#Özgür Kaymak
Explore tagged Tumblr posts
dipnotski · 4 months ago
Text
Kolektif – Çemberin Dışındakiler: Azınlıklar (2024)
Türkiye’de azınlıklar konusunda belli başlı klişeler vardır. Azınlıkların Rumlar, Ermeniler, Yahudiler olduğuna inanılır; Lozan Antlaşması’nda azınlıklar konusunda mütekabiliyet olduğu iddia edilir. Azınlıklar dendiğinde hemen arkasından, hoşgörü, tolerans, imtiyaz, gibi kavram ve ifadeler eklenir, “bayramlarda karşılıklı gidip geldiğimiz,” “ne güzel günlerdi” denir. Oysa Lozan’dan sonra…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
beyazwoswos · 4 years ago
Text
kafes
Kadın...
   Her sabah ayni saatte geçiyordu evin önünden; uzun kalınca siyah bir paltosu vardı bir de sütlü kahve renginde atkısı. Ayakkabıları her daim boyalı parlak, birde elinde senelerin yorgunluğunu taşıyan, muhtelif yerlerinde soyulma olan bir resim çantası. Aynı yol aynı kaldırım hatta adımları bile aynı. Doğru ya her gün camdan izlerken saymıştı adamın adımlarını kadın; tamı tamına 178 adım. Evet hafta içi her gün onun sokağından geçerken yüz yetmiş sekiz adım atıyordu adam aynı tempoda yürüyerek. Her yerde her zaman mı böyle yürüyordu yoksa sadece onun sokağından mı bu kadar hızlı geçiyordu acaba? Resim öğretmeniydi mahalledeki okulda, elli yaşlarında uzunca esmer yakışıklıydı da aslında. Üç yıldır aynı okuldaydı; nereden geldi nereye aitti, ismi neydi onu bile bilmiyordu kadın. Ah keşke bilebilseydi! Hep önüne bakarak yürüyor, sanki hergün kafasında çözmek için uğraşacağı bir denklemle uyanıyordu. Ya da kafasında resim çiziyor, rol ezberliyor, yemek tarifi düşünüyordu; belki de söyleyemediklerini anlatamadıklarını kafasında bir daha yaşıyordu. Ama her ne ise o kafanın içindeki, kadın kendini ona yakın hissediyordu. Onun gibi düşündüğüne hatta yaşadığına inanıyordu. Sanki karşılıklı tanışma, konuşma fırsatı bulsalar, ortak bir sürü ilgileri olacakmış, uzun uzun sohbet edeceklermiş gibi geliyordu ona. Belki de yanılıyordu; göründüğünden daha sığ, gelişigüzel herkes gibi bir insandı. Tanışmadan bilemezdi kadın bunu. Üç senedir bir türlü cesaret edememişti konuşmaya; en azından bir günaydın ya da iyi akşamlar diyebilirdi. Ya da özel resim dersi almayı bahane edebilirdi, en sevdiği ressamı sorabilir biraz fikir alabilirdi. Ya da hiç bir şey yapmamalıydı, neticede tanımıyordu hiç.
  O akşam makarna yaptı kadın kendine; mantar ve soya sosuyla. Pek güzel olmuştu. Yemek yerken haber izlemek en sevdiği şeydi. Korona virüsünden bahsediyordu, ne kadar ciddi olduğundan, almamız gereken önlemlerden, karantina ihtimalinden, maske ve eldiven kullanımından,  kolonya stokçularından v.b. Umarım çabucak atlatırız diye geçirdi içinden. Sonra sehpanın üzerindeki kafese baktı. Gülümsedi. Mavi ve yeşil iki tane muhabbet kuşu vardı kafeste. Sahip olduğu tek şeydi onlar. Bir de yumurtadan yeni çıkmış yavruya baktı; tüyleri yeni yeni çıkıyordu. Baba kuş ağzıyla besliyordu yavrusunu. Anne de yeni yeni toparlanmıştı. Yavru mavi yeşil bir renkteydi. Ne güzel görünüyorlardı, mesut bir aile. Çok şanslılar diye geçirdi içinden. Yalnız değiller; aslında karantina halindeler hep ama mutlular. Insan sevdikleriyle beraberse nerede olduğunun pek bir önemi yoktu ki. Ama yalnızlık öyle mi? Insanı günden güne tüketen ince sinsi bir hastalık sanki. Pek bir çaresi de yok. Hiçbir hobi ya da uğraş bastıramıyor bu hissi. Ne kadar güçlü ya da kendine yeter biri ol yine de yalnız olduğun gerçeğiyle yüzleşiyordun. Otuz  yıldır yalnızdı  kadın dile kolay, anne babasını erken kaybetmişti, kardeşi de yoktu. Üniversiteye kadar babannesi büyütmüştü onu, okul bittikten sonra da anne babasından kalan tek şey olan bu eve yerleşmiş, kendi halinde yaşayıp gidiyordu. Arkadaşlarının çoğu evlenmişti, hatta torun seven bile vardı içlerinde. Ona nasip olmamıştı bir türlü aile kurmak; birkaç kişiyle görüşmüş ama içine sinmemiş devam ettirememişti. Belki de yalnız ölecekti kim bilir? Yedi yıldır bakıyordu muhabbet kuşlarına; çok defa yumurtalar olmuş sevdiklerine hediye etmişti. Kafesin içi hep bir cıvıltıyla hep bir hareketlilikle kaynıyordu. Sanki ışığı daima yanan kalabalık bir aile evi gibi. Haftada bir temizliğini yapar, yem ve su kabını yenilerdi, konuşurdu da onlarla. Kaymak ve Kadayıf’tan başka bu kadar yakın olduğu kimsesi de yoktu. Yeni doğmuş yavruya baktı, kime hediye etmeliyim diye düşündü. Sonra birden hatırladı adamı; evet ya ona vermeliydi. Bundan daha güzel bir konuşma bahanesi olabilir miydi ki? Hemen yedek kafesi aramak için bahçedeki kilere indi. Pembe bir kafes buldu, iyice bir temizledi, yem ve su kabını taktı. Evet yarın sabah ya da akşam okul dağılınca, tam evinin önünden geçerken durduracaktı adamı. Muhabbet kuşlarım yavruladı, komşularıma daha önce vermiştim siz aklıma geldiniz. Dilerseniz size hediye etmek isterim. Bu arada benim adım .... böyle uzayıp gidebilirdi muhabbet. Belki onu bahçeye davet eder çay ve sütlaç ikram ederdi. Çok güzel sütlaç yapardı kadın, herkes bayılırdı. Ne zaman yapsa fazla yapar komşulara da dağıtırdı. Gerçi adamın evine gitmeye hiç cesaret edememişti ama artık ertelemeye, beklemeye zaman yoktu. Yaş geçiyordu ömür de. Evet bu kez emindi kendinden yarın ne olursa olsun adamı durduracaktı. Kafese baktı tekrar, yavruyu alışması için içine koydu. Ismini ne koyacak acaba diye geçirdi aklından. Sonra kumandayı alıp kanal değiştirdi. Haber kanalı açtı.O da ne? Bakan konuşma yapıyordu; okullar bir ay kadar tatil edilmişti. Virüs için çocuklarımızın evlerde kalmasının hayati önemi tartışılıyordu. Kadın bir süre afalladı, bunun anlamı adamı bir ay göremeyecekti. Ve belki daha da uzunca bir zaman. Evine de gidemezdi ya elinde kafesle koca kadın. Nasıl olacaktı peki? Ya hiç görüşemezlerse? Ya üç yıl bekledikten sonra bir üç yıl daha beklemek zorunda kalırsa? Içi sıkıldı kadının, ışığı söndürdü, televizyonun sesini kapattı, odasına bile gitmek gelmedi içinden, terliklerini çıkardı, battaniyesini üzerine aldı ve uyumaya çalıştı.
    Günler günleri kovaladı. Tam iki buçuk ay geçmişti. Virüs vakaları her geçen gün artıyordu, belirli aralıklarla sokağa çıkma yasağı ilan ediliyordu. Birçok işletme kapatılmıştı; belirli yaş gruplarının dışarı çıkması yasaklanmıştı, ceza kesiliyordu. Ve okullar açılmayacaktı, en erken tarih Eylül ayı diye tahmin ediliyordu. Bütün dünya bu pandemiyle savaşıyordu, bazıları daha fazla kayıp veriyor bazıları çaresizce yardım bekliyordu. Kimse kimseye yaklaşamaz oldu, maske ve eldiven tercih değil zorunluk haline geldi. Evde karantina tek çözümdü artık hastalıktan korunmak için. Sokaklar bomboş ve sessizdi. Kadın haftada bir gün markete gidiyor, onun dışında evden dışarı çıkmıyordu. Bazen sessizce dua ediyor, bazen sokağa çıkan insanlara kızıyordu. Haberleri hiç kaçırmıyor, evde tv hiç kapanmıyordu. Kuşlarıyla daha çok ilgileniyordu; ona bir şey olursa kim bakardı onlara belki kafesi açıp özgür bırakmalıydı onları. Hem yavru da büyümüştü artık, kim bilir adam ne kuşu ne de kendini isterdi!
Adam...
    İki buçuk aydır evdeydi adam; işini çocuklarını çok özlemişti. Haftada iki gün bilgisayar üzerinden canlı yayında ders işliyorlardı ama eski kafaydı o. Teknolojiyi pek sevememişti zaten. Sınıf ortamının yerini hiçbir şey tutamazdı. Üç yıldır bu ilçedeydi, hatta dört olmak üzereydi. Sevmişti burayı, okulunu, arkadaşlarını ve öğrencilerini, bir de... evet bir de o kadın vardı. Hafta içi her sabah okul dönüşü her akşam onu izliyordu sanki. Ne güzel alımlı bir kadındı, tablo gibi. Esmerce, kahverengi gözlü kendi yaşlarında hafif balık etliydi. Kaç kere konuşmak istedi kadınla ama bir türlü cesaretini toplayamadı. Tam onun evinin, o kendi gibi büyüleyici bahçesinin önünden geçerken kalbi sanki daha hızlı atıyordu, önüne bakarak hızlıca geçip gidesi geliyordu. Bazen gözgöze geliyorlardı ama kısa bir anlığına o da sönüp gidiyordu. Resmini yapmıştı kadının, tam 17 resmi vardı çalışma odasında. Hepsi birbirinden güzeldi ama onun kadar değil. Bazen kahve içiyordu, bazen çiçekleri temizliyordu, kitap okuyordu kimi zaman, bazen de kuşlarıyla konuşuyordu. Her bir hali gözünün önüne geliyordu resimlere bakarken. Acaba şimdi ne yapıyordu? Kızıyordu adam kendine, neden konuşmaya cesaret edememişti ki? Arkadaş olurlardı, bir telefon eder halini sorardı hiç yoktan? Karantinada yalnız kalmaması yalnız hissetmemesini sağlardı. Belki de hastaydı? Ya da.... düşünmek bile istemiyordu. Keşke diyordu keşke! Ona resimlerimden birini hediye edebilirdim ya da yıl sonu sergilerimden birine davet edebilirdim. Ne çok ortak yönümüz çıkardı kim bilir. Ayaküstü tanışır, belki bahçesindeki güllerin yanındaki çardakta karşılık kahve içerdik. Ama bunların hiçbiri olmadı ve belki de olmayacak. Pişmandı adam.
    11 ay sonra...
   Hayat yavaş yavaş normale dönmüştü; okullar, hastaneler, sokaklar, iş yerleri her yer eskisi gibiydi. Virüsün bedeli çok ağır ödenmişti, bütün dünya bu geçen bir yılda maddi ve manevi çok büyük kayıplar vermişti. Ekonomiler, sosyal ilişkiler, gelecek planları kısacası hiçbir şey hiçbir ülke için aynı olmayacaktı. O Pazartesi eğitim-öğretime başlanıyordu. Herkes heyecanlıydı, çocukların içi içine sığmıyordu dile kolay bir yıldır evlerden çıkılmadı neredeyse. Adamın dersi öğleden sonraydı; duş almış en sevdiği haki ceketini giymiş traş olmuştu. Kadın için yaptığı bir tabloyu özenle paketlemişti, kapının yanında çantasının arkasındaydı. Okula gitmeden ona uğrayacak, selam verip resmi uzatacaktı. Her şeyi iyice hesaplamıştı, ne söyleyeceğini bile. Bir yanı korku içindeydi, ya onu göremezse diye. Ama her ne olursa olsun artık hayatını ertelemeyecekti. Yaptığı onlarca resim hatrına onunla en azından bir iki kelime konuşacak cesareti göstermeliydi. Derken kapı çalındı. Şaşırdı adam önce, kim acaba diye düşündü. Yavaşça kapıya doğru ilerledi ve açtı. Evet oydu, tam karşısında. Simsiyah saçlar, kahverengi büyük  gözler, mavi bir kot ve ona uyumlu hardal rengi bir gömlekle bir adım ötesindeydi. Bir elinde kafes diğer elinde bir tabak sütlaç.. sadece kuş cıvıltısı vardı bir de derin derin nefes alışlar. Ne söylenebilirdi ki? Aslında söylenecek anlatacak pek çok şey vardı....
1 note · View note
cenkdurlu · 6 years ago
Text
“Türkçe Rap Ölürken”
Tumblr media
 Türk Hip-Hop’u tarihi boyunca inişli çıkışlı dönemler geçirdi, önce toplumsal bir fenomene dönüşen Cartel, bir kaç yıl kadar sonra Ceza & Sagopa Kajmer gibi başarılı patlamaların ardından, Türkçe Rap yanlış pazarlanmasının sonucu olarak, bıçak gibi kesildi. Öyle bir kesilişti ki bu, Ankara’nın bağrından çıkan Rastalı bir gencin başarısına kadar, Türkçe Sözlü Rap Müzik Sanatçıları, açız diye sahnelerde bağırdı, videolarda ağladı ve bu kültüre ne kadar aşık olduklarını dile getirip durdular. Ancak bu Rastalı Ankara’lı genç, şimdilerin süperstarı olduğundan beri, Türkçe Sözlü Rap Müzik sanki POP’un tahtına oturmuş gibi bir hava var Türk Rapçilerinde, ancak aslında; her 10 yılda bir olan bi’ olay bu.
Ancak bizim Rapçilerimiz, mainstream’den gelen paranın etkisiyle, gerçek bir dev aynasına bakmaya başladılar. Evet kabul, artık kendimize ait 4 veya 5 şirketimiz var ancak durum hiç pazarladığınız gibi değil. Bugün buna değinmek istiyorum, Türk Hip-Hop’u Akım olarak nereye varabilir ?
Türkçe Sözlü Rap Müzik tüm gayreti ile kendine has olanı eriterek yoluna devam ediyor, önce kimse fark etmedi fakat satır sayıları azaldı, altyapılar “basit”leşti ve sözlere bol bol dinleyicinin bağırabileceği marş kısımları eklendi. Öyle ki piyasa sadece bu marşımsı şeylerle listelerin birinci sırasına oturan bir adam ile karşı karşıya ve bu adamın kültüre yaptığı tüm hakareti sineye çekiyor, çekmek zorunda kalıyor.
Marş haline gelen verse’ler artık iyiden iyiye Sosyo-ekonomik konulardan, Tarih’ten ve bireyin iç dünyasından uzaklaştı, Akım-Rap’in bir numaralı hedefi bir ütopya pazarlamak, bu akımdaki herkes Marijuanasından fırt alıyor, parlak cafcaflı ayakkabılar giyiyor ve “başarıyor”lar, endorfin aşığı bir gençlik var karşımızda, sosyal medya sayesinde 0dan herhangi bir şey başarmayı tatmadılar. Başarı duygusu onlar için like - izlenme’den ibaret. İşte bu akım bu gençlere, “Başarma” duygusunu satıyor. “Gucci-Prada, bunları istiyorum. Altımdaki Dolce Gabbana” derken, D&G giyebilme başarısı ve Gucci-Prada giyecek olma hırsı var. Olay gerçekten isteyip istememeleri değil, dinleyenin bunu hedeflediğinin gayet bilincindeler. Peki ama, burada kötü olan şey ne? Bu iş sonuçta bir ticaret değil mi ?
Olayın en üst tarafına bakarsak evet, başarılı bir ticaret. Ancak Pop kültürü kendisini tam olarak “tüketim” ile endeksledi, o popçu mankenler zaten arkalarında onlarca yıldır süregelen şirketlerin güçleri ile oradalardı ve tüketilmek için yaratıldılar, Peki bu Rapçi arkadaşların 12 şarkılık bir Albüm boyunca anlatabilecekleri ne var ? Bu formül ile olabilecek olan 1 intro, 4 şarkı, 1 düet olabilir en fazla. Peki sonrası ? Sonrası bir tür çakılış olacak, çünkü bu ticaret kalıcı bir ticaret değil, bir çocuğun şekeri gibi düşünün, eriyecek.
Ancak bunun içine “kültür”ü empoze edebilirsek, bilinçli bir nesil yaratmayı başarabilirsek, hem autotune’lu Akım-Rapçiler, Hem Boom-Bap dinleyicileri hem DJ’ler rahatça özgür üretim sahibi olacaklar, daha açıkça söylersek, Kültürden kazanılan para devamlı ve daha geniş olacak.
PMC-EPİDEMİK-HİPHOPLİFEPRO-BASEMODE gibi Hip-Hop şirketlerinin tamamının, belli başlı isimler dışında dişe dokunabilir bir dinlenme sayısına ulaşamadığını görüyoruz. Öyle ki, 4-10bin arası dinlenmeler artık bu kanallar için oldukça normal zira amaçları seri üretim ile adeta bir “unkapanı” modeli kurmak.
Şimdi burada karşımıza iki soru çıkıyor, birincisi: Bu şirketler kalitesiz isimlerle çalıştıkları için mi dinlenmeleri bu kadar az ? ikincisi: yoksa bu isimlerin yaptığı müziğin ne yeraltında ne mainstream camiada bir karşılığı yok mı ? Bu iki sorunun cevabı hemen hemen aynı noktada, gelin cevaplayalım
Bu isimlerin kalitesiz olma ihtimali şunu doğuruyor, bir noktadan sonra “Türkçe Rap” tekrar bitecek, aynı Cartel sonrası dönem gibi, yani Türkçe Rap bir akımdır. Eğer bu müziğin alıcısı yoksa şuan popüler olan şey Rap değildir, Rapçilerin kendileridir. Yani bu rapçilerden piyasa doyduğu anda “Rap Akımı” bitecektir.
İşte şuan piyasaya hükmeden Hip-Hop şirketleri, gittikleri yolun çıkacağı noktayı “Poplaşmış Rap” olarak hayal etseler dahi, geldikleri yer “Pop Müzik” oldu. Yapılan müzik ile çok değil, 3 yıl önce yapılan müzik arasındaki uçurumvari fark artık kemik kitleyi kendine çekmiyor, ancak inşa edilen yapı mainstream kitle için oldukça uçucu, kalıcı olabilmekten uzak bir nokta. Burada bu şirketlerin yapması gereken, Poplaşma skalasında biraz daha tutucu bir noktaya kaymak, İşin içine hızlıca eklenen “Günlük Müzik” yerini biraz daha Hip-Hop’a biraz daha ruhu olan işlere bırakmak zorunda. Bırakmalıdır önermesinin artık bir etkisi olmayacağı için, “bırakmak zorunda”
1 note · View note
mehmmehm · 6 years ago
Text
Yollarda-6   Ovacık / Pulur
Tunceli merkezden Ovacık'a minibüsler Çarşı Café’nin hemen yukarısından kalkıyor. Sabah 9′dan akşam saat 6'ya kadar minibüs var, yalnız dönüşte dikkat edin; saatler tamamen farklı, örneğin dönüş için son minibüs akşam saat dört buçukta olabiliyor. 
Tumblr media
Ekim ayında güneş yaza göre daha erken batıyor. Giderken karanlığa kaldığım için yol manzarasını göremedim, tavsiyem, günbatımından önce yola çıkarsanız manzarayı kaçırmamış olursunuz. 
Medyada, özellikle de sosyal medyada Ovacık hakkında anlatılanları okuyunca, "herkesin vızır vızır arı gibi çalıştığı, zengin, her gün yüzlerce kişinin katıldığı halk meclisleri yapılan, sürekli sosyal etkinlik düzenlenen gösterişli, İsviçre kasabası kıvamında bir yer" hayal etmedim değil...O kadar beklenti biraz fazla kaçıyor tabi. Ekim ayı olduğu için, biraz da kaymakamlık makamı etkinlikleri kösteklediğinden olsa gerek, öyle dışarıdan hemen sezilen büyük bir sosyal faaliyet yoktu ilçede. Bununla birlikte artık Anadolu'da az bulunan bir güzellik buldum Ovacık'ta: HUZUR! Sokakları, havası, insanları huzurlu. Belki son yıllarda yaygınlaşan doğal tarım-arıcılık-turizm sayesinde ilçede yaşayan neredeyse herkesin iş bulabiliyor olması, yaşam standardının artması, belki -şu ya da bu şekilde- nispeten barış koşullarının süregelmesi, belki dağlarla çevrili doğanın güzelliği, manzaranın betonla kapanmamış olmasının getirdiği ferahlık hissi... büyük olasılıkla da bütün bu etkenlerin birleşmesi sonucu Ovacık'ta tatlı bir huzur var. 
