#ah sen üzgün
Explore tagged Tumblr posts
amezhu · 7 months ago
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
205. BÖLÜM - 500 kişi bulmaya çalışmak - eski bir dostla karşılaşmak - 2
Xie Lian o kadar şok olmuştu ki ağzını açamadı.
Shi Qing ‌Xuan‌ kafasını kaşıdı, “Hahahhaha, İlk başta başka biri gibi görünmek ve sizi gizliden gözlemlemek istemiştim, ama ekselanslarının gözleri çok keskin. Ne yapalım elden bir şey gelmez, yeteneğim ve zarafetim unutulamaz hahahahaha…”
“…” Xie Lian ellerini onun omzunda koydu ve boğazını temizledi, “…Lordum Rüzgar Ustası.”
Shi Qing Xuan gülmeyi bıraktı ama hala kafasını kaşıyordu, sanki saçları pire doluydu ve ölesiye acıtıyordu, “Ekselansları, ben artık Rüzgar Ustası değilim.”
“Pekala, Qing Xuan.” Dedi Xie Lian. Sormadan önce biraz duraksadı, “Nasıl… bu hale geldin?”
“Ah şey… uzun hikaye” dedi Shi Qing Xuan. “Her neyse öyle veya böyle, şu an buradayım, son halim bu.”
Tam o sırada tapınağın içindeki kalabalık dışarı seslendi, “Ne? Ol’ Feng! Bu ikisini tanıyor musun?”
Shi‌ Qing‌ ‌Xuan‌ arkasını döndü, kolunu Xie‌ Lian'ın omzuna doladı ve sertçe vurarak, “EVET! Geçmi��imden arkadaşlarım!”
“NE? ARKADAŞLARIN MI? OL’ FENG NEDEN BAŞTAN DEMEDİN?”
“Ol’ Feng senin gibiler bir bakışta kimin bir eli yağda bir eli balda büyüdüğünü anlayabilir. Eminim yine uyduruyorsun!”
Kalabalık şaşırdı ve hayrete düştü, olayları büyük bir anlaşmaya dönüştürdü, komik olabilirdi ama Xie Lian üzgün hissetti. Üçü arasında yalnızca geçmişin rüzgar ustasının gerçek olduğu bilinmesi gerekliydi. “Bir eli yağda bir eli balda büyümüş mü?” Shi Qing Xuan çok sinirlenmişti, “NE DİYORSUN SEN? HİÇBİR ŞEY UYDURMUYORUM!!”
“Lütfen. Eskiden hâlâ deli olduğun ve bütün gün saçma sapan konuştuğun zamanları hatırla, bunları unuttuğumuzu mu düşündün?”
Shi Qing Xuan HA! NE! DUR NEE!! Diyerek anlaşılamaz seslerle haykırıyordu. “BEN GİDİP ARKADAŞLARIMA YARDIM EDECEĞİM! GİDİYORUM! BAKIN GİDİYORUM! BAŞKA GELEN VAR MI?”
Bu kez kalabalık birbirine baktı ve bir an sonra şöyle dediler: “Pekala, tamam. Onlar Ol’ Feng’in arkadaşlarıyla o zaman farklı.”
“Ol’ Feng ile gidelim, Birisi tarafından ölesiye dövülmesin diye, bir kolu ve bir bacağı da eksik.”
“HEY!” Shi Qing Xuan bağırdı.
Hala pes etmeyen ve baskı altında kalanlar vardı. “Cidden bir ödeme yok mu? Ödeme olmasa bile tıka basa tavuk bacağı da olabilir?”
Xie, Lian, Shi Qing, Xuan'a kısa bir açıklama yaptı ve her iki taraf da durumu anlamıştı. Shi Qing Xuan bir düşündü ve şöyle dedi; “Neden bu iş için kandırma ve zorlama kullanamayacağımızı anladım ama bu insanlar uzun zamandır yemek yemedi, biraz olsun bir şeyler vermek iyi olmaz mı?”
Açgözlü bir kalbe sahip olmadıkları sürece sorun olmazdı, Xie Lian cevapladı, “Sorun değil. ama şöyle söyle.” Shi Qing Xuan’ın kulağına fısıldadı, “Ben de aynı şeyi düşünüyordum.” Sonra arkasını döndü ve bağırdı, “BU İŞ TAMAMLANDIKTAN SONRA HERKES BÜYÜK BİR KASE TAVUK BACAĞI ÇORBASI ALACAK, HEY! AMA GELSENİZ DE GELMESENİZ DE VERİLECEK! DUYDUNUZ MU? GELMESENİZ DE HERKESE BİR KASE VERİLECEK! BİZ SADECE İSTEKLİ OLANLARI ARIYORUZ!”
İfade şekli kurnazcaydı, “Herkese bir kase!” gitseler de gitmeseler de yemek yiyebileceklerdi, bu da gelmeye karar verenleri son derece değerli k��lıyordu. Shi Qing Xuan bağırdı, “GELEN VAR MI? NE KADAR ÇOKSA O KADAR İYİ! GELİN GELİN GELİN! HERKESE SÖYLE ÖDEME OLMAYACAK, HEY! SADECE BİRAZ YARDIM EDİN, DÜNYAYI KURTARMAK, KRALİYET ŞEHRİNİ KURTARMAK FALAN FİLAN, SADECE GÖNÜLLÜLER GELSİN! BU İŞ BİTTİKTEN SONRA HERKESE YEMEK DÜŞECEK”
Belki de yolu gösteren biri olduğu için, göz açıp kapayıncaya kadar soğuk ve kayıtsız tapınak aniden ateş gibi ısındı ve dilenciler de tanıdıkları diğer evsizlere bilgi vermek için ayrıldılar.
Xie‌ ‌Lian,‌ ‌Hua‌ ‌Cheng,‌ ‌ve ‌Shi‌ ‌Qing‌ ‌Xuan‌ ‌yıkık tapınağın girişinin önünde durdular.
Xie Lian tapınağın adına bakmak için kafasını kaldırdı ama tabela yoktu, Fu Gu şehrindeki rüzgar ve su tapınağını, su ustasının kafası kesilmiş ilahi heykelini, rüzgar ustasının da bir kolu ve bacağı kesilmiş ilahi heykelini hatırlamaktan kendini alamadı. En sonunda kendini tutamadı ve Shi Qing Xuan’a dönerek tereddütle sordu, “… Qing Xuan?”
Shi Qing Xuan kolunu Xie Lian’dan çekti, “Efendim? Ah, kusura bakma ekselansları, ellerim kirliydi ve… kıyafetlerin. Haha”
Tabii ki, pislenmiş sol kolu Xie Lian'ın beyaz cübbesinin omzunda kirli izler bıraktı, Xie Lian’a temizlemek için yardım etmek istercesine baktı ama fark etti ki eğer dokunursa daha da kirlenir, elini geri çekti ve belli belirsiz garip şekilde güldü, Xie Lian sanki o bu şeyleri önemsiyormuş gibi. O yalnızca tek bir şeyle çok ilgileniyordu, “Lordu… Qing Xuan, kaderin…”
  Shi Qing Xuan şaşırmıştı, “ne olmuş kaderime?”
“Kara Su, değiştirdi mi yani?” Xie Lian sordu.
Nihayet Shi Qing Xuan anladı ve hızla şöyle dedi, “Ah hayır hayır hayır, yapmadı, hiçbir şey yapmadı. Yanlış anladın, o hiçbir şey yapmadı.”
Xie Lian da Kara Su’yun Shi Qing Xuan'ın kaderini değiştireceğini düşünmemişti, “O zaman bacağın ve kolun?”
Shi Qing Xuan kafasını kaşıdı ve utangaç bir şekilde konuştu, “Bunu da o yapmadı. Nasıl söylesem ki… orada biraz şansım kötüydü, burada da biraz dikkatsizlik, yani hepsi benden kaynaklı.”
Ayrıntıları söyleyemediğinden, Xie Lian onlar adına baskı yapmadı. Sadece, bir şekilde Shi Qing Xuan'ın şu anki durumu, Kara Su’nun Rüzgar ve Su Tapınağı'nda öfkesini dışarı atmaya yönelik kehanet benzeri hareketleriyle benzerdi, kim bilir bu gizemli gücün ne olduğunu?
“O gün, ruhsal güçlerim birdenbire çekildi ve sana yardım edemedim. Gerçekten çok üzgünüm.” Dedi Xie Lian.
Shi Qing Xuan kafasını salladı, “Bunların hiçbirinin seninle alakası yoktu zaten. Eğer ekselansları bana önceden bana neler olduğunu söylemeseydi baştan sona kadar kafam hala bulutların arasında olurdu.”
“O gün��n ardından tam olarak ne oldu?” Xie Lian sordu.
Görünüşe göre He Xuan, Shi Du Wu’nun kafasını kestikten sonra eli ayağı boşaldı ve öylece kalakaldı, He Xuan’ın ona dediği hiçbir şeyi anlayamadı‌, sadece belli belirsiz Xuan'ın onu Kara Su Adası'ndan çıkardığını hatırlıyordu. Daha sonra kraliyet başkentine atılıp terk edildi. Neden kraliyet başkenti olduğunu anlamasa da sonradan aklına geldi ki geçmişte Shi Qing Xuan’ın her zaman buradaki ziyafet ve eğlenceler hakkında çırpınırdı, bu yüzden burası tanıdıktı. Her şey bulanıktı ve sonunda bu durumdan kurtulduğunda, adını her şeyini çöpe atıp buraya yerleşmişti.
Ruhsal güçlerinin tamamını tamamen kaybettiği için kimliğini belirleyecek hiçbir şeyi yoktu ve ‌günlerini pislik içinde geçirmek zorunda olduğundan doğal olarak Üst Mahkeme onun bulunduğu yerin izlerini bulamayacaktı.
“Her halükarda onunla hiçbir ilgisi yok.” Dedi Shi Qing Xuan. “O zamandan sonra onu bir daha görmedim zaten.”
Muhtemelen en iyisi birbirlerini bir daha hiç görmemeleriydi. Çözmesi gerçekten zor bir meseleydi; Böyle biri öldürür mü, öldürmez mi? Ayrıca, Su Ustası da ölümünün eşiğindeyken He Xuan'dan vahşice tiksinti duyuyordu. Xie Lian Shi Qing Xuan’ın kaderi için cidden üzülmüştü. Tam o sırada dilenciler çetesi daha fazla insanla birlikte geri döndü ve kalabalık yüksek sesle gevezelik ederek birbirlerini ittirdi, “OL’ FENG, OL’ FENG! BU İNSANLARI SENİN İÇÇİN TOPLADIK, NE DÜŞÜNÜYORSUN?”
Shi Qing Xuan başparmağıyla onları onayladı, “HARİKA İŞ MİLLET! HERKESE BİR TAVUK BACAĞI!”
“O kadar çok insan var ki, hepimizi beslemeye gücü yetecek mi acaba?”
Elini bir anda savurdu, Xie Lian bir anlık yüzbinlerce merit saçacağını düşünmüştü, ancak sadece şunları söyledi; “BU DAHA HİÇBİR ŞEY! NE KADAR OLDUĞUNU BOŞVER, BUNDAN ON KAT DAHA ÇOK KİŞİYİ BESLEYEBİLİRLER!”
Kabaca sayılacak olursa neredeyse iki yüz kişi vardı, Xie Lian’ın beklentisinden çok daha fazlaydı! Xie Lian mutlu olmuştu, “Lordum Rüzgar Ust… Qing Xuan cidden harika yardım ettin!”
Shi Qing Xuan gururluydu; Llütfen, ama tabii ki! Gittiğim her yerde yüzlerce kişiyi çağırabilirim ve belki de ileride çete falan da kurabilirim, çete lideri olurum hahahahahaha…”
“Ol’ Feng yine kafayı yedi.” Arkalarındaki dilenci grubu yorum yaptı.
“Evet, doğru! ‌Yine gösteriş yapıyor!”
“Ne! Gösteriş yapmıyorum!” Shi Qing Xuan haykırdı.
Ama o birkaç dilenci sadece bacağını çekmek zorunda kaldı ve Xie Lian'a şöyle dedi: “Dostum, bilmiyorsun değil mi? Ol’ Feng ilk geldiğinde tamamen mahvolmuş haldeydi, tüm gün dırdır ediyor, herkesin peşinden koşup tanrı olduğunu söyleyerek övünüyordu.”
Shi‌ Qing‌ ‌Xuan‌ biraz hasta görünüyordu ve hemen üzüldü, “Senin saçmalıklarını dinleyecek zamanım yok, tavuk bacağı yemek isteyen ayaklarını hareket ettirsin!”
Xie Lian sessizce onları dinledi, gülümsemesi giderek soldu. Kalbi hem üzüntüyle kıvranmış hem de aydınlanmıştı.
Lord Rüzgar Ustası değişmişti, hem de değişmemişti.
Tanrıya şükürler olsun.
Shi Qing Xuan konuştu, “Ekselansları şimdi ne yapacağız? İşte senin için topladığım kişiler, şimdi senin ellerine bırakıyorum.”
İnsan sayısı yeterli değildi ve sadece geçici olarak dayanabilirdi, rün kurulduktan sonra bunun üzerinde daha fazla düşüneceklerdi. Xie Lian cevapladı, “Çok iyi, şimdi bu kadar insanı tutabilecek boş bir alana ihtiyacımız var.”
Onlar konuştukları sırada Hua Cheng hiç konuşmaya dahil olmamıştı, Xie Lian onun şu anda ne düşündüğünü söyleyemezdi. Ancak şimdi konuştu, “Kolay iş. Gege, sadece benimle gel.”
Xie Lian başını salladı ve Shi Qing Xuan neşeyle selamlarken topallayarak oraya gitti, “MİLLET TAKİP EDİN! KAYBOLMAYIN! HEY!”
Xie Lian ona yardım etmek istemişti ama kimsenin yardımı olmadan da yavaşlamadan yürüdüğünü görünce durumu anladı. Böylece büyük bir dilenci grubu gecekondu mahallesinden dışarı itilip bir telaş içinde sokaklara döküldü, çok uzağa gidemeden sinirli bir ses duyuldu, “DURUN BAKALIM ORADA! NE KADAR ÇOKSUNUZ. GECE YARISI BİR ŞEYLER Mİ YAPMAYI PLANLIYORSUNUZ?”
Dilencilerin hepsi büyük ölçüde paniğe kapılmıştı, “AH HAYIR! SADECE GECE DEVRİYESİ!”
Xie Lian, Hua Cheng geriye bakmayınca o da bakma zahmetine girmedi. “Onları umursama.” Sonrasında asker yere yığıldı.
Dilenciler hayrete düştüler ve gevezelik etmeye başladılar, Shi Qing Xuan haykırdı, “SESSİZLİK! DAHA ÇOK ASKERİN DİKKATİNİ ÇEKECEKSİNİZ!”
Böylece grup, fısıltıları susturacak şekilde ses tonunu düşürdü. Hua Cheng yürümeyi kesti ve konuştu, “Gege, bu cadde iş görür.”
“Bu mu?” Xie Lian sordu, “Konuma göre kesinlikle en uygunu bu ama fazla göze çarpmaz mı?”
Bu büyük cadde çok geniş ve ferahtı, düzdü ve asfalttı, ileri doğru gidiyordu. Kraliyet başkentinin ana caddesiydi, tabii ki göze çarpıyordu. Herkes seslendi, “Evet, ya fark edilip yakalanırsak?”
Ancak Hua Cheng şöyle dedi: "Sorun yok. Bizi fark etseler bile yakalayamazlar.”
Xie Lian başını salladı, "Millet, şimdi sizin için şunu açıklığa kavuşturmalıyım. Daha sonra karşılaşabileceğimiz şey çok kötü bir yaratık ve tehlike olabilir. Ancak içeri girerlerse tüm kraliyet başkenti tehlikeye sürüklenir. Bu yüzden tekrar hatırlatmak isterim ki cidden bunu istemeniz ve aklınızda tereddüt olmaması gerekiyor. Korkan veya gitmek isteyen var mı?"
Hiç kimse. Xie Lian devam etti, “Çok güzel, şimdi el ele tutuşun ve geniş bir çember oluşturun.”
Birisi şaşkına dönmüştü, "Bu nasıl bir rün. Sanki bebeklerin el ele tutuşması gibi!”
Shi Qing Xuan bağırdı: "Cidden saçma! sadece talimatları takip edin!"
“Heh! Ol’ Feng sen yanlış anladın, kimse senden fazla saçmalayamaz. Tanrım!”
Kalabalık gevezelik ve telaşla emirleri takip etti ve iki yüz kadar insan el ele tutuştu, Kraliyet başkentinin geniş ve ferah ana caddesinde çok büyük bir insan çemberi oluşturuyorlardı. Shi Qing Xuan sordu, “Biz böyle el ele tutuştukça şu canavarlar kraliyet başkentine giremeyecek değil mi?”
“Hayır.” dedi Xie Lian. “Er ya da geç aşağı doğru hücum edecekler.”
Shi Qing Xuan'ın kafası karışmıştı, "O halde yaptığın bu rün ne işe yarıyor."
“Tuzak!” Xie Lian açıkladı. “Bu düzen bir kez kurulduktan sonra eğer yaratıklar kraliyet başkentinin koruma kalkanını kırıp aşağı inerse etrafa dağılmaktansa bu çembere çekilip tuzağa düşecekler.”
18 notes · View notes
delfin-44 · 2 months ago
Text
Ah, sen üzgün, ah, ben üzgün
O da üzgün, yapma, herkes üzgün
14 notes · View notes
yasamsallik · 1 year ago
Text
Tumblr media
SÜPER MUTLAKA OKUYIN
0 yaşında
Baba: Ne kadar da güzel. Şimdi bu küçücük şey benim kızım mı? Gözleri de bana ne kadar çok benziyor.
Kızı: Bu gözlerini benden hiç ayırmayan adam babam olsa gerek.
5 yaşında
...Baba: Prensesim benim, güzel kızım. Söyle bakalım baban sana ne alsın?
Kızı: En çok babamı seviyorum. Babam, niye annemle uyuyor? Hep benimle uyusun, başkasını sevmesin.
10 yaşında
Baba: Gittikçe yaramaz oluyor, kime çekti bu kız?
Kızı: Ben babama aşığım. Büyüyünce babam gibi erkekle evleneceğim. Babam bu ay harçlığımı arttırır mı?
15 yaşında
Baba: Ne kadar da çabuk büyüdü. Eve de gittikçe geç kalmaya başladı, bu gidişle başına kötü bir şey gelecek. Sanırım daha sert konuşmalıyım.
Kızı: Babam yüzünden arkadaşlarımla istediğim kadar vakit geçiremiyorum. Bana baskı uygulamasından nefret ediyorum. Ne zaman özgür olacağım?
20 yaşında
Baba: Artık sözümü dinlemiyor. Benden giderek uzaklaşıyor. Kendi parasını da kazanmaya başladı ya, bana ihtiyacı kalmadı tabii. Uzun zamandır tatlı bir-iki laf geçmedi aramızda zaten. Evi de sürekli erkekler arıyor. Galiba kızım elden gidiyor.
Kızı: Her dediğime alınıyor, beni bir türlü anlamıyor. Hele geçen gün giydiğim mini eteğe karışmasına ne demeli? Evden ayrılıp, kendi hayatımı kurmalıyım. Çocuk muamelesi görmekten bıktım artık!
25 yaşında
Baba: Bir gün bunun olacağını biliyordum. İşte evleniyor. Zaten aramız eskisi gibi değildi. Şimdi bir de kocası var. Prensesim beni terk ediyor.
Kızı: Böyle bir günde bile o mutsuz ifadeyi takınmasının ne lüzumu var ki? Biliyorum, onu bir türlü içine sindiremedi. Bu yüzden yapıyor. Kendi hayalindeki damat değil ya! Sanki birlikte yaşayacak olan o.
30 yaşında
Baba: Çok az görüşüyoruz. Daha sık bir araya gelsek ne iyi olur. Hem torunlarımı da özlüyorum. Kendi arkadaş çevrelerinden fırsat bulup da bize gelemiyorlar ki...
Kızı: Babamları da çok ihmal ediyorum galiba. Yine telefonda çok üzgün geldi sesi. Hafta sonu onlara sürpriz yapmak en iyisi.
40 yaşında
Baba: Kızım, benim entelektüel düzeyimi yeterli bulmuyor. Ona göre çağın gerisinde düşünüyormuşum. Oysa küçükken derslerine hep ben yardım ederdim. Anlayamadığı bütün problemleri bana sorardı. Şimdi beni beğenmiyor. Bir daha onunla asla politik tartışmalara girmeyeceğim.
Kızı: Babam giderek daha da çocuk gibi davranıyor. Sürekli bir şeylerden yakınıyor. Gerçi son zamanlarda sağlığı da iyi değil ama. Ya ona bir şey olursa? Zaten hiçbir zaman dilediği gibi bir evlat da olamadım.
45 yaşında
Baba: Kızımın mutlu bir yuvası olması ne güzel. Gözüm arkada gitmeyeceğim. Her şeyi kendi başardı. Onunla gurur duyuyorum.
Kızı: Babam için çok endişeleniyorum. Onu kaybetmeye hazır değilim. İlaçlarını da hep ihmal ediyor zaten. Allah'ım onu benden alma!
50 yaşında
Baba: Dünyada mutlu kal kızım!
Kızı: Seni çok özleyeceğim ve arayacağım babacığım. Şimdi ben kime danışacağım, kim yardım edecek bana? Ne olur gittiğin yerde çok mutlu ol. Ve hep yanımda olduğunu hissettir, ne bileyim ben, arada sırada işaretler yolla mesela. Ah babacığım! Sensiz nasıl yaşayacağım?
55 yaşında
Kadın: Sen gideli, seni daha iyi anlıyorum babacığım. Keşke seni hiç üzmeseydim demeyeceğim, çünkü "keşke’lerin” hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini biliyorum. Yine de beni duyuyorsan, lütfen seni üzdüğüm her gün için çok ama çok pişman olduğumu bil olur mu?...=)
44 notes · View notes
yyunaluvv · 3 months ago
Text
"Yapraklar Yeniden Renk Değiştirdiğinde."
1. Bölüm "İki Kişiden Bir Davet"
Tumblr media
«Shiho'nun odası»
Shiho: (—Evet, tam da istediğim ses bu.)
Shiho: (Parmaklarım iyi hareket ediyor ve ritimden hiç sapma olmadı.)
Shiho: …JamFest'ten sonra formum iyi gibi görünüyor.
« "JamFest" festivalinden anılar»
Shiho: (...Ve çok eğlenceliydi.)
Shiho: (Beklediğimden çok daha fazla insan şarkılarımızı dinledi...)
Shiho: (Bugün erkenden bitirmeyi düşünüyordum ama… Yine de biraz daha çalışacağım.)
Shiho: O zaman bu melodiyle başlayayım...
Shizuku’nun sesi: Shi-chan, seni rahatsız etmiyorum, değil mi?
Shiho: Ah... Hayır, pek sayılmaz.
Shizuku: Banyo hazır, ilk sen girmez misin diye düşündüm.
Shiho…Şimdiden bu kadar geç mi oldu?
Shiho: ...Üzgünüm, ben biraz sonra gireceğim. Biraz daha pratik yapmak istiyorum.
Shizuku: Gerçekten mi? O halde ben gireyim ilk.
Shiho: Tamam.
Shizuku: ...Baksana, Shi-chan.
Shizuku: Son zamanlarda her gün geç saatlere kadar çalışıyorsun gibi görünüyor... Kendini çok zorlama, olur mu?
Shiho: Ha? Ah... Evet, tamam. Teşekkürler, abla.
«Ertesi gün»
«Miyamasuzaka»
Shiho: Fua…
Shiho: (Dün gece de geç saatlere kadar çalıştım, çünkü keyfim yerindeydi. Bu yüzden pek iyi uyuyamadım...)
Shiho: (Bugünkü kendi kendime olan antrenmanı biraz daha erken bitireceğim—)
???: Ah, Shiho-chan! Senpai, Shiho-chan'ı buldum!
Shizuku: Ciddi misin? Onu hemen bulmana sevindim.
Shiho: Eee…
Shiho: Saki... ve ablam? Bir şey mi oldu?
Shizuku: Seninle konuşmak istediğim bir şey vardı. Bu yüzden seni arıyordum, Shi-chan.
Shiho: Ne hakkında konuşmak istiyorsun?
Shiho: …Kötü bir his var içimde.
Saki: Ama ya~! Bu öyle tatlı bir davet ki, Shiho-chan kesinlikle çok sevineceksin!
Shiho: Hadi ama... Konuya gelseniz...?
Saki: Ah, doğru! Yani, Shiho-chan...
Saki: Birlikte bir günlük bir geziye çıkalım!
Shiho: ...Bir günlük gezi mi?
Shizuku: Evet, bir günlük bir gezi yapacağız. Kısa bir süreliğine gidip güzel yemekler yiyecek ve harika manzaraların tadını çıkaracağız! Harika olmaz mı?
Shiho: Pek ne kadar harika olur bilemedim… Ama neden birden gezi?
Shizuku: Hm... Kısaca anlatmak gerekirse, okuldayken aklıma geldi...
«Bir süre önce»
Shizuku: (Son zamanlarda hava iyice serinledi.)
Shizuku: (Yapraklar da renk değiştirmeye başladı, ve osmanthus kokusu var… O kadar huzur verici ki.)
Saki: Shizuku senpai! Günaydın!
Shizuku: Günaydın, Saki!... Ah?
Shizuku: Hmm... Saki-chan, görünüşe göre sonbaharı yanında getirmişsin.
Saki: Ha?
Shizuku: Saçında bir akçaağaç yaprağı var. Onu alayım, bir dakika...
«Shizuku yaprağı aldı»
Saki: Ah, çok teşekkür ederim!
Shizuku: Rica ederim.
Saki: Eheh... Acaba bu yaprak rüzgar eserken mi geldi?
Saki: Çok şaşırtıcı, bu yaprak kırmızısı gerçekten çok güzel! Gerçekten sonbahar hissi veriyor!
Shizuku: Hehe, evet.
Shizuku: Yılın bu zamanında sonbahar yapraklarını izlemeye gitmek harika olurdu...
Saki: Kesinlikle!
Saki: Ah... Aklıma gelmişken, bir keresinde ailemle sonbahar yapraklarını izlemeye gitmeyi denemiştim...
Shizuku: Ne? "Denemiştin" mi?...
Saki: Ama o gün yağmur yağdı, bu yüzden gidemedik.
Saki: Sonra bütün günü abimle birlikte üzgün bir şekilde evde geçirmiştim.
Shizuku: Öyle mi? Bizim başımıza da benzer bir şey gelmişti aslında.
Saki: Gerçekten mi?
Shizuku: Bizim durumda hava, dağa ulaştıktan sonra kötüleşmişti. Shi-chan ile el ele tutuşup yağmurlu dağlara bakıp üzülmüştük.
Saki: Gerçekten mi? Hehe, ne kadar benzer olmuş!
Saki: ...Bir fikrim var! Ya biz...
Shizuku: Hm?
Saki: —İşte bu yüzden abimi de davet edip, Tenma ve Hinomori ailesi olarak sonbahar yapraklarını izlemeye gidelim diye düşündük!
Saki: Bu tura “Yağmurlu Yaprak İzleme İntikamı” diyelim!
Shiho: Ciddi misin... Neden "intikam"?
Saki: Çünkü sonbahar yapraklarını izlemeye gidememiştik, Shiho! Bunun intikamını almalıyız, değil mi?
Shiho: Yani... O yağmur yüzünden gidemedik diye ben de üzülmüştüm, senin "intikam" almak istemeni anlıyorum ama...
Shiho: Oyalanacak vaktimiz yok, biliyorsun, değil mi?
Saki: Mmm... ...Ama Jam Fest’ten sonra az da olsa boş vaktimiz var…
Shizuku: Ayrıca… Birazcık dinlenmenin de gerekli olduğunu düşünüyorum.
Shiho: Ama...
Saki: Lütfen, Shiho-chan! Eğer dördümüz intikam için gidersek, bu kesinlikle en güzel anılardan biri olacak!
Shizuku: Ben de Shi-chan ile uzun zamandır bir geziye gitmek istiyorum...
Shizuku & Saki: Shi-chan, lütfen! Shiho-chan, lütfen!
Shiho: Ugh...
Shiho: (...Haklılar, ablam idol olduğundan beri ailecek sık sık seyahate çıkamıyoruz...)
Shiho: (Ve...)
Shiho: (Ben de o zaman yağmur yüzünden sonbahar yapraklarını izleyemediğim için üzülmüştüm.)
Shiho: ...Tamam, sizinle geliyorum.
Saki: Yaşasın! Tenma ve Hinomori'lerle "Yağmurlu Yaprak İzleme İntikam Turu"na çıkıyorum!
Shiho: Neden isim gittikçe uzuyor?
Shizuku: Fufu... Ne güzel bir isim.
Shiho: İyice abarttınız...
Shiho: Ah, ama gezi planlamasını size bırakıyorum.
Shizuku: Evet, antrenmanlarımıza engel olmayacak şekilde bir şeyler ayarlarız.
Saki: O halde bunu hemen abime haber vereyim!
Saki: Hehe. Hepinizle birlikte geziye gitmeyi dört gözle bekliyorum!
2 notes · View notes
doktoramor · 2 years ago
Text
Cedric-
Geçen akşam teyzenizin öldüğü haberini aldık efendim. Başınız sağ olsun. Çok üzüldük. Siz nasılsınız?
...
Üzgün olmalısınız yani sanırım. Yani kötüsünüz, biliyorum onu. Emin olamadım. Sessizsiniz ya da yabancı. Bilmiyorum. Ah her neyse! Sanırım bir aptalım.
Cedric elini kafasına vurur. Ve doktor hafifçe genç adamın rahatlaması için sırıtır...
Dr. Amor-
Sakin ol küçük adam. Ben iyi miyim? Evet bunu kabul etmek zorunda hissediyorum sana. Kötüyüm. Sandığın gibi kötü müyüm?
Bak orada yanılıyorsun. (:)).
Lakin dileğin içinde teşekkür ederim.
-Derin nefesler ve düşünceli zihinlerle geçen bir kaç dakika sonra başlıyorduk... Meraklı Cedric, sorularını kafasında tartışmış ve efendisine sormak için kendini hazırlamıştı.
Cedric-
Efendim, dünya zalimdir. Bilirim.
Lakin ölüm en çetrefilli acı iken nasıl görmezden gelebildiniz?
Sessizlik koyu karanlığın masum gölgesidir. Ne kadar masum olsa da;
İnsana en çok zarar veren tek masumiyettir.
Dr.Amor-
Nice vakitler geçti Cedric. Sen ve senin gibiler yakınlarını kaybetti.
Kaybettikten sonra onlar için ağladın ve ağladılar. Tanrıya yalvardın, yalvardılar, geri gelmeleri için. Gelmediler. Bunu öğrendiniz. Bir vakit sonra güldünüz lakin onlar aklınıza gelmedi. Bir vakit sonra onlarsız eğlendiniz onlar aklınıza gelse o kadar eğlenemezdiniz. Veee bir vakit daha sonra hayatı tekrar sevdiniz. Halbuki ki siz onları hala kaybetmiştiniz. Düşünceler beni kahretti Cedric.
Şimdi ben sorayım sana giden mi daha zalimdir kalan mı?
Yoksa zalimlik kalanın gideni unutması, gidenin kalanı yok sayması mıydı?
Dr.Amor...
7 notes · View notes
mmervekyl · 2 years ago
Text
Beni tanımıyorsun
Mesela en basit örneği evde yalnız kalamıyorum, ah birde geceyse sabaha kadar ağlıyorum. Gece demişken geceleri bi ışık olmazsa uyuyamıyorum. Çay, kahve şekersizdir benim hayatımda... ev sevdiğim renk ne mesela ? “Pembe “ diyeceksin biliyorum. Çünkü hep pembe giyerim ben değil mi ? En sevdiğim renk siyahtır ama benim. Kamufle ederim kendimi , görebildin mi ? Çok gezerim niye gezdiğimi neyden kaçtığımı anladın mı mesela ? Durduk yere ağlarım ben … ağlanacak zamanda ağlamak için sıra gelmezdi ki bana … baş edebilecek misin ? Kirpiklerimden öpülmeyi severim ben mesela boynumdan dudağımdan değil ,fark edemedin…Geçen gün ne oldu biliyor musun? Vicdansızın birisi gül'ü kopararak yere atmış, ah canım nasıl yandı. Hemen eve götürdüm geç kalmıştım. Onu diğerlerinin yanına koydum yarabandı yapıştırdım. "sahte yarabandı yapıştırıyordum gerçek yaralarına". Kalbim ne kadar naif öyle değil mi? Sen bununla başa çıkabilir misin? Ahaha seviyorum diyorsun ya... Peki ya şey benim üzgün olduğumu anlayabilir misin? Çünkü ben asla sana bunu belli etmeyeceğim. Hep güleceğim... Ya baksana şey diyeceğim peki sen benim hakkımda neler biliyorsun.?
15 notes · View notes
travelerofhope · 2 years ago
Text
Bir ihtimal daha vardı!
Nereden başlayacağımı bilmiyorum. Yüreğimin tam ortasında büyük bir yorgunluk var. Aklım almıyor, Kalbim inanmıyor olanlara. Gerçek olamayacak kadar acı...
Dört bir yanım esat.
Esatımın odasındayım her yerde o var. Kokusu var. Gülüşleri var. Anıları var. Her gece onlar ile uyuyorum..
Bu gidişi yazmayı hiç istemedim.
Hiç...
2 buçuk yıl boyunca verdiğin mücadeleyi, yaşam enerjini, kanser karşısındaki gücünü, inancını, sevgiyle acılarını yok sayışını anlatmayı çok isterdim ablacım ama kelimelerim öksüz, yarım, eksik artık...
Ah be çocuk.. ben senin o gökkuşağı gibi rengarenk koca yüreğini nasıl anlatırım. nasıl...
Teyzemin hastane kapısında acı acı yasemin diye seslenişi hala kulaklarımda... İçimizi ürperten, masadan sıçrayıp "Hayır n'olur o an olmasın" diyerek, bir hışımla koştuğumuz an...
Orada bana bakan, benim güzel gözlü kardeşimin gözleri değildi... Yeşil yeşil parlayan ışık saçan gözleri değildi... Sen öyle bakmazsın ki..
Esat'ım...
Umutlarımıza ve inançlarımıza çarpıp düştüm... benimle birlikte en sevdiğin, sarı sarı batan güneşler de düştü.. Renkler soldu. Sesler kesildi. Çiçekler boyun büktü..
Esatım... Herkes senin mutlu olduğunu söylüyor. Acı çekmediğini, cennete olduğunu söylüyorlar.. Peki ben neden senin çok üzgün olduğunu hissediyorum....
Ah bir bilseler neler yaşadığımızı.. Son gününe kadar nasıl üstün bir çaba sarf ettiğini... Herkesin nutku tutulur..
Abla bana koltuk değneği alır mısın ? yürümeyi deneyeceğim demiştin. Yürüyemeyeceğini biliyordum ama aldım. Ayağa kalkıp o değnekleri tuttun ya işte o ufacık an bile çok büyük bir başarıydı. Sakın üzülme olur mu sen benim hep kahramanımsın. Senin yerinde ben olsaydım bu kadar direnebilir miydim ? Sanmıyorum.
Kahramanım, senden çok şey öğrendim.
Oysa ben ablaydım ama okuduğum kitaplarda asla öğrenemeyeceğim şeyleri sen bana öğrettin .. Bana öyle bir miras bıraktın ki.. Şimdi bununla nasıl baş edeceğimi öğretiyorsun.
Ah benim minik öğretmenim.
O soğuk kelime sana hiç yakışmadı...
O geceden beri kulağımda, dilimde gitme kal bu şehirde var!
Bir ihtimal daha vardı felaket oldu!!!
Canım kardeşim sana söyleyemediklerim için beni affet.
Seni çok seviyorum ❤️
2 notes · View notes
lrrmakk111 · 1 month ago
Text
karşısına geçip sevmiyorsan değmesin gözlerin gözlerime diyemediğimden gözlerimde yaşlar birikti. icimdeki cocugun dizleri kanıyor, icimdeki cocuk sevgisiz bırakıldıgı o zamanlardan birinde simdi. oysa mutlu olacağına inanmıstım onun. Bu yüzden ilk defa birine yaralı çocuklugumla gittim. Başını okşayacagını sanmıstım yarasını hatırlatacagını bilemezdim. Sana ellerimi uzatamadım fakat ellerini uzatırsan tutarım demistim. keske bu kadar üzmeseydin. Karsına gecip aglasam icin rahat mı edecek? beni üzgün görmek seni mutlu mu edecek? sana sarılmak isteyen bir yanım vardı, sakallarında cicekler yesertmek istemistim. Göğsüne basımı yaslayıp dinlenmek istedim o kadar yordun ki. üstelik başım da göğsünde degil bak. Beni cok caresiz bıraktın. Beni hep en mutlu anımda kanattın. Dengemi bozdun yönümü de kaybettim artık.Yüregin rahat mı? Ben zaten yaralıydım sana geldim, üstelik bana o umudu sen verdin. Duygularımı senin oyuncağın mı sandın? Bana defalarca kez elini uzatıp geri çektin ve gidip baskasının elini tuttun. Sonucta senin hicbir seyim degilim diye acımı icime attım. sana ah etmedim düşünmedim de. Şimdiyse sana en kırgın halimde yazıyorum. Bana yeniden umut verdin. Dengemi yeniden bozdun. Caresizim. Ahım sana. gözlerime baka baka başkasına gittin. Ahım sana elimi tutacagına inandırdın elini hic uzattın mı onu bile anlamadım. Ahım sana cünkü bunları defalarca kez tekrarladın. Ahım sana olsun adımı baskalarının agzına düsürdün. umarım bir gün bana ellerini ellerimi tutmak icin uzatırsın ve umarım senin de bir yanın icimde sana sarılmak icin bekleyen o cocuga sarılmak icin tutusur. umarım bir gün adımı baskalarının agzından duyunca sinirlenecek kadar cok seversin beni. umarım bir gün beni gercekten seversin ve bana gelirsin. umarım bir gün bana yaptığın bu yanlısı anlarsın. umarım gözlerin gözlerimde kaybolmak ister ve ellerin ellerime susar.umarım bir gün gelip bana cıkma teklifi edersin:)
1 note · View note
Text
霊能少女の繁栄と衰退 / Medyum Kızın Mutluluğu ve Çöküşü - Türkçe Çeviri
HayakawaP (ハヤカワP / Plutonius ) feat. Kagamine Len
Orijinal Video - Hayran yapımı animasyonlu Video
Bu şarkı, özel olmadığının farkında olan ama özel olmak için kendini bir numaranın arkasına gizleyen ve onu kabul edecek uygun birini arayan bir kız hakkındadır. (HayakawaP'nin şarkı hakkındaki resmi yorumu.)
Orijinal Video ile Çeviri :
Hayran Yapımı Video ile Çeviri :
Plutonius'un altı şarkıdan oluşan Shoujo serisinin birinci şarkısıdır.
Resim: Yokanko ( 予感子 ) Kaynak
Tumblr media
教室の 片隅
Sınıfın köşesinde
見上げ首を傾げる君
başını kaldırmış, yukarı bakıyorsun.
「・・・何でもないよ」と言いながら
「・・・Önemli değil」 derken
こっそり渡されたメモ
(Elime) Gizlice bir not kağıdı verdin.
開いてみれば 仰天!
Açtığımda, hayret içindeyim!
アナタも見えてるんでしょ?
Sen de görebiliyorsun değil mi?
・・・何だそりゃ? 意味ワカンネ
・・・Bu da nedir? Anlamıyorum.
そういや 彼女のアダ名は “霊能少女”
Ah, doğru ya… Onun lakabı “Medyum Kız”
呆れられているやら
İnsanlar ondan ürküyor,
恐れられているやら
insanlar ondan korkuyor.
打たれ強い彼女は
Kendini çabuk toparlayan,
孤高の図書委員長
soğukkanlı bir kütüphane başkanı.
霊の見える��天才少女って
Hayaletleri görebilen, Dahi Kız (diyorlar)
かつてTVにも 出たらしい
Görünüşe göre bir zamanlar televizyona da çıkmış.
今は昔 栄枯盛衰
Bir zamanlar hayatın inişi çıkışı.
もう誰も覚えてないけど
Bu zamanlar onu kimse hatırlamıyor.
ギラリと 輝く眼鏡の向こうで
Bu parlayan gözlüklerin ardında
ここじゃない 何処かを
Orada gördükleri gerçekler değil, başka bir alem.
見つめ過ぎているのかい?
Biraz fazla dikkatli bakmıyor musun?
見えなくてもいいよ
Görmesen de olur,
別に見えててもいいけど
Hiçbir şey görmesen de sorun yok fakat
僕は君の アイデンティティに なんて
Senin Kimliğin ya da her neyse
ちっとも興味はなくって
İlgimi de çekmiyor.
今はただ やたらに
Sen şimdi de
瞬き繰り返す
Oradan buraya gözünü kırpıyorsun.
つや消し ブラックの
Senin o siyah, cam gibi
君の瞳に恋してるよ
gözlerine aşık oluyorum.
放課後の図書室
Okul çıkışı, kütüphanede
君は悲しげな顔して
Üzülmüş görünüyordun.
まだ思い出さないの?って
「Daha hatırlamadın mı?」 diye
僕に 問いかけた
Bana sordun.
宇宙とか 前世とか
Evrende, Önceki hayatından
波動とか どうでもいい
Enerji akışı ile ne diyorsan.
でも君には 大事なんだろ?
Ama tüm bunlar senin için önem arz ediyor, değil mi?
やがては悲しき “霊能少女”
Ne de olsa sen üzgün MEDYUM KIZ'sın.
ギラリと 輝く眼鏡は全ての
Bu parlayan gözlüklerin ardında
痛みを 物語に変え
Tüm acılar birer hikaye olur.
君を守っているのかい?
Seni koruyor muyum?
信じててもいいよ
İnansan da olur.
別に信じてなくてもいい
İnanmasan da sorun yok
僕は君を 包み込む
Sana sarılıyorum.
おとぎ話に興味はない
Hikayeler ilgimi çekmiyor.
だけど今の君に
Ama eğer şimdi
それが必要ならば
buna ihtiyacın varsa,
少しだけ 何かを
Kısa süreliğine rol yapabilirsin,
演じてみても悪くはない
bunda hiçbir sakınca yok.
ウソでもホントでも
Yalan veya doğru olsalar bile
どっちでもよかったのに
Hangisi olursa olsun.
ホントは見えてないよって
İşin aslı, görmüyorum.
君は笑い泣き
Acı bir şekilde gülümsedin.
でも見えなきゃいけないんだって
Fakat görmekten başka seçeneğim yok.
君��泣いてる
Ağlıyorsun.
見えることにしようよ
Birlikte görmüş olalım.
ホントに見えててもいいけど
Gerçekten, görmesen de sorun yok fakat
僕は君の物語を
Senin bu hikayeni
密かに愛し始めてる
gizliden gizliye sevmeye başladım.
いつの日か ギラリと
Bir gün, parlayan
輝く 眼鏡を
gözlüklerini artık
外せる 時まで
çıkaracağın zaman gelinceye kadar
仕方ないなと見守るから
Başka işim yokmuş gibi sana göz kulak olacağım.
信じてもいいよ
İnansan da sorun yok
君を守る巨大なウソ
Seni koruyan bu büyük yalana.
僕は君を包み込んだ
Sana sarılıyorum.
おとぎ話の立会人
Bu masallara tanık olan sen.
今はただ 真っ赤に
Şu anda hafif kızarmış,
腫らしたつぶらな
şişmiş gözlerin
真実 映さぬ
Gerçekliği yansıtmıyorlar.
君の瞳に恋してるよ
Senin o gözlerine aşık oluyorum.
Yazarın Blogundan BU ŞARKI hakkında anlatmak istedikleri :
Metnin Türkçe özetini okumak için aşağıya basınız.
Len karakteri, yazarı(HayakawaP) temsil eder. Bu tür olağanüstü varlıkları gördüğünü söyleyen sözde ilgi isteyen kızlar onun ilgisini çekmiştir. Kendi ifadesi ile:
Bunları görmesen bile özel olmaya çalışman benim başaramayacağım bir şeydir. Eskiden bu şarkıyı yazdığımda o kızların gerçekten gördüklerine inanırdım. Bu düşüncelerinde, Dünya'yı kendilerinin kurtaracağını düşünürler. Bu fikirlerine inanıp ben de Dünya'yı kurtarmamayı seçerdim. Öyle de ben kendimi özel sanırdım, onları kıskanırdım. Onlar başka alemlerde iken ben sadece gerçekliği görebiliyordum. Bu şarkıyı yazarken belirli kesime hitap edeceğini düşündüm.
1- Önceden bu kız gibi davranan eski 'Medyum'lar.
2- Benim gibi,(yazar) bu kızların hareketlerini kenardan izleyen insanlar.
3- Zamanlar farklı olsa da 2011'in gençlerinden bu kızlarla benzer bir zihniyete sahip olanlar. Şarkı sözlerine koyduklarım, o dönemde medyum kızların benden gerçekten söylememi istedikleri sözlerdi.
Eskiden, 'Seni olduğun gibi seviyorum.' sözü üzerine düşünüp kaleme aldım. Bu şarkı, özel olmadığının farkında olan ama özel olmak için kendini bir numaranın arkasına gizleyen ve onu kabul edecek uygun birini arayan bir kız hakkındadır. Yani muhtemelen ergenlik zamanımdaki (10 yıl önceki) benim de hakkımda.
Gerçekten bu şarkıyı kendi hakkımda yazdığımı 2022'de fark ettim. Benim sorunum neydi? Korkuyorum yahu! ! Çok korkutucu... Ben öyle bir tip miydim??? Eski benin geçmişte yaşadığının anılarını uydurup buna inanmış olması... gerçekten hiç komik değil...
2022/02/23 -Plutonius
Nico Nico açıklaması:
Bu, bir zamanlar kaşık büken Hayakawa P.
Shoujo serisi, keyfi seri planlama, ilk kez! Bu Yokanko ile bir işbirliği çalışmasıdır. Gariplik dolu! Okültizm, görme ve zevk alma ilkesidir! İllüstrasyon: Yokanko
Eş zamanlı Yükleme! 『Bilim kızlarına ve gerçekliğe hayranlık』sm14564710
『Edebiyatçı Kız ile Pencere İlişkisi』sm14564860
Yüklenen şarkılar mylist/15314836
BLOG : https://note.com/plutonius/archives http://hayakawalabo.otaden.jp/
Enstürmental: http://piapro.jp/yoccoy 11/17
Kagamine Rin ve Len'in yeni şarkısı "Galaxy Wandering Mirror Twins" sm19376887
(mylist oynatma listesindeki Hayakawap'nin yorumu)
Şarkının serideki yorumu: Ruhları görebilen bir kız. Ne kadar da görünmez bir çocuk. Çocuğu görmesinin bir nedeni olabilir. Kız serisinin ilk şarkısı. Ska (müzik türü) sesiyle keyfini çıkarın!
wikiden yorumlar:
Bu hikayede Len, hayaletlere, ruhlara, canavarlara vb. inanan medyum bir kıza aşık olur. Hayran PV hikayesine göre sonunda; Len'in, ölen arkadaşının hayaleti olduğu ortaya çıkar. Sonuç olarak, Len onu sadece izleyebildi, Rin artık onun hayatta olup olmadığını bile bilmiyordu. Len, mutlu sonla bitmediği Kız Serisi modelini takip ederek onu elde edemedi. Şarkının sonunda, Rin ona gizlice görmek istemediğini ama kimsenin göremediği her şeyi görebildiğini söyledi. İlk başta tüm "hikayeler" ve "masallar" ile ilgilenmeyen Len, onu teselli etti. Bu şarkının ünlü bir yorumu, Len'in sadece Rin'in görebildiği bir hayalet olduğudur, onun tarafından "Seni sadece izleyebilirim" dizesinde söylediği gibi.
Hayran yapımı videonun görseli:
Tumblr media Tumblr media
Resimler: Nazyo ( なじょ ) YT
Animasyon: Suzumi ( すずみ ) YT
Videodaki yazılardan bazıları,
MJ-12 : Majestic 12
アカシックレコード : akashic records
Diğer isimleri:
Reinou Shoujo no Han'ei to Suitai
Prosperity and Decline of a Psychic Girl
The Rise and Fall of the Psychic Girl
An occult girl / An ocult girl (Apple music/Spotify ingilizce ismi)
Sözlerin son düzenlenme tarihi 14 Şubat 2024.
0 notes
lovelyyfluff · 6 months ago
Text
Baş Belaları | 50 - Gece Yarısı
<Gece, ES'in yeraltı sahnesindeki UNDEAD konserinde.>
Hiiro: Şehirdeki yiyecekler bir harika!
Tumblr media
Aira: ......
Tatsumi: Ah, Aira fazla yorulmuş gibi, onun yerine ben sorayım. Bir anda ne oldu, Hiiro?
Hiiro: Hiç, sadece etkilendim, Tatsumi-senpai! Sevincimi paylaşmak istedim!
Hiiro: Shino'nun fazla harcamasını istemediğimiz için aile restoranı denen bir yere gittik!
Hiiro: Her şeyin fiyatı çok uygundu! Mashiro'nun önerdiği omurice da çok lezzetliydi!
Tatsumi: Hehe, haklısın. Özellikle el ilanlarını dağıtıp yorulduktan sonra tadını daha iyi çıkarabildik. Bana sorarsan tadı biraz ağır geldi ama.
Hiiro: Biraz öyleydi! Aslında birkaç gün önce ES'de yediğim hamburger bifteği daha güzeldi—
Hiiro: Kanzaki-senpai'nin bize hazırladığı kahvaltı da bir o kadar enfesti. Sadece yemek yemek için bile şehre gelirdim!
Hiiro: Son derecede, durmadan, etkileniyorum!
Tumblr media
Nazuna: Ahaha. Amagi'ydi, değil mi? Konser şimdi başlıyor, sessiz olsak iyi olur.
Hiiro: Ah, özür dilerim, Ni~chan!
Nazuna: "Ni~chan"? Nito'yu kullansan da olur. Artık bana Ni~chan denilmesini haketmiyorum.
Tomoya: Tekrar öyle şeyler deme, Ni~chan... Ama gerçekten, yemeği unutup konsere odaklanmalısın, Amagi.
Tomoya: UNDEAD konserleri çok kalabalıktır, biletleri anında satılıyor.
Tomoya: Yani ES her ne kadar dikkat etse de kalabalığın içinde bazı kaçaklar olabiliyor.
Tomoya: Ama hayranlar saygı gösterdiği için genelde bu yolları deneniyor.
Tomoya: Boş yerlere bakılırsa ucuza bilet satmaya çalışanlar başarısız olmuş.
Tomoya: El ilanlarını dağıtmaya yardımcı olduğumuz için konseri neredeyse bedavaya izleyebiliyoruz.
Tumblr media
Hajime: Evet, ne kadar şanslıyız.
Hajime: Hold-hands'de "Mümkünse konserimize gelin, el ilanlarını dağıttığınız için teşekkürler" mesajını görünce çok şaşırdım.
Hajime: Hem iş karşılığında para kazandık—hem de konsere davet edildik.
Hajime: Bugün normalden fazla para harcamıştım, o yüzden sevindim.
Tomoya: Çünkü aile restoranındayken inatla "Ben ödeyeceğim! İdol olarak büyüğünüzüm!" diye tutturdun.
Tomoya: Bazı konularda tuhaf şekilde inatçı oluyorsun Hajime.
Mitsuru: Sen de öyle değil misin, Tomo-chan? Çocukluk arkadaşları birbirine benzermiş!
Tumblr media
Tomoya: O ne demek... Bekle, Kagehira-senpai nerede?
Mitsuru: Mika abi yarın önemli bir işi olduğunu söyleyip gitti.
Mitsuru: Bizimle UNDEAD'in konserini izleyemeyeceği için üzgün gibi görünüyordu, ama yapacak bir şey yok.
Hajime: Doğru. Yarınki önemli işinden önce el ilanı işini alarak biraz rahatlamak istediğini söylemişti...
Hajime: Kagehira-senpai son zamanlarda fazla kendi başına çalışıyor. Onu metrolardaki reklamlarda çok kez gördüm.
Tomoya: Evet, görünüşü yüzünden daha da popüler olmaya başladı. Modellik işleri de çoğalmış—Kagehira-senpai çok havalı görünüyor.
Hajime: Ehehe, ama normalde daha rahat biri. Bazen kıvranıp köşelerde esniyor, kocaman bir kedi gibi.
Hajime: Gerçekten de yetenekli bir idol. Biz de fotoğraf çekimlerinde sevimli olmak dışında farklı tarzlar denemeliyiz.
Tumblr media
Nazuna: Hey, iş hakkında istekli olmanız güzel, ama fırsatını bulur bulmaz sohbete başlamayın.
Nazuna: Birlikte UNDEAD'in konserinin tadını çıkaralım, idol olarak değil, seyirci olarak.
Nazuna: Siz de o kadar uğraşıp sahneye çıkarken seyircilerin aralarında konuştuğunu gördeniz üzülmez misiniz?
Hajime: Ah, evet... Haklısın, kaba davrandım. Bir daha olmayacak.
Tomoya: Ahaha. Ama nasıl desem—UNDEAD konserlerine alışığız. İyi ya da kötü, onlar hep bildiğini yapıyor.
Tomoya: Bu yüzden burada rahatça, alakasız konular hakkında konuşabiliyoruz.
Tomoya: UNDEAD'i ilk gördüğümde öyle güçlü ve etkileyicilerdi ki neredeyse korkmuştum.
Hiiro: Haha, ben sahnedeki yüksek seslerden korkuyorum zaten. Kulaklarım acıyor...
Hiiro: Ama aynı zamanda seyircilere seslenip el sallıyorlar, dost canlısı insanlara benziyorlar.
Tumblr media
Nazuna: ...Aslında UNDEAD'in dost canlısı davranması iyi bir fikir mi emin değilim.
Hiiro: ? Nasıl yani?
Nazuna: Yok, kendi kendime konuşuyorum sadece. Benim gibi ES'den uzaklaşsaydın sende anlardın—Neden son zamanlarda idoller boşa uğraşıyor gibi hissediyorum?
← Önceki bölüm ◆ Sonraki bölüm →
1 note · View note
aykutiltertr · 6 months ago
Video
youtube
Bu Ne Sevgi Ah - Muazzez Ersoy ✩ Ritim Karaoke (Hüzzam Majör 4/4 Oryanta...  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤   https://youtu.be/XTzdRlYzK-Q ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Bu Ne Sevgi Ah - Muazzez Ersoy ✩ Ritim Karaoke (Hüzzam Majör 4/4 Oryantal Beste Abdullah Yüce) @RitimKaraoke Müzisyenlerin Buluşma Noktası.... ESER ADI           : BU NE SEVGİ AH BU NE IZDIRAP SÖZ GÜFTE       : HASAN BAYRI BESTE - MÜZİK: ABDULLAH YÜCE USÜL                 :  4/4 SOFYAN ORYANTAL MAKAM - DİZİ :  HÜZZAM - MAJÖR C                G        Fm Bu ne sevgi aaaah bu ne izdirap Fm         C     G         C Zavalli kalbiiiim ne kadar harap C               G          Fm Nasibim olsuuuun bir yudum sarap Fm         C    G          C Sun da iceyiiiim yarin elinden Al su kadehi yasla doldurma Dusurme yeter gonlumu gama Gurubun rengi vurmadan cama Ver mezesini tatli lebinden Bahtim sarilmis simsiyah tule Nemli gozlerle yalvardim gule Uzak kalirsan bana acele Selamlar gonder seher yeliyle Hüzzam Saz Eserleri Hüzzam Peşrev (Seyfettin Osmanoğlu) Hüzzam Peşrev (Tanbûrî Büyük Osman Bey) Hüzzam Saz Semaisi (Dr. Cemil Özbal) Hüzzam Saz Semaisi (Udî Nevres Bey) Hüzzam Saz Semaisi (Neyzen Yusuf Paşa) Hüzzam Saz Semaisi (Refik Fersan) Hüzzam Şarkılar Açmam açamam söyleyemem çünki derinde Ağla çeşmim eski lezzet kalmamış peymânede Akasyalar açarken Akşam dönüşü geçtim o esrarlı bağından Akşamın olduğu yerde bekle diyorsun gelmiyorsun Akşam oldu yine bastı kareler (Hüzzam Türkü) Albümlere baktım da bende resmin kalmamış Aldım hayâl-i perçemin ey mâh dîdeme Alıverin bağlamamı çalayım (Hüzzam Türkü) Arabaya taş koydum (Hüzzam Türkü) Aşkın bana bir gizli elem oldu güzel yâr Aşkın beni durmaz yakar Aşkınla sürünsem yine aşkınla delirsem Âvâre gönül yine sensiz hicrâna daldı Aylar yıllar geçti yok senden bir haber Ayrılık ümitlerin ötesinde bir şehir Ay öperken suların göğsünü, sahilde yıkan Bahar oldu beyim evde durulmaz Batarken ufukta bu akşam güneş Bekledim gelecektin ömre bedel ân gibi Bekledim yıllarca lakin, gelmedin ey nazlı yâr Beklerim her gün bu sâhillerde Ben bir gün ölürsem sana hasret yaşamakla Beni ağlar görürsen Beni bırakıp burada gitme güzeller güzeli Benim şu yollardan üzgün geçtiğim senin yüzünden Bilirim daha sen pek küçüceksin Bilmem bu gönülle ben nasıl yaşayacağım Bilmem ki beni sen ne zaman şâd edeceksin Bin hüzün çöktü yine gönlüme akşamla benim Bir garip aşığım ben Bir gülle benim gönlümü gülzâra çevirsen Bir sen kaldın içimde bir de o hatıralar Bir yangın sonrası şimdi yüreğim Bir yâre kalır kalbime her nâzlı güzelden Bir yer ki sabah olmayacaktır adı gönlüm Bir zamanlar maziye bak ne kadar şendik Böyle mi esecekti son günümde bu rüzgar Bu gece son gecemiz (At kadehi elinden) Bu hazan yine kalbim maziden daha kırık Bu ne sevgi ah, bu ne ızdırap Çekemezler sevgimizi bilemezler kalbimizi Dalgın geceler el ele geldik yarınızda Dargın ayrılmayalım diye koştum sana dün Devâ bulmayacak mı kalbimdeki bu yara Dîl-hûn olurum yâd-ı cemâlinle senin ben Dilimi bağlasalar anmasam hiç adını Dinmiyor hiç bu akşam ne gözyaşım ne acım Dün gece bir şuhun bezmine gittim Dün gece mehtâba dalıp hep seni andım Düriye'min güğümleri kalaylı (Hüzzam Türkü) Ettiğin cevri bile kendime nimet bilirim Ey gül-i bağ-ı edâ sana oldum müptela Ey sabâh-ı hüsn ü ânın âfitâb-ı enveri Gecenin matemini aşkıma örtüp sarayım Gezdiğim dikenli aşk yollarında Gönlümde özleminle yolunu bekliyorum Gönlüm nice bir senden uzak günleri saysın Gönlüm seher yeli gibi daldan dala essem diyor Gönül durup dururken bir güle uçtu kuş gibi Gönül verdim bir civâne Gördüm ki sarmış yârimin etrafını ağyâr Görmedim uysun felek âmâlime Gözüm hasretle giryândır Gözünün rengini sordum kara sevda dediler Güldür artık ağlatma Gülmedin güldürmedin bilmem kabahat kimdedir Gül olsam ya sümbül olsam beni koklar mısın Güzel gün görmedi avâre gönlüm Hadi ben öfkemi yenemedim de Hâleli gözlerin hayâle döndü Hasta kalbimde yanan derdi niçin anlamadın Hayat budur sevgilim geçenler unutulur Her gece yollarda gözledim seni Her gelen gideni aratır derler Her şey bana göz süzüp baktığın an başladı Her zaman bir olur mu ey hunrîz nigâhım Hicran-ü elem sine-i pür hûnumu dağlar Hicrân yine hicrân mı bu aşkın sonu söyle Hülyâmı saran hâreli bir çift göze daldım İndim havuz başına (Hüzzam Türkü) İnleyen udum mu yoksa ben miyim fark eylemem Kalbi hicran yarası sineyi gam öldürür Kalbime koy başını doktor nabzımı bırak Kalbimin sahibi sensin orda yalnız sen varsın
0 notes
zeyneptgrl · 11 months ago
Text
Ozbi-bu nasıl sevda
Ben yazarken dinledim siz de okurken dinleyin. Dilerseniz.
‘Bahara söyle güneş toplasın
Sabaha kalmaz yanındayım.
Korkularımı anlatıcam ilk önce
Dizimin kanadığı ilk günü,
Sevmeye yeltendiğim ve sevilmediğimi anladığım ilk günü,
Acının korkuları kuşattığı ölesiye savaştığı o ilk günü.’
Uzun zamandır ortalarda yokum. Zihnim internet tarayıcısında açılan sayısız sekme gibi. Çok karışığım. Ve birazda bulanık. Herşeyi organize edebilen insanlara olan saygım son zamanlarda yine çok yüksek. Bir de monoton hayatını keyifle sürdürebilenlere… bu yazımı size hediye etmek isterdim. Ama edemem. Çünkü neden edeyim?
-kendimi bulma yolculuğum neden bu kadar pahalı?
Biraz bu konudan bahsetmek istiyorum. Kendimi bulmak için kendimi yollara atsam ve ülke ülke gezsem daha az borç batağında olabilirdim. Hayattaki herşeyi bir deneyim bir eğlence olarak kabul ediyorum. Ve bu çok pahalıymış. Sürekli başıma maddi yıkımlar gelmek zorunda mı? Daha ne kadar batarım bilmiyorum ama spiritüel yolculuğum en dibe battığında çok büyük yükselişlere nail olacağımı öğütlüyordu. Tüm herşeyi 777 ve 520 sekanslarını dövme yaptırmamla ilgili olabilir. Herşey inanmakla ilgiliydi. Sadece hayat bazılarımız için adil değildi. Ve hiç biri bizim suçumuz değil. Doğduğumuz aile. Ve yaşadıklarımız. Sadece aşılamicak şeyler değil. Bana güvenin herşey ve hepsi geçiyor. Ve zihin unutuyor. Çünkü sürekli üzgün kalamaz.
-sevmeye yeltendiğim ve sevilmediğin o ilk gün. Sevgi eylenimi çok güzel kullanıyoruz. Hayvanları da bu sevgi adı altında çok güzel zorbalıyoruz. Gidiyor ve bir kedi-köpeği sırf kendi isteğimiz doğrultusunda öpüyoruz. Kimse sormuyor ‘öpülmek ister misin?’ Hayatımıza aldığımız her insanı ‘ama ben sana sevgiden başka ne verdim?’ Diyerek zorbalıyoruz. Kimse sormuyor senin sevgi anlayışın nedir diye. İnsanların Cv sine konması gerek en önemli madde. Sevgi anlayışınız nedir? Senin sevgi sandığın şey karşı taraf için ‘darlama’ ya da ‘zorbalama’ olabilir. Ve bazen baskı kurmak ve ego sizi karşı taraftan soğutur. Bazı duyguları iyi ayırmak lazım. Hırs mı? Yoksa salt sevgi mi ? Çünkü sevgi eylemi bir savaş değildir. Kazanan yoktur. Memnuniyet vardır. Şahsen ben sarılarak uyuduğum insanın memnun olmasını isterim. Geri kalan herşey esarettir. Tabi bunun için kendini farketmiş ve dürüst insanlar hayatınızda olsun. Ben şefkat kelimesinin anlamını bile bilmiyorum nasıl yazıldığı bile umrumda değil diyebilmek büyük dürüstlük ve cesarettir. Yine de bu cümleyi kuran insan için benim adıma 1 dk saygı duruşu. Keşke gerçek sevgiyi tatmış olsaydı.
-yıkık bir ezik olmaktansa kahkaha atan bir mal olmayı yeğlerim. Cidden öyle. IQ’su düşük bir salak gibi ağzı hiç kapanmayan bir kadın olmak konfor alanım. Ne kadar zeki olduğumu kanıtlamak zorunda değilim. Ama sizi o egonuzla izlemek cidden çok güzel. Tüm o ‘herşeyi ben bilirim’ci tavrınız. Aynen aşkım kral sensin ben dinliyorum. Böyle devam. Müko.
-karanfiller. Ne alaka? Bir de mor. Ben bu mesajları yönetemiyorum. İnsanoğlunu biraz dürüstlüğe davet ediyorum. Ve ben gerçekten çok yorgunum.
-şimdi asıl konuya geliyorum ve playlist
Gökhan türkmen-aşk
( ‘ah eller nasıl üzüyormuş.Kalbimi kırıyormuş.)
Selin Geçit-bu gece
(Sevilmediğim kadar unuttur yalnız yaşadığım her geceyi,öyle gel)
Ceylan Ertem & Sena Şener- geç kaldın
(Sen görene kadar bu çiçek soldu.Artık ne farkeder
(Sen görene kadar bir orman yandı. Artık ne farkeder. Çok geç kaldın)
Bazı sevgiler çok zamansız. Dertler gibi. Mesela sen güçleniyorsun. Benim tabirimle ‘içimdeki ışık çok yüksek’ biri dokunuyor ve ışık birazcık cılızlaşıyor. Biraaaazcık. Sonra evine gidiyorsun kafanı koyuyorsun ve şey diyorsun ‘ bu ışığı yakmak için çok bedel ödedin. Sönmesine izin veremezsin’ bu motto ile herkesle bu yolda yürümeye hazırım. Ama gölge yapıcaksınız lütfen siktirin gidin. 33 yaşın getirdiği o mükemmel farkındalığın bana verdiği güç ile; siz siktirip gidemiyorsanız ben sizi sikeee sikeee gönderirim. Bu bir ego değil. Hayatta kalma mücadelesi. Kimse benden değerli değil. Beni,benim kadar çok sevebilecek bir organizma varmı bilmem ama ‘nerdesin?’ Cümlesi o kadar güzel ki! Bir de saçımla oynanmasından,sarılmaktan çok keyif alıyorum. Herzamam dediğim gibi ‘bebek gibi sevilmek istiyorum. Bebbbeeeek gibi’
Bu bir mafiesttir..
Dolu kadehi ters tut- dilerim ki
Bu yazı poğaça yanağıma mükemmel bir hayat yaşaması dileğim ile
Hoşçakalın.
0 notes
lacivertkaplidefterim · 1 year ago
Text
Ah şubat. 
O kadar üzgün uyanıyorum ki.
Yüzümü sanki yükselen bir güneş gibi duş başlığına doğru eğmiş bekliyorum.
Yanaklarım banyo fayanslarından daha solgun görünüyor.
Vücudumdaki her kas yorulmak için yalvarıyor. Tüm şehri pisliğiyle içime çekmek istiyorum
Çamurlu tabanlarım ve dumanlı gökyüzü
Sarhoş, gürültülü ve tehlikeli olma arzun 
Sigaranın kokusu bile değişti sen gittiğinden beri
İyi mi kötü mü henüz bilemiyorum
Yalnız kalma ihtiyacı ve dayanılmaz yalnızlık
Kollarım açık 
Yankım bana vuruyor 
Yeniden başla 
Enerjin varken yeniden başla 
Benden daha ne istiyorsun
1 note · View note
birparagraflikhikayeler · 1 year ago
Text
Nedo
Bu babaannemin masalı.
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde küçük kızları yiyen bir Nedo varmış.
Nedo insanların evlerine onları kandırarak girer evin kızını yermiş. Bunu bilen köylüler de her tanrı misafirini evine almaz dikkatli olurlarmış.
Uzak bir köyde anne ve kız birlikte yaşarmış. Kadın dulmuş. Kızı da çok güzelmiş. Uzun saçlarını iki pelik örer uçlarına kurdela ile bağlarmış. Minik ellerine kına sürermiş. Annesi bir gün pazara gitmek zorunda kalmış. Yol 3 gün sürüyormuş. Kızına demiş ki” bak kızım sakın kapıyı kimseye açma. Yaşlı olsa da aç olsa da açma. Evde seni tek bırakıyorum. O gelen Nedo olabilir” kız da annesine söz vermiş. “Tamam anneciğim açmam, sen merak etme” demiş.
Kızcağız evi çalı süpürgesiyle süpürmüş. Yemek pişirmiş. Kapıyı kilitlemiş. Akşam olunca gaz lambasını yakmış. Öyle sessiz sessiz oturup çektik örerken kapı çalmış. Tırak tırak tırak! Kız irkilmiş. Ey Allase kim bu demiş. Örgüsünü kenara koymuş. Ayaklarının ucunda yavaşça ilerlemiş “kim o?” Diye sormuş. Yaşlı bir adam “kızım çok uzun yollardan geldim. Bir bardacık su verir misin?” demiş. Kız da “ amca annem evde yok veremem git başkasına” demiş. Ama yaşlı amca allem etmiş kalem etmiş ve kız sonunda pes etmiş. Adamı içeri buyur etmiş. Amcanın halini görünce de içi acımış. Amca çurba yaptım içer misin demiş. O da tamam demiş. Sonra annesiyle ilgili sorular sormaya başlamış. Kız her şeyi anlatmış. Annesine verdiği söz ise uçup gitmiş.
Anne eve geldiğinde kızına seslenmiş ama kızdan ses duymamış. Bir de eve girdiğinde ne görsün. Kızının saçlarını bir kenara, kınalı tırnaklarını bir kenara, kıyafetlerini bir kenara koymuşlar. Nedo kızı yemiş. Kadın çığlık çığlığa ah Nedo ben de seni öldürmezsem bana da insan demesinler demiş. Çok ağlamış kadın. Ama intikam planlarına da başlamış. Evin salonuna koca bir çukur kazmış. Çok derinmiş. Altına odunları döşemiş. Üzerini de halıyla kapatmış. Nedo annenin ne zaman geleceğini kızdan öğrendiği için bu yalnız kalan kadını da yemeyi kafaya koymuş. A demiş seni koca karı kızın çok lezzetliydi seni de yiyeceğim. Böylece bir akşam vakti kapıya biri vurmuş. Tırak tırak tırak! Kadın gözyaşlarını silmiş. Kapıya gitmiş. Kim o diye seslenmiş. Adam çok aç olduğunu söylemiş. Kadın onun Nedo olduğunu bilmiş. İçeri buyur etmiş. Demiş ki amca açsındır yemek vereyim. O da demiş ki dur kızım bir su içeyim. Su içerken kadına neden üzgün olduğunu sormuş. Kadın da kızını Nedo’nun öldürdüğünü söylemiş. Sonra yaşlı amca doğrulmuş. Uzun saçları ortaya çıkmış. Koca dişleriyle kadına gülmüş. Tam kadına doğru saldırırken kadın nedoyu tüskürüvermiş. Halının ortasına iteklenen Nedo çukura düşüvermiş. Alevler içinde Nedo ölürken kadın da ona sen benim kızımı öldürdün. Sen de öl diye bağırmış. Cayır çayır yanarken tüm köylü toplanmış eve. Artık hepsi huzurluymuş.
Nedo öldüğü için artık çocuklara hiçbir şey olmamış.
0 notes
filapi · 2 years ago
Text
Orada, çiçeklerle çevrili ağaçlıkta, çimenlerin üzerinde, kendinden geçmiş Hüsna uyumakta, yüzü kendi gözyaşlarıyla ıslanmış. Uyanan kuşlar, bu üzgün yüzü hayranlıkla seyrediyorlar ağaç dalları arasından ve billur ezgisini duymak istemiyor bülbül. Mutsuz hünsanın gecesel varlığıyla bir mezar gibi yüceldi orman. Daha çocuk yaşında anandan, babandan kopmana neden olan serüven düşkünü ruhunla; çölde susuzluğun yol açtığı acılarınla; yabancı ülkelerde bir sürgün gibi uzun süre dolaştıktan sonra. Belki de aradığın yurdunla; sürgüne ve serseri mizacının seni dolaştırdığı ülkelerin hava değişikliklerine seninle birlikte katlanan sadık dostun, atınla; uzak ülkelerde ve bulgulanmamış denizlerde kutup buzullarının arasında ya da kızgın güneşin altında yapılan yolculukların insana kazandırdığı saygınlıkla, sen ey yolunu şaşırmış yolcu. Toprağa yayılmış ve yeşil otlara karışan bu saç lülelerine elinle dokunma, meltemin hışırtısı gibi. Birkaç adım uzaklaş, iyi edersin böyle yaparsan. Kutsaldır bu saçlar; hünsanın kendisi istedi böyle yapmanı. Ne dağ yelinin soluğuyla kokulanmış saclarını. Ne de şu anda gökyüzünün yıldızları gibi parıldayan alnını sofuca öpsün istiyor insan dudakları. Ama en iyisi, bir yıldızın yörüngesinden ayrılıp, uzayı geçerek bu görkemli alnın üzerine konduğuna ve elmas aydınlığıyla tıpkı bir ayla gibi onu sardığına inanmak. Hüznünden kurtulan gece, soyluluğun bu somut örneğini, meleklerin saflığının bu kusursuz yansımasının uykusunu kutlamak için bütün güzellikleriyle donatıyor kendini: Böceklerin uğultusu daha az duyuluyor. Onu çiğden korumak için sık yapraklarını üzerine eğiyor dallar ve tatlı sesli harpının tellerine dokunan meltem de neşeli ezgilerini, asma dünyaların uyumlu konserinde hazır bulunduğunu sanan, kımıltısız kapanmış gözkapaklarına gönderiyor, evrensel sessizliğin içinden. Mutlu olduğunu görüyor düşünde; vücut yapısının değiştiğini; ya da, en azından, bir erguvan bulutun üzerinde, yapıca kendisine benzeyen varlıkların yaşadığı bir başka gezegene uçtuğunu. Ne yazık ki, şafak sökünceye kadar sürüyor düşü. Çevresinde çiçeklerin halka olup, uçsuz bucaksız, çılgın taçlar halinde raks ettiklerini, kendisi, büyüsel güzellikte bir insanoğlunun kolları arasında sevda ezgilerini söylerken, hoşların hoşu çiçek kokuların içinde işlediğini görüyor düşünde. Ama kollarıyla sardığı bir seher vakti sisinden başka bir şey değil ve uyandığında, kolları saramayacak artık bu buğuyu. Uyanma, Hüsna; uyanma daha. Niçin inanmak istemiyorsun bana? Uyu, hep uyu. Sen mutluluğun çılgınca umudunun peşindeyken göğsün havayla şişsin, izin veriyorum buna; ama açma gözlerini. Ah! Açma gözlerini! Seni bu durumda bırakıp gitmek istiyorum, uykudan uyanışına tanık olmamak için. Belki bir gün, kalın bir kitabın tutkulu sayfalarında, içeriğinden ve çıkan derslerden ürke, ürke öykünü anlatacağım senin. Şimdiye kadar yapmadım bunu çünkü hala yazıyorum sonunu getirmek için ve bununla birlikte ne zaman bir girişime bulunmak istesem, gözyaşı sağanakları iniyor kâğıdın üzerine ve parmaklarım titriyor, elbette yaşlılıktan değil. Ama bunu göze almak istiyorum sonunda. Senin büyük mutsuzluğunu her düşünüşüm de, bir kadından daha güçlü olmadığım, küçük bir kız gibi kendimden geçtiğim için kızıyorum kendime. Uyu, hep uyu; ama açma gözlerini! Her gün, senin için yüce Tüze’e yakarmayı unutmayacağım (kendim için olsaydı, kesinlikle yakarmazdım). İçin rahat olsun!
Lautreamont:
0 notes
nsr7472 · 4 years ago
Text
Kendimde en sevmediğim özellik bir şeyi hayatıma alınca bütün dünyam yapıyorum. O şey benim suyum oluyor, nefesim oluyor. Onusuz yaşıyamıyorum. Ya da o şey belkide bir uyuşturucu hayatımda. Onsuzluk dayanılmaz ve olmasıda bir sarhoşluk hayatın.
Ve biliyorum ki ben en büyük bağımlısıyım bu varlığın. Bir an önce kurtulmam lazım, bırakmam lazım yoksa az da olsa ellerime iplerini aldığım hayatımın geri dönüşü olmaksızın kaybedeceğim.
Ama ufak bir sorun var "Nasıl?"...
12 notes · View notes