#Musevilik
Explore tagged Tumblr posts
Text
“TÜRKÜ ÖLDÜRÜNÜZ, KANI HELALDİR”
KAYNAK: İslâm, Alimi, Tarihi TABARİ. Cilt/ 3/ sayfa 343/
Arapların Türklerle ilk karşılaşmaları, halife Hz.Ömer zamanında olduğu
645 Yılında İslam ordularının, İran'da Sasani'leri yenmelerinden sonra Kafkaslar bölgesinde Araplar, Horasan, Mavera-ün nehir ve Toharistan bölgelerinde Hazar Türk'leri ve Türgeş Türk'leri ile karşılaştılar.
652 yılında Halife Hz. Osman zamanında ise Hazar Türk'leri ile Arap'lar arasında ilk kez Türk-Arap savaşları başladı.
Halife Osman emrindeki Arap orduları, Hazar Türklerinin topraklarına girip, Derbent'i alarak Başşehir olan Belencer 'e dayandılar.
Emevi'lerin 661 yılında halifeliği ele geçirmelerinden sonra,
Arapların Türk ülkelerine doğru ilerleyişleri devam etti.
Türkler ile Araplar arasında en şiddetli mücadeleler ve savaşlar Emevi 'ler döneminde yaşandı.
Mervan Bin Muhammed Azerbaycan'a vali tayin edildi. Arap'lar en önemli başarılarını onun zamanında elde ettiler. Araplar, başşehir Belencer ve büyük şehir Semender'i ve öteki Hazar şehirlerini ele geçirdiler.
Türkleri dağınık ve birbirleriyle yardımlaşamaz durumda yakalayan acımasız Emevi ordusu ( Ebu Kuteybe komutasındaki) yakalayabildiği tüm Türk' leri ya kılıçtan geçirdiler ya da her bir ağaca bir Türk asarak öldürdüler.
Ancak Karaylar gibi Litvanya'ya kaçabilenler,
Gagauz 'lar (Gök Oğuzlar) gibi Rusya'ya kaçabilenler,
Bulgar Türk'leri, Macar Türk'leri, ve öteki Avrupa'lı Türk'ler gibi Avrupa'ya kaçabilenler hristiyanlar ,
ve de Anadolu'ya kaçabilen Aleviler canlarını kurtardılar…
Asla müslümalığı kabulllenmediler ,
genelde Araplara kızgınlıklarından Karay Türkleri gibi topluca Musevi oldular Ya da gittikleri toprakların dinini kabulllendiler .
Yüzlerce yıl sonrasında çoğunlukla asimile
oldular ...!!!
Bu dönemde Orta Asya'da Göktürk 'ler egemenliği hüküm sürmekteydi. Birden fazla Göktürk devleti vardı…
Emevi'lerin genel valisi, Bağdat valisi Haccac (Zalim Haccac ) idi.
Emevi'lerin Horasan valisi Ubeydullah bin Ziyad,
674 yılında ilk kez Ceyhun nehrini geçerek Mavera-ün nehirin önemli şehirlerinden Buhara 'yı kuşattı.
Üç günde Buhara 'da pek çok Göktürk öldürüldü. Buhara'nın Göktürk Melikesi Kabaç Hatun , ağır bir vergi ve daha ağır kabul edilemez şartlar karşılığında Ubeydullah Bin Ziyad ile anlaşma yaptı.
Bu anlaşma sonucu olarak, Güney Göktürk'ler Emevi tutsaklığını kabul ettiler.
Güney Göktürk gençleri, Kurşun arap askeri oldular ... Arap'lar evli- bekâr istedikleri Güney Göktürk kadınlarını kendilerine cariye yaptılar.
İşe yaramayan öteki Türk'leri de, boyunlarına Damga vurup kendilerine Köle yaptılar ve istedikleri Göktürk'lüyü boyunlarına ip bağlayıp köle olarak alıp sattılar ve köle ticaretini yaptılar.
Bu tutsaklık 150 yıla yakın devam etti.
Hani Türkler için, “ Türkler kılıçla Müslüman oldu ” derler ya…. !!
Keşke kılıçla müslüman olsaydık..
Tutsaklık anlaşmasıyla Kölelik yaparak , Köle olarak alınıp satılarak , hep Göktürk Kadınları Araplara cariyelik yaparak müslüman oldular. Yani Araplar Türkleri, insanlık dışı bir şekilde, zorla müslümanlaştırdılar.
Tarihte ilk defa bir ulus (Güney Göktürk 'ler), sözleşme ile tutsaklığı kabul etti .
Araplar, Horasan valisi Ebu Kuteybe Bin Müslim zamanında bütün Mavera-ün nehir'i ve Batı Türkistan'ı ele geçirdiler.
Baykent , Buhara , Semerkant , ve Kaşgar gibi önemli Türk şehirleri Araplar tarafından yağmalandı ve pek çok Türk öldürüldü. Ebu Kuteybe'nin ölümünden sonra Araplar zayıflamaya başladılar.
Göktürk'lerin batı kanadında yer alan Türgeş Türkleri, Arapları çekilmeye zorlamış ve bu mücadele Güney Göktürk 'lerin yıkılmasına kadar devam etmiştir (745).
Güney Göktürk egemenliğinin sona ermesiyle Türk toprakları doğudan Çin'liler, batıdan Arapların ilerlemesine maruz kalmıştır. Bu dönemde Mavera-ün nehir (Irmağın öte yakası) bölgesinin savunmasını, Türgeş'lerin yerini alan Karluk Türk 'leri üstlenmiştir.
Ancak bu mücadeleler 763 yılına kadar devam etmiştir.
763 yılında Emevi hanedanlığı devriliyor, yıkılıyor ama Güney Göktürk'ler öylesine kötürüm edilmişler ki, Öylesine köle yapılmışlar, ümmetleştirilmişler ki asla ayağa kalkamıyorlar. Korkudan kıpırdayamıyorlar.
Emevilerin yerine, 763 de Abbasiler kuruluyor ve Abbasi devlet kararı alıp, Türk'lere kademeli olarak “İyi davranmak” kararı alıyorlar. Devlet kararlarını Göktürklere anlaşma ile resmen bildiriyorlar.
800 yılları civarında fırsat bulan Göktürk 'ler daha batıya, Anadolu 'ya doğru kaçıp kurtuluyorlar.
“ Türkü öldürünüz , kanı helaldir ” Sözü kime aittir.. ?
Arap Komutan Ebu Kuteybe'nin şu sözü meşhurdur.”
Üç kelimelik ömrüm kalsa (Uktülühü -uktülühü -uktülühü).derim”. (Hepsini öldürün- hepsini öldürün- hepsini öldürün) ve gerçekten de hepsini öldürdüler..
Bu, 645 yılından 800 yıllarına kadar süren Türk-Arap savaşlarının en önemli noktaları ve sonuçları;
* 100 binin üzerinde Türk katledilmiştir.
* 50 binin üzerinde Türk genci köle ve cariye yapılmıştır.
* Şehirler yağmalanmış , “ganimet” diye halkın her şeyi talan edilmiştir.
* Tüm zenginlikler, tarihi eserler yok edilmiş, yakılmış, yıkılmıştır.
* Dünyanın en büyük katliamlarından biri olan “Talkan Katliamı”nda 40 bin kadar Türkün kafaları kesilerek 4 fersah (yak.24 km) yol boyunca ağaçlarda sallandırılmıştır.
(Tarihte böyle bit vahşetin örneği çok azdır.)
* Aynı şekilde “Curcan Katliamı”nda" da esir alınan yaklaşık 40 bin Türk'ün nehir kenarında kafaları kesilmiş, nehrin suyu kıpkızıl olmuş, cesetler yine ağaçlarda sallandırılmıştır.
*“Teslim olursanız canınız bağışlanacak” sözü hiç bir zaman tutulmamış, “Şeriat söz tanımaz” denilerek kadın-erkek kılıçtan geçirilmiştir.
Araplar tarihte yaşadıkları bu en büyük yağma ve talandan çok büyük servet elde etmişlerdir. Tabari bunları hadislerinde açık açık anlatır.
*Türkler böyle bir vahşet ve mezalimi Çinlilerden dahi görmemişlerdir.
*Bu tarihi gerçekler "aman İslâma leke gelmesin, Islâm etkilenmesin" düşüncesiyle gizlenmekte, hiç bahsi bile geçmemektedir.
Türkçü siyasetçiler dahi konuyu geçiştirmektedir. Bizim sahtekarlar gizlerler Türkler okuyup uyanmasin diye, islama zarar gelmesin diye..Türklere yapılan Talkan ve Curcan Katliamı!
Tarih-i Taberi / Cilt 3/
Bazı cesur yazarlarda kaynakları ile kitaplar yazmıştır..
Arif TEKİN, Türkler nasıl müslüman oldu
Erdogan AYDIN, Türkler nasıl müslüman oldu
Zekeriya KİTAPÇI , TÜRKLER ansiklobedisi
TABERİ tarihi (arap tarihçi)
İç kavgayı bırakmak şart...
Partizanlığı bırakmak şart....
Sığınmacıları hep birlikte göndermemiz şart...
Yoksa; "Bu neden hep benim başıma geliyor?” diyorsan, bir Şaman öğretisi şöyle der: “Ders; sen öğrenene kadar devam eder.”
3 notes
·
View notes
Text
Hz Musa efsane mi gerçek mi
Hz. Musa'nın tarihiliği, yüzyıllardır tartışılan bir konudur. Bazı bilim insanları, Hz. Musa'nın gerçek bir kişi olduğuna inanırken, bazıları ise onun bir efsane olduğunu savunmaktadır.
Hz. Musa'nın gerçekliliğine dair tartışmalar
0 notes
Text
ÇOK DEĞERLİ ARKADAŞLARIM ;
Sayfamdaki Bir
AKP'li,
CHP’li,
HDP’li,
İYİ PARTİ’li,
TKP’li
MHP’li Olabilirsin...!
Veyahut Hangi Partiden Olursan Ol...
Hatta, kime oy vermişsin umrum dışı...
Kimi Baş Tacı Yaparsan Yap..!
Din'in ya da İnancın...;
Müslümanlık...
Hıristiyanlık...
Musevilik Olabilir...
Buda'ya Tapabilirsin...
Ateşe,
Ya Da Öküze...
Agnostik,
Deist,
Ateist Olman da Hiç umurumda olmaz...
Önemli de değil.
İster Siyahi Ol...
İster Eskimo...
İstersen Albino...
Laz,
Ermeni,
Çerkez,
Rum,
Kürt fark etmez...
Ya da Alevî, Sünni, Ortodoks, Katolik, Protestan...
Neye İnanıyorsan Ona İnan..!
Saygı duyarım...
Ama...!!!
* Eğer EBEDİ BAŞKOMUTAN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'e ve Silah Arkadaşlarına...
* LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİNE Dil Uzatıyorsan...
* Teröristi, Haini Savunuyorsan...
* Bu Vatana İhanet Edenlerle Birlikte Saf Tutuyorsan...
* Çalıp Çırpıp Yetim Hakkı Yiyenlere "Eyvallah" Diyorsan...
* İnsanların İnancını Sorguluyorsan...
* Din, Dil, Irk ve Mezhep Ayrımı Yapıyorsan...
* Demokrasiye, Özgürlüklere ve İnsan Haklarına Düşmansan…
* El alemin Yaşam Tarzına Ayar Çekiyorsan...
* Hayvanlara Eziyet Çektiriyorsan...
*Kadına şiddete sessiz kalıyorsan...
*Çoluğa çocuğa kem gözle bakıyorsan...
* İspiyoncu ve Yalakaysan...
* Kula Kulluk Ediyorsan...
Beni engelle, sil ve kendin git.. (gördum okudum beğendim ve kopyaladım)
youtube
94 notes
·
View notes
Text
ARAPÇA KUTSAL
BİR DİLMİDİR?
“Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah'ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”İbrahim Suresi Ayet 4
Arapça dili değil İslam Dini kutsaldır.Arapça kutsal dil olsa Musevilik ve Hristiyanlık Arapça indirilirdi.
7 notes
·
View notes
Text
TANRIYI TANIMLAMAK...VAHYE GÖRE YORUMLAMAK
kavram üzerine tartışmalar
Tanrı, "Işık hızından daha hızlı gitmeyeceksiniz!" deseydi mesela. Halk da, bu buyruğun ne hakkında olduğunu bilmiyoruz ama tüm diğer buyruklar gibi ona da uyuyoruz mu diyecekti? Anlamadan körü körüne bir şeye bağlanmak bağnazlıktır.
Eğer Tanrı fikrini tartışacak ve akıl çerçevesi içinde kalacaksak, o takdirde Tanrı dediğimiz zaman tanrı'dan ne kastettiğimizi anlamaya çalışmak muhtemelen yararlı olur. Bunun kolay olmadığını görüyorsunuz. Romalılar Hıristiyanlara tanrısız diyorlardı. Niçin? Hıristiyanlar bir çeşit tanrıya sahiptiler ama romalılara göre gerçek bir tanrı değildi. onlara göre hıristiyanlar, yüceltilmiş imparatorların tanrısallığına ve Olympos tanrılarına inanmıyorlardı. Hıristiyanlar değişik, tuhaf bir tanrı türüne sahipti. Bu durumda değişik türden bir tanrıya inananlar için insanları tanrısız saymak çok kolaydı. Ve bu genel anlamda ateist denilmesi günümüzde de süregelen bir davranış biçimidir, mademki benim gibi düşünmüyorsun sen tanrısızsın diye. _"Tanrı" başlığı altında ciddi bir şekilde yer verilen varsayımlar yelpazesi geniştir. antik zamana ait naif bir görüş uyarınca Tanrı, büyük beden diyebileceğimiz, açık renk tenli, uzun beyaz sakallı bir erkektir; gökyüzünde kocaman bir koltuğa oturmuş halde her bir serçenin düşüşünü bile sayar. Tanrı'yı tamamen değişik algılayan Spinoza ve Einstein tarafından öne sürülen şekliyle mukayese ediniz. Ve Tanrı'nın bu ikinci şeklini doğrudan doğruya ve açık bir şekilde Tanrı olarak nitelemişlerdir. Einstein, dünyayı, sürekli olarak Tanrı ne yapardı ya da ne yapmazdı değerlendirmeleriyle yorumlardı. ona göre tanrı evren Egemen Fizik Kanunları'nın toplamından başka bir şey değildi; yani genel çekim gücü, artı kuantum mekaniği, artı birleşik alan teorileri, artı birkaç başka şey daha Tanrı'ya eşitti. Ve tüm bunlarla kastettikleri, evrenin başkaca izahına imkân olmayan epey şeyi izah ediyor gözüken müthiş güçlü fizik kanunlarıdır.
Doğal Teoloji; akıl, deneyim ve deneyle sağlanmış teolojik bilgi anlamına gelmektedir. Vahiy ve mistik deneyim söz konusu değildir. Doğa kanunlarının varlığını inkâr etmek tamamen çılgınlıktır. Ve eğer konuştuğumuz bunlarsa Tanrı dediğimiz zaman, o takdirde hiç kimse ateist olamaz. Ateizm iddiası taşıyanlar, Doğa kanunlarının neden uygulanamaz olduklarını derli toplu biçimde açıklamak zorunda kalırdı..Kutsal kitapların Tanrı'sı, neden doğa hakkında bizden daha az bilgili? Tevrat'ın Dünya'yı tepsi gibi düz, altı bin yıllık geçmişi olan bir yer olarak niteleyişine aldırmazlık edilemez...Musevi- Hıristiyan-Islam geleneğinde Dünya'mızın yaşı için belirgin bir sayı veriliyor. Eski Ahit'teki olaylar dizisini izleyerek Dünya'mızın 10 bin yaşından daha yaşlı olmadığı sonucuna varabiliriz. 17. yüzyılda Armagh Başpiskoposu James Ussher cesur fakat temelden yanlış bir çaba harcayarak yılları tam olarak saydı. Tann'nın Dünya'yı yarattığı kesin tarihi buldu. MÖ 4004 yılının 25 Ekim Pazar günüydü. Musevilik-Hıristiyanlık-İslam arasındaki temel farklılıklar devede kulak kabilindendir, azdır, aralarındaki benzerliklere kıyasla.Bu inanaçlarla, Zihnimizde uyanan her yerde hazır ve nazır, her şeyi bilen, herkesten güçlü, müşfik, evrenin yaratıcısı bir varlıktır ki duayı karşılıksız bırakmaz ve insan ilişkilerine karışır. Varsayın ki evrenin yaratıcısı olan bir varlığın mevcudiyeti kanıtlanmış olsun davranışlarında değişecek olan şey nedir diye düşün...ya da İnsanların varlığı karşısında duyarsız insansı duygulardan soyut bir tanrının var olduğunu düşünün... davranışların nasıl değişecek - ki tanrı insana ait tüm duygulardan bağımsız olmalıdır ahlak, kızgınlık, üzüntü vb... neden? çünkü mutlak hakim olarak saydığın bir varlığın üzerine bu gibi duygular tahakküm kuramaz bu duyguların tamamı insana özgüdür.... Bu hemen hemen Aristo'nun tanrısının benzeridir. Alternatif çeşitlilikteki böylesi tanrılar akla pek getirilmiyor. O, tanrı olur muydu olmaz mıydı? başka bir düşünce Eğer yaratan bir Tanrı varsa, hiçbir şey bilmeden ve anlamadan tapan kalın kafalı birini tercih eder mi? Yoksa, taraftarlarının gerçek evrene bütün giriftliğiyle hayranlık duyanını mı tercih eder? Bence bilim, hiç olmazsa kısmen, bilgiye dayalı tapmadır. .
14 notes
·
View notes
Photo
"Türk Dünyası ile Musevilik Arasındaki Köprü: Hazarlar" | Dr. Timur B. Davletov | Şalom Gazetesi | 08 Şubat 2023, Çarşamba ↘️↘️↘️ https://twitter.com/aronberk/status/1629506781301841921?t=-x7fMCRx-j7q1Yr85lrzpA&s=19 ↘️↘️↘️ https://www.salom.com.tr/haber/124587/turk-dunyasi-ile-musevilik-arasindaki-kopru-hazarlar @ndavletovart @TimurBDavletov @shamansociology @samandoganinsifasiuyaninca @samanmasallari @bilgekam #şaman #şamanizm #kamlık #shaman #shamanism #turkish #turkic #turkiye #turkey #altay #sibirya #siberia #mitoloji #mythology #anadolu #anatolia #hakas #khakassian #khakas #khakasia #xakas #khakasland #uygarlık #medeniyet #civilization #hazar #khazar #musevi #judaism #musevilik #tarih https://www.instagram.com/p/CpF2F-aIG62/?igshid=NGJjMDIxMWI=
#şaman#şamanizm#kamlık#shaman#shamanism#turkish#turkic#turkiye#turkey#altay#sibirya#siberia#mitoloji#mythology#anadolu#anatolia#hakas#khakassian#khakas#khakasia#xakas#khakasland#uygarlık#medeniyet#civilization#hazar#khazar#musevi#judaism#musevilik
2 notes
·
View notes
Text
AUGUST BEBEL: MUSEVİLİK, HIRİSTİYANLIK VE İSLAMİYET, ÜÇÜ DE AYNI IRKIN DİNİ OLARAK DOĞMUŞTUR
http://dlvr.it/SzRgc3
0 notes
Text
youtube
Normalde osmanlı imparatorluğu dediğin şey, kurucusu türk osman bey olan; italyan, bizans-yunan, slav, türk, moğul, arap, iran, çin, hint, kafkas,ermeni yahudi, kuzey afrika, mezopotamya vs karışımı kültürel etkileri bir imparatorluktu
Din olarak da ortodoks hristiyanlık, musevilik, ve islam aynı çatıda. Farklı eyaletlerden, bölgelerden oluşuyor
Bunun dengeleriyle oynarsan bir şeye benzemiyor güdük kalıyor
bugünkü gibi
Ya da sadece iran, arap afganistana middle easterne dönüşüyor vs
Aslında ne roma-yunan ne arap ne de iran, hint, çin kültürü tek başına varolabilen kültürler
Bunun mecburi sentezi, ve harmanı burada geçmişte yapıldı ve anlamı bitti artık da sadece kaos ve gerilim kaldı
İstenmeyen hayata dönüştü
Ne bir batılı, avrupalı ne de bir doğulu müslüman bunu bugünkü modern hayattan bakıp bunu algılayabilme kapasitesine sahip değil çünkü aşırı derecede komplike bir sentezdi, tarihçi arkadaşla o şekilde karar kılmıştık bir kere oldu bitti.
Bugün çirkin ve anlamsız geliyor, çünkü herkes kendine mal etmeye çalıştı.
0 notes
Text
Çokkocalılık (Poliandri) Nedir? İnsan Toplumlarında Bir Kadının Çok Sayıda Erkek ile Evlenmesi Ne Kadar Yaygındır?
Bir erkeğin çok sayıda kadın ile evlendiğini duymuş olabilirsiniz peki ya bir kadının çok sayıda erkek ile evlenmesini duydunuz mu? Aslında doğada çok sayıda türde "çokkocalı ilişki" (ya da bilimsel adıyla poliandri) görülmektedir. Evrimsel yönden bu durumunun neden geliştiğine dahil farklı görüşler mevcuttur. En fazla kabul görülen görüş, dişinin çok sayıda erkek ile çiftleşerek neslini devam ettirme şansını arttırmasıdır. Dişi kedilerin birçok erkek kedi ile çiftleşmesi, bu konuda verilebilecek bariz örneklerden birisidir; ancak bu, sadece bir üreme stratejisi değildir. Örneğin Galapagos şahinleri, insanların sosyokültürel yapısı içerisinde kurdukları işbirliklerine benzer şekilde, sadece dayanışma amacıyla da çokkocalı ilişkiler sergilerler.[1]
İnsan popülasyonlarında poliandri (çokkocalılık, İng: "polyandry"), diğer üreme stratejilerine göre daha nadir gözüken bir durum olmasına rağmen, anaerkil insan toplumlarda sıklıkla gözlemlenebilir. Eski tarihlerden beri genellikle Uzak Doğu Asya ve Güney Asya ülkelerinde, akrabalık örüntülerinin iktisadi ve siyasi boyutunda etkin bir rol oynamaktadır. Günümüzde çokkocalığın temel olarak yaygın olduğu iki bölge bulunur: Tibet Platosu ve Güney Pasifik Adaları (özellikle de Markiz Adaları).[2] Bu iki bölge kadar olmamakla birlikte, dünya çapında; Güney ve Kuzey Amerika, Afrika'da dahil olmak üzere 53 farklı toplulukta poliandri gözlemlenir.[3]
İnsanlar arasında poliandri, genellikle iki farklı şekilde gözükür: Bunlardan birisi, kadının çok sayıda farklı erkek ile evlenmesi, diğeri ise erkek kardeşlerin tek bir kadın ile evlenmesidir. Bu durum sosyolojik bakımından kültürel göreceli birçok avantaj getirmekle birlikte, cinsel yolla yayınlan hastalıklar için risk faktörüdür. Bu risk faktörü, eğer ki getirdiği kültürel avantajları dengeleyemeyecek olursa, tür içerisinde görülme sıklığının az olmasını (veya azalmasını) bekleriz. Gerçekten de gördüğümüz budur: Çin'deki anaerkil yapıya sahip 40 bin nüfuslu Mosuo halkından 232 hane üzerinde yapılan bir çalışmada, çokkocalı ilişkinin, hane başına doğumu arttırmadığı görülmüştür. Hatta popülasyon içindeki kadınların evlenmesine mâni olmasından ötürü, dolaylı yoldan nüfusun azalmasına sebep olmuştur.[4]
Çokkocalı evlilikler, eski Kelt toplumlarında kadınların daha fazla mülk sahibi olması için çok fazla erkek ile evlendirilmesi şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Kökeni oldukça eski olan bu tür evlilik şekli, MÖ. 2300 civarında Lagaşlı Sümer kralı Urukagina tarafından yasaklanmıştır. Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet gibi semavi dinlerde de bir kadının çok sayıda erkek ile evlenmesi yasaklanmıştır. İzole bir şekilde yaşayan geleneksel kabilelerde ise bu tür birliktelikler hâlâ görülebilmektedir.[5]
0 notes
Text
Başkan Erdoğan, Musevi vatandaşların Hanuka Bayramı'nı kutladı
Başkan Erdoğan, Musevi vatandaşların Hanuka Bayramı’nı kutladı
Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Musevi vatandaşların Hanuka Bayramı’nı kutladı. Musevilik inancına mensup vatandaşların Hanuka Bayramı’nı kutlayan Başkan Recep Tayyip Erdoğan, birlik ve beraberliği vurgulayan şu mesaja yer verdi: “Musevilik inancına mensup vatandaşlarımızın Hanuka Bayramı’nı en içten duygularımla tebrik ediyorum. Güçlü birlik, beraberlik ve aidiyet duygularıyla bir arada yaşadığımız…
View On WordPress
0 notes
Text
Kudüs'ün üç semavi din için önemi nedir?
Kudüs’ün üç semavi din için önemi nedir?
Kudüs, üç semavi din için de kutsal olması açısından Dünyada eşi, benzeri olmayan bir şehirdir. Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık… Bugün Dünya’daki üç büyük Semavi din için de Kudüs bir başlangıç noktasıdır. Yahudi krallığının kurucusu olan Davud’un başkent ilan ettiği şehir Kudüs’tür. Hz. İsa’nın çarmıhı sırtına yüklenip çile yolundan (Via Dolorosa) yürüdüğü ve çarmıha gerildiği, ardından…
View On WordPress
1 note
·
View note
Link
Altın Kapı'dan ayrılarak şehir içine geçiyoruz ve ben hatıralık hediyelerimi aldıktan sonra yemek yemeye gidiyoruz. Günther de ben de iyice yorulmuşuz. Yemek bittiğinde sabahleyin bizi Tel Aviv'den getiren şoförün verdiği numarayı arıyoruz. Kudüs'te tanıdığı taksicinin telefonumuzu beklediğini ve bizi bulunduğumuz yerden alıp Tel Aviv'e götüreceğini söylüyor ve gerçekten de konuşmadan 40 dakika sonra arabada oturuyoruz.
Arka koltukta Günther yorulduğunu ve kestirirse kusura bakmamamı rica ediyor. Kudüs'ün merkezinden çıkalı bayağı olmasına rağmen hâlâ trafiği ile boğuşurken, şöföre yol kenarında bulunan büyük duvarı soruyorum.
"Karşı taraf Ramallah" diyor şoför. "Pasaportlarınız yanınızdaysa geçebiliriz görmek isterseniz, ama kontrolü geçmek biraz sürer." Günther arkadan gözlerini açmadan uykulu bir sesle, "Bugünlük bu kadar yeter bence, ama sen bilirsin." diyor.
Hem vaktin geç olması hem de kontrolde kaybedeceğimiz zamanı düşünerek Batı Şeriya'ya gitmekten vaz geçiyoruz. Koskoca bir gün sadece en önemli yerleri görebildiğimizi düşünüyorum. Daha teferruatlı gezip, bilgi edinmek için çok daha fazla zaman harcamak gerekirdi. Görülecek yerler tabii ki bu kadar değil; Ne Bethlehem'i gördük, ne Masada Kalesi'ni, ne de Ölü Deniz diye bilinen Lut Gölü’nü. Şoförümüz çok konuşkan olmadığı için, Tel Aviv'e dönüşümüz gayet sakin geçiyor.
Yolda İsrail ve toplumu hakkında ne kadar az şey bildiğimi düşünüyorum. Özellikle toplumunun bir genellemede bulunulamayacak kadar karışık olduğunu, kısmen birbirine tamamen zıt anlayışların en dar alanda beraber yaşadıklarını fark ediyorum.
#Kudüs#hristiyanlık#musevilik#islam#mescid-i aksa#kubbet'üs sahra#kutsal kabir kilisesi#mea shearim#Shu'afat#mehane yehuda#zeytin dağı#cennetin krallığı#Falih Rıfkı Atay#haredi#orthodox musevilik#israil#theodor herzl#siyonizm#herzl#ağlama duvarı#muallak taşı
4 notes
·
View notes
Text
inanç konusu tartışılırken, dini değerler eleştirildiğinde "inancıma saygı göster" deniyor. yani dini değerleri eleştirmek saygısızlık olarak savuşturulmaya çalışıyor. aslında olması gereken saygı türü, inanç özgürlüğüne saygıdır. isteyen istediği değere inanabilmeli. özellikle devlet ve toplum tarafından inanç özgürlüğü saygıyla kabul edilip zorlanmamalıdır.
Tek bir Tanrı’nın varlığı inancı, Eliah, İlah, Allah, Tanrı, Yahveh– 4000 yıldır sürüyor. Tanrı’nın tarihsel öyküsü, aynı zamanda insanoğlunun mücadele öyküsüne denk düşüyor. Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet, Tanrı’nın iyi olduğunu iddia ederken, organize din şiddete ve kökü kazınamaz bir önyargıya sık sık katalizör oluyor. Bu müthiş, geniş çaplı ve orijinal inanç serüveninde, Karen Armstrong, toplumların tek Tanrı inancına olan mutlak sadakatini ve bunun yarattığı pek çok çelişkili görüşü inceliyor. Karşılaştırmalı, sıra dışı bir ibadet ve savaş öyküsü olan Tanrı’nın Tarihi bizi hayatımızın en temel gerçeğiyle yüzleştiriyor
Bizler inançsız yaşayamayan küçük şeytanlarız ve dünyamız da tarih öncesinden bugüne müşterisi hiç eksik olmayan bir inanç pazarı. Hal böyleyken, dört bir yandan ruhumuzu ve eylemlerimizi kuşatan bir imanın içine doğan biz aciz kullar, nasıl düşünebilirdik ilahsız bir kozmos’u. Payımıza düşen neydi? Ya komşuların mabuduna inanacaktık kati suretle ve bilemediğimiz bir cennetimiz olacaktı ya da üzerine düşünecektik sorgulanmaz kesinliklerin ve hakikati keşfetmek uğruna indirecektik putların zil çalan eteğini. Bu koşullar altında, kaçınılmaz olarak zatıma düşen Nietzsche’nin delisi olmaktı; pazar yerinin mahşerliğinde haykırarak koşmak: “Tanrı’yı arıyorum! Tanrı’yı arıyorum!” “Gökte ve yerde olan var mı hala?” Sonsuz bir hiçlikte mi yuvarlanıyorduk yoksa? Tanrı’nın tarihi, ne kadar merhametten dem vurulsa da ilahi olduğu kadar hastalıklı bir öyküdür. Diyelim ki, yeni yetme insan zihninin ilk vakitlerinde doğsun gün ışığımız, antik homo sapiens de moderni kadar hayalperest galiba, çocukluk düşleri görüyor yeryüzünün her bucağında ve büyütüyor her kavim kendi beşiğinde yavru kültünü. Daha çok ufak, pek sevimli ve gözleri âmâ, her yerde minik minik “pagan”cıklar, henüz kimse bilemez gelecekte dönüşecekleri sözde merhametli zalimi… Hayatı anlamlandırma gayesi, Yüce Varlık’ın kutsal hammaddesidir. İçinden çıkıp geldiği mitoslar, her biri gülünç serüvenler içerir. Bunu görememek gariptir. Dinin kökenleri, mitoslarda saklambaç oynar. Ve yazarın dediği gibi “İnsanoğlunun gerçekle arası pek iyi değildir.s.81” Ve zihin kendi ateşinden yaratır tapacağı tanrısını. “Öyle görünüyor ki tanrılar yaratmak insanoğlunun oldum olası yaptığı bir şeydir. s.26” Enuma Eliş’in Marduk’u nasıl da dönüşür Yehova’ya… “İnşası tamamlandığında, tanrıların hep bir ağızdan haykırışları eşliğinde Marduk tapınağın zirvesindeki tahta oturdu: “Burası Babil, Tanrı’nın aziz kenti, senin sevgili evin! S.33” “Benzer şekilde, Tapınak’ta oturan da ancak “Yehova’nın ihtişamı” olabilirdi. “Şüphesiz Enuma Eliş’e dayanan Tekvin’in ilk bölümündeki yaratılış öyküsü.. s.111 “Enuma Eliş’teki gibi