#aylarına
Explore tagged Tumblr posts
magazinxhaberler · 5 months ago
Text
Yummy yaz aylarına damga vuracak
Tumblr media
Rap dünyasının başarılı isimlerinden Fate Fat ve müzik dünyasına yeni giriş yapan Soni Milano Yummy şarkısı için bir araya geldi.
Tumblr media
Adana doğumlu olan iki şarkıcı, güçlerini bu şarkıda birleştirdi. Hikayesi; Adana’dan Londra’ya uzanan şarkının sözleri Fate Fat ve Soni Milano imzası taşıyor. Fate Fat’ın geri dönüş şarkısı olan YUMMY sözleri ve müziği ile yazın enerjisini yansıtıyor. Şarkı yayınlanmasının ardından dijitla platformlarda kısa sürede büyük ilgi gördü. YUMMY’nin klibi Frankfurt ve Adana’da çekildi. Magazine X Haberler Read the full article
0 notes
hataysekshikayelerisblog · 7 months ago
Text
Karımla Karavan Anılarımız! (1) (Gökhan 48 Y., İzmir)
Merhabalar. Adım Gökhan. Bundan 4 sene önce başlayan ve evliliğimi fırtınalı bir şekilde alevlendiren olaylar silsilesini anlatmak istiyordum. O dönemler devletin yurt dışında çalışarak önemli bir mevkiinden müdür olarak 48 yaşında erkenden emekli olmaya hak kazanmış birisiydim. Karım Handan ise 32 yaşında, bembeyaz tenli, sarı saçları olan, düzgün ve şişmana kaçmadan hafif balık etli, dolgun vücutlu, göğüsleri 90C, kalçaları ise yuvarlak, hatlı ve kendini belli edecek şekilde olan bir kadındı.
Takdir edersiniz ki eşimle aramda 16 yaş gibi ciddi bir yaş farkı vardı ve bu yaş farkını her ne kadar kendime kompleks yapmasam da, bazı anlarda ciddi bir rakip gibi görebiliyordum. Bu sebepten ötürü yatakta olsun, aşk hayatında ol sun, romantizmde olsun ve maceraperest şeylerde olsun (Benden daha geçmedi!) havası verebilmek için sürekli kendimi kanıtlama gayreti içerisindeydim. Karım da bazen kavga ettiğimizde, bazen de takılmak ve beni sinir etmek için, "İstesem senden daha gencini bulurdum, ayağını denk al!"� derdi ve beni kızdırırdı.
Her ne kadar bunu sorun etmiyormuş gibi gözüksem de, içten içe bu ihtimalin doğruluğunu bilerek sinir olurdum. Neticede ben artık 50'li yaşlarına yaklaşmış, saçlarında ufak tefek beyazlar çıkan, sırf karısının yanında daha da yaşlı durmamak için düzenli olarak diyet yapan, cilt bakımı yaptıran, spora giden bir erkektim; karım Handan ise 30'lu yaşlarının başında, gayet alımlı, kendini her türlü erkeğe beğendirebilecek bir kadındı. Hatta son birkaç yıldır eşim ile aramızdaki yaş farkının iyice belirginleşmesiyle birlikte dışarıdan gelen delici bakışların bile farkına varmaya başlamıştım.
Bu ufak girizgahtan sonra, seks hayatımızı ve belki de evliliğimizi canlandıran, beni de ilişkimiz hakkındaki tüm endişe ve kaygıdan kurtaran o malum güne geçmek istiyorum. Lakin daha öncesine yine ufak birkaç şey anlatmak isterim. Ben emekli olduktan sonra, karımla birlikte en büyük hayalimiz olan karavan alma işine iyiden iyiye tutulmuştuk. Söylediğim gibi hem yurt dışı görevi, hem de iyi bir makamdan emekli olduğum için güzel de bir tazminat almıştım ve elimize geçen tazminat ile birlikte, yaptığımız birkaç aylık araştırmanın sonucunda Mayıs ayında güzel bir karavan almıştık.
Karım özel okulda bir öğretmenlik yaptığı için yaz aylarına kadar beklememiz gerekiyordu gezi yapabilmek için, ancak bu benim açımdan bir problem değildi. Ben de o sırada bu yeni karavana alışmaya çalışıyor ve onun ufak tefek eksiklerini gideriyordum. Zaten para konusunda da pek sıkıntımız olmadığı için karımın esasında çalışmasına bile gerek yoktu; ancak o prensipler gereği çalışmak istiyordu.
Haziran ayının ilk haftasından sonra okullar da kapanınca önümüzde 3 aylık muazzam bir boşluk oluştu. Ben zaten emekliydim ve beni eve bağlayan bir şey yoktu; karımın da 3 ay boyunca tatilde olması sebebiyle kendimize bir rota çizdik. İlk rotamız (daha önce hiç karavanla seyahat etmediğimiz için) daha bildiğimiz yerler olacaktı. O yüzden de İzmir'den başlayarak Akdeniz'e inecek ve Mersin'e kadar gidecektik. Sonraki seyahat durağımıza (eğer vakit kalırsa) oradan sonra karar verecektik. Biraz da yol bizi nereye götürürse mantığındaydık.
Haziran ayının 16'sında, sabahın ilk saatlerinde yola koyulduk. Gayet güzel geçiyordu ve istediğimiz yerde durup, istediğimiz yerde devam ederek birkaç gün boyunca seyahat etmiştik. Her gittiğimiz yerde denize girmeye ve bol bol gezmeye de çalışıyorduk. Eşim vücudunu sergilemeyi seven ve bundan çekinmeyen bir kadındı. Ben de asla baskıcı bir erkek olmadım. O zamanlar gerçekten böyle bir hissim yoktu ve karıma bakılması veya bakılmaması pek dikkatimi çekmiyordu. Bundan hoşnut durumda olup olmama gibi bir hissiyatım yoktu. Karım ne isterse giyebilir diye düşünen bir erkektim sadece.
Ancak her şeyi değiştiren şey, yolculuğa çıkışımızın 3. günü olan 19 Haziran'da meydana geldi. Karımla o gün bir şey yüzünden tartışmış ve sinirlerimizin de gergin olmasından dolayı daha önce etmediğimiz şekilde ciddi ve ağır bir kavga etmiştik. İkimiz de birbirimizle konuşmuyor, sadece yola bakıyorduk. Tam hatırlamasam da Muğla civarlarında bir yerde devam ederken bir otostopçu genç gördük. En fazla 19-20 yaşlarında olan bu genç muhtemelen üniversite öğrencisiydi ve yaz tatilini değerlendirmek için otostop çekerek geziyordu. İkimiz de otostop konusunda pek bilgili insanlar değildik, çünkü geldiğimiz ailelerin maddi durumları, yaşadığımız yerler gereğince bugüne kadar otostop çekmemiş veya otostopçu almamıştık.
O an o çocuğu almamı sağlayan etken neydi bilmiyorum, ama bir anda arabayı yavaşlatmaya başladım. Karım, uzun süren sessizliği bozarak, "Alma o çocuğu!" dedi; lakin onun dediğinin tersini yapacağım ya, "Alacağım!" diyerek arabayı durdurdum. Tabii daha o bir şey söyleyemeden çocuk hemen karavanın kapısını açarak içeriye geçti. Karım bana öyle ters ve hırçınca baktı ki (Demek sen benim dediğimi yapmazsın, görürsün o zaman!) der gibi bir ifade vardı yüzünde. Çocuk teşekkür ederek karavanın içindeki koltuğa oturdu.
Ben de ortamdaki gergin havayı ve sessizliği dağıtmak amacıyla çocuğa birkaç soru yönelttim. Adı Akın'mış, tahmin ettiğim gibi 19 yaşında ve üniversite öğrencisiymiş. Tüm sene boyunca biriktirdiği parayla birlikte o da bizim gibi gezgin olarak tatil yapmak istiyormuş. Ben o çocukla sohbet ederken, eşimin sinsi planlar yaparak beni yenmeye çalışacağını tahmin edemiyordum tabii. Aşağı yukarı çocuğu 40 kilometre kadar götürecek, sonra onu ayrılması için bir anayolun ayrımında bırakacaktım.
Birkaç kilometre gittikten sonra karım ayağa kalktı ve yanımdaki koltuktan, arkaya geçti. Üstünde, kalçalarının altına kadar gelen bir mini kot şort ile hafif dekolteli bir askılı bluz vardı. Göremiyordum ama karım ayağa kalkıp tüm endamını sergilediğinde, eminim bu 19 yaşındaki genç, karımı baştan aşağı süzmüştü. Karım, işveli bir sesle, "Bir şey içer misin Akıncığım?" dedi. Akın biraz tutukça bekledikten sonra, "Zahmet olmazsa soğuk bir şeyler alırım." dedi. Karım ona bir şeyler ikram ettikten sonra yanımdaki koltuğa oturmak yerine arkada, çocuğun oturduğu koltuğa oturdu. Ben de dikiz aynasından yola bakıyormuş gibi yaparak onları seyrediyordum.
Sohbet bir yerden sonra ben odaklı olmaktan çıktı ve karım ile Akın arasındaki bir diyaloğa döndü. Ben de bir şey demeden yolu takip ediyor ve ara ara da onları izliyordum. Karım bacak bacak üstüne atmış, saçıyla oynayıp ara ara da şuh gülüşler atıyordu. Amacını anlamıştım; beni kıskandırmak ve biraz da kızdırmak istiyordu. Onun oyununa gelmeyeceğim diye hiç sallamıyormuş gibi yapıyordum. Hatta güneşi bahane ederek güneş gözlüğümü takmıştım ki, onları izliyor olduğum belli olmasın diye; ama maalesef hayatımın hatalarından (veya önemli davranışların dan) birisini yapıyordum.
Ona müdahale etmeyip, tepkisiz kaldığımı gören karım biraz daha işi abartarak, konuşurken çocuğa dokunmaya başladı. Davranışları beni bile dimdik eden karım, bu 19 yaşındaki gencecik çocuğun eminim aklını almıştı. Zaten çocuk da oturuş pozisyonunu sürekli değiştirerek, erekte olmuş sikini saklamaya çalışıyordu. Ben ise halen olanları önemsemiyormuş gibi yaparak güneş gözlüğümün altından karımı ve çocuğu izliyordum. Karım o kadar şuh hareketler yapıyor, o kadar tutkulu ve istekli davranıyordu ki, beni bile dimdik etmişti. Karımın en iyi becerdiği şeylerden birisi de, istediği an istediği yerde bir hareketiyle erkeği tahrik edecek kadar becerikli olmasıydı. En yorgun olduğum ve seks istemediğim anlarda bile defalarca kez beni azdırıp benimle sevişmişliği vardı. Tabii benim yaşlarımda bir adam bile dayanamıyorken, 19 yaşında bir çocuğun buna dayanmasını beklemek mümkün değildi.
Bir ara artık ses gelmemeye ve konuşmalar kesilmeye başladı. Dikiz aynasından bir kere daha baktığımda ise karım ile Akın'ın öpüşmeye başladığını gördüm. Akın tamamen gözlerini kapatmış ve olan bitenden habersiz bir şekilde (belki de, Adam arabayı sürüyor, ben arkada karısını götürüyorum!) diye düşünerek öpüşüyordu; ancak karımın gözleri açıktı ve çocuğu öperken bir yandan da beni kesiyordu. O da aptal birisi değildi, elbette onları izlediğimi biliyordu, ama ses çıkartmadığım için onları görmediğimi (!) düşünerek elini çocuğun sikine attı pantolon üzerinden. Karmaşık duygular içerisindeydim; bir yanım çocuğu hemen arabadan atmak istiyordu, ama bir yanım da bu anın keyfi içinde olanların seyrinin doğal bir biçimde sonlanana kadar ne olacağını görmek istiyordu. Müdahale etmedim ve ben müdahale etmedikçe de karım biraz daha işi uçlara sürüklemeye başladı.
Yaklaşık 5 dakika sonra bir fermuar sesi duydum. Karım oturduğu yerden kalkmadan çocuğun önüne doğru eğilerek sakso çekmeye başlamıştı. Akın ise kasıntı ve tedirgin bir şekilde (Acaba fark eder mi?) endişesiyle birlikte mükemmel bir zevk alarak koltukta oturuyordu. Karım, dudaklarını iyice aralamış ve Akın'ın sikini yavaş yavaş, tadını çıkartırcasına emiyordu. Akın'ın dimdik, taze ve kalın siki, karımın dudaklarının arasında iyice ıslanmıştı. Karımın o güzel saksosundan sonra artık geriye kalan tek şey seks olmuştu.
