10-Yunus:* Yunus Suresi, Hz. Yunus ve kavminden bahsedildiği için bu adı almıştır.
*11-Hud:* Hud Suresi, Hz. Hud’un hayatı anlatıldığı için bu adı almıştır.
*12-Yusuf:* Yusuf Suresi, Hz. Yusuf’un hayatı anlatıldığı için bu adı almıştır.
*13-Rad:* Gök Gürültüsü Suresi, 13. ayetinde gök gürültüsünün Allah’ı tesbih edip yücelttiği anlatıldığından bu adı almıştır.
*14-İbrahim:* İbrahim Suresi, 35-41. ayetlerinde Hz. İbrahim’in yaptığı dua anıldığından bu adı almıştır.
*15-Hicr:* Hicr Suresi, adını 80-84. ayetlerinde bahsedilen bir yer adı olan Hicr’den almıştır.
*16-Nahl:* Arı Suresi, 68-69. ayetlerinde Allah’ın balarısına, dağlardan, ağaçlardan ve çardaklardan evler edinmesi emrinden dolayı bu adı almıştır.
*17-İsra:* Gece Yürüyüşü Suresi, Allah’ın Hz. Muhammed’i gecenin bir vaktinde ayetlerinden bir kısmını göstermek üzere Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksaya yürütmesinde almıştır ismini.
*18-Kehf:* Mağara Suresi, 9-27. ayetlerinde putperest kavimlerinden kaçıp mağaraya gizlenen bir grup gencin hikayesi anlatıldığından dolayı bu ismi almıştır.
*19-Meryem:* Meryem Suresi, Hz. Meryem’den bahsedildiği için bu ismi almıştır.
*20-Ta-Ha:* Ta-Ha Suresi, ismini surenin başında yer alan Ta ve Ha harflerinden almıştır.
*21-Enbiya:* Peygamberler Suresi, ağırlıklı olarak peygamberlerden söz edildiğinden bu adı almıştır.
*22-Hac:* Hac Suresi, Hac ibadetinden bahsedildiğinden bu adı almıştır.
*23-Müminun:* İnananlar Suresi, İnananların başarıya ulaşacaklarından bahsedildiğinden bu adı almıştır.
*24-Nur:* Işık Suresi, ismini 35. ayetinde yer alan ve Allah’ın nurunu tasvir eden ayetten alır.
*25-Furkan:* Ayırıcı Suresi, ismini 1. ayetinde geçen hakkı batıldan ayıran manasındaki Furkan kelimesinden alır.
*26-Şuara:* Şairler Suresi, 224. ayetinde şairlerden söz edildiği için bu adı almıştır.
*27-Neml:* Karınca Suresi, ismini 18. ayetinde Hz. Süleyman’ın ordusunu görünce yoldan çekilen karıncalardan almıştır.
*28-Kasas:* Tarihi Vakalar Suresi, İsmini 25. ayetinde geçen kasas kelimesinden alımıştır.
*29-Ankebut:* Dişi Örümcek Suresi, 41. ayetinde kâfirlerin işleri örümcek ağına benzetildiğinden bu adı almıştır.
*30-Rum:* Romalılar Suresi, ismini 1. ayetinde Persliler ile yapılan savaşta yenilgiye uğrayan Romalıların yakında gelip geleceğinin ifade edilmesinden almıştır.
*31-Lokman:* Lokman Suresi, ismini Allah’ın Hz. Lokman’a verdiği hikmetten bahseden 12. ayetten almıştır.
*32-Secde:* Secde Suresi, ismini 15. ayette geçen secde kelimesinden almıştır.
*33-Ahzab:* Gruplar (Topluluklar) Suresi, ismini Müslümanlara karşı savaşmak üzere birleşen Arap kabilelerinden almıştır.
*34-Sebe:* Sebe Suresi, ismini 15. ayetinde yer alan Yemen’de bir bölge veya kabile ismi olan Sebâ kelimesinden almıştır.
*35-Fâtır:* Yaratan Suresi, ismini 1. ayetinde geçen fâtır kelimesinden almıştır.
*36-Ya-Sin:* Ya-Sin Suresi, ismini 1. ayetinde geçen ya ve sin harflerinden alır.
*37-Saffat:* Saf Tutanlar Suresi, adını ilk ayetinde yer alan sıra sıra dizilenler ifadesinden almıştır.
*38-Sad:* Sad Suresi, Sad harfi ile başladığından dolayı bu adı almıştır.
*39-Zümer:* Yığınlar Suresi, 71 ve 73. ayetinde geçen bu kelime sureye ismini vermiştir.
*40-Gafir (Mü’min Suresi):* Bağışlayan Suresi, Allah’ın günahları bağışlayan sıfatının yeraldığı 3. ayetteki Gafir kelimesinden ötürü bu adı almıştır.
*41-Fussilet:* Ayrıntılı Suresi, Kur’an’ın ayrıntılı kılındığını ifade eden fussilet kelimesinin geçtiği 3. ayetinden ismini almıştır.
*42-Şura:* Danışma Suresi, 38. ayetinde mü’minlerin işlerini aralarında danışma ile gördükleri anlatıldığından bu adı almıştır.
*43-Zuhruf:* Gösteriş-Süsler Suresi, ismini 35. ayetinde Allah’ın verdiği ifade edilen altın-gümüş gibi süslerin sadece bu dünya hayatının malı olduğunun ifade edilmesinden almıştır.
*44-Duhan:* Duman Suresi, ismini 10. ayetinde geçen duhan kelimesinden almıştır.
*45-Casiye:* Diz Çöküş Suresi, ismini 28. ayetinde geçen casiye kelimesinden alır.
*46-Ahkaf:* Kum Tepeleri Suresi, ismini 21. ayetinde geçen yer adından almıştır.
*47-Muhammed:* Muhammed Suresi, ikinci ayetinde Hz. Muhammed’in ismi anıldığından bu adı almıştır.
*48-Fetih:* Fethetmek Suresi, ayetlerinde birkaç defa fetihten söz edildiğinden bu ismi almıştır.
*49-Hucurat:* Odalar Suresi, ismini 4. ayetinde geçen hucurat kelimesinden almıştır.
*50-Kaf:* Kaf Suresi, adını 1. ayetinde geçen kaf harfinden almıştır.
*51-Zariyat:* Tozutup Savuranlar Suresi, 1. ayetinde geçen zariyat kelimesinden almıştır ismini.
*52-Tur:* Tur Dağı Suresi, adını ilk ayetinde yer alan Tur dağından almıştır.
*53-Necm:* Yıldız Suresi, adını 1. ayetinde yer alan necm kelimesinden almıştır.
*54-Kamer:* Ay Suresi, adını ilk ayetinde yer alan kamer kelimesinden almıştır.
*55-Rahman:* Merhametli Suresi, ismini 1. ayetinde yer alan, Allah’ın Rahman isminden almıştır.
*56-Vakıa:* Olay Suresi, 1. ayetinde yer alan vakıa kelimesinden almıştır.
*57-Hadid:* Demir Suresi, 25. ayetinde demirin yararlarından söz edildiği için bu adı almıştır.
*58-Mücadile:* Mücadeleci Kadın Suresi, adını 1. ayetinde geçen fiilden alır.
*59-Haşr:* Toplanma Suresi, adını 2-17. ayetler arası anlatılan topraklarından sürülen kavimden almıştır.
*60-Mümtehine:* Sorgulanan Suresi, Mümtehine sınav veren kadın anlamına gelir ve ismini 10. ayette müşriklerden kaçıp inananlara gelen kadınların imtihan edilmesinden alır.
*61-Saff:* Saf Tutmak Suresi, 4. ayette mü’minlerin saf tutarak Allah yolunda mücadele etmeleri anlatıldığından bu adı almıştır.
*62-Cuma:* Cuma (Toplanma) Suresi, 9. ayetinde Cuma günü çağrı yapıldığında toplu halde namaza gidilmesi emredildiğinden bu adı almıştır.
*63-Münafikun:* İkiyüzlüler Suresi, münafıklardan bahsettiği için bu adı almıştır.
*64-Tegabun:* Aldanış Suresi, adını 9. ayetinde geçen teğabün kelimesinden alır.
*65-Talak:* Boşanma Suresi, surenin ilk ayetlerinde boşanma işlemi anlatıldığından bu adı almıştır.
*66-Tahrim:* Yasaklama Suresi, ismini 1. ayetinde yer alan tahrim kelimesinden almıştır.
*67-Mülk:* Yönetim Suresi, adını 1. ayetinde yer alan mülk kelimesinden almıştır.
*68-Kalem:* Kalem Suresi, adını 1. ayetinde yer alan kalem kelimesinden almıştır.
*69-Hakka:* Gerçekleşen Suresi, adını 1. ayetinde geçen hakka kelimesinden almıştır.
*70-Mearic:* Yükseliş Yolları Suresi, ismini 3. ayetinde yer alan Allah’ın yükselme dereceleri-yollarının sahibi olduğu anlamına gelen mearic kelimesinden almıştır.
*71-Nuh:* Nuh Suresi, Hz. Nuh’un elçi olarak gönderilişi ve mücadelesi anlatıldığından bu adı almıştır.
*72-Cin:* Cin Suresi, Cinlerden bir grubun Kur’an’ı dinleyerek doğru yola girmeleri bulmaları anlatıldığından bu adı almıştır.
*73-Müzemmil:* Bürünen Suresi, ismini 1. ayetinde yer alan müzemmil kelimesinden almıştır.
*74-Müdessir:* Gizlenen Suresi, ismini 1. ayetinde yer alan müdessir kelimesinden almıştır.
*75-Kıyamet:* Diriliş Suresi, adını 1. ayetinde geçen kıyamet kelimesinden almıştır.
*76-İnsan:* İnsan Suresi, 1. ayetinde insanın bu durumuna gelmezden önceki haline dikkat çekildiğinden bu adı almıştır.
*77-Mürselat:* Gönderilenler Suresi, ismini 1. ayetinde yer alan mürselat kelimesinden almıştır.
*78-Nebe:* Haber Suresi, sure kıyamet günü haberiyle başladığından bu adı almıştır.
*79-Naziat:* Söküp Çıkaranlar Suresi, ismini 1. ayetinde yer alan naziat kelimesinden almıştır.
*80-Abese:* Surat Astı Suresi, ismini 1. ayetinde yer alan abese kelimesinden almıştır.
*81-Tekvir:* Dolama Suresi, 1. ayetinde güneşin büzülmesi anlatıldığından bu adı almıştır.
*82-İnfitar:* Parçalanma Suresi, 1. ayetinde kıyamet sürecinde göğün yarılmasından bahsedildiği için bu adı almıştır.
*83-Mutaffifin:* Kandıranlar Suresi, ölçü ve tartıda hile yapanların kınanmalarından dolayı bu adı almıştır.
*84-İnşikak:* Yarılma Suresi, 1. ayetinde kıyamet sürecinde göğün yarılmasından bahsedildiği için bu adı almıştır.
*85-Buruc:* Burçlar Suresi, ismini 1. ayetinde yer alan buruc kelimesinden almıştır.
