#zulme karşı durmak
Explore tagged Tumblr posts
Text
Nihat Güç: "Zalime; 'Dur!' Diyecek Kişiler, Ülkesini Kur’an ile Yöneten Kişiler Olacaktır!"
2 minutes Nihat Güç / İlahiyatçı Yazar Filistin’de, Kudüs’te, Gazze’de gözü dönmüş vahşi Siyonizmin yaptıklarını gördükçe Müslümanların savaş halinin bile; Yahudilerin, Hıristiyanların kısacası tüm kâfirlerin barış halinden çok daha iyi, çok daha ahlaklı ve çok daha ilkeli olduğuna şahit oluyoruz her gün. Tabi herkes olayları inancına göre; görür, konuşur, yorumlar ve savunur. Her şeye rağmen…
#dua ve tefekkür#filistin#Filistinli mücahitler#Gazze#Kudüs#kukla liderler#Kıyamet Suresi 14-15#laik sistem eleştirisi#Maide Suresi 38#Müslümanlar#Müslümanların sorumluluğu#Nihat Güç#Siyonizm#zulme karşı durmak#İlahiyatçı Yazar#İslam Devleti#İslam ve ahlak#İslam’da savaş ahlakı#İsrail zulmü
0 notes
Text
Tarafsızlık ve Ahlaki Çöküntü Tarihsel Bir Uyarı
Toplumlar, büyük dönüm noktalarında sadece fiziksel değil, ahlaki anlamda da sınavlardan geçer. Ahlaki değerlerin çöküşü, bazen bir savaş, bir diktatörlük ya da toplumsal huzursuzlukla tetiklenir, bazen de daha sessiz ama derin bir bozulma ile başlar. Bu tür kriz dönemlerinde, tarafsızlık, en tehlikeli duruşlardan biri haline gelir. Çünkü tarafsız kalmak, çoğu zaman kötüye karşı pasif bir onay verme, zulme göz yummak anlamına gelir. Tarih, tarafsız kalanların, aslında en büyük kötülüğe hizmet ettiklerini ve nihayetinde bu tutumun cehennem gibi bir ıstırap doğurduğunu öğretmiştir.
Bir toplumun, bir ulusun ya da dünyanın çöküşe geçtiği dönemde, tarafsız kalmak, çoğu zaman kendi çıkarlarını savunmak anlamına gelir. Bu çıkarlar, bir bireyin ya da topluluğun, iyi ve doğru olanla, yanlış ve kötü olan arasında seçim yapma sorumluluğundan kaçınması demektir. Tarafsızlık, durumu olduğu gibi kabul etmek, konfor alanından çıkmamaktır. Bu, aslında ahlaki bir zaafiyetin, "benim işim değil" tutumunun dışavurumudur.
Tarih boyunca, zayıf ve mazlumun yanında yer almayanların, çoğu zaman zalime göz yumanların, sonunda o zulümden paylarını aldıklarını görmüşüzdür. Almanya'daki Nazizm dönemi, Arjantin'deki kirli savaş yılları, Ruanda’daki soykırım gibi olaylar, tarafsızlıkla ilgili acı birer ders sunar. Bu dönemde, zalimlerin zulmüne karşı çıkmayan ya da kayıtsız kalanlar, nihayetinde kendi vicdanlarında bir cehennemle yüzleşmişlerdir.
Tarafsızlık, en basit haliyle kötülüğe karşı sessiz kalmaktır. Bir toplumun ahlaki yapısındaki bozulmayı fark etmek, buna karşı durmamak, sadece gözlemci kalmak, o bozulmanın devamına katkıda bulunmaktır. Bu, aktif bir kötülük olmasa da, kötülüğün sürmesine zemin hazırlamaktır. Adolf Eichmann'ın savaş suçlarına karışan biri olarak hayatını anlatan Hannah Arendt, onun "kötülüğün banallığı"ndan bahseder. Eichmann, büyük bir kötülük yapmadı, fakat böylesi bir kötülüğü körü körüne uygulamaya, pasif bir şekilde onay vermeye razı oldu. Arendt’in vurguladığı gibi, "tarafsızlık" ve "sadece görevimi yaptım" gibi gerekçeler, kötülüğün en tehlikeli biçimleriyle eşdeğerdir.
Bunu modern dünyada da gözlemlemek mümkündür. Herhangi bir diktatörlük ya da otoriter rejimde, toplumun belli bir kesiminin, korku, çıkar ya da rahatlık nedeniyle sessiz kalması, rejimin gücünü pekiştirir. Burada tarafsızlık, aslında en tehlikeli tutumdur. Çünkü sessiz kalınan her an, kötülüğün daha da derinleşmesine hizmet eder. "Tarafsız kalanlar", sonuçta zulme ortak olmuş olur.
Ahlaki çöküş, bir toplumun toplumsal ve bireysel değerlerini yitirerek, toplumun tüm yapısının çözülmesi anlamına gelir. Toplumun ahlaki yapısındaki bozulma, bireysel ve toplumsal ilişkilerdeki güvensizliği, kayıtsızlığı ve umursamazlığı beraberinde getirir. Tarafsızlık, bu kayıtsızlığın ve umursamazlığın en saf ve tehlikeli halidir.
Bir zamanlar bir toplumda adalet, eşitlik ve doğruya sadakat varken, tarafsızlık; suçu göz ardı etme, mağduru savunmama, zalimi küçümsemek ya da ona sessizce boyun eğmek demektir. Bu tutum, sonunda toplumun ahlaki yapısının temelden çökmesine yol açar. Ve cehennem, sadece fiziksel bir ıstırap değil, vicdanın ve insanlık duygusunun kaybolduğu içsel bir boşluk haline gelir. Cehennem, dünyada yapılacak bir kötülüğün bedelini, kişinin vicdanında ödemesi anlamına gelir.
