#bugecedeböyleolsun
Explore tagged Tumblr posts
halimecan · 2 months ago
Text
Müslümanlık Zamanla Değişmez, Zaman Ona Uyar
Son yıllarda din anlayışımızda büyük değişiklikler olduğu sıkça dile getiriliyor. İnsanlar, Müslümanlık’ın geçmişteki anlamıyla şimdi arasında farklar olduğunu ve bunun zamanla değiştiğini iddia ediyor. Ancak burada unutmamamız gereken bir şey var: Din, zamanla değişen bir kavram değildir. Zaman, dinin özüyle uyumlu bir şekilde evrilir, fakat dinin hakikati ve temel öğretileri değişmez.
İslam, Allah’ın son mesajıdır ve bu mesaj, tarih boyunca insanlar için geçerli kalacak şekilde belirlenmiştir. İslam’ın özü, insana doğru yolu göstermek, adaleti sağlamak, insan haklarına saygı göstermek ve Allah’a teslimiyet içerisinde bir yaşam sürmektir. Din, zamanla dönüşüme uğramaz. Zaman, insanların içtihatları, anlayışları ve yorumları üzerinden şekil alabilir, ancak dinin kendisi sabittir.
Müslümanlık, başkalarının Müslümanlığını yargılamak, başkalarının dini pratiğiyle ilgilenmek değil, bireysel olarak Allah’a kulluk etmektir. Tıpkı Mevlana’nın dediği gibi: “Kimseyi yargılamadan, her insanın kendi iç yolculuğunda neye ihtiyaç duyduğunu anlamaya çalışarak yaşamalıyız.” Gerçek anlamda bir Müslüman, önce kendi nefsini ıslah etmeye çalışır, başkalarını eleştirmek veya yargılamak yerine, kendi ibadetine ve ahlaki sorumluluklarına odaklanır.
Eğer ülkemizde herkes, sadece kendi dini pratiğiyle meşgul olmayı, başkalarının inancına müdahale etmeyi bırakmayı öğrenebilse, toplumda daha fazla hoşgörü, daha fazla barış ve huzur olur. Çünkü her birey, kendi ruhsal yolculuğunda farklı aşamalardan geçer ve bu farklılıklar, dinin özüyle bir çatışma oluşturmaz.
Gerçek Müslümanlık, dinin ahlaki değerlerine sadık kalmak, başkalarına karşı iyi niyetli olmak ve insanlık için hayırlı işler yapmaktır. Eğer her birimiz, kendi Müslümanlığımızı yaşamak ve bu yolculukta başkalarına karışmamak için çaba harcarsak, toplumda daha barışçıl ve huzurlu bir ortam oluşturmuş oluruz.
Zaman değişebilir, ancak dinin özündeki değerler sabittir. Müslümanlık, başkalarını yargılamakla değil, önce kendimizi doğru yolda bulmakla ilgilidir. Bu anlayışı hayata geçirirsek, toplum olarak daha huzurlu, daha mutlu bir geleceğe doğru adım atmış oluruz.
20 notes · View notes
icennetkusu · 5 years ago
Photo
Tumblr media
bir gece yukardan baktım sana sığacık adlı manzara çalışmam 😎 #geceveben #gecemanzarası #bugece #bugecedeböyle #bugecedeböyleolsun #kaçtımben #geziyorum #theahotel @theahotel (Sigacık, Izmir, Turkey) https://www.instagram.com/p/B0ZIoufhDqV/?igshid=1n6s6fwysgtcw
0 notes
arzuburakkk-blog · 8 years ago
Photo
Tumblr media
#keyifbizde #bugecedeböyleolsun #ateş #başında #dostlarlakeyif #sohbetmuhabbet (Eyüp Haliç Kenarı Parkı)
0 notes
liveisslovens-blog · 9 years ago
Photo
Tumblr media
#bugecedeböyleolsun
1 note · View note
gizeemozturk · 12 years ago
Text
Bu gece, karanlığın koynundan gülüşünü çaldım sevgili. Gözlerim hasret türküleri çalar bu gece. Bir ıslık yerleşir gecenin döşüne, bir çığlık kopar gelir inceden çığlık çığlık haykırır sana olan sevgimi. Uyan sevgili, sabaha varmadan duy sesimi. Uyan yüreğim hiç uyumadı bu gece, seni doğurup durdu sevgiden kümelenip bedenime. Duyuyor musun Sevgili sesimi? tüm sözler bugün gözlerimden dökülüyor satırlarıma. Gözlerim dile geliyor damla damla, gözlerimden süzülüyorsun kalbimin derinliklerine.
