#çökme
Explore tagged Tumblr posts
Text
Çöktük
Ekonomi çöktü; artık krediyle bile araba alınamıyor.
Eğitim çöktü; liseye giden çocuklar İstanbul’u kimin fethettiğini, Osmanlı’yı kimin kurduğunu bilmiyor.
Sağlık çöktü; insanlar aylar sonrasına bile randevu alamıyor.
Toplum çöktü; sokakta cahillikten uyuşmuş aptallar insanlara zarar veriyor, huzur bozuyor.
Adalet çöktü; kimse hak ettiği cezayı almıyor, bütün potansiyel suçlular dışarıda cirit atıyor.
Çöpleştik; sınırlardan bilmediğimiz sayıda artık ülkeye giriyor, çocuklara, kadınlara ve insanların huzuruna zarar veriyor.
Ülke, hukuksuzluğun; güçlünün sözünün geçtiği, haklının ezildiği, haksızın savunulduğu bombok bir hale geldi. Bu da yetmiyor; Atatürk'ün bize miras bıraktığı ülkeyi, onun bunun malzemesi yapmaya çalışıyorlar. "Türk milleti" değil, "Türkiye milleti" diyerek içimizdeki artıklara destek çıkıyorlar. Ama hayır! Bu ülke kimsenin malı değildir. Türkiye Türk’tür, Türk kalacak! "Türkiyeli" veya "Türkiye milleti" değil; Türk ve Türk milleti diyeceksiniz!
#spotify#music#futbol#kitap alintilari#kitaplar#sports#deadpool and wolverine#geceye not#kitap#gecenin şarkısı#ülkemde mülteci istemiyorum#ülke#kadın#adalet#hukuk#toplum#eğitim#cahillik#çöküş#çökme#çöktü#çöktük#yozlaşmış#yeter artık
8 notes
·
View notes
Text
WhatsApp Beta Sürümünde Yeşil Ekran ve Çökme Sorunu
WhatsApp’ın beta sürümünü kullanan kullanıcılar, 2.24.24.5 sürümünde bazı rahatsız edici sorunlar yaşadıklarını bildirmeye başladılar. Bu sorunlar arasında en dikkat çekeni, uygulamanın açılışında karşılaşılan yeşil ekran ve çökme problemi. Kullanıcılar, bu durumun uygulamayı kullanma deneyimlerini olumsuz etkilediğini belirtiyorlar. Yeni beta sürümünde, mesaj gönderilmeden bırakıldığında sohbet…
#çökme#beta sürümü#kullanıcı deneyimi#mesaj taslağı#performans iyileştirmeleri#uygulama güncellemesi#WhatsApp#yeşil ekran
0 notes
Text
youtube
DÜNYA GENELİNDE BORSALAR ÇÖKÜYOR! OYUN BİTTİ Mİ? (GG)
#dünya#genelinde#borsa#çökme#oyun#bitti#gg#goodgame#numeroloji#analiz#numji#nasdaq#bist#kripto#bitcoin#btc#Youtube
0 notes
Text
#sahildeki çökme memleketim tanınmaz hale geldi 😔🤲İSKENDERUN ♥️#@1duygusalhikayem#hüzünlüvideolar#hasret#İskenderun
135 notes
·
View notes
Text
arkadasima gelir gelmez kiyafetlerine çökme sekli
250 notes
·
View notes
Text
Düşen yapraklar seni üzüyorsa,dogan yapraklara sevin..ah dünya.senin ikizin yok mu?..ben zihinlerde gezen bir düşünceyim..sen karanlığı tutuyorsun..ben nöbetini..gece ..üzerime çökme,,ben güneş degilim ki..kaldıramam seni..neyse..hadi anlat gece dinliyorum..ne yaptı sana sabah..dudaklarını öpsem benim yerime konuşur mu?içim dışım sırrın..
hayırlı geceler..:
139 notes
·
View notes
Text
Birtakım değişiklikler
🌟 Yenilikler
Yanıtlara yanıt verme özelliği getiriyoruz. Bu özellikle beraber yorumlar 1 kat basamaklı olmaya başlayacak. Detaylar Yardım Merkezinde! Özellik herkese açıldığı zaman bu konudan tekrar bahsedeceğiz.
Uygulamalarda, önerilen bloglar kısmının üç nokta menüsündeki "Yok et bunu hemen" seçeneğini "Bu blog ilgimi çekmiyor" olarak yeniden adlandırdık. Ayrıca bu seçeneği kullandığında, ilgili blogun sana yeniden gösterilmesi mümkün olmadan önce geçmesi gereken minimum süreyi epey uzattık.
Henüz e-postasını doğrulamamış olan arkadaşlarımız artık topluluklarda gönderi yollama ve RB'leme yapamayacak. Hadi e-posta doğrulamaya!
Bir toplulukta moderatöre yükseltilenlere bundan böyle anlık bildirim ve etkinlik öğesi gidecek. Ayrıca bu kullanıcılar moderatör yetkileriyle ilgili bir tanıtım ekranıyla karşılaşacak. Bunun dışında, moderatörlükten çıkarılan kullanıcılar da bununla ilgili bildirim alacak.
iOS uygulamasının son sürümüyle beraber artık uygulamanın tam olarak hangi sürümünü kullandığını görebiliyorsun: Profil > Ayarlar adımını takip edip en alta inmen yeterli.
🛠 Düzeltmeler
Filipinler'deki kullanıcılarımızın şimdi yeniden Tumblr'a erişebiliyor olması lazım. Oley!
Android uygulamasının renk paletini değiştirirken yaşanabilen çökme sorunu, uygulamanın son sürümüyle beraber ortadan kalkıyor.
Android uygulamasının son sürümünde ayrıca, Tumblr Premium satın alırken meydana gelebilen çökme sorunu da ortadan kalkıyor.
🌱 Yakında sunulacaklar
Topluluklara daha da çok özellik eklemek için harıl harıl çalışmaya devam ediyoruz!
Bir sorun mu yaşıyorsun? Destek Talebi gönder, en kısa sürede sana geri dönelim!
Geri bildirimini paylaşmak ister misin? Üzerinde Çalıştıklarımız bloguna göz at ve aklındakileri topluluğumuzla masaya yatır.
Bu gönderileri başka dillerde takip etmek istersen diğer ülkelerin Ekip bloglarına göz at!
Tumblr'a doğrudan maddi destek olmak ister misin? O zaman TumblrMarket'e yeni gelen Destekçi rozeti seni bekliyor!
20 notes
·
View notes
Text
sizin de serçe parmağınızda telefon kaynakli bi çökme var mi wiwkdğedkpqkd
20 notes
·
View notes
Text
Amerika'nın Osmanlı'daki misyonerlik faaliyetleri ile ilgili bir yazıyı iletiyorum. Yazı benim e-postama gelmişti.
Selamlar...
AMERİKAN BOARD TEŞKİLATI
ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi Ermenistan'daki sözde soykırım anıtı önünde göz yaşı döktü. Çoğu insan bunu Oscarlık performans olarak görüyor ama Pelosi rol yapmıyordu. Gerçekten çok üzgündü. Çünkü bunun çok esaslı bir gerekçesi vardı:
ABD ile Ermeniler arasındaki bağ, çıkarların çok ötesinde duygusaldır. Çünkü arada sarsılmaz bir "inanç" bağı vardır.
Bu bağı bilmek için 1800'lere gitmek gerekiyor. Boston'a...
Son vereceğim bilgiyi şimdi vereyim. Çoğumuz Amerikan-Türk ilişkilerinin 1945'ten sonra başladığını bilir. Büyük bir yanılgıdır.
Sıkı durun: 1914 yılında, Osmanlı toprakları içerisinde tam 426 Amerikan MİSYONER okulunda 25 bin ÖĞRENCİ eğitim görüyordu.
Osmanlı'da yüzlerce Amerikan misyoner okulu... Binlerce öğrenci... Eğitim veren yüzlerce Amerikan misyoneri... Pahalı binalar, lüks eğitim materyalleri...