Benden herhangi bir tepki gelmeyince karım yavaşça ayağa kalktı. Hemen üstünkörü, sanki bir bar tuvaletinde yaparmış gibi çabucak bitirmek istercesine şortunu ve külotunu aynı anda indirip, Akın'ın kucağına oturdu. Sırtı Akın'a dönük bir şekilde, Akın'ın sikini yavaşça am dudaklarına dayadı ve bir anda içine aldı. Karım zevkle zıplıyor ve sözde sesini duyurmamak ister gibi de dudaklarını sıkarak inlemesini azaltmaya (!) çalışıyordu. O an aniden direksiyonu sağ ve sola çevirerek şeritlerde zigzag çizmeye başladım ve karımın dengesini bozarak tamamen o çocuğun kucağında oturmasını sağladım. O da anlamış olacak ki, "Hayatım bir sorun mu var?" diye seslendi. Onları sözde göremeyeceğim bir yerde oldukları için bir yandan benimle konuşuyor, bir yandan da Akın'ın kucağında zıplamaya devam ediyordu. "Hayır canım, misafirimizle ilgileniyor musun? Çok trafik var ilgilenemiyorum pek!" dedim.
Karım gülerek, "İlgileniyorum canım, merak etme!" dedi. Birkaç dakika kadar sonra Akın ile eşimin fısıldaşarak konuştuklarını duydum. Fısıltıları duyuyordum, ama ne konuştuklarını anlayamıyordum; fakat karımın hareketlerinden, Akın'ın boşalmaya yakın olduğunu anladım. Herhalde üstünden kalkar ve başka bir yere boşaltır diye düşünmeme rağmen, karım yine aynı hızla hoplamaya başladı ve en sonunda Akın'ın, ne kadar zorlasa da tutamadığı, ufak bir iniltisini duydum. Karımın amına boşalmıştı. Çocuk ne kadar panik olduysa, karım üstünden kalkar kalkmaz hemen toparlandı ve ineceği yere daha 24 kilometre varken, "İzninizle ben burada ineyim." diyerek karavandan indi. Karım ve ben baş başa kalmıştık...
[Gökhan]
146 notes · View notes
selcandy · 5 months ago
Text
Journal of the American Medical Informatics Association’da okuduğum makaleye göre, hangi ayda doğduğun hasta olma eğilimlerini etkileyen bir faktörmüş. Aslında bu bilinmeyen bir şey değil, Hipokrat doğum tarihi ve mevsimsel hastalıklar arasındaki ilişkiye ta kendi çağında değinmiş fakat Columbia Üniversitesi bu iddiayı daha etraflı bir biçimde analiz etmiş. 1900 ve 2000 yılları arasında doğmuş olan 1.749.400 insanın hastane kayıtlarını incelemişler ve hastalığa yakalanma oranlarını doğum aylarına göre sınıflandırmışlar, araştırmanın neticesinde 16 farklı bulgu elde etmişler.
Örneğin, Mayıs ayında doğanlarda hastalığa yakalanma oranları en düşükken, Ekim ve Kasım doğumlular bu hususta sıçmış durumda, en çok bu iki ayda doğanlar hastalanıyormuş. Şubat, Mart, Nisan ve Temmuz ayları da bu araştırmada şanslı konumda.
Yaz sonunda doğanlar, yenidoğan evresindelerken neme ve toza daha çok maruz kaldıkları için astıma, sonbahar mevsimlerinde doğanlar da yeteri kadar güneş ışığı alamadıklarından ötürü D-vitamini eksikliğine bağlı hastalıklara daha yatkın oluyorlarmış. Aralıkta doğanlar soğuktan ötürü akut bronşite, kasımda doğanlar viral hastalıklara daha çabuk yakalanıyorlarmış. Bunun gibi pek çok sınıflandırma mevcut. Tabii doğacak olan bebek henüz karındayken annenin hangi ayda neye maruz kaldığı da belirleyici bir etken oluyor; mesela annenin hamileliği alerjilerin coştuğu mevsimlere denk gelirse çocuk ona daha bağışıklı bir biçimde doğabiliyor, vb.
Ekim ve Kasım aylarında doğanlar aşağıya yorum bıraksınlar da onları iyi dileklerimizle koruma kalkanına alalım hemen bi’, kıyamam =D
38 notes · View notes
manoliya · 2 years ago
Text
Sen bir sevda şiirisin:
Bir koku var sende..sıcak yaz aylarına mahsus..:
Tumblr media Tumblr media
Ellerinde mi ,gözlerinde mı..saçlarında mı bilmem..
hayırlı akşamlar:
163 notes · View notes
oylesarhosollsammki · 4 months ago
Text
Tumblr media
Yaz aylarına sadece meyveleri için kalpppps
12 notes · View notes
zarifkaktus · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Gruba daha çok sim daha çok parlamak istiyorummmm yazmıştım kankam şey dedi aslan burçları doğum aylarına girmişlerdir sjdndjs
Parlamak en çok bize yakışıyor canım aslanlar 🦁
20 notes · View notes
beyazlalelerr · 1 year ago
Text
Hadi herkes bir şarkı koysun rb'ye ve o şarkı sizi hangi zamana götürüyor onu yazın, ben başlıyorum
2021 Kasım-Aralık aylarına götürüyor
15 notes · View notes
maavimsi · 1 year ago
Text
Of ben kısmetse olur izlediğim, Aytolun ayrı ayrı yayın yaptığı ,Tolgayla Furkan'ın kavga ettiği, antidepresan şarkısının patladığı o kış aylarına dönmek istiyom hiçbir şey sarmiyo artık
11 notes · View notes
magazinxhaberler · 5 months ago
Text
Gece Karan Müsaadenle” adlı şarkısıyla yaz aylarına damga vurmaya hazırlanıyor
Tumblr media
Daha henüz orta okul yıllarında müzik öğretmeninin keşfetmesi sonucu müzik ile tanışan Gece Karan 23 Nisan etkinliklerinde bulduğu fırsatı değerlendirerek müziğe ilk adımını attı.
Tumblr media
Daha sonra çevresinin de yönlendirmesi sonucu 16 yaşında şan eğitimini ailesinden gizli almaya başlayan Gece Karan ailesinin bu olayı öğrenmesi ve baskıları sonucu müziğe 2 yıl ara verdikten sonra 18 yaşında iken tanıştığı bir müzisyenin destek ve yardımları ile düğün salonlarında vokal olarak profesyonel olarak sahne almaya başladı. Hayallerinin peşinden koşmayı bırakmayan Gece Karan söz ve müziği Abdullah Buğdaycı’ya ait “Müsaadenle” adlı şarkısını müzikseverlerle buluşturdu. Şarkının aranjörlüğünü Serkan Türker yaparken Mix § Mastering’ini de Mustafa Özerali Yener yaptı.
Tumblr media
Gece Karan “Müsaadenle” adlı şarkısının klip çekimleri için kameralar karşısına geçerken yönetmen koltuğuna Ali Eşitmez otururken görüntü yönetmenliğini de Sercan Esin üstlendi. Başarılı sanatçı klipte güzel ve buğulu sesi ile duru güzelliğini bir araya getirerek güzel bir klip çalışması oluşturdu. Gece Karan “Bu uzun yolda hayranlarımın ve müzikseverlerin desteğiyle hayallerimdeki noktaya doğru emin adımlarla yürümek istiyorum. Amacım güçlü olmak zorunda bırakılan her kadının sesi olmak istiyorum” diyerek duygularını dile getirdi. Kamil Hızer / Magazinname.com Instagram: @kamilhizer Magazin X Haberler : Magazin Read the full article
0 notes
inside-thecityof-glass · 10 months ago
Text
2024 yılı konserleri, biletleri ve genel durum hakkında bir yazı.
Tumblr media
Hepimizin malumu 2024 senesinde ülkemizde daha önce de konser vermiş birçok önemli Rock/Metal müzik grubunun etkinliği gerçekleşecek. Yaz aylarına kadar olan süreçte duyurulan diğer gruplar hariç “Scorpions” (açıklandığı saat biletler tükendi, ikinci gün planlandı. Bu etkinliğin biletleri de dakikalar içerisinde tükendi), “Megadeth” (aynı gün tükendi), “Judas Priest” konserleri açıklandı. Bu kadar büyük gruplar söz konusu olunca her zaman bilet bulma, bütçe ayarlama konusunda sıkıntılar yaşardık ama saatler hatta dakikalar içerisinde biletlerin tükenmesine pek alışık değiliz. Duyuru yapılması muhtemel başka gruplar için de birçok söylenti mevcut. Organizatörler gelen yoğun ilgiden şaşkın, dinleyiciler anında tükenen biletlerden dolayı sinirli. Grupların bu konuda bir görüşü var mı, soru işareti? Muhtemelen süreçle alakalı bir rahatsızlıkları yoktur. Bunlar kendilerini artık neredeyse yarım asırdır birçok farklı şekilde kanıtlamış gruplar. Geniş kalabalıklara hitap etmeye, “sold out” konserlere alışıklar, haklı olarak da konforlarına düşkünler. Yaşlılar (!), dolayısıyla da seyircide “bir daha göremeyiz kaygısı” var.
Hal böyleyken ortalıkta birçok asılsız ve yanlış bilgi dolaşmaya başladı. “Karaborsa”, “konserler neden statlarda yapılmıyor?”, “yabancılar”, hatta “kara para aklama” vs. gibi konu başlıkları türedi. Bunlara iki taraftan da yeterince fazla cevap verildi diye düşünüyorum. Ben de ucundan organizasyon işlerine girme eğiliminde olduğum için organizasyon tarafının yaşadığı zorlukları artık daha iyi şekilde algılayabiliyorum. Yılların dinleyicisi olduğum için de bu taraftaki öfkeyi hissedebiliyorum. Bu sebeple konuyla alakalı kendi fikirlerimi ve bundan sonra yapılabilecekleri not almak istedim. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için bir tık fabrika ayarlarına dönüp özet geçmem lazım diye düşünüyorum. Kalıpların dışına çıkan bir alt kültürü anlatırken onu bir kalıbın içerisine almak, tanımlamaya çalışmak, tam ortasında olduğun bir şeyi tepeden görmek sıkıntılı durumlar fakat “biz” neyiz ya da neydik kısaca hatırlayalım…
Metal müzik 70’lerden günümüze her zaman isyanın, özgürlüğün, farklı yaşam tarzlarının ve kültürlerin sesi oldu. İnsanlar günlük yaşamlarındaki öfkelerini, hayal kırıklıklarını, yorgunluklarını bu müzikle aşmaya çalıştı, içindeki ve dışındaki canavarlarla, kem gözlülerle, garip bakışlarla, şeytanlarla, ejderhalarla bu müzikle savaştı. Metal müziği konuşurken asla standart bir müzik türü konuşması yapamazsınız. Bu müzik, bunu yapan insanlar ve dinleyen insanlar asla hafife alınmamalıdır. “Metalci” sadıktır. Dinlediği müziği geçici bir hevesle değil mezara girene kadar dinler. Dinlediği grubun albümünü sadece dinlemez, onun içerisinde yaşar. Sevdiği grubun sadece konserine gidip eğlenmez, orayı yıkar! “Metalci”, hayatla, düzenle, sistemle kavgası olandır. Toplum dayatmalarını, inanç baskılarını, kalıpları, tabuları ezer geçer. Buraya kadar yazdığım son derece eksik bilgileri ve tanımlamayı da ezer geçer! Bu dahil bütün genellemeler onun için yanlıştır!