Ahlaki sorumluluk, sadece doğruyu savunmakla kalmaz, aynı zamanda yanlış ve zulme karşı durmaktır. Tarafsız kalmak, çoğu zaman geçici bir rahatlık sağlasa da, uzun vadede en büyük tehlikeyi taşır. Çünkü tarih bize, tarafsız kalanların sadece zalimin gücüne katkı sağlamakla kalmayıp, nihayetinde kendi iç dünyalarında bir yıkıma da yol açtıklarını göstermektedir.
Tarafsızlık, kendi konforu, güvenliği ya da çıkarı uğruna doğruyu ve vicdanı terk etmektir. Ancak doğruyu savunmak, zaman zaman zorlayıcı olabilir. Bu zorluk, bireyleri ve toplumları büyütür, olgunlaştırır ve bir anlamda ahlaki bir olgunlaşmaya götürür. Ahlakî çöküşe karşı durmak, zalime karşı sesini yükseltmek, tarafsız kalmaktan çok daha fazlasını gerektirir. Çünkü tarih, tarafsız kalanları affetmez, onlara en ağır cehennemi, kendi vicdanlarında yaşatır.
#istanbul#iyiniyet#istanbuldayasam#türkiye#kıbrıs#iş#insan#artists on tumblr#hayat#writers on tumblr#instagram#içerik stratejisi#halklailişkiler#event#iletişim#medya#sosyal medya#tumblr yazarları#blog yazarı#yazar#blog yazısı#blooger#girl blogger#tumblog#tumblelog#kahvekeyfi#kahve#kitap ve kahve#kahve keyfi#Halimecan
3 notes
·
View notes
Text
Sisteme karşı durmak Zulme direnmektir.
Zulme ortak olmak ise sistemi desteklemek..
Zulme direnmek mi dediniz?
12 Eylül cuntacıları O'nun #İdamını. O ise evlenmek için sevdiği kızı istedi .
#Ülkücü Mahkum İsmail Demirkıran
2 notes
·
View notes
Text
Kitapseverler Osmangazi’de buluştu
https://pazaryerigundem.com/haber/189534/kitapseverler-osmangazide-bulustu/
Kitapseverler Osmangazi’de buluştu
Osmangazi Belediyesi tarafından düzenlenen ‘1 Kitap 1 Yazar’ buluşmaları etkinliğinin ilk konuğu Yazar Erhan Sevimli oldu. Bir araya geldiği Osmangazili kitapseverler ile güzel bir söyleşiye imza atan Sevimli, etkinlik sonunda Koca Kafa adlı kitabı için imza günü düzenledi.
BURSA (İGFA) – 1973 yılından itibaren aktif siyasetin içinde bulunan ve geçmiş dönemlerde CHP Bursa İl Başkanlığı da yapan Erhan Sevimli, kaleme aldığı Koca Kafa adlı kitabında, 1950’li yıllardan bu yana gelişen siyasal ve sosyal olayları bir araya getirdi. Osmangazi Belediyesi tarafından düzenlenen ‘1 Kitap 1 Yazar’ buluşmaları etkinliğinin ilk konuğu olan Sevimli, bir araya geldiği Osmangazili kitapseverler ile Koca Kafa kitabının yanı sıra edebiyat ve siyaset üzerine söyleşi gerçekleştirdi. Hacı Tonak moderatörlüğünde Hasan Âli Yücel Dünya Klasikleri Kütüphanesi’nde düzenlenen etkinliğe Başbakan Eski Yardımcısı Ertuğrul Yalçın Bayır, geçmiş dönem milletvekilleri Ali Arabacı ve Yahya Şimşek ile birlikte çok sayıda kitapsever katıldı.
youtube
“CUMHURİYET’İN İMKANLARIYLA BELİRLİ BİR YERLERE GELDİK”
Kitabında 1950 yılından bu tarafa gelişen siyasal ve sosyal olayları incelediğini ifade eden Erhan Sevimli, “Koca Kafa kitabı, siyasetle ve toplumla ilgilenmek isteyenlere bir belge niteliği taşıyor. Bu kitap, tek başıma yaptığım bir iş değil, kolektif bir çalışmanın ürünü. Benim bu konuda editörüm Hacı Tonak’tır. Aynı kuşağı yaşadığımız için birbirimizi tamamladık ve ortaya bir yapıt çıktı. Gençliğimiz, memleket, vatan ve insan sevgisiyle geçti. Bencil bir gençlik değildik. Cumhuriyet’in imkanlarından yararlanarak belirli bir yerlere geldik. Bunun kıymetini ve aydınlanmanın önemini çok iyi idrak edenlerdeniz. Yalnız kendimizi ve ailemizi değil, ülkemizi ve insanlarımızı da düşünerek mücadele verdik. Bu konuda hayatlarını feda edenler, acı çekenler, zulme uğrayanlar oldu. Bugün hayatta kaldıysak, bu belirli tesadüflere bağlı. Emperyalizmin ne oyunlar oynadığını sizler benim kadar biliyorsunuz. Bunlara karşı durmak için bu yaşımıza kadar mücadele verdik. Kitabımı bu esas üzerine kurgulayarak yazmaya çalıştım. Bu benim kendi kişisel başarım değil, kolektif bir çalışmanın ürünü. Kitabı yazma aşamasında başta ailem olmak üzere geçmiş dönem CHP Bursa Milletvekili Ceyhin İrgil, sevgili arkadaşım Hacı Tonak ve diğer arkadaşlarımın katkılarını göz ardı edemem” dedi.
Erhan Sevimli ile liseden bu yana tanıştığını belirten Başbakan Eski Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır, “Öğrenmenin, öğretmenin ve okumanın sonu yok. Bu kitabı okurken birçok insan ve hatıra aklımıza geldi” şeklinde konuştu.
Geçmiş dönem milletvekilleri Ali Arabacı ve Yahya Şimşek ise sevgili arkadaşları Erhan Sevimli’nin kaleme aldığı Koca Kafa isimli kitabın imza gününde bir arada olmaktan büyük mutluluk duyduklarını söyledi.
Düzenlenen söyleşinin ardından Erhan Sevimli, kaleme aldığı Koca Kafa isimli kitabını imzaladı.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
1 note
·
View note
Text
"Zulme sessiz kalan bir gün zulme uğrar,
Haksızlığa karşı durmak insanın onurudur”....
YAŞAR KEMAL
19 notes
·
View notes
Text
Bir çocuğun cenazesine
bir çocuk ağlıyor
Gördün mü?
Gazze’nin üstünde
ebabil kuşları uçuşuyor.
Türk olmanın gereğidir
zulme karşı durmak,
Ayyıldız altında yediden yetmişe
bir yumruk oluşuyor.
Bedir Aslanları kılıçlarını kuşanmış
destur bekliyorlar.
Türbelerinden ayaklanmış tüm evliyalar
dualar ediyorlar.
Amin diyor musun?
Tokadı atmak için kol havalandı
Sen bu davanın neresindesin,
kendine soruyor musun?
Mermilere taş atarak karşılık veren çocuklar,
Sadece inançlarını gösteriyorlar.
Hayatı yaşamadan ölümü göğüslemek
ne mukaddes hissediyor musun?
Senin kalbinin buzlarını kırmak için,
Gazze’de çocuklar şehit oluyor.
Dinle, dinle, dinle…
Deriden de olsa yüreğin sana sesleniyor
Duyuyor musun?
9 notes
·
View notes
Text
Ben isterim ki,
Bu yılbaşı gecesi herkes zengin olsun,
Büyük ikramiyeyi bir, iki kişi değil de herkes kazansın,
Amorti çıkmasın mesela hiç kimseye,
Kazanamayan kimse kalmasın yeryüzünde…
Şaşırmayın, piyango biletinden bahsetmiyorum,
Bahsettiğim, günahlarımızın affı,
Allah (c.c) tarafından bağışlanmamız dileği,
Bir yıl daha yaşamamızı nasip ettiği için
Rabbimize şükretmek,
Sevaplar kazanmak,
Dualarımızın kabulü,
Sevdiklerimizin canının sağlığı,
Mutlu, huzurlu, umut dolu
Tertemiz bir yaşam.
İyi bir insan olmak, İyilikleri yaymak,
Bir yetimin başını okşamak,
Bir öksüzü sevindirmek,
Kimsesizlerin yüzünü güldürmek,
Koca bir ömürlük hayatın sadakasını vermek,
Anne babaya kol kanat olmak,
Nerede bir düşen görsen,
Ayağa kalkmasına destek olmak,��
Nerede bir gözü yaşlı bir çocuk görsen,
O yaşlarını silmek,
Nerede bir açta açıkta kalan kimse varsa,
O kimsesizlerin kimsesi olabilmek,
Zalimlere karşı,
Zulme karşı dimdik ayakta durmak,
Önce kendin için istediğini,
Başkası için de isteyebilmek.
Her gece dualarınızda
Kendiniz için bir,
Sevdikleriniz için bin şey dileyebilmek,
Yeni bir yılda büyük nasip payından kısmetimize düşene razı olmak.
Diliyorum ki;
Hepimiz için, insanlık için, zor bir süreçten geçen vatanımız için,
Nerede bir zalimin zulmüne uğramış,
Din, dil, ırk farketmeksizin,
Tek bir kişi için bile üzülen,
Elinden gelenin fazlasını yapmaya çalışan,
Gerektiğinde savaşan,
Onların derdini kendi üzerine vazife edinen Milletim için,
O yüce rahmetiyle Rabbim tüm dileklerimizi kabul eylesin inşallah…
Hepimizin yeni yılı kutlu olsun…
//stnblmavi
———————————————–
_FF_
@ali081tr @alyakaradag @asude-vakitler @askimehnaz @a-y-y @alazebyar @ayfer-karadeniz @bookwormbluee @cansuyumm26 @caykolig @c-a-n-a-n @daussilaa @dotmirr @e-l-a-s-i-n-a @erbabkeder @gul-ihazan @hic-kimsee @hanedaan @hazinsonbahar @hazelimsworld @hassaskalbimbenim @kanatlarimvarruhum-da @konul-aliyeva @lebensmude @mavi-sublog @nacizanebiri @renksiz-cumleler @siiyahkuguuu @uranustengelenpanda @yenik-cumleler@begonya-7 @bar-taburesi @bahcesigonul @bburccu @burcublogsposts @barinenedax @buradakimseleryok @camdanbirkalp @cevizkabugum @canmsnhayall @ceriha @dear-milena @1demetgul @dua06 @dolaylieylem @elfida-eva @ezgihoscan @erguvan-efsa @erbabi-keder @erbabkeder @fyorucu @falann-filann @felsefil-0 @fatiyan @f-i-d-e-l-i-o @frissondixsept @gonlumunhuzurusun @gamzeli161 @gonulrahatligi @gelinciktarlasindabirkiz @gizlipencereden @hazanguncesi @hebakusu @hosgeldinhuzun @hurgenc @inceliklerantolojisi @izbirakin @iyiniyetimden @janyarozee @kalemdenkaleler @kayipmisra@kaplumbagalarhallerindenmemnunn @kalbe-dusen-damlalar @kelimelerinsonnefesii @kendimedogrukanatcirpiyorum @kayipnotam @kumraladaninmavitunasi @lalgibi @laviinia @layezalimm @lebiderya-dilek @mdeveci @mmavi-kelebek @matmazelnoraliya @minastrit19 @mavidusler-bluedreams @mertce34 @meralme @moryagmurunnotdefteri @monologlardanbirtutam @nazender @ntasceken @ozgur-beden @ozgurcemavi @omriguzeran @ozgurhayalim @pi-no @parissima @pastoral-senfoni @papatyadandusler @pamukelmaa @pembegunce @pe-puk @resimlerin-dili @ruhun-ile-yak @rengeaxe @sadecekendimenotlar @sukalemi @s10nsuzluk @schonheitdesmonats @sanatportal @siirce35 @sizlibizli-blog @sozemanet @thelivelyflaneuse @tudilemin-blog @tek-kelime-yeter @the-zerya @uverrciinkaa @umutzola @vesselam @yazdankalmabiri @yagmurun-sesii @yunusemreeural @zeynebsahn @zarifokurlaralemi @zuzuhal7 @zumra52
——————————————————————————–
***Bu sene kaybettiğimiz güzel yürekli kardeşimiz @bitmemis-cumleler için de dualarımızı eksik etmeyelim... Ekrem Yener
//stnblmavi
179 notes
·
View notes
Text
Muharrem ayı, Allah, Rasulü ve müminler nezdinde gam ve musibet ayıdır. Bu ay, insanlar arasında hakikatin ve aydınlığın, batıl ve karanlık karşısında garip kaldığı aydır.
Bu ay fert fert bütün insanların kendilerini yargılayıp hak batıl çekişmesinde kendi rolleri üzerinde düşünmeleri için uygun bir münasebettir.
Hüseyin (a) şehit edildi. Ardından sevinenler ve ağlayanlar oldu. Sevinmek zulme alkış tutmak anlamınaydı ama, ağlamak hak taraftarı olmak demek değildi. Çünkü hakkın, ağlayanlara değil, kılıç sallayıp kendisini savunanlara ihtiyacı vardı. Hak ve batıl savaşını dışarıdan seyredenler esasen sahnenin dışındadırlar, seyircidirler.
Ve hakkın ezilmesine seyirci kalmak da mükellef bir insan için zulmün ta kendisidir. Ortada iki saf var sadece; hak ve batıl.
Hakkın ezilişini seyredenler zalim ve dilsiz şeytanlar olmaları yanında zulmün asıl serçeşmeleri ve müsebbipleridirler de.
Elbette, hakkın mazlumluğuna ağlamak, onu savunmaya kalkmak için iyi bir başlangıç olabilir. Hakka gönül vermişliğin, zulme nefretin ve Allah'ın sevdiklerini sevmenin temsili olan bir ağlamak şüphesiz kutsaldır, değerlidir ve ibadettir.
Muharrem ayı, Hüseyin'e (a) ağlamak ve bu vesileyle hakka tabi olup batıla karşı durmak üzere yeniden ahitleşmek ayıdır.
Her Gün Aşura Her Yer Kerbela
O gün, batıl bütün şaşaası, cahilleri hayrete düşüren bolluğu, zayıf imanlıları korkutan kudreti ve nihayet, hakkı hor gören gururuyla, hakkın karşısına dikildi. Batıl taraftarları, hakka galip gelebilme ümidiyle sevinç sarhoşluğunun doruğunda ve bütün hakikatlere kör kesilmiş vaziyette, şer naralarıyla coşmuşlardı. Hakkı yıkabilme ümidi batıl cephede bir kez daha güç kazanmıştı. Her şey görünüşte hakkın aleyhineydi. Hak olabildiğince mazlumdu ve hak taraftarları olabildiğince garip ve yalnızdılar. Karanlık, güneşi dört bir yandan çepeçevre kuşatmıştı. Güneşin kanı akıtılacaktı.
Ne oldu. Hak mağlup düştü mü.Güneşin kanı akıtıldı mı.
Evet, güneşin kanı akıtıldı, ama hak mağlup düşmedi! Çünkü hak, kanla ayakta kalır. Hak, kanı aktıkça dirilir. Güneşin kanı aktı ama batmadı; daha da parladı, bütün karanlıklara ulaşabilir oldu.
Kılıç keskindi, güçlüydü, gururlu ve kendinden emindi. Bol bol kan akıttı, nice yaralar açtı; hem tenlerde, hem yüreklerde, hem bedenlerde hem gönüllerde. Kollar kesti, başlar ayırdı, analar ağlattı, yetimler inletti.
Ama akıbet ancak hakkın ve hak taraftarlarının olabilirdi. Sonuçta yükselen hak oldu, batan da batıl. Kan coştu ve nice durgun denizleri coşturdu. Kan kılıca galip geldi; kılıç kırıldı, kan ise ebedîleşti, dillere düştü gönüllere yerleşti. Hak, batılın bir defa daha hiç olduğunu ispatladı.
Batıl elbet yine dönecek, yine hakkın karşısına dikilecekti, yine hakla batıl karşı karşıya gelecekti. Yine Aşuralar Kerbelalar sürüp gidecekti .
3 notes
·
View notes
Photo
El ele vermek varken Haksızlığa karşı durmak varken Neden birbirimizı vurmalı Neden dünyayı yormalı Gelin gençler Gelin canlar Bir olalım birlik olalım Zulme karşı duralım Gönlümüzce bir dünya kuralım Her yan günlük güneşlik olsun Kırlar donansın gönensin Bağlık bahçelik olsun Hak hürriyet olsun Gönüllere sevgi dolsun Her şey gönlümüzce, kardeşçe, Hakça, sevgi💗 ve huzur dolu olsun. Amin inşaAllah. En içten DİLEKLERİMLE selam👋 ve dua ile 👐 https://www.instagram.com/p/CN5szCuMbEK/?igshid=22wgsloy79ry
0 notes
Text
KÖTÜLÜĞÜN KÖKÜNÜ KURUTMAK İÇİN!
YENİ HABER https://millisura.com/kotulugun-kokunu-kurutmak-icin-3635/
KÖTÜLÜĞÜN KÖKÜNÜ KURUTMAK İÇİN!
Adam olmak eşittir, haksızlık karşısında susmamaktır. Çünkü, diğer tanım; dilsiz şeytan katagorisine girer. İlkemiz her zaman, haksızlıklar karsısında hakkın eli ve dili olmak olmalıdır. Bu konudaki ölçü ve kriter; her zaman ve her şartta, adaleti gözetmek olmalıdır… Bu hususta her zaman etkili ve yetkili olmak mecburiyeti de yoktur!
Zîrâ hüküm gayet açık ve nettir! Kötülüğe karşı elinle, dilinle mücadele edeceksin! Sorumluluk gerekçesi ise, yalnızca kişinin imani durumudur! Burda imana endeksli bir duyarlılık söz konusudur…
İmanı güçlü olanın, eliyle diliyle mudahale edeceği, imanı zayıf olanın da ancak kalben buğzedebileceği ifade edilmiştir Efendimiz (SAV) tarafından.
Yanlış yapan, kötülük yapan kim olursa olsun, yapılması gereken, hakkı ve adaleti gözeterek el ve dil ile müdahale etmektir. Burda usül üslûb ve ilke bu olmalıdır her zaman…
Malesef ki bu konuda, insanların genel tutumu, zayıfın karşısında, güçlünün de yanında durmak olmaktadır!
Elindeki imkân ve yetkiyle yanlış yapanlara karşı, haklının yanından ve etrafından yok olan kalabalıklar, yolunu değiştirip, kötülüğü görmezden gelenlerler, herşeye rağmen yanlış yapanların yanında ve çevresinde bulunarak sadakat ispatlamaya mı çalışıyorlar acaba! Oysa sadâkat, sâdece, Hakk’a ve hakîkâte yapılır ancak!
Yetmezmiş gibi, yanlışı gerekli ve mâzur görme yarışına girmeler, mağdur ve mazlum olanlara laf atıp hakaret etme yarışına girmeler, neyin göstergesidir acaba?
Sâdece güç ve yetki gerekçesiyle, çevresine her türlü yanlışı,haksızlığı ve zulmü yapmaları görmezden ve duymazdan gelenler, elleriyle ve dilleriyle kötülüğe dur demeyen,diyemeyenler, iş-işten geçtikten sonra bu yanlışı ve haksızlığı nereye sığdırıyorlardır acaba?
Hâlbuki; yanlışa ve zulme sessiz kalanlar, böylece,yanlışa ve zulme tamâmen zemin hazırlamış ve prim vermiş olurlar! Çünkü, zulme rıza da zulümdür!
Yanlış gidişata ve kötülüğe seyirci kalanlar, suçluluk psikolojisi mi, ya da hiç ahlaki olmayan,ve ilkel olan kolaycılık mıdır nedir bilinmez, derin bir sessizliğe gömülüveriyorlar hemen,nedense!
İnsaf ve vicdan, tabi ki, yanlış ve kötülük yapanlardan ziyade, sessiz ve seyirci kalanları mahkûm etmektedir, insaf ve duyarlılık konusunda yaya kaldıkları için!
Çok basit ve gereksiz konularda bile, “bırakın beni” “tutmayın beni” gibi göstermelik yiğitlik naraları atanlar, demek ki sadece hava atmış oluyorlar anlaşılan, bir yerlerin dikatini çekme eşliğinde!
Adalet mülkün temeli olduğu gerçeği, herkes tarafından zaman zaman dile getirilse de, adaletsiz ve haksız uygulamara şahit olan, maruz kalan çocuklarımız ve gençlerimiz, acaba hangi kötülüğe, nasıl müdahale edeceklerdir böyle giderse! Nasıl adil bir duruş ve davranış sergileyeceklerdir?
Pratikte, güç eksenli oluşan taraftar olma davranışını öğrenen çocuklar, söz ve güç sahibi olduklarında güçsüz ve zayıfların hakkını nasıl gözetebileceklerdir acaba!
0 notes
Text
Asla Durma
Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışa koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna kadar uzanır.
Babasının işi nedeniyle çocuğun ortaöğretimi kesintilere uğramıştı.
Orta 2’de iken öğretmeni, büyüdüğü zaman ne olmak istediğini bir kompozisyon halinde yazmasını istedi.
Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon yazdı.
Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı.
Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi.
Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi.
Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi.
Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesiydi.
İki gün sonra öğretmen ödevi geri verdi.
Kâğıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir “sıfır” ve “Dersten sonra beni gör” uyarısı vardı.
Çocuk öğretmenine merakla sordu:
- Neden “sıfır” aldım?
Öğretmeni:
- “Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal dedi, paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun. Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar da alman gerekiyor. Bunu başarman imkânsız. Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm.”
Çocuk evine döndü, bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini öğretmenine hiçbir değişiklik yapmadan geri götürdü.
- Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin, “ben de hayallerimi”…
O, orta 2. sınıf öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki 1000 metrekarelik evinde oturuyor.
Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde çerçevelenmiş olarak asılı.
Çocuk, hayallerini, ödev kapsamında aslında plana dökmüştü. Aynı bir mimarın, bir mühendisin yaptığı gibi. Bir mimar bir bina yapacaksa, onu zihninde tasarlar, tasarımlarını kâğıda döker, planlar. Mühendis, bir makine yapacaksa, önce zihninde tasarlar, sonra kâğıt üzerinde ölçer, yazar, çizer.
Çocuk, hayallerinden vazgeçmedi. Ulaşmak için plan yaptı ve çalıştı. Bunu yapmasının imkânsız olduğunu söyleyenlere aldırış etmeden amacına doğru yürüdü.
Müslümanlar için de böyle değil mi? Bir Müslümanın, Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın emrettiği şekilde yaşamasından daha doğal bir şey yok iken, bunu isteyen ve buna ulaşmak için Allah Rasulü’nün metodunu takip ederek plan, proje yapan Müslümanlar hayalcilikle suçlanıyor, acelecilikle itham ediliyor, imkânsızlıklar okyanusunda kürek çektikleri söylenerek alay ediliyor. Peygamberler ve iman edenler ile de benzer ifadeler kullanılarak alay edilmedi mi? Onlar da küçümsenmedi mi? Demek ki asla durma, doğru yoldasın!
George Dantzig anlatıyor: Berkeley’de California Üniversitesi Matematik Bölümü öğrencisiydim. Her zamanki gibi sınıfa geç girdim ve tahtadaki iki soruyu ev ödevi sanarak defterime geçirdim. O akşam, soruların üzerinde çalışırken bunun profesörün verdiği en zor ödev olduğunu düşündüm. Her gece, başaramasam da sırasıyla her iki problemin üzerinde saatlerce çalıştım. Birkaç saat sonra beynimde bir şimşek çaktı ve her iki problemi birden çözdüm. Ertesi gün cevapları okula götürdüm. Profesör, masanın üzerine bırakmamı söyledi. Masanın üzerinde kâğıttan bir tepe oluşmuştu. Benim kâğıdımın bunların arasında kaynayacağını düşünüp bir sıraya ��zgünce oturdum. Altı hafta sonra bir Pazar sabahı kapının vurulmasıyla uyandım. Kapıda profesörü görünce dondum kaldım. “George! George!” diye bağırıyordu. “Problemi çözmüşsün” dedi. “Tabii ki” diye cevap verdim. “Çözmem gerekmiyor muydu?”diye sordum.
Profesör, tahtaya yazılmış olan o iki problemin ev ödevi olmadığını, dünyanın önde gelen matematikçilerinin şimdiye kadar çözememiş oldukları iki ünlü problem olduğunu açıkladı.
George Dantzig sonra diyor ki: “Birisi bana onların, iki ünlü çözülememiş problem olduğunu söyleseydi, sanırım onları çözmeyi denemezdim bile.”
Bilirsiniz, öğrenilmiş çaresizlik diye bir teori var. Kendinizin ya da çevrenizdekilerin, bir duruma karşı birden fazla kez başarısız olması sonucu artık sonucu değiştirmenin mümkün olmadığına inanmaya başlamak, kısacası vakıaya teslim olmak olarak açıklayabiliriz.
Bu, Martin Seligman tarafından yapılan bir deneyin sonuçları ile ortaya atılmış olan bir teoridir. Deney kabaca şöyle: “kaçış grubu”, “boyunduruk grubu” ve “kontrol grubu” adı altında üç gruba ayrılmış 24 köpek vardır. Köpeklerin hepsi beyaz bir kabinin içine yerleştirilmiş yatarlarken; kaçış grubundaki köpeklerin ayaklarına elektrik şoku verilmiştir. Odada bulunan bir paneldeki butona basarak elektrik akımını kesmek mümkündür. 30 saniye içinde köpek butona basmazsa şok kendiliğinden kesilmektedir. Bu gruptaki köpekler, kısa süre içeresinde butona basmayı öğrenmiş ve şokun süresini azaltmışlardır.
Boyunduruk grubundaki köpeklere de aynı şok uygulanmış, ancak bu gruptaki köpekler, butona bassalar dahi akım kesilmeyecek biçimde tezgâha getirilmişlerdir. Köpekler butona basmayı denemişler fakat belli deneme sonunda artık vazgeçmişlerdir.
Kontrol grubundaki köpekler de benzer odadadır fakat onlara elektrik şoku verilmemektedir.
Bu öğrenme sürecinden sonra köpeklerin hepsi toparlanıp, kısa bir çit ile iki bölmeye ayrılmış bir alana götürülmüş ve köpeklerin hepsine elektrik şoku verip, çitten karşıya atlamaları beklenmiştir.
Yapılan 10 denemenin sonucunda durum şudur; ikinci -boyunduruk- gruptaki 8 köpeğin 6'sı hiç bir şekilde çitin karşısına atlamamıştır. Birinci -kaçış- ve üçüncü -kontrol- gruptaki köpekler ise, çitin karşı tarafına atlamışlardır.
Aradan bir hafta geçtikten sonra, köpekler yine bu çitle ayrılmış alana getirilmişler; fakat boyunduruk grubundaki 8 köpeğin 5'i, hala tepkisiz kalmış ve çiti geçmek için eylem yapmamıştır.
Deneyin sonucu, boyunduruk grubundaki köpeklerin çaresiz olmayı öğrendiklerine işaret etmişti.
Sözün özü ise; düşündüğünüz şeyler yani fikirler mefhumlarınızı, mefhumlar da davranışlarınızı belirler.
Öğrenilmiş çaresizliğin teorisi ise, daha sonradan 'his ve duygu yokluğu' olarak da tanımlanan depresyonu açıklayacak bir model için, insan davranışlarını da kapsayacak şekilde genişletilmiş.
Günümüzdeki Müslümanların durumları da böyle değil mi? Haram üzere başa seçilen ve güçlü gözüken yöneticinin de İslâm adına hiçbir şey yapmadığı görüldüğünde ümitsizlik zirve yapıyor. Zulme karşı durduklarını söyleyenlerin devletsel boyutta kâfirlerle ittifak içinde olduğunu tüm gözler görüyor. Gerçek çözüm için bize enerji lazım. Batılda kendimizi tüketme lüksümüz yok. Maalesef, insan, ne ise o olmayı reddeden tek yaratık. Diğer yaratılmışlar ne ise o olduğunu kabul ediyor. Haydi, Allah’ın kulu olduğunu kabul et ve O’nun hükümlerinin yeryüzüne hâkim olması için doğru metot ile çalış.
Siz, İslâmi hayatı başlatmaya davet çalışması yürütürken, karşılaştığınız insanlardan “aman, böyle gelmiş böyle gider, sen mi değiştireceksin bu düzeni?” diye bir ifade duydunuz mu? Köpekler üzerinde acımasızca yapılan deneydeki gibi cezanın her zaman fiziksel olması gerekmez, bazen de psikolojiktir, siyasidir. Bir de bu teorinin ucuna bağlayabileceğim Stockholm sendromu var ki, o kendisine baskı uygulayana, zulmedene âşık olma boyutuna kadar ulaşıyor. Yani, çaresizliği, zulmü artık kabul etmiş, hatta bunu yapana da hoş bakıyor. Bu zulüm, ona zulüm gibi gelmiyor. Alışmış. Bilmem anlatabildim mi?
Uyuşturucu bağımlısı bir babanın, iki çocuğundan biri aynı babası gibi uyuşturucu bağımlısı olmuştur ve hapishaneye girmiştir. İşin ilginç yanı aynı babanın diğer oğlu ise büyük bir şirketin genel müdürü olmuştur.