Bunun nasıl olduğunu bilmezsek Osmanlı'nın nasıl çöktüğünü de tam olarak anlayamayız. Ve Ermeni tehcirini de... Ve içimizdeki FETO vb. hain yapıların nasıl yeserdigini de!!!
Hikaye 1820 yılında başlıyor. Boston merkezli American Board of Commissioners for Foreign Missions teşkilatı, Pliny Fisk ve Levi Parsons isimli iki misyonerle Osmanlı topraklarında faaliyete girişiyor.
Bu çalışmalarda Mısır, Lübnan ve pek çok ortadoğu bölgesi inceleniyor.
İlerleyen yıllarda BOARD teşkilatı Osmanlı'nın pek çok bölgesinin İngiliz ve Fransız misyoner okulları tarafından sarıldığını fark ediyor. Haliyle el değmemiş yeni bir bölge ve yeni bir toplum bulmak için arayışa giriyorlar. Ve buluyorlar:
Gregoryen Ermeni toplumu!
Ermenilere yönelik ilk ciddi teşkilatlanma William Goodell tarafından 1831'de başlıyor. İncil Ermenice'ye çevriliyor.
Buraya dikkat etmek lazım. BOARD teşkilatı kendi dini inancını kendi dilinde sunmuyor. Toplumun dilinde sunuyor ki başarılı olsun. (Birileri anlıyor mudur)
BOARD teşkilatı daha sonra bulduğu hemen her Ermeni yerleşim yerinde teşkilatlanıyor. Hatta hızlarını alamayıp Nesturiler, Süryaniler, Yezidiler, Keldaniler ve Yakubiler'in de bulunduğu bölgelere yayılıp misyoner teşkilatlarını "okullar" aracılığıyla kuruyorlar.
Kurulan okullar son derece güzel binalardan, lüks eğitim materyallerinden oluşuyor. Osmanlı hükümetini ürkütmemek için sadece Ermeni ve bazı etnik kimliklere yönelik faaliyet güdülüyor.
Okullardaki eğitimciler elbette Hristiyan misyonerlerden oluşuyor.
Attıkları her adımı kayıt altına aldıkları için detaylara hakimiz:
İlk etapta Batı Trakya’da 6, Kıbrıs’ta 3, Museviler için 4, Batı Anadolu’da 227, Orta Anadolu’da 98, Doğu Anadolu’da 102, Suriye’de 59 ve Balkanlar’da 41 misyoner görevlendiriliyor.
Amerikalıların Osmanlı topraklarında bu kadar rahat ve başına buyruk hareket edilebilmesinin nedeni ise çok hazin: KAPİTÜLASYONLAR!
Osmanlı yönetimi 1830'larda ABD'ye pek çok kapitülasyon verdiği için BOARD'un faaliyetleri son derece serbest ve denetimsiz kalıyor.
BOARD teşkilatı dilediği misyoneri Osmanlı topraklarına sokuyor, örgütün mülk edinmesine ve toprak almasına karşı çıkmıyor. Hatta Türkler yabancı yayınları okuyamazken Amerikalılar 60 yılda onlarca kitap, makale vs basıp Ermenilere dağıtabiliyor.
Bu süreçte Protestan BOARD teşkilatlı, Osmanlı bünyesindeki Ermenileri hızla devşirmeye başlıyor. İyi eğitimli ve ABD destekli Ermeniler kısa süre içerisinde Türklerden çok daha nitelikli, eğitimli ve zengin hale geliyor. Toplumdaki sınıf farklı belirginleşiyor.
Osmanlı'nın gidişata uyanması 1878'deki Rus savaşı'yla gerçekleşiyor. Yani yaklaşık 58 yıl sonra. Peki bu nasıl oluyor?
Rus savaşıyla birlikte Osmanlı neredeyse çökme noktasına gelince, BOARD tarafından teşkilatlandırılan Ermeniler çok ciddi bir ayrılıkçı hareket başlatıyor.
Hatta Ermenilerin rolü dış güçleri o kadar iştahlandırıyor ki İngiliz ve Ruslar da bir yandan Ermenileri devşirebilmek için ABD ile rekabete giriyor.
Mesela Ruslar, barış antlaşmasında Doğu'daki vilayetlerde yaşayan Ermenilerin yönetimi için özel madde koyduruyor.
BOARD teşkilat o kadar kusursuz bir sistem kurmuş ki şaşmamak elde değil. Mesela misyoner okulu açmak istedikleri her bölgeye önce konsolosluk kurmak istiyorlar. Padişah kabul etmezse güç gösterisi yaparak zorla, kopara kopara konsolosluk tavizini alıyorlar.
Özellikle ABD iç savaşı sona erdikten sonra . İzmir, Çanakkale, Sakız, Yafa, Kandiye, Şam, Port Said, Lazkiye, İstanköy, Kudüs ve daha pek çok yerde Amerikan konsoloslukları açılıyor.
Konsoloslar sahip oldukları gücü, bölgede misyoner okulu kurulması için kullanıyor.
Hatta iş öyle bir noktaya varıyor ki nerede konsolosluk açılacağını BOARD teşkilatı ABD hükümetine söylüyor, hükümet de Osmanlı'ya dayatarak açtırıyor.
En çarpıcı hadise 1895'te Bitlis'te yaşanmış.
BOARD teşkilatı önce Bitlis, sonra Sivas'ta konsolosluk talep ediyor. Osmanlı bu talebi reddedince ABD yönetimi 1830 tarihli kapitülasyonları göstererek talebinde ısrar ediyor. (Bu arada kapitülasyonlara göre böyle bir hakları vardı)
Tam 9 yıl boyunca bu konuda diretmişler.
Düşünebiliyor musunuz, tam 9 yıl boyunca ısrarla talep etmişler ve neticesinde "C. E. Clark" isimli şahıs bölgeye atanmış. Bu arada Clark BOARD bünyesindeki bir misyonerdi. Okuldan ayrılıp göreve başladı.
Harput Amerikan Koleji'ne ayrıca değinmek lazım.
Harput Amerikan Koleji 1859'da kuruluyor ve çok başarılı faaliyet güdüyor. Kolejin diploma törenleri bile konsoloslukta yapılıyor.
1901 yılına gelindiğinde hazırlanan bir raporda bölgedeki Ermeni nüfusun %30'unun ABD'ye göç etmek istediği yazılı...
Robert Kolej de BOARD teşkilatı tarafından kurulmuştu. Kurucusu Cyrus Hamlin'di ama arazi ve inşaat işlerini finanse ettiği için Christoper Rhinelander Robert'in ismi verildi.
Arazi, Abdülaziz'in özel izniyle 60 bin dolara satın alındı. Teme atma töreni dualarla yapıldı.
Abdülaziz aslında ilk başta bu fikre sıcak bakmıyordu ama ABD filosunun komutanı Farragut İstanbul'a gelip devreye girince izin verildi.
ABD'nin böyle "diplomatik olmayan" askeri baskıyla kopardığı çok taviz vardır. Biraz sonra onları da ele alacağım. Şaşıracaksınız.
BOARD'un kurduğu bir başka önemli okul da 1871'de faaliyete başlayan İstanbul Amerikan Kız Koleji'dir. Bu okulun özelliği, müslümanların da eğitim görebilmesidir.
Bu okulda saray çevrelerinden pek çok ismin kızı da okuyordu.
Yine de bana göre BOARD'un Osmanlı sınırlarındaki en gözde okulu Merzifon Amerikan Koleji'dir. Çoğumuz Merzifon'un yerini bile bilmeyiz belki ama BOARD ta 1863'te bölgede tam teşekküllü okul kurmuştur.
Ermeni nüfusun örgütlenmesi ve protestanlaştırılmasının merkez üssüydü.
BOARD'un 1887'deki bir raporuna göre bölgedeki Türk okulları son derece yetersiz. Buna karşın BOARD okulları hem nitelikli hem de düşük ücretli.
Bu okullar ileride Merzifon Pontus Teşkilatı'nı kuracak.
BOARD teşkilatı 1820'den itibaren özellikle Anadolu'da adeta örümcek gibi ağ ördü.
1840'larda 12 okul,
1870'lerde 220 okul,
1900'lerde 417 okul,
1914'te ise 426 okul ve 25 bin öğrenci...
BOARD kayıtlarına göre 1879'da teşkilatın ekonomik hacmi 100 milyon dolar civarındaydı. 1914 yılına dek okulların ABD'den aldığı yardım 40 milyon dolardı.
Ermeni örgütlerin kurulması, onca isyan, terör, ayrılıkçı faaliyetler... Bunlar kendi kendine olmadı.
Mesela 1924 yılında yayımlanan bir BOARD raporu şöyle söylüyor:
Hristiyan öğretmenler… Hristiyan düşünce ve yaşam temelinde yatan prensipleri öğrencilere aktaracaktır. Böylece misyonerlik, Türk öğrencilerinin hayatına Hristiyan karakterini sokma fırsatına kavuşacaktır.
Robert Kolej’de okuyan ve ileride CHP Genel Sekreterliği görevine gelecek olan Kasım Gülek, o dönemde yaşadıklarını şöyle ifade etmiş:
Robert Kolej o zamanlar misyoner mektebiydi. Her gün İncil okuturlardı. Kiliseye götürürlerdi. Biz dindar insanız. Ben isyan ediyordum.
Yıllarca süren misyonerlik faaliyetlerinden sonra Ermeni nüfus Türk nüfusa bariz bir nitelik üstünlüğü yakaladı. Üstelik zihinsel ve düşünsel olarak da Osmanlı bağlarından koptu.
Amerikan okullarında Ermeniler dillerini ve tarihsel geleneklerini üstün tutmayı öğrendiler. Batının siyasal, toplumsal ve ekonomik ilerleme ideallerini tanıdılar. Etkin bir hoşnutsuzluk duymayı ve köylü komşularına kesin üstün duygusu beslemeyi elde ettiler.
Mesela 1895-1896 yıllarında yaşanan Ermeni olayları büyük oranda BOARD okullarında yeşermişti. Board misyoneri Henry O. Dwight'ın Boston'a gönderdiği raporda ABD ordusundan yardım istenmiştir
Bunu da ben söylemiyorum. Prof. Earle söylüyor.
ABD hükümeti 1900 yılında Kentucky isimli savaş gemisini İzmir��e gönderdi. Sultan 2. Abdülhamit, gelişme üzerine gemi yetkililerini İstanbul’a görüşmeye davet etti ve kısa süre sonra misyonerlerin uğradığı zararlar karşılandı.
İşler böyle yürüyordu.
Mesela 1904 yılında bazı Ermeni suçlular BOARD okullarından birine sığındı. Osmanlı buraya müdahale etmek isteyince İstanbul’daki Amerikan elçisi John. G. A. Leishman, Avrupa'da bulunan ABD donanmasından yardım istedi. Donanma gövde gösterisi yapınca Osmanlı geri adım attı.
En acısı ise 1909'daki Adana İsyanı sırasında yaşandı. Ermenilerin başlattığı isyana Osmanlı tarafından müdahale edilince ABD herhangi diplomatik açıklama yapmadan donanmayı Mersin limanına gönderip devleti alenen tehdit etti.
BOARD teşkilatı asıl hamlesini 1. Dünya Savaşı başlayınca yaptı. Osmanlı savaşa katılıp ordusunu Kafkasya'ya gönderince Anadolu'daki Ermenilerin bir bölümü ayaklanıp savunmasız Türk köylerine sistemli bir katliama girişti.
Burada Merzifon ve Antep okullarının rolü büyüktür.
Bunu da ben söylemiyorum. Atatürk söylüyor. Nutuk'un 557. sayfasında Merzifon Amerikan Koleji'nin Pontus devleti kurmak için nasıl çabaladığını anlatmış.
Bu katliamlar sonrasında devlet tehcir kararı alarak tehlikeyi savuşturmaya çalıştı.
Peki tüm bunlar olurken Osmanlı hiçbir şey yapmadı mı?
Bazı şeyler yaptı. Ama çok cılız ve etkisiz hamlelerdi. Okulların ruhsatlandırılması, misyonerlerden belge talep edilmesi ve Türk okullarının güçlendirilmesi gibi şeyler. Ama kıymetsiz.
Osmanlı'nın hamleleri 1869'da başlıyor ama etki etmiyor. Mesela Abdülhamit'e sunulan bir raporda 392 okuldan yalnızca 51'inin ruhsatlı olduğu bilgisi mevcut.
Devlet öyle zayıflamış ve ipleri kaptırmış ki, yürürlüğe koyduğu düzenlemeyi uygulamaktan aciz duruma düşmüş.
Bunları da ben söylemiyorum. 1891 ve 1894 tarihli Zühtü Paşa raporları, 1892 tarihli Mihran Boyacıyan raporu ve 1898 tarihli Şakir Paşa raporu durumun vehametini açık açık yazmış.
Özetle bölgelerin elden gittiğini yazıp Türk okulu açılmasını talep etmişler.
Özellikle Beyrut tamamen Osmanlı'ya yabancılaşmış. Memurlar dışında Türkçe bilen yokmuş. Beyrut'un İstanbul'dan çok Paris'e benzediği ifade edilmiş.
Hani birileri diyor ki İttihatçılar geldi Osmanlı çöktü diye. Palavra. Osmanlı'nın çöküşünün tarihi benim anlattıklarımdır.
Artık yavaş yavaş sadede gelelim.
BOARD, 1. Dünya Savaşı'yla birlikte Anadolu'da ABD güdümlü bir Büyük Ermenistan hayaline çok yakındı. Hele 1918'de Osmanlı tamamen çöküp işgale uğradıklarında her şey neredeyse hazır gibiydi.
Ama 1919'da bambaşka şeyler oldu.
Mustafa Kemal Paşa Merzifon Amerikan Kolejinin pontusçu ve Ermeni eşkıyana yataklık yaptığını görünce kapatmış, bu Amerikalıların tepkisine yol açmıştı. Amerika hemen harekete geçerek Genelkurmay Başkanları General Harbordu Türkiyeye göndermiştir.
Mustafa Kemal direnişi tam da BOARD'un hayallerinin üstünde başlattı. Sivas Kongresi toplandığında hayallerin sallantıda olduğu anlaşıldı.
ABD yönetimi bölgeye General Harbord yönetiminde bir komisyon göndererek Anadoluda Ermeni devletinin fizibilitesini ölçmek istedi.
Harbord Ermeni lobisi tarafından güdüme alınmış biri değildi. İstanbul'a geldiğinde kendisine Türk tercümanlar da alarak meseleyi dosdoğru anlamak için çabaladı. Hatta Sivas'ta bulunan Mustafa Kemal'in yanına uğrayıp onunla da görüştü.
O görüşme de çok ilginçtir.
Harbord anılarında Mustafa Kemal'in çok sinirli olduğunu ve öfkeden titrediğini yazmış. Fakat daha sonra sıtma nöbeti geçirdiği için halinin kötü olduğunu anlamış.
Görüşmenin neticesinde de Mustafa Kemal'e "Sizin yerinizde olsam ben de aynını yapardım" diyerek ayrılmış.
Harbordun Amerikan kongresine sunduğu 44 sayfalık raporunda Anadolu'daki direnişin güçlü olduğunu ve Büyük Ermenistan hayalinin çöktüğünü ifade etmiş, senato da büyük oranda fikri kabullenmiş. Başkan Wilsonun Anadolu ve Kafkasyayı Amerikan mandası altına alma fikri de çökmüş oldu.
Yani Mustafa Kemal devreye girerek BOARD'un 100 yıllık hayalini çöp haline getirmiş. Pelosi'nin göz yaşlarının nedeni...
Nitekim Harbord'un tahminleri doğru çıktı. Kuvayi Milliye önce Doğu'daki Ermeni işgalini akabinde Güneydeki Fransız ve Batı'daki İngiliz/Yunan işgalini püskürttü ve Anadolu'nun yeniden Türkleşmesini sağladı.
BOARD'un 100 yılda ektiği tohumları 3 yılda söküp attık.
Mustafa Kemal daha sonra Lozan'da son 300 yıllık Türk tarihinin bana göre en görkemli başarısını elde ederek kapitülasyonların tamamını kayıtsız şartsız kaldırdı.
Böylece BOARD'un kalıntıları Türk devletinin hakimiyeti altına alındı.
Savaştan sonra Anadolu'daki Rum ve Ermeni nüfusun azalması nedeniyle BOARD politika değiştirerek Türk nüfusun hedefleyip yeni bir girişim başlattı.
Fakat Atatürk 1924'te Eğitimde Birlik İnkılabı (Tehvid-i Tedrisat) yaparak tüm eğitim kurumlarını hakimiyet altına aldı.
Artık Osmanlı'nın kapitülasyon düzeni bitmişti. Tüm okullar Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlıydı. Okullar, öğretmenler, müfredat hatta okullardaki resimler ve büstler bile devletin mutlak denetimi altındaydı.
Cumhuriyet BOARD'un kalıntılarına göz açtırmadı.
Kemalist hükümet 1924, 1925 ve 1926 yıllarında çıkardığı genelgelerle yabancı okulların ilkokul düzeyinde eğitim vermesini yasakladı. Okullardaki Hristiyan Aziz tabloları ve büstleri kaldırıldı.
Hepsine Türk bayrağı ve Atatürk tablosu asıldı.
Mesela 1929 yılında Bursa'daki Kız Koleji'nin misyonerlik faaliyetine gizlice devam ettiği tespit edilince okul anında kapatıldı ve okuldaki misyoner öğretmen tutuklandı.
ABD elçisi J. Grew devreye girip yeni tavizler istese de boyunun ölçüsünü alması kısa sürdü.
Grew o kadar aciz duruma düşmüştü ki anılarında o dönemi şöyle yazmış:
Kapitülasyon günleri çoktan geride kalmıştı.
Sonuç olarak Kemalist hükümet okulların tamamını kontrol altına aldı. Zorunlu dersler getirdi. Kitaptaki konuları bile dizayn etti.
1930'ların sonuna gelindiğinde Türkiye genelinde sadece birkaç okulları kalmıştı ve orada da faaliyet sürdüremiyorlardı. BOARD rüyası bitmişti.
Amerikan misyoner teşkilatının Cumhuriyetle birlikte hezimete uğramasıyla Ermeni lobisi faaliyetini büyük oranda ABD'de sürdürdü ve sözde soykırım gündemi üzerinden kaybedilen toprakları geri almanın hayaliyle yaşadı.
Gelelim Pelosi'ye... Pelosi, 1958'de dini bir kız okulu olan Notre Dome Enstitüsü'nde okuyup akabinde yine Notre Dame de Namur Rahibeleri tarafından kurulan Trinity Kolej orijinli Trinity Washington Üniversitesi'nde eğitim gördü.
İlerleyen yıllarda Ermeni Ulusal Komitesi'yle (ANC) ciddi bağlar kurdu. Mesela 1997 yılında ANC üyesi Taline Sanasarian, Nancy Pelosi'yi "Amerikan Kongresi'de Ermeni meselelerine uzun süredir destek veren" kişi olarak tanıtıp bir de plaket verdi.
Pelosi 1997'deki toplantıda konuşma yapıp sözlerini "ABD Ermeni Soykırımı'nı resmi olarak tanımadan rahat edemeyiz" diyerek bitirdi.
Pelosi ilerleyen yıllarda Ermeni lobisinin de desteğiyle Temsilciler Meclisi başkanlığına getirildi.
Mesela 2007 yılında Ermeni lobisi tarafından hazırlanan bir raporda Pelosi'nin çabalarından özel olarak bahsedilmiş. "Pelosi'nin tüm çabalarına rağmen" denmiş.
Dediğim gibi Pelosi Ermeni Lobisi için sıradan bir isim değil. Gönülden destek veren ateşli bir savunucudur.
Yine lobi desteğiyle hazırlanan 2015 tarihli başka bir raporda Pelosi, Ermeni lobisinin meclisteki en güçlü destekçisi olarak tanımlanmış.
Nitekim Pelosi amacına 2021 yılında ulaştı ve Biden'ın sözde soykırımı tanımasını sağladı.
Sonuç olarak Pelosi pragramist bir siyasetçi değil. Ermenistan'da gözyaşı dökerken ciddiydi. Onu ağlatan şey, yüz yıl önce sönen yüz yıllık Büyük Ermenistan hayaliydi.
Kuva-yi Milliye sandığımızdan çok büyük işler yapmıştır. Bunu bilmemiz gerekiyor.
Atatürk’ün Ermeniler hakkında söylediği bu sözlerin anlamı daha iyi oturuyor şimdi.
“Ermenilerin bu feyizli ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleketiniz sizindir, Türklerindir. Bu memleket tarihte Türk’tü, o halde Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır.”
REHAN GÜNDOĞMUŞ
(Alıntı)
10 notes
·
View notes
Text
Hayat ne diz çökme fırsatları verdi. Dik durdum. Benim aklım hala senin önünde çökmediğim anda kaldı.
8 notes
·
View notes
Text
Gene geleceğiz
karşılaşmanın yollarında.
Bir bülbül kulağıma fısıldadı:
Gene geleceğiz.
Bülbüller oralarda
yaşarlar henüz.
Şakırlar yazılarımızda.
Gene geleceğiz
gölgeleri arasında özlemin,
yadırgamanın mezarlarında
bizim yerimiz de var,
bu kesin.
Yorulma gönül,
dönüşün yollarında
çökme sakın.
Yine geleceğiz,
9 notes
·
View notes
Text
Seninle konuşurken cıvıl cıvıldım ben, tüm siyahlarım rengarenk gökkuşağına dönüşmüştü. Sen gittin, bir kaldırım taşından farksızım şimdi. Seni düşünmemek için doldurabildiğim kadar dolduruyorum zamanımı ama yapamıyorum. Aklımdan çıkaramıyorum seni. Seni her özlediğimde kalbime büyük bir ağırlık çökme hissiyle başedemiyorum. Gülüyorum, hayatıma devam etmeye çalışıyorum lakin sonunda yine kendimi seni düşünürken buluyorum. Söylesene nasıl aşacağım ben seni?
#gece#siyah#acı#aşk#sigara#tumblr yaz?lar?#writers on tumblr#siyahbeyazask#gecenin karanlığı#geceye bir söz bırak
6 notes
·
View notes
Text
ŞUAN DAN İTİBAREN PAYLAŞACAĞIM VIDEOLAR KŞMSEYE İMA DEĞİLDİR!!
TELEFONUMUN ÇÖKMEMESİ İÇİN, SİLMEYE KIYAMADIĞIM VİDEOLARI PAYLAŞMAK İÇİN KULLANACAĞIM.😄😄😄🤗
Sevdiğim videoları bile çökme pahasına silemeyen birinin" SEV BENİ DİYE DEĞİL !
SEVDİĞİNDE TEK TARAFLI OLMADAN NELER YAPABİLECEĞİNİ BİRDE SİZ DÜŞÜNÜN!!
GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYAN O KARAR ALINDI... OK YAYDAN ÇIKTI!! DÖNÜŞ YOLU KAPANDI!!
BU DÜNYADA BU KONU BİİZNİLLAH KAPANDI.....!
THE END !
9 notes
·
View notes
Text
BU YAZIYI OKUMADAN TÜRK MİLLETİNİN YAŞADIĞI BİRÇOK OLAYI ANLAYAMAZSINIZ.
ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi Ermenistan'daki sözde soykırım anıtı önünde göz yaşı döktü. Çoğu insan bunu Oscarlık performans olarak görüyor ama Pelosi rol yapmıyordu. Gerçekten çok üzgündü. Çünkü bunun çok esaslı bir gerekçesi vardı:
ABD ile Ermeniler arasındaki bağ çıkarların çok ötesinde duygusaldır. Çünkü arada sarsılmaz bir "inanç" bağı vardır.
Bu bağı bilmek için 1800'lere gitmek gerekiyor. Boston'a...
Son vereceğim bilgiyi şimdi vereyim. Çoğumuz Amerikan-Türk ilişkilerinin 1945'ten sonra başladığını bilir. Büyük bir yanılgıdır.
Sıkı durun: 1914 yılında, Osmanlı toprakları içerisinde tam 426 Amerikan MİSYONER okulunda 25 bin ÖĞRENCİ eğitim görüyordu.
Osmanlı'da yüzlerce Amerikan misyoner okulu... Binlerce öğrenci... Eğitim veren yüzlerce Amerikan misyoneri... Pahalı binalar, lüks eğitim materyalleri...
Bunun nasıl olduğunu bilmezsek Osmanlı'nın nasıl çöktüğünü de tam olarak anlayamayız. Ve Ermeni tehcirini de... Ve içimizdeki FETO vb. hain yapıların nasıl yeserdigini de!!!
Hikaye 1820 yılında başlıyor. Boston merkezli American Board of Commissioners for Foreign Missions teşkilatı, Pliny Fisk ve Levi Parsons isimli iki misyonerle Osmanlı topraklarında faaliyete girişiyor.
Bu çalışmalarda Mısır, Lübnan ve pek çok ortadoğu bölgesi inceleniyor.
İlerleyen yıllarda BOARD teşkilatı Osmanlı'nın pek çok bölgesinin İngiliz ve Fransız misyoner okulları tarafından sarıldığını fark ediyor. Haliyle el değmemiş yeni bir bölge ve yeni bir toplum bulmak için arayışa giriyorlar. Ve buluyorlar:
Gregoryen Ermeni toplumu!
Ermenilere yönelik ilk ciddi teşkilatlanma William Goodell tarafından 1831'de başlıyor. İncil Ermenice'ye çevriliyor.
Buraya dikkat etmek lazım. BOARD teşkilatı kendi dini inancını kendi dilinde sunmuyor. Toplumun dilinde sunuyor ki başarılı olsun. (Birileri anlıyor mudur)
BOARD teşkilatı daha sonra bulduğu hemen her Ermeni yerleşim yerinde teşkilatlanıyor. Hatta hızlarını alamayıp Nesturiler, Süryaniler, Yezidiler, Keldaniler ve Yakubiler'in de bulunduğu bölgelere yayılıp misyoner teşkilatlarını "okullar" aracılığıyla kuruyorlar.
Kurulan okullar son derece güzel binalardan, lüks eğitim materyallerinden oluşuyor. Osmanlı hükümetini ürkütmemek için sadece Ermeni ve bazı etnik kimliklere yönelik faaliyet güdülüyor.
Okullardaki eğitimciler elbette Hristiyan misyonerlerden oluşuyor.
Attıkları her adımı kayıt altına aldıkları için detaylara hakimiz:
İlk etapta Batı Trakya’da 6, Kıbrıs’ta 3, Museviler için 4, Batı Anadolu’da 227, Orta Anadolu’da 98, Doğu Anadolu’da 102, Suriye’de 59 ve Balkanlar’da 41 misyoner görevlendiriliyor.
Amerikalıların Osmanlı topraklarında bu kadar rahat ve başına buyruk hareket edilebilmesinin nedeni ise çok hazin: KAPİTÜLASYONLAR!
Osmanlı yönetimi 1830'larda ABD'ye pek çok kapitülasyon verdiği için BOARD'un faaliyetleri son derece serbest ve denetimsiz kalıyor.
BOARD teşkilatı dilediği misyoneri Osmanlı topraklarına sokuyor, örgütün mülk edinmesine ve toprak almasına karşı çıkmıyor. Hatta Türkler yabancı yayınları okuyamazken Amerikalılar 60 yılda onlarca kitap, makale vs basıp Ermenilere dağıtabiliyor.
Bu süreçte Protestan BOARD teşkilatlı, Osmanlı bünyesindeki Ermenileri hızla devşirmeye başlıyor. İyi eğitimli ve ABD destekli Ermeniler kısa süre içerisinde Türklerden çok daha nitelikli, eğitimli ve zengin hale geliyor. Toplumdaki sınıf farklı belirginleşiyor.
Osmanlı'nın gidişata uyanması 1878'deki Rus savaşı'yla gerçekleşiyor. Yani yaklaşık 58 yıl sonra. Peki bu nasıl oluyor?
Rus savaşıyla birlikte Osmanlı neredeyse çökme noktasına gelince, BOARD tarafından teşkilatlandırılan Ermeniler çok ciddi bir ayrılıkçı hareket başlatıyor.
Hatta Ermenilerin rolü dış güçleri o kadar iştahlandırıyor ki İngiliz ve Ruslar da bir yandan Ermenileri devşirebilmek için ABD ile rekabete giriyor.
Mesela Ruslar, barış antlaşmasında Doğu'daki vilayetlerde yaşayan Ermenilerin yönetimi için özel madde koyduruyor.
BOARD teşkilat o kadar kusursuz bir sistem kurmuş ki şaşmamak elde değil. Mesela misyoner okulu açmak istedikleri her bölgeye önce konsolosluk kurmak istiyorlar. Padişah kabul etmezse güç gösterisi yaparak zorla, kopara kopara konsolosluk tavizini alıyorlar.
Özellikle ABD iç savaşı sona erdikten sonra . İzmir, Çanakkale, Sakız, Yafa, Kandiye, Şam, Port Said, Lazkiye, İstanköy, Kudüs ve daha pek çok yerde Amerikan konsoloslukları açılıyor.
Konsoloslar sahip oldukları gücü, bölgede misyoner okulu kurulması için kullanıyor.
Hatta iş öyle bir noktaya varıyor ki nerede konsolosluk açılacağını BOARD teşkilatı ABD hükümetine söylüyor, hükümet de Osmanlı'ya dayatarak açtırıyor.
En çarpıcı hadise 1895'te Bitlis'te yaşanmış.
BOARD teşkilatı önce Bitlis, sonra Sivas'ta konsolosluk talep ediyor. Osmanlı bu talebi reddedince ABD yönetimi 1830 tarihli kapitülasyonları göstererek talebinde ısrar ediyor. (Bu arada kapitülasyonlara göre böyle bir hakları vardı)
Tam 9 yıl boyunca bu konuda diretmişler.
Düşünebiliyor musunuz, tam 9 yıl boyunca ısrarla talep etmişler ve neticesinde "C. E. Clark" isimli şahıs bölgeye atanmış. Bu arada Clark BOARD bünyesindeki bir misyonerdi. Okuldan ayrılıp göreve başladı.
Harput Amerikan Koleji'ne ayrıca değinmek lazım.
Harput Amerikan Koleji 1859'da kuruluyor ve çok başarılı faaliyet güdüyor. Kolejin diploma törenleri bile konsoloslukta yapılıyor.
1901 yılına gelindiğinde hazırlanan bir raporda bölgedeki Ermeni nüfusun %30'unun ABD'ye göç etmek istediği yazılı...
Robert Kolej de BOARD teşkilatı tarafından kurulmuştu. Kurucusu Cyrus Hamlin'di ama arazi ve inşaat işlerini finanse ettiği için Christoper Rhinelander Robert'in ismi verildi.
Arazi, Abdülaziz'in özel izniyle 60 bin dolara satın alındı. Teme atma töreni dualarla yapıldı.
Abdülaziz aslında ilk başta bu fikre sıcak bakmıyordu ama ABD filosunun komutanı Farragut İstanbul'a gelip devreye girince izin verildi.
ABD'nin böyle "diplomatik olmayan" askeri baskıyla kopardığı çok taviz vardır. Biraz sonra onları da ele alacağım. Şaşıracaksınız.
BOARD'un kurduğu bir başka önemli okul da 1871'de faaliyete başlayan İstanbul Amerikan Kız Koleji'dir. Bu okulun özelliği, müslümanların da eğitim görebilmesidir.
Bu okulda saray çevrelerinden pek çok ismin kızı da okuyordu.
Yine de bana göre BOARD'un Osmanlı sınırlarındaki en gözde okulu Merzifon Amerikan Koleji'dir. Çoğumuz Merzifon'un yerini bile bilmeyiz belki ama BOARD ta 1863'te bölgede tam teşekküllü okul kurmuştur.
Ermeni nüfusun örgütlenmesi ve protestanlaştırılmasının merkez üssüydü.
BOARD'un 1887'deki bir raporuna göre bölgedeki Türk okulları son derece yetersiz. Buna karşın BOARD okulları hem nitelikli hem de düşük ücretli.
Bu okullar ileride Merzifon Pontus Teşkilatı'nı kuracak.
BOARD teşkilatı 1820'den itibaren özellikle Anadolu'da adeta örümcek gibi ağ ördü.
1840'larda 12 okul,
1870'lerde 220 okul,
1900'lerde 417 okul,
1914'te ise 426 okul ve 25 bin öğrenci...
BOARD kayıtlarına göre 1879'da teşkilatın ekonomik hacmi 100 milyon dolar civarındaydı. 1914 yılına dek okulların ABD'den aldığı yardım 40 milyon dolardı.
Ermeni örgütlerin kurulması, onca isyan, terör, ayrılıkçı faaliyetler... Bunlar kendi kendine olmadı.
Mesela 1924 yılında yayımlanan bir BOARD raporu şöyle söylüyor:
Hristiyan öğretmenler… Hristiyan düşünce ve yaşam temelinde yatan prensipleri öğrencilere aktaracaktır. Böylece misyonerlik, Türk öğrencilerinin hayatına Hristiyan karakterini sokma fırsatına kavuşacaktır.
Robert Kolej’de okuyan ve ileride CHP Genel Sekreterliği görevine gelecek olan Kasım Gülek, o dönemde yaşadıklarını şöyle ifade etmiş:
Robert Kolej o zamanlar misyoner mektebiydi. Her gün İncil okuturlardı. Kiliseye götürürlerdi. Biz dindar insanız. Ben isyan ediyordum.
Yıllarca süren misyonerlik faaliyetlerinden sonra Ermeni nüfus Türk nüfusa bariz bir nitelik üstünlüğü yakaladı. Üstelik zihinsel ve düşünsel olarak da Osmanlı bağlarından koptu.
Amerikan okullarında Ermeniler dillerini ve tarihsel geleneklerini üstün tutmayı öğrendiler. Batının siyasal, toplumsal ve ekonomik ilerleme ideallerini tanıdılar. Etkin bir hoşnutsuzluk duymayı ve köylü komşularına kesin üstün duygusu beslemeyi elde ettiler.
Mesela 1895-1896 yıllarında yaşanan Ermeni olayları büyük oranda BOARD okullarında yeşermişti. Board misyoneri Henry O. Dwight'ın Boston'a gönderdiği raporda ABD ordusundan yardım istenmiştir
Bunu da ben söylemiyorum. Prof. Earle söylüyor.
ABD hükümeti 1900 yılında Kentucky isimli savaş gemisini İzmir’e gönderdi. Sultan 2. Abdülhamit, gelişme üzerine gemi yetkililerini İstanbul’a görüşmeye davet etti ve kısa süre sonra misyonerlerin uğradığı zararlar karşılandı.
İşler böyle yürüyordu.
Mesela 1904 yılında bazı Ermeni suçlular BOARD okullarından birine sığındı. Osmanlı buraya müdahale etmek isteyince İstanbul’daki Amerikan elçisi John. G. A. Leishman, Avrupa'da bulunan ABD donanmasından yardım istedi. Donanma gövde gösterisi yapınca Osmanlı geri adım attı.
En acısı ise 1909'daki Adana İsyanı sırasında yaşandı. Ermenilerin başlattığı isyana Osmanlı tarafından müdahale edilince ABD herhangi diplomatik açıklama yapmadan donanmayı Mersin limanına gönderip devleti alenen tehdit etti.
BOARD teşkilatı asıl hamlesini 1. Dünya Savaşı başlayınca yaptı. Osmanlı savaşa katılıp ordusunu Kafkasya'ya gönderince Anadolu'daki Ermenilerin bir bölümü ayaklanıp savunmasız Türk köylerine sistemli bir katliama girişti.
Burada Merzifon ve Antep okullarının rolü büyüktür.
Bunu da ben söylemiyorum. Atatürk söylüyor. Nutuk'un 557. sayfasında Merzifon Amerikan Koleji'nin Pontus devleti kurmak için nasıl çabaladığını anlatmış.
Bu katliamlar sonrasında devlet tehcir kararı alarak tehlikeyi savuşturmaya çalıştı.
Peki tüm bunlar olurken Osmanlı hiçbir şey yapmadı mı?
Bazı şeyler yaptı. Ama çok cılız ve etkisiz hamlelerdi. Okulların ruhsatlandırılması, misyonerlerden belge talep edilmesi ve Türk okullarının güçlendirilmesi gibi şeyler. Ama kıymetsiz.
Osmanlı'nın hamleleri 1869'da başlıyor ama etki etmiyor. Mesela Abdülhamit'e sunulan bir raporda 392 okuldan yalnızca 51'inin ruhsatlı olduğu bilgisi mevcut.
Devlet öyle zayıflamış ve ipleri kaptırmış ki, yürürlüğe koyduğu düzenlemeyi uygulamaktan aciz duruma düşmüş.
Bunları da ben söylemiyorum. 1891 ve 1894 tarihli Zühtü Paşa raporları, 1892 tarihli Mihran Boyacıyan raporu ve 1898 tarihli Şakir Paşa raporu durumun vehametini açık açık yazmış.
Özetle bölgelerin elden gittiğini yazıp Türk okulu açılmasını talep etmişler.
Özellikle Beyrut tamamen Osmanlı'ya yabancılaşmış. Memurlar dışında Türkçe bilen yokmuş. Beyrut'un İstanbul'dan çok Paris'e benzediği ifade edilmiş.
Hani birileri diyor ki İttihatçılar geldi Osmanlı çöktü diye. Palavra. Osmanlı'nın çöküşünün tarihi benim anlattıklarımdır.
Artık yavaş yavaş sadede gelelim.
BOARD, 1. Dünya Savaşı'yla birlikte Anadolu'da ABD güdümlü bir Büyük Ermenistan hayaline çok yakındı. Hele 1918'de Osmanlı tamamen çöküp işgale uğradıklarında her şey neredeyse hazır gibiydi.
Ama 1919'da bambaşka şeyler oldu.
Mustafa Kemal direnişi tam da BOARD'un hayallerinin üstünde başlattı. Sivas Kongresi toplandığında hayallerin sallantıda olduğu anlaşıldı.
ABD yönetimi bölgeye General Harbord yönetiminde bir komisyon göndererek Ermeni devletinin fizibilitesini ölçmek istedi.
Harbord Ermeni lobisi tarafından güdüme alınmış biri değildi. İstanbul'a geldiğinde kendisine Türk tercümanlar da alarak meseleyi dosdoğru anlamak için çabaladı. Hatta Sivas'ta bulunan Mustafa Kemal'in yanına uğrayıp onunla da görüştü.
O görüşme de çok ilginçtir.
Harbord anılarında Mustafa Kemal'in çok sinirli olduğunu ve öfkeden titrediğini yazmış. Fakat daha sonra sıtma nöbeti geçirdiği için halinin kötü olduğunu anlamış.
Görüşmenin neticesinde de Mustafa Kemal'e "Sizin yerinizde olsam ben de aynını yapardım" diyerek ayrılmış.