yaratılışın altı gününü, yedinci günde bir dinlenme anı takip etmişti.s.112” vesaire.. Komşunun tanrısını allayıp pullayıp yeni bir tanrı haline getirilmenin dramatik sahnelenişlerinden biridir bu aslında. Sıkıntı yoktur başlangıçta, tanrılar kendi aralarında savaşsa da insanlar genellikle kardeş kardeş yaşarlar. Ta ki Yehova Tek Tanrı olma iddiasıyla diğerlerine gözdağı verene kadar. Aziz Pavlus, Yahudilikten Hristiyanlığı sancılı bir doğumla nasıl dünyaya getirdiyse, Hristiyanlık da zaman içinde, insan eliyle işlene işlene, bizzat akla zarar bir sancı haline gelmiştir. Baba, oğul ve kutsal ruh üçlemesi insan hayal gücü saçmalamasının doruk noktalarından biridir ve aradaki nüansların haklılığı için meydana gelen katliamlar hurafelerin insanı nasıl bir caniye dönüştürebileceğinin kanıtıdır. İslam’ın bu tek tanrı inancından evrilmiş olmasını pek kabul etmek istemeyiz. Aslında bir tüccarın sıklıkla ticarette karşılaştığı popüler inançlardan esinlenmesini ve bizzat kendilerinden soruşturarak İbrahim’in dinine yeni bir rol biçmesini duymaya tahammül bile edemeyiz. Yahudilerin takdirini yitirince kıbleyi onların Kudüs’ünden Arapların panteonuna geri almak sıkı bir rest doğrusu. Sonra merhametli tanrının buyruğu olduğu üzere gelsin bir yanda cihatlar bir yanda haçlı seferleri… İnsanın kendi köleliğini kutsaması ve bununla övünmesi şaşılacak şeydir. Tapınma kısaca budur. Dedim ki öyleyse, gelin masama Ey Tanrılar, bu işi konuşarak çözebiliriz. Gel dedim Mistiklerin Tanrısı, gel Filozofların Tanrısı, gel Reformcuların tanrısı ve sen de gel akıl çağının Aydınlanma Tanrısı.. Tüm kozlarınızı oynayın, ne varsa eteklerinizde dökülün. Filozofların Tanrısı bağırıyordu ağzından tükürükler saçarak “İnancınız olmadıkça anlamayacaksınız.” Dedim ki anlat o halde inancı ve anlamayı. Heybetliydi. “Çevremizdeki çokluk birincil bir tekliğe işaret eder ey gafil! Evrende akıl vardır ve akılcı bir evrende Koşulsuz Varlık’ın sanatsal izleri vardır. Varoluş hiyerarşisinin tepesinde bir İlk Hareket ettirici olmak zorundadır! ‘Bir şey, neden sonuç ilişkisi zincirini başlatmış olmalıdır.s.275,’ Yoksa yaşam, anlamını yitirir.” Hüzünlenir… Mistiklerin Tanrısı içmeden sarhoştur, sakince konuşur. Yanılıyorsunuz bay filozof, Tanrı’ya giden yol yalnızca akla bağlı değildir. Bizim diyarımız imgelemler diyarıdır. ‘İnsan bulunmayan veya henüz mevcut olmayan ama yalnızca olası olanı öngörme yeteneğine sahip tek hayvandır. Duygu ve mantıklı kanıtlarla algılanamaz kalan Tanrı’yı kavramamızın tek yolu, imgelemci zihnin ana işlevinin yorumlanmaları olan simgelerin aracılığıyladır. S.342” Reformcuların tanrısı hiddetle yumruğunu masaya indirir. “İnancın bilgiye, bilime ve kesinliğe gereksinimi yoktur. O’nun hissedilmeyen, denenmeyen ve bilinmeyen iyiliğine serbestçe ve neşeyle teslimiyet yeter.s.400” Fakat sözlerinden kan damlıyordu. “Dinsel değişim kaçınılmaz olarak gelecektir. Günahkarların terk edilmiş ruhlarını kurtarmak için şiddet ve acı dolu dramayı yaşamak zorundayız.” Aydınlanmanın tanrısı kaşlarını kaldırıp konuşmaya dahil olur. “Tanrı’nın varlığını kanıtlamak olanaksızdır; ama aynı biçimde akılcı olarak varlığını reddetmek de olanaksızdır. Tanrının ne olduğunu ya da olup olmadığını bilmekte yetersiziz. Akıl bu soruya cevap veremez. Sonsuz kaoslar bizi ayırır. Bu sonsuz uzaklığın en uzak ucunda yazı ya da tura gelecek fırıl fırıl dönen madeni para var. Nasıl bahse tutuşacaksınız?” s.428. Nihayetinde, mucizelerle uğraşan bir Tanrı’nın çocuklarımızı korkuttuğumuz gulyabanilerden bir farkı yoktur.s.487, “sevgili dostlarım cehaletinizi kabul edin.” Der ve masadan kalkmaya davranır. Fakat Nietzsche’nin delisi koşarak masaya yaklaşır: “Tanrıyı arıyorum. Tanrıyı arıyorum.” Deli gözlerini kibirli Tanrılara diker “Tanrı nereye gider ki?” Tanrılar birbirlerine bakar. Deli bağırır: “İşte söylüyorum. Onu öldürdük, siz ve ben! Hepimiz onun katiliyiz.” S.505 Tanrının ölümüyle, kendisi “fosilleştirilmiş insan inançları ve modası geçmiş davranışlardan uzağa, dünyanın bir ucuna fırlatılmıştır.” S.502 Kierkegaard. Zihnimde cereyan eden yansımalar o kadar fazla ki, devam etsem bu kitaptan bir novella çıkartabilirdim. Evet, tektanrıcılığın gelişim süreçlerini içeren tartışmayı özü itibariyle düşünürlerin bakış açısıyla masaya getirdim. Çılgınca mı? Pek önemli değil. Sonuç itibariyle bizim için Mevla ölmüştür.
