#Hilafet sistemi
Explore tagged Tumblr posts
zerihcom · 16 days ago
Text
Hilafet, Ümmetin Değişim Projesidir Aksine Farzların Tacıdır
1 minute Kaynak: Hizb-ut-Tahrir Bu başlık altında, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti, düzenli olarak gerçekleştirdiği Ümmet Meseleleri Forumu düzenledi. 1342 Hicri yılında Hilafetin yıkılmasının 104. yıl dönümünü anmak amacıyla Recep ayında böylesi bir forum düzenlenmesi amaçlanmıştır. Forumda iki sunum yapıldı; birinci sunumu, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Encümen üyesi Avukat Hatim Cafer…
0 notes
veronikaolmekistiyoo · 1 year ago
Text
dunyadaki en boktan adalet sistemi bu ülkede çıldıricam şimdi sinirden (şeriat isteyenin de amk hilafet isteyenin de amk) gercekten medeni kalamıyorum şu şartlarda (din sömürüsü yapan herkesin amk) teşekkürler
9 notes · View notes
baybaykus · 1 year ago
Text
BU DEFA İŞİMİZ ÇOK DAHA ZORDUR
Bugüne kadar, 11 defa ekonomik kriz yaşadık. Ama bugün yaşamakta olduğumuz kriz öncekilerden çok farklıdır. Zira önceki krizlerde yalnızca ekonomik dengeler bozuktu ve ekonomik istikrar programları ile Türkiye krizlerden çıktı. Bu gün ise bir istikrar programı yok, IMF desteği yok ve daha da önemlisi siyasi, sosyal dengeler de bozuktur...
1.Toplumda kamplaşma tırmandı. Siyasi İslamcılık, yani siyasette dini referansların kullanılması ve şeriat talepleri yaygınlaştı. Anayasaya göre; ���Türkiye demokratik laik ve sosyal hukuk devletidir.” Buna rağmen şeriatı tartışmak, şeriata gidiş olarak algılanıyor. Dahası eğer bir ülkede şeriat tartışması varsa, kimse kimin ne söylediğine bakmaz, herkesin aklına İran, Afganistan gelir.
Bu gidişat; yerli ve yabancı sermayeyi, vasıflı iş gücü ve genç kabiliyetleri ürkütüyor. Sermaye olarak döviz girmiyor ve tersine yerli sermaye de çıkıyor. Döviz sorunu tırmanacaktır.
Devletin yapması gereken; anayasaya ve yasalara aykırı olarak, adliye koridorlarında atılan şeriat sloganlarını, mitinglerde açılan hilafet bayraklarını önlemektir.
2.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının ve Anayasa Mahkemesi kararlarının askıya alınması, hukukun üstünlüğünü ve yargı bağımsızlığını endişe edilecek noktaya getirmiştir. Bu durumun tespiti için uluslararası kuruluşların ve AB’nin anketlerine ve uyarılarına gerek yoktur. Her şey ortadadır açıktır. Bunun içindir ki, sermaye mülkiyet güvencesi endişesi taşıyor ve dışarı çıkıyor. Yabancı sermaye gelmiyor. Yatırım yapılmıyor. Ekonomi durgunluğa girdi.
Hukukun üstünlüğünü yeniden tesis etmeden, güven oluşturmadan şöyle veya böyle bu krizden çıkamayız.
3.Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün açıkladığı Yolsuzluk Algı Endeksi’nde Türkiye 180 ülke arasında 115. sırada yer aldı. Mısır, Zambiya ve Gambiya gibi ülkelerin gerisine düştü.
Yolsuzluk Algısı Endeksi, 1995 yılından bu yana Uluslararası Şeffaflık Örgütü tarafından her yıl yayımlanan bir rapordur. Bu raporu bütün dünya dikkate alır.
Türkiye’de 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk skandalı yaşandı. Bu dönemde yürütülen, yolsuzluk ve rüşvet operasyonu bazı kamu kurum ve kuruluşları ile aralarında dört bakanın da yer aldığı kamu görevlilerinin görevi kötüye kullanma ve rüşvet ile suçlandığı soruşturmalardır.
Türkiye o günden beri belini doğrultamadı. Çünkü;
*Yolsuzluk, haksız rekabet yaratır. Piyasa ve fiyat düzenini bozar.
*Yolsuzluk siyasette yozlaşma yaratır ve sistemin çalışmasını engeller.
*Yolsuzluk hükûmetlere olan güven kaybına neden olur, sermaye hareketlerini ve yatırımları engeller.
Yolsuzluğun panzehri, demokrasi, kurumsal devlet ve devlette şeffaf yönetim, denetim ve özel sektörde kurumsallaşmadır.
4.Kurumsal yapılar bozuldu. Başkanlık sistemi demokraside tahribat yarattı. İdeolojik devlet ve eğitim, kurumsal yapıyı bozdu. Devlette israf var. Verimlilik düştü. Yetiştirdiğimiz vasıflı iş gücü beyin göçü olarak dışarıya gidiyor.
Krizle baş edebilmek için; kurumları yeniden kurumsal statüye sokmak gerekir.
04 Şubat 2024
Esfender KORKMAZ
KAYNAK: https://yenicaggazetesi.com.tr/
4 notes · View notes
gundemarsivi · 9 months ago
Text
Tumblr media
Görgüsüzler Çağı Görgülülerin Tutsaklığı
✍🏻 Anıl Güven
https://www.gundemarsivi.com/gorgusuzler-cagi-gorgululerin-tutsakligi/
“… Liberalizmi doğuran yalnızca burjuva değil, toplum içindeki değişik sınıfların toplu çelişki ve dinamikleridir. Bu çelişki ve dinamikler ise temelde modernizasyonla birlikte ortaya çıkmıştır. (…) burjuva tek başına kendi çıkarları doğrultusunda farklı siyasi yapılarla uzlaşmaya gidebilir.“ (*)
Dünyanın Doğusunda, yaşam Tanrı ve Din algısı üzerinden tansıklarla iç içe geçmiş bir biçimde yaşanmaktayken; Batı ve Kuzeybatı Seküler çağın gereklerini olabildiğince uygulanmaya koymuştu.
Sömürgeci, işgalci güçlere karşı yeryüzü tarihinde ilk Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı verip, devlet kurmuş olan atalarımız, süreç içerisinde çağdaşlaşma ve aydınlanma yolundaki, ivmesi olağanüstü olan gelişmelerle ulusumuzu dinin çöl karanlığından kurtarıp LAİKLİK ilkesi ile yapılandırılmıştı. Saygın uluslar topluluğu içinde bir HUKUK DEVLETİ olarak yerimizi almıştık.
Ulu Önderimiz Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk‘ün ölümünün ardından dünyada yeniden esen savaş rüzgarlarından dolayı bir biçimde etkilenen ülkemiz, Faşizme teslim olmamak için olağanüstü mücadele etti… II. Dünya Savaşı’nda halkın yaşadığı kısmi yoksulluk; siyasal yapı içerisindeki İslamcılar için büyük bir fırsatı da beraberinde getirdi.
İsmet İnönü’nün çok partili hayata geçme kararı uluslararası arenada alkışlarla karşılanırken, ağızları sulanan sömürgeci güçler LİBERALLER ile hemen yatağa girdi!…
“İnsan akıllı varlık değildir.” (**)
Siyasal erkin yeni iyesi SAYLAVLARI bir anda her türlü gücün varlığını kendilerinde görmeye başladılar. Ülke yararına olan, Yatırımları durdurdular. Yerli üretimi yoksayıp ABD’nin (tavşana bak, burada!) babacan önermelerine: ”Buyurun gelin. Ne isterseniz yaparız!“ söylemine dek uzanan süreçten sonra; sağ muhafazakâr kesimi acıya boğan, 1960 askeri darbesi İslamcı kesimin sömürgeci odaklarla geliştirdikleri ileriye dönük İslamcı Türkiye hayallerini kesintiye uğrattı!
Bir devleti, dolayısıyla toplumu bir arada tutan:
İktisadi sermaye
Kültürel sermaye
Sosyal sermaye
Simgesel sermaye (***) dir.
Türkiye Cumhuriyetini kuran yönetsel erk, bunların tamamının içini doldurabilecek nitelikteki insanlardan oluşuyordu. “Uzak Asya’dan gelip Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.” (****) Demesini bilen, soy bilincine erişmiş, çağının ‘kutsal’ insanlarıydı!
Okuma yazma oranının % 10’larda olduğunu saptayan yöneticiler daha Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın başında EĞİTİM seferberliğine başlamıştı.
Toplumdaki bireylere ekinsel varlıklarını belletirken, sosyal gelişmelerinin önünü açarak kendi habituslarını kurmaları gerekliliğini öğreten bir eğitim sistemi kurulmuştu. (Köy Enstitüleri aracılığıyla yaşam kalitesi tabana yayılması istemlendi.)
Seküler yaşam biçiminden mutlu olmayan, inanç bağlamında yaşam alanlarını Tanrı-Din iç içeliğinde buluşturmak isteyen; özgür birey algısına iye olmamak üzere direnç gösteren İç Anadolu insanı tarikat ve cemaatler aracılığıyla hızlıca kul olma yoluna girdiler.
Günümüzdeki yönetsel siyasal erk 22 yıldır bu kitle tarafından ayakta tutulmakta. Halife ve hilafet özlemi son yerel seçimlerde belirgin bir biçimde inişe geçmiş olsa da bu topraklarda kişisel habitatını kuramamış % 20’lik bir kesim bütün bir ulusun kaderini iç savaşa doğru çekmekte olduğunun kısmen bilincinde!
Dinsel söylemlerini her geçen gün yoğunlaştıran bu yapı, liberallerle Ulus devletin varlığından hoşnut olmayanlarla, Türkçe resmi dilin dışında dillerle teslimiyeti isteyen USA-İngiltere-AB beslemesi ayrılıkçı odaklar el ele Türk varlığına ve onu bir arada tutan değerlere acımasızca saldırgan tutum ve eylemlerde bulunuyor…
Bağnazlaştıkça bağnazlaşan bu kesime karşı direnmenin hak olduğunu unutmadan direniş geliştirmeliyiz.
Anıl Güven
Atina
Kaynakça:
(*) Goeff Eley
(**) Pierre Bourdieu
(***) Pierre Bourdieu
(****) Nazım Hikmet
#Emperyalist #İslamPolitikaları #laiklik #Liberal #Muhafazakarlar #Sekülerlik #siyasalislam #Siyaset #toplum #TürkiyeSiyasetTarihi #TürkiyeninSiyasalSosyolojisi
0 notes
caginmumineleri · 3 years ago
Text
Tumblr media
Laikçi bir grup tarafından, cinsiyet eşitliğini savunan, aklı, fıtratı, vahyi ve vicdanı yok sayan bir avuç din düşmanları, Bursa’da bir okul müdürü sırf “Kız ve erkek öğrencileri ayrı sıralarda oturtun.” Talimatını verdiği için görevinden uzaklaştırmak istediler. Üstelik çocukları resim ve heykel önünde secde ettirenler, minik öğrencileri modernleşme adı altında dansöz gibi oynatanlar ve Allah Rasulüne ve Meryem annemize iftira atanlar ve daha nice din düşmanları görevlerinin başındayken!
Bu hadiselerde zayıf açıklamalarla olayı geçiştiren Milli Eğitim Bakanlığı ise laik kemalistlerin ve fonlu medyanın yaygarası ile müdürü görevden aldı. Sonrasında ise gelen tepkilerin ardından sırf daha fazla dikkat çekmemek için yeniden görevine iade etti! Ancak bizler bir kez daha gördük ki laik kemalistlerin İslam’a olan düşmanlıkları hiçbir zaman bitmeyecek. Onlar düşmanlıklarını alenen yaparak hiçbir şekilde kinlerini gizlemiyorlar. Laikliğin ve laik eğitim sisteminin savunuculuğunu her daim yapıyorlar. Fakat, yaklaşık bir asırdır uygulanmakta olan laik eğitim sisteminin bizleri ne bilimsel olarak, ne teknolojik olarak geliştirdiğine şahit olduk. Alenen ortadadır ki; bu eğitim sisteminin meydana getirdiği tek şey düşünmeyen, sorgulamayan, araştırmayan ve de her türlü manada çöküntü içinde olan mevcut nesildir. Çünkü bizler muasır medeniyetler seviyesine ancak; insanın fıtratını, doğasını ve ruhunu ele alan doğru ve nizami bir sistemle ulaşırız. Lider bir nesil de ancak İslam'ın eğitim sisteminin tatbik edildiği bir eğitim sistemi ile mümkündür. Bu da sadece Raşidi Hilafet Devletinin yeniden ikame edilmesi ile vuku bulacaktır. Çünkü; fıtrat, akıl, vicdan ve vahiy bunu gerektirir.
2 notes · View notes
belkidebirharfimben · 5 years ago
Text
Hz. Muaviye'ye 'radyallahu anh' denilmez mi? (3)
"Ömer İbnu'l-Hattab (r.a.), Umeyr İbnu Sa'd'ı Humus valiliğinden azledince, yerine Hz. Muaviye'yi (r.a.) tayin etti. Halk: Umeyr'i azledip Muaviye'yi mi tayin etti, diye mırıldandı. Umeyr (r.a.) ise: Muaviye'yi hayırla yâdedin. Zira ben Resulullah aleyhissalatuvesselamın 'Allahım onunla (insanlara) hidayetini ulaştır!' dediğim duydum, dedi." Kütüb-i Sitte, Hadis No: 4478 Arkadaşlar, evvelki yazılarıma yapılan bazı yorumlardan ötürü, daha başlarken bir noktayı açıklığa kavuşturmak istiyorum: Hz. Muaviye'nin 'radyallahu anh' denileceklerden olduğu 'şu ahirzamana kadar' Ehl-i Sünnet mabeyninde 'netameli' bulunmuş bir konu değildir. Mevzuun gerek İmam-ı Gazalî'nin İhya'sında, gerek İmam-ı Rabbanî'nin Mektubat'ında ve gerekse diğer makbul/muteber kaynaklarımızda nasıl ele alındığını incelerseniz 'netameli' hiçbir noktaya rastlayamazsınız. Hz. Muaviye'nin bir sahabi olarak 'hürmete layık olduğu' gayet açıktır. İttifakla da beyanlıdır. Ulemamızın bu meseleyi medar-ı bahs etmeleri, kendi aralarında tartışma konusu olduğundan değil, şia vb. bid'a fırkaların mü'minlerin kafalarını/kalplerini karıştırmalarına engel olmak içindir. Elhamdülillah. İşte biz de bugün o salih seleflerimizin izlerini takip ediyoruz. Rabbim, ne bu dünyada ne ötekisinde, dudaklarımızı ayak izlerinden kaldırmasın. Âmin. Bediüzzaman'ın da bu müceddidler kervanının bir halkası olduğunu hatırlarsak, elbette, ondan da bu hak yoldan başkası sâdır olmaz. Başka muradı olamaz. Zaten, hemen bir önceki yazıda bir parça analiz ettiğimiz, Hz. Ali radyallahu anhın duruşunu 'azimet' Hz. Muaviye radyallahu anhın duruşunu ise 'ruhsat' noktasında ele alması, 'her ikisini de' İslam dairesi içinde gördüğünün delillerinden birisidir. Mezkûr kavramlar hakkında küçük bir özet geçersem: Azimet 'asıl hüküm'dür. Ruhsatsa şartlarına bağlı olarak uygulanabilecek 'geçici kolaylık'tır. Sözgelimi: Domuz eti yemek normal şartlarda haramdır. Fakat zorunluluk oluştuğunda, ölüm tehlikesiyle karşılaşıldığında, zaruret miktarı kadar yemek ruhsatlıdır. Bediüzzaman'ın Hz. Muaviye radyallahu anhın seçimi hakkında yaptığı analiz de budur: "Hazret-i Muaviye ve taraftarları ise, hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeyi saltanat siyasetleriyle takviye etmek için azimeti bırakıp ruhsatı iltizam ettiler, siyaset âleminde kendilerini mecbur zannedip ruhsatı tercih ettiler, hataya düştüler." İleride, inşaallah, konuyla ilgili diğer metinleri incelerken de göreceğiz: Bediüzzaman'ın, doğrudan veya dolaylı olarak, Hz. Muaviye radyallahu anhı dışlayan, suçlayan, tezyif eden, hakaretamiz hiçbir ifadesi yoktur. Kendisi hakkında hem 'hazreti' hem de 'radyallahu anh' ifadelerini kullandığı sabittir. Bugün, güya Ehl-i Beyt sevgisi namına veya aşk-ı demokrasi ile Hz. Muaviye düşmanlığı yapanlar, Bediüzzaman'ın berrak metinlerini kirli gayelerinin aracı kılmaya çalışmaktadırlar. Bunlara karşı Üstadımızı ve Nurlarını korumak elbette vazifemizdir. Ben de vazifem bilirim. Talebeliğimin hakkını verebilmek için de beyan ederim. Yaptığımın 'ihtilaf çıkarmak'la bir ilgisi yoktur. Böyle mevzulardan ihtilaf çıkıyorsa muhalefet edenler düşünmelidir. Mustafa Kemal'in kızıp "Aramıza ihtilaf verdin!" demesi Bediüzzaman'ı namaz davasından vazgeçirebildi mi? Hatırımızda yanlış kalmasın. Haklı olanlar vazgeçmez arkadaşlar. Kuvvet haktadır. Yanlışta olanlar hatalarını görüp vazgeçmeliler. Evet. Biz de ittifak istiyoruz. Amma 'hakta ittifak' istiyoruz. Ehakta ihtilafa açığız diye bâtılı da koynumuza alıp saracak değiliz. Sahabeye tân edenler ise elbette ki bâtıldır. Şimdi, ihtilaf mevzuunu ardımızda bırakarak, Mustafa Özel Hoca'nın Roman Diliyle Siyaset kitabına götürmek istiyorum sizleri. Bu metni önemsiyorum. Zira belki kimilerimizde varolan 'saltanat düşmanlığı' bu satırlarla birlikte bir parça zail olacak. Veyahut bir parça anlayış/empati kalplerimize dolacak. Çünkü Mustafa Hoca da aynı yollardan geçmiş. Onun bu noktada fikrini değiştiren ise merhum Cemil Meriç olmuş: "Gençlik yıllarımın yüksek gerilim hatlarından biri, kalbim Osmanlı diye çarparken, aklımın Cumhuriyet'ten yana olmasıydı. Atalarımız 'büyük işler' başarmış ve hayal edebildiğim kadarıyla 'âdil bir yönetim tarzı' geliştirmiş olsalar da, bir fikir olarak cumhuriyet bana daha sıcak, daha insanî geliyordu. Halkın kendi kendini yönetmesi, çoğunluğun (cumhurun) yönetime aktif katılımı ve kendi reisini seçmesi sultanlıktan, tek kişi veya zümre yönetimlerinden daha iyi olmalıydı! Cemil Meriç'le sohbetlerimiz meseleyi zihnimde 'tarihselleştirmeye' yaradı. Tarihsel şartların her türlü yönetime müsait olmayabileceğini; meselenin yönetim biçiminden çok, içerik ve ilkeleri olduğunu... kavradım. Herhangi bir zaman ve/veya mekanda, halkın yönetime doğrudan katılımı için hızlı ulaşım ve iletişim şarttı. Dolayısıyla zaman-ı kadîmde katılımcı yönetişim ancak bir şehrin sınırları dahilinde mümkün olabilir. Mesela: Olsa olsa Atina veya Medine demokrasilerinden söz edebilirdik. Yönetilen alan genişledikçe, demokrasi fiilî bir imkansızlık haline geliyordu. Ayrıca her türlü yönetimin iyi ve kötü uygulamaları vardı. Aristo ta 2400 yıl önce iyi tek-kişi yönetimlerine 'monarşi' derken, kötüsüne 'tiranlık' dememiş miydi? Keza, iyi azınlık yönetimi 'aristokrasi' kötüsü 'oligarşi.' İyi çoğunluk yönetimi 'politeia' kötüsü 'demokrasi.' İyi olmanın başlıca kıstası, nalıncı keseri gibi hep kendine yontmamak, halkın refah ve huzurunu kendi çıkarlarına tercih etmekti. Aristo'nun 'olumsuz demokrasi' tasavvurunun günümüzdeki 'demokrasilerin' onda dokuzuna uygulanabileceğine hiç şüphe yok. Politeia ise halka ve yasaya gerçekten saygılı demokrasi demektir ki aramakla bulunmaz!" Bu metinden hareketle düşünelim şimdi. İktidar yaklaşımımızı ne belirliyor? Kur'an'ın emir buyurduğu gibi meşveret, adalet, merhamet vs. gibi değerler mi? Yoksa biz de Batı'dan sipariş edilen hazır şablonlar üzerinde mi 'iyimizi/kötümüzü' şekillendiriyoruz? Okuyanlar anımsayacaktır: Bediüzzaman sonrasında maruz kalınan yönetimler yanında II. Abdülhamid merhumun saltanat dönemini 'yanlış hedef' olarak işaretler: "Zannederim, asr-ı âhirde İslâm ve Türk hürriyetperverleri, bir hiss-i kablelvuku ile bu dehşetli istibdadı hissederek oklar atıp hücum etmişler. Fakat çok aldanıp yanlış bir hedef ve hatâ bir cephede hücum göstermişler." Başka bir yerde de Namık Kemal merhumun II. Abdülhamid'e söylediği şiiri 'Şu hürriyet perdesi altında müthiş bir istibdadı taşıyan şu asrın gaddar yüzüne çarpılmaya lâyık iken ve halbuki o tokada müstehak olmayan gayet mühim bir zâtın yanlış olarak yüzüne savrulan kâmilâne şu söz...' olarak zikreder. Peki bütün bu uyarılarla mürşidimizin bizi ayıltmaya çalıştığı şey nedir? Mevzu tek başına bir 'sistem' meselesi değildir. Saltanatın yerine büyük umutlarla gelen meşrutiyet de 'tek parti diktasına' uygun bir şekle sokulabilir. Belki biraz da bu yüzden Kur'an ve sünnet bize herbir yanı belirgin bir devlet sistemi öğretmez. Devletin halkına karşı gözetmesi gereken şeylerin altını çizer. Ancak bu sistemin içeriğine dair naslarımızda kesinleşmiş şablonlar bulamayız. Zira İslamî yönetim şablon işi değildir. Hem bir miktar zamana, sosyolojiye veya imkana bağlı da birşeydir. Şartlar elverdiğince geliştirilecektir veya uygulanabilecektir veyahut geliştirilerek uygulanabilecektir. Evet. Kaynaklarımız bize Hz. Muaviye radyallahu anhın Sıffin Savaşı ahirindeki belirsizlik ortamı oluşuncaya kadar hilafet iddiasında bulunmadığını söylüyorlar. Başlarda o da, tıpkı Hz. Aişe, Hz. Talha ve Hz. Zübeyir radyallahu anhum ecmain gibi Hz. Osman'ın katillerinin bulunması için isyan etmişti. Yanlış bir içtihad ile savaşa girmişti. Fakat Sıffin Savaşı'nın bidayetinde hilafet iddiası yoktu. Nihayetinde bu iddia şekillendi. Zamanını nasıl okudu bilemiyoruz. Fakat Hz. Osman radyallahu anhın katliyle başlayan fitne sürecinde fetihlerin durduğunu, müslümanların bütün enerjisini iç kargaşaların yönettiğini, gayet iyi biliyoruz. Şaşırmayalım. Bu sürecin son buluşu Hz. Muaviye ile Hz. Hasan'ın arasındaki anlaşmayla oluyor. O zaman dahi Muaviye radyallahu anhın niyeti saltanat değil. Hz. Hasan'la yaptığı anlaşmada vefatından sonra onun geçmesi maddesi var. Ancak, dediğim gibi, hayat sürüyor. Yanlış veya doğru. Zamanını okumaya devam ediyor. Ve yine bir içtihad neticesi 'hilafeti saltanatla aşılamak gerektiğine' karar veriyor. Fakat bu kesinlikle güç tutkusundan doğmuyor. O da kendince İslam'ın bekasını burada görüyor. Kanaatinde yalnız da değil üstelik. Kusurlu bir misal olmakla birlikte kullanmaktan çekinmeyeceğim: Nasıl bugün bir hükümet parlamenter sistemi 'devletin işleyişini zorlaştırdığı için' tüm demokrasi temalı eleştirilere rağmen 'başkanlık sistemine' çevirebiliyor; aynen öyle de; Muaviye radyallahu anh da yaşanan fitnelerin hitamını 'hilafeti saltanatla aşılamakta' görüyor. "Yanlıştı!" diyebiliriz. Ehl-i Sünnet uleması da diyor zaten. Ama artniyetli bir iş değildi. İfrat etmeyelim. Bugün İstanbul'da misafiri olduğumuz Ebu Eyyüb el-Ensarî Hazretleri dahi Yezit'in ordusuyla buralara kadar gelmiş, şehit olmuş, bizi beklemiş. Eğer, bu hilafet-saltanat meselesinde haddimizi aşarsak, kemlik edersek, böylesi çok güzide sahabiyi inciteceğiz. Onlar kendi zamanlarında hakikatin hakkını verdiler. Hatalarıyla-sevaplarıyla ellerinden geldiğince doğruyu yapmaya çalıştılar. Bugünden bakıp asıp-kesmek, onlara yol-yordam öğretmek, hâşâ, haddimiz değil. Hakkımız da değil. Böyle yapanlar ahiretleriyle oynuyorlar. Ben de bu yazıları "Aman öylelerden olmayalım!" diye yazıyorum. Yoksa ihtilaf çıkarmakla falan işim yok. Allah korusun.