Harbord raporu Anadolu'daki direnişin güçlü olduğunu ve Büyük Ermenistan hayalinin çöktüğünü büyük oranda kabullenmiş.
Yani Mustafa Kemal devreye girerek BOARD'un 100 yıllık hayalini çöp haline getirmiş. Pelosi'nin göz yaşlarının nedeni...
Nitekim Harbord'un tahminleri doğru çıktı. Kuvayi Milliye önce Doğu'daki Ermeni işgalini akabinde Güneydeki Fransız ve Batı'daki İngiliz/Yunan işgalini püskürttü ve Anadolu'nun yeniden Türkleşmesini sağladı.
BOARD'un 100 yılda ektiği tohumları 3 yılda söküp attık.
Mustafa Kemal daha sonra Lozan'da son 300 yıllık Türk tarihinin bana göre en görkemli başarısını elde ederek kapitülasyonların tamamını kayıtsız şartsız kaldırdı.
Böylece BOARD'un kalıntıları Türk devletinin hakimiyeti altına alındı.
Savaştan sonra Anadolu'daki Rum ve Ermeni nüfusun azalması nedeniyle BOARD politika değiştirerek Türk nüfusun hedefleyip yeni bir girişim başlattı.
Fakat Atatürk 1924'te Eğitimde Birlik İnkılabı (Tehvid-i Tedrisat) yaparak tüm eğitim kurumlarını hakimiyet altına aldı.
Artık Osmanlı'nın kapitülasyon düzeni bitmişti. Tüm okullar Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlıydı. Okullar, öğretmenler, müfredat hatta okullardaki resimler ve büstler bile devletin mutlak denetimi altındaydı.
Cumhuriyet BOARD'un kalıntılarına göz açtırmadı.
Kemalist hükümet 1924, 1925 ve 1926 yıllarında çıkardığı genelgelerle yabancı okulların ilkokul düzeyinde eğitim vermesini yasakladı. Okullardaki Hristiyan Aziz tabloları ve büstleri kaldırıldı.
Hepsine Türk bayrağı ve Atatürk tablosu asıldı.
Mesela 1929 yılında Bursa'daki Kız Koleji'nin misyonerlik faaliyetine gizlice devam ettiği tespit edilince okul anında kapatıldı ve okuldaki misyoner öğretmen tutuklandı.
ABD elçisi J. Grew devreye girip yeni tavizler istese de boyunun ölçüsünü alması kısa sürdü.
Grew o kadar aciz duruma düşmüştü ki anılarında o dönemi şöyle yazmış:
Kapitülasyon günleri çoktan geride kalmıştı.
Sonuç olarak Kemalist hükümet okulların tamamını kontrol altına aldı. Zorunlu dersler getirdi. Kitaptaki konuları bile dizayn etti.
1930'ların sonuna gelindiğinde Türkiye genelinde sadece birkaç okulları kalmıştı ve orada da faaliyet sürdüremiyorlardı. BOARD rüyası bitmişti.
Amerikan misyoner teşkilatının Cumhuriyetle birlikte hezimete uğramasıyla Ermeni lobisi faaliyetini büyük oranda ABD'de sürdürdü ve sözde soykırım gündemi üzerinden kaybedilen toprakları geri almanın hayaliyle yaşadı.
Gelelim Pelosi'ye... Pelosi, 1958'de dini bir kız okulu olan Notre Dome Enstitüsü'nde okuyup akabinde yine Notre Dame de Namur Rahibeleri tarafından kurulan Trinity Kolej orijinli Trinity Washington Üniversitesi'nde eğitim gördü.
İlerleyen yıllarda Ermeni Ulusal Komitesi'yle (ANC) ciddi bağlar kurdu. Mesela 1997 yılında ANC üyesi Taline Sanasarian, Nancy Pelosi'yi "Amerikan Kongresi'de Ermeni meselelerine uzun süredir destek veren" kişi olarak tanıtıp bir de plaket verdi.
Pelosi 1997'deki toplantıda konuşma yapıp sözlerini "ABD Ermeni Soykırımı'nı resmi olarak tanımadan rahat edemeyiz" diyerek bitirdi.
Pelosi ilerleyen yıllarda Ermeni lobisinin de desteğiyle Temsilciler Meclisi başkanlığına getirildi.
Mesela 2007 yılında Ermeni lobisi tarafından hazırlanan bir raporda Pelosi'nin çabalarından özel olarak bahsedilmiş. "Pelosi'nin tüm çabalarına rağmen" denmiş.
Dediğim gibi Pelosi Ermeni Lobisi için sıradan bir isim değil. Gönülden destek veren ateşli bir savunucudur.
Yine lobi desteğiyle hazırlanan 2015 tarihli başka bir raporda Pelosi, Ermeni lobisinin meclisteki en güçlü destekçisi olarak tanımlanmış.
Nitekim Pelosi amacına 2021 yılında ulaştı ve Biden'ın sözde soyk��rımı tanımasını sağladı.
Sonuç olarak Pelosi pragramist bir siyasetçi değil. Ermenistan'da gözyaşı dökerken ciddiydi. Onu ağlatan şey, yüz yıl önce sönen yüz yıllık Büyük Ermenistan hayaliydi.
Kuva-yi Milliye sandığımızdan çok büyük işler yapmıştır. Bunu bilmemiz gerekiyor.
Atatürk’ün Ermeniler hakkında söylediği bu sözlerin anlamı daha iyi oturuyor şimdi.
“Ermenilerin bu feyizli ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleketiniz sizindir, Türklerindir. Bu memleket tarihte Türk’tü, o halde Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır.”
Ah ATAM ahh! Senin vatan sevginin bir kısmına dahi sahip olmayanlar seni eleştiriyor ve Türk milleti sessizce izliyor. Gelde kahrolma!!!
Alıntıdır
4 notes
·
View notes
Text
Birtakım değişiklikler
🌟 Yenilikler
Yanıtlarda ve gönderilerde senden bahsedilmesi artık okunmamış etkinlik sayılıyor.
🛠 Düzeltmeler
Özellikle %125 yakınlaştırılmış halde Safari'den panoya girince meydana gelen ilginç bir çökme sorununu giderdik.
"Takip ettiğin Tumblr'ları paylaş" ayarı, tarayıcıdan bakıldığında açık olsa da kapalı görünüyordu. Bu uyuz hatayı giderdik. Hatadan sadece bu ayara hiç dokunmamış kullanıcılar etkileniyordu. Geçtiğimiz sene civarı bu ayara baktıysan yanlış bilgiyle karşılaşmış olabilirsin. Blog ayarları sayfasında artık doğru değer yer alıyor. Ayara bir bakıp, en son ayarladığın gibi mi değil mi kontrol etmek isteyebilirsin.
Bunun dışında, gönderilere ikincil blogların yanıt vermesiyle ilgili anlık bildirimler çalışmıyordu. Bunu düzelttik.
Tumblr tema bahçesinde tema isimleri artık yandaki temanın bulunduğu kareye taşmıyor.
Masaüstü gönderi düzenleyicide, Alıntı ve Sohbet blokları içerisindeki blok ekleme düğmeleri çalışmıyordu. Şimdi çalışıyor.
Masaüstünde gönderi etkileşim düğmelerinin (Beğen, RB'le, Yanıtla) üstüne gelince çıkan ipucu metni bazı dillerde gereksiz yere ikinci satıra iniyordu. Artık inmiyor.
Bir sorun mu yaşıyorsun? Destek Talebi gönder, en kısa sürede sana geri dönelim!
Geri bildirimini paylaşmak ister misin? Üzerinde Çalıştıklarımız bloguna göz at ve aklındakileri topluluğumuzla masaya yatır.
Bu gönderileri başka dillerde takip etmek istersen diğer ülkelerin Ekip bloglarına göz at!
Tumblr'a doğrudan maddi destek olmak ister misin? O zaman TumblrMarket'e yeni gelen Destekçi rozeti seni bekliyor!
14 notes
·
View notes
Text
Devletin Teminatının Olmadığı yerde Milletin Teminatı Olur mu?