Beynin Evrimi ve Tanrıların Ortaya Çıkışı Dünyanın her yerinden dinler ve mitolojiler Tanrı’nın ya da tanrıların insanları yarattığını öğretirken ateist, hümanist ve materyalist eleştiri dinin bir insan icadı olduğunu ileri sürerek teolojiyi baş aşağı çevirir. Bu kitapta, E. Fuller Torrey, temel soruya verdiği yanıtla tanrıların kökenini insan beynine yerleştiriyor ve dinî inancın evrimin bir yan ürünü olduğunu ileri sürüyor İlk olarak Charles Darwin tarafından ileri sürülen bir fikri temel alan Torrey, tanrıların ortaya çıkışının çeşitli evrimsel etkenlerin rastlantısal bir sonucu olduğuna dair kanıtları sıralıyor. Antik kafatasları ve insan ürünü eşyalardan beyin görüntüleme, primatoloji ve çocuk gelişimi çalışmalarına kadar çok çeşitli kaynaklardan gelen verileri inceleyen bu kitap, yeni bilişsel becerilerin nasıl yeni davranışlara yol açtığının izini sürüyor. Örneğin otobiyografik hafızanın gelişimi rekabet avantajı sağlarken aynı zamanda ölümlülüğün kavranmasına, ölüme bir alternatif olduğuna dair inancın reddine de sebep olmuştur. Torrey, tanrıların ortaya çıktığı zamanları açıklayan nörobiyolojik gelişimi ayrıntılı bir şekilde ortaya koyuyor ve arkeolojik buluntuları bilişsel gelişimle ilişkilendiriyor.Bu kitap direk olarak inancı reddetmiyor, aksine dinî inancı beynin evriminin kaçınılmaz bir sonucu olarak sunuyor. Evrimsel nörobilime dair açık ve anlaşılabilir açıklamalar sunan kitap, en derin gizemlerimizin mekanizmalarına yeni bir ışık tutacak. Dinlerin nereden geldiği konusuna yeni bir ışık tutmuş Dinî faaliyetin evrilen ayrıntılarına ilişkin arkeolojik ve antropolojik kanıtları insan beyninin nörobiyolojik evriminin fosil kanıtlarıyla ve o evrilen beyin içindeki insan zihninin evrimine dair psikolojik kanıtlarla birleştiren ustalıklı bir sentez.. İnsanın en büyük hayal arkadaşının adı nedir sorusuna verilecek cevap nedir? Tanrı kavramı ilkçağ insanında insan egosunun bittiği yerde başlayandır; ki bununla bağıntılı olmasa da antik tanrılar her zaman egoisttir. insanın eksiğidir. insan ve doğanın bölümünden kalan artık sayıdır. insanın insanda bulamadığını kendi dışında aramasıdır. her insan fetişisttir; ki bununla da bağıntılı olmasa da antik tanrılar da fetişdir, egoizm be fetişizm insana özgü olsada insanın aklındaki tanrıya ithaf edilen özellikler le de bu katagoriye girer…
20 notes
·
View notes
Photo
"Türk Dünyası ile Musevilik Arasındaki Köprü: Hazarlar" | Dr. Timur B. Davletov | Şalom Gazetesi | 08 Şubat 2023, Çarşamba ↘️↘️↘️ https://twitter.com/aronberk/status/1629506781301841921?t=-x7fMCRx-j7q1Yr85lrzpA&s=19 ↘️↘️↘️ https://www.salom.com.tr/haber/124587/turk-dunyasi-ile-musevilik-arasindaki-kopru-hazarlar @ndavletovart @TimurBDavletov @shamansociology @samandoganinsifasiuyaninca @samanmasallari @bilgekam https://www.instagram.com/p/CpF3RIuoygm/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
Photo
#adnanoktar #diyorki #Allah #aşk #sevgi #imtihan #deneme #kader #türkiye #dünya #müslümanlar #islam #hristiyanlık #musevilik #inanç #insanlık #kuran #maneviyat #dinler #peygamberler #allahdostları #şehitler https://www.instagram.com/p/B9-uED2H--V/?igshid=1e3z43c88rt25
#adnanoktar#diyorki#allah#aşk#sevgi#imtihan#deneme#kader#türkiye#dünya#müslümanlar#islam#hristiyanlık#musevilik#inanç#insanlık#kuran#maneviyat#dinler#peygamberler#allahdostları#şehitler
0 notes