0 notes
halimecan · 2 months ago
Text
Tumblr media
Tanımadık İnsanlarla İletişim Kurmak
Sosyal medya, modern dünyamızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. İnsanlar arasında iletişim, tanışmalar, iş bağlantıları ve daha pek çok şey bu platformlar üzerinden yapılıyor. Ancak, bu dijital ortamda her zaman her şeyin pürüzsüz gittiğini söylemek mümkün değil. Geçtiğimiz günlerde yaşadığım bir deneyim, dijital iletişimin, özellikle tanımadığımız insanlarla kurduğumuz diyalogların nasıl ruhsal bir yük haline gelebileceğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Sosyal medyada yaşadığım bir durumu paylaşmak istiyorum. Bugün tesadüfen biri mesaj attı. Sanırım yalnız ve arkadaş çevresi olmayan biriydi. Her zamanki gibi, "Tanışıyor muyuz?" diye sormak zorunda kaldım, çünkü bazen etkinliklerde ya da fuarlarda insanlarla karşılaşıp tanışabiliyoruz. Tanışmadığımızı fark ettiğimizde bana bir fotoğraf gönderdi, ama sohbeti orada kesildi.
Sabah yine yazınca cevap verdim. Fotoğrafı açıp baktım, sonra bir mesaj geldi: "Ekran görüntüsü mü aldın?" O an gerçekten neye uğradığımı şaşırdım. Ekran görüntüsü almadım ama onun böyle düşündüğünü öğrenince kendimi o kadar kötü hissettim ki... Kendimi anlatmaya çalıştım ama bu tarz durumlar, tanımadığım insanlara kendimi açıklamak zorunda kalmak beni gerçekten çok rahatsız ediyor.
Bu tür bir durum, dijital dünyada karşılaştığımız en rahatsız edici halleri oluşturuyor. Hem mahremiyetimizi hem de kişisel sınırlarımızı koruyarak iletişim kurmak ne yazık ki bazen imkansız hale gelebiliyor.
Bu olay bana, sosyal medya ve dijital platformlarda tanımadıklarımızla kurduğumuz iletişimin ne kadar yorucu olabileceğini hatırlattı. İnsanlar arası etkileşim, aslında yüz yüze gerçekleştiğinde, duygusal bir bağ kurarak daha sağlıklı ve doğal bir hal alıyor. Ama dijital ortamda, tanımadıklarımıza kendimizi açıklamak, niyetlerimizi anlatmaya çalışmak çok daha karmaşık hale gelebiliyor. İnsanlar bazen yanlış anlamalarla yükümlü hale gelebiliyorlar ve bu da, isteksizce de olsa, kendimizi bir başka insanın duygusal karmaşasının içine çekiyor.
Sosyal medyada yeni insanlarla tanışmak, benim için uzun zamandır rahatsız edici bir süreç oldu. Tanımadığım kişilere hayatım hakkında fazla bilgi verme isteği, sürekli bir sorgulama haline dönüşüyor. Her mesaj bir "doğru" cevap arayışına dönüşüyor. Bazen, sadece var olmak ve paylaşımlarımızla meşgul olmak yeterli olmalı. İnsanlar, farklı platformlarda tanışmayı, etkileşimde bulunmayı isteseler de, bu bazen hem zihinsel hem de duygusal bir yük haline gelebiliyor.
Dijitalleşen dünyada sosyal medyanın rolü büyüdükçe, insanların birbirleriyle sağlıklı ve anlamlı iletişim kurma biçimleri de değişiyor. Gerçekten de, dijital dünyada tanımadığımız kişilerle iletişim kurarken dikkatli olmalıyız. Kendimizi anlatmak, niyetlerimizi açıklamak bazen gereksiz yükler yaratabiliyor. Bu yüzden, belki de bazen "başka biri" olma gerekliliğinden vazgeçip, sadece kendimiz olarak, zorunlu olmadan sosyal medya dünyasında var olmalıyız.
Sosyal medyada tanımadıklarımızla kurduğumuz iletişimi sorgularken, belki de en önemli şey, kendimize dürüst olmak ve ihtiyaç duyduğumuz sınırları belirlemektir.
11 notes · View notes
halimecan · 1 month ago
Text
Tumblr media
Başörtüsü ve Değişen Anlamı, Bugünden Geçmişe Bir Bakış
Son yıllarda, başörtüsü meselesi, toplumun en çok tartışılan konularından biri haline geldi. Başörtüsünün serbest olması, özellikle kadınların toplumsal hayatta daha fazla görünür hale gelmesini sağlayan bir adım olarak değerlendirildi. Ancak gelinen noktada, başörtüsüyle ilgili algıların ve pratiklerin giderek değiştiğini gözlemliyoruz. Sosyal medya ve çeşitli etkinliklerde başörtülü kadınların katıldığı davetler, bazen toplumsal değerlerle ne kadar örtüştüğü konusunda kafa karıştırıcı bir tablo ortaya koyuyor. Kına geceleri, düğünler, bekarlığa veda partileri ve hatta ellerinde kokteyl bardaklarıyla poz veren başörtülü kadınlar, “kapalı olmak” ile “Müslüman olmak” arasındaki farkın giderek silindiği bir dönemin izlerini taşıyor.
Başörtüsü, yıllarca dini bir kimliğin ve bağlılığın sembolü olarak kabul edildi. “Başörtülü olmak” bir kadının, sadece giydiği bir örtü ile değil, aynı zamanda yaşadığı hayatla, değerleriyle ve inançlarıyla özdeşleştirilen bir durumdu. Ancak bugün gelinen noktada, başörtüsünün anlamı karmaşık bir hal almış durumda. Başörtülü olmak, bir zamanlar sadece dini bir yükümlülüğü ifade ederken, şimdi bazen sadece bir stil, bir görünüm meselesine dönüşüyor. Özgürlük, kimlik, aidiyet gibi kavramlar etrafında şekillenen bu dönüşüm, eski geleneklerle bugünün sosyal yapısı arasındaki uçurumu gözler önüne seriyor.
Sosyal medya, bu dönüşümün en hızlı şekilde kendini gösterdiği alanlardan biri. Başörtülü kadınlar, özellikle genç kuşak, artık giyimleri ve katıldıkları etkinliklerle sosyal medya dünyasında daha fazla yer almakta. Kına gecesi, düğün ve bekarlığa veda partileri gibi geleneksel etkinliklerde başörtüsü ile poz veren genç kadınlar, kimi zaman bu özgürlüğü ve kimliklerini tamamen farklı bir düzlemde sunuyorlar. Ellerindeki kokteyl bardakları, gece kulübü görüntüleri ve “modern” bir yaşam tarzı, başörtüsünün geçmişteki anlamından çok farklı bir noktaya evrildiğini gösteriyor.
Elbette, her bireyin kendi seçimleri doğrultusunda yaşamını sürdürme hakkı vardır ve kimse başkalarının yaşam biçimine müdahale etme hakkına sahip değildir. Ancak, burada asıl tartışılması gereken şey, başörtüsünün hala bir dini yükümlülük mü, yoksa sadece bir estetik tercih mi olduğu sorusudur. Eğer başörtüsü, dini bir sorumluluk taşıyorsa, o zaman bu sorumluluğun bir takım kurallar ve sınırlarla çerçevelenmesi gerekir. Ancak, başörtüsünün yalnızca dışsal bir kimlik sembolüne indirgenmesi, çok daha derin bir kültürel ve dini bağlamın göz ardı edilmesine yol açabilir.
Kapalı olmakla, Müslüman olmak arasındaki farkı anlamak, toplumsal dinamikleri doğru bir şekilde kavrayabilmek için önemlidir. Kapalı olmak, bir kadının saçını örtmesiyle ilgili bir mesele olabilir. Fakat bu, Müslüman olmakla bir ve aynı şey değildir. Müslüman olmak, bir inanç sistemine bağlılık, ahlaki değerler ve sosyal sorumluluk gerektirir. Başörtüsünün ardında sadece bir dış görünüş değil, bir içsel inanç ve yaşam tarzı olmalıdır.
