#Uzaklarda bir yere
Explore tagged Tumblr posts
Text
Bazen olduğun yeri, bulunduğun durumu terk edip gitmek istersin de, kendinde o gücü bulamazsın çaresizliğin dibini yaşarsın. Çünkü buna mecbur bırakılırsın...
10 notes
·
View notes
Text
Benim ne bir abim ne de erkek kardeşim var. İki ablam var onlar da uzaklarda kendi hallerinde kendi dertleriyle meşguller. Bir ihtiyar anam var bir de zar zor yürüyen babam. Küçüklüğümden beri başımdan öyle şeyler geçti ki kimseye ne anlatabildim ne sığınabildim. Mahallede çocuklardan dayak yerdim. Abim yok ki beni korusun. Okulda ��ğretmenlerden haksız yere çok dayak yedim. Babam gariban, babam bi çare nasıl anlatayım ki gitsin de beni savunsun. Anam zaten ben çocukken ağır bir ameliyat geçirdi akciğerinin bir kısmını aldılar. Zor nefes alabiliyor kadın. Ben derdimi gidip ona nasıl anlatayım. Çok acılar yaşadım, çıkmazlara düştüm hep. Kimsenin göğsüne yaslanıp da iç çekerek ağlayamadım. Hep yalnız başıma ya bir kuytu köşede ya da gecenin bir yarısında odamda yatağımın içinde kendi kendime öyle saatlerce ağladım. Ayakta duruyor, yere sağlam basıyor, hayata hep gülümsüyor olarak bilirler beni. Halbuki bir sektelesem kendimi bir daha doğrultamam ki ben. Sarılıp da ağlayacağınız, dizine yatıp da derdinizi anlatacağınız birileri varsa ne olur ona iyi bakın, onu sakın kaybetmeyin. Öyle zor ki yalnızlık, kalabalıklar içinde kimsenin olmaması öyle zor ki...
56 notes
·
View notes
Text
er geç beni affedeceksin. bir şey beklemeden, bir şey istemeden affedeceksin. sevgin seni oraya götürecek. düşe kalka ilerleyeceğin yollarda, taşlar kanatacak ayaklarını. ıssız, karanlık ormanlardan geçeceksin yapayalnız. sonra bir bataklık başlayacak gözün alabildiğine. omuzlarına kadar yapışkan çamurlara saplanacaksın. durmadan yağmur yağacak üstüne, iliklerine kadar ıslanacaksın, üşüyeceksin. ahtapot elleri gibi uzun, pis sarmaşıklar dolanacak ayak bileklerine. dört yanında kara bataklık kuşları dönecek çığlık çığlığa. geçmiş zamanı düşüneceksin. o bir daha yaşanılmaz günleri, geceleri düşüneceksin. bataklığın son bulduğu yerde zift gibi koyu bir gece başlayacak geçmiş gecelere benzeyen. yürüyeceksin, ağır ağır ilerleyeceksin zamanın ve gecenin ortasında. keskin bir rüzgar çıkacak, merhametsiz kırbaçlar gibi parçalayacak yüzünü. sonra bir dağ yamacına varacaksın, bitkin ve perişan... uzaklarda cılız bir ışık göreceksin. sen yaklaştıkça büyüyecek, sıcak kollarıyla saracak seni fakat sen, o ışığın olduğu yere hiç bir zaman varamayacaksın ve bu gerçeği anladığın anda yıkılacaksın, korku ve ümitsizlik saracak yüreğini, ağlayacaksın. işte o zaman beni düşüneceksin, çektiklerimi, senin için katlandığım şeyleri düşüneceksin. bulutlar dağılacak. seni nasıl sevdiğimi, nasıl yüceleştirdiğimi, nasıl erişilmez ışık haline getirdiğimi birer birer anlayacaksın. onun için beni affet demeyeceğim sana. er geç anlayacak ve affedeceksin. bunu biliyorum. karşılaşmamız kaderdi belki ama çektiğimiz çiledir, bizi birbirimize yaklaştıran, o korkunç ümitsizlik, büyük çaresizliklerdir. acılarımızı yitirmeyelim...
on üçüncü m.
16 notes
·
View notes
Text
Seninle konuşmaya ihtiyacım vardı. Sana anlatmaya. Bi şeyleri ifade etmeye. Anlamının olup olmaması önemli değildi, bi şeyleri düzeltme çabası değildi bu konuşma arzusu. Sadece seninle konuşmak istedim. Yılgın kelimelerimin bi yere gidecekleri yoktu, bununla ilgilenmedim, gecelerin artık bana bir yıldız sunmaması da mesele değildi. İnsan sadece istemekle bi şeyleri düzeltemez, insan hissetmekle bi şeyleri mutlu sona ulaştıramaz, günün sonunda insan sadece yalnız kalır. Zamansız korkuyorum ben. Seninle konuşmaya ihtiyacım vardı. Karşılıklı oturacaktık, ara ara susacaktık, yan yana olduğumuz gerçeğinden başka hiçbir şeye ihtiyacımız olmayacaktı. Deneyecektik. Seni bekledim. Yüzlerce dolmuş geldi gitti, yüzlerce insan indi. Sen orada yoktun. Kasıtlı bir vedaydı bu sana. Kasıtlı bir vedaydı. Bir daha hissedemeyeceğin sıcaklığımdı bu. Yorulduğum her şeydi bu veda sana. Hem biliyorsun yaşanmayan şeylerin hayali, yaşananlardan daha yorucu olabilir. İnandığım hikayenin bu kadar olmamasıydı belki. Uzaklarda güneş onsuz parlayacak. Bizsiz parlayacak. Bu hikâye burada sona eriyor ve ikimiz de yollarımıza ayrılıyoruz. Sana kızgın değilim. Olamam da. Sadece daha fazla çabayı hak ettiğimizi bildiğim için kırgınım. Böyle olmamalıydı. Bu kadarla kalmamalıydık. İnandığım hikâye bu kadar değildi. Bundan fazlası olabilirdi. Şimdi yeni yollar çıkacak önümüze ve bu yollarda ikimizin de başarılı olacağını biliyorum. Bunu düşünmek kalbimi yeniliyor. Binlerce kez yıldızlı geceler sana. Binlerce kez yıldız sana. Binlerce kez yıldız bizsiz geçip gidecek sabahlara.
17 notes
·
View notes
Text
Her şey unutulur belki, bir gün her şeyin gelip geçici oluşunu fark ederiz. Yine de yaşam geçer mi böyle? Söyle, devam edilir mi dizlerin kanarken ve belki de zihnin en ağır hasarı almışken. Söz gelimi hep bir şeyler olur, bir şeyler değişmeye hep mahkumdur da sen hep aynı yere baktığından göremezsin. Önemli değil, manzaralar değişmese de olur. Son günlerde biraz daha büyüdüğümü hissediyorum. Kelimelerim biraz daha bana bağımlı sanki, dudaklarımdan çıkan her bir sözü düşünmeye çalışıyorum. Yanlış kelimeler, yanlış cümleler kurmamak adına. Ve elbette ki doğru ve yanlış çizgisi hala ve hala pek net değil. Ben arasında dolaşmayı severim zaten. İkisine de teğet geçmeyi. Gerçekleri ve yalanları çarpıtıp onlardan bir sanat yaratmayı. Ayrıca dünya bu, bugünün doğrusu pekala da yarının yanlışı olabilir. Büyümek demek eminim ki doğruyu ve yanlışı fark etmek değil. Olamaz da. Büyümek, bir olay karşısında sonuçtan çok nedenlere önem vermek belki de. Kızgınsın ama neye? Seni kızdıran da ne? Bunu bilerek mi yaptı yoksa bilmeyerek mi? Onun doğrusunda bana yanlış gelen de ne? Sanırım olay burada başlıyor. Emin değilim yalnızca umuyorum. Ama yine de biraz daha yaklaştığımı hissediyorum kendime. Sanki hâlâ çok uzaklarda benliğim ama artık küçük bir toz tanesi kadar da olsa görebiliyorum onu. Gözlerimi kapatıp koşmak ve belki de haykırmak istiyorum. Önümü görmek bana armağan edilebilecek en güzel şey bu dünyada. Çok mu karanlıkta kaldım yoksa yıldızlara olan ilgim mi çok büyüktü bilemiyorum. Yalnızca önümü görebilmek sonsuz bir koşma hevesi ile dolduruyor ruhumu. Ayrıca bahar da güzel kokar bahçeler. Hoş bir manzara dersin okyanusun e��liğinde. Gülümsersin en güzel gülümsemen ile.