Yürütmenin yargıya tepeden atamış olduğu memurlar (kendi adamları) ile yürütmedeki ve yasamadaki memurlar karşı karşıya gelmiş durumda. Ne de olsa bugüne kadar tüm kirli işlerini bu yargıya yaptırdılar.
Bahçeli sistem krizi yok dese de, sadece sistem krizi de yok! Sistem krizi ile iç içe girmiş yapısal bir kriz var. Yasama, yargı ve yürütme klikleri arasındaki gerilimin asıl nedeni de bu.
Düne kadar emir ve talimat ile AYM'ye karar aldıran Bahçeli (Jülistokratik MHP çetesi) ne oldu da şimdi AYM'yi "kapatmakla" tehdit eder hale geldi.
Bahçeli ve adamlarında AYM'yi kapatabilecek cesaretin zerresi yok!
İyisi mi yürütmenin (kendisini milletten üstün gören yetki diktatörlüğünün) son kalesi olan yürütme-yargısı AYM'yi ve diğer sözde yargı kurumlarını Bahçeli'yi beklemeden millet topyekün kapatsın!
Bu kurumların bugüne kadar millete bir faydası da görülmedi. Bu kurumlar ülke tarihi boyunca kendisini milletin üstünde gören bir avuç memur kastına çalıştı. Bu memur kastları da milletin devlete sunduğu olanakları kullanarak kendi kafalarına göre bir "kapitalist düzen" yarattı. Ama bu nasıl bir kapitalizm ise ortaya çıka çıka kapitalizmin ne evrensel ne de yerel normlarına dahi oturmayan feoktokratik ve müphem bir çete-kapitalizmi ortaya çıktı.
Bu çeteleri AYM gibi yürütme-yargısı değil, yargılasa yargılasa denetim usul/muhakeme kanunları ve denetim mahkemeleri yargılar!
Öyle yalandan tehditleri geçeceksin önce icraat görelim. Hadi paçan yiyorsa Bahçeli AYM'yi kapatta görelim! Sende o yürek var mı Bahçeli?
Yıllarca "devletin bekası" söyleminin arkasına saklanıp milletin temel haklarına çökme döneminiz artık bitti. Yaptığınız onca katliamlar, işkenceler, zulümler yanınıza kar mı kalacak sandınız!
"Devlet" diye isim mi olur? Gerçek ismini kullanmayan adamdan milliyetçi mi olur?
Milliyet-çiliği bile ayaklar altına alıp milleti tanımayanlar tabii ki anayasada tanımaz, kanunda tanımaz, her haltı yer. Bu nasıl bir milliyet-çilik ise Türklüğü/üniter kimliği mahkemeleştirmek için 15 Temmuz senaryosunu çevirir!
Millet niye bu temsiliyetist-memuriyetist zorbalığı tanımaya devam etsin ki? Teminatı olmayan devlet çete devletinden başka da bir şey değildir.
Çeteyseniz açıkça çıkıp "biz çeteyiz" diyin olsun bitsin. Öyle yalandan cumhuriyet gibi demokrasi gibi kavramların arkasına saklanmaya devam etmeyin.
O da olmuyorsa çıkın açıklayın "biz devlet değiliz" diyin, biz anayasa ile kanun ile kural ile yönetilmiyoruz, bu devleti bir avuç memur kastı idare ediyor diye millete beyan edin!
Ne de olsa devlet bile beyan esasına göre kurulur.
Bu ülkede devletin teminatı yok! Bir ülkede devletin teminatı yoksa o ülkede milletinde teminatı yok demektir.
Milletin teminatının olmadığı bir ülkede kurtuluşun tek yolu vardır; o da yasamada, yargıda ve yürütmede gerçekleşecek olan kurumsal denetimist devrimlerdir.
Ancak millet bu şekilde kendi temel hakları için ister seçilmiş olsun ister atanmış olsun temsiliyetizmden ve memuriyetizmden hesap sorabilir.
Temsiliyetizm ve memuriyetizm var oldu olalı devlet her zaman var olmuştur. Devletin-kitleselleşebilmesinin ve kitlelerin-devletleşebilmesinin yolu denetimle mümkündür. Aksi takdirde; ister cumhuriyet denilsin ister demokrasi denilsin tüm rejimler son çözümlemede bir memur kastları diktatörlüğünden başka da bir şey değildir.
Bir avuç bürokrasi mi hayatınızı nasıl yaşacağınıza karar verecek yoksa siz kendi hayatınızın yönetiminde söz ve hak sahibi mi olacaksınız?
Denetim mücadelesi ne sağ ne de sol meselesidir. Denetim meselesi siyaset üstü politik bir toplumsal proje meselesidir. Bir kişiye hak olan şey herkese de hak olmalıdır ki, toplum kendi deneylerinden dersler çıkararak denetimi tabandan tavana kadar yaşamın her alanına yayabilsin. Bu sayede de insan kurtarıcı aramayı bırakıp, kendi hayatının öznesi haline dönüşebilsin.
Kendi temel hakları için mücadele etmesini bilmeyen bir insan, ne işçiler adına, ne emekçiler adına, ne ezilenler adına, ne kadınlar adına, ne de gençler adına mücadele falan yürütemez. Yürütüyormuş gibi yapar ama farkında olsun ya da olmasın aslında temsiliyetizme ve memuriyetizme hizmet etmekten öteye de geçemez. Bu yüzden de kafasında ya kişileri kutsallaştırır ya partileri kutsallaştırır ya da devletleri kutsallaştırır. Bu da kendi özgür iradesinin ortadan kalkıp yerine kendisinden daha üstün olduğunu düşündüğü bir iradenin boyunduruğu altına girmesi sonucunu doğurur.
Halbuki her insan önce "ben" olduğu müddetçe "biz" olabilir ve kendi temel haklarına paralel olarak toplumsal haklar içinde mücadele edebilir. Ancak hayatın her alanında denetimist olmayı başarabilen bir insan tüm insanlığın global hak ve özgürlük mücadelesine yol gösterebilir. Emeğin emek, insanın insan üzerindeki tahakkümüne ve baskısına ancak denetimist yoldan son verilebilir! [1]
Dipnot
[1] AYM'nin Avrupa Konseyi ve AİHM-AİHS ile sözleşmesi/protokolü yok. Bu durumda AYM "seçilmenin seçimlerde teminatı yok" diyip seçilmeni (uluslararası hukuk açısından) AİHM'ne de gönderemiyor. AYM yürütmenin emrini yerine getirmek adına (yerel hukuktan) Can Atalay parodisi üzerinden sözüm ona sorunu çözmeye kalktı. Ama bu durumda da AYM hükümetin istediği kararı alamıyor. Yargı aslında hep yürütmenin-yasamanın yargısı/personeli idi. AYM'de ki memurlara onca kararı aldırıp sonrada aldırdıkları kararları, kanunları ve anayasayı tanımayanlarda yürütmedeki ve yasamadaki memur kastları. AYM'ye karar aldır sonrada AYM'yi terör yuvası olmakla suçla ne güzel di mi? AYM de adam olsun "seçilmenin seçimlerde teminatı yoktur" kararı ile birlikte Cumhurbaşkanının kanun olmayan 14 Mayıs CK'sını iptal ederek hükümeti düşürsün! Ne yani bu memur ilahları Allah'tan büyük mü? Devletten ve milletten daha mı büyükler? Bahçeli kim oluyor? Gerçek ismini kullanmayan adamdan ülkücü mü olur!
24.11.2023
Serhat Nigiz
#yürütme#yargı#memur#aym#diktatörlük#millet#toplum#kapitalizm#feoktokrasi#çete#usul#mahkeme#katliam#zulüm#devlet#milliyetçilik#cumhuriyet#türkçülük#temsiliyetizm#memuriyetizm#demokrasi#kanun#bürokrasi#özne#hak#özgürlük#denetimist#emek#yasama#sözleşme
2 notes
·
View notes