Bugün başörtüsünü sadece bir "stil" olarak kabul edenlerin sayısının artması, Müslümanlık ve gelenek arasındaki bağın ne kadar gevşediğini gösteriyor. Birçok kişi, dini vecibeler yerine, başörtüsünü sadece toplumun bir parçası olma, aidiyet duygusu veya moda unsuru olarak kullanabiliyor. Ancak, bu yüzeysel yaklaşım, uzun vadede toplumsal değerlerin ve bireysel sorumlulukların zedelenmesine yol açabilir.
Başörtüsünün serbest olması, kadınların toplumsal hayata katılımını artıran bir adımdı ve hala bu özgürlük birçok insan için önemlidir. Ancak, bu özgürlüğün doğru bir şekilde anlaşılması ve içselleştirilmesi gerektiği gerçeği de göz ardı edilmemelidir. Başörtüsü, yalnızca bir dışsal kimlik değil, aynı zamanda bir içsel bağlılık, bir inanç ve sorumluluktur. Bu sorumluluğun farkına varılması, başörtüsünün sadece bir dış görünüş değil, derin bir anlam taşıyan bir yaşam tarzı olduğunu yeniden hatırlatacaktır.
Toplum olarak, başörtüsüne dair bu karmaşık dönüşüm sürecini doğru bir şekilde tartışmalı, geçmişin değerleri ile bugünün dünyası arasında bir denge kurmalıyız. Hem bireysel özgürlüklerin hem de toplumsal sorumlulukların göz önünde bulundurulması, daha sağlıklı bir toplum için gereklidir.
6 notes · View notes
halimecan · 1 month ago
Text
Tumblr media
Gerçek Yüzler ve Allah’ın Sonsuz İhtimamı
Hayat, bazen bir aynaya bakmak gibidir: Ne kadar dikkatle bakarsak, o kadar çok şey görürüz. Fakat bazen de o aynada görebildiklerimiz, düşündüğümüzden çok farklı olur. İşte bu, insanın içsel yolculuğunun en derin ve öğretici anlarından biridir: Allah’ın bir kuluna ihsan ettiği en büyük nimetlerden biri, ona çevresindeki insanların gerçek yüzlerini gösteriyor olmasıdır.
Bir gün Şeyh Edebali’nin şu sözüne denk geldim: "Allah bir kulunu severse ona etrafındakilerin gerçek yüzünü gösterir." Bu cümle, sadece bir öğüt değil, aynı zamanda bir gerçekliktir. Kimi zaman insanlar bize gülümseyerek yaklaşıp içlerinde başka duygular taşırken, kimileri ise sessizce, ama içtenlikle yanımızda yer alır. Bu farkı görebilmek, gerçek bir farkındalıktır. Allah’ın kudreti, kulunu her şeyin gerisindeki hakikate vakıf kılar. O, sadece dışarıdaki maskelere bakmakla kalmaz, kalp ve niyetlerin derinliklerine inme yetisini verir.
Kendimi bazen şüphelerle dolu, bazen ise net bir şekilde karşımda duran insanlara karşı belirsizlikler içinde bulduğumda, Allah’ın bana gösterdiği sabır ve anlayışla huzur bulduğumu fark ettim. Her şeyin doğru zamanında ve doğru şekilde ortaya çıkması, bana sadece insanlar değil, hayatın her yönü hakkında da bir içsel rehberlik sunuyor.
Allah’a şükrediyorum, çünkü bana, başkalarının gerçek yüzünü göstermekle kalmadı; aynı zamanda bu yüzleri bir sınav, bir ibadet gibi görmeme vesile oldu. Zorluklar, haksızlıklar ve kırgınlıklar arasında, her bir insanın aslında ne kadar farklı bir derinliğe sahip olduğunu anlamamı sağladı. İnsanlar arasındaki bağların, sadece dışsal etkileşimlerle değil, kalp ve niyetlerin samimiyetiyle şekillendiğini anladım.
O anlarda, kalbim Allah’ın varlığıyla huzur buldu. Çünkü Allah, her zaman yanımda olduğunu hissettirdi. Bazen dua etmek, bazen susmak, bazen de basitçe kalbimi açmak, O’nun beni hiç yalnız bırakmadığını gösterdi. Etrafımdaki insanlar bana gerçek yüzlerini gösterdiğinde, bir yandan kırıldım, bir yandan da ne kadar güçlü bir şekilde O’na sığındığımı fark ettim. Gerçekten de, Allah’ın sonsuz merhametiyle, hayatımda her şeyin doğru yerinde olduğunu görmek, her zorluğun ardından gelen bir nimetti.