Tumblr media
Ekim 2018 itibarıyla ilçede 3 otel vardı: Doğa Turistik otel, Munzur otel, Meyman otel. Ben Meyman’da kaldım, oldukça rahat ve temizdi. Diğerlerinin de iyi olduğunu duydum. Bir de Öğretmen Evi var ama ne zaman yer olup olmayacağı belli olmuyor. Ertesi gün, beraberimde Elazığ’dan günübirlik gelen iki arkadaşla ilçenin önemli bir atraksiyonu olan “Gözeleri” ziyaret ettim. Ovacık merkezden taksiyle 20-25 dakika uzaklıktaki Ziyaret köyünün yakınında, kayaların arasından kaynayan sular Munzur Çayının ana kaynağını oluşturuyor. Arabanız yoksa, Gözelere tek gidiş yolu taksi: hesaplı olması için 2-3 kişi birleşip gitmenizi ve dönüş için şoförün telefon numarasını almanızı tavsiye ederim.
Tumblr media
Kayaların içinden çıkan su soğuk... “Ne kadar soğuk olabilir ki?” demeyin, hakikaten soğuk. Hem bizi getiren taksi şoförü, hem de varınca ayaküstü tanışıp sohbet ettiğimiz, Ziyaret köyünden arkadaşlar bize “Elinizi tutun bakalım kaç saniye tutabileceksiniz” deyince denedik. Su sürekli hareket halinde olduğu için gerçekten elin bütün ısısını alıyor. 6 derecelik denizde yüzmüş biri olarak ben bile ancak 25 saniye dayanabildim. 
Gözelerin bir ilginçliği de suyun içinde yer yer bulut gibi görünen beyazlıklar. Denizbilimci olarak açıklamak bana düştü. İlk önce “kalsiyum olabilir” dedim, ama beyazlığın çıkış noktasının biraz ilerisinde kaybolması nedeniyle bu açıklamamdan kendim de tatmin olamadım. Daha akla yatkın bir olasılık: hava kabarcıkları. Kayanın altındaki basınçlı ortamdan gelen sudaki çözünmüş gazlar, basınç düşünce (ya da sıcaklık artınca) kabarcığa dönüşüyor. Kapağı açılmış bir gazoz gibi. Tabi bunun başka bir açıklaması da olabilir, ama benim tezim hava kabarcıkları.  
Tumblr media
Gözeler, kültürel açıdan Dersim insanı için çok özel, hatta neredeyse kutsal bir yer. Munzur çayının çıkış noktası ile ilgili bir çok efsane var, özellikle de “Munzur Baba (Munzir Bava)” efsanesi. Buna göre Gözeler, Munzur isimli çobanın taşıdığı tastaki sütün yere dökülmesiyle ortaya çıkıyor, ama efsanenin değişik versiyonları var ve orijinal halinin hangisi olduğu da tartışma konusu. Bu efsaneleri hakkını vererek burada alıntılamak çok zor, ama merak edenler için internet üzerinde bir kaç link buldum: 
http://metinkahraman.blogcu.com/munzir-bava-munzur-baba-efsanesi-ve-tragedyasi/680010 
http://siyahhortum.blogcu.com/dersim-efsaneleri-munzur-baba-efsanesi-duzgun-baba-efsanesi-su/1677235 
http://www.ozgurdersim.com/haber/bir-kentin-yasayan-efsanesi-munzur-gozeleri-11688.htm 
Linkini verdiğim ilk blogda belirtildiği gibi, efsanenin “hacca giden ağa” versiyonu Dersim’deki inanç sistemi ile çelişiyor, sanırım özgün versiyonu aşağıdaki linkte anlatılan gibidir: 
https://www.tunceliemek.com.tr/NewsDetail/Munzur-Ziyaretgahi-ve-Peyzaj-Projesine-Dair-Birkac-Soz/169/39813
Gözeleri ve Ziyaret köyünü gezdikten ve köyün kahvesinde biramızı yudumladıktan sonra -ve evet Anadolu’da bir köy kahvesinde oturup huzur içinde bira içmek çok güzel bir duygu- bizi getiren taksiyi arayıp Ovacık merkeze geri döndük. Akşam yemeği için seçtiğimiz yer, yine ilçenin turistik atraksiyonlarından biri olan “Cuba Café” idi. Ovacık’ta çok güzel kafeler var, ama burası adı ve konseptiyle öne çıkan bir yer. Menüden yemek seçerken, Rosa Luxemburg ya da Che Guevara gibi kişiliklerin dünyayı güzelleştiren alıntılarıyla karşılaşabiliyorsunuz. Aşağıdaki alıntı da kafeye gelen misafire iyi ki hareket etmişim, kalkıp gelmişim, görüp öğreniyorum dedirtiyor: 
“Hareket etmeyen, zincirlerini fark edemez. Özgür insan başka türlü karar verme imkanı olan insandır.” (Rosa Luxembourg)
Tumblr media
Akşamları çok geç uyunmuyor Ovacık’ta, gece hayatı pek yok. Çay ve bira içilebilen mekanlar var. İnsanlar hoşsohbet. Söz siyasete gelirse, ve eğer sizi iyi tanımıyorlarsa doğal olarak temkinli yaklaşıyor, fazla suya sabuna dokunmayan bir-iki genel yorum yapıp konuyu değiştiriyorlar. Yine de, bu “suya sabuna dokunmayan yorumlar” bile Türkiye standartlarında alışık olduğunuzdan çok daha seviyeli ve birikimli. 
Dersimlilerin anadili genelde “Zazaca” olarak biliniyor, yöreye göre değişiklik gösteriyor (Kirmanckî, Kirdkî, Zazakî, Dimilkî … diye de adlandırılıyor) Bir Kürt lehçesi mi yoksa aynı Hint-Avrupa dil ailesinin ayrı bir kolu mu olduğu konusunda tartışmalar var. Bu konuda kararı dilbilmciler verecek sanırım. Ancak, Zazaca kaybolma tehlikesi altında bir dil. Neyse ki Dersimliler, dünyada yalnızca Anadolu’da bulabileceğiniz bu dili ve kültürü yaşatma sorumluluğunu üstlenmişler. Örneğin, kitabevlerinde Zazaca dilbilgisi kitapları, ya da sokaklarda bazen iki dilde yazılmış bir trafik tabelası görebiliyorsunuz:  
Tumblr media
Akşam buz gibi soğuk çöküyor ekim ayında, güneşin batışından sonraki 1 saat içinde hava 15 derece birden soğuyor. Erken yatma amacıyla otele gidip televizyon-internet derken yine geç uyuyunca sabah da geç kalktım. Öğlene doğru Ovacık balı ve yumurtası ile güzel bir kahvaltı yaptım: 
Tumblr media
Kahvaltı tabağında daha birkaç dilim leziz peynir, doğal kaymak ve sanırım bir dilim salam da vardı ama temiz havanın etkisiyle nasıl acıktıysam artık, tabağın yarısını mideye indirdikten sonra aklıma geldi fotoğraf çekmek. Bal hakikaten bir efsane. 
Kahvaltıdan sonra ilçeyi bu kadar ünlendiren belediyesini gezmeye gidiyorum. Binanın kapısı gerçekten de sonuna kadar açık ve girişi gerçekten de kütüphane. Kitaplara göz atayım derken oturup bir tanesini yarım saat okuyorum. Girişin yan tarafındaki ofiste ise arı gibi çalışılıyor, çuvallar geliyor, çuvallar gidiyor, organik nohut, fasulye ve tarım ürünü siparişleri Türkiye’nin dört bir yanına yetiştiriliyor. Elde edilen gelirin önemli bir kısmıyla da öğrencilere burs veriliyor. 
Belediyenin üst katı aynı zamanda sanat galerisi gibi, duvarlarda Ovacıklı ve Dersimli sanatçıların eserleri var. 
Tumblr media
Belediye başkanı Maçoğlu’nun odasında olduğunu öğrenince sevinip kitabını imzalatmak için beklemeye başladım. “Kitabını” derken, aslında kitabı yazan Erdal Emre, ama kitaptaki anlatımlar Maçoğlu’ya ait. Röportaj şeklinde yazılmış biyografi de denebilir. 
2-3 dakika bekledikten sonra beni ve bekleyen diğer kişiyi içeri aldılar. Başkanın iki toplantısı arasındaki 5 dakika zarfında bir çayını içtik. O arada hem kitabını imzaladı, benim hal hatırımı sordu, Ovacık izlenimlerimi dinledi, hem de işyeri sahibi hanımın şikayetini alıp bürokratik bir sorunu çözdü, sonra da “Kusura bakmayın bu Kaymakamlık toplantısına gitmek mecburiyetindeyim” diyerek kalktı. El sıkışırken, biraz klişe bir soru olduğunu bile bile “Burada çok güzel işler yapılıyor, nasıl katkıda bulunabiliriz?” diye sordum. “Birçok öğrenciye burs veriyoruz ama halen ihtiyacı olan çok öğrencimiz var. Düzenli olduğu sürece katkı miktarının azlığı çokluğu önemli değil, öğrencilere doğrudan burs verebilirsiniz” dedi ve beni kâtibe yöneltti. Kâtiple de e-posta adreslerini değişip, burs konusunu çevremdekilere duyurma sözü verdikten sonra bu telâşsız, ama çok iş gören belediye binasından çıkıp çay içmeye gittim. 
Akşamüzeri ise Hozat yolundan Munzur ırmağına doğru gidip birkaç fotoğraf çektim. Gerçekten keyifli bir yol.
Tumblr media
Munzur ırmağı üzerindeki köprü zamanında çökmüş ya da yıkılmış, yeniden yapılmış: 
Tumblr media
Irmağı geçince karşıma dağ evi ve kayak merkezi çıktı, gitmişken oraya da uğrayayım dedim. Kayak sezonu başlamamış ama resepsiyonda görevliler var yine de. Teorik olarak konaklamak mümkün, fakat kafeterya daha işletilmiyor, bazı hizmetler birkaç hafta sonra verilecek... Yani anladığım ve gördüğüm kadarıyla, dağ evi kar ancak yağdıktan sonra gidip kalınacak bir yer... 
Tumblr media
Dönüşte arı kovanlarının bir kısmını görebildim, bir de Ovacık’tan bir kaç güzel kare yakaladım. 
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Ertesi gün ayrıldım Ovacık’tan. Huzuru, verdiği ferahlık hissi, manzarası, tertemiz havası ve güzel insanlarının yaptığı umut veren, güzel çalışmaları içime işledi. İyi ki gelmişim. Ilk fırsatta tekrar gideceğime, geri döneceğime eminim. 
1 note · View note
netbilge · 3 years ago
Text
Sivas'ta KENE yüzünden ölenlerin sayısı 3'e çıktı
Sivas’ta KENE yüzünden ölenlerin sayısı 3’e çıktı
Ormanlık alanlarda çoğalan ve enfekte gücü yüksek bir virüs olan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, hayatımızı tehdit ediyor. Uzmanlar tarafından bu seneki vakaların daha sıkıntılı ve hızlı seyrettiği belirtilirken, Sivas’ta KKKA nedeniyle şu ana kadar 3 vaka görüldü. Divriği ilçesi Eğrisu köyünde hayvancılıkla uğraşan Kemal Kaymak, yüksek ateş şikâyeti ile Divriği Sadık Özgür Devlet Hastanesi’ne…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
erkankarakiraz · 4 years ago
Photo
Tumblr media
http://www.cazkedisi.com.tr/wp-content/uploads/caz-kedisi-sayı-22-3.pdf CAZKEDİSİ Şiir ve Şiir Kültürü Dergisi, Temmuz-Ağustos-Eylül 2020, sayı 22 DOSYA DIŞI ŞİİR / DÜZYAZI: ELEŞTİRİ | Koray Feyiz | “‘Ay Burcu’ ve Mutlucan Güvendir’in Şiiri” | sayfa 2-3 MEKTUP VAR! | Hazırlayan ve Mektupları Seçen: Hülya Deniz Ünal | “Erkut Tokman’dan Attilâ İlhan’a Mektup Var!” | sayfa 4-5 İNCELEME | Devrim Dikkaya | “Selen Gülün’ün Şarkı Sözlerindeki Ozanlık” | sayfa 6-10 DENEME | Metin Dikeç | “Kedi Dili: Uşu ve Sisip’in Hulki’ye Ettikleridir” | sayfa 11-13 ANLATI | Mehmet Mümtaz Tuzcu | “Fransız Edebiyatı Kurtarma Yazılısı” | sayfa 14 NOTLAR | Ramazan Teknikel | “Ayrıntılar” | sayfa 15-17 ŞİİR | Fırat Werger | “Baykuş” | sayfa 17 ŞİİR | Yusuf Alper | “Gömü” | sayfa 18 ŞİİR | Aytekin Karaçoban | “Geçiş” | sayfa 19 ŞİİR | Hilmi Haşal | “Boşluk Kafesi” sayfa 23 İNCELEME | Ayşe Özgür Aydoğan | Özgür Sinema/ 19: “Sonsuz Siper” (La Trinchera Infinita) | sayfa 24-25 ŞİİR | A. Samet Demirkaya | “Saçların” | sayfa 25 DENEME | Dolunay Aker | Öteden Beri/ 3: “Roland Barthes’ın Dostluğu, Hepimizin Dostluğu” | sayfa 26-27 ŞİİR | Nurgül Özlü | “Kal” | sayfa 27 ŞİİR | Neslihan Yalman | “Seçinci Gelin” | sayfa 28-29 ŞİİR | Bahtiyar Kaymak | “Terbiye ve Lezzet” | sayfa 30-31 ŞİİR | Yener Çetin | “Gamzesizlik” | sayfa 32 ŞİİR | Kenan Demir | “Yapraklar Ki Güneşin Sahteliğine Akıttığı Gözyaşlarıdır Ağacın” | sayfa 33 ŞİİR | Sonnet Mondal | “Başlangıçlar” | Çeviri: Emre Şahinler | sayfa 46 ŞİİR | Sonnet Mondal | “Büyükanne” | Çeviri: Emre Şahinler | sayfa 47 ŞİİR | Eliza Segiet | “Sözün Müziği” ve “An” | Çeviri: Baki Yiğit | sayfa 48 ÇİZİMLER Merve Gedik | sayfa 1 ve 22 *** CAZKEDİSİ | Şiir ve Şiir Kültürü Dergisi | Üç ayda bir yayımlanır. | sayı 22 | Temmuz-Ağustos-Eylül 2020 Yayın Yönetmeni: Halim Yazıcı Yayın Kurulu: Halim Yazıcı ve Erkan Karakiraz Yazışma Adresi: [email protected] CazKedisi Yönetim Yeri: Duvar Kitabevi, 853 Sokak, No: 13, P: 10, Kemeraltı, Konak / İzmir | Telefon: 0232 484 88 68 Duvar Kitabevi Kırt. ve Müzik Ürünleri San. Tic. Ltd. Şti adına Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Berkan Balpetek *** (İzmir, Turkey) https://www.instagram.com/p/CCi5ry9gu0wVq3Csd2yv7CzoLUk876F5i6waM40/?igshid=qalw3669of4n
0 notes
genebeklerim · 7 years ago
Text
21/22.07.2017 Körfez Güneşi
Öncelikle bunu neden yazıyorum? Kültürel bir amaç mı taşıyorum? Hayır. Çok basit ve benim için her şeyden mühim bir amacım var yazarken; sevdiğim adamla evde televizyon karşısında pineklerken bile mutlu olan biriyim ben. Onunla yaptığımız her şeyi bu yazıları tekrar okuduğumda daha net, daha parlak hatırlamak için yazıyorum.   Yani gülüşlerinden birini bile unutmam onun belki ama yenileri geldikçe paslanmasın bu hatıralar istiyorum.
21 Temmuz 2017. O gün açık öğretimden mezun olacaktı. Mezuniyet sınavı vardı ve sınav İstanbul’daydı. 2.5 diplomalı bir mühendis olabilsin diye önceki geceden başlayarak sınava gidene kadar bütün yol boyunca adeta "aradığınız kişiye şuanda ulaşılamıyor" da ki sabit ses tonuyla soruları sordum. Zaten zekasından şüphe edemeyeceğimiz adamın açık öğretimden kalması benim zihnimde im kan sız dı. O gün  al yanaklınında verdiği yetkiye dayanarak yarım gün çalışıyordu. Sonrasında da malumunuz İstanbul trafiği derken sınava koşarak yetişti. Bana da otoparkta sınav sonunu beklemek düştü. İstanbul manzaralı otopark. Neyse. Sınavdan çıktıktan sonra Karaköy’e mi gitsek Kadıköy’e mi gitsek bilemediğimizden yine bir trafik kabusu yaşadık. Kendisi çok iyi bilir ki koalaya dönüşmem için arabada gereken süre 45 dakikadır, sonrasında emniyet kemeri dar, onun kolu da tam yapışmalıkmış gibi gelir. Böyle böyle Ataşehir’de aldık soluğu. Kolcuoğlunda ziyafet çekelim dedik. Tabi tam bir hayal kırıklığıydı, yıllar önce Adana sınırlarında gittiğim Kolcuoğlundan eser yoktu. Yine de metrelik kebaba diyecek bir şey de yoktur. Afiyetle doyduk.
Sonrasında ne yapsak ne etsek diye düşünürken İzmit’te otel rezervasyonu yaparken buldum kendimi.
İzmit önemli detaydır. İzmit onun üniversiteyi okuduğu şehirdir. Anılar bıraktığı, sokaklarında dolaştığı şehirdir. İzmit’i severim o yüzden ve ben daha önce hiç gitmemiştim İzmit’e, görmeden sevdim. O’nun dokunduğu ve sevdiği her şeyi sevme arzusu var bende. Engel olamıyorum. İzmit’e gittiğimizde güneş çoktan batmıştı. Otele yerleştikten sonra Hayal Kahvesine gitmek üzere yola çıktık ama bir de ne göreyim KOCAMAN BİR DÖNMEDOLAP.  Yine ayaklarımı yere vurarak ağlamakla ağlamamak arasındaydım ki beni fuar alanına götürdü o kocaman dönme dolabın oraya yani. Pişmaniye festivali varmış meğer. Habersizce festival zamanı gitmişiz. Uzun upuzun bir pişmaniye fuarı kuyruğundan sonra görüp görebileceğim en büyük dönme dolaba bindik. Tam olarak şu, Körfez Güneşi;
Tumblr media
İzmit’i bir de kuş bakışı oradan anlattı. Yaşadığım en tatlı anlardan biriydi. Dönme dolaplar başkadır. Yüksekten korkunca tutacak bir el varsa daha başkadır.
Saatler gece yarısına gelirken ben geceyi dönme dolapta kapatmadan Hayal Kahvesine yetiştik. Birer bira ve içemediğim tekilayla geceyi kapattık. İçemediğim tekila için bkz:
Tumblr media
Ertesi gün çok güzel bir tur yaptırdı bana. Önce otelde güzel bir kahvaltı ettik, ardından Sapanca Gölüne ulaştık. Ne güzel bir manzara. Ne temiz hava. Yolda duyulan kuş sesleri. Misler gibi sanki şimdi yazarken tüm duyularımda hissediyorum orayı..
Tumblr media
Limonatamızı içip fotoğraf çektikten  ucunda Kartepe olan yokuşa doğru ufaktan tırmanmaya başladık. Saklı Vadi diye bir yere gittik. Dönme dolaptan sonra burada asıl mesele ağaçlara kurulmuş kocamaan salıncaklar. Böyle eğimli bir arazi ileri gidince ağaçlara değecekmiş hissi... Arkanızda sizi sallayan o sevdiğiniz adam. Ne kadar yeşilçamvari olabilirse o kadardı işte. Sallandık sırayla. Sanki böyle kopup gidiverecekmişsin ama mutlusunda, garip bir özgürlük hissi var salıncaklarda. Özgür olduğum bir salıncak anı için bkz;
Tumblr media
Sonra kolumdan tutup götürdü beni kulübe gibi 3 katlı ağaç bir eve. Ağaçların arasından üç kat tahta merdivenle çıkıyorsunuz ve tatataaa olabildiğine yeşil ve maviye doyacağınız bir manzara... huzura doyuyor insan... 3. Kattan çekilmiş bir fotoğrafı bırakıyorum buraya
Tumblr media
Saklı Vadiyi bu güzel manzaralarla geride bırakarak tektar çıktık yola. Maşukiye’nin pazarı meşhurmuş ama ondan önceeeeeeee "ben sana hiç çiçek almadım canlısından alayım" diyerek seraya götürdü beni. Sera alev almış haliyle. Zaten alışık olmadığımız nemli havaya bir de sera ateşe ekleniyor ve alev alıyoruz. Bize çay ikram ediyor sahibi. İçiyoruz harareti alır umuduyla ve benim oğlum da Tekirdağ’da okudu diye başlayan tatlı bir tanışmışlık sohbeti eşliğinde…
Tumblr media
Oradan iki tane çiçek aldık. Bu çiçekler sonrasında hava değişimi nedeniyle döktükleri yapraklarla bana kalp krizi onda da " al işte bakamadın" sitemleri yaratsa da hala yaşıyorlar. Bana ve ortama adapte oldular. Canımdan can çiçekler.
