Tumgik
#turuncu kafa
ozgur-ce · 10 months
Text
Grili beyazlı olanlar Ebrar ve Vargas, Turuncu kafa da ben 😁⚽😹😹😹 ve hayattaki şansım 🤦🏻🥴🤣🤣🤣
Mutlu bol gülmeli haftalar olsuuuun 🥳🥳🥳
244 notes · View notes
euswex · 27 days
Text
balkon | changjin -birinci bölüm-
Çalan zille yattığı yerden yavaşça kalktı, Hyunjin. Duvardaki saatin on ikiyi çoktan geçmiş olmasını baz alırsa kapıdaki kişinin kim olduğunu tahmin etmesi zor değildi. İki ihtimal vardı. Hangisini karşılamayı tercih edeceğini tarttı kafasında. Koridordaki minik yatağında sesten etkilenmeden huzurla uyuyan Kkami’nin yanından acelesiz adımlarla geçerken kesinlikle Jisung’u istemediğine karar kıldı. Çünkü Jisung bu saatte hayırlı bir iş için gelmezdi. Jisung’u sevgilisi Minho’nun koynundan çıkarmak ya evi terk etmesine yetecek kadar büyük bir kavga etmelerini -ki bu, arkadaşının kolay harlanan öfkesi göz önüne alındığında hiç de zor değildi- ya da Hyunjin’e gelmesini sağlayacak hayli kötü bir felaketin yaşanmasını gerektirirdi. Felaket bir yana dursun, Hyunjin’in o gece herhangi bir çift kavgasını da kaldıracak hali yoktu. Hele ki Jisung’un boşanıyormuş triplerine girerek aklınca çocukları bölüştüğü ve Minho’nun kedisi Dori’yi de kucaklayıp getireceği kadar büyükse… Bu türden kavgalarının çilesini yalnızca kendisi çekmeyip evladı Kkami de Dori’nin gazabının tadına baktığından Hyunjin’in korkulu rüyası gerçekleşmiş olurdu. En azından bu gece ev halkından birinin huzurunun kaçırılmamasını diledi.
Keşke başka bir şey dileseydi çünkü açtığı kapının ardında gerçekten de Kkami’nin huzurunu kaçıracak Dori’yi kucaklamış, ağlayarak bekleyen bir Jisung yoktu. Seo Changbin, hareketsiz bir şekilde ev sahibine bakıyordu. Varlığı gerekli açıklamayı sağlıyormuş gibi neden geldiğine dair bir bahane sunmadı. Hyunjin de sormadı zaten, sormazdı. Yavaşça kapıyı aralayarak kenara çekildi, önce koridoru sonra da ışığı açık salonu geçerek kendini açık balkon kapısından içeri atan Changbin’i evine kabul etti. Hoş geldin fasılları yoktu, Changbin bu kibar karşılamaya gerek olmadığını ilk gelişinde ‘’Misafircilik oynamaya gelmedim, kasma.’’ diyerek açıkça belirtmişti. Hyunjin’in evindeki varlığı biraz farklıydı. Aylardır kafasına esince geliyor, birkaç saat oturup gidiyordu. Genelde geceleri balkonuna konuk olmayı severdi ama bazen, müsait olması ve Hyunjin’i evde yakalayabilmesi gibi şartlar aynı anda sağlanırsa gündüzleri de uğruyordu. Buradayken yaşamak istediği misafirlik deneyimi de geliş saatleri gibi absürttü. Herhangi bir ikram ya da hoş sohbet beklemiyordu. Koltuğa devrilip yarım saat kestirdikten sonra hiçbir şey demeden gidebilir, poşet poşet getirdiği yemeklerle ikisine muazzam bir sofra kurabilirdi.
Kısacası Changbin’in sağı solu hiç belli olmuyordu ve Hyunjin de hiç sorgulamıyordu.
Aslında, ilk zamanlar Hyunjin’in kafası Changbin’in aniden ortaya çıkan ve anlamsız misafirlikleri konusunda epey bir karışmıştı. Seo Changbin hiç muhabbetinin olmadığı biri değildi, bu mahalleye taşınmadan önce şans eseri denk geldiği emlak dükkanında Changbin’den aldığı yardımın hatırına orada burada karşılaştıklarında bir kafa selamı olsun veriyordu ancak çat kapı bekleyeceği biri de değildi. Yine de evine almıştı. Samimiyetleri olmasa da Changbin’e güveniyordu. Yalnızca ev sahibiyle ahbap olan Changbin’in sağladığı kira indirimi yahut mahalledeki imajından da kaynaklanmıyordu güveni. Öyle veya böyle Changbin’de bir tehlike sezmiyordu. Sezgilerine güvenerek yabancı sıfatına çok yakın olan Changbin’i evine alması yanlış mıydı? Şüphesiz. Ancak Hyunjin hislerinde yanılmamıştı.