Her zaman yanımda olduğunu hissetmek, her şeyin bir anlamı olduğunu bilmek… İşte bu, insanın en büyük tesellisi ve en derin huzur kaynağıdır. Allah’a şükürler olsun ki, bana sabır verdi, gerçekleri görmek için gözlerimi açtı ve en önemlisi, benzer şekilde başkalarına da hakikati gösterebilme gücünü ihsan etti. Çünkü her bir insan, aslında bir aynadır. O ayna, bize kim olduğumuzu, neye değer verdiğimizi ve dünyadaki gerçek rolümüzü gösterir.
Ve ben, her şeyin sonunda, yalnızca Allah’a güvenerek, insanlarla olan ilişkilerimi daha derin bir sevgi ve anlayışla şekillendireceğim.
4 notes · View notes
halimecan · 2 months ago
Text
Tumblr media
Seni Bağışlamak Artık Benim İnsiyatifimde Değil
Bazen, hayat bize öyle derin yaralar açar ki, o yaralar yalnızca bedensel değil, ruhsal izler bırakır. Ne kadar süre geçerse geçsin, acının etkisi zamanla silinmez. O izler, insanın karakterini şekillendirir, dünyayı algılama biçimini değiştirir. Bir insanın kalbine, duygularına, hayallerine ve umutlarına zarar vermek, her zaman karşılıklı bir bağ kurma çabasıyla yapılmasa da, bazen bir kötülük, bir ihanetten çok daha derin izler bırakır. Ve işte o noktada, bir soru çıkar: Bağışlamak, gerçekten bir seçenek midir?
Beni derinden sarsan bir acı yaşadım. Acı, bir kayıptan, bir ihanetten ya da bir yıkımdan çok daha fazlası olabilir; o, bir insanın iç dünyasına yapılan bir saldırıdır. Gerçekten farkında olmadan, belki de kasıtlı olarak, birinin tüm güvenini, sevgisini, inancını, en önemlisi kimliğini yerle bir etmek... İşte bu, affedilemez gibi gelir bazen. Çünkü affetmek, zamanın bir kavram haline geldiği, nehir gibi akan bir anlayışla gerçekleşir. Ancak o acıyı hissettiğinizde, zamanın, o sevgi dolu güvenin ve inancın bir anlamı kalmaz.
Siz, o kadar derin bir iz bıraktınız ki, artık affetmek ya da bağışlamak benim insiyatifimde değil. Affetmek, çokça yazılmış, çokça söylenmiş bir kavramdır. Ancak bazı yaralar öyle derindir ki, birine duygusal anlamda af dilemek, bir adım geri atmak, ya da sabırla beklemek, bazen anlamını kaybeder. Beni affetmek, belki de en zor olanıdır. Çünkü içimdeki acı, o kadar yoğun, o kadar gerçek ve o kadar kalıcıdır ki, yeniden güvenmek neredeyse imkansızdır.
Beni acı içinde bırakırken, farkında olmadınız belki de, ama siz sadece bir insan değil, yaşamımın en kritik noktasına dokunmuş bir figür oldunuz. O figür, zamanla sadece acı veren değil, o acının da bir parçası oldu. Kendi içimde yaşadım bu acıyı ve fark ettim ki, benim için en zoru, başkasını affetmek değil, kendi içimde yeniden bir denge kurmak oldu.
İnsan, en çok kendisini affetmekte zorlanır. Fakat başkalarını affetmek, özünde, insanın kendine verdiği en büyük zararı fark etmesiyle başlar. Belki de affetmek, bir anlamda onlardan bağımsız bir şekilde, kendi huzurumuzu bulma çabasıdır. Ama her acı aynı değildir; bazıları, yalnızca zamanla değil, bir hayat dersiyle silinebilir. Ve bazen affetmek, unutmak değildir; bazen affetmek, sadece "bu acıyı ben taşıyorum, ama seni içimde taşımama izin vermem" demektir.
Bağışlamak, aslında o kadar basit bir kelime değil. Bazen bağışlamak, bir başkasının etkisinden tamamen kurtulabilmek için yapılması gereken bir seçim değil, bir gerçektir. Ve bu gerçekle yüzleştiğimde, bağışlama süreci tamamen benim irademin dışında bir yere doğru kaymıştır. Çünkü ben artık sadece iyileşmek istiyorum. Benim insiyatifim, acının olmadığı bir dünyaya adım atabilmek.
Evet, belki de zamanla affedebilirim. Ama bugün, bu kelimeye, bu eyleme, henüz hazır değilim. Ve belki de hiç olmayacağım
4 notes · View notes
halimecan · 2 months ago
Text
Tumblr media
4 notes · View notes
halimecan · 2 months ago
Text
Tumblr media
Basit Hayat, Muhteşem Günler
Günümüz dünyasında, hayatı basitleştirmek artık bir lüks, hatta bir imtiyaz gibi görünüyor. Sürekli bir koşturmaca, bitmek bilmeyen hedefler ve sosyal medya üzerinden parlatılmış “başarı” imgeleri, çoğumuzun zihnini ve ruhunu yıpratıyor. Oysa, bazen gerçek mutluluk basit şeylerde gizlidir: Bir kahvenin kokusunda, bir sohbetin samimiyetinde, ya da belki de sadece bir anın huzurunda.
“Tek istediğim, basit bir hayatın muhteşem günleri,” diyor bir düşünür. Bu söz, her şeyin hızla geçtiği bir dünyada, geriye dönüp durup sadece olanı kabul etmenin, basitliğin içinde mutluluğu bulmanın kıymetini hatırlatıyor. Herkesin bir hedefe koştuğu, başarıların ve başarısızlıkların sosyal medya paylaşımlarıyla ölçüldüğü bu çağda, basit bir hayat neredeyse bir hayal gibi görünüyor. Ancak aslında basitlik, doğrudan huzurla bağlantılı.
Bazen bir çiçek, bir kahkaha, bir dostla yapılan sessiz bir yürüyüş, büyük başarılar kadar değerli olabilir. Basit bir hayat, elbette hayatta hiçbir şeyin peşinden koşmamayı ifade etmez. Ama sadece koşmak, sadece daha fazlasını istemek, insanı tükenmişliğe sürükler. Burada önemli olan, küçük anların tadını çıkarmak ve yaşadığımız anı değerli kılmaktır.
Huzurlu bir sabah, günün koşuşturması başlamadan önce, birkaç dakika sadece kendinize ayırmak… Bazen bunlar, bir ömre bedel anlar yaratabilir. O anlarda, dış dünyadan bağımsız bir dinginlik hissedebilirsiniz. İşte bu, "basit bir hayatın muhteşem günleri"dir. Zihnimizde kurduğumuz karmaşanın içinde, bu huzuru yakalayabilmek gerçek zenginliktir.
Birçokları için basitlik, "yetersizlik" ya da "daha az" demek olabilir. Oysa basit bir hayat, tam tersi bir zenginlik taşır; çünkü bu hayatın içinde, sahip olunan her şeyin değerini bilmek, her anı dolu dolu yaşamak vardır. Basitlik, daha fazla sahip olmak değil, sahip olduklarımızla yetinmeyi bilmektir. Birlikte geçirilen kaliteli zaman, küçük sevinçler, gerçek bir huzur… Bunlar, her zaman büyük bir servetten daha kıymetlidir.
Tek isteğim, basit bir hayatın muhteşem günlerini yaşamak. O anlar, büyük hedeflerin ötesinde bir anlam taşır ve hayatı derinlemesine kavrayabilmek için en değerli fırsatları sunar. Her günün, her anın, basit ama muazzam bir zenginlik sunduğu bu dünyada, belki de en doğru seçim, kendimizi daha az zorlayıp, basitliğin içindeki güzellikleri keşfetmektir.
3 notes · View notes
halimecan · 2 months ago
Text
Tumblr media
Herkesten Dayak Yiyin, Köpek Başını Okşayan Isırırmış
Son zamanlarda yaşadığımız toplumsal ilişkiler, her geçen gün biraz daha karmaşık hale geliyor. İnsanlar arasında güven, sadakat, dostluk gibi değerler ne yazık ki giderek daha fazla sorgulanıyor. İronik bir şekilde, her geçen gün daha çok “dostum” dediğimiz insanlardan hayal kırıklığına uğruyoruz. Bu durum, eski bir atasözünü akla getiriyor: "Herkesten dayak yiyin, köpek başını okşayan ısırırmış." Bu söz, ne kadar sert ve keskin görünse de, aslında hayatın en temel gerçeğini vurguluyor: güvendiğiniz insanlar, en çok sizi yaralayabilir.
Güven, ilişkilerin temel taşlarından biridir. Ancak, son yıllarda gözlemlediğimiz bir gerçek var: Güven, kolayca inşa edilse de, aynı hızla yıkılabiliyor. "Dostum" dediğiniz, sizi en iyi tanıyan insan, bazen en acımasız darbeyi de vurabiliyor. İnsanın doğasında var olan çıkarcılık ve zaman zaman bencillik, hepimizi bir şekilde etkiliyor. Dostluk, sevgi ve güven gibi soyut kavramlar, bazen çok somut, acı gerçeklerle yüzleşmemize yol açabiliyor.
Birçok insan, başkalarının güvenini kazanmak için çaba sarf eder. Ancak, güven duygusu karşılıklı olmalı. Biz insanlar, karşımızdakini tanımadan, sadece dışsal davranışlarına dayanarak onları sınıflandırma eğilimindeyiz. "O iyi insan, o kötü insan" şeklindeki genellemelerle, bazen yanılabiliyoruz. Zaman, insanları şekillendiriyor; bazen yıllarca bildiğiniz biri, bir gün sizin karşınıza çıkar ve "yüzünüze" bakarken, aslında sizi hiç tanımadığını fark edersiniz.
İşte bu noktada, "köpek başını okşayan ısırır" atasözünü bir uyarı olarak almak gerekiyor. Çevremizdeki insanlara ne kadar yakın olursak olalım, sınırlarımızı asla unutmamalıyız. Herkesin bir çıkarı vardır ve bu çıkar, bazen duygusal bağları da aşarak, kişisel yarara dönüşebilir. İnsanlar ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar, zaafları ve çıkarları doğrultusunda kararlar alabilirler. Bu, bizim onlara olan güvenimizi zedeleyebilir. Öyle ki, güveninizi kaybettiğinizde, dostunuzdan alacağınız darbe, bir yabancıdan alacağınız darbeden çok daha büyük olabilir.
Ancak, bu uyarı size tüm insanları kuşkuyla yaklaşmaya çağıran bir tavsiye değildir. Aksine, sağlıklı bir bakış açısıyla, her insana önce şans tanımak, samimiyetle yaklaşmak önemlidir. Ama tüm bunlar, karşınızdaki kişilerin, zaman içinde sınırlarınızı aşıp sizi hayal kırıklığına uğratmasını engellemez. Bu yüzden, sınır koymak, başkalarının davranışlarıyla şekillenen güven duygusunu dengelemek önemlidir.
Hayatta herkesin mutlaka güvenebileceği bir insan vardır, ama kimseye körü körüne güvenmemek gerektiğini unutmamalıyız. Güven, zamanla inşa edilen ve kaybedildiğinde tekrar toparlanması çok güç olan bir değerdir. İnsanların davranışları, çıkarları doğrultusunda şekillenirken, biz de bu gerçekleri bilerek, ama umutla ve açık yürekle yaşamalıyız. Hayatta en büyük güvencemiz, belki de kendimize olan inancımızdır.
Son olarak, "Herkesten dayak yiyin, köpek başını okşayan ısırırmış" sözünü hatırlayarak, güvenin yalnızca karşınızdaki insanlardan değil, kendi sınırlarınıza olan saygınızdan da kaynaklandığını unutmamalıyız.
4 notes · View notes
halimecan · 2 months ago
Text
Tumblr media
5 notes · View notes
halimecan · 2 months ago
Text
Keyifli bir gün diliyorum 🍀
6 notes · View notes
icennetkusu · 5 years ago
Photo
Tumblr media
#günbatımı #günbatımı🌅 #sundaytimes #suntime #bugece #bugecedeböyle #bugecedeböyleolsun (Eski Foça, Izmir, Turkey) https://www.instagram.com/p/B0T6zkJhBzi/?igshid=3wcemrmho864
0 notes
halimecan · 9 years ago
Photo
Tumblr media
Bu hayatta sadece gözlerinin içine bakabildiğiniz için mutlu olduğunuz... Yanağını okşadıgınız için tatmin olduğunuz biri olmalı...#istanbul #bizbize_sadece #istanbuldayasam #kurucesme #bogaz #bugecedeböyleolsun #alginidegistirhayatindegissin (Corridor Kurucesme)
0 notes