Çiçeklerin ardından Maşukiye pazarına uğrayıp “bu var bu da var bu da var hepsi annemden geliyor banalar” eşliğinde 3 pembe domatesle pazardan çıktık.
Sonra İzmit merkeze döndük. Kan revan içindeyiz. Terden tuzlarım sırtımda belirmiş diye benle alay ediyor üstelik… Öğle yemeğimizi yiyip meşhur dondurmasından alarak sahile doğru ilerliyoruz. önceki gece park yeri bulabilmek için beş yüz kere dolaştığımız dolaşırken arabanın birinin taza dokundurmasına sebep olduğumuz bu nedenle de bugüne bıraktığımız dondurma. Cevizli dondurma, o nasıl bir şeydi bal kaymak ve ceviz hem enerji hem o tat. Arabaya yürüdük dondurmaları yalaya yalaya.
Son olarak pişmaniyelerimizi de alıp halkı selamlayarak veda ettik İzmit’e.
O’nun yaşadığı, bildiği yerlere dokunmanın verdiği keyif, başka şehirlere bırakılan anıların mesutluğuyla döndüm yuvama. Bana İzmit’ten kalan çiçekler ve hala elimi tutan sevgilime kocaman bir minnet ve her gün artan bir aşkla teşekkür ediyorum. Başka şehirlerde başka anılarda buluşmak üzere diyor ve bu kısa turu sonlandırıyorum.
Sevgiler Jadore.
9 notes · View notes
huseyinerol3453 · 6 years ago
Photo
Tumblr media
Kardeşlik Yara Almasın Yüce halkım kalk ayağa Meydan çeteye kalmasın Böyle günde birlik olun Kardeşlik yara almasın Hep kardeşiz hep vatandaş Bir olalım bacı kardaş Cehaletle edek savaş Kardeşlik yara almasın Kan tahlili yapmayalım Saga sola sapmayalım Sıkı tutun kopmayalım Kardeşlik yara almasın Araya fitne girmesin Bizi ayırıp bölmesin İnsanlık mağlup olmasın Kardeşlik yara almasın Fikire saygı duyulsun Anayasaya uyulsun Devlet halkını korusun Kardeşlik yara almasın Neyin nesi derin devlet Kime güvenecek millet Aynaya baksın hükümet Kardeşlik yara almasın Şefaf olmalı yönetim Adil olmalı denetim Özgür olsun memleketim Kardeşlik yara almasın Güner der dikkat eyleyin Kimseyi hakir görmeyin Sakın ola bölünmeyin Kardeşlik yara almasın Ozan Güner Kaymak Rabbimiz yar ve yardımcımız olsun. Amin inşaAllah. En içten DİLEKLERİMLE https://www.instagram.com/p/Bx87gz8ALlB/?igshid=tyi8z3fnh3g
0 notes
gulindede · 8 years ago
Text
Bu akşam Tezahür'de Özgür Kaymak ile 33. Genç Günleri konuşuyoruz. 19.30'da 94.9 Açık Radyo'da.
1 note · View note
ketomanlife · 5 years ago
Text
Sağlıklı Beslenmenin Temel İlkeleri
(taş devri diyeti)
Prof.Dr. Ahmet Aydın (www.beslenmebulteni.com, [email protected])
Taş devri 5-10 bin yıl önce bitmiştir. O zamandan bu zamana kadar genlerimizde çok az değişiklik olmasına rağmen çevresel şartlar ve özellikle de yiyeceklerimiz çok büyük oranda değişmiştir. Genlerimizin yapısı aynı kalsa da an be an çevresel faktörlerden etkilenerek daha iyi ya da daha kötü fonksiyon yapabilmektedir. Buna epigenetik deniliyor. Mesela sadece güneşe çıkmak genlerimizin yaklaşık onda birinin daha iyi çalışmasına yol açmaktadır.
Özellikle son 50-100 yıl içinde doğal olmayan, işlenmiş ve katkı konulmuş gıdalar, margarin gibi kimyasal yolla katılaştırılmış, ayçiçeği, mısır gibi sıcak preslenmiş sıvı yağlar aşırı şekilde kullanılmaya başlanmış; buna karşılık taze sebze, meyve ve tencere yemeklerinin tüketiminde de belirgin bir azalma olmuştur.
Gen yapımız ve buna bağlı vücudumuzda gerçekleşen kimyasal reaksiyonlar doğal olmayan yiyeceklerin tümü ile başa çıkacak yeteneğe sahip değillerdir.
Genler ve yiyecekler arasındaki bu uyumsuzluk hali şişmanlık, diyabet, koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, felç, ülser, astım, romatizma, müzmin yorgunluk, kanser ve osteoporoz (kemik erimesi) gibi son yıllarda müthiş artış gösteren çok sayıda müzmin hastalığa neden olmaktadır.
Bu hastalıklardan korunmak istiyorsak aynısı mümkün olmasa da olabildiğince 5-10 bin yıl öncesine benzeyen bir beslenme şekli uygulamalıyız.
Geleneksel diyetler
Modern diyetler
Glisemik endeksi düşük
Vitamin ve mineralden zengin gıdalar
Verimli toprak sebze meyvesi
Doğal gübre
Sakatat ağırlıklı, et az
Hayvansal yağlar
Trans enoik yağ oranı düşük
Omega-6/omega-3 oranı düşük (4:1’ten az)
Özgür dolaşan gıda ürünleri
Katkısız gıdalar
Çiğ ve/veya fermente süt ve ürünleri
Islatılmış ya da fermente tahıl ve baklagiller
Rafine edilmemiş tuz
Fermente sebzeler
Fermente meşrubat (boza, şalgam, şıra vb)
Yavaş ısıtma
Toprak ve bakır kaplar
Yerli tohumlar
Glisemik endeksi yüksek gıdalar
Vitamin ve mineralden fakir gıdalar
Verimsiz toprak sebze meyvesi
Suni gübre, hormonlar
Et ağırlıklı, sakatat az
Bitkisel yağlar
Trans enoik yağ oranı yüksek
Omega-6/omega-3 oranı yüksek (20:1’den fazla)
Suni yemle beslenen hayvanların gıda ürünleri
Gıda katkı maddeleri
Pastörize homojenize süt ve süt ürünleri
Rafine ya da ekstrakte tahıl ve baklagiller
Rafine tuz
Konserve sebzeler
Gazozlar, kolalar, boyalı meşrubatlar
Hızlı ısıtma(mikrodalga)
Teflon, alüminyum
Melez tohumlar, genetiği değiştirilmiş tohumlar
Genel ilkeler
• Şekerli ve unlu gıdalar mümkünse hiç yenmemeli ya da iyice azaltılmalıdır.
• Her yiyecek doğal şekline en yakın olarak tüketilmelidir.
• Yasaklar haricinde yeme sınırı yoktur. Doyuncaya kadar yiyebilirsiniz (patlayıncaya kadar değil).
• Çiğ yiyecekler toplam diyetin en az %50’ını oluşturmalıdır (salatalar).
Etler
• Yağsız olmayacak, fazla pişirilmeyecek.
• Kırmızı et (tercihen yemlenen değil, otlayan hayvan eti), sucuk, kavurma, pastırma vb serbesttir. Katkı maddelerinden dolayı salam-sosis tercih edilmemeli.
• İddia edilenin aksine kırmızı et yemek koroner kalp hastalığına neden olmaz.
• Etin az yenmesi B12 vitamini, karnitin, koenzim Q10 ve bazı esansiyel amino asit eksikliklerine yol açabilir. Bu eksiklikler başka organlarınız gibi kalbinize de zarar verir.
Beyaz et
Tercihen köy tavuğu ve diğer özgür dolaşan kümes hayvanları yenilmelidir. Çiftlik tavuğu gün yüzü görmez; çeşitli hormonlarla hızlı büyütülür ve yediği yem doğal değildir; tadı kötüdür. Çiftlik tavuklarının avantajları ucuz olması ve çabuk pişmesidir.
Balık
• Ağır metal zehirlenmesi riskini azaltmak için küçük balıklar tercih edilmeli.
• Balık çiftliği balıkları ilaçla ve suni yemlerle beslenmeleri, tatlarının kötü olması ve çevreyi kirletmeleri bakımlarından sakıncalıdırlar.
Sakatatlar
• Sakatatlar hayvani gıdaların en değerli bölümleridir.
• Yasaklanmaları doğru değildir.
• Fakat veteriner gözetiminde kesilmiş hayvanların sakatatı yenmelidir.
Yumurta
En kaliteli protein kaynağıdır. Köy yumurtası tercih edilmeli. (Özgür dolaşan tavuklar!). Günde 1-4 adet yenilebilir. Tercih sırasına göre
1. Çiğ (enfeksiyon olmadığından eminseniz! (kabuğu sağlam, pis kokmuyor ve suya konduğunda yüzmüyorsa yumurta çok büyük bir olasılıkla temizdir),
2. Rafadan,
3. Lop,
4. Kızartma (mümkünse yenmemeli, yenilecekse, zeytinyağında ya da fındık yağında ya da tereyağında yapılmalı ve önce akı pişirilmeli, sarısı ayrıca çiğ olarak eklenmeli)
Yumurtanın yararları
• Görmede azlığına yol açan maküler dejenerasyonu azaltır (lutein)
• Kolesterolü düşürür(kolin)
• Bellek ve öğrenme kapasitesini artırır (kolin)
• Asetilkolini artırır
• Yumurta sarısı kalsiyumdan ve karotenoidlerden zengindir
• Çinko içeriği yüksektir
• Magnezyum içeriği yüksek (migren, fibromiyalji vb
• Antioksidan ve antienflamatuvardır.
• Omega-3’ten zengindir (Özgür dolaşan tavuklar!)
• A, D, K vitaminleri, demir, selenyum, riboflavin, ve niasinden zengindir.
Sebzeler ve yeşil yapraklılar
• Daha çok çiğ tüketilmelidir (salata tarzında).
• Koyu yeşil yapraklılar K vitamini, kalsiyum ve magnezyumdan zengindir (kemik erimesinin önlenmesi!) ve ayrıca omega-3 yağ asidi içerir.
• Doğal yetiştikleri için yabani otlar (ebegümeci, kuzukulağı, ısırgan otu, semizotu, labada vb) mükemmeldir.
• Semiz otu sebzeler içinde en önemli omega-3 kaynağıdır.
• Patates yüksek şeker içerdiğinden yenilmemelidir. Kızartması ise hiç yenilmemelidir.
• Turp, havuç ve patlıcan da şeker içeriği yüksek olduğu için aşırı tüketilmemeli.
Sarımsak-Soğan
• Sarımsak: Hücreleri paslanmaktan koruyan (antioksidan) en önemli yiyeceklerden biri.
• Her gün en az iki diş yenilmeli. Sarımsağı ezin (yutmayın) ve en geç 1 saat içinde tüketin.
• Sarımsak haplarının kokusu yoktur fakat doğal şekli kadar faydalı değildir.
• Soğan: En az sarımsak kadar değerli.
Meyveler
• Kayısı, üzüm, muz, gibi şeker içeriği yüksek meyveler sınırlı yenmeli.
• Az şekerli meyveler (kivi, çile, ekşi elma, yaban mersini vb) daha çok yenilebilir (tazesi tercih edilmeli).
Pastörize/homojenize sütler
• Bütün ısıl işlemler (kaynatma, pastörizasyon, UHT) hem hastalık yapan (patojen), hem de faydalı (probiyotik) mikropları öldürüyor.
• En büyük sorun homojenize edilmiş UHT’li sütler (Kutu sütleri) ise çok daha büyük bir sorundur. Çünkü homojenizasyon sırasında süte 2 ton civarında bir basınç ve 135-150°C’lık bir ısıl işlem uygulanmakta ve süt proteinlerinin moleküler yapısı büyük ölçüde değişmektedir.
• UHT’li süt 4 ay bozulmadan kalabilirken, pastörize şişe en çok süt 3 gün dayanıyor. Kaynatılan sütte ise bu süre birkaç saatten fazla değil. Sütteki faydalı bakterileri tahrip ettikleri için bunların ürettikleri enzimleri ve vitaminleri de tahrip ediyorlar. Amaç sütün kesilmesini (ekşimesini) engellemek ve raf ömrünü arttırmak. Sütün kesilmesi ya da ekşimesi bir fermentasyon olayı. Bu iş için enzimleri üreten faydalı bakterilerin olması şart.
• Halen piyasada nerdeyse klasik pastörize süt bulmak mümkün değildir. Günlük denilen sütlerin bile üzerinde
5-7 günlük bir son kullanım tarihi var.
• UHT teknolojisi süt proteinlerinin doğal moleküler yapısı büyük ölçüde değiştirmektedir.Molekül yapısı değişmiş proteinler immün sistemi aşırı uyararak çocuğun ileriki yaşamında alerjik hastalıklara ve Hoshimoto tiroidit, Tip I diyabet, romatoid artrit, lupus, otizm ve mültipl skleroz gibi otoimmün (kendi dokularını tahrip edici) hastalıklara yol açmaktadırlar.
• Başta UHT olmak üzere ısıl işlemler enzimleri tahrip ettiğinden temel bir süt proteini olan kazein, yeteri kadar sindirilemeden kana geçer. Sindirilmemiş kazein morfin gibi bağımlılık yapar. Ağrı hissi azalır, dikkat dağınıklığı, hiperaktivite, otizm ve diğer davranış kusurlarına yol açabilir.
• Kaymak bağlamayan, ekşimeyen ya da kesmeyen süt ya da yoğurt doğal değildir.
• Sütten çok mayalanmış süt ürünleri (tam yağlı yoğurt, tam yağlı peynir) tercih edilmeli. Kefirle mayalanmış süt çok yararlıdır. Yoğurt mayalanınca ısıl işlem dolayısıyla kaybettiği enzimleri tekrar kazanır.
Hangi süt tüketilmeli?
• Mümkünse günlük mandra sütü tüketilmelidir.
• Temiz olduğuna güveniyorsanız (!) sokak sütçüsünden de süt alabilirsiniz.
• Şehirdeki en iyi olabilecek seçenek günlük pastörize şişe sütleridir.
• Uzun ömürlü UHT’li homojenize kutu sütlerini kesinlikle kullanmayınız.
• Sadece ekşiyen ve/veya kesilen süt ve yoğurtları yiyiniz (bulursanız!!!)
• Market yoğurtlarının aylarca ekşimemesinin nedeni UHT teknolojisi nedeni ile fermentasyonun (mayalanmanın) ileri aşamalarının durmasıdır.
• Bir yoğurt ne kadar ekşi ise o kadar çok probiyotik içerir.
Probiyotikler Probiyotikler =yararlı bağırsak mikrplları
• Erişkin bir insan bağırsağında 100 trilyon (1,5 kg) faydalı bakteri bulunur.
• Bu rakam insan hücre sayısının 10 katı kadardır.
• Bu bakteriler 300 m2 büyüklüğünde bir yüzey oluşturan bağırsak sümüksü zarını bir tabaka şeklinde döşer.
Probiyotiklerin görevleri
• Bağışıklık sistemini güçlendirmek
• Salgıladıkları enzimlerle yiyeceklerin hazmını kalaylaştırmak.
• Vitaminlerin (K2, B12, biyotin, niasin vb) sentezini yapmak.
• Bağırsak duvarını zararlı maddelerden korumak ve bağırsak geçirgenliğini azaltmak.
• Toksinlerin (zararlı maddelerin) kan dolaşımına geçmesini engellemek.
• Gastrointestinal semptomları (reflü, ishal, kabızlık vb) azaltmak.
• Besin alerjilerini ve ekzemayı önlemek
• Depresyonu azaltmak (triptofan)
• Kronik enflamatuvar (iltihabi) hastalıkların ve kanserin oluşumunu engellemek
Bağırsak florasının bozulması
• Karbohidrattan zengin ve rafine gıdaların yenmesi, çeşitli toksinler ve antibiyotikler normal bağırsak florasını bozarak zararlı bakterilerin ve mantarların üremesine yol açarlar.
• Probiyotiklerin bağırsak mukozası üzerinde oluşturduğu koruyucu tabakanın ortadan kalkması bağırsak geçirgenliğini artırır.
• Yeteri kadar sindirilmemiş yiyecek maddeleri ve nötralize edilmemiş toksinler kan dolaşımına geçer.
Bağırsak florasının korunması
• Un ve şekerden fakir, sebze, meyve, et ve yumurta gibi doğal gıdalardan zengin bir diyet bağırsak florasının koruyuculuğunu bozmaz.
• Fermantasyon ürünleri (turşu, kefir, yoğurt, peynir, şarap, boza, sirke) bağırsak florasında bulunan probiyotikleri artırırlar.
• Pastörizasyon ve UHT gıdalardaki probiyotikleri büyük ölçüde tahrip eder.
Baklagiller
• Sindirimi bozucu etkilerinden dolayı nohut, fasulye, mercimek, bezelye, börülce vb. gibi baklagiller haftada 2-3 kereden fazla yenmemelidir.
• Baklagiller 12 saatte bir suyu değiştirilmek üzere 48 saat suda bekletilmeli ve ağır ateşte (mümkünse güveçte) ya da düdüklü tencerede pişirilmelidir.
Soya
• Söylendiği gibi sağlıklı bir yiyecek değildir.
• Protein sindirimini ve bağırsaktan kalsiyum, demir ve çinko emilimini azaltır (fitatlar).
• Tiroid hormonu sentezini bozar.
• Erken ergenlik belirtileri, kısırlık ve adet düzensizliklerine yol açabilir.
Diğer zararlar
• D vitamini eksikliği
• Osteoporoz
• Hazımsızlık
• Bağışıklık yetersizliği
• Bunama
• Kanser
• Kalp kası hastalığı
• Soyanın Çin ve Japonya gibi yüksek nüfuslu Uzak doğu ülkelerinin, en fazla tercih ettiği gıda olduğu ve onların yaşam sürelerini uzattığı iddiaları çok eksik ve yanlıştır.
• Soyanın total kalori içindeki payı genellikle %5’i geçmez. Ayrıca Uzak Doğulular soyanın fermente ürünlerini (miso, soya salçası, natto, tempeh vb) yerler. Soyanın fermantasyonu soyanın birçok olumsuz etkisini giderebilmektedir.
• Ama piyasada satılan ve yüzlerce yiyeceğin içinde bulunan soyanın (tofu , soya sütü, soya yoğurdu, soya dondurması, soya proteininden yapılmış salam, sosis gibi et çeşitleri) çoğu fermente değildir. Paketinin üzerinde açıkça yazmamasına karşın birçok hazır gıdanın içerisinde giydirilmiş olarak soya bulunmaktadır.
• Başta hamileler, çocuklar ve kanserliler olmak üzere herkes soya preparatlarından uzak tutulmalıdırlar. Soya çok az yenilmeli, yenilecekse az miktarda fermante soya ürünü ya da soya filizi yenilmeli.
Kabuklu kuruyemişler
• Ceviz, fındık, fıstık, ayçiçeği, kabak çekirdeği, badem vb. kuruyemişler yenilebilir.
• Lif ve minerallerden zengindir.
• Ceviz omega-3 de içerir.
• Günde 1-2 avuç kuru yemiş (50-100 gram kadar) oldukça yararlı.
• Kuruyemişler aşırı yenilmedikçe şişmanlatmaz.
• Çiğ ve fazla tuzlu olamayanı tercih edilmeli.
Yağlar
• Yağ kısıtlaması vücut için zararlıdır. Mükemmel bir gıda olan anne sütünün kalorisinin %55’inden fazlası yağlardan gelir. Bu yağların büyük bölümünü doymuş yağlar ve kolesterol oluşturur. Sanılanın aksine yağı az, dolayısıyla şekeri fazla yiyecekler insanları daha çok acıktırır ve daha çok şişmanlatır!
Margarin
• Kimyasal bir ürün olup insan vücudunu yozlaştırır (içerdikleri trans yağ asitleri dejeneratiftir).
• Son yıllarda bazı margarinlerde trans yağlar çıkartılmıştır. Onun yerine interesterifikasyon denilen ve yine zararlı olan bir yöntem kullanılmaya başlanmıştır. Margarinlerin kolesterol içermemeleri bir üstünlük değil zaaftır. Zaten bitkisel kaynaklı yağların hiçbiri kolesterol içermez. Kesinlikle yasak!
Tohumlu sıvı yağlar
• Ay çiçek yağı, pamuk yağı, mısırözü yağı, soya omega-6’dan zengin çoklu doymamış yağ asitleridir. Omega-6/omega-3 dengesini, omega-6 lehine bozuyor. Sıcak presten çıkan bu yağlar, dokuları yıpratıcı (dejeneratif) trans yağlar özellikleri de var. Kullanılmamalı ya da çok az kullanılmalı.
• Kanola ve fındık yağı yapı olarak zeytinyağına benzerler fakat sıcak preslenmiş yağlar (trans yağlar) olduğu için zararlıdır.
Zeytinyağı
• Halis sızma olanlar tercih edilmeli (soğukta donar).
• Salatalarda ve zeytinyağlı yemeklerde kullanılmalıdır. Bütün yemekleri zeytin yağla yapmak doğru değildir.
• Riviera sıcak preslenmiş zeytin yağı olduğu için tercih edilmemelidir.
Hayvani yağlar (doymuş yağlar)
• Sıcağa en dayanıklı yağlardır. Trans yağ asitleri oranları düşüktür. Sıcak yemeklerde tercih edilmelidir.
• Tereyağı: Mükemmel! Mümkünse özgür otlayan hayvanların yağı(köy tereyağı) yenilmelidir.
• Tereyağının piyasada sahtesi çoktur (margarin üzerine giydirilmiş). Sahtesi dışarıda bırakıldığında geç erir, bıçakta fazla leke bırakır.
Tereyağının yararları
• En iyi A vitamini kaynağıdır.
• Yüksek oranda antioksidan (kolesterol, A vit, E vit, selenyum) içerir.
• Konjuge linolenik asitten (CLA)zengin olup, antienflamatuvar, antialerjik, antikansorejenik ve şişmanlamayı azaltıcı etkileri vardır.
• İyi bir iyot kaynağıdır.
• Diş çürükleri ve osteoporoz riskini azaltır.
• Lesitinden zengindir.
Urfa yağı
Tereyağı gibi yararlı
Kuyruk ve iç yağı
Tereyağı gibi yararlı
0 notes
istandistmag · 7 years ago
Text
Son – Tiyatro
Son – Tiyatro
Tüm bilgi dijital ortama aktarılmış, insanlar tek tek damgalanıp sınıflarına göre bölgelere yerleştirilmiş ve hafızalarını silen bedava yemeklerin etkisiyle her şeyi unutmaya başlamışlardır. Değiştirilmemiş gerçeklerin yazılı olduğu tek şey, tüm diğer belgelerle birlikte yok edilen işaretli kağıtlardır. Karşılayıcı ve onunla yolu kesişenler şimdi hem kendi unutturulmuş geçmişlerine sahip çıkmak hem de gerçekleri kendilerinden sonrakilere aktarabilmek için bu kağıtların peşindedir.
http://ift.tt/2DV87am
  YAZAN
: ÖZGÜR KAYMAK
YÖNETEN
: ÖZGÜR KAYMAK
DRAMATURG
: SİNEM ÖZLEK
MÜZİK
: AKIN SEVGÖR
SAHNE TASARIMI
: RIFKI DEMİRELLİ
KOSTÜM TASARIMI
: DUYGU TÜRKEKUL
IŞIK TASARIMI
: MUSTAFA TÜRKOĞLU
EFEKT TASARIM
: HARUN ÖZDAMAR
VİDEO TASARIM
: EMRE TURGAYLI
YARDIMCI YÖNETMEN
: ARDA ALPKIRAY, CANER ÇANDARLI
YÖNETMEN YARDIMCILARI
: ASLI MENAZ, MÜSLÜM TAMER
SÜRE
: 110 dk. / Tek Perde
OYUNCULAR
: ASLI MENAZ, ASLI ŞAHİN, AYŞEM YAĞMUR ULUSOY, CAN ALİBEYOĞLU, CEMAL AHHAN ŞENER,EMRE ÇAĞRI AKBABA, ERCAN DEMİRHAN, NESLIHAN AYŞE ÖZTÜRK, ONUR DEMİRCAN, ÖZGÜR ATKIN,TARIK KÖKSAL, VOLKAN ÖZTÜRK, ZEKİ YILDIRIM
The post Son – Tiyatro appeared first on Şehri Keşfet & Explore the City.
from WordPress http://ift.tt/2DVcfXF
0 notes
asya-kapu-blog · 7 years ago
Text
Kayak Malzemeleri Nasıl Seçilir?
Tumblr media
Kayak Malzemeleri Nasıl Seçilir?
Tumblr media
    Kış aylarında iç mekânlara bağlı kalmadan dışarıdaki mis benzer biçimde havayı içinize çekerek yapacağınız en güzel spor kayaktır. Karların içinde, doğayla baş başa, mükemmel bir manzarayla birlikte serüven dolu anlamış olur yaşayabilirsiniz. Bu serüven dolu anlarda kendinizi güvende hissetmeniz kayak yapabilmeniz için mühim bir kriterdir. Kendimizi güvende hissetmenin yolu doğru kayak malzemeleri seçmemizden geçer. Kayak malzemeleri iyi mi seçilir? KAYAK TAKIMLARI: Kayak yapmak için iyi bir kayak takımına ihtiyacınız var şüphesiz ki. Kayak takımları bağlamalardan, botlarınızdan ve batonlarınızdan oluşmaktadır. BAĞLAMALAR: Bağlamalar kayaklara monte edilen ve kayakla bir tüm olmamamızı elde eden aletin ismidir. Bu kısma profesyonellik durumunuza bağlı olarak ayarlamalar yapılır. Bu ayarlamanın adı dındır. Eğer usta değilseniz düşmelere karşı bağlama ayarları gevşek yapılır ki düştüğünüzde kolayca ayağınızdan çıkabilsin. Ustalaşmış iseniz de kayağınızın ayağınızdan çıkmaması gerekir. Bu yüzden bağlama ayarı sıkı yapılır. Bağlama seçimindeki en temel özellik DIN değeridir. Bu özellik yardımıyla istediğiniz sıkıştırma derecesini profesyonelliğinize bakılırsa kullanabilirisiniz. BOTLAR: Bot seçimi oldukça önemlidir. Ayağınıza büyük ya da ufak gelen botlarla kayık yapamazsınız. Bu yüzden kayak için bot denerken mağazadan kayak çorabı isteyin ve botunuzu o şekilde deneyin. Botun tipinden ilkin bakmanız ihtiyaç duyulan FLEX değeridir. Flex kıymeti botun ne kadar esnediğini gösteren bir değerdir. Yeni başlayanlar için flex değerinin 55-60 olması gereklidir. Süre geçtikçe bacağınız ve zemin arasındaki ilişki daha iyi olacağından flex kıymeti 100’lere kadar çıkabilir. BATONLAR: Batonlar kayak yaparken ayakta dengede durmamızı elde eden araçlardır. Kayak malzemesi satan mağazalardan istediğinizi seçebilirisiniz. KAYAK: Karın üstünde özgürce dolaşabilmek için lüzumlu ve en mühim vasıta kayaktır. Kayacağınız yerin özelliklerine bakılırsa birçok kayak çeşidi bulunmaktadır. Kayağınızın çeşidi kullanacağınız alana ya da yapacağınız sıkıntılı hareketler bakılırsa seçmeniz gerekir. Özgür Yoldam Kayak: Gittiğiniz yerde kar asla bozulmamışsa ilk kez siz kayak yapacaksanız bu kayak tipi sizin için oldukça uygundur. Kayakların içinde şekli en geniş olandır. Bu da karın üstünde kusursuzca süzülmenizi sağlar. Tüm Yüzey Kayağı: Adrenalin yaşamak istiyorsunuz ve bunun için tümsekli, yüksek pistlerden biri seçtiniz o süre kullanacağınız kayak tipi budur. Öteki çeşitlere bakılırsa dönüşler bu kayak tipinde daha kolay yapılır. Yarış Kayakları: Öteki çeşit kayaklardan daha sert bir yapısı bulunmaktadır. Süratinin oldukça yüksek olması sebebiyle tercih edilir. Tercih edilmesinin öteki bir sebebi de bu kayak türüyle geniş açılı dönüşler yapılabilmesidir. Direnme Kayağı: Düz alanlarda kaymak ya da karın üstünde yürüyebilmek için seçilir. Engebeli arazide kullanılmaz. Oldukça dardırlar ve fazla bükülmezler. KAYAK KIYAFETLERİ: Kışın soğukta meydana getirilen bir spor olması sebebiyle tercih edeceğimiz giysilere dikkat etmeliyiz. Seçeceğimiz giysiler soğuğa dayanıklı olmalı, su geçirmemeli ve hava aldırmalıdır. Eğer ilk kez kayak yapacaksanız ya da devamlı kayak yapmıyorsanız giysileri kiralamanız sizin için daha uygun olacaktır. Yapacağınız seçimleri uzman kişilerden yardım alarak yapın. Kayak giysileri kayak montu, kayak pantolonu, gözlük, kayak eldiveni, kayak çorapları, diz ve bilek koruyucuları, başlık ve atkıdan oluşmaktadır. Seçeceğiniz ürün size hareket özgürlüğü sağlamalıdır. Giyim alırken en çokta bu özelliği göz önünde bulundurmanız gerekmektedir.
Tumblr media
OKUDUYSANIZ yada IZLEDIYSENIZ PAYLAŞIN LÜTFEN HERKES OKUSUN ve IZLESIN. Read the full article
0 notes
otekisiz · 8 years ago
Text
öteki-siz sayı 8 - ağustos 2001
Tumblr media
Öteki-siz'in bu sayısında ağırlıklı olarak şiir yayımlanmış ve tüm şiirler fotoğraflarla kullanılmıştır.
içindekiler
öteki kalem - Edith Piaf Haşmet Zeybek - Mitos ve Şiir Öztürk Uğraş (şiir) Halim Şafak - Yine Uzlaşma ya da Red Mehmet Tayak (şiir) Metin Cengiz (şiir) Hale Turan - Amatör Ruha Kaldırıyorum Kadehimi Safa Fersal (şiir) Ayşe Buket Ergin - İçimizdeki Öteki Çavlan Gencer (şiir) Rüstem Erdem - Paris Sıkıntısı Salih Aydemir (şiir) Özgür Atak -Postmodernizme Dair Suzan Köksal (şiir) Ömer Serdar 8şiir) Bahtiyar Kaymak (şiir) Gonca Özmen (şiir) Enis Akın (şiir) C. Hakkı Zariç (şiir) Ayten Mutlu (şiir) Fadıl Kocagöz (şiir) Selahattin Yolgiden (şiir) Umut Çetin (şiir) Tan Doğan (şiir) Fidan Çobanoğlu (şiir) Yalçın Aydınlık (şiir) Hüseyin Tahir (şiir) Ayşegül Özerdem (şiir) İbrahim Berksoy (şiir) Altay Öktem (şiir) Seyyidhan Kömürcü (şiir) Soner Parla (şiir) Metin Aydın - Palyaço Suratlı Zaman Ali Aydemir (şiir) Musa H. Kirazgiller - Işıklı Rüya Melike Arslan (şiir) Rıza Sayar - Ah (!) Nereye Gider Bu Yeryüzü Bayram Balcı (şiir) Türkan İldeniz (şiir) Onur Caymaz (şiir) Ruhan Mavruk - Söyleşi: Nihat Ateş A. Galip (şiir) Eflatun Nuri - Şiirin Şiiri ve Andelip Derya Önder (şiir) öteki-siz kitaplık öteki-siz pano
0 notes
sizekitap · 4 years ago
Text
Halktan Biri - Travis Pine (Etkinlik)
Tumblr media
Travis Pine – Halktan Biri oyunu Duru Ataşehir Ana Sahne’de tiyatroseverlerle buluşuyor.