Mutfağa geçip ısıtıcıya su koydu. Tezgaha iki büyük meşrubat bardağı çıkardı, suyun kaynamasını beklerken bitki çaylarını istiflediği turuncu ahşap kutunun başında bitti. Evet, ne içmek isteyeceğini sormamış, Changbin’e bir seçenek sunmamıştı. Kutudan birer paket yeşil çay, yanlarına da papatya çayı çıkardı. Duruma göre farklı bitki çaylarını karıştırmayı, ilaç varsayarak içmeyi seviyordu. Bir an için misafirinin kapıdaki yüzü gözünün önüne geldi. Changbin için ada çayı da çıkardı. İhtiyacı olmalıydı. Özellikle de eli boş gelmesine bakılırsa bu gece kendini Hyunjin’in ellerine, onun aksine şifa vermediğine inandığı bitki çaylarına bırakmıştı. Yine de her seferinde dibine kadar bitiriyor, hatta keyfi yerindeyse buzları da kıtır kıtır yiyordu. Hyunjin onun bardağına limon da sıktı. Limonun yoğun aroması çayların tadını bastırıyor, şikayetlenmesini bir nebze olsun engelliyordu.
Ellerinde iki bardak buzlu çayla salonu aştı, balkona geçmeden dirseğiyle salonun ışığını kapatmayı unutmamıştı. Changbin’i tam da beklediği gibi buldu. Küçük kırmızı kilimin sol yanına biraz dışarı taşmak suretiyle çöküp Hyunjin’e yetecek bir boşluk bırakmış; köşede, duvara yaslanmış tuvalden Hyunjin’in son eserini inceliyordu. Geldiğini fark ettiğinde yavaşça döndü, uzatılan bardağını aldı. Hyunjin kendi yerine yerleşirken çoktan içmeye başlamıştı.
Balkon kısa bir süre Changbin’in yudum sesleriyle doldu. Ardı ardına, sanki boğazındaki yumruyu da yutmak istercesine aceleci yudumlar alıyordu. Yarısından çoğunu bitirdiğinde cam pipeti dudaklarından çekti.  ‘’Bu çayır çimen de hiç etki etmiyor ama…’’ Bardağı kenara koydu. ‘’Sırf sen hazırlıyorsun diye içiyorum.’’
Hafifçe kıkırdadı Hyunjin. O da kendi bardağından birkaç yudum aldı. Güzeldi, her gün içtiği gibiydi. ‘’Boğazın kurumuyor işte, fena mı?’’
Balkona bir sessizlik hakim oldu. Changbin konuşmuyor, Hyunjin ondan önce konuşmaktan çekiniyordu. Havadan sudan bir sohbet açabilirdi ama yapmadı. Derdi vardı Changbin’in ve aylardır süren etkileşimlerine dayanarak, burada da içini dökemezse hiçbir yerde yapamayacağını çıkarıyordu Hyunjin.
‘’Küçük tuvalleri bırakmışsın.’’ Yeniden balkonun köşesine dönen bakışlarıyla söyledi. Hyunjin’in uzun zamandır çalıştığı mini tuvallerden bahsediyordu. Changbin her defasında farklı renklerle boyanmış beş altı tuvali yan yana görmeye alışmıştı.
‘’Onlar öğrencilerim içindi.’’ dedi Hyunjin. ‘’Okul açıldığında hepsine birer tane hediye edeceğim.’’
‘’Cidden seviyorsun mesleğini…’’ Sesi kısıldı, devam ederse titreyeceğinden korkup çayına yöneldi. ‘’Varmış böyleleri de, he?’’ Sahte bir neşeyle devam etti. Gizlemeye, şakaya vurmaya çalışıyordu. Hyunjin de hiç bozuntuya vermeden ufak bir tebessümle dinledi. Biliyordu Changbin’in mesleğiyle ilgili hayli derin sıkıntılar içerisinde boğuştuğunu. Kendi işini ne kadar sevdiğinden bahsetmeye hayâ etti. Zaten hemen sonra Changbin’in derin bir nefes eşliğinde ‘’Biz de siktiğimin binasında sürünüp gidelim.’’ diye eklemesiyle söyleyebileceği tüm güzel cümleler de yok olmuştu.
‘’Süründüğüme yanmayacağım da…’’ Yanıyordu. Hyunjin’in aylardır dinlediğine göre Changbin kendine çok üzülüyordu. ‘’Bari bir kere olsun yaranabilseydim ya. Hani ‘Boşa sürünmüyorum.’ diyebilseydