#yazarın kaleminden
Explore tagged Tumblr posts
anka-khann · 1 year ago
Text
Mesela ben çok gülerdim. Çok konuşur, saatlerce aynı konudan bahsedebilirdim. Ama bir şeyler oldu sonra, gerçi bir şeyler hep oluyordu ama ben geç fark ettim işte, bazı konuları aşamadım, bazı şarkıları susturamadım, bazı cümleleri unutamadım ve kalbimi yaşanmışlıklardan arındıramadım.
Tumblr media Tumblr media
Birileri uzun uzun bir şeyler anlatıp durdu ama cevap veremedim hiçbirine. Çok sevdim herkesi ama kimsenin sevdiği olamadım. Çok şey sayıkladım, kimse anlamaya çalışmadı. Sonra sustum,hep öyle olur ya zaten ✒️📖
215 notes · View notes
zahirevliyasi · 5 months ago
Text
Kurgunun Hâsıl-ı Kelâmları V: Zavallı Schlemihl'in Kederli Destanı
Peter Schlemihl’in Tuhaf Hikâyesi – Adelbert von Chamisso – Yordam Edebiyat [çeviri: Sabahattin Ali]
Çoğunluk içindeki azınlığa mensup bir yazarın kaleminden çıkmış, yer yer şiirsel ve baştan tırnağa masalsı ögelerle dolu anlamlı bir novella.
Bu kitapta anlatılanlar; normal şartlarda varlığı yokluğu bir olan gölgesinin sâhibince dipsiz ve bereketli bir altın kesesi karşılığında şeytan ile takas…
Tumblr media
View On WordPress
18 notes · View notes
bir-devrin-tarihcisi · 2 years ago
Note
Kitabın adı nedir, yazarı kimdir? Pek güzel bir alıntıymış, paylaştığınız için teşekkür ederim.
Selamün aleyküm kardeşim. Önceki alıntılar da belirttiğim ve kitap bitince paylaşacağımdan sonrakilerde gereksinim duymamıştım kusurumu maruz görünüz.
(10 sayfa kalmışken sordunuz paylaşalım o vakit)
Tumblr media Tumblr media
Kaleminden çıkan kelamları beğendiğimiz bir yazardır. Psikolog olması kitaplarında her insanın kendinden birşeyler bulmasını sağlıyor. Bazı insanlar senin farkedemediğin şeyleri söyler bazen de yakınır yazar ise bunun nedenlerinden bahsediyor ve çözüm yolu sunuyor. İlk kitabı çok etkisi altına almıştı(kendine iyi davran güzel insan) kıymetli bir arkadaşım ile sorunlar yaşadığımda okumuştum ve bir iç muhasebe yapmıştım. Bazen kendimizi sorgulayıp eleştirmemiz ve kendi değerimizi bilmemiz gerekk..
Arkada da kitabı özetlemiş hocamız. (Parladığı için internetten alıntıladım)
Her kitap her insan için yazılmaz. Kendinizi bulamayabilirsiniz yazarın videolarına da bakıp öyle okumakda fayda var. Ve yazılma sırasıda önemli.. Bu 3. kitabı
Faydalı olması temennisiyle
7 notes · View notes
edebiyatiturk · 3 months ago
Text
Buğra Gülsoy Birinci Kıyamet
Buğra Gülsoy ve Birinci Kıyamet: Detaylı İnceleme Giriş Bu makalede, Buğra Gülsoy��un kaleminden çıkan Birinci Kıyamet adlı eseri detaylı bir şekilde inceleyeceğiz. Birinci Kıyamet, Türkiye’de edebiyat dünyasında dikkat çeken önemli bir yapıt olarak ön plana çıkıyor. Bu yapıtın **ana hatları**, temaları, karakter analizleri ve yazarın kullanmış olduğu edebi teknikler üzerinde duracağız. Birinci…
0 notes
kitap1sevda-blogkitap · 2 years ago
Photo
Tumblr media
Barış Akarsu'lu Yıllar - Metin Sözüçetin (kitap yorumu) Herkese merhaba. "Akademi Türkiye" şarkı yarışması ile tanınan, Rock Müziği sevdiren sanatçı Barış Akarsu'yu anlatan kitap yorumu ile karşınızdayım 📖 kitabın geliri ise, adına kurulan dernek için bağışlanması ayrı bir güzellik😊 konusundan biraz bahsetmem gerekirse, Barış Akarsu ile ilgili, özellikle tanındığı dönem ve sonrasında yaşadığı zamanı, öncesinde olan biteni ise ailesinin anlatımı ile dahil edilmesi, kendisi hakkında göz önünde bulunmayan, anlatılmayan, medyaya yansımayan ve bilinmeyenlerine yakından şahit olan yazarın (Metin Sözüçetin) kaleminden, okuyucuya bahsetmesinden oluşuyor🖋️. Barış'ı anlatan ama, sansasyonel gereksiz detayların barınmadığı, amacına yönelik sadece sanatçıyı tanımanızı sağlayan akıcı, yalın ve güzel bir kitap olduğunu söylemeden geçmek istemem 📚 benim açımdan en büyük şans belki de sonradan değil, zamanında yarışmaya katıldığı günden bu yana tanımam , onunla ilgili olan biteni mümkün olduğunca takip edebilmem, şarkılarını dinleyebilmem, gazete ya da dergilerde çıkan haberleri, röportajları okuyabilmem, hatta ilk projesi olan "yalancı yarim" isimli dizisini izleyebilmem oldu 😊 kitabın en güzel yanı, medyadan vb. Mecralardan tanımaya anlamaya çalışsam da, anlatılanların sadece ufacık bir bölümünü oluşturduğunu farketmem🤔. Bilinmeyen, merak edilen ne varsa kitabı okuduğunuzda öğrenecek, sanatçıyı yürekten tanıyıp onu daha iyi anlayacaksınız 👍Barış severlere ve hakkında bilinmeyenleri öğrenmek isteyen, merak eden, doğru tanımak isteyen herkese tavsiye ediyorum 🏞️⛵⚓🎼🎸🎶 #barışakarsu #barışakarsuluyıllar #metinsözüçetin #ciniusyayınları #ohep28yaşında #barisakarsu #barışakarsurocker #akademitürkiye #yalancıyarim #kitap1sevda #nesrinakarsu #barisakarsuofficial #selahattinakarsu #haticeakarsu #miço #garip #rockmüzik #barışarock #yaşam #ölüm #iyilik #amasra #kitap #rüzgarsaçlıçocuk #barışakarsukültürveyardımlaşmaderneği #barışakarsuamasra #kitapyorumu #barışakarsuderneği #ayraç https://www.instagram.com/p/CptLTFQtkan/?igshid=NGJjMDIxMWI=
1 note · View note
krysnr · 2 years ago
Text
Tuna Akkaya Psikopatolojinin Mühendisçesi
Bu kitap özellikle psikopatolojik rahatsızlıklar olmak üzere, çocuk yaşında birçok problemin deryasında kendisini bulan, başarılı bir mühendisin kaleminden yazılmıştır. Kitapta yazarın amacı: Mühendisliğin “Her sorun için mutlaka optimum bir çözüm yolu bulunur.” prensibini, burada da uygulayabilmektir. Bu hususta konular bilimsel değerler ışığı altında aydınlatılmaya çalışılmıştır. Bunu yaparken de yazar, bu ışığın toplumun her kesimine ulaşabilmesini arzu ettiği için kitabı tüm herkese hitap edebilecek, sürükleyici bir dil ve açık bir semantikle yazmaya özen göstermiştir. Bu sayede konular yazarın yaşam öyküsü ve bilimin toplumsal kimliği ile adeta bütünleşmiştir. 
Bu kitapta; neyin nasıl yapılması gerektiğinin, neyin neden yapılmaması gerektiği ve bazen de çözüm yolunun ne olmadığını bilmenin, çözüm yolunun ne olduğunu bilmek kadar önem teşkil ettiği vurgulanmaktadır. Bu yaklaşım okura; güçlü, kalıcı, öğretici ve gerçekçi çözüm yolları oluşturabilme becerisi kazandıracaktır.
Tumblr media
1 note · View note
dildade1 · 3 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Tolstoy soruyor: "Bir kadını sırf güzelliği için sevmek mümkün mü? Bu bir heykeli sevmek gibi bir şey olmaz mı?"
5 notes · View notes
abigibiabi · 4 years ago
Text
Tumblr media
Gece hangi derde iyi gelir? Yatağa her uzandığımda, tavana karşı bakışlarımda bunu düşünürüm hep. Gece neye iyi gelir? Her yarayı gece vakti alırız oysaki. Derdimiz bir ise bin olur. Acılarımız nükseder. Kâinatın sessizliğini, aslında sesini gece duyarız hep. Buna rağmen içeride bir yerde uyumayan, bir türlü kendini rahata erdiremeyen bir sızı taşırız. Bazen anlam kayması yaşatır, bazen de ben ne yapıyorum?” sorusunu sordurur bize. O sızı hep orada olur. Ne kadar mutlu olursak olalım ne kadar acı yaşarsak yaşayalım, o sızının yaşattıklarına eş değer olamaz. En mantıksız yerlerde, hiç olmayacak zamanlarda yakalar bizi. Bazen annemizin gülüşünde, bazen babamızın yılların izini yansıtan kırışıklarla dolu yüzünde. Diyorum ya, bizi yakalar en alakasız yerlerde. Ne yaparsak yapalım gitmez oradan. Yeniden başlarız o sızı yüzünden. Başladığımızı sanarız. Oysa hep aynı yerde kalmışızdır. Aynı sızının durağında. Peki nedir bu sızı hiç düşündük mü? Yaşam kaygısı mı? İlk aşkımız mı? Babamızın ilk kırışıklarını görmemiz mi? Annemizin gözü yaşlı arkamızdan el sallaması mı? Bir kedinin patisini uzatıp sırnaşması mı? Yoksa bir çocuk tebessümü mü? Ben de bilmiyorum sayın okur. Neden mi soruyorum? Çünkü soru sormak parayla değil. İnsanların her şeyi menfaate dönüştürdüğü şu çağda, bazı şeyleri anlamak için sorgulamam gerekiyor. En çok da kendimi anlamak için. Onu anlamak için. Sizi anlamak için. Oysa gün iyi başlamıştı sayın okur. Dünyanın karmaşasına ayak uydurmak için hazırlıklar yapmış, gündemden nasibimi almış, kendime gelmek için yollara düşüp evime gelmiştim. Babamın beni görünce her ne kadar ciddi olsa da yaşadığı mutluluğu, annemin yılların yorgunluğuna rağmen hâlâ parlayan gözlerinin gülerek bana baktığını görünce kendime de bir nebze olsun gelmiştim. Ne oldu ben de bilmiyorum -gece oldu tabi başka hangi vakitte olabilir? - Kahvemi alıp bilgisayarın başına geçtim ve elim istemsizce durgun müzikler listesine gitti. Gece iyi gelmedi sayın okur. Gece iyi gelmez zaten, sadece biz uyuruz ve bir sonraki geceye erteleriz olacakları, olabilecekleri, olması muhtemel içsel hesaplaşmaları. Kâinat bizi ringe atar her gece, biz o ringden kaçmak için uğraşır, içeride yiyeceğimiz yumrukları dışarıda yeriz. Yine de gece iyi gelebilir mi sayın okur? Örter mi üzerimizi bir anne şefkatiyle? Sanmıyorum. Bu soruların yanına bir de şunu ekleyelim; Geceye ulaşmak, savaşı kazanmak mıdır yoksa kaybetmek midir? Hangi savaşı dediğinizi duyar gibiyim. Ay ile güneşin, doğu ile batının, insan ile insanın… Ne fark eder ki? Ne çok dalgın/karışık sorular soruyorum. Kafamın içinde bin bir yüzlü bir adam. Kendi içinde olanlara karşı savaşırken yeniliyor. Kanmayın sayın okur, yazarın kaleminden ne mürekkep ne de kan damlıyor. Bu savaşı uzun zaman önce kaybedip yenilgiden zafer çıkarmaya çalışanlardan sadece o da. Her şeye rağmen iyi geceler dilerim sayın okur.
80 notes · View notes
kirikpalet · 3 years ago
Text
Kötü yazarın bozuk kaleminden çıkmış hayaller taşıyorduk kursağımızda.
2 notes · View notes
anka-khann · 2 years ago
Text
Herkesin hayatının belli kısmında olan bir insanım ben. Kimsenin hayatında sürekli olmadım.
Dile getirmediğim sürece kırıldığım anlaşılmadı, sorun var demediğim sürece herşey yolunda sanıldı, anlatmadığım sürece anlaşılmadım, hatta bazen anlattığımda bile anlaşılmadım✒️📖
Tumblr media
219 notes · View notes
epifizz · 4 years ago
Note
Epi Ibrahim Atabey'in kuranı yırtması hakkındaki fikirlerin neler tahminim var fakat senin açmanı istiyorum
Sıkıcı ve saçma. Herhangi bir kitabı isteyen istediği gibi yırtabilir buna engel bir şey yok ama bunu neden yapasın, fazlasıyla gereksiz bir hareket? Olay hakkında bir bilgim yok ancak böyle bir eylemin ve bunun gündeme gelmesinin tek bir ortak sebebi var, kutsal sayılan kitapla kurulan ilişkinin sağlıksız yanları. Öncelikle esas olan kitabın kapağı, fontu ya da sayfaları değildir inanan kişi kutsal olarak orada yazanı sayar buradaki kutsallık maddi değildir. Öncesinde kitabın sayısının azlığı ve içeriğinin kutsallığı muhakkak bu kitapların maddi değerini de artırmıştır ancak şu an böyle bir tavır bence sağlıklı değildir, kutsal olan sayfalar değil anlatılan fikirdir çünkü. Kaldı ki bunları kutsal yapan da insanın kurduğu ilişkidir, bu evrensel değildir ve o kitabın maddi değil manevi ve öznel bir alanda değeri olduğu bu açıdan da daha belirgindir.
Böyle bir eylem kendi başına amaçsızdır çünkü Macbeth’i yakmanın Sheakspeare’e dokunacak hiçbir yanı yoktur. Bu sebeple yapan kişinin asli amacı inananların nesne ile kurduğu aksak taraf üzerinden kışkırtma yaratarak kendisini besleyecek bir durum oluşturmaktır. Ancak bu da kaynağına bağlı olarak fazlasıyla sağlıksız bir harekettir. Çünkü kurgu içerisinde de Macbeth kitabını yapsam var olan cinayeti önlemiş olmayacağımı herkes bilir, esas olan yazarın kaleminden çıkan kurgu ve bunun benim kültürel belleğime yerleşmiş olmasıdır.
6 notes · View notes
edebiyatsoylesileri · 4 years ago
Text
Memduh Şevket Esendal / Hikâyeciler bu yurdun içli, duygulu evlatlarıdır
Tumblr media
Eşsiz hikâyelerinde hayat hep ortasından yakalanır; ne başlangıç, ne düğümleniş, ne de keskin sonuçlar. Beylik hikâye tanımını altüst etmiştir. Kendini gizleyişlerinde yapıtına imza atmaktan kaçınan eski ustaların inceliği yakalanır. Eseri üzerinde ciddiyetle durmamak ise bize özgü çarpık zihniyetin acı göstergesidir. Selim İleri'nin kaleminden "Bir Büyük Usta".
Doğumu tam altı gün önceye rastlıyordu: 29 Mart 1883. Nankörlükle bezenmiş edebiyatımızın yitikleri arasında onu da saymak, anmak gerekir mi, pek kestiremiyorum. Çünkü o, zaten kendini gizlemiş: M.Ş.E.'nin Memduh Şevket Esendal adının kısaltması olduğunu ne zaman öğrendim, hatırlamıyorum.Edindiğim ilk öykü kitapları beyaz kapaklı, dümdüz, kırmızı M.Ş.E. yazılıydı. 1960'larda, Sahaflar'dan edinmiştim. Vurulduğum öykülerle donanmıştı bu kitaplar.Kitaplardan önce ilk bilgileri Tahir Alangu'nun Cumhuriyet'ten Sonra Hikâye ve Roman, Cevdet Kudret'in Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman inceleme - antolojilerinden devşirmiş olmalıyım. Alangu da, Cevdet Kudret de büyük bir hikâyeci olduğunu belirtiyorlardı.Adının gizi konusunda Cevdet Kudret şöyle diyor:"Hikâyelerinde ve romanlarında çoklukla 'M.Ş.', 'M.Ş.E.', ara sıra da 'Mustafa Memduh', 'Mustafa Yalınkat', 'M. Oğulcuk', vb gibi takma adları kullanmıştır. Bunu, 'edebiyatı küçümsemek' diye yorumlayan olmuşsa da genellikle kullandığı 'M.Ş.' ve 'M.Ş.E'yi -Divan ve Halk edebiyatı geleneğimizde olduğu gibi- birer 'mahlas' diye görmek daha doğrudur. Yazılarında kendi adını kullanarak sanat alanında ün alıp bundan siyaset hayatında yararlanması olanağı varken, siyasetçi kişiliğiyle sanatçı kişiliğini birbirinden ayırmış, siyasetin gölgesini sanatına sıçratmak istememiştir."Günümüzün her ne yoldan olursa olsun, ünlenme çaba ve girişimlerine o kadar ters düşen bu tutum için Alangu da konuşmak ihtiyacını duymuş:"M. Ş. E., ölümüne yakın yıllara gelinceye kadar, daha çok politika alanında tanınmıştı. (...) Sanat yolunda acelesi, ün kazanmak için telaşı olmamıştır. Sanatçı kişiliği hiç göze çarpmadan, kendisi de bunu isteyip aramadan, 1946 yılına kadar bir yeraltı suyu gibi aktı geldi."Esendal, Çorlu'da doğmuş. Babası Rumeli göçmenlerinden, çiftçi Mehmet Şevket Bey'miş. Esendal'ın öğrenim hayatı bölük pörçük; kendi kendisini yetiştirmiş. 1906'da İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne giriyor. Kurtuluş Savaşı yıllarında Ankara hükümetinin yanında yer alıyor ve ortaelçilikle Azerbaycan'a gönderiliyor (1920-1924). Bir dönem İstanbul liselerinde öğretmenlik. Sonra yine elçilik görevi; Bilecik milletvekilliği (1938-1950). 1941-1945 arası Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri. 16 Mayıs 1952'de Ankara'da ölüyor. İşte özetin özeti yaşamöyküsü.
Farklı bir hikâyeci: Olaysız, yalın, içli ve derin
Esendal 1925 yılına kadar büsbütün gizli bir hikâyecidir. Yazdıklarını yayımlamaz. Bu yayımlanmamış hikâyeler, işin aslı aranırsa, dönemlerinin çok önündedir.Olaya ağırlık veren Ömer Seyfettin hikâyeciliğinin moda olma özelliği gösterdiği o dönemde Esendal, olaysız, düşünce ve duygunun çözümlenmesine giriştiği, yalın, çarpıcılıktan uzak, ama hemen hepsi içli, derin hikâyeler yazmıştır. Olayın geri plana itildiği hikâyelerde, toplumsal çevre çeşitliliği, değişik katmanlardan insan bolluğu Esendal'ı ilginç kılar. Burada kişisel gözlem yalnız kendisinden söz açmaz, bütün bir topluma açılmak ister.Esendal'ın toplum hayatı, toplumsal düzen konusunda kendine özgü, ütopik olduğu ölçüde şiirsel görüşleri var. Bir büyük şair, Cahit Külebi, çok güzel dile getiriyor:"Ankara'dan çıkıp ne kadar gitseniz sonu gelmeyecek bir şehir, daha doğrusu kasaba. Taa sınırlara kadar. Ardı arkası gelmeyecek, küçük, güzel evler. Bağlar, bahçeler. Ekilmiş tarlalar. Ve o küçük mülklerin mesut sahipleri... Makine medeniyetini de inkâr etmediğini sözlerine ekliyordu. Ama bu iki âlemi nasıl kaynaştırıyordu, soramadım."Belki öyküler ve romanlar yanıtlıyor: M.Ş.E. sürekli mutluluğun arayışı içinde bir dünya kurmayı gereksinmemiş midir? Çok acıklı bir öyküsünde, 'Karısının Kocası'nda bile, olup bitenlerin bir daha olup bitmemesi için açık temenniler duyumsanır. Makine medeniyeti, insanlığın erinci ve mutluluğuna anlam kattığı ölçüde uygarlık özelliği edinebilecektir.  O bağ bahçe özlemiyle, Esendal, altını çizmediği bir 'çevrecilik' manifestosu kaleme getirmiş sayılmaz mı?
Hikâyelerinde hayat hep ortasından yakalanır
Onun eşsiz hikâyelerinde hayat hep ortasından yakalanır; ne bir başlangıç söz konusudur, ne bir düğümleniş, ne de keskin sonuçlar. Bir bakıma, klasik hikâye sanatı, beylik hikâye tanımı altüst edilmiştir.Çok sevdiğim, külyutmaz gülüşlü 'Hamit İçin Bir  Yazı'da Esendal, bir gazete yönetim yerinde iki genç adamı konuşturur. Bu iki gazeteciden biri okumamışlığıyla övünmektedir. Abdülhak Hâmid konsunda bütün bilgisizliğine karşın iki de nutuk atar; ilki övgülü, ikincisi yergili. Öteki gazeteci, 'ulu şair'in ölüm yıldönümü için yazılacak yazıyı bu tırnak içinde ünlem işaretli uzman arkadaştan isteyecektir. Allem kallem, sonunda yazı yazılır ve üstadlarca da beğenilir.'Hâmit İçin Bir Yazı'da dümdüz giden çizgi, ortalıkta hiçbir şey yok sanısı uyandırırken, öyle geniş perspektiflere açılır ki, hakikatli okur şaşakalır. Ulus gazetesinde 1948 tarihinde yayımlanmış öykünün bir cümlesi, günümüz basın dünyasını yorumlamaya hâlâ yetip artıyor:"Bizi adam sandıkları için mi okuyorlar sanıyorsun? Dedikoduyu, ortalığa çamurlaşmayı biraz gevşetelim, görürsün bak, satış ne oluyor!"
Esendal içtendir; okuruyla karşılıklı söyleşir gibidir
Esendal modern bir hikâyecidir. Olanca iddiasız tutumunda onu yeniye, modern olana alıp götürense, en başta, büyük içtenliğidir. Öykülerinde 'edebi' olmak endişesinden alabildiğine uzak duruşu, gerçek, has bir edebiyat adamının seçimi sayılmalıdır.Büyük içtenlik, dedim; Esendal karşılıklı söyleşir gibidir okuruyla, tatlı tatlı anlatmakta, yorumu bizimle paylaşmak istemektedir. Okura kimileyin dedikodular fısıldar, kimileyin yakınır; sizin de  dertlerinizi, kaygılarınızı, sevinçlerinizi dinlemeye hazırdır.Peki, kolay mı böylesi bir öykü havası yakalamak? Alangu yanıtlıyor:"Onun, anlattıkları karşısındaki bu sinirsiz rahatlığı, gerçeği öğrenmesinde harcadığı uzun emeğin tabii bir sonucudur. (...) Esendal, bir toplum düzeninin, bu milletin yüzyıllar boyunca yaşayışının sürüp getirdiği güzel ve iyi törelerin, milli değerlerin ayıklanmış bütünü ile Batılı tekniğin birleşmesinden meydana gelecek yeni bir düzenin, savunucusu ve habercisiydi. İnsanların kötülüklerinden bahsederken, bu mutlu gelişmeyi göz önünde tutarak, bunların hepsinin iyiye varacağını duyurarak babaca bir hoşgörürlükle anlatmaktadır."M.Ş.E. roman alanında uzun yıllar tek bir eseriyle, Ayaşlı ile Kiracıları'yla (1934) tanınıyordu. Bilgi Yayınevi, Muzaffer Uyguner'in emeğiyle usta yazarın iki romanını daha sundu okura: Vassaf Bey (1983), Miras (1988). Çok değerli, incelikli bir romancıyla tanıştık.
Ayaşlı ile Kiracıları'nda baş kişi 'çevre'dir
Ayaşlı ile Kiracıları, öyküde aranmış yenilikçiliği, romanda, roman sanatında da uygular: Eserin baş kişileri yoktur. Baş kişi, doğrudan doğruya 'çevre'dir. Eski Ankara'dan yeni Ankara'ya yol almış bu çevre, bir apartmanın oda oda kiraya verilmiş katında bir araya gelen kişilerden oluşmadır. Kişiler birbirlerine yaklaşırlar, uzaklaşırlar, kimileyin de teğet geçerler.Tanpınar, Ayaşlı ile Kiracıları'nı değerlendiriyor:"Ayaşlı ile Kiracıları adlı büyük romanı, yeni kurulan Ankara'nın havasında memleketteki seviye ve zihniyet farklarını kuvvetle gösteren bir eserdir. Bu hiç mütearrız görünmeden her söylemek istediğini söyleyen realizme bugünkü edebiyatımız en canlı taraflarından birini borçludur."
Yeni Ankara'da Cumhuriyet'in yarattığı umutlar
Vassaf Bey'e gelince, eser, 1930'lar Ankara'sında,yeni başkentte bir aşk masalı niteliğindedir. Öte yandan bu aşk ilişkisi, neredeyse, geçmişin görücü yönteminden izdüşümler taşır.Orta yaşı aşkın Vassaf Bey, birbirini hiç tanımamış genç erkekle genç kızı ayrı ayrı tanımış, beğenmiş, sevmiş; onların bir arada mutlu yaşayacaklarını, bir yuva kurabileceklerini sezinlemiştir. O yuva, Vassaf Bey'in ölümünden sonra, ama Vassaf Bey'in hayattayken hazırlamış olduğu plan sonucu kurulur. Genç kız ve genç adam birbirlerini usul usul tanırlar, Vassaf Bey'in haksız olmadığı ortaya çıkar.Vassaf Bey, tıpkı Ayaşlı ile Kiracıları gibi, umut dolu bir romandır. Ankara'nın odak seçilmesi, söz konusu umudun yeni düzenden, Cumhuriyet'ten kaynaklandığına  işaret eder. Andığım iki romanla Yakup Kadri'nin umarsız Ankara'sı karşılaştırılsa, hayli ilginç toplumsal veriler derlenebilecektir. Esendal, umudunu, işinde gücünde, kendi halinde, çalışkan, iddiasız, gayretli yurttaşlara açar...Yazarın bilinen son romanı Miras, aslında, 1924'te tefrika edilirken yarım kalmıştır. İmparatorluğun çözülüşünü panoramasına katan bu romanın çok usta işi anlatımı, üslubu, alçakgönüllü Esendal'ın romancılığımıza o yıllarda neler armağan etmiş olduğunu ancak bugün söyleyebiliyor. Kimbilir ne çok zaman harcanmasıyla!
Hikâyeciler bu yurdun içli, duygulu evlatlarıdır
1970'lerdeydi, Bilgi Yayınevi'nin sahibi Ahmet Tevfik Küflü, M.Ş.E. öykülerinin hayranı olduğunu, bu öykülerin tümünü devşirip yayımlamak istediğini söylerdi. Nitekim isteğini gerçekleştirdi.Adam Öykü dergisinin mart-nisan sayısında, 'Öykü dünyasından haberler'i okurken bir Esendal haberine çok sevindim:İstanbul İl Kitaplığı'nda düzenlenen toplantıda Esendal'ı irdeleyen konuşmacılardan Muzaffer Uyguner, dinleyicilere iki defter gösteriyor. Defterlerde elyazısıyla Esendal'ın anıları; bunlardan 1925 tarihli Tahran Günlüğü yayımlanacakmış. 1050 sayfayı bulan öteki anılar ise Esendal'ın çocukluk dönemine ilişkinmiş.Bu önemli eserlerin -yazık ki- satış rekorları kırmayacağını biliyorum. Yine de Bilgi Yayınevi'nin yayımlama onurunu taşımasını dilemekteyim.Siyaset hayatının ortasında bir ömürboyu yazma arzusunu, edebiyata bağlılığını asla yitirmemiş Esendal'ı gerçekten özümsediğimizi elbette ileri sürmeyeceğim, süremeyeceğim. Keşke sürebilseydim...Onun kendini gizleyişlerinde, eserine imza atmaktan kaçınmış eski ustaların inceliği yakalanıyor. Gün ışığına çıkmakta olan toplu eseri üzerinde ciddiyetle durmuyor olmak, bize özgü çarpık zihniyetin açı göstergesi. Gazetelerimizde,  televizyon kanallarımızda Jules Verne'in yeni bulunmuş romanı haber olabiliyor; ne Vassaf Bey için, ne Miras için aynı heyecan yaşandı.Sonra bir başka usta hikâyecimizin, Vüs'at O. Bener'in saptadığı şu müthiş sözler; Bener'e şöyle diyor Esendal:"Hikâyeciler, bu yurdun içli, duygulu evlatlarıdır. Onlar nasıl bir yurt özlediklerini söylüyorlar, kendilerine dokunan hadiseleri ortaya döküyorlar, bir iş görüyorlar, iş! Gezevelik değil bu!.. Bakmayın siz o sanatı hor görenlere."Yurdun içli, duygulu evlatları... Bu söz kulaklarımızda çınlayakalsın!.. 
(Selim İleri / Cumhuriyet gazetesi / 4 Nisan 1996 / Sayfa 15)
0 notes
yazmadiklarimbuyuricimde · 4 years ago
Text
Tumblr media
Yoksullaştırılmış, ötekileştirilmiş, mülkiyet hakkından yoksun insanların toprak hayalleri, büyük bunalım zamanında yaşanan yoksulluğun yarattığı çorak ve çetin şartlarla sınanan topraklarda var olmak mücalesi veren insanların hikayelerinden sadece biri Toprak Ev. Dönemin country müziğini de özetleyen Guthrie’nin kaleminden. Oldukça kavruk bir hikaye. Ella May ve Tikey’nin hikayesi. Ziyadesiyle zengin betimlemeler yer yer hikaye akışında yorucu gelse de aslında yazarın “okuyucuya tam anlamıyla hissettirmek” niyetini gösteriyor. Okuyun, affetmeyin.
1 note · View note
pdrneokur · 5 years ago
Photo
Tumblr media
PDR NE OKUR? | Engin Geçtan - İnsan Olmak ° ° ✨Birkaç hafta önce bitirdiğim ve kesinlikle her bireye, ebeveyne, eşlere tavsiye edebileceğim bir kitap. Sindirerek kitabı okuduktan sonra üzerini çizdiğim yerleri tekrar okudum ve Gençtan’ın kalemine bir kez daha hayran oldum. En beğendiğim bölümler ‘Anne, Baba ve Çocuk’ ve ‘Ortakyaşam İlişkisi’ oldu. Yazarın kaleminden düşen her cümle benim için o kadar değerli ki bu kitabı ara ara alıntılarla anlatmaya karar verdim. Çünkü kesinlikle bir seferde tek posta sığdırabileceğim bir kitap değil.👌🏼 Kitaba göre: ✨Kendi yetersizlikleri nedeniyle reddedici ya da aşırı koruyucu tutumlar gösteren ana-babaların çocukları kendilerine ayrı bir varlık olarak değer verilmediğinden kişiliklerini bütünleştiremezler. Yetişkinliğe ulaştıklarında da çocukken doyurulmamış ihtiyaçlarını diğer insanlardan karşılayabilmek için umutsuzca çabalarlar. ✨Çocuğun kendine olan güveni, ana-babasına olan güveninden kaynaklanır ve gelişir. Çocuk, anne ve babasını güçlü olup olmadıkları konusunda sürekli dener. Onları zayıf bulduğu alanlarda çileden çıkaracak davranışlarda bulunur. Örneğin, bazı anneler yemek ya da temizlik konusunda ısrarlı bir biçimde çocuğun üzerine giderler. Çocuk bu konuda annesini çaresiz bırakabileceğini fark ettiğinde onun daha çok paniğe uğramasına neden olacak davranışlara yönelir ve genellikle yenik düşen anne olur. Çoğu anne bu konuda çocuğuyla baş edememekten yakınırken, otorite ve çocuk rollerinin yer değiştirdiğini ve bunun da kendi yetersizliğinden kaynaklandığını göremez. Gerçekte çocuk da kazandığı bu zaferden ötürü mutlu değildir. Anne ya da babasının güçsüzlüğüne tanık olmak, çocuğun onlara, dolayısıyla kendine olan güven duygusunu sarsılmasına neden olur. ✨Özellikle anne ve çocuk ilişkisinde ortaya çıkan bazı koruyucu davranışların gerisinde annenin duygusal yalnızlığı bulunur. Bu gibi anneler, evliliklerinde bulamadıkları doyumu çocuklarında ararlar. #book #bookstagram #booklover #booklovers #bookaholic #kitap #kitapyurdu #kitapklubu #kitaponerisi #kimneokudu #kitaplayasamak #kubsbooks #kitapaşkı #picoftheday #kitaplarimizdan #kitapalıntıları #okudumokuyun #okuduklarım #okumahalleri #pdr #psikoloji #insanolmak https://www.instagram.com/p/B5GKsgog-cE/?igshid=159f6qg5047ob
3 notes · View notes
yazar6321-blog · 7 years ago
Quote
Küçük bir kasabada Tek katlı evim olsun, Arkası çam ormanı, Önünde Deniz olsun. Evimin kıyısına Her dem dalgalar vursun, Uzakta Martıların Ötüşleri duyulsun. Gürültüden uzakta Ruhum huzura doysun, Mutluluk bulutları Evin üstünde dursun. Misafirim yıldızlar; Halimi rüzgâr sorsun, Bir olta küçük kayık, Kovam balıkla dolsun. Rafta ekmek, soğan, su, Çay ve Frambuazlı Pasta olsun. Bahçesi ufak olsun, Yeşil çimenler doğsun. Çeşit çeşit ağaçlar Dallara kuşlar konsun, Bahçede Tavuk horoz, Börtü böcek uçuşsun. Yediveren gülleri Evi kokuya boğsun, Bahçedeki güllere Bülbül gazel okusun. Dilerim ki Rabbimden Hayalim gerçek olsun, Küçük bir kasabada Bahçeli evim olsun.
0 notes
boraercan-hindu · 5 years ago
Text
BORA ERCAN KİMDİR?
Bora Ercan Hindu olmuştur
Bora Ercan’ın Bihar School of Yoga’dan eğitmenlik almış ve pek çok kereler Avrupa da ve Hindistan’da aşramlarda kalmış.  
Bora Ercan Bihar’da ilk defa Hindu olmuştur. Orada kaldığı ve yoga eğitmenliğini aldığı yer bir Hinduizm tarikatıdır. Hinduizm din olarak 5 büyük tarikat ve onun uzantıları olan yüzlerce tarikattan oluşan 5000 yıllık bir dindir.
Hinduizm dininin yayılma çabaları ilk defa 1930’larda ortaya çıktı. Bu dönemde pek çok tarikat üyesi Batı’ya ama genelde ABD’ye gönderilerek orada yoga adı altında Hindistan’daki tarikatların uzantılarını kurdular. Bunların en meşhurları Şivananda, Vivekananda, Rama Krişna vs.
Hinduizm’in Batı’da nasıl bir ticarete dönüştüğü ile ilgili olarak aşağıdaki kitabı edinebilirsiniz.  Bu kitapta Hinduizm’in Batı’da nasıl sistematik bir şekilde yoga adı altında yayıldığını ve kurulan bu tarikatların nasıl Devlet, işadamları ve din adamları tarafından desteklendiğini anlayabilirsiniz.
Kaynak: DIVINE ENTERPRISE : GURUS AND THE HINDU NATIONALIST MOVEMENT  by LISA MCKEAN
(Tanrısal işletme: Gurular ve Hindu Milliyetçi hareket)
e-kitap versiyonu: http://www.press.uchicago.edu/ucp/books/book/chicago/D/bo3627043.html
Bihar  (Bihar School of Yoga)
Bora Erca’ın kaldığı ilk aşram olan Bihar, Hindistan’ın doğusunda Hinduzim tarikatlarından birisidir ve Bihar veya Behar denilen bir yerdedir. Burası Şivaizm tarikatına ait bir yerdir (Saivisim ; Hinduzim’in 5 önemli tarikatından birisi, Tanrı Şiva’ya tapınma).
Şivananda (Sivananda)
Şivaizm tarikatının Bihar’daki tapınağının üyesi olan Şivananda Batı’ya Hinduizmi yaymak için gider ve orada tarikatın bir uzantısı olarak Sivananda tarikatını kurar. Hinduzimin yayılma politikası, yoga adını kullanarak Batı’da yapılanmaktır. Bu yüzden tüm bu tarikatlar adına mutlaka yoga kelimesini ekler.
Böylece Şivananda, kurduğu tarikatın adını Şivananda Yoga yapar ve onun bir önceki ayağı olan yer de Bihar School of Yoga olur. Böylece tarikatın uzantıları kendilerini yoga adı altında saklarlar.
Hinduzimin Batı da yapılanması
Artık net bir şekilde bilindiği üzere Hinduzim Batı’da yoga adı altında yapılanmaktadır. Bora Ercan’ın işletmesi olan Hari Om Yoga da böyle bir tarikat uzantısıdır.
Boran Ercan kendi yazdığı ve internet üzerinden yayınladığı yazılarda 30’a yakın defa Hindistan’a gittiğini söylemektedir. Neredeyse her sene 1 veya 2 kez Hindistan’a gitmekte ve her gittiğinde de yanında pek çok Müslüman Türk’ü oraya götürmektedir. Bu insanlara ‘Hindistan da Yoga’ veya ‘Hindistan Gezisi’ şeklinde pazarladığı bu geziler aslında Hinduizm propagandasından başka bir şey değildir. Bora Ercan ile Hindistan’a giden herkes Hindu olmaktadır.
Bora Ercan kendisini tanrı şivanın re-enkarnasyonu olarak tanıtıyor
Şivaizm tarikatının bir uzantısı olan Hari Om Yoga isimli yerde Bora Ercan beyin yıkamaya devam etmektedir.  Son zamanlarda Meditasyon, felsefi sohbetler vs adı altında topladığı insanlara Hinduizm dinini ve tanrılarını anlatıyor.
Hatta yakında çevresine kendinin tanrı şivanın re-enkarnasyonu olduğunu söylüyor. Böylece yakınında bulunan kişileri kendisine köle yapmış durumda.
Tanrı Şivaya tapanlar tantra yapıyorlar
Bora Ercan bir Şivait yani Hindu Tanrısı Şiva’ya tapan olduğu için tantra onların en çok kullandığı yöntem. Şiva yok edici bir tanrıdır ve cinselliği kullanır. Bora Ercan’da Şivait yaptığı kişilerle sık sık tantra yapıyor, kendisi ile cinsel ilişkiye girmeyenleri tehdit ediyor.
Bora Ercan kurduğu “seks tarikatı”nı hari om yoga merkezi arkasında saklıyor. Bora Ercan,  kendisi ile tantra yapanlar öğrencilerini yogi yapıyor, karşı gelenleri ise tehdit ve tacizle tantra yapmaya zorluyor, ama onlar kendi istekleri ile yapmadıkları için yogi olamıyorlar.
Bu kadınlar toplumun önyargıları ve Bora Ercan’dan korktukları için şikayetçi olamıyorlar.  Ama her şeyin bir sonu vardır, bir gün tacize ve tecavüze uğrayan bu kadınlardan bazıları cesaret gösterecek ve Bora Ercan’ın uyguladığı şiddetin sonu gelecektir.
O zaman Bora Ercan bileklerinde kelepçe ile demir parmaklıkların arkasına gidecek ve bu dünya sahte tanrı olan bir şarlatandan kurtulacak.
Bora Ercan hakkında taciz, tecavüz şikayetleri
Kendisini tanrı şivanın yeniden bedenlenmiş hali olarak tanıtan Bora Ercan ile cinsel ilişkiye girmek istemeyen kızların arasında küçük yaşta olanlar da var. Bu kızların aileleri şikayet etmek istediklerinde Bora Ercan’ın müritleri tarafından tehdit edildiler ve aileler de değişik şekillerde tacize uğradılar. Ama bu ailelerin ve tacize ve tecavüze uğrayan mağdurların içinden Bora Ercan’ı şikayet edecek cesur kızlar çıkacaktır.
Bora Ercan küçük kızlara yaptığı cinsel saldırıların karşılığında hapse girecek.
Bora Ercan ve Meditasyon
Bora Ercan son dönemde bir meditasyon uzmanı olarak programlar düzenliyor ve eğitimler veriyor. Aşağıdaki linkte verdiği röportaj da açıkça balık tutmak meditasyondur diyen Bora Ercan, yoganın ilk prensibi olan ahimsa (şiddetsizlik) dan da bihaberdir. Bu bile Bora Ercan ‘ın yoga veya meditasyonla ilgilenmediğini, sadece Hinduizm hakkında bir beyin yıkama  içinde olduğunu göstermektedir.
Meditasyon … ‘en iyisi balık tutmak’ …. Diyor, meditasyon uzmanımız.
https://www.kuraldisi.com/adsiz-yogi-bora-ercan/
Bora Ercan insanları Hindu yapıyor!
Bora Ercan gazeteye verdiği bir röportajda şöyle diyor;
“Yoga Hint kültürünün içinden dünyaya bir armağan.”
Bu sözle Bora Ercan ne demek istiyor? Aslında çok basit…
Bora Ercan Yoganın ne olduğunu bilmiyor, o sadece Hinduizmi ve Hint kültürünü biliyor. Hint kültürü Hinduizm üzerine kurulmuştur, din ve kültür bu ülkede iç içedir. Hint kültürü demek Hinduizm demektir çünkü her Hintli Hindu’dur. Bora Ercan’ın yukarıdaki sözü Hinduizm’i yaymak için neredeyse 100 yıldır Hindistan tarafından uygulanan bir politikanın sonucudur.
Bora Ercan, Hinduzim aracılığı ile Hindistan’ın emperyalist yayılmacılığının eseridir. Aslında bu çok trajikomiktir, çünkü kendisini kominist olarak tanımlayan Bora Ercan Batı ve Amerikan emperyalizmine karşıymış gibi yaparken, Doğu emperyalizminin en koyu üyelerindendir.
Hari Om isimli yoga merkezine gelen kişilere tamamen beyin yıkama konuşmaları üzerine yoğunlaşmış durumdadır.
İnsanları Yoga öğretiyorum diyerek dolandırıyor!
Bora Ercan yoga ile ilgili hiçbir şey yapmamaktadır ve yoga bilgisine de sahip değildir ama insanlara kendisini yoga eğitmeni olarak ve tarikatını da yoga merkezi olarak tanıtmaktadır. Bu bir din dolandırıcılığıdır, kandırmacadır.
Yogayı büyülü bir şey gibi tanıtıyor,  bir şova dönüştürüyor.  Yoganın etik değerlerine aldırmıyor, kendi kafasına göre birşeyler yaptırıyor ve adına hatha yoga diyor.  Bu hatha yoga yapanlara hakarettir.
Bora Ercan’ın kitapları
Muson şarkıları bir Yoga yolculuğu  
Göğe yakın topraklar bir Tibet yolculuğu  
Yoga 1. Kitap – Surya’dan Patanjali’ye  
Yoga 2. Kitap – Buda’dan Hatha Yoga’ya  
Bora Ercan’ın kitapları gezileri üzerinedir, sadece başlıklarından bile anlaşılabilir.  Hinduizm propagandası içeren bir Türk Hindu’nun kaleminden Doğu’ya yapılan gezilerle ilgili kitaplardır. Yoga ile ilgili tek bir teknik bile içermezler.
Ayrıca bu kitapları okuduğunuz da pek çok Doğulu ve Batılı yazarın kitaplarından alıntılar içerdiğini de görebilirsiniz. Bora Ercan yıllarca yaptığı çevirilerin etkisinde kalarak yazılarının pek çok yerine bu kitaplardan alıntılar koymuştur fakat bu alıntıların altına yazarlarını yazmamıştır.
Bora Ercan’ın kitaplarında çalıntı bölümler olduğunu bilen bazı kişiler var fakat seslerini çıkaramıyorlar. Çünkü bu kişiler yoga camiasında yer alıyorlar ve Bora Ercan’ı karşılarına almak istemiyorlar. Ama yakında ortaya çıkıp Bora Ercan’ın kitaplarının nasıl da emek hırsızlığı olduğunu kanıtlayacaklardır.