*86-Tarık:* Vuruşlu Suresi, ismini 1. ayetinde yer alan tarık kelimesinden almıştır.
*87-Alâ:* Yüce Suresi, Allah’ın yüce adıyla başladığında bu adı almıştır.
*88-Ğaşiye:* Kuşatan Suresi, her şeyi örtüp kuşatacak olan kıyamet haberiyle başladığından bu adı almıştır.
*89-Fecir:* Tan Vakti Suresi, tan yerinin ağarmasına yemin edilerek başladığından bu adı almıştır.
*90-Beled:* Şehir Suresi, Mekke kentine yemin ile başladığından bu adı almıştır.
*91-Şems:* Güneş Suresi, 1. ayeti güneşe yemin ile başladığından bu adı almıştır.
*92-Leyl:* Gece Suresi, 1. ayeti geceye yemin ile başladığından bu adı almıştır.
*93-Duha:* Kuşluk Vakti Suresi, kuşluk vaktine yemin ile başladığı için bu adı almıştır.
*94-İnşirah:* Ferahlık Suresi, Hz. Peygamberin göğsünün ferahlatılıp sevinç, huzur ve güvene kavuşturulması ifade edildiğinden bu adı almıştır.
*95-Tin:* İncir Suresi, İncir ve zeytine yemin ile başladığından bu adı almıştır.
*96-Alak:* Asılıp Tutunan Suresi, 2. ayetinde insanın alâk’tan yaratıldığı ifade edildiğinden bu adı almıştır.
*97-Kadir:* Kudret Suresi, Kadir gecesinden bahsedildiğinden bu adı almıştır.
*98-Beyyine:* Kanıt Suresi, ismini 1. ayetinde yer alan beyyine kelimesinden almıştır.
*99-Zilzal:* Deprem Suresi, yerin sarsılması tasvir edildiğinden bu adı almıştır.
*100-Adiyat:* Nefes Nefese Koşmak Suresi, ismini 1. ayetinde yer alan adiyat kelimesinden almıştır.
*101-Karia:* Şiddetli Ses Suresi, ismini 1. ayetinde yer alan karia kelimesinden almıştır.
*102-Tekasür:* Çoğalma Yarışı Suresi, insanların mal ve evlatlarda çoğalma yarışlarının kendilerini felakete sürüklemesinden bahsedildiğinden bu adı almıştır.
*103-Asr:* Zaman Suresi, zamana yemin ile başladığından bu adı almıştır.
*104-Hümeze:* Dedikoducu Suresi, dedikoduculuk ve arkadan çekiştirme kınandığı için bu adı almıştır.
*105-Fil:* Fil Suresi, Fil olayından bahsedildiğinden bu adı almıştır.
*106-Kureyş:* Kureyş Toplumu Suresi, Kureyş toplumunun seyahat geleneğinden bahsedildiğinden bu adı almıştır.
*107-Maun:* Yardımlaşma Suresi, yardımlaşmaya engel olan kişilerin vasıfları anlatıldığından bu adı almıştır.
*108-Kevser:* Bolca Güzellik Suresi, ismini 1. ayetinde yer alan kevser kelimesinden almıştır.
*109-Kafirun:* İnkârcılar Suresi, kâfirlere hitap ile başladığından bu adı almıştır.
*110-Nasr:* Yardım Suresi, Allah’ın yardımı anlatıldığından bu adı almıştır.
*111-Mesed:* Bükülmüş ip, ismini son ayetinde yer alan mesed kelimesinden almıştır.
*112-İhlâs:* Özgüleme Suresi, dini halis yapmak ve her türlü şirkten temizlemek ifade edildiğinden bu adı almıştır.
*113-Felak:* Açılma Suresi, ismini 1. ayetinde yer alan felak kelimesinden almıştır.
*114-Nas:* İnsanlar Suresi, ismini ayetlerinde yer alan nas kelimesinden almıştır.
🍀°❀°☆•♡•☆•♡•☆•♡•☆•°❀🍀
🦚ن ح🦚
16 notes
·
View notes
Text
Heavenly Blessing - 50. Bölüm
Mega // MangaTr
Bölüm 50: Sadece Tek Bir Kişinin Güvenliği İçin Olan Zarlar
Normalde insanlar sırtlarının nasıl gözüktüğünü bilmezdiler ancak Xie Lian farklıydı. Sırtının nasıl gözüktüğüne oldukça aşinaydı.
Xian Le Krallığı ilk düştüğünde kızgınlıklarından kurtulmak için insanlar onun tüm BaQian TaiZi Tapınaklarını yakmış, heykellerinin kutsallığını bozmuş, kılıcındaki değerli taşları ve altından kıyafetlerini çalmışlardı. Ancak buna karşın kızgınlıkları yanmaya devam etmişti, bu yüzden yeni bir fikir bulmuşlardı: bunun gibi diz çöken heykeller oymak. *ÇN: BaQian TaiZi, Veliaht Prens’in Sekiz Bin Tapınağı
Büyük ölçüde hürmet edilen ve tapılan Veliaht Prens diz çöküp affediliş için yalvaran heykeller dönüşmüş, şehirdeki kalabalık yerlere herkes geçerken ona tükürüp tekme atabilsin ki kendilerini şanssızlıktan arındırsınlar diye konulmuştu. Daha da kötüsü bazıları onun secde ederken ki halinin heykellerini yapıp heykeli direkt olarak kapı eşiği olarak kullanmışlar, binlerce kişinin üzerinden yürümesine izin vermişlerdi. Xian Le Krallığının düşüşünden sonraki ilk on, yirmi yıl boyunca bu tür heykeller birçok şehir ve kasabada oldukça yaygın olmuştu, Xie Lian nasıl olsun da kendi arkasını tanımasındı?
Tam o sırada genç bir adamın sesi duyuldu. “O küçük sırtlan Pei Su’nun yükselmeden önce o erkek fahişe Pei’nin kaltak bacaklarına sarılması gerekmişti, kim olduğunu düşünüyor? Sürgün edilmiş yabani bir köpekten fazlası değil. Planlarımı mahvetmesi… Onla işimi bitirdikten sonra rüzgarlar cesedini kurutsa bile kimse gidip onu almaya cesaret edemez!”
Kişinin kendisi ortaya çıkmadan sövmeleri çoktan kulaklarına ulaşmıştı. Xie Lian sesin geldiği yere baktığında mağaraya süzülerek giren yeşillere bürünmüş bir figür gördü. Bir şekilde bahsedilmeye değmeyen nedenlerden dolayı Xie Lian ilk önce kişinin kafasının üzerine bakmaktan kendini alamamıştı ve onun suratındaki sadece maske olduğunu, kafasının üzerinde hiç ışık olmadığını görünce biraz hayal kırıklığına uğramıştı. Bir sürü yeşil giyinmiş iblis bu yeşillere bürünmüş adamı çevreledi, sanki yeşil bir ışık çemberinin ortasında duruyormuş gibi gözüküyordu. Bu, hayalet diyarının Dört Musibetinden Yeşil Cin Qi Rong olmalıydı.
Nan Feng ilk Qi Rong isminden bahsettiğinden beri Xie Lian bunu aklında tutmuş ve bu ‘Qi Rong’un kendi bildiği ‘Qi Rong’la aynı olup olmadığını düşünmüştü. Ancak canavarların veya hayaletlerin gerçek isimlerini saklamalarını ve geçmiş hayatlarını gömmelerine dair olan yazısız kural vardı. Bu yüzden aynı kişi olduklarını düşünmemişti, sadece gerçeğiyle çakışmış olan sahte bir isim olmalıydı. Ancak duruma bakınca oldukça emindi. Eğer bu bildiği Qi Rong değilse o zaman nasıl diz çöken veliaht prens heykelleriyle kafayı bozmuş olan başka bir ‘Qi Rong’ olabilirdi? Ve nasıl sesi bu kadar tanıdık olabilirdi?
Qi Rong’u çevreleyen yeşil iblisler yüksek sesle ona kral diye sesleniyorlardı ve delice gevezelik yapıyorlardı, bundan dolayı Xie Lian ne olduğunu biraz anlayabilmişti. Qi Rong birkaç uşağını Hayalet Şehre yollamış ve karışıklık çıkarmakta başarısız olmuş, Hua Cheng tarafından ezilip geçilmişti. Ardından tekrar toplanmıştı ve yeniden savaşmaya hazırdı ancak ikinci tur bile başlayamadan uşaklar geçici sürgün edilmiş olan Pei Su’la yolda karşılaşmıştı. Ölümlü diyara geçici sürgün edilmiş olmasına rağmen Pei Su bir zamanlar bir cennet mensubuydu ve daha iyi yapacak bir işi yoktu, bu yüzden uşaklar ona rastladığında onları temizlemişti ve böylece yeniden ezilip geçilmişlerdi.
Bu kadar kısa sürede o kadar çok uşak kaybettiği haberini alınca Qi Rong sinirlenmiş ve durmadan küfretmeye başlamıştı. “Torunları da ataları gibi, o siktiğim erkek fahişe Pei Ming’nin apışı muhtemelen aftlarla doludur. Onun ve Pei Su’nun çüklerini kesip tapınaklarına asmalıyım ki onlara tapan herkesin her adımında irinler aksın!”
Xie Lian’ın kulaklarını kapatma isteğini bastırması gerekmişti. Küfürler aynıydı; Feng Xin sinirlendiğindeki küfürleri de kulaklar için çok kabaydı ancak küfrettikçe kelimelerinin sadece geçici bir sinir olduğu belli oluyordu, gerçek bir kötü niyet yoktu. Qi Rong’un küfürleri ise farklıydı. Küfürleri ettiği kişilerin kınadığı şekildeki gibi acımasızca ölmelerini istediğinden şüphe yoktu, ucuz hamleler yapmaktan da korkmuyordu. Tepeden tırnağa dangalak ve pisti.
Küçük yeşil iblis grubu yüksek sesle Qi Rong’a katıldılar. Muhtemelen büyütmek için çok zaman harcadığı astlarını hatırlayarak devam etti. “O güçlü ruhlu kadın Xuan Ji’nın Pei köpekleri tarafından yakalanıp zavallıca haksızlığa uğratılması çok kötü. Şimdi bile kurtarılamaz.”
Xie Lian bu sözlere katılmıyordu. Gerçekten de Xuan Ji’nin trajik bir hikayesi vardı ancak her şey Qi Rong’un tanımladığı gibi General Pei’nin suçu değildi. Sonuçta Xuan Ji tarafında onca gelin kaçırılmıştı ve o, onları soğukkanlılıkla öldürendi. Sahiden de güçlü ruhlu ve iyi bir kadındı. Ayrıca Küçük Pei’nin sadece General Pei’ye yalvarmış olduğu için yükseldiği de Xie Lian’ın katılamayacağı bir şeydi. O kadar çok yükselmiş ve düşmüş gördükten sonra Xie Lian’ın tam bir kesinlikle söyleyebileceği bir şey vardı: yetenekli olan her zaman yükselmeyebilirdi ancak yükselen her zaman yetenekliydi. Eğer biri güçsüzce kim onu desteklerse desteklesin cennet musibetlerinin üstesinden gelemezlerdi ve sadece orta cennettin mensuplarından olabilirlerdi. Xie Lian, Pei Su’yla çok fazla iletişime geçmemişti, buna rağmen o bile Küçük Pei’nin savaş gücünün Lang Qian Qiu’nunkinden daha üstün olduğunu görebiliyordu. Yalnızca gücün sıralanmada etkisi yoktu; politika da işe karışıyordu, aksi takdirde Pei Su çoktan kendi sarayını alırdı.