12 notes
·
View notes
Text
Emre,
Bunu yazmak çok zor, ama seni kırmak ya da acı vermek istemiyorum, sadece içimdekileri bir şekilde dile dökmek istiyorum. Bugün rüyamda seni ve anneni gördüm. Öyle gerçekti ki, uyanana kadar ne olduğunu anlayamadım. Rüyamda, annenin kollarında kendimi buldum. Öyle bir sarıldım ki ona, sanki yıllardır beklediğim bir anı yaşamış gibiydim. Gözlerimden yaşlar aktı, içimde birikmiş her şey bir anda döküldü. Ona sarılırken, sadece “ Emre’yi çok özledim,” diyebildim. O da bana sarıldı, hıçkırarak, o kadar sıcak, o kadar derin bir sevgiyle “Üzülme kızım, Emre de seni çok özledi, çok özlüyor. Hep seni düşünüyor, hep seni seviyor,” dedi. O an, içimdeki boşluk, içimdeki acı bir anda kaybolmuş gibi oldu. Sanki o an, her şeyin tekrar güzel olacağına dair bir umut ışığı yanmıştı. Ama sonra, ne yazık ki uyandım... Gözlerimde hala yaşlar vardı, kalbimde bir ağırlık vardı. Anlamadım. Ne gerçek, ne rüya? O kadar karmaşık hisler içindeydim ki, ne yapacağımı bilemedim.
İçimde bir şeyler kırıldı, belki de o kırıklar hiç onarılmayacak. Gerçekten de rüya mıydı? Yoksa kalbimle hissettiğim bir gerçeğin yansıması mıydı? Çünkü, ne zaman seni düşünsem, seni özlesem, sanki her şey o kadar yakın, o kadar gerçek oluyormuş gibi geliyor. Ama sonra gerçeğe dönüyorum ve her şey bir anda kayboluyor, ellerimden kayıp gidiyor.
Bütün bunları yazarken, seni her düşündüğümde kalbimde bir boşluk hissediyorum. O kadar çok seviyorum ki seni, o kadar çok seni özlüyorum ki… Hayat, bu kadarını bilecek kadar zor mu olmalıydı? Neden sevdiğimiz insanlar hep uzaklarda, neden hep eksik kalıyoruz? Neden zaman, sadece özlemleri büyütüp kalbimize acı bırakıyor? Neden her an seni düşündüğümde, bu acı daha da büyüyor?
Bazen hayat insanı öyle bir yere getiriyor ki, kaybettiklerini düşündükçe, bir yanda onları sevmenin acısı, diğer yanda kalbinde hep bir umudu taşımak zorunda kalıyorsun. O anı yaşamak, o sarılmayı, o özlemi yeniden duymak, o kadar isterdim ki... Ama sonra rüyadan uyanınca, her şeyin sadece bir hayal olduğunu fark etmek, her şeyi tekrar kaybetmek, yeniden acı çekmek… İşte bu, en zor kısmı.
O an, rüyada seni çok özlediğimi söyledim, ama sonra bir anda kalbim, “Emre de seni çok özlüyor,” diyen annenin sözleriyle doldu. Kimseye anlatamadım, kimse anlamazdı belki ama o an içimde ne kadar çok şey biriktiğini hissettim. O kadar gerçekti ki, sanki yıllardır kaybettiğim bir şeyi geri kazanmış gibi oldum. Ama sonra uyanmak, her şeyin kaybolduğunu görmek… Bu gerçekten çok zor.
Belki de en çok kaybettiklerimiz, bizi en derinden etkileyenler oluyor. Sadece fiziksel olarak değil, duygusal olarak da kayboluyorlar. Ama bazen, sevdiklerimizden aldığımız hatıralar, onların bize olan sevgisi, hiç kaybolmaz. Rüya olsun, gerçek olsun, o sevgi her zaman kalbimizde var. Belki de bu yüzden, kaybettiğimiz her şeyi özlesek de, bir şekilde bir parçası hep bizimle kalıyor. Ve ben, seninle olan her anı, her hatırayı hep kalbimde taşıyacağım.
Bilmiyorum, belki de o sarılma, o sözler bana bir şeyler anlatmak istiyordu. Belki de, belki de bir gün sen de beni tekrar sevgiyle hatırlarsın diye, kalbimdeki bütün kırıklar iyileşir. Belki de bir gün her şey yoluna girer, her şeyin ne kadar değerli olduğunu anlarsın. Belki de zaman, seni bana geri getirecek, kim bilir?
Şu an seninle olmasam da, seni düşündükçe o sıcaklık, o güven duygusu içimde hep var. İçimde hep senin sevgin olacak, hep seni özleyeceğim, hep seni seviyorum. Belki de bir gün, gerçek anlamda seni görmek, sana yeniden sarılmak nasip olur. Ama o ana kadar, rüyalarımızda buluşmak, anılarımızla teselli olmak zorundayız.
Emre, seni seviyorum. Her zaman, her koşulda seni seviyorum.
5 notes
·
View notes
Text
Kaderde senden ayrı düşmek de varmış
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli-divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum
Al başını, kaç bu şehirden
Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara
Rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git
Git, gidebildiğin yere git diyordum
Oysa ki, senden kaçılmazmış
Yokluğuna bir gün bile dayanılmazmış
Bilmiyordum
Yine de dayanmaya çalışıyorum işte
Bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen
Geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye
Rüzgar güzel bir koku getirmişse
Saçlarını okşayıp gelmiştir diye avunuyorum
Yaşamak seninle bir başka zamanı
Bir başka zamanda seni yaşamak
Her şeyden önce sen
Elbette sen
Mutlaka sen
İster uzaklarda ol
İster yanı başımda dur
Sen ol yeter ki bu zaman içinde
Ben olmasam da olur
Seni bir yumağa sarıyorum yıllardır
Bitmiyorsun
Çaresizliğim gün gibi aşikar
Su olup çeşmelerden akan güzelliğin
İnceliğin ışık-ışık yüzüme vuran
Sen güneş kadar sıcak
Tabiat kadar gerçek
Sen bahçelerde çiçekler açtıran
Sudan, havadan, güneşten yüce varlık
Sen, o tek sevgi içimde
Sen göre bildiğim o tek aydınlık
Bir nefes de benim için al
Havasızlıktan öldürme beni
Bulutlara,yıldızlara benim için de bak
Susadım diyorsam
Bir yudum su içmelisin
Ben yorulduysam sen uyumalısın
Ellerim sevilmek istiyor
Saçlarım okşanmak istiyor
Dudaklarım öpülmek istiyor
Anlamalısın
Ağaçların yeşili kalmadı
Gökyüzünün mavisi yok
Bu dağlar o dağlar değil
Rüzgarında kekik kokusu yok
Kim bu çaresiz adam
Bu kan çanağı gözler kimin
Kaç gecedir uykusu yok
Gündüzü yok
Gecesi yok
Yok
Yok
Anladım
Sensiz yaşanmaz bu dünyada
İmkanı yok.
~Nermin
5 notes
·
View notes
Text
Sessizlik, içimde büyüyen tek şey. Sözcükler yetersiz, duygular silik. Zaman akıyor ama ben bir yerde takılı kaldım, boşluğun derinliklerinde. Varım, ama yok gibiyim. Her nefes bir ağırlık, her düşünce bir yük. Ruhum bedenimden çok uzaklarda, hiçbir yere bağlı değil. İçimde yankılanan tek şey, kelimelere dökülemeyen bir kaybolmuşluk. Dünyada varım, ama dünyaya ait değilim.
3 notes
·
View notes
Text
“Benim olsan, ah bu mümkün olsaydı… Seni uzak, uzak, bu insanlardan pek uzak bir yere götürürdüm; öyle bir yere götürürdüm ki orada yalnız tabiatla kalırdık. Denizle, sema ile, sahra ile kalırdık… Sâde ikimiz kalırdık…
Orada, yalnız ormanda yapraklarla inleyen mütehevvir rüzgârın, uzaklarda dalgalarla döğünen medhûş denizin, gökte şimşekleriyle gürleyen haşîn yıldırımın sesiyle kalırdık…
Sâde ikimiz kalırdık. Sâde ikimiz, unutmuş, unutulmuş, her türlü kayıttan âzâde/iki mevcûd gibi yaşardık. Benim olsaydın felâketlerine, merâretlerine, âfetlerine tahammül için kuvvet bulur, hayâtın sebebini anlardım; benim olsaydın hayâtı severdim.”
7 notes
·
View notes
Text
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda
Sucuların hiç durmayan çıngırakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık,
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalı Çarşı;
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa;
Güvercin dolu avlular.
Çekiç sesleri geliyor doklardan,
Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski âlemlerin sarhoşluğu,
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, lâf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.
~ ORHAN VELİ KANIK ~
#orhan veli kanık#türk şair#şiirdefteri#şairane#şairler#demiş şair#şiirimsi#tumblr şiir#şiirheryerde#şiirsokakta#şiir#yazar#shortvideo#shorts#short poem#short hair#short dress#istanbul#heybeliada#manzara
3 notes
·
View notes
Text
Kaderde senden ayrı düşmek de varmış
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim...
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum
Al başını, kaç bu şehirden
Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara
Rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git
Git gidebildiğin yere git diyordum
Oysa ki, senden kaçılmazmış
Yokluğuna birgün bile dayanılmazmış.
Bilmiyordum...
Yine de dayanmağa çalışıyorum işte
Bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen
Geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye
Rüzgar güzel bir koku getirmişse
Saçlarını okşayıp gelmiştir diyerek avunuyorum
Yaşamak seninle bir başka zamanı
Bir başka zamanda seni yaşamak
Herşeyden önce sen
Elbette sen
Mutlaka sen
İster uzaklarda ol
İster yanıbaşımda dur
Sen ol yeter ki bu zaman içinde
Ben olmasam da olur
Seni bir yumağa sarıyorum yıllardır
Bitmiyorsun
Çaresizliğim gün gibi aşikar
Su olup çeşmelerden akan güzelliğin
İnceliğin ışık ışık yüzüme vuran
Sen güneş kadar sıcak
Tabiat kadar gerçek
Sen bahçelerde çiçekler açtıran
Sudan, havadan, güneşten yüce varlık
Sen, o tek sevgi içimde
Sen görebildiğim tek aydınlık
Bir nefes de benim için al
Havasızlıktan öldürme beni
Bulutlara, yıldızlara benim için de bak
Susadım diyorsam
Bir yudum su içmelisin
Ben yorulduysam sen uyumalısın
Ellerim sevilmek istiyor
Saçlarım okşanmak istiyor
Dudaklarım öpülmek istiyor
Anlamalısın.
Ağaçların yeşili kalmadı
Gökyüzünün mavisi yok
Bu dağlar o dağlar değil
Rüzgarında kekik kokusu yok
Kim bu çaresiz adam
Bu kan çanağı gözler kimin
Kaç gecedir uykusu yok
Gündüzü yok
Gecesi yok
Yok
Yok
Anladım
Sensiz yaşanmaz bu dünyada
İmkanı yok.
14 notes
·
View notes
Text
ben insanları dinlerken öldüreceği kişiye dürbünle bakıp kilitlenerek bekleyen bir snipera benziyorum muhtemelen. ya da mikroskopla bir canlıyı inceler gibi. çünkü ufacık bir ses çıkarsam ya da hareket etsem anlamam gereken bir şeyleri kaçıracağım endişesi yaşıyorum. tabi bu ciddi konuları konuşurken böyle. bazen de uzaklarda bir yere dalıp anlatandan duyduklarımı gözümün önüne getirmeye çalışırım.
ilki insanları gerebilir. ikincisi de dinlemediğimi düşünmelerine sebep olabilir.
3 notes
·
View notes
Photo
Rüveyda, Kalbim… Sen orada, uzaklarda, erişilmezliğin koynunda, Ben burada ölüyorum. Hep aynı şarkıyı döndürüyorum… Ben ölüyorum Rüveyda. Sessizliğine gömülüyorum… Hayaline gömsünler beni. Bunun adı özlemek olamaz, Bu adam onu aştı… Ahir ömründe belki de yolunu şaştı… Ya da önceden şaşmıştı yolları, seni bulunca doğruldu… Ben seni özlemiyorum. O çok az, basit ve yetersiz bir kavram artık buralarda. Uzunca yazacak mecalim yok Rüveyda. Ben artık ölüyorum. Aylar sonra, ayaklarımı zorladım. Kent Parka gittim. Sakindi.. Yazdan kalma güneş gülüşlerin yayılmıştı her yere… Yerlerde sarı beli bükülmüş yapraklar… Birinin resmini çektim. Güneş sen, o yaprak ben olduk. Ne faydası olabilirdi artık güneşin, Toprağa düşmüş zavallı yaprağa… Yalnızca daha çok kurumasının sebebi olabilirdi… Hayat olamazdı, can veremezdi, yaşatamazdı. Ben artık ölüyorum Rüveyda. Belki gizliden gizliye yine seni bekliyorum. Son nefese kadar adını sayıklayacağım. Ruh tuvalimdeki resimlerine sarılıp ağlayacağım… Hebaya gitmiş ömrüme yanacağım… Ama artık seni özlemeyeceğim… O çok az, basit ve yetersiz bir kavram artık buralarda. Dilciler yeni bir kavram bulsunlar, Yabancı dilleri tarasınlar, “Seni göresim geldi” desinler mesela… “Bende eksiksin” desinler… Nicesin desinler… Hasretimsin desinler… Hiç biri yarama merhem değil. Asude zamanlar benden ırak… Hüzün kalbimde bir süveyda… Seni arama telaşından başkaca bir telaşım, Seni yudum yudum ruhumda yaşamaktan başka bir işim yok. Mesleğim sensin. Nefesim sen… Uzunca yazacak mecalim yok Kalbim. Ben artık ölüyorum. ben, artık, ölüyorum…! Murat
Murat Mesut
13 notes
·
View notes
Text
Sevgili Sergey Francesca Yiannis Khadil Elise Kaan,
Biliyorum hayat bazen her yönden hücum ediyor. Zırhımız ne kadar sağlam olsa da yumuşak yerlerimize ulaşacak bir nokta buluyor. Böyle anlarda yaramızı tutup ruhumuzu huzurlu bir yatağa atmaktan, küçülüp kendi suni yok oluşumuzu kabullenmekten başka bir şey geçmiyor aklımızdan. Zaman çokça gibi gözükse de an geldiğinde başka bir zamanın varlığı olmaması esaretten başka bir şey değil. İşte o an yeniden gelecek ve yeni hücumlar dört tarafımızı saracak. Sanırım buna hayat deniyor, bilmiyorum ben de henüz bir sonuç çıkaramıyorum. Yine de geleceği düşünüp duruyoruz. Kendimize uygun yaşamlar yakıştırıp onlara ulaşmaya çalışıyoruz. Bazen yüzyıllara yayılacak olan büyük bir ailenin hayalini kuruyoruz bazen bir berduş gibi tüm dünyayı gezmenin, ideallerden oluşmuş bir başarı hikayesinin peşindeyiz ya da başarılı bir iş insanının, saygın bir sanatçı ya da kitlelere hükmeden bir lider. Saymakla bitmeyecek kadar çok yaşam var. Tüm bunların peşinde kendimizi unutuyoruz. Başkasının yaşamını yaşamak olasılıksız. Dediğim gibi sevgili dostum, başka bir zaman yok! Büyük düşünürlerin ne dediğini de boşver etrafındaki küçük beyinlerin de. Hepsinin senin yaşamın için söyleyebileceği bir şey var. Sana mutluluktan bahsedip tüm zamanını istemediğin şeylere harcamana neden olurlar. Sen de günün sonunda ölürken "yapacak bir şey yok mutlu bir hayat yaşadım", diyebilmek için kendin dahil herkesi kandırırsın. İşte o anda şansın varsa kendine itiraf edemen hızlıca ölürsün. Eğer şansın yoksa çok kötü dostum, çok kötü. Hayat o zamam iyi bir yumrukla ışıklarını söndürür. Son mektubunda bana ölümden bahsetmişsin. Bunun hakkında düşünmene gerek yok. Bunu düşünmenin sebebi istemediğin bir yaşam konusunda endişelenmen. Buna izin vermemelisin işte hayatın bizi sıkıştırdığı en zayıf noktamız bu. Hayat seni gelecekle oyalar ama anı yaşatır. Beğen ya da beğenme. Eğer geleceği düşünürsen o an elin kolun bağlı kalır, oysa ki hepsi bizim zihnimizde. Elimiz kolumuz bağlı bir yaşamı yaşamak da elimizi kolumuzu özgürce savurup istediğimiz yere uzanmak da. Ama unutma dostum çok uzağa değil. Eğer çok uzağa uzanmaya çalışırsan yine ulaşmaya çalıştığın şeyin peşinde zamanını boşa harcamış olursun. Yakınına odaklan sevgili dostum ulaşabildiğin meyvelere. Bırak meyveler acı olsun, ekşi olsun, ham olsun. Yalnızca tatlı meyveler yiyip aynı duyguyu yaşamaktansa kötüleri de yiyip türlü duygular yaşa. İnan bana böylece iyi olanı bulmak daha kolay olacak. Yaşamda yalnızca mutluluk diye bir duygu yok. Yaşayacak bir sürü duygu varken yalnızca mutluluğun peşinde koşmak, gerçekten kaliteli aptallıktan başka bir şey değil. Zırh kuşanıp durmayı bırak dostum bu sadece seni yavaşlatır, yerine üzerine tam olan kıyafetleri seç. İçinde özgür hissettiklerini.
Çok bilmiş gibi konuştuğuma bakma hayat doğduğumuzda bizi ele geçirmiş. Etrafımızda bizi oyalayan onca şey içinde bahsettiğim gibi yaşamak zor oluyor. Yine de sevgili dostum, yaşam yorgun düşürdüğünde kendime bunları hatırlatıyorum. Ruhumu görebileceğim kadar küçültüp onu anlamaya çalışıyorum. Yenilenip o yataktan çıkmak için güç arıyorum.
Gelecek mektubunu merakla bekliyor olacağım. Uzaklarda olsak da senin gibi bir dosta ulaşmak hayatı yaşanır kılıyor.
Sevgilerle.
3 notes
·
View notes
Text
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Birşey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.
Orhan VELİ
2 notes
·
View notes
Text
senin olduğun bir dünyada başka bir cennet, başka bir yer, ya da bulunduğum yerden uzaklara gitmek, böyle şeyler hayal etmek istememiştim ki ben. uzaklarda çok güzel yerler olabilirdi elbette ama problem kafamın içindeydi ve çözemiyordum. masmavi bi deniz, mükemmel manzaralar, bahçemde yetişen kırmızı bir domates, gelmeyen faturalar, hayır hayır. uzaklara gitsem sonucu biliyordum. cennet ve cehennemi hiç umursamadım. buradayım ve kimseye şükran borcu hissetmiyorum. cehennem korkusuyla ya da cennet huzuruyla yaşamayı garipsedim. nereden geldiğimi bilmiyorken nereye gideceğim diye düşünmek tuhaf geldi ve buna göre şekillenmedim. hayattaydık. yaşıyorduk. ve seni seviyordum.
gözlerin dünyayı kurtarmaz. beni kurtarır. boğulurken birden karaya çıkarım. avuçlarınla su taşıyarak denizi başka bir yere götürmek isterim. inan demiyorum, benimse. sen de benimse ve bu istek çöle dönmesin. dönebilir, düşebilirim oraya, misillemeye harfler atarım kelimelerden. ellerin yumruk olmaktan yumru olmaya döner içimde, taş bile taşınamaz. karnımda bir gül yavrusu gibi ağlar sabahları, sen mi bıraktın diye sorarım. sorduktan sonra dilim kopar. sonra seninle konuşurken cümlelerin arasına minik minik harfler ekleyip sevdikçe büyümesini istediğimi hiç söyleyemem sana. sen de benimse benimsen. yoksa ben, damarıma basılmamış olsa, uzaklaştıkça kopacak gibi olmasa, ölecek gibi olmasam, zaten gidebilirim çok uzaklara. anladın mı, beni kurtar.
12 notes
·
View notes