15 notes · View notes
zamsas · 4 years ago
Text
İnsanın kalkınması için külli fikre ve fikri kaideye ihtiyacı vardır…Bu fikir veya fikri kaide, eşya hakkındaki mefhumları verir…
Eşya hakkındaki mefhumlar, insanın davranışlarını düzenler
http://meerstr11.blogspot.com/2017/01/rasidi-hilafet-istiyorum-kaideler-ve.html
KAİDELERLE SAĞLAMA. YILLARIN KONUŞULMAYANLARI...!
Suçu ve suçluyu övme,!!!
Hesap yaparken matamatiksel işlem yaparken doğrumu yanlışmı diye nasıl sağlama yapıyorsan fikirleri de kaidelerle sağlamasını yapacaksın.
https://facebook.com/permalink.php?story_fbid=973883253063076&id=100013242319421
İnsan arzı imarla mükelleftir.
FETRET DEVRİ....KAOS...
https://bredaholland.blogspot.com/2019/04/insan-esya-ve-vakia-ile-olan-iliskisi.html
ŞEYTANIN SON KALESİ SON KOZU HİLAFET
ALLAH'IN SİSTEMİ ZEMBİL İLE İNMEYECEK
Sen gereğini yapmazsan ilahi adalet sana bela gönderir
Yeni zamanları kim inşa ederse gelecek de onun olacaktır
Ya değiştirirsiniz, ya
https://t.co/VRVESkOcdh https://t.co/nLsC3r4deK https://t.co/QMjFfJTz8W
Tabî ki şu-anda iyice zıvanadan çıkmış olan Dünyâ’yı tâmir etmek kolay değildir ve çok zordur.
İnsanlığın kurtuluş istikameti
DÜNYA LİDERLERİNE,SENARİST VE OYUNCULARA DUYURULUR..!
https://facebook.com/permalink.php?story_fbid=890634411387961&id=100013242319421
Bilginin önemi..
https://www.instagram.com/p/CDUJkmSp_T-/
https://twitter.com/huseyinsasmaz/status/1289259281703792640?s=19
Veri
bir araştırmada, bir tartışmada, bir akıl yürütmede sonuca ulaşabilmek için gereken ilk bilgi.
"Matematikte veriler belli olduğu için çözüm kolaydır"
2.
bir sanat ya da yazın yapıtına temel olan ana ilkeler.
1 note · View note
abdullahimamoglu-blog · 6 years ago
Photo
Tumblr media
Haber - Yorum
Krizlerden Uzak Bir Hayatın Garantörü Ancak İslam Nizamıdır
Haber:
“Dünya genelinde yaşanan ekonomik krizlere dikkat çekmek ve çözüm önerileri sunmak amacıyla #İstanbul’da “İslam İktisat Konferansı” düzenlendi. #KöklüDeğişim tarafından düzenlenen konferansa birçok farklı İslam ülkelerinden konuşmacı ve misafirler katılım sağladı. Konferansta genel anlamda dünyada yaşanan, özelde ise İslam ülkelerinde yaşanan ekonomik, siyasi, kültürel krizlerin sebepleri ve çözüm önerileri ele alındı.” (https://ilkha.com/…/istanbulda-islam-iktisat-konferansi-duz…)
Yorum:
Tarih #3Mart1924’ü gösterdiğinde İslam dinini hayata tatbik etmenin şeri metodu olan Hilafet, İngilizlerin ve yerli işbirlikçilerinin üstün (!) gayretleriyle kaldırılmıştı. Artık özelde Müslümanların genelde de insanlığın adaletle hükmeden, halkını gözetip kollayan, güven ve huzur dolu bir hayat standardı sağlayan devleti olmayacak bilakis adaletsizliğin, gözyaşlarının, açlıkların, acıların olduğu bir dünya var edecek olan beşeri ideolojiler, özelde de kapitalizm olacaktı.
Bugün yaşadığımız dünyada şahit olduğumuz, şahit olmakla kalmayıp iliklerimize kadar hissettiğimiz krizler namına ne varsa kuşku yok ki Kapitalizmin hâkimiyetinin izdüşümleridir. Kapitalist sistemin amentüleri ve kusurlarından kaynaklı olarak insanlığın üzerinde çok ciddi boyutlara varan yıkıcı etkileri olmuştur. Objektif bir nazarla bakıldığında kapitalizmin oluşturduğu büyük tahribatlar ve yıkımlar inkâr edilemez bir gerçektir. İçtimai olsun iktisadi olsun aklımıza gelebilecek her alanda krizler hâkim. Kısacası, hayatın her alanını krizler çepeçevre kuşatmış vaziyette. Kapitalizmin sömürü esasından kaynaklı olarak meydana gelen açlık şok edici boyutlardadır. Dünya açlık verileri, şaşırtıcı ve bir o kadar da ürperticidir. Kapitalizmin vahşi yüzünü belki de golf sahaları için dünyada bir günde tüketilen 660 bin tonu aşkın suyun, 4,7 milyar insanın günlük asgari su gereksinimine eşit olduğu öğrendiğimizde daha iyi anlıyoruz. Yine kapitalizmin fakiri daha çok fakir, zengini de daha çok zengin yapan zulüm ve sömürü sistemi olduğunu; dünyanın en zenginlerinden 8 milyarderin servetinin, dünya nüfusunun yaklaşık yarısının varlığına eşit olduğunu öğrendiğimizde daha iyi anlıyoruz. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, her gün elli binden fazla insan yoksullukla ilgili nedenler yüzünden hayatını kaybediyor. İşte bu birkaç örnek bile Kapitalizmin insanlığı getirdiği noktayı ifade etmek adına yeterince projeksiyon tuttuğunu düşünüyorum.
Krizlerin nedenleri bağlamında birçok neden zikredilebilir. Ancak bu zikredilen, krizlerden kurtulabilmek adına gündem yapılan nedenlerin hepsi tali nedenler mesabesindedir. Çünkü hayatı kuşatan krizlerin temelinde yatan esasi unsur; hayat nizamı olan İslam dinini tatbiksel anlamda kaldırılmış olması ve İslam’ın dışında sistemlerin varlığıdır.
İliklere kadar hissedilen krizler, dünyayı sarıp sarmalayan kaoslar, kapitalizmin çöküşünün habercisidir. Sonu yaklaşan sömürü düzeninin işaret fişeğidir aslında… Kapitalizm düzeninin ahlak, iktisat, sosyal alanlardaki performans skalası; onun fasitliğini, genelde insanlara, özelde Müslümanlara asla mutluluk vermeyeceği gerçeğini çok net bir şekilde göstermektedir. Zulmün ve ifsadın kaynağından güveni ve istikrarlı bir hayatı oluşturmasını beklemek “balığın kavağa çıkmasını” beklemekten farklı değildir.
İslam’ın iktisat nizamı, içtimai nizamı ya da ceza hukuku; İslam’ın yönetim şekli olan Hilafet eliyle hayata tatbik edildiğinde kâfirlerin işleyen sömürü ve zulüm düzeni son bulacaktır. Bilakis fıtrata muvafakat sağlayan yegâne hayat nizamı olan İslam’ın #Hilafet Devleti eliyle yeniden can bulmasıyla, insanlar üzerinde uygulanmasıyla zulümler yerini adalete, acılar yerini sevince, fakirlik ve yoksulluk yerini müreffeh bir yaşam standardına bırakacaktır. Yani İslam dini tatbiksel anlamda hayatta yeniden uygulanmaya başlandığında özelde Müslümanlar genelde tüm insanlık refah dolu bir hayata kavuşacaktır.
Krizlerin ve istikrarsızlığın son bulması için atılması gereken adım; zulmün kaynağı kapitalist sistemini hayat sahnesinden uzaklaştırmak ve yerine İslâm nizamı gölgesinde emin ve istikrarlı bir dünya vadeden Raşidî Hilafet Devleti’ni ikame etmektir. Krizlerden uzak bir hayatın garantörü ancak İslam nizamıdır. Hz. Ömer Radiyallahu Anh’ın #Şam’a girerken Ebu Ubeyde ibn Cerrah Radiyallahu Anh’a bunu şu veciz sözleriyle ifade etmişlerdir:
إِنَّا كُنَّا أَذَلَّ قَوْمٍ فَأَعَزَّنَا اللَّهُ بِالْإِسْلَامِ، فَمَهْمَا نَطْلُبُ الْعِزَّةَ بِغَيْرِ مَا أَعَزَّنَا اللَّهُ بِهِ أَذَلَّنَا اللَّهُ
“Bizler yeryüzünün en zelil kavmiydik de Allah bizi İslâm’la izzetlendirdi. Bu nedenle biz her ne zaman izzeti onun bizi izzetlendirdiği şeyden başka bir şeyde ararsak, Allah bizi zillete mahkûm eder.” 