Tumblr media
Dünya değişiyor (Galadriel girer…). Metal müzik çıkmış olduğu köklerin dışına taşarak fakir, zengin, genç, yaşlı ayırt etmeden toplumun her kesiminden insana hitap etmeye başladı. Sanayi işçisi öfkesini “Slayer” dinleyerek attı, özel sektör çalışanı “Anthrax”la. Umutsuz genç “Katatonia” dinledi, Yeditepeli “Limp Bizkit”, Ahmet ucuz bira satan bir barda “Megadeth”le sarhoş oldu, Mehmet kiraladığı chaletde “Judas Priest” açtı. Artık konserlerin dolmasındaki neden sadece eski neslin yetiştirdiği yeni jenerasyon, nüfus artışı, yabancılar vs. değil, metal müziğin toplum içerisindeki başka sınıflar arasında da yayılmasıdır. Bunu özellikle son on sene içerisinde gözlemlemek mümkün. Dünya geneli için de benzer şeyler konuşabiliriz. Gerçekler er ya da geç ortaya çıkar. Metal müzik “gerçek müzik” icra edilen bir alandır ve insanların kulakları, beyinleri, kalpleri artık neyin ne olduğunu ayırt edebiliyor. Metal müzik popüler olduğu 80’lerden beri ilk defa bu kadar hızlı bir ivmeyle yükseliyor. Her şeyde olduğu gibi bunun da olumlu ve olumsuz sonuçları var…
2000’ler ortası yirmili yaşlardaki ben ve arkadaşlarım, yaz aylarında gerçekleşecek bir konser ya da festival açıklandığında heyecandan yerimizde duramazdık. (Tıpkı şimdiki gibi.) Ne zaman biletler çıkacak? Nerede satılacak? Para, hız, azim, irade… Okul dersler her şey unutulur, dertler bunlar olurdu. “Guns N' Roses”, “Judas Priest”, “Metallica”, “Rock’n Coke”, “Sonisphere” festivalleri, “Uni Rock”lar, “Rock the Nations”lar… Neler yaşadık neler… Bizim durum şükürler olsun iyiydi ama para öyle her yere (konsere, kasete, CD’ye, tişörte, oyuncağa vs.) harcanmaz kültüründen geldiğimiz için harçlıklarımız kısıtlı, ailelerimiz patron şirketlerinde çalışan insanlardı. Para biriktirilir, tabiki yetmez. Rica minnet aileden eşten dosttan borçlar alınır, sözler verilir, dertler anlatılır, dükkana ya da gişeye koşulur, o biletler bir şekilde alınırdı. Şimdi gerçekleşmesi mümkün olmayan festivaller vardı. Her zaman tek tek, her gruba ayrı para vermek yerine birçok grubun katıldığı festivallere belli bir ücret verip günler boyunca tıpkı ecnebiler gibi “Metal”e doyardık. Ülke çok iyi durumdaydı, her şey süperdi, aman şahane yaşardık diye bir iddiam yok ama hiçbir zaman bu kadar kötü durumda değildi derdim kesinlikle var… Şimdilerde yirmilerinde ki bir genç eğer ailesinin maddi imkanları çok iyi boyutlarda değilse, bu saydığımız bütün konserlere gidemez noktada. Konserler arasından seçim yapmak zorunda. Seçse de yetmeyecek, o konserin biletine yetişmesi lazım. Yetişse de yetmeyecek artık gerçek sıralar yok, sanal sıralarda internet hızları ve yazılımlar arasında bileti kaybolup gidecek. Standart alan dışında diğer kategorilerde bu konserlerde hızlı bir şekilde tükendi. Peace sells… But who’s buying? (Galadriel çıkar…) 
Tumblr media
Hayat zor. Artık ortalama bir genç metal müzik dinleyicisi daha fazla çalışmak zorunda, daha fazla kazanmak zorunda, daha fazla odaklanıp diğer dinleyici arkadaşlarının önüne geçmek zorunda. Sadece bunlar yetmez. Belki bu seneyi kurtardı. Seneye de işlerin yolunda gitmesi lazım. Krizlerden, salgınlardan, hayatın getirdiği değişkenlerden etkilenmeden parayı kazanmanın bir yolunu bulup önümüzdeki sene gerçekleşecek olan bilet yarışında yerini garantilemeli. Bu sayede eğer “Metallica” konserini kazanırsa dört sene sonunda yurtdışında “Wacken” festivaline kabul edilebilir ve geleceğin çok iyi bir metalcisi olarak ülkemizi en doğru şekilde temsil edebilir… Şakası bir yana biz bu “yarışa” aslında çok adapteyiz. İyi okullar, iyi meslekler, iyi paralar… Yarış, koş, donan, asla durma! Hayatımız boyunca bize bu empoze edilmeye çalışıldı, gerçekler acıydı. Biz bu müziği tam olarak bu tarz tatsızlıklardan kaçmak için dinlediğimizden, kendimizi “yarışın“ ortasında bulmak biraz can sıkıcı olmuyor değil.
Yurtdışı festivallerinde gözlemleme fırsatı bulduğum kadarıyla, oradaki yirmili yaş ve altındaki gençler metal müzik konserlerine katılmayı abileri, ablaları kadar tercih etmiyor. Genelde orta yaş ve üstü bir ekip görüyorsunuz festivallerde. Bunun çeşitli sebepleri olabilir. Çocuklar henüz daha ekonomik bağımsızlıklarını kazanmamış durumda, şehirden uzak festival alanlarında konaklama zorlukları çekiyorlar vs. Fakat onlar için önemli değil. Ne de olsa kaygısız bir şekilde birkaç sene sonra o festivallere katılabilecek, istediği grubu zorlanmayacağı fiyatlarla dinleyebilecek, isterse dünyanın başka yerlerindeki konser ve festivallere de katılabilecek, aramızdaki yerlerini alacaklardır. Bu onlar için sadece çok da zor olmayan bir tercih meselesi. Bugün olmazsa yarın. Yarın olmazsa seneye, aman canım… Zaten sürekli festival var, zaten gruplar sürekli buraları turluyor, zaten sürekli yeni ve iyi gruplar da çıkıyor. Vur asayı şenlendir…  
Tumblr media
Peki, neden, nasıl böyle oluyormuş? Müthiş ekonomik durumları, devasa kayıt stüdyoları, konser ve festival alanları, sektörleşmeleri, şirketleşmeleri, devletlerinin sanata olan destekleri, acayip iyi hayal güçleri ve coğrafi konumlarının müsaitliği sebebiyle icra edilen harika albümler ve çıkan gruplar sayesinde mi elin çocuğu bizimkilerden daha iyi şartlarda metal müziğe hakim olabiliyor? Kesinlikle evet, tabiki evet. Fakat bunların hepsi sonuçlar. Buraya gelinene kadar emin olun oralarda da yaşanan süreçler, ödenen bedeller var. Malesef huyumuzdur; gidişi yaşamadan sonuca ulaşmaya çalışmak. Bizim toplum olarak belki de iç özlemimizdir. Çok daha iyi yerlerde olmuştuk evet ama o noktalara tekrardan, hemen geri dönemeyiz. Yeni bedeller ödemek, belki baştan başlamak, bir şeyleri göze almak lazım. Ekonomiye ve sisteme lanet (evet lanet olsun bu ayrı bir konu…), organizatöre küfür, mekanlara şikayet, küslükler, yakarışlar… Bunlarla bir yere varacağımızı düşünmüyorum.
Metal müzik evrenseldir. “Müzik” evrenseldir ve fakat gözlemlediğim her ülke, her millet kendi grubuna, kendi insanına önem vermeyi asla ihmal etmiyor. Bu gelişimi birbirlerine sırt çevirerek, birisi diğerinin ayağına taş koyarak, “sen Abdülhamit’i savundunlar”la, sen Kadıköy, ben Taksim diyerek vs. yaşamamışlar. İstisnalar tabiki vardır fakat Avrupa, Asya, Güney Amerika, dünya… vatandaşları, ülkelerindeki metal müzik gruplarına sahip çıkıyor, yerli festivallerini el üstünde tutuyor, yeni çıkış yapan gruplarını destekliyor. Biz de bu konuda ne kadar başarılı olursak, ileride o kadar rahat ederiz diye düşünüyorum. Sürekli dışarıdan al, hiçbir şey üretme, sadece tüket felsefesi sayesinde zaten her konuda şu anki durumdayız. Şartlar ne olursa olsun üretmek, duyurmak lazım. Bu bizim elimizi kuvvetlendirir, başımızı yeniden dikleştirir. Dış basında ve buraya gelmeyi düşünen grupların ajanslarında dikkat çeker. Yerli grupları, festivallerimizi destekleyelim. Katılımı arttıralım. İnanın henüz benim bile bilmediğim gerçekten çok iyi metal müzik icra eden yerli gruplarımız var. Avrupa gruplarından yetenek, ruh ve istek anlamında hiçbir eksikleri yok, fazlaları var. Benim bu söylemim yeni bir şey değil. Yıllardır bunu bağıran büyüklerimiz oldu, devam da ediyorlar. Bunu bir noktada artık gerçekleştirmemiz gerektiği için “yine yeni yeniden” bahsediyorum.
Tumblr media Tumblr media
Metal müziğe “hakim” olduk evet. “Bir daha gelmezler”, “ölürler”, “bak bu kaçmaz”, “ama ben hiç izlemedim ki” diyerek gidebildiğimiz ölçüde “oldschool” kafa metal müzik gruplarının konserlerine canımızı dişimize takıp gidiyoruz. Yine gidelim ama burayı da, kendi ülkemizi, gruplarını ve festivallerini de ihmal etmeyelim. İhmal ettiğimiz sürece çok sevdiğimiz, dinlemekten bıkmadığımız, gıpta ile baktığımız yabancı gruplar belki daha az belki daha sık üzerimize gelmeye devam edecek. Maliyetler artıyor, Alım gücü düşüyor, para el değiştiriyor. Gruplar gelecek, sadece şanslı bir azınlığın dinleme fırsatı bulabildiği etkinlikler yapacak. Gözden uzak gönülden ırak olur. Sevgili “metal” müziğimiz, isyanın sesi, başkaldırının son kalesi bize ihanet içerisindeymiş gibi hissetmeye başlanılacak. Onlara ulaşabildiğimiz tek yer olan albüm kapaklarına şüpheyle bakılacak, eski tatlar belki de alınamayacaktır. Kimse de bu konuda hiçbir şey yapamayacaktır. Senden başka hiç kimse, hiçbir şey yapamaz! Çok mu distopik geldi? Umarım öyledir. Bunlar hiç yaşanmasın, çok kötü, hiçbir zaman gerçekleşmeyecek senaryolar olarak kalsın, kimse konserleri Maçka parkından dinlemek zorunda kalmasın… Metal müzik, Metal müzik olarak kalsın.
Uzun lafın kısası son tahlilde bana sorarsanız eğer, iç piyasamızı yükseltelim. Dikkat çeken yerli festivallerimizi ve gruplarımızı tekrardan canlandıralım. Bunları yapmak, hemen seneye gerçekleşmesi muhtemel olan yabancı grupların konserlerinin biletlerini ucuzlatmaz ya da daha iyi şartlarda biletlerine, konserlerine ulaşmamızı sağlamaz ama en azından ilk etapta bize, “Türkiye çok güzel”, “seyirci harika”, “teşekkürler”, “lahmacun çok güzel”, “baybay” konuşmalarından başka bir şeyler katar. Değişimin başlangıcı olur. Türk metal müziğini, hepimiz için her anlamda ileriye taşır. Özlediğimiz stat konserlerinin gerçekleştirilmesi belki yeniden gündeme gelir. Havaalanlarını, geniş arazileri tekrardan “metal” ile buluşturur. Organizasyonların alternatifleri çoğalır. Önümüze bakalım. Biz, bize bakalım. Özümüze, kültürümüze sahip çıkalım, Teke’yi sevelim, metalle kalalım. Gözlerinizden öperim :)
Tumblr media
3 notes · View notes
izimbozada · 2 years ago
Photo
Tumblr media
Antalya Çıralı’da kuş sesleri ve yemyeşil bir doğada Bungalov Evler🏡 🚗 Akdeniz’in cilveli deniz kenarlarından Çıralı’ya doğru gidiyoruz. Arabanın sağ ön koltuğuna kurulup, binbir biçimde üst üste yığılmış kayaların güzelliğini seyri sefaya dalıyoruz. Yaz aylarına özgü taze ot ve toprak kokusu hakim havaya. Bu mevsim bir başka güzel oluyor tabiat değil mi! 

🏠 Hem geçmişi hem geleceği yakalamış bu sevimli köyde, Çıralı’da, bölgeyi doğal habitatına uygun şeylerle anılır kılma çabasıyla aile hali hissedilen Özge Bungalov’a gidiyoruz ( @ozgebungalow ). Zarif ev sahibesi Emine hanım ve Osman bey bizi bekliyor sıcacık gülümsemesi ile bahçede.
 ☕️ Türk kahvelerimizi de hazır etmiş, başlıyoruz sohbete. Karşımızda da yemyeşil bakımlı bahçenin alı, sarısı, beyazı gırla. Doğma büyüme bu köylü olan Özge, Çıralı’nın nazar boncuğunun caretta carettalar ve hiç sönmeyen ateşi, Khimera olduğunu söylüyor…

🌿 Özge bungalovun bahçesi, bungalov odaları, güzelim kahvaltıları ve yemekleri ve Özge ve ailesinin sıcaklığına diyecek söz yok hakikaten. Fotoğraf çektirmeyecek boyutta büyümüş ağaçların arasındaki yayılmaya müsait gölgelik alanlarda; tüm gün iyi bir kitapla kıvrılıp tembellik ediyoruz. 
🏡 Bungalov oda genişlikleri 30 metrekare!
☎️ Telefon numaraları: +90 533 631 54 00 Nisan ayında 2 kişi için gecelik kahvaltı dahil 1.800 tl’den başlıyor fiyatları. Bayram tatillerinde farklılık göstermekte. Nisan ayı boyunca Küçükoteller üyelerine %10 indirim yapacaklar. 
☕️ Günün her saati ücretsiz çay servisleri bulunmakta. 
✏️ Daha fazlası için www.kucukoteller.com.tr/ozge-hotel-bungalov
 🏖 Akdeniz'deki bölgelerden sonra gayet mütevazi bulacağınız bu Çıralı Köyünü görmek: güney kıyılarını keşfetmek için bahaneniz olsun deriz! Denize 150 metre mesafedeler. Sahilde şezlongları bulunmakta. 
🍽 Yeme-İçme Önerileri: Akşam yemeği için sahildeki Karakuş Restaurant, gün içinde hafif bir tatlı ve lezzetli bir kahve için Yedi Cafe’yi öneriyorum. 📌 Gezilecek Yerler: Olympos Antik kenti, Yanartaş ve Phaselis Antik kenti. Akdeniz’in maviliklerini keşfedip, caretta carettalarla yüzebileceğiniz günübirlik tekne turlarına katılmanızı da tavsiye ederim. (Çıralı / Olympos) https://www.instagram.com/p/Cqa8pbltYXC/?igshid=NGJjMDIxMWI=
7 notes · View notes
ayssiyy · 1 year ago
Text
Biraz babamdan bahsetmek istiyorum özlemle anıyorum seni babacım 🥀
Yıl 2019 hangi ay bilmiyorum kardeşim ilik nakli oldu hastahanede yatıyordu babam yanına gidip geliyordu sürekli çünkü farklı sehirdeydi yine gittiği bir gün hastahanede epilepsi nöbeti geçirmiş ve orada kanser olduğunu öğrenmiş gelip bize söylemişti o gün hepimiz çok ağlamıstık çok küçüktüm henüz farkında değildim nasıl bisey olduğundan... Ama iyiki kötü huylu değildi 2021 yılının son aylarına kadar... Korona virüsü geçirmiştik hepimiz iyiydik ama babam 20 gün yoğun bakımda kaldı ilaçlardan mı artık virüsten mi kanseri kötü huylu olmuş tabi bizim haberimiz yok babam da kontrollerini aksattığı için ve ilaçlarını düzenli kullanmadığından epilepsi nöbetleri çok sıklaşmıştı 2022 Eylül ayında çok sık baş ağrısı kusma tanısıyla hastahaneye aldılar tümör çevresinde ödem olduğu için acil tümör ameliyatı olması gerekti Ekim ayının basında ameliyatı oldu hersey çok güzeldi iyiydi yolundaydı hepimiz çok mutlu olmustuk Bi süre hastahanede yattıktan sonra eve geldiler kafası çok şişti korkunç derecede ameliyatın tel dikişleri vardı yaklasık 35 40 kadar vardı. ödem olduğu için kafatası kemiğinin sağ tarafını kesip karnına koymuşlar çok tuhaf değilmi bizde çok şaşırmıştık ama iyiydi eskisi gibiydi konusması yürümesi yolundaydı sonra her epilepsi nöbetinde hastahaneye gitti..
Aralık ayına kadar herşey yolundaydı evde ilaçlarını kullanıyordu durumu iyiydi sonra sıvıyı yutamama ya bizleri unutmaya basladı Bi zaman sonra sol tarafı tutmuyordu ve ışın tedavisi almaya basladı 1 ay boyunca hergün ışın aldı sonunnda daha iyi olmustu kafasının şişi inmişti kemiği olmayan yer içe çökmüştü tuhaf biseydi ama gözümüz de alısmıstı
Temmuzun sonunda doğru tekrar kötüleşmeye başladı sol tarafı tutmadı kafası yerinde değildi yürüyemiyordu dik oturamıyordu daha sonrasında sağ tarafı da tutmamaya başladı çok kötüleşti söylediklerimize tepki bile vermiyordu hastahaneye götürüyorlardı sürekli ama kesin bişey diyen olmadı 2 ağustosta hastaneye yatırdılar tümör üreme yapmıs 4. Evre ameliyat olması imkansız Bi yerdeymis ayrıca zatürre teşhisi konuldu 1 hafta normal odada kanser bölümünde tedavi gördü 7 ağustosta ziyaretine gittim... Aslında hastanelerden nefret ederim ilk defa ziyaretine gitmiştim çünkü çok özlüyordum gittim gördüm öyle kötü Bi haldeydi ki yüzüme bile bakamıyordu elleri kıpırdamıyordu zor nefes alıyordu.. O gün berbat Bi halde eve geldim sonraki gün sabah 8 de ölüm haberini aldım.
Babamı toprağa verdim kalbimin ağrısı asla dinmedi simdi toprağın altında yatıyor.. Dağ gibi adamdı babam hastalık yedi bitirdi kuruttu. Aslan kızım diye severdin babam keske hiç büyümwseydim de gitmeseydin..
Sen öleli 26 gün oldu babacım hasretin kardeşlerimi annemi ve beni mahvediyor büyüyoruz babam ama sen yoksun yokluğun çok zor dayanılmaz bisey sensizliğe alısmak imkansız babacım.. Mekanın cennet olsun
Tumblr media
2 notes · View notes
ozlemayral · 2 years ago
Text
MÜNİR ÖZKUL’UN KIZI GÜNER ÖZKUL ANLATIYOR
Babam'ın hastalığının daha yeni ortaya çıktığı dönem 2000'li yılların sonlarıydı ve ilk olarak hafıza kaybı ile başladı. Bir gün Kemal'i çok özledim hiç gelmiyor arayıp sormuyor dedi. Oysa Kemal Sunal 4 ay önce vefat etmişti, Öldüğünü söyleyemezdim çünkü babamın Kemal Abi'nin cenazesindeki perişan hali gözümün önünden hiç gitmiyordu.Film çekimi için şehir dışında ve meşgul olduğunu söyledim. Babam o zamanlarda hep ölen arkadaşlarının hayatta olduğunu sandı mutlu olmasını istediğimiz için vefat ettiklerini söylemedik. 2002 yıllarının ilk aylarına geldiğimizde babam zor yürüyor ve sürekli rahatsızlığından dolayı yatıyordu bir gün bana odasındaki televizyonun kanalını değiştirmemi söyledi kumandayla bir kaç kanal gezdim birden ekranda limonnn diye bağıran o efsane aktör çıktı karşımıza yani babam Neşeli Günler'in kavga sahnesine denk gelmiştik tebessümle babama baktım ama söylediği sözler ile bir anda gözlerim doldu:
"BEN BU ADAMI ÇOK SEVİYORUM ÇOK GÜZEL OYNUYOR ADI NE BU ADAMIN" dedi. O koca aktör artık kendinin kim olduğunu da hatırlamıyordu...😔
Münir Özkul'un Kızı Güner Özkul
Anısına saygıyla...
Tumblr media
5 notes · View notes
caginmumineleri · 2 years ago
Text
Tumblr media
Mübarek Ramazan Ayının Son On Gününde Neler Yapabiliriz?
1) Bol bol Kur'an okuyup hatim yapabiliriz.
2) Nafile ibadetlerimizi çoğaltabiliriz.
3) Sürekli olarak Rabbimize bolca dua edebiliriz.
4) Tövbe ve istiğfar yapabiliriz.
5) Son on günde evlerimizde itikâfa girebiliriz.
6) Sadaka ve infaklarımızı çoğaltabiliriz.
Gelin bir de Asr-ı Saadet dönemindeki Ramazan aylarına, örneğimiz olan sahabe nesline bir bakalım. Onlar nasıl bir Ramazan geçiriyorlardı? Onlar bugün bizlerin yaptığı gibi Ramazan Müslümanlığı yaşamıyorlardı. Demek istediğimiz, saydığımız bu ibadetler aslında sahabenin bütün hayatını oluşturuyordu. Onlar bu mübarek ayda var olan ibadetlerini daha zirvelere taşıyorlardı. Yani bugünün anlayışı olan Ramazan Müslümanlığı gibi hayatın sadece bir ayını kapsayan diğer on bir ayını kapsamayan bir anlayış kesinlikle yoktu. Gerçekten onlar hayatlarını Kur'an ve Sünnet ışığında geçirmeye çalışan bir nesil idi.
Değerli Kardeşlerim!
Bu mübarek Ramazan Ayında gelin nefislerimizi yoklayalım. Bunu yaparken zulüm altında olan Müslüman kardeşlerimizi unutmayalım. Yeryüzünde meydana gelen olayları yakından izliyoruz. Hep birlikte görüyoruz ki özellikle Müslümanlar dünyanın birçok yerinde her türlü eziyete ve işkencelere maruz kalıyorlar. Peki ya biz Müslümanlar, din kardeşlerimize karşı sorumluluklarımızı yerine getirebiliyor muyuz? Haydi, gelin hep beraber bunun için birleşelim. Müslümanlar olarak tekrar eski izzetli günlerimize dönmemizi sağlayacak ve bu zulüm sistemine bir son verecek olan Rabbimizin vaadi Resulü'nün müjdesi olan ikinci Raşidi Hilafet Devletini kurmak için var gücümüz ile çalışalım. Son olarak diyoruz ki;
Eğer Ramazan ayı Peygamber Efendimizin bizlere verdiği tavsiyeler ve Rabbimizi razı edecek şekilde geçirilirse; on bir ayın sultanı Ramazan diğer ayların önüne geçecek ve onları çekip arkasından götürecektir. İnşallah Rabbimiz, bizleri Ramazan ayında affedilen, dinini yeryüzüne hakim kılmak için çalışan ve cennet ile mükafatlandırılan kullarından olmayı nasip eder. Hilafetsiz geçirdiğimiz son Ramazan olması duası ile...
1 note · View note
sonmuzik · 1 day ago
Text
Ayla Çelik “Canımız Yansın”
Tumblr media
Ayla Çelik “Canımız Yansın”
Pop müziğin önemli şarkı yazarı ve yorumcularından Ayla Çelik, 2024 yılının son aylarına damga vuracak yepyeni teklisini müzikseverlerin beğenisine sunuyor. #“CanımızYansın” #AylaÇelik Read the full article
0 notes
daricakombici · 6 days ago
Text
Darıca’da Kombi Bakımı ve Onarımı: Kış Aylarına Hazırlık İpuçları
Kış ayları yaklaşırken kombi bakımı ve onarımı, soğuk günlerde sıcak bir yuva sağlamak için önem kazanıyor. Özellikle Darıca gibi soğuk ve nemli iklime sahip bölgelerde kombinizin sağlıklı çalışması için düzenli bakım şart. Bu yazıda kombi bakımının önemini, hangi adımları izlemeniz gerektiğini ve kış hazırlıkları için nelere dikkat etmeniz gerektiğini ele alıyoruz.
Tumblr media
📲 WhatsApp ile İletişime Geçin 📲 WhatsApp ile İletişime Geçin 📲 WhatsApp ile İletişime Geçin
Kombi Bakımının Önemi
Kombinizin uzun ömürlü olması ve enerji tasarrufu sağlaması için düzenli bakım önemlidir. Düzenli bakım sayesinde kış aylarında yüksek performansla çalışır ve olası arızalar önceden önlenir.
Enerji tasarrufu sağlamak isteyenler için, bakımsız kombilerin daha fazla enerji tükettiğini ve dolayısıyla faturaları artırdığını belirtmek gerekir.
Kombi Bakımı Nasıl Yapılır? Adım Adım İpuçları
Filtre Temizliği: Kombinin filtresini yılda en az bir kez temizleyin. Temiz bir filtre, suyun daha hızlı ısınmasını ve dolaşmasını sağlar.
Hava Tahliye Valfi Kontrolü: Kombinizin hava tahliye valfi düzgün çalışıyor mu kontrol edin. Bu valf, sistemin verimli çalışmasına yardımcı olur.
Peteklerin Havasını Alın: Kombi bakımının yanı sıra, peteklerin havasını almak, daha iyi ısınma sağlar ve kombinin yükünü hafifletir.
Profesyonel Servis: Kombi bakımı konusunda profesyonel yardım almak önemlidir. Uzman bir ekip, detaylı kontroller yaparak kombinizin tüm parçalarının düzgün çalışmasını sağlar.
Kombi Arızalarını Önleme İpuçları
Kombi basıncını düzenli olarak kontrol edin. Basıncın çok düşük ya da yüksek olması, kombinin verimliliğini olumsuz etkiler.
Kış öncesi kombiyi tam randımanlı çalıştırmadan önce kısa bir test yaparak herhangi bir sorun olup olmadığını kontrol edin.
Darıca’da Güvenilir Kombi Servisi Seçimi
Darıca'da kombi bakımı ve onarımı için güvenilir bir servis arıyorsanız, kullanıcı yorumları ve referansları göz önünde bulundurmalısınız.
Uzun vadeli bir kombi bakım planı seçerek hem zaman hem de maliyet tasarrufu sağlayabilirsiniz.
Sonuç
Kombinizin bakımını kış gelmeden yaptırarak olası arızaların önüne geçebilir ve enerji verimliliğini artırabilirsiniz. Profesyonel bir kombi servisi ile çalışarak hem kombinizin ömrünü uzatabilir hem de kış boyunca sıcak ve rahat bir ortamın keyfini sürebilirsiniz.
1 note · View note