Bora Ercan entelektüellik maskesi takan bir sahtekardır
Bora Ercan ODTÜ yü bitirdikten sonra Yurtdışında, Manchester Üniversitesinde Batı Felsefesi   çalışmaları yaptığını söylüyor ve her yere bunu yazıyor. Dikkat edilirse “Batı felsefesi okudu, master yaptı, doktora yaptı” vs değil, “Batı felsefesi çalışmaları yaptı”. Bu ne deme?
Bu şu demek, Bora Ercan Manchester Üniversitesinde hiçbir şey yapmadı. Özgeçmişine bunu yazarak yalan söylüyor. Çünkü kendisini felsefe konusunda bir uzman olarak gösteriyor, böylece Hinduizm ile yaptığı beyin yıkama içi daha kolay insan buluyor kendisine.  İnsanlar onun bir titr sahibi olduğunu düşünerek ona güveniyor ve derslerine katılıyorlar, fakat Bora Ercan tarafından güvenleri sömürülüp kandırılıp aldatılıyorlar. Bu şekilde aldatılan onlarca insan var.
yoga ve biyoenerji;
Bora Ercan yine verdiği bir röportaj da, Biyoenerji ve yoganın ilgisi yoktur demektedir. Bu da onun yoga hakkında bir şey bilmediğini gösterir, yogada aura, çakra merkezleri bilgisi çok net ve açık bir şekilde verilir. Ama Bora Ercan yoga ile biyoenerjnin bir ilgisi yoktur diyecek kadar yogadan uzaktır.
Bora Ercan insanların zayıflıklarından ve iyi niyetlerinden yararlanarak, hiçbir şey bilmediği yogayı kendisine paravan yaparak çarpık ve sapkın yalanlarını bu insanların beyinlerine yüklüyor. Bu şekilde yoga camiasına çok zarar veriyor, yogaya emeğini vermiş yüzlerce yoga eğitmeni için yıllardır bir sıkıntıdır.
Bora Ercan kendisini yüceleştirmektedir
Öğrencilerine kendisini yüce üstat olarak tanıtmakta ve kendisine öyle hitap etmelerini istemektedir. Son zamanlarda yoganın din olmadığına dair söylemler artınca, Bora Ercan kendisine yüce üstat denmesi konusundaki dayatmalarına ara vermiştir, ama yazdığı pek çok yazıda yüce üstatlardan bahsederek kendisine pay çıkarmaya devam etmektedir.
Bora Ercan mağdurları , Bora Ercan dan ve müritlerinden korktukları için şikayet edemiyorlar. Ama çok yakında bu “sahtekar tanrı” nın foyası ortaya çıkacak ve hakkında şikayetler emniyet güçlerine ve savcılığa yapılacak.
Bora Ercan çevresinde adanmışlar grubu oluşturmaktadır
Bora Ercan öğrencilerine yogilik ünvanı vermektedir. Yogilik sadece üstatlar tarafından verilen bir ünvandır, Bora Ercan kendisini üstat olarak gördüğü için öğrencilerini de yogi veya yogini yapmaktadır. Bu çok basit bir mantık, öğrencileri yogi ise kendisi üstat olmalıdır. Bakınız Bora Ercan’ın internet sitesine:  http://www.yogahariom.com/yoga/yogiler
Kendisine gökten üstatlık ve öğrencilerine de yogilik sıfatları düşen Bora Ercan tam bir şarlatandır. Pek çok kişi yoga öğreniyorum diye onun tuzağına düşüyor, onun şeytani ve kurnaz zekası sayesinde iliklerine kadar maddi ve manevi sömürülüyor.
Bora Ercan, müritlerine başka yoga merkezlerine gitmelerini, başka kitapları okumalarını hatta başkaları ile görüşmelerini bile yasaklıyor, bunları yapanlar herkesin ortasında ağız bir şekilde eleştirilip küçük düşürülerek cezalandırılıyor.
Bora Ercan insanların duygusal boşluğundan yararlanmakta ve Bora Ercan Saadet Zinciri’ni kurmaktadır.
İnsanların pek çoğu teknolojik hayatın getirdiği duygusal ve zihinsel çıkmazlarla ve travmalarla uğraşmakta ve içlerinde bir boşluk oluşmaktadır.  Bora Ercan insanların içine düştüğü bu boşluğu kullanarak çevresinde müritlerinden oluşan bir çember oluşturmaktadır. Bora Ercan’ın müridi olan kişiler onun adına konuşmakta, Bora’nın sözleri diyerek pek çok talimatı diğer öğrencilere ulaştırmaktadır. Bora Ercan’a ulaşmak neredeyse imkansız hale gelmiştir, onun yerine önce müritlerine ulaşıp bazı testlerden geçmek gerekmektedir.
Bora Ercan’ın bu müritleri onun sözünden çıkmıyorlar, hatta onlara Bora Ercan hakkında küçücük bir yorum bile yapılsa tartışma çıkarıyorlar ve hakarete varan şeyler söylüyorlar.
Bora Ercan yeni şubeler açarak yayılıyor
Hinduizm yayılmacılığı pek çok Hindu iş adamı tarafından desteklenmektedir. Bora Ercan yoga adına hiçbir şey öğretmezken, arkasında kendisini destekleyen birkaç Hindu iş adamının sayesinde yeni şubeler açmaya devam ediyor.
İnsanlara sahte cennet vaad ederek insanları kandıran ve sömüren Bora Ercan, hem bu masum insanların paralarını alarak hem de Hindu işadamlarından aldığı “sahte tanrı”lık desteği ile kendisine bir servet yapmış durumda.
Bora Ercan’ın yogik uyu cd si ile beyin yıkaması devam ediyor
Bora Ercan ‘yogik uyku cd’ si ile uykuda da beyin yıkamaya devam ediyor.  Pek çok Hindu müriti bu cd lerde  Hindu tanrılarının hikayelerini ve Hindu müzikleri dinliyorlar.  Yoogik uyku veya yoga nidra dediği bu uygulama ile öğrencilerine kendisinin yüce üstat olduğunu empoze ediyor.
BORA ERCAN’A KİM DUR DİYECEK!
Devletimizi ve milletimizi bu Hindu misyonere karşı göreve çağırıyoruz!
Türkiye bir İSLAM ülkesidir ve burada yaşayan herkes Müslümandır. Kominist ve Hindular defolup gitmelidir!
Devletimiz, Polis Teşkilatımız, İstihbarat Teşkilatımız, Adalet Bakanlığımız Müslüman bir ülkede çok tanrılı bir din olan Hinduizmi bu kadar açık ve aleni yayan Bora Ercan’a karşı bir şeyler yapmalıdır!
1 note · View note