7 notes · View notes
hetesiya · 3 years ago
Text
"Koçgiri nedir, ne değildir?" (5)
Tumblr media
Kolaj: Independent Türkçe
Celalettin Can
Koçgiri halk hareketi, Ankara'nın henüz müesses nizamı temsil edecek düzeyde meşrulaşmadığı, İstanbul'da Osmanlı hükümetinin sürdüğü, Kurtuluş Savaşı'nın başladığı sürece tekabül ediyor.
Koçgiri halk hareketinin, Mustafa Kemal ve Türk ulus devletin kurucu liderleriyle Kürtlerin ilk kez karşı karşıya gelmeleri bakımından önemli sonuçları var…
En önemlisi Osmanlı ümmeti bakiyesi halklar zemininin tasfiyesinin hazırlanması ve Türk kavramı üzerinden "halksız" bir siyasi-idari sistem sürecinin ilk düğmesinin Koçgiri'de iliklenmiş olması oluyor.
İlk düğme halksız iliklenince yüzyıllık 'yok-var' kavgası başlıyor: Düzce'de Çerkeslerin tepkisi, 1925'de Şeyh Said, Ağrı-Zilan, Sason, 1937-38 Dersim, 49'lar olayı ve Sivas kampı ve süren son 40 yıllık kavga…
Dersim'den başlayarak, Maraş, Sivas-Madımak-Başbağlar katliamlarına kadar uzanan Kürt, Alevi-Sünni karşıtlığındaki tarihsel kanlı toplum mühendisliğini anlayabilmenin yolu bir yerde Koçgiri'de olan bitenleri doğru okumaktan ve anlamaktan geçiyor.
Başlangıçta düğme nasıl iliklenirse öyle gider.
Başlangıcı iyi okumak ve iyi anlamak hayatidir.
Bu bakımdan "Koçgiri nedir, ne değildir?" sorusunun cevabını aramak son derece önemlidir.
Damat Ferit Paşa, Mustafa Kemal ve halk
Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'ndan yenilgiyle çıkması çöküş sürecini beraberinde getirirken imparatorluğun yıkıntıları üzerinden Ortadoğu'da bir dizi devlet kuruluyor.
Balkanlar ise Birinci Dünya Savaşı öncesinde kaybedilmişti.
Bu koşullarda Damat Ferit Paşa çok güvendiği Mustafa Kemal'i, 14 Mayıs 1919'da Sultan ile Yıldız Sarayı'nda görüştürüyor.
Tumblr media
Damat Ferit Paşa / Fotoğraf: Wikipedia
Akabinde 16 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal cebinde Sultan'ın İrade-i Seniye'si (yüksek padişah emri) ile Bandırma vapurunda idi...
Mustafa Kemal Samsun'a çıkarken, Yunan işgali nedeniyle özellikle Ege'de, hatta daha öncesinde Anadolu'nun muhtelif bölgelerinde yerel direniş odakları boy vermeye başlamıştı.
Erzurum ve Sivas Kongreleri üzerinden başlatılan süreç Kurtuluş mücadelesi saflarını canlandırırken, Sultan ve Sadrazam Damat Ferit Paşa ilişkisini bitiriyor.
Tumblr media
Mustafa Kemal, Erzurum Kongresi'nde / Fotoğraf: Erzurum Arşivi
Yıllar ve yıllarca bin bir olanaksızlık ve çaresizlik içinde savaşla yaşayan halk per perişanlık içinde açtı, yoksuldu, yorgundu ve en önemlisi umutsuzdu.
Memlekette adeta erkek kalmamıştı. Her aileden toprağa düşmeyen yok gibiydi.
Halk bu en kötü duruma İttihat-ı Terakki iktidarı döneminde ve onların maceracı savaş politikaları sonucu düştüğüne inanıyordu.
Gerçek de bu idi!
Bundan dolayı da halkın nezdinde ittihatçıların itibarı yerlerde sürünüyordu.
Bu koşullarda yola çıkan Mustafa Kemal ve arkadaşları da İttihatçı olduklarından, halk onlara güven duyup çağrılarına pek kulak vermiyordu.
Saltanata ama özellikle hilafete ileri düzeyde bağlı olan Çerkesler ve kısmen Kürtler de; İttihatçı olduklarından hareketle Mustafa Kemal ve arkadaşlarına saygı duymuyor, önem vermiyorlardı ki Osmanlı bakiyesi halklar içinde en diri ve temel dayanak potansiyeli taşıyan halk özellikle Kürtlerdi.
En önemlisi müesses nizamdı, yani kurulu düzendi ve buna tekabül eden güven ortamı, 600 yıllık Osmanlı geçmişiyle kökleşmiş yaşam biçimi, inanç sistemi ve kökleşmiş alışkanlıklardı.
"Umur-emre itaat" İslam'ın temel ödevlerindendi. Halifeye sırt çevirmek, Anadolu halkının öyle kolaylıkla benimseyebileceği bir tavır değildi.
En sonu Mustafa Kemal Samsun'a çıktıktan bir ay gibi kısa bir süre sonra, İstanbul hükümeti tarafından Sultan'a ve Halife'ye ihanetle suçlandı, Hareketi "Kongreciler" olarak nitelenerek aşağılandı ve "Dürrizade fetvası" adıyla ünlenen bir fetva yayımlandı.
Bütün bu faktörlerin toplam sonucu, Mustafa Kemal ve arkadaşlarına güvensizlik demekti ki çok geçmeyecek Anadolu ve Kürdistan topraklarında bir tür iç savaş diyebileceğimiz isyan ve çatışma ortamı doğacaktı.
Halk, Osmanlı İstanbul Hükümeti ile Ankara Meclis hükümeti arasına sıkışmıştı.
İki başlı yönetimin yarattığı boşluk, savaş ve işgalin yarattığı toplumsal krize varan sorunlarla birleşince bir yanıyla kafası karışık, şaşkın bir çaresizliği yaşıyordu…
Öte yandan dönemin en önemli siyasi aktörü Mustafa Kemal ile Damat Ferit Paşa arasında hakimiyet mücadelesinin yarattığı çatlaktan sızan koşullar Koçgiri halk hareketini hazırlıyordu.
Koçgiri; Kürt Alevilerin tutumu
Alevi Kürt aşiretleri Hilafetçi gruplarla benzeri bir tutum içindeydi.
Dolayısıyla Mustafa Kemal hareketine karşı mücadele eden aşiret güçleri tarafından ittifak olarak görülüyorlardı.
Marmara Düzce'den Yozgat'a Sivas Yıldızeli'ne Zile'ye kadar uzanan isyanların son ve en etkilisi Koçgiri olacaktı.
Koçgiri Tahkik Heyeti Rapor taslağına yansıdığı şekliyle, harekatın askeri-politik lideri Alişer Efendi'nin kendini 'Hilafet ordusu Müfettiş-i Umumisi unvanıyla tanıttığı' mücadele arkada��ı Şadiyan (Şadıllı) aşiret reisi Yusuf (Paşo) 'Refahiye Cephe Kumandanı' olarak yer alıyordu.
Tumblr media
Alişer Efendi ve Zarife Hanım / Fotoğraf: Wikipedia
Koçgiri halk hareketinin Askeri-politik, hatta ideolojik lideri Alişer Efendi ise Koçgiri Aşiret reisleri olmaları itibarıyla toplumsal liderleri Alişan ve Haydar beylerdi ama özellikle Haydar Bey'di.
Alişan ve Haydar Beyler kardeşti. Babaları Mustafa Bey her iki kardeşin iyi eğitim almalarını sağlamıştı.
Alişan Bey İmranlı Nahiye müdürlüğü ve Divriği Kaymakamlığı görevini sürdürüyordu.
Osmanlı İstanbul Hükümeti tarafından getirildiği bu görevi Ankara hükümeti döneminde de sürdürüyordu.
Küçük kardeşi Haydar Bey ise Ümraniye Nahiye müdürüydü.
Her iki kardeşte Mustafa Kemal'in düşüncelerinden uzaktı.
Alişan ve Haydar Beyler ailece Osmanlı İstanbul hükümeti ile ilişkileri vardı ve Hilafet makamına saygılıdırlar.
Alişan Bey'in Kürt Teali Cemiyeti'ne üye olduğu söylenti düzeyindedir.
Ancak Haydar Bey bu cemiyetin üyesi idi.
Alişer Efendi de Kürt Teali Cemiyeti üyesi idi.
Kürt Sünniler
Birinci Dünya Savaşı sırasında Gönüllü İhtiyat Aşiret Alayları ve Aşiret Kolları, Kürtleri Anadolu halkları ile kıyaslandığında en organize halk haline getirmişti.
Mustafa Kemal 16. Kolordu Komutanı olduğu 1916'dan beri Kürtlerin bu düzeyini biliyordu.
Kürtleri yönlendirebileceğine de inanıyordu.