“Halktan Biri” (Komed i- 2 perde)
“Bazen herkesi kandırabilirsiniz, bazı insanları her zaman kandırabilirsiniz, ama herkesi her zaman kandıramazsınız.”
Yazan: Sam BOBRİCK Çeviren: Ekin TURAN TUNÇAY Yöneten: Bahtiyar ENGİN Oynayanlar: Levent ÜLGEN & Galip ERDAL Dekor: Barış DİNÇEL Müzik: Ozan ERDOĞAN (Da Poet) Oynayanlar: LEVENT ÜLGEN & GALİP ERDAL Yrd. Yönetmen: Özgür KAYMAK Işık: ERDEM ÇINAR Afiş Tasarımı: Emre ERDEM Fotoğraf Çekimi: Fethi KARADUMAN Yapım sorumluları: Şyda Tuçe YAVUZ Yön. Yardımcısı: Muhammet TOPRAKTEPE Asistanlar: Fırat KIRCA & Fulya ÇOMU 
Oyun Hakkında: Oyun; dünyanın pek çok ülkesinde rastlanabileceği gibi, bazı liderlerin, insanların saflığından ve zayıflıklarından faydalanarak onlarınasıl kandırdıklarını, karşı çıkanları ise nasıl baskı altına alıp, sindirmeye çalıştıklarını, iktidarlarını korumak adına nasıl ısrarcı, baskıcı ve zalim olabileceklerini gözler önüne seriyor. Ekin TUNÇAY TURAN
Bu oyunu George W. Bush ve Dick Cheney’nin  yönetimde olduğu,ülkenin gidişatından pek memnun olmadığım dönemde yazdım. Oyunu güncelledim ve ne yazık ki tarih kendini tekrar ediyor gibi görünüyor. Sadece daha kötü. Ocak 2017. Şimdi Mart 2018 ve insanların bıkmış göründüğünü söylemekten mutluluk duyuyorum. Bekleyip göreceğiz. Sam BOBRİCK
Hangisi daha zor? Yel değirmenlerine karşı savaşan son şovalyelerden biri olmak mı?Yoksa onları bu hayalperestlikten vazgeçirip, o ilkel değirmenleri sonsuza dek korumakla görevli, emir kulu ajanlardan biri olmak mı? İyi seyirler. Bahtiyar ENGİN
Kaynak
devamı burada => https://sizekitap.com/etkinlikler/halktan-biri-travis-pine-etkinlik-2/
0 notes
erkankarakiraz · 4 years ago
Photo
Tumblr media
http://www.cazkedisi.com.tr/wp-content/uploads/caz-kedisi-sayı-22-3.pdf CAZKEDİSİ Şiir ve Şiir Kültürü Dergisi, Temmuz-Ağustos-Eylül 2020, sayı 22 22. SAYININ İÇİNDEKİLER DOSYA: VASİYETNAME ŞİİR | Halim Yazıcı | “Vasiyetname” | sayfa 1 (Kapak) GÜNLÜK | M. Mahzun Doğan | Caz Günlükleri: “Hem İnsan Bir Kere Ölüyor…” | sayfa 20-22 ÖYKÜ | Mehmet Mümtaz Tuzcu | “Vasiyyet-Bi-l-Ecnebi Mi?” | sayfa 34-35 ŞİİR | Neslihan Yalman | “Vasiyet -Virüs/ve/Anarşi/Diyalogları” | sayfa 36 ŞİİR | Erkan Karakiraz | “Ülgere Hu” | sayfa 37 ŞİİR | Altay Ömer Erdoğan | “Son Net” | sayfa 37 ŞİİR | Ayşen Sarıbaş | “Vasiyetimdir” | sayfa 38 DENEME | İlham Şeker | “Son Varışın Estetiği: Vasiyet” | sayfa 39 ŞİİR | Hakan Unutmaz | “Avseq01.datlar” | sayfa 40 ŞİİR | Sedat Gülmez | “Vaz(s)iyetname” | sayfa 41 ŞİİR | Fuat Eren | “Ur” | sayfa 42 ŞİİR | Nurgül Ulu | “Vaziyetten Vasiyetli Şiir” | sayfa 43 ŞİİR | Erkut Tokman | “Vay!!(Va)Siyetname Ha!!(Hay)Siyetname” | sayfa 44-45 DOSYA DIŞI ŞİİR / DÜZYAZI: ELEŞTİRİ | Koray Feyiz | “‘Ay Burcu’ ve Mutlucan Güvendir’in Şiiri” | sayfa 2-3 MEKTUP VAR! | Hazırlayan ve Mektupları Seçen: Hülya Deniz Ünal | “Erkut Tokman’dan Attilâ İlhan’a Mektup Var!” | sayfa 4-5 İNCELEME | Devrim Dikkaya | “Selen Gülün’ün Şarkı Sözlerindeki Ozanlık” | sayfa 6-10 DENEME | Metin Dikeç | “Kedi Dili: Uşu ve Sisip’in Hulki’ye Ettikleridir” | sayfa 11-13 ANLATI | Mehmet Mümtaz Tuzcu | “Fransız Edebiyatı Kurtarma Yazılısı” | sayfa 14 NOTLAR | Ramazan Teknikel | “Ayrıntılar” | sayfa 15-17 ŞİİR | Fırat Werger | “Baykuş” | sayfa 17 ŞİİR | Yusuf Alper | “Gömü” | sayfa 18 ŞİİR | Aytekin Karaçoban | “Geçiş” | sayfa 19 ŞİİR | Hilmi Haşal | “Boşluk Kafesi” sayfa 23 İNCELEME | Ayşe Özgür Aydoğan | Özgür Sinema/ 19: “Sonsuz Siper” (La Trinchera Infinita) | sayfa 24-25 ŞİİR | A. Samet Demirkaya | “Saçların” | sayfa 25 DENEME | Dolunay Aker | Öteden Beri/ 3: “Roland Barthes’ın Dostluğu, Hepimizin Dostluğu” | sayfa 26-27 ŞİİR | Nurgül Özlü | “Kal” | sayfa 27 ŞİİR | Neslihan Yalman | “Seçinci Gelin” | sayfa 28-29 ŞİİR | Bahtiyar Kaymak | “Terbiye ve Lezzet” | sayfa 30-31 ŞİİR | Yener Çetin | “Gamzesizlik” | sayfa 32 ŞİİR | Kenan Demir | “Yapraklar Ki Güneşin Sahteliğine... ... (İzmir, Turkey) https://www.instagram.com/p/CCbvnC5AORF9MeZ7uCTxPYedeHQx8YcwMb_AiI0/?igshid=7nd362agvt22
0 notes
erkankarakiraz · 5 years ago
Photo
Tumblr media
CAZKEDİSİ Şiir ve Şiir Kültürü Dergisi, Ocak-Şubat-Mart 2020, sayı 20 “CazKedisi’nin kalbi, sessiz sedasız yirmi kez attı.” 20. SAYININ İÇİNDEKİLER ARZU/DÉSIR Hasan Varol | “Düş VI” | sayfa 2 Büşra Künteci Günay | “ ” | sayfa 2 Ali Hikmet Eren | “Kılıç ve Kalkan Savaşları” | sayfa 4 Erkut Tokman | “Keârhane” | sayfa 5-6 Perihan Baykal | “Velazquez’in Atları” | sayfa 11 Şaban Çetin | “Yollayın Tenhaya Şairleri Habersiz” | sayfa 16 Oğulcan Yiğit Özdemir | “Bıçakçının Ölümü” | sayfa 19 Bahtiyar Kaymak | “Ölüm Provası” | sayfa 24-25 Yusuf Alper | “Amerika Amerika” | sayfa 29 Azime Akbaş Yazıcı | “Gitme de Konuşalım Çocuk” | sayfa 30 Necati Eker | “Sahilden Uzağa” | sayfa 34 Hüseyin Can Kaçar | “Low, ‘Lullaby’” | sayfa 36 Joseph Brodsky | “Bir Şarkı” | Çeviri ve tanıtım metni: Ozan Çororo | sayfa 40 BİLİNÇDIŞI/INCONSCIENT ÖYKÜ | Mehmet Mümtaz Tuzcu | “Bu Satırların Yazarı” | sayfa 3-4 GÜNLÜK | M. Mahzun Doğan | Caz Günlükleri: “Bir Küskünlüğün Bitişi ve Zeus’un şaşırttığı Yol…” | sayfa 7-10 2019 YILI ŞİİR DEĞERLENDİRMESİ | Hüseyin Peker | “2020’ye Şiirler, Dizeler Arasında Hoş Geldin” | sayfa 12-16 DENEME | Dolunay Aker | Öteden Beri/1: “Hakikatin Polemiği” | sayfa 17-18 ELEŞTİRİ/SÖYLEŞİ | Erkan Karakiraz | Poetik Karşılaşmalar: “Erkan Karakiraz, Eşref Yener’e Karşı!/ ‘Kalbimizi Unutmadan İlerleyelim, Değişelim İstiyorum’” | sayfa 20-23 ELEŞTİRİ | Celâl İnal |“Hayatın Edebiyatı Taklit Ettiği Anlar: Salih Bolat’ın ‘Rüya Zamanı’” | sayfa 26-29 MEKTUP VAR! | Hazırlayan ve Mektupları Seçen: Hülya Deniz Ünal | “Ayşen Deniz N.’den Nilgün Marmara’ya Mektup Var!/ Şiirde Bir Yerleşik Yabancı: Belki Nilgün Marmara” | sayfa 31-34 İNCELEME | Ayşe Özgür Aydoğan | Özgür Sinema/ 17: “Onur Savaşı/ Jagten” | sayfa 35-36 DENEME/İNCELEME | Gül Yıldız | “İnceliğin Dille Raksı: Abilmuhsin Özsönmez’in ‘Jengi’ Şiir Kitabı” | sayfa 37-39 DENEYİM/EXPÉRIENCE Azime Akbaş Yazıcı | sayfa 30 *** CAZKEDİSİ | Şiir ve Şiir Kültürü Dergisi | Üç ayda bir yayımlanır. | Yaygın Süreli Yayın | ISSN 2149-2891 | Ederi: 10 TL (KDV dahil) Sayı: 20 | Ocak-Şubat-Mart 2020 Yayın Yönetmeni: Halim Yazıcı Yayın Kurulu: Halim Yazıcı ve Erkan Karakiraz Yazışma Adresi: [email protected] CazKedisi (Duvar Kitabevi) https://www.instagram.com/p/B8ciOM5AfBMp6snJnQI-FT5-q7cNNI4WZAniw80/?igshid=1k5rcw2c8tjdi
0 notes