Bu olay gazetecilerin çok dikkatini çeker ve hapishanedeki baba ile görüşme yapmaya giderler. Görüşme sırasında adam, asla oğullarını birbirinden ayırmadığını, ikisine de aynı şekilde davrandığını üstüne basarak belirtir ve şöyle der:
“Nasıl büyüdüklerini bilmem. Çünkü ikisiyle de hiç ama hiç ilgilenmedim.”
Bunun üzerine daha çok şaşıran gazeteciler, oğullar ile görüşmeye karar verir. Hapisteki oğluna gidip, ona niçin bu durumda olduğunu sorarlar. Cevap üzücü, fakat bir o kadar da açıktır:
“Babamı tanıyorsunuz, başka ne yapabilirdim ki?”
Asıl olayın ilginç yönü, şirket yöneticisi olan oğlun düşüncesidir. Gazeteciler onunla da röportaj yaparlar ve ona da nasıl bu duruma geldiğini sorarlar. Cevap çok ilginçtir:
“Babamı tanıyorsunuz, başka ne yapabilirdim ki?”
İnsanların arasında çok küçük farklılıklar vardır ama o küçük farklılık çok büyük farklar yaratabilir. Bu çok küçük farklar insanların bakış açısıdır. Ya yerinizde sayarsınız ya da bir sorunla karşılaştığınızda fırsat bunun neresinde diye düşünürsünüz. Tercih sizin!
Aslında her insan HEDEFİNE ULAŞMAK İÇİN YETERLİ KAYNAĞA SAHİPDİR. Sadece karşılaştığı sorunlardaki fırsatları görüp, her şeyi kendi adına yakıta çevirebilmeyi bilsin yeter.
Bolca şükretmemiz gereken ve ancak aklı başında kimselerin kavrayabileceği en büyük nimetlerden biri demokratik, laik, maddeci düşünsel yapıya sahip, ‘fayda-zarar’ı, menfaati ölçü alan insanları görüp onlara aldanmayarak; demokrasiyi, seçimlere katılmayı haram olarak bilmemiz, tek ölçü olarak ‘helal-haram’ı görmemiz, tevhidin ne olduğunu damarlarımızda hissediyor olmamızdır. İzzet ve şerefi Allah’tan bilen, O’nun rızası için çalışan, O’na yaklaşan, nesebi, malı, mülkü, evladı, akrabası tarafından değil, Allah tarafından izzet ve şerefe kavuşturulur ve yüceltilir. Özet olarak, mevcut vakıa bizim için, durmak zamanı değil, koşmak zamanıdır. Allah’ın rızasını kazanmak için fırsattır.
Ayakkabı üreten ve pazarlayan bir şirket, pazar araştırması yapması için Afrika’ya iki elemanını göndermiş. Elemanlar Afrika’nın çeşitli ülkelerinde şehirleri gezmişler, araştırma yapmışlar. Sonunda;
Birinci eleman, patrona yaptığı araştırmaların neticesini bir rapor olarak sunmuş ve demiş ki:
– Afrika’da bizim için hiçbir fırsat yok. Çünkü orada hiç kimse ayakkabı giymiyor.
İkinci elemandan da rapor sunmasını istemişler, Afrika’dan daha geç dönen eleman patronuna yaptığı incelemeler ile ilgili bir rapor sunmuş ve demiş ki:
– Afrika’da bizim için olağanüstü fırsatlar var. Çünkü orada hiç kimse ayakkabı giymiyor.
Bazen aynı vakıaya bakarsın, başkası hezimet görürken, sen fırsat görürsün. Başkası demotive olur, sen daha da fazla Allah’ın davasını yüklenmek için enerji yüklenirsin. Sana gereken enerji, motivasyon önce Allah’a tevekkül etmenden, sonra zihnini dava adamına lazım olan İslâmi kültür ile besleyerek dinç tutmandan geçer. Sonra, Allah’tan gelecek yardım ile asla durma!
3 notes
·
View notes
Photo
Bir zulme karşı çıkarken kime yapıldığına ve kimin yaptığına bakarak tavır belirliyorsanız, adaletli değilsiniz. Hayvanlar arasında ayırım yapıyorsanız türcüsünüz. Türcülük adaletsizliktir. Yaşam hakkına saygı duymak, sömürüye daima karşı durmak ve #vegan olmak adaletin gereğidir. #yaşamhakı #türcülük #animalliberation #hayvanözgürlüğü https://www.instagram.com/p/B2GkVd4AhLi/?igshid=wizjjo79yb1h
0 notes
Photo
Otoriteyi insana verirsen, o insan eninde sonunda zalim olur, despot olur. Keyfi ve şahsi uygulamalarla adaletten sapar. Ancak asıl otoritenin Allah’a ait olduğunu bilen bir yönetici, adaleti tesis etmek için ömrünü feda edecektir. Dağların taşların kaldıramadığı emanet belki de budur. Insan olmak, Allah’ın hükümranlığına kendini teslim edebilmekle; Allah’ın adaletini yeryüzünde tesis edebilmekle mümkündür.
Müslümanlığın en temel şartı, zulme karşı durmak ve adalet için savaşmaktır.
14 notes
·
View notes
Text
Malatyalı çocuklardan Filistinli çocuklara destek
https://pazaryerigundem.com/haber/175964/malatyali-cocuklardan-filistinli-cocuklara-destek/
Malatyalı çocuklardan Filistinli çocuklara destek
Filistin’de yaşanan İsrail zulmüne karşı dünyanın dört bir yanında tepkiler devam ediyor. Bu kapsamda MalatyaBüyükşehir Belediyesi Malatya İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Malatya İl Müftülüğü iş birliğiyle ‘Hepimiz Filistin’iz’ programı düzenlendi.
MALATYA (İGFA) – Malatya Sanat Sokağı’nda gerçekleşen ‘Hepimiz Filistin’iz’ programına Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Sami Er, Malatya Kent Konseyi Genel Sekreter Yardımcısı Hasan Batar, Malatya Kent Konseyi Çocuk Meclisi Başkanı Ravzanur Güde ve Malatya Kent Konseyi Çocuk Meclisi üyeleri, öğrenciler ve öğrencilerin aileleri katıldı.
“Hepimiz Filistin’iz” programında Ömer Alkan, Kur’an-ı Kerim Tilaveti ve Dua etti. Serra Tokatlı, Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Yıkılasın İsrail’ şiirini, Osman Esin Filistin konulu mektubu, ElanurEkemen ise, Yazar ve Şair Nilüfer Zontul Aktaş’ın kaleme aldığı ‘Çocuklar Ölmesin’ eserini okudu.
Hepimiz Filistin’iz programında, Filistin içerikli dualar, resim çalışması, mektup yazma, yüz boyama gibi bazı etkinlikler yapıldı.
Çocuklar ‘Soykırıma Hayır, Çocuklar Ölürken Susulmaz, Gazze Seninleyiz, Çocuklar Ölmesin, Hepimiz Filistin’iz” dövizleri taşıyarak İsrail’i protesto ettiler.
İsrail tarafından Filistin’e yapılan zulmün en masum kurbanların çocuklar olduğunu söyleyen Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Sami Er, “Yeryüzünde ne yazık ki huzur ve barıştan çok, acı ve kederin hâkim olduğunu görüyoruz. Çünkü savaşlar en çok çocuklarımızı etkiliyor. Onların gözlerinde gördüğümüz korku, umutsuzluk ve çaresizlik, bizlere insanlık olarak ne kadar büyük bir sorumluluk taşıdığımızı hatırlatıyor, irade ortaya koymaya davet ediyor. Bu çocuklar, daha hayatlarının baharında, savaşın ve şiddetin kurbanı oldular. Ve dünya, bu trajedi karşısında büyük ölçüde sessiz kalıyor” dedi.
Kent Konseyi Çocuk Meclisi Başkanı Ravzanur Güde, “Kalplerimizde derin bir acı ve büyük bir umut ile toplandık. Filistin’de yaşanan zulüm ve haksızlıklar karşısında sessiz kalmamak için buradayız. Filistin’deki çocukların yaşadığı zorluklar, çektiği acılar ve maruz kaldıkları haksızlıklar, bizim de yüreğimizi dağlamakta. Bizler, burada huzur ve güven içinde büyürken, Filistin’deki çocuklar bombalar altında hayatta kalma mücadelesi veriyor. Okul sıralarında oturmak, oyun oynamak ve geleceğe umutla bakmak onlar için bir hayal haline gelmiş durumda, bu adaletsizliğin karşısında durmak, sesimizi duyurmak ve elimizden gelen desteği vermek bizim insanlık görevimizdir. Zulme karşı durmak, adaleti savunmak ve barış için çaba göstermek bizim elimizde. İnanıyorum ki küçük adımlarımız, büyük değişimlerin başlangıcı olabilir” dedi.
Programın sonunda çocuklar hazırlanan bir panoya boyalı el bakısı ile Filistin Bayrağı çizdiler
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Photo
Zulme sesiz kalan bir gün zulme uğrar, Haksızlığa karşı durmak insanın onurudur.... Yaşar Kemal
11 notes
·
View notes
Note
Selamun aleykum abla hanimlara en uygun meslekler nelerdir?Hanımların "memur" olması hakkında ne düşünüyorsun merak ediyorum fikrini Allah razı olsun şimdiden
Aleykümselam. Bence öncelikle fıtrata uygun olmalı. Sonra mahremiyete. Karma ortam kadını psikolojik anlamda yoruyor. Tesettür konusunda da uygun olmuyor. Bence özel sektör kadınlar için daha uygun. Ama özel sektör de olsa, çalışılan yer mahremiyet kaidelerine uygun da olsa kadının mesaisi uzun olmayan ve hafif işlere talip olması gerekiyor. Çünkü kadının annelik gibi büyük bir vazifesi var. Anne olmasa bile zevcine karşı vazifeleri var. Burada bulaşık yıkayıp gömlek ütülemekten bahsetmiyorum. Kadının yapmakla sorumlu olduğu işler değil bunlar, yaparsa güzeldir elbet.Şimdi mesela denir ki koca eve yorgun geldiğinde karısını yorgun görmesi onu tüketir. Bu hem evde hem de erkeğin hayatında sıkıntılar oluşturur. E o zaman kadın çalışsa da çok fazla yorulmamalı.Bir de şu husus var, bu benim şahsi fikrim herkes benim gibi düşünmeyebilir. Kuran'da çalışmak hususu çok kez geçiyor ve o ayetler tüm Müslümanlara ithafen vahyedilmiş. Bizse bugün çalışmayı para kazandıran bir fiil olarak görüyoruz. Ama çalışmak aslında toplumun yapılacak işler listesinden bir maddeyi silebilmek demek. Şu açığı da ben kapatayım diyebilmek. Evet bunun karşılığında bir para verilmeli ama çalışmanın temel sebebi para olmamalı. Ha, maddi ihtiyacı olan kadınlar var, onlar için zaten yukarda belirttiğim şartlar da değişiyor. Buradan ilerisi fıkıhtır o yüzden bu konuya çok girmiyorum.Şimdi ne dedik:-Fıtrata uygun iş-Mahremiyet şartları uygun iş-Mesaisi kısa ve hafif iş-Allah rızasına uygun bir sebep uğruna yapılan işMesela kadınlar detaycıdır. Editör, grafiker olabilir. Kadınlık durumlarından ötürü doğum veya başka uygun alanlarda sağlık sektöründe bir meslek seçebilir. Toplumda kadına uygulanan zulme karşı durmak için avukat olabilir. Mesela tecavüz olayları oluyor. Maalesef. Duygu ve mantık yönü birbirine eşit ise psikoloji üzerine çalışabilir. Yani bu böyle sürer. Bir bakmak lâzım bu alanda kadın söz sahibi olsa erkeğin yapamayacağı şeyleri yapabilir mi? Bu alanda yukarıda saydığım şartlar uygulanıyor mu? Düşününce araştırınca inşa Allah cevabı bulunur bu soruların.Memurluğa gelince, yukarda saydıklarımdan yola çıkarsak bence çok zor iş.
1 note
·
View note