Kürtlerin kendi başlattığı harekete karşı tutum içimde olduğunu görünce onları kazanmak için taktik politikalar geliştirme yoluna gitti.
Sonuçta aldı.
Örneğin, Erzincan'daki Balabanlar, Abasanlar ve Kureyşanlar 1921'de Koçgiri'den kaçan Kürtlerin Dersime geçerek takipten kurtulmalarını engelleyecekti.
1925'de Şeyh Sait, Kürtlerden, özellikle Hizan ve Bitlis şeyhleriyle, bölgedeki aşiretlerden yeteri kadar destek alamamış, sonuçta idam edilmişti.
Tumblr media
Şeyh Sait / Fotoğraf: Wikipedia
1926'da Batı Dersim'deki Koçan Aşireti, Çemişgezek baskınından sonra diğer Dersim aşiretlerince yalnız bırakılmış, ölüm, idam ve sürgünle adeta yok edilmişti.
1937-38'de Dersim yalnız bırakılmış, Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamı yaşanmıştı.
Bütün bunları Mustafa Kemal'in taktik politikalarından ayrı düşünmemek gerekiyor.
Kazım Karabekir de bu konuda Mustafa Kemal ile benzeri görüşlere sahipti.
Nitekim Erzurum Kongresi'nin toplanmasını sağlıyor ve kongre sürecinde Kürtler önemli oranda ikna oluyorlar.
Kürtler, Mustafa Kemal'in hilafete karşı bir davranışıyla karşılaşmıyorlar, aksine hilafeti onun koruyacağına inanır oluyorlar ve güven duyuyorlar.
Kimdi bu Kürtler?
Mutkili, Şırnaklı, Dirşevli, Bitlisli, Nurşinli, Garzanlı, Bitlis Hizanlı Şeyhler, Kanaat önderleri, eski mebuslardı bunlar.
Dersimli Kürt Aleviler, Mustafa Kemal ve Hasan Hayri Bey
Dersim önderlerinin tercihleri hakkında yeterli bir bilgi yoktu.
Ancak Alevi Kürtlerin özellikle de Dersimlilerin Yavuz Sultan Selim'in mezaliminde sonra Osmanlı'ya pek iyi bakmadıklarını biliyoruz.
Henüz Koçgiri hadisesi de yaşanmadığından Mustafa Kemal'e karşı bir önyargıları da yoktu.
Eski Osmanlı Meclisi Mebusan üyesi Hasan Hayri Bey, diğer beş aşiret beyleriyle Mustafa Kemal tarafından Ankara'da kurulan Büyük Millet meclisine çağrılınca gidip katılıyor.
Hasan Hayri Bey herhangi bir şahsiyet değildi… Batı Dersim'in köklü ve itibarl�� aşiretlerinden Karabal aşiretinin Bey'iydi.
Tumblr media
Seyit Rıza / Fotoğraf: Wikipedia
Dersim'in denebilir ki en güçlü ve itibarlı lideri Seyit Rıza'nın desteği her daim arkasındaydı.
Sadece onun da değil, Batı Dersim'in bütün aşiret reislerinin desteklediği bir lider şahsiyetti…
Mustafa Kemal'i de çok iyi tanıyordu. Trablusgarp'tan silah arkadaşıydı.
Bir tür iç savaş
Osmanlı İstanbul hükümeti olsun, Ankara Büyük Millet Meclisi olsun Kürtlerin genelinin desteğini kazanmış değildi.
Yukarıda uzunca yazıldı… 600 yıllık müesses nizamın yarattığı alışkanlıklar, tarikatların sultana bağlılığı, Hilafet makamının kutsallığı, halkın yaşananlarla ilgili, yeter ölçüde bilgi sahibi olmaması vb. nedenlerle Kürtler, Ankara Hükümetinin Osmanlı İstanbul hükümetine karşı aldığı tavra mesafeli kaldı.
Sonuç; ülke düzeyinde ikili bölünmeden Kürtler de nasibini aldı.
Ankara hükümetine itiraz edenlerin tavrı saltanat ve hilafet bağlamında üst üste düştü.
Geçiş süreci diyebileceğimiz bu süreç bir tür iç savaş biçimini aldı…
Ali Galip Olayı (20 Ağustos 1919-15 Eylül 1919), Birinci Bozkır Ayaklanması (27 Eylül 1919-4 Ekim 1919), İkinci Bozkır Ayaklanması (20 Ekim- 4 Kasım 1919), Ali Bate ayaklanması (1920), Şeyh Eşref Hadisesi, Düzce Olayları, Çapanoğlu (Yozgat) olayları, Aynacıoğlu İsyanı, Yıldızeli (Yenihan) Hadisesi ve Zile İşgali, Çerkes Ethem Hadisesi ve benzeri irili ufaklı ayaklanmalar, bölünmüş halkı ayrışmış ikili idare arasında tercihe zorlayacaktı.
Devam edecek..
Kaynaklar:
1. Gotthard Jaeschke, Kurtuluş savaşı ile ilgili İngiliz belgeleri, Çeviri Mehmet Köprülü, TTK yayınları,1991-Ankara 2. Türk istiklal harbi 6. cilt, İstiklal Harbinde ayaklanmalar (1919-1921), Genelkurmay Basımevi, 1974-Ankara 3. TBMM Koçgiri Tahkik Heyeti Rapor Taslağı 4. Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan ölümüne kadar Atatürk'le beraber, Cilt 1, TTK yay. 1997-Ankara 5. Mahmut Akyürekli, Koçgiri Kırımı, Tarih Kulübü yayınları, 1. Basım,2016-İstanbul
https://www.indyturk.com/node/446861/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/ko%C3%A7giri-nedir-ne-de%C4%9Fildir-5
0 notes
zerihcom · 1 month ago
Text
Yıllardır Halifeliği Savunan Hizbu't Tahrir: Ruhani Değil Siyasi Bir Halifelik Kurulmalı
7 minutes Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut KAR, Independet Türkçe’den Cihat Arpacık’ın sorularını cevaplandırdı. Hizbu��t Tahrir, dünya genelinde siyaseten Müslümanların tek bir halifeye bağlı olması gerektiğini savunan ve bunun için çalışmalar yapan bir hareket. Şiddete karşı çıkıyorlar ve siyasi çalışmalarla ilgililer. Her ne kadar şiddete karşı tavır alsalar da zaman zaman…
0 notes
veganlogicdinamo · 4 years ago
Photo
Tumblr media
BİR AYDINLANMA DEVRİMİNİN BAŞLANGICI: 19 MAYIS 1919 Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs’ta Samsun’a gidip oradan Anadolu’ya inerek emperyalist devletlere ve onun işbirlikçisi Saray’a karşı mücadeleyi örgütlemeseydi... Ne Amasya ne Erzurum ne de Sivas kongreleri toplanabilir, ne de yurt çapında işgale karşı direniş güçlenebilirdi. TBMM hükümeti, 1 Kasım 1922’de hilafet ile saltanatı ayıramaz ve egemenliğini Tanrı’dan alan saltanatı kaldırmak için kanun çıkaramazdı. 1923’te Cumhuriyet ilan edilemezdi. Hilafet kaldırılamazdı. Medreseler, tekke ve zaviyeler kapatılamazdı. Kadına seçme ve seçilme hakkı o dönemde tanınamazdı. Medeni Kanun ilan edilemezdi. Şeriat mahkemeleri kapatılamazdı. Arap alfabesi yerine Latin alfabesi kullanılamaz, Dil Devrimi yapılamazdı. Laiklik anayasaya bir ilke olarak giremezdi. Takvim sistemi değiştirilemezdi. Kul ve ümmet yerine yurttaşlık bilinci gelişemezdi. 1919’da başlayan mücadele, emperyalizmi bu topraklardan def eden ve aynı zamanda egemenliği padişahtan alıp asıl sahibi olan halka veren devrimci bir ruhun eseridir. Bu hem bir aydınlanma devrimidir hem de bütünsel kalkınma modelidir. Sadece emperyalizme karşı değil, aynı anda yerli işbirlikçilere karşı da verilen büyük bir mücadeledir. Atatürk’ün “Hakimiyet bilâ kayd-u şart Milletindir” (“Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir”) sözü, devrimin tek cümlelik manifestosudur. 1923’te laik Cumhuriyet’i kuran devrimin önderleri ve halk, bu tek cümlelik manifesto için canları pahasına mücadele etti. İşte bu nedenle egemenlik hakkının tek kişiye devredilmesi... ya da başka deyişle, postmodern padişahlık hevesleri... ASLA kabul edilemez! https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/zulal-kalkandelen/bir-aydinlanma-devriminin-baslangici-19-mayis-1919-1739650 #19mayıs #19mayısatatürküanmagençlikvesporbayramı #atatürk #mustafakemalatatürk https://www.instagram.com/p/CPC8l9rgxdX/?utm_medium=tumblr
0 notes
musabhamzacelik · 7 years ago
Video
23 Nisan -2- Yuh olsun size. Yuh olsun sizin 'Ulusal Egemenlik' dediğiniz kölelik bayramınıza. Çoluğu çocuğu maskara ettiniz; Nesilleri zehirlediniz. 8-10 yaşlarında oyun çağında ki çocukları soktuğunuz hallere bakın. Ulusal Egemenlik dediğiniz bayramı; "Benimde artık bir sevgilim var." temalı; Cinselliğe özendiren şarkılarla mı kutluyorsunuz? Küçücük çocuklara giydirdiğiniz yarı çıplak elbiseler mi sizi egemen kılan? Aklım almıyor. Bir deli kuyuya taş atmış, 40 akıllı çıkaramamış misali. Milletin elinden hilafeti aldıkları yetmedi. Üstüne üstlük hilafetin yerine getirdikleri sistemi bu millete bayram olarak yedirdiler. O da yetmedi. Bu milletin evlatlarını batıl bayramlarında yarı-çıplak soyup bir obje gibi okul önlerinde, statlarda sergilediler. Üstelik bunu da o zafer kazandıklarını iddia ettikleri milletlerin kıyafetleri, müzikleri ve adetleri eşliğinde yaptılar. "İşte bugün bir meclis kuruldu, Sonra hemen padişah kovuldu, Bugün 23 Nisan, Öfkelen Ey Müslüman." #selametle #23nisan #23 #23nisanulusalegemenlikveçocukbayramı #23nisankutluolsun #23февраляподарок #23nisanulusalegemenlikveçocukbayramıkutluolsun #23nisanulusalegemenlikvecocukbayramimizkutluolsun #tbmm #23nisankutluolsun #23nisançocukbayramı #meclis #1923 #23nisan1920 #1920 #mk #atatürk #mustafakamal #mustafakemal #ataput #laik #laiklik #cumhuriyet #demokrasi #hilafet #gazimustafakemalatatürk #ataturk #ata #anıtkabir
1 note · View note
Link
SORUMLU TANIKLIKLAR
Şimdinin dünyasını anlayabilmek için, üzerine basabileceğimiz çok sağlam bir zemine ihtiyacımız var. Müslümanlar olarak yeniden radikal temellendirmeler yapmak zorudayız. ***Asıl,temel,zemin.kaide burada ama açılmaya ihtiyaç var bunu da alim,profesör,filozof gibi ilimle yakından ilgilenen kişilerin servis yapması  gerekiyor insanlığa.Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.Gönderen
Unknown
zaman:
07:08
Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
Twitter'da Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Pinterest'te Paylaş
Sekuler-gercekligi-asmak
http://agemder.org/3071/Sekuler-gercekligi-asmak
TUTARLI VE SARSICI ELEŞTİRİ GEREKLİLİĞİ
Modern-seküler gerçekliği aşmak kesinlikle imkansız değildir. Bunun için, her şeyden önce, bu gerçeklikle ilgili tutarlı ve sarsıcı eleştiriler gerekir. İnandığımız ilkeler, değerler, anlamlar sistemi hayatımızda somutlaştığında, görünür hale geldiğinde, hayatımızı şekillendirmeye başladığında etkili ve belirleyici hale gelecektir. Bizler, Müslümanlar olarak, hiç bir gücün hiç bir iradenin, dayatmanın araçsallaştıramayacağı bir dikkate, bir bilince ve bütünlüğe sahip olmuş olsaydık, aziz İslam ümmetini temsil liyakatine sahip bir hassasiyetin özneleri olmayı başarabilseydik, bugün içerisinde yaşadığımız Ortadoğu bölgesi nevraljik bir bölge haline gelmeyecek, içerisinde yaşadığımız dönem nevraljik bir dönem olmayacaktı. Bugün bizler, hangi alana ilişkin olursa olsun, bağımsızlıkları bir şekilde engellenen, konuşmak istediklerinde ancak Batılı söylemin sınırları içerisinde konuşabilen aşağılanma nesneleri konumunu aşmayı başaramıyoruz.
*************
İşte bu Seküler gerçeğini aşmak için gerekli fikir burada.
Açarak insanlığa servis yapılması alimlerin öncülerin işi.
Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir.
İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.
Gönderen
Unknown
zaman:
03:25
Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
Twitter'da Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Pinterest'te Paylaş
17 Kasım 2016 Perşembe
Tarihin öznesi olabilmek için
Tarihin öznesi olabilmek için
İslam dünyası toplumları, Türkiye örneğinde görülebileceği üzere, Batı'nın bir parçası olabilmek için çaba harcıyor. Kendimizi yeniden nasıl tahayyül edeceğimize ilişkin kapsayıcı bir bilince ihtiyacımız olduğu açıktır. ***********O bilinç,Şu fikri açıp insanlığa servis yapmaktan geçer.Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir.
İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.Gönderen
Unknown
zaman:
02:19
Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
Twitter'da Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Pinterest'te Paylaş
15 Kasım 2016 Salı
Insani-yanimizi-cogaltmaliyiz
http://agemder.org/2026/Insani-yanimizi-cogaltmaliyiz
Müslüman filozoflar, düşünürler, bilim adamları seküler normları ve bunların üzerimizdeki tahakkümünü sorgulayarak, İslami normları kendi toplumlarımızda gerçek kılmayı başaramadılar. Bizler, Müslümanlar olarak, İslami geçmişi bir araştırma nesnesine dönüştürmek suretiyle şeyleştirdik. Bu durum İslami bütünlüğü temsil sorumluluğu ve kaygısı taşıyan Müslümanlar açısından çok yaralayıcı, çok incitici bir durumdur.
Başkalarına, başkalarının normlarına maruz kalarak yaşadığımız dini hayatlar, İslami bütünü temsil etmeyen folklorik dindarlıklardan ibarettir. İslam dünyası toplumları, kültürleri, İslami entelektüel dünya bu seküler bağımlılık biçimini aşabilecek bağımsız İslami bir düşünce, kültür ve medeniyet sistemi oluşturamamıştır.
********
http://agemder.org/2026/Insani-yanimizi-cogaltmaliyiz
Fikir burada,kültür ve medeniyet sistemi oluşturmak Müslüman filozoflar, düşünürler, bilim adamlarına kalıyor.
Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir.
Fikrin oluşum Süreci ve Aşamaları.
http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/11/asl-olan-vakann-esyadaki-ozellikleri.html?spref=fb
Gönderen
Unknown
zaman:
08:41
Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
Twitter'da Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Pinterest'te Paylaş
14 Kasım 2016 Pazartesi
Yeni-zamanlar-yeni-sorumluluklar-ister
http://agemder.org/21/Yeni-zamanlar-yeni-sorumluluklar-ister
VAROLAMAYAN BİR GEÇMİŞİ YAŞAMAKTarihsel, toplumsal, kültürel yıkımlara karşı ancak, bilinçli bir varoluşla direnilebilir. Bilinçli varoluşlar söz konusu olmadığında, sürüklenmekten başka yapılabilecek her hangi bir şey yoktur. Hangi gerekçeyle olursa olsun sürüklenmek, yozlaşma ve bayağılaşmaları derinleştirir. Sürüklenmek daha çok ilkesizlik ve onursuzlukla ilgilidir. Geçmişin kronoloik olarak okunması, nicel boyutlar içerisinde okunması, siyasal olaylarla sınırlı birçerçeve içerisinde okunması, yorumlanması ve yaşatılması, yüzeysel bir uğraş olmaktan öte geçemez.
Bu tür yaklaşımlar sebebiyledir ki, günümüzde biz Müslümanlar yaşamayan bir geçmişi referans olarak almaya devam ediyoruz. Geçmişin yeniden yaşanılabilir hale getirilmesi demek, tarihi yeniden İslami ilkeler temelinde yönetebilecek bir duruma gelmek demektir. Yaşamayan bir geçmişle birlikte olmak, bu konuda ısrar etmek, geçmişi tahnit etmek gibidir. Hep geçmişte yaşayan bir zihin ve ruh dünyası, hep geçmişte yaşayan bir kültür dünyası tarihi kesintiye uğratır. Varoluşsal süreklilik, geçmişin-şimdi'nin-geleceğin bütünlüğünü, iç içe geçmiş zamanların bütünlüğünü temsil eder.************Onun için şu yeni en son teknoloji ve ilimle donatılmış fikri piyasaya sürerek insanlığın kurtuluş istikametine belirlemek,öncü olduklarını ileri sürenlerin işidir.Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir.
İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.Gönderen
Unknown
zaman:
03:15
Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
Twitter'da Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Pinterest'te Paylaş
13 Kasım 2016 Pazar
Tercih-yapma-hakki
http://agemder.org/15215/tercih-yapma-hakki
Bugün, daha çok, Türkiye örneğinde izlenebileceği üzere, İslam dünyası toplumlarında asimile edilen unsurlar, gönüllü olarak sömürgeleştirilen aydınlar, ne pahasına olursa olsun Batılıların duymak istedikleri, dinlemek istedikleri, görmek istedikleri doğrultuda konuşuyor, yazıyor ve olaylara onların baktığı çerçeveden bakıyor.
ÖLÜMCÜL YABANCILAŞMA VE YETERSİZLİK
İdeolojik mutlakıyetçilik evrensel bir algı tarzını belirleyici hale getirdiği için, biz Müslümanlar bugünün/şimdinin gerçekliğini İslami açıdan etkileyemiyoruz. Bir yanda ana akım küresel medyanın ürettiği illüzyonlar var, bir diğer yanda da İslam dünyası ülkelerinde devlet merkezli yorumlar var. Bu ortamda/iklimde, İslami sözcükler/tanımlar özgün anlamları dışında kullanılabiliyor, sömürülebiliyor, araçsallaştırılabiliyor. Bu sözcüklere kimi zaman resmi anlamlar yüklenirken, kimi zaman ideolojik anlamlar, kimi zaman da medyatik anlamlar yüklenebiliyor. Bu noktada ölümcül bir yabancılaşma ve yetersizlikle karşı karşıya bulunuyoruz. İçerisinde yaşadığımız çağın, zamanın, tarihin, toplumsal, kültürel, siyasal gerçekliğini yansıtmayan, temsil etmeyen, açıklayamayan, yansıtması, açıklaması ve temsil etmesi mümkün olmayan, yaşadığı çağa hitap edemeyen abartılı bir romantizmle malül, vulgarize edildiği için niteliksizleştirilmiş bir dil kullanıyoruz. Geçmişi güncelleştiremeyen, güncelleştirmek istemeyen, geçmişi güncelleştirmek isteyenleri sapkınlıkla suçlayan bir gelenek ya da, muhafazakarlık, İslami bugünü bütünüyle felce uğratıyor, modernliklere özgü, küstah özgüveni aşamıyor.
*******************
Müslümanlarda bu asrın son teknolojisinin ve bilgisinin onaylamış olduğu bütün insanlığı kurtuluşa götürecek fikir mevcut.
Sadece alimlerin öncülük yapıp fikri açarak insanlığa servis yapması lazım.
İşte o fikir ve oluşumları.
Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir.
http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2016/01/asl-nedir1-kok-esas-temel-kaide-asl.html?spref=fb
İNSANDAKİ HALLER..(EŞYADAKİ ÖZELLİKLER.) DEN BAZILARI.
http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/08/insandaki-halleresyadaki-ozellikler-den_16.html
Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. Fikrin oluşum Süreci ve Aşamaları.
FİKRİ METİNLER.*Asıl olan
Bu kainatta*Asıl olan
Kendi kendine oluşmuş bir şey*Asıl olan
Yaratıcı yaratmış*Asıl olan
Son peygamberlik*Asıl olan
(Kader)*Asıl olan
Yoksa, 'Onu Muhammed uydurdu' mu diyorlar? Onlara de ki; 'Eğer doğru söylüyorsanız, Kur'an'a benzer bir sure ortaya getiriniz, bu konuda Allah dışında kimleri yardıma çağırabilecekseniz, çağırınız. Yunus*38*Asıl olan
Diyebilir birileri ...Demokrasinin getirdiği şartlar insan fıtratına uygun değil.Asıl olan
Şartlar. Eşyadaki özelliklere uygun düşmesi lazım)*Asıl olan
Son peygamberine inanmak vakaya mutabık olur.Asıl olan
Sonuncusu Muhammed olduğuna göre*Asıl olan
Kanallarda Nihat hatipoğlu,Cübbeli Ahmet gibi.Asıl olan
Her ne kadarda diğer islamın şartlarını yerine getirsende.Asıl olan
Şu Allah tarifini sunuyor*Asıl olan MÜSLÜMANLARIN VE KAFİRLERİN ALLAH TARİFİ,TANIMI..SEN BU TARİFİN NERESİNDESİN?
MÜSLÜMAN OLMAYANLARIN AKİDESİ--(Sınırlıdır) BAŞLAMA***3 BURADAN DEVAM...Asıl olan
http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/11/asl-olan-vakann-esyadaki-ozellikleri.html?spref=fbGönderen
Unknown
zaman:
13:42
Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
Twitter'da Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Pinterest'te Paylaş
Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan i...
ÖNEMLİ OLAYLAR: Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan i...
: FİKRİ METİNLER.*Asıl olan Bu kainatta*Asıl olan Kendi kendine oluşmuş bir şey*Asıl olan Yaratıcı yaratmış*Asıl olan   Son pe...
Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. Fikrin oluşum Süreci ve Aşamaları.
FİKRİ METİNLER.*Asıl olan
Bu kainatta*Asıl olan
Kendi kendine oluşmuş bir şey*Asıl olan
Yaratıcı yaratmış*Asıl olan
Son peygamberlik*Asıl olan
(Kader)*Asıl olan
Yoksa, 'Onu Muhammed uydurdu' mu diyorlar? Onlara de ki; 'Eğer doğru söylüyorsanız, Kur'an'a benzer bir sure ortaya getiriniz, bu konuda Allah dışında kimleri yardıma çağırabilecekseniz, çağırınız. Yunus*38*Asıl olan
Diyebilir birileri ...Demokrasinin getirdiği şartlar insan fıtratına uygun değil.Asıl olan
Şartlar. Eşyadaki özelliklere uygun düşmesi lazım)*Asıl olan
Son peygamberine inanmak vakaya mutabık olur.Asıl olan
Sonuncusu Muhammed olduğuna göre*Asıl olan
Kanallarda Nihat hatipoğlu,Cübbeli Ahmet gibi.Asıl olan
Her ne kadarda diğer islamın şartlarını yerine getirsende.Asıl olan
Şu Allah tarifini sunuyor*Asıl olan  MÜSLÜMANLARIN VE KAFİRLERİN ALLAH TARİFİ,TANIMI..SEN BU TARİFİN NERESİNDESİN?
MÜSLÜMAN OLMAYANLARIN AKİDESİ--(Sınırlıdır) BAŞLAMA***3 BURADAN DEVAM...Asıl olan
Gönderen
Unknown
zaman:
04:38
1 note · View note
caginmumineleri · 3 years ago
Text
Tumblr media
Akaryakıt ve LPG'ye yapılan zamlar devam ediyor. Bir kaç hafta önce "Zamlar menfaate dayalı kapitalist sistemin sonucudur." demiştik. Çünkü 2 Ekim'de LPG'ye 71 kuruş zam yapılmıştı. LPG'ye tekrar 22 kuruş zam geldi. Ekonomik zorluklarla baş etmeye çalışan halka birde "zam" zulmü ekleniyor. Haber başlıklarından "artan fiyatlar, zamlar" eksik olmuyor. Ümmetin ortak malı ümmete fahiş fiyat ile satılıyor. Kapitalizm sistemi zengini daha zengin, fakiri ise daha fakir yapıyor. Ümmetin bu halden kurtulması yalnızca İslam devleti ile mümkündür. Allah'ın izniyle Hilafet devleti kurulacak ve para zenginler arasında dolaşan mal olmayacaktır.
4 notes · View notes
fecrimazi · 8 years ago
Quote
Erdoğan’ın '1923’te kurulan Cumhuriyetimizi ilelebet yaşatacağız.' sözü asla gerçeği yansıtmamaktadır. Kendisi de gayet iyi bilmektedir ki Cumhuriyet son demlerini yaşamaktadır. Çünkü Rasulullah (ﷺ) zalim diktatörlükten sonra tekrardan nübüvvet metodu üzere Raşid-i Hilafet Devleti’nin kurulacağını bize müjdelemiştir. Dolayısıyla bu sistemi korumak için ne kadar güç harcarlarsa harcasınlar, Allah’ın izni ile yakında tarihin çöplüğüne atılacaktır.
Yılmaz Çelik
7 notes · View notes
zamsas · 4 years ago
Text
ERDOĞAN'DAN "ŞERİAT ÇAĞRISI" GELİN BOZULAN ŞU DÜZENE KARŞI KURAN İLE HÜKÜM VERELİM..REKOR KIRDI.!
https://t.co/NKARqKWggc
ŞEYTANIN SON KOZU HİLAFET.
ALLAH'IN SİSTEMİ GÖKYÜZÜNDEN ZEMBİL İLE İNMEYECEK.
Yeni zamanları kim inşa ederse gelecek de onun olacaktır
https://t.co/VRVESkOcdh
0 notes