Bariz bir şekilde Qi Rong bunları düşünmüyor, tüm diyarlarda ölüme lanetlenmesini istemediği bir kişi yokmuş gibi küfrediyordu. Pei Ming’e erkek fahişe, Küçük Pei’ye bacağa sarılan köpek, Jun Wu’ya sahtekar, Ling Wen’e kaltak, Lang Qian Qiu’ya geri zekalı, Quan Yi Zhen’a bok, Su Ustasına kara kalpli, Rüzgar Ustasına sürtük karı demişti – muhtemelen Shi Qing Xuan’ın aslında bir erkek olduğunu bilmiyordu. Kendi gözleriyle görmedikleri sürece kimse birinin bu kadar kinci olduğuna inanmazdı. Sonunda, Qi Rong ana konuya geldi. Bu, Hua Cheng ve o şatafatsız Gemileri Batıran Kara Su’nun ona nasıl yukardan baktıklarıydı. Onlar sadece ‘Yüce’lerdi, bir gün kesinlikle önünde diz çökmelerini sağlayacaktı. Xie Lian bunu duyunca öfkelenmeliydi ancak bunun nasıl olabileceğini hayal bile edemediği için aksine oldukça komik buldu ve Hua Cheng’e bir bakış attı. Hua Cheng hiçbir tepki vermiyordu, aksine yakından o diz çöken taş heykele bakıyordu. Sonunda, neyse ki, Qi Rong’un küfürleri yatışmış gibiydi ve konuyu değiştirdi. “Sizi yapmanız için gönderdiğim iş nasıldı? Quan Yi Zhen ve erkek fahişe Pei hala kavga etmeye başlamadılar mı?”
Konuşurken aynı zamanda oturdu, lüks tahtına yayılmıştı. Bacaklarını kaldırdı ve botlarını o heykelin omuzlarına koyarak onu bir ayak iskemlesi olarak kullandı.
Xie Lian, Hua Cheng’in kolunu tutuyordu ve onu hemen ileriye doğru atlayacağını hissettiğinde durdurdu. Geri çekmenin yeterli olmayacağını düşünerek Hua Cheng’in avcuna başka bir kelime daha yazdı: “Teşekkürler.”
Hua Cheng kelimeyi anladı. Başını eğerek onu gözlerindeki minnettarlıkla izleyen, iyi niyeti için teşekkür eden, Xie Lian’a baktı. Ardından Xie Lian hafifçe başını sallayıp “Dinle” ve “Cennet” kelimelerini yazdı.
Qi Rong bir uşağını bir şey yapmaya yollamış ve bunun o iki cennet mensubuyla alakası varmış gibi konuşuyordu. Bu iyi bir şey olamazdı, bu yüzden Xie Lian dinlemeye devam etmek istiyordu. Heykelin de bir ayak iskemlesi olarak kullanılmasına gelirse, eskiyi düşündüğünde kapı eşiği olarak bile kullanıldığı olmuştu yani bu Xie Lian’a bir şey ifade etmiyordu. Sadece bir parça kayaydı, kendisi değildi.
O üç basit kelimeyi yazmasına rağmen gözleri buluştuğunda Xie Lian, Hua Cheng’in ne demek istediğini anlamış olduğunu biliyordu. Hua Cheng yavaşça elini sıkıca tuttu ve kafasını çevirdi, Xie Lian daha fazla yüzünü göremiyordu.
Küçük yeşil bir iblis konuştu. “Kralımızın verdiği talimatları takip ettik ve çoktan Pei Ming’in Pei Su’yu kuzeyin savaş tanrısı yapmak istediği dedikodularını yaydık. Artık daha ve daha fazla kargaşa çıkıyor, bu yüzden bunu bir sebep olarak kullanıp Qi Ying sarayının dindarları kılığına girip yüzlerce Ming Guang tapınağının kutsallığını bozduk ve kimse bizden daha akıllı değildi! Hahaha, Lordum bilmiyor olabilir ancak o dindarlar gerçekten de salak! Bizi tapınakları yıkarken gördüler ve daha fazla eğlence için bizimle beraber yıkmaya başladılar!”
Qi Rong memnundu. “Onları gaza getirmeye devam edin! Quan Yi Zhen dayanabilir ancak o erkek fahişe Pei Ming’in dayanabileceğine inanmıyorum!”
Yaydıkları tam olarak bir dedikodu olmayıp bir tür değiştirilmiş versiyonu olsa bile yine de tamamen kötü niyetle doluydu. Özelikle ölümlü kılığına girip tapınakları sabote etmek gibi vicdansızca bir şey kesinlikle iğrenç, ahlaksızca ve kötüydü. Qi Rong’dan ne zaman bahsedilse cennetteki herkesin onun yetenekli değil ama bir baş belası olduğunu söylemelerine şaşmamalıydı. Xie Lian aklına not etti, Eğer şans olursa Jun Wu’ya iki cennet memuru arasında, diğerlerinin sebep olduğu, kavgalar için dikkat etmesini söyle.
Qi Rong işini bitirince arkasında yaslandı ve heykelin üzerindeki iki uzun bacağının pozisyonunu değiştirdi. Küçük şeytanlar hemen ne yapmaları gerektiğini anlayarak en iyisini seçmek için insan grubunun yanına gittiler. Gruptaki daha on yaşına bile gelmemiş olan çocuk durumun farkında değildi. Koca gözlerini kırptı ve babasının kıyafetinin ucuna sıkıca tutundu, ne kadar korktukça ona o kadar çok çekiyordu. Genç babasının yüzü kül rengi ve soluktu, titreyen bir sesle onu yatıştırmaya çalışıyordu. “Korkma, korkma.” Ancak kendisinin kemiklerine kadar korkuyor olduğu besbelliydi.
Küçük yeşil iblislerden biri orada bir çocuk olduğunu gördü ve mutluluktan havalara uçarak kolunu onu tutmak için uzattı. Genç baba bağırdı ve sarsıldı. Xie Lian ne yapacağını düşünemeden harekete geçti ancak hemen ardından yanındaki figürün hareketini hissetmişti. Görmek için kafasını çevirdi, Hua Cheng kalabalığın dışına adım atmıştı.
Hua Cheng özellikle Yeşil Cin’i aramak için gelmiş olduğundan artık Qi Rong’u görmüş olduğuna göre dış görünüşünü eskisi haline getirmesi gerekiyordu. Xie Lian’ın, Hua Cheng’in gördükleri her şeyi yok edebilecek ve kimsenin onu durdurmayacak kadar güçlü olduğuna şüphesi yoktu. Ancak Hua Cheng gerçek şeklini ortaya çıkarmamış ve o normal gözüken genç adamın görüntüsünü korurken öne doğru tembelce yürümüştü.
Birkaç küçük yeşil iblis silahlarını kaldırarak telaşla bağırdı. “Dur! Ne yapıyorsun?”
Qi Rong merakla sordu, ayakları hala yukardaydı. “O aşağılık herife ne oluyor? Onu indirin.”
Hua Cheng güldü. “Xian Le kraliyet ailesinin önünde bile azıcık saygı göstermeyecek misin?”
Onun sözlerini duyunca sadece Qi Rong değil, Xie Lian da şaşırmıştı.
Bir süre donmuş bir şekilde kaldıktan sonra Qi Rong bir hışımla ayağa fırladı ve maskenin altından homurdandı, sanki öfkesi deli bir kahkahaya dönmüştü. “Bu ne cüret! Önümde böyle bir şaka yapmak?! Söyle bana, Xian Le kraliyet kanın hangi dalındansın? Hangisi??”
Hua Cheng acelesiz bir şekilde cevapladı. “Prens An Le.”
Xie Lian kollarındaki Lang Qian Qiu daruma bebeğinin bir kez sallandığını hissedebiliyordu.
Prens An Le, Xian Le kraliyet ailesinin neslindendi ve Lang Qian Qiu ile aynı kuşaktılar, arkadaş oldukları söylenebilirdi.
Qi Rong’un alaycı gülüşü maskenin altından duyulabiliyordu. “Prens An Le? Bence sen kendi ölümünü arıyorsun! Kim sana önümde saçmalamanı söyledi? Seni tutan kişi sana biraz tarih öğretmedi mi? Prens An Le, Xian Le kraliyet kanının son kalanıydı ve çoktan öldü! Sen kimsin de benim önümde Xian Le kraliyet ailesi mensubu gibi davranıyorsun?”
Hua Cheng kaşını kaldırdı. “Oo? Öldü mü? Nasıl öldü?”
Qi Rong bağırdı. “ONU İNDİRİN, O SAÇMA BOK PARÇASINI İNDİRİN!”
Emri altında bir dolu küçük yeşil iblis mağaranın her yerinden bağırarak ona doğru geldiler. Kaosun ortasında Hua Cheng sadece hafifçe sırıttı.
Yüz ifadesi öncesinde soğukkanlıydı ancak hemen ardından sanki bir tabaka buz suratına yerleşmiş gibi bir hal almıştı. Formu aniden titreyip kayboldu, sonraki saniye Qi Rong’un arkasında belirdi.
Tek eliyle Qi Rong’un kafasının arkasını kavradı ve topla oynayan bir çocukmuş gibi sertçe onu yere çarptı. “Ve sen kim oluyorsun da benim önümde bu kadar küstah davranıyorsun!”
Yüksek bir BANG sesiyle o lüks taht aniden bir enkaza döndü ve toz havayı kapladı. Xie Lian çocuğu arkasına korumak için çekip birkaç küçük çakılı engelledi. Toz indiğinde Qi Rong kaybolmuştu.
Daha yakından baktığında kaybolmamış ancak tüm kafasının Hua Cheng’in darbesinden sonra tamamen yere gömülüş olduğunu fark etti.
İnsanlar ve iblisler çığlık atarak uzaklaştılar.
“Kaçmayın!” Xie Lian bağırdı. Eğer insanlar mağaradaki iblisleri alarma geçirirlerse kesinlikle öldürülürlerdi! Ancak tabii ki de, her zamanki gibi, kimse onu dinlemedi. Xie Lian çaresizce kollarını iki yana düşürdü.
Bu şartlar altında diğerleri için endişelenmeye zamanı da yoktu. Odanın diğer tarafındaki Hua Cheng yavaşça diz çöktü ve bir elini Qi ROng’un saçını tutmak için kullanarak yerdeki çukurdan kanlı kafayı çekti, ardından bedeni de kafasıyla beraber çekilmişti. Kısa bir incelemenin ardından Hua Cheng oldukça eğlenmiş bir hale bürünüp bir kahkaha patlattı.
Gülüyor olmasına rağmen gözleri çok daha farklıydı, ürkütücü ve korkutucuydular. RuoYe uçup kaçan insanları kesmeye çalışan birkaç küçük yeşil iblisi sıkıştırdı. Ardından Xie Lian hızla döndü, içgüdüleri bir şeylerin oldukça yanlış olduğunu söylüyordu. “San Lang? San Lang!”
Qi Rong’un maskesi çatladı, birkaç parçası düşmüştü. Bir ağız dolusu kan kustu ve bağırdı. “BİRİ ONU DURDURDUN! HEPİNİZ GELİP ONU DURDURUN!!”
Hua Cheng daha demin ona şiddetle darbe indirmişti ancak şimdi en iyi arkadaşlarmış da sohbet ediyorlarmış gibi rahattı. Kıkırdadı. “Oh, bilmiyor muydun? Bu dünyada durdurulamaz olan bazı şeyler var. Mesela güneşin batıdan batması gibi ve bir filin bir karıncayı ezmesi… Ya da örneğin – BENİM SENİN AŞAĞILIK HAYATINI ALMAM!”
Son cümlesinde yüzü vahşi ve acımasızdı. Qi Rong’un tüm bedenini tutuyordu ve onu tekrar yere yapıştırdı.
Bir yüksek sesli BANG daha ve Qi Rong’un bedeni yere derildi, çamurdan daha kötü bir şeklide ezilmişti. Yüzündeki maske çatırdadı, küçük parçalara ayrılarak yüzünün yarısını ortaya çıkardı.
Eğer biri o yarım yüzü görecek olsaydı çok edici bir gerçeği fark ederlerdi:
Yeşil Cin Qi Rong ve Ekselansları Veliaht Prens, bir iblis bir tanrı, cehennem ve cennetin farkı, aslında birbirlerine oldukça benziyorlardı!
Çevirmen: Kae
159 notes
·
View notes
Text
Bir süperkahraman sayfası için kahraman tasarladım.
Hikayesi: Büyük İskender'in âb-ı hayat çeşmesini ararken ordusu telef olmuştur ve yanında yalnızca aşçısı kalmıştır. Karanlıklar diyarında çeşme aşçıya görünür ve bu sudan içen aşçı ölümsüzlüğü elde eder. Ancak İskender yıllarca aradığı çeşmenin ona değil aşçıya nasip olmasını kaldıramaz ve aşçısının ayağına taşlar bağlayıp Ak Denizi'nin dibine yollar. Ancak ölümsüz olan aşçı denizin dibinde boğulmaz ve efsaneye göre su cinine dönüşür. Modern dünyaya ayak uyduran bu aşçı bugün Ahmet Aşcan olarak aramızda ve insan formuna girerek gizlenebiliyor. Orijinal cin formunuyla da kötü güçlere karşı savaşıyor. Gündelik hayatındaysa çok başarılı bir şef.
#my art#süper kahraman#çizgiroman#orijinal karakter#kahraman#digital illustration#digital drawing#digital art#digital painting#digital doodle#dijital çizim#illüstrasyon#illustration#character drawing#drawing#comic#comics#superhero#heros#Büyük İskender#cin#islam#halk kültürü#efsane#doodle#oc#original character#charakters#character art#character design
8 notes
·
View notes
Text
Şeytan Oğlu Cin Padişahı MiHREZ ve Cinler Alemi
Şeytan Oğlu Cin Padişahı MiHREZ ve Cinler Alemi #cin #cinler #cinni #cinvideo #cinhikayeleri
Şeytan’ın Oğlu Cin Padişahı MİHREZ ve Cinler Alemi
“Andolsun biz insanı, kuru kara çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce, zehirli ateşten yarattık”
(el-Hicr 15/26-27)
Ayette de belirtildiği gibi cin türü insan türünden önce yaratılmıştır. Sözlükte, “gizli ve örtül varlık, görülmeyen şey” anlamına gelen cin, terim olarak duyu organlarıyla algılanamayan, çeşitli…
View On WordPress
#allah#bakmış#büyü#cin#cin çağırma#cin çarpması#cin çıkarma#cin görüntüleri#cin hikayeleri#cin hikayesi#cin kabilesi#cin padişahı#cin padişahı mihrez#cin padişahları#cin suresi#cin vakası#cinler#cinler alemi#cinler hakkında#cinli köy#cinniler#dabbetül arz#deccal#dini belgesel#dini hikayeler#dini video#Hz. Muhammed#korku hikayeleri#kuran#kuranı kerim
0 notes
Text
YILDIZLAR...
Aklıma ne zaman yıldızlar gelse bana Konçinaları okuduğunu anımsarım. Moralim bozuk diye o güzel dağ manzarasını bırakıp, zaten az olan görüşme süremizde bana o öyküyü okumuştun. Kusura bakma ben bazen sesinin güzelliğinden öyküyü dinleyememiştim. Ama çok güzeldi. Sesin hala çok güzel. Sen artık bana güzel şeyler söylemesen de...
Yazar: Haldun TANER
Öyküleri - Öykücünün Hayatı
KONÇİNALAR
İskambil destesinin en sevdiğim kağıtlarından biri, üzerine The Jolly Jocker yazılı, o delişmen, o uçarı, o biraz cambaz, biraz sihirbaz, bir miktar da düzenbaz, ama neşe dolu, hayat ve hareket dolu, kanısıcak delikanlıdır. Ne yazık ki, Joker'lere Kanasta'dan, Kumkan'dan, Remi'den başka oyunlarda yer verilmiyor. Verilse, her girdikleri oyuna renk ve hareketlilik,canlılık ve şaklabanlık katarlardı.
Jolly Joker'ler bir yana, destenin en itibarlı kağıtları, bilindiği gibi, Beyler yani Aslar oluyor. Ayıp değil ya, ben Aslardan oldum bittim hoşlanmam. Belki kendim hiçbir zaman As olamadığım, As olamayacağım için. Kabul etmeli ki, onların dördünde de bir Kral havası, bir Padişah cakası vardır. Hele bazı takımlarda bunları daha da bir şatafatlı resmederler.
Karamaça Beyinde uğursuz bir şeyler sezilir. Onun sarayında herhalde birtakım karanlık dalavereler dönüyor, gece, mahzenlerinde, bir sürü kelleler uçuyor olmalıdır.
İspati Beyini ben bir Bizans prensine benzetirim.
Bunlara oranla, Kupa Beyi daha bir bizden gibidir. Kupa Beyi herhalde Osmanlı soyundan olmalı.
Karo Beyine gelince, bakınız, o bir Selçuk Sultanıdır. Çelebi, zarif, nazik...Aksi gibi, Tekel damgasını da hep onun üstüne vurular. Buna karşın öylesine soylu ve kibar bir havası vardır ki, damgası olmayan bir Karo Beyi görsek, bayağı yadırgar, bir eksiklik duyarız.
Resimli kağıtlar içinde kanım en çok Kupa Kızına kaynar. Kupa Kızı, etine dolgun, duru-beyaz, hanım-hanımcık bir tazedir. Üniverisiteyi felan bir kalem geçin, güç hal ile bitirdiği ortadan sonra, liseyi bile okuyamamıştır. Olsa olsa sanat enstitüsü mezunudur. Herkesin okumaya merakı olmasa, buncağızın da başka marifetleri var: Dikişle nakışın her türlüsü, örgü işlerinin daniskası...Eteği belinde, bütün evi o çeviriyor. Yeni yetişirken mahalledeki oğlanlarla mektup alıp verdiği olmuş gerçi. Cahillik işte. Hoş görmeli. Ama evlenince eşi bulunmaz bir hayat arkadaşı olacaktır. Buna eminim. Bir kere kocasına karşı ukala ukala karşılık vermez. Sonra bu cins kadınlar çocuklarına da düşkün olurlar. Daha ne?
Onunla evlendiğiniz taktirde, kaynınız Kupa Oğlu olacaktır ki, Allah için, uslu akıllı, yumuşak başlı, kendi halinde bir çocuktur.
Babaları Kupa Papazına gelince, sizden iyi olmasın, pek babacan pek cana yakın bir adamdır. Hoş fıkralar anlatıp göbeğini hoplata hoplata güler. Daha coşarsa, küt küt karşısındakinin sırtına vurur. Evde teklif tekellüf hak getire...Sen de sen , ben de ben. Candan insanlardır vesselam. Öyle bir aileye damat girmek isterim.
İspati Kızına gelince, bakın ondan her türlü sinsilik umulur. Siz onun öyle sakin ve masum göründüğüne bakmayın, o ne hin oğlu hindir o, o ne içten pazarlıklı aşiftedir o... İskambil üstünde gördüğünüz onun bayramlık resmi. O, bu masum erdem pozunu, fotoğrafçıda resim çektirirken bir, bir de pazarları kiliseye giderken takınır. Şöyle kulağınızı verin de bir dinleyin mahalleyi. Maçanın Oğlu ile sinema localarında, plaj kabinlerinde yapmadığı kalmamış. Hal böyle iken, yine de bilmeyenlere karşı kendini dirhem dirhem satar. İspatinin Oğlu ablasının kirli çamaşırlarını herkesten iyi bilir, bilir ama gel gör ki ablası da onun kumar borçlarını öder, evden şunu bunu götürüp satışını gizler. Babaları da zaten itin biri. Bu yaşa gelmiş hala sefih, kumarbaz, birgün olsun ayık gezdiği görülmemiş. Tencere dibin kara hikayesi, kimin kime ne demeye hakkı var.
Karolara gelince, onlar kişizade, görmüş geçirmiş bir ailedir. Bakmayın şimdi biraz düştüklerine. Babaları hariciyeden emekli. Sanırım eski konsoloslardanmış. Eski usul, uyaklı, sanatlı bir İstanbul Türkçesi konuşur. Kızları, nörsler, matmazellerle, el bebek gül bebek büyütüldü. Beş yıldır İngiliz filolojisine gidiyor, bitiremedi. Bitiremez de elbet. Allah'ın günü kantinde ha ha ha, hi hi hi, akşamüstü de oğlanlarla altı buçuk matinesi... Erkek kardeşini sorarsanız, al onu vur ona. Karonun oğlu da, hoppala paşam, hoppala beyim dadılar tayalarla şımartılmış, kuş sütüyle beslenmiş, beyaz tüysüz, oğlandan çok kıza yakın, tasvir gibi bir güzel. En iyi okullara verdiler okumadı. Günahı boynuna, birtakım uygunsuz, serseri heriflerle geziyormuş. Allah bilir, eroin de çekiyordur. Gözlerinin her zaman baygın bakışını ben pek hayra yoramıyorum. Öyle efendi babanın çocuğu böyle soysuz çıksın, yazık, çok yazık...
Maçalar bir ermeni ailesidir. Gedikpaşa'da oturuyorlar. Peder koyu bir katolik papazı. Basbariton, tumturaklı bir sesi vardır. Oğlu Mahmutpaşa'da bir tuhafiye mağazası işletiyor. İspati kızı ile serüvenlerine yukarda az buçuk dokunduk. Ablası Maça Kızı, esmer, kara kaşlı, kara gözlü, gerçi sıcak, gerçi güzel, ama neme gerek, duasında yakarışında, dini bütün bir tazedir. Belli ki, babasına çekmiş. İstavrozunu bir gün göğsünden eksik etmez. Kardeşinin İspati Kızıyla yaptıklarını duysa, utancından yerin dibine geçer. Öylesine kaba sofu ki, yersiz rüyalar gördüğü zaman bile, bilinçaltının kendine oynadığı bu oyuna içerler, sabahleyin apar topar aklanıp paklanıp tövbe bağış diler. İyi bir drahoması var. Şimdi, genç değil şöyle kırkını, kırk beşini aşmış, efendiden ağırbaşlı bir kısmet bekliyor. Hayırlısı. (Bakmayın,Maça Kızının adı edebiyata kötü geçmiş. Onun kendisine yorulan uğursuz kadın, çok bilmiş dul, yuva yıkan vampdişi nitelikleri ile ilişiği yoktur. İftira, söylenti. Hele bizim klasik Tekel takımlarındaki Maça Kızının , İspati Kızınınki gibi numaradan değil, gerçekten masum, yüzüne bakınca bana büsbütün hak vereceksiniz.)
Resimli kağıtlardan sonra, ilk ağızda, Onlularla Dokuzlular gelir. Onlularla Dokuzlular, resimli kağıtlar içinde önemli oyunlara katılma ayrıcalığına sahip, başlıca kağıtlardır. Bundan ötürü de hallerinde görgüsüzce bir çalım, budalaca bir kurum sezilir. Haydi Onlular Asların halktan yetişme vezirleridir diyelim. Ya Dokuzlara ne buyrulur? Bunlar, kendilerini sayıdan bile saymadıkları halde yine de oyunlarına alan, oyunlarına alıp onlara öbür resimsiz kağıtlardan üstün bir değer sağlayan aristokrat kağıtlara yaranmaktan, siftinmekten hoşlanırlar. Bu hallariyle Dokuzları, efendilerinin önünde yerlere kadar eğilen ama saray parmaklıkları dışındaki halka tepeden bakan, mabeyinciler ya da üksek uşaklar sınıfından saymak yanlış olmaz sanırım.
Dokuzlular mabeyinci ya da yüksek uşak olursa Sekizlilerle Yedilere de, el ulaklığı, bahçıvan yamaklığı gibi daha aşağılık işler düşüyor.
Bütün bunlardan sonra sıra nihayet Konçinalara gelir. Konçina diye, bilindiği gibi, Altıdan aşağı kağıtlara deniyor. Konçinalar, adı üstünde işte, Konçinadırlar. Geçin Bezik gibi, Poker gibi kibar oyunları, Aşçı İskambili gibi en bayağı oyunlarda bile hiçbir işe yaramaz, üzgün ve küskün, oyunu dışarıdan seyrederler. Diyeceksiniz ki, Pinakl'da, Kanasta'da oyuna alınıyorlar ya... Ben ona oyuna alınmak mı derim. Zavallılar, çıtır kozların at oynattığı alanlarda habire gelip gider, ayak altında dolaşıp trafiği tıkar, itilip kakılır, muştalanır dururlar. Kısacası aburcuburdurlar. Böyle oynamaktansa ben yeşil çuhanın üstüne kapanıp yüzüstü uyuklamayı yeğlerim. Konçinalar bu bakımdan iskambillerin paryasıdır. Var oluşlarının nedeni salt öbür kağıtlara basamak olmak, onların üstün durumlarını sağlamaktır. Alt basamak olmasa üst basamak neye kime öğünecek?
Konçinaların bu içler acısı durumu bana oldum olasıya dokunmuştur. Kaldı ki, deste içinde hüküm süren bu derebeylik düzenini bugüne bugün İnsan Hakları Bildirisi ile uzlaştırmaya da imkan yoktur. Nitekim, usta oyuncu geçindiğim sıralarda onları paryalardan kurtarıp eşitliğe kavuşturacak, böylece desteyi de iyi kötü çağımızın demokrasi gidişine uyduracak yeni oyunlar aradığım oldu. Hatta, öyle bir oyun bulayım ki diyordum, Birliler asıl değerlerine indirilsin, Beşliler kızları, Dörtlüler oğlanları alabilsin, alay bu ya, gereğince bir kılkuyruk Üçlü, dört papazı birden sustaya durdurabilsin. Fakat olmuyor beyler.
Aslarda o küçük dağları ben yarattım diyen heybet, Papazlarda o bütün güvenini sakaldan, asadan, baltadan alan azamet varken, o güdük, o sümük, o boynu bükük Konçinalar onlara bir türlü el kaldıramıyorlar. Sinmiş bir kere içlerine. Alışkanlık deyin, çekingenlik deyin, aşağılık daha doğrusu, Konçinalık kompleksi deyin, yapamıyorlar işte, ellerinden gelmiyor.
Bunu anladığım günden beri yeni oyunlar aramaktan, eskilerini de oynamaktan vazgeçtim. Her kağıda eşit değer tanıyan biricik oyun olduğu için şimdi yalnız Pasyans açıyorum.
Haldun TANER
2 notes
·
View notes
Text
Mustafa Asoğlu Hakkında
Yeni okumaya başladığım kitap, Anadolu edebiyatının en güzel örneklerinden biri olan Mustafa Asoğlu’nun yazdığı ULUSU adlı kitap. Mustafa Asoğlu pek meşhur olmadığı için kendi ağzından yazdığı hikayesini aşağıda paylaşıyorum.
Mustafa Asoğlu’nun Hayat Hikayesi
1943 Burdur / Yeşilova doğumluyum.Gönenköy İlköretmen Okulu,Bursa Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü,Anadolu Üniversitesi AÖF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunuyum.
1963 Yılında başlayan öğretmenlik yaşamımı 40.yılında noktaladım.Bu süre içinde ülkemizin değişik yörelerinde öğretmen ve yönetici, son yıllarda da Akdeniz Üniversitesi’nde Türk Dili Öğretim Görevlisi olarak çalıştım.
Kitaplarla öğretmen okulunda tanıştım.Yazmaya mesleğimin ilk yıllarında şiirler,öyküler yazarak başladım. Daha sonra roman, oyun, senaryo dallarında sürdürdüm çalışmalarımı..
Hep bu klasik anlatımı kullandım benden istenen yaşam öykülerimde…Sonra aldığım ödüllerden,yayınlanmış kitaplarımdan ekledim sonra. Oysa bu uzun yolcuğun içinde beni etkileyen, yönlendiren, değiştiren, kişiliğimin oluşmasında ya da törpülenmesinde gerekli olan nice vadilerden geçtim.
Ben Mustafa Asoğlu…
Burdur’a bağlı Yeşilova ilçesi’nin Kayadibi Köyü’nde doğdum.
Kayadibi…
Benim doğduğum köy…
Türkmen Avşar Boylarından bir oymağın ilk çadırlarını diktiği ,sırtını bol çalılı, “Gayadibi Daşı” dediğimiz gerçekten taş kitlelerinden oluşmuş,bir tepenin güneyinde kurulmuş bir köy.
Önünde bir ova…
Karşıda heybetli Eşeler Dağı..
Batısında keçilerini sulayabilecekleri Kocapınar, Akçeşme, Sultan Pınarı ve Salda Gölü…
Bu coğrafya yıllar içinde o Türkmenlere şöyle bir kişilik kazandırmış.
Salda gölü’nün derinliğini,
Eşeler dağının yüceliğini,
Gayadibi daşının sertliğini…
Önündeki ovanın sakinliğini…
İlkokulu köyümde okudum. Yıllar sonra Yeşilova Belediye Başkanı olan Muataf Ali Sadak adında bir okul müdürümüz vardı. lkokul öğretmenimden çok onu anımsıyorum.O tam bir Köy Enstitülü, bir köy önderi idi.
Bir de dedem Çeritoğlu ,elinden her iş gelen Çeritoğlu… Toprağın dilinden anlayan ,hayvanlarını çok seven yi bir çiftçi.. Kendi tarım aletlerini onaracak kadar marangoz, kendisinin ya da komşusunun yıkılan duvarını onaracak kadar yapı ustası…
Sonradan araştırmalarım sonunda öğrendiğimde soyu Avşarların Çerit Oymağı’na dayanan dedem Ceritoğlu tam bir Türkmen… Kırsal kesimde çok önemsenen “haram-helal” konusunda ilk dersimi ondan aldım:
“Bak evlat! Yoldan geçiyorsun. Yolun kıyısındaki bağda kara kara sallanan üzüm salkımları var. Senin de canın çekti. Sahibi de yok. Oradan bir salkım üzüm koparmak, yemek haram değil..Ya da birkaç elma… Çünkü onları bize sunan hepimiz doyuran şu güzelim toprak..””
Yıllar sonra Kırgız Yazarı Cengiz Aytmatof’un Toprak Ana’sını okurken , oğulları askere giden o Kırgız Anası’nın toprakla konuşması nı okuyunca çarpılmıştım.
Sonra hayatıma yönveren yatılı okul “ Gönen Öğretmen Okululu” nun yazılı sınavları. Hem de kazamız Yeşilova’nın pazarı olan Perşembe günü.
Biz sınava girmişiz.Çeritioğlu Dedem fırın ekmeği,helva, üzüm alıp,heybesi yanıbaşında gelmiş sınav kapısındaki tek ağacın gölgesine bir Türkmen devesi gibi çökmüş beni bekliyor. Herkes çıkmış gözleri kapıda…
En son çıkanlardandım. Çeritoğlu dedem kızgın:
“Okulun birincisi olduğunu derdin. En son çıkarsın. Bu nasıl iştir?”
Yıllar sonra ondan dinlediğime göre:
“Dede! Sen bu işin sonuna bak” demişim.”
Köyümüzden tek ben kazandım o sınavı…
Tek çıkış yoluydu.
Öğretmen okuluna 1954 yılında yazılı ve sözlü iki sınavdan sonra kaydoldum. O yıllar Köy Enstitüleri ismen kapatılmıştı ama, okulumuzda değişen bir şey yoktu. Biz; gül bahçelerimiz, arı kovanlarımız, kümeslerimiz , ahırlarımız , işliklerimiz, dersliklerimizle o eski havayı yaşıyorduk. Altı yıl boyunca hep ve her yerde “Ben öğretmen olacağım, köye gideceğim ve köyün önderi olacağım”düşünceleriyle yetiştim.
Klasiklerin çoğunu orda okudum.
Bir müzik aletini çalmayı, resim yapmayı, yüzlerce kişiyle halaya durmayı, bir fidana aşı yapmayı ,kırık bir sandalyeyi onarmayı da orda öğrendim.
Sonra yaşadığımız alanı temiz tutmayı, sınıflarımızı okulumuzun binalarını kireçle ağartmayı,,akan musluğu değiştirmeyi de…
Sonra ahlak kavramının ortaya koyduğu iyi ve kötüyü,
Yasaların ortaya koyduğu suç ve cezayı,
Geleneklerin ortaya koyduğu yanlış ve doğruyu,
Sanatın ortaya koyduğu güzel ve çirkini
Ve
Dinin ortaya koyduğu günah ve sevap kavramlarını…
Orada öğrendiğimiz başka bir şey daha vardı: Ulusal Kurtuluş Savaşımız, M.Kemal Atatürk yüceliği, Cumhuriyetimiz ve devrimler…
Bunlar güzel şeylerdi.
Öğretenlere selam olsun...
Derken :
Bursa Eğitim Enstitüsü günleri. Hafta sonları ucuz Rum meyhanelerinde şarap içip, şiirden,edebiyattan, sanattan söz ettiğimiz günler…
İlk görev yerim Van Sanat Enstitüsü Türkçe öğretmenliği. (Yıl 1964)Orda evlendim.İlk Çocuğumuz Pınar orda doğdu. İlk siyasi çalışmalarım da orda başladı. Fakir Baykurt’un önderliğini kurulmaya çalışılan TÖS’ ün (Türkiye Öğretmenler Sendikası) Van’ daki kuruluş çalışmalarına katıldım.
Burdur Sanat Okulu yıllarım ise atmışlı yılların sonları…
Oğlum Oktar orda doğdu. Ben, evin en büyük oğlu ve devletten maaş olan biri olarak kardeşlerime de sahip çıkmalı, onları okutmalı elimden geldiğince onları bir iş sahibi yapmalıydım. Bunun için elimden geleni yaptım.Bunda ne kadar başarılı oldum bilmiyorum ama ben her zaman görevimin o olduğunu,ve o görevimi yerine getirdiğime inanıyorum.
Burdur yıllarım ülke sorunlarıyla içli dışlı olduğum yıllardır.
Ülkemizin sol,sosyalizm, devrim , halk,proleterya, eylem ,Dev-Genç gibi sözcüklerle tanıştığı ve bu sözcüklere neredeyse kutsal anlamlar yüklemeye çalıştığı yıllardı.Bir yandan o tarafa kulaç atarken bir yandan da yan yollara saptım.Herkes Anadolu’yu,Anadolu insanını, ülkemizin geçmişini başka başka değerlendirirken bir gün, sonra hep sevecedğim B.Rahmi Evüboğlu’nu,onun çömezi Azra Erkat’ı tanıdım. Mavi ve Kara adlı kitabının başınnda şöyle diyordu Eyüboğlu:
“Bu memleket niçin bizim? Dört y��z atlıyla Orta Asya’ dan gelip fethettiğimiz için mi? Böyle diyenler gerçekten benimsemiyor, anayurt saymıyorlar bu memleketi. Gurbette biliyorlar kendilerini yaşadıkları yerde. Frigyalılar, Yunanlılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Moğollar’da fethetmişler Anadolu’ yu. Ne olmuş sonunda? Anadolu halkların değil, halklar Anadolu’nun malı olmuş. Bu memleket bizim olduğu için bizim. Fethettiğimiz için değil. Aramızda dışardan gelmişler çoğunlukta olsa da kaynaşmış, halleşmiş hepsi. Fetheden biziz artık fethedilen de . Eriten biziz eritilen de....Biz bu toprakları yoğurmuşuz, bu topraklarda bizi. Halkımızın tarihi Anadolunun tarihidir. Paganmışısız bir zaman, sonra hristiyan olmuşuz sonra müslüman. Tapınakları kuran da bu halkmış, kiliseleri, camileri de. Bembeyaz tiyatroları da dolduran biziz, karanlık kervansarayları da. Kah bozkıra çalmışız, kah mavi denize. Sayısız devletler, medeniyetler bizim sırtmızda yükselmiş, bizim sırtımıza çökmüş.Yetmiş iki dil konuşmuşuz sonunda Türkçede karar kılmadan önce...."
İşte benim ülkem ,işte gerçek Anadolu…
Burdur yıllarından anımsadığım bir başka olayda şu:
Burdur Ortaokulu’nda , orta 3. sınıflarda Yurttaşlık Bilgisi dersindeyim.Konum:” Anayasamıza göre yurttaşların hakları, sorumluluları ve özgürlükleri… Düşünce özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü …”
Dersin başlarında kapı çalındı.
Açtım.
Okul Müdürü:
“Dersinizi dinlemek isteyen konuklarımız var.”
“Buyursunlar.”
Sırasıyla sınıfa Vali, Tuğay Komutanı,Emniyet Müdürü, Milli Eğitim Müdürü ve Okul Müdürü girdiler.
Çocuklar şaşırmış, ilgiyle bakıyorlar. Gelenleri arka sıralara oturttum.
Çocuklara:
“Çocuklar! Konuklarımız var… Dersimizi dinlemeye gelmişler. Dersimize devam ediyoruz.. Nerde kalmıştık? Dedim.
“Düşünce özgürlüğünde hocam!”
Ordan girdim konuya..
.Sanki onlar yokmuş gibi anlattım,anlattım.Sonraları düşündüm de niye öyle yaptım? O cesareti nerden buldum?
Öğrencilerimden…
Seksen tane göz bana bakıyordu
.Ben onların öğretmeniydim.. O davetsiz konukların değil..Onlar nedüşünürlerse düşünsünler benim için önemli değildi.Benim için önemli olan o sınıftaki öğrencilerimdi.Ve hepsi cin gibiydi.Az önce neysem şimdi de de aynı olmak zorundaydım.
Ben de öyle yaptım.
Hayatımın en güzel dersini verdim.Hem öğrencilerime… Hem de o davetsiz konuklara…
Bir hafta sonra aynı derse müdür tek geldi:
“Sizi aşagıdan istiyorlar.”
İndim.
Üç polis ve bir jip…
Başkanı olduğum Halkevi basılmış
Karakola davet…
Yargılanma ve beraat…
Ama bazılarına yetmemiş olmalı ki ardından Bingöl’e tayin…Bir deprem bölgesinden bir başka deprem bölgesine…Uzun bir tren yolculundan sonra bir kış günü karların içinde Genç’ten Bingöl yolculuğu… İnsan inanıyorsa dayanıyor.
Eşim,ben,çocuklarım elbirliğiyle dayandık.Akmayan sulara,yanmayan elektiriklere, dost gibi görünen düşmanca bakışlara…
Bu sürgünün faydası şu oldu. Eşim Buket Hanım ; Halk Eğitim Öğretmeni oldu. Bu Buket Hanımı Buket Hanım yapan ilk adımdı… Büyük bir adımdı. Kişiliğini adım adım bunun üzerine kurdu. Özgüvenini kazandı
Bense yoluma devam ettim.
Yeni açılan Manavgat İmam Hatip Okulu, ardından Manavgat Ortaokul’u , Manavgat Lisesi Müdürlüğü Yıl,1970 yılların sonları…Günde onbeş yirmi kişinin öldürüldüğü yıllar…Acaba sıra ne zaman bana gelecek?
Korku ve bekleyiş…
Eylemleri,,eylemleri yönlendiren kişileri,,(onlara lider faalan diyorlardı) onların düşünce yapılarının sığlığını, yakından gördükten sonra bir iç hesaplaşma yapmak zorunda kaldım.
:Bu düşüncelerimi o yıllarda
bir samanlı kağıda kurşun kalemle yazdığım ve yıllardan beri özenle sakladığım bir sayfadan aktarıyorum:
1.Bizim “devrim” diye yüceltiğimiz değişim bu yolda uğraş veren kişilerin kendilerine göre yorumlayacağı, değerlendireceği, yeni kuramlar üreteceği kadar basit miydi?
2.Herkes yaptığı eylemlerin, tuttuğu yolun gerçekten bilince miydi? Ya da nereye varacağının…
3.Yapılan eylemlerin ,çeşitli dergilerle üretilen kuramların ülke gerçekleri ile bağlantısı neydi? Ya davaya katkısı?...
4Genç insanlardaki silah tutkusunun, vuruculuğun, kırıcılığın, sevgisizliğin, kaynakları nelerdi ?
5Kavga yalnız sokakta silah ve yumrukla mı verilir? Bu yolda yürek ve beyin hiç mi önemi yoktu?
5.Uyulmayan, ve yıkılmak istenen incelikler; uygar davranışlar,arkadaşlık, dostluk, sevgi, aşk gibi değerler,(Burjuvazi değerleri) yerine konmak istenen yeni değerler: yol arkadaşl ,güven, yardımlaşma, düşünce arkadaşlığı, eleştiririye açıklık, demokratiklik,” ne kadar özümsenmişti? Davranış ve konuşmlardaki içtenliğin derecesi neydi?
6.Gençleri bilerek (Provakatör) ya da bilmeyerek (goşist) yanlış yollara sürükleyenler kimlerdi?
7.Gençleri eylemlere sürenlerin,hatta onları ölüme gönderenlerin bilgi düzeyleri , liderlik özellikleri yeterli miydi?
8. Sonuç ne oldu? Kavga ve kargaşa ve korku. Korkudasn ne üretetilebilrdi?
9.Saflarda ıkimler vardı?
10. Güçler dengesi neydi? Sunulan stareteji ve taktikler ülenin somut şartlarına ,tarihi değerlerine,toplumsal yapısına göre mi saptanmıştı?Yoksa başk ülkelerden alınmış bir şaplon muydu?
11Onca gürültünün, yaygaranın kitle bağı neydi?
13.Siyaset kargaşası ve bin bölünmüşlük neydi?Partileşmeye(Disipline) niye gidilmiyordu?
14.Halk adına , halkı korkutarak,yıldırarak alınacak sonuç ne olabilirdi?
Sonuç 12 Eylül’de geldi .
Hem de balyoz gibi indi. Vurduğu yeri yamsassı etti. Gençler ölür,yaptıklarının hesaplarını yiğitçe verir her işkenceye katlanırlarken lider geçinenler kapağı yürtdışına attılar.
O dönemin en büyük acılarından biri de budur.
Canları sağolsun… Herzaman onların yerine ölecek,ön saflara saürülecek birileri mutlaka bulunur.
Bu uzun ,acılı , sıkıntılı günlerden sonra günümüze gelince de:
Emeklilikte , hayatımı yazılar yazmak üzere yoğunlaştırdım...Örnegin:
Çocuk Edebiyatı üzerinde yoğunlaşmam. Bu çalışmalarım da bana Dünya Çocuk ve Gençlik Derneği ( İBBY ) Onur ödülü ve belgesini kazznadırdı
Diğer çalışmalarım da şöyle:
1975 Yılında Milliyet Gazetesi Roman Yarışması’nda ULUSU adlı romanım dereceye girdi ve yayımlandı.
1989 ‘ da TRT’nin 25.Kuruluş yılında düzenlediği senaryo yarışmasında KAVGA ve SEVDA adlı eserimle Gençlik Senaryosu Dalı’nda 1.oldum.
1990 Yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği Çocuk Öyküleri Yarışması’nda DÜNYAMIZ GÜZEL OLMALI adındaki öyküm birinci oldu.Bu öykü daha sonra 2001 Yılında Kültür Bakanlığınca kitap olarak basıldı.
Cumhuriyetimizin 75.kuruluş yılında Kültür Bakanlığının düzenlediği Oyun Yarışması’nda: ONURLU DİRENİŞ / KUVAYI MİLLİYE oyunumla Kültür Bakanlığı BAŞARI ÖDÜLÜ’nü aldım.Oyun bakanlıkça yayımlandı.
Yine 2004 TUDEM Edebiyat Ödülleri Yarışması Çocuk Öyküleri dalında HOŞÇAKAL AKDENİZ adlı dosyam ikinciliğe değer bulundu ve 2006’da kitap olarak TUDEM Yayınlarınca yayımlandı.Ayrıca, HOŞÇAKAL AKDENİZ; Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği’ nce 2006 YILIN ÇOCUK KİTABI seçildi.
KÜLTÜR BAKANLIĞI NIN 2005 Klasik Romandan Oyun Uyarlama Yarışması’nda Refik Halit Karay’dan uyarladığım ÇETE adlı oyunum üçüncülük ödülüne uygun bulundu.
Sanat ve Edebiyat çalışmalarını hayatı güzelleştiren ,derinleştiren anlamlandıran çabalar olarak görüyor,bu alanda üretken olan herkese saygı duyuyorum.Mesleğimden gelen çocuk sevgisiyle de son yıllardaki çalışmalarımla özellikle onlara ulaşmaya,onlarla hayatın güzelliklerini paylaşmaya çalışıyorum...
---
Bol okumalı günler dileklerimle
1 note
·
View note
Text
Oy Pazarı - Hasan Kıyafet
Oy Pazarı - Hasan Kıyafet Hasan Kıyafet "Oy Pazarı" adlı bu kitabında olayları Poyrazonya Cumhuriyeti adlı hayali bir ülkede kurgulamış. Tipik ben ülke adını sallıyorum ama siz anlayın hikayesi. Klasik komünist kafasıyla kapitalizme karşı savaşta Anadolu'yu ve Anadolu insanını çekiştirip hayali siyasetiyle ayar vermiş kitap boyunca.
Oy Pazarı – Hasan Kıyafet Oy Pazarı Hasan Kıyafet tarafından kaleme alınmış, Yücel Yayınları tarafından Şubat 1978’de yayınlanmış 144 sayfalık politik bir hiciv romanıdır. Kaman’ın Çağırkan köyünde doğan ve Pazarören Köy Enstütüsü ile Gazi Eğitim Enstütüsünün İngilizce bölümlerini bitiren Hasan Kıyafet’in ayrıca “Komünist İmam”, “Başlayan Kavga”, “Baraç”, “Radar”, “Çingene Çocuğu Cin Top Dişi…
View On WordPress
0 notes
Text
Pseudo bilim olarak mitoloji ve cinler
Cin anlatısı, geçmişteki insanların anlayamadıkları ve cevaba ihtiyaç duydukları durumlarda sarıldıkları bir hikaye. O halde bugün cin hikayeleri hakkında ne düşünmeliyiz? Onu miadı dolmuş bir hurafe olarak mı, bir korku hikayesi motifi olarak mı ele almalı? Bugün bu hikayeye sığınma nedenimiz, ilkel insanlardan farklı mıdır? Yoksa mitolojik bir büyülenme ihtiyacı içinde miyiz hala? Ve bu…
View On WordPress
0 notes
Link
#korku hikayeleri#Türk Korku Hikayeleri#Korkunç Hikayeler#Kısa Korku Hikayesi#Yerli Korku Hikayesi#Korku Hikayeleri Oku
0 notes
Text
SİYASET-FELSEFE
Lenin Sol komünizm Lenin Nisan tezleri Lenin Proleter devrim dönek kautsky Lenin devlet ve devrim Lenin Emperyalizm Lenin Burjuva demokrasisi ve proleterya diktatörlüğü Lenin Ne yapmalı Lenin Materyalizm ve Ampiryokritisizm Lenin Bir Adim Ileri Iki Adim Geri
Lenin Din Üzerine
Lenin Sosyalizm ve Savaş
Marx Engels Komünist manifesto
Yahudi Sorunu
Alman İdeolojisi Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı Ücretli Emek ve Sermaye Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni
Mao Zedong Çelişki Üzerine Uzatmalı Savaş Üzerine Seçme Eserler -ı-ıı-ııı
Kızıl Kitap
Josef Stalin Diyalektik Materyalizm ve Tarihsel Materyalizm
Marksizm, Ulusal Sorun Leninizmin İlkeleri
Anarşizmi mi Sosyalizm mi
Bolşevik parti Tarihi
Muhalefet Üzerine
Georgi Dimitrov Faşizme Karşı Birleşik Cephe Leo huberman Sosyalizmin alfabesi Politzer Felsefenin başlangıç ilkeleri Politzer Felsefenin Temel İlkeleri Nikitin Ekonomi politik Maksim Gorki Küçük burjuva ideolojisinin eleştirisi Kalinin Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak Che Guevara Ekonomi ce sosyalist ahlak Paul lafargue Tembellik hakkı A.Şnurov Türkiye proleteryası John Reed Dünyayı Sarsan On Gün Ellen Meiksins Wood Sınıftan Kaçış İbrahim kaypakkaya Seçme eserler Mahir çayan Bütün Yazıları Hikmet kıvılcımlı Türkiyede kapitalizmin gelişimi Emrah cilasun - Mustafa suphi ve yoldaşlarını kim öldürdü Kapitalizm, Arzu ve Kölelik, Frederic Lordon Yeryüzünün Lanetlileri - Frantz Fanon Terry Eagleton Marx Neden Haklıydı Jhon Zerzan Gelecekteki ilkel Paulo Freire Ezilenlerin Pedagojisi Kropotkin- Ekmeğin Fethi Ivan Illich'in Okulsuz Toplum
Hüseyin Can Sovyetler ve Kürtler
A.Kollontai Komünizm ve Aile
N. kruspkaya Halk eğitimi
Platon Socratesin Savunması
TOPLUMSAL CİNSİYET
Friedrich EngelsAilenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni Clara Zetkin Kadın Sorunun Üzerine –
Clara Zetkin Lenin'in Bütün Dünya Kadınlarına Vasiyetleri
Auguste Bebel Kadın ve Sosyalizm Alexandra Kollontai Marksizm ve Cinsel Devrim Alexandra Kollontai Komünizm ve Aile Alexandra Kollontai Bir çok hayat yaşadım Sibel Özbudun Marksizm ve Kadın Emek, Aşk, Aile Sibel Özbudun Küreselleşme , Kadın ve Yeni - Ataerki Ricardo Coler Kadın Krallığı Elisabeth Badinter Biri Ötekidir Shulamith Firestone Cinselliğin Diyalektiği Diana Gittins Aile Sorgulanıyor Simon de beauvoir ikinci cins Valeri solanes -Erkek doğrama cemiyeti
Judith Butler- Cinsiyet Belası
PSİKOLOJİ
Sigmund Freud Totem ve tabu Sigmund Freud uygarlığın huzursuzluğu Sigmund Freud Düşlerin Yorumu Joel Kovel Tarih ve Tin Michel Foucault Deliliğin Tarihi Jean Twenge Ben nesli Rollo May Kendini Arayan İnsan Pascale Chapaux-Morelli İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon Erich Fromm Sevme Sanatı Eric Fromm- Özgürlükten Kaçış Caren Horney Çağın Nevrotik kişiliği
Ben ve Biz - Postmodern İnsanın Psikanalizi, Rainer Funk ..
POSTMODERN FELSEFE
john zerzan- Gelecekteki ilkel Terry Eagleton Postmodernizmin Yanılsamaları Fredric Jameson, Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı Jean Baudrillard Simülakrlar ve Simülasyon Jean Baudrillard Tüketim Toplumu Jean Baudrillard Kötülüğün Şeffaflığı Jean Baudrillard baştan çıkarma üzerine Rainer Funk Ben ve Biz Postmodern İnsanın Psikanalizi - Zygmunt Bauman Akışkan Aşk / İnsan İlişkilerinin Kırılganlığına Dair Zygmunt Bauman Akışkan Modernite Jean François Lyotard Postmodern Durum Michel Foucault Özne ve İktidar / Seçme Yazılar Michel Foucault Cinselliğin Tarihi Karakter Aşınması - Richard Sennett Kamusal insanın Çöküşü Richart Sennet Guy Debort- Gösteri toplumu
VAROLUŞÇU FELSEFE
Arthur Schopenhauer Cinsel Aşkın Metafiziği Arthur Schopenhauer ,Hayatın Anlamı Arthur Schopenhauer İsteme ve Tasarım Olarak Dünya Emil Michel Cioran Çürümenin Kitabı Terry Eagleton Hayatın anlamı Fernando Pessoa Huzursuzluğun Kitabı Ferdinand celine gecenin sonuna yolculuk Jean Paul Sartre Bunaltı Cesare Pavese Yaşama Uğraşı Franz Kafka Dönüşüm Samuel Beckett Godot'yu Beklerken Hermann Hesse Siddhartha Dostoyevski Yeraltından Notlar Dostoyevski Suç Ve ceza Nietzsche Böyle Buyurdu Zerdüşt Nietzsche Ecce homo Nietzsche Decal Candide - Voltaire Albert CamusYabancı Jhon fante toza zor Terry Eagleton Kötülük Üzerine Bir Deneme
ROMAN VE KLASİKLER
Maksim Gorki Ana Maksim Gorki Benim üniversitelerim Dimitrov Dimov Tütün
Kropotkin Ekmeğin Fethi Jack London’ Demir ökçe John Steinbeck Fareler ve İnsanlar Harper Lee Bülbülü Öldürmek Victor Hugo Sefiller Goethe Genç Werther'in Acıları Balzac vadideki zambak Dostoyevski Suç ve Ceza Dostoyevski Kumarbaz Dostoyevski Budala
Dostoyevski Ev sahibem
Dostoyevski Yeraltından notlar Stefan Zweig Satranç Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu Irvin D. Yalom Nietzsche Ağladığında Lev Tolstoy Anna Karenina Vladimir Bartol Fedailerin Kalesi Alamut Amin Maalouf Doğunun Limanları
Harper Lee Bülbülü Öldürmek
George Orwel Hayvan Çiftliği
Jhon Steinbeck Fareler ve İnsanlar
Türk Edebiyatı Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna Sabahattin Ali Kuyucaklı yusuf Sabahattin Ali İçimizdeki Şeytan Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur Ahmet Hamdi Tanpınar Saatleri ayarlama enstitüsü Yaşar kemal İnce memed Recaizade Mahmut Ekrem Araba Sevdası Mehmet Rauf Eylül Peyami Safa Yanlızız Peyami Safa Fatih-Harbiye
Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye koğuşu
Peyami Safa Bir teredüdün Romanı Namık Kemal İntibah Orhan Pamuk kırmızı saçlı kadın Yusuf atılgan Aylak adam
Ahmet Ümit İstanbul Hatırası
Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kiralık Konak
Yakup Kadri Karaosmanoğlu Yaban
Distopya-Ütopya
Aldous Huxley Cesur Yeni Dünya 1984 - George Orwell Ursula K. Le Guin Mülksüzler Damızlık Kızın Öyküsü
Din Tarih ve Antropoloji
Tanrı'nın Tarihi - Karen Armstrong Ludwig Feuerbach-Hristiyanlığın Özü Marx Engels- Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Lewis Henry Morgan-Eski toplum Wilhelm Reich- Cinsel ahlakın boy göstermesi Freud totem ve tabu Claude Levi – Strauss Yapısal Antropoloji
Samuel NoahbKramer Tarih Sümerlerle Başlar
Samuel noah Kramer Sümer mitolojisi M. İlin-İnsan Nasıl İnsan Oldu Darwin Türlerin kökeni Turan Dursun Din bu Dine Karşı Din - Ali Şerati Ataların Hikayesi Richard Dawkins Sibel özbudun -Antropoloji: Kuramlar, Kuramcilar Lenin Din Üzerine Karl -Marx Yahudilik Üzerine Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens , Yuval Noah Harari Deccal - Friedrich Nietzsche Ahlakın Soykütüğü- Friedrich Nietzsche
Peter Hopkirk İstanbulun Doğusunda Bitmeyen oyun
Hans Lukaks kieser- Iskalanmış Barış
Martin Van Bruinessen Kürtlük Türklük Alevilik
Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim
Erdoğan Çınar Kayıp Bir Alevi efsanesi
Erdoğan Çınar Aleviliğin Kayıp Bin yılı
Ahmet Taşağıgil Gök Tengrinin Çocukları
Jena Paul Roux. Türklerin Tarihi
Tori Bir Kürt Düşüncesi Yezidilik
İrene Melikoff Uyur idik uyardılar
Hamza Aksüt Aleviler
Jenet Hamilton Aanadoluda Heretik Hareketler
Faik Bulut Dersim Raporları
Mehmet Bayrak Dersim Koçgiri
Mehmet Bayrak Alevilik Kürdoloji Türkoloji Belge.
Sean Martin Katharlar
180 notes
·
View notes
Text
Çok sevdiğim bir Borges hikayesi var. Genç Borges, ihtiyar Borges ile karşılaşıyor. Bir düşsel ortamda 30 yıl sonraki Borges ile konuşuyor. Genç adam diyor ki: “Ben bütün insanlığı seviyorum, onun için yazıyorum. İhtiyar olan da diyor ki: “Emin misin? Bütün insanlığı sevmek kolay ama mesela komşunu seviyor musun? Kapının önünü temizleyen çöpçüyü seviyor musun? Bakkalı seviyor musun? Sütçüyü seviyor musun? Genç olan afallıyor. Niye? Çünkü büyük şeyleri sevmek kolay, insanlığı sevmek kolay ama insanı sevmek kolay değil. Aslında insanı sevmek insanlığı da sevmektir…
✏Cins Dergi
5 notes
·
View notes
Video
Söyleyen:Makbule Kaya | Ferayidir Kızın Adı Ferayi
Ferayi'dir Kızın Adı [hikayesi] Şu bizim Milâs, tarih boyunca iki uygarlığa başkentlik etmiştir. İlkin Halikarnassos'tan (Bodrum'dan) önce Karya Krallığına; daha sönra da Menteşe Beyliğine. Menteşe beylerinden Yakup'un oğlu İlyas, av meraklısı, dağlar sevdalısıymış. Silahını omuzladığı gibi, dağlara düşermiş. O dağ senin, bu dağ benim. Hani, bizim Muğla'mızın dağları da dağdır ha. Adam, avcı olmasa bile aç kalmaz Muğla dağlarında. Mevsimine göre çıntar (mantar) toplar, közde kebap edip yer. Mersindi, çilekti, geyik elmasıydı, haruptu, incirdi; doyurur karnını. Sözün akışını değiştirmiyelim; İlyas Bey'den anlatıyorduk: Bu İlyas Bey, bir ilkyaz günü Muğla dağlarında av ardında koşuyormuş. Göktepe dolaylarında olacak; dünya güzeli bir Yörük kızına rasgelmiş. Bilinir ki; Yörükler yazı yaylada, kışı yazıda (ovada) geçirirler. İlyas Bey; bu becene(ıssız) dağ başında bir güzeller güzeliyle karşılaşınca şaşırmış: - İn misin, cin misin? diye sormuş. Kız: - Ne in'im, ne cin! Sencileyin bir insanım. - Peki, ne arıyorsun bu dağ başında? - Kuzularımı, oğlaklarımı güderim. Ya sen? - Ben mi? av avlayıp kuş kuşlardım ki; bugün bahtım karşıma seni çıkardı. Adın ne senin? - Ferayi. - Ferayi. Ferayi. Ferayi... - Benim Türkmen adımı Beyenmedin yalım "galiba"? - Yoo. Çok Beyendim de, Beyendiğimden, düşürmem adını dilimden. - Ya senin adın ne? Neyin nesi, kimin fesisin? - Adım İlyas. Yakup beyin oğlu. - Ooo. Beyimizin oğlu beyimiz onurlandırmış obamızın konduğu yerleri. Ne mutluluk canımıza. Hadi, çadırımıza buyur da, bir tas ayran sunayım sana. Açsındır, çökelek çıkarayım. İlyas Bey, Ferayi'nin sunduğu çökeleği bazlamaya sarıp yemiş, tas tas ayran içmiş. Bir yadan da, Ferayi'yle evlenmeyi kafasına koymuş, içini açmış: - Benle evlenir misin Ferayi? - Bunu anam-atamla konuşman gerek bey.. İlyas Bey dönmüş Milas'a. Anasına iletmiş kararını: - Ana can, hep, benim evlenmemi ister durursun değil mi? - Hemde nasıl! Hayrola, buldun mu yoksa gönlünün sultanını? - Buldum ana. Senden dileğim odur ki; dileğimi bey babama açasın. - Olur oğul. Kim ki gelinimiz olacak kız? - Göktepe'de oba kurmuş Yörük kızı Ferayi. Yakup bey, adamlarından birkaçını yanına alıp, varmış, Ferayi'nin obasına. Hoş-beşten sonra da çıkarınış ağzında baklayı: - Gelişimiz şundandır ki; diye söze başlamış... "Bahçenizdeki gülü dermeye geldik, sizinle kardeşlik olmaya geldik... Oğlum bir Beyenmiş Ferayi'yi, ben iki Beyendim..." Bey bu, sözü buyruktur. Ferayi'nin babası da mırın-kırın etmemiş: - Civan oğlun İlyas'a kız vermek, obamıza şan verir, demiş. Düğün hazırlıklarına tezelden başlanması kararlaştırıldıktan sonra konuklar daha oturmamışlar. Muştuyu İlyas'a ve halka vermek için, Milâs'a doğru yola koyulmuşlar. Onlar obadan uzaklaşırken, Ferayi'nin ağabeyi Mıstık dönmüş sürüyü yaylatmaktan. Neler olup bittiğini sormuş babasına. Babası: - Obamızın başına devlet kuşu kondu oğul! diye girmiş söze; "Yakup Beyoğlu İlyas Bey, bacın Ferayi'ye gönül koymuş ki; babası Ferayi'yi istemeye gelmiş..." Mıstık: - O İlyas olacak beyoğlu Ferayi'yi nerde görmüş? demiş ve "Anlaşılan Ferayi onunla yavuklanmadan (nişanlanmadan) görüşmüş. Ben bunu ar ederim. İlyas kendine başka kısmet arasın" diye eklemiş. Nice ısrar etmişlerse de, "nal" demiş, "mıh" dememiş Mıstık.
- Ferayi, bakmış ki başka yol yok; haber salmış İlyas Bey'e: "- Beni falan gün Kanlı Kapuz'un (kanyonun) ağzında bekle. Ben çeyizimi sarı mayaya (dişi deveye) yükler gelirim. Ordan da kaçarız birlikte..." İlyas Bey, atlamış atına, kavil (buluşma) yerine doğru yola düzülmüş. Gelin görün ki; Mıstık sezmiş olan biteni. İzlemiş Ferayi'yi. Kanlı Kapuz'un başında yakalamış. "Demek İlyas'la kaçacaksın ha?" diyerek, çekmiş bıçağını, delik-deşik etmiş biricik bacısını. Sonra da kendini, kapusun kara derinliklerine atmış. İlyas bey kavil yerinde, çeyiz yüklü sarı mayayı başıboş görünce, yüreği ağzına gelmiş. Az sonra da Ferayi'nin, al kanlar içindeki ölüsünü bulmuş. Bunun üzerine İlyas Bey ne yapmış, bilmiyoruz. Bildiğimiz bir yey var: Halk usta, bu acılı öyküyü türküleştirmiş, dünya durdukça çığrılsın; sevenlerin arasına kimse girmesin diye: "- Beni falan gün Kanlı Kapuz'un (kanyonun) ağzında bekle. Ben çeyizimi sarı mayaya (dişi deveye) yükler gelirim. Ordan da kaçarız birlikte..." İlyas Bey, atlamış atına, kavil (buluşma) yerine doğru yola düzülmüş. Gelin görün ki; Mıstık sezmiş olan biteni. İzlemiş Ferayi'yi. Kanlı Kapuz'un başında yakalamış. "Demek İlyas'la kaçacaksın ha?" diyerek, çekmiş bıçağını, delik-deşik etmiş biricik bacısını. Sonra da kendini, kapusun kara derinliklerine atmış. İlyas bey kavil yerinde, çeyiz yüklü sarı mayayı başıboş görünce, yüreği ağzına gelmiş. Az sonra da Ferayi'nin, al kanlar içindeki ölüsünü bulmuş. Bunun üzerine İlyas Bey ne yapmış, bilmiyoruz. Bildiğimiz bir yey var: Halk usta, bu acılı öyküyü türküleştirmiş, dünya durdukça çığrılsın; sevenlerin arasına kimse girmesin diye:
Ferayidir gızın adı Ferayi de yandım aman Esmer yarim de aman da Ferayi Türkmen de gızı,katarlamış mayayı of yandım aman Esmer yarim de aman da mayayı Ninni ninna,ninni ninnana,nininih,ninaynam Aman da aman Ferayi Demirciler demir döğer,tuncolur öf yandım aman Esmer yarim de aman da tuncolur Sevip sevip ayrılması,gücolur öf yandım aman Esmer yarim de aman da gücolur Kaynak:Ahmet GündayBağlama MetoduNotaları ile Halk Türkülerive Türkü Hikayeleri
#ferayi#ferayidir kızın adı#muğla#yöresel#türküler#yaşanmış hikayeler#ağıt#ezgiler#sözler#kaybediş#yürekyangını#öykü#eskilerden#hatıralar#efsane#kaynak#halk türküleri#türkü hikayeleri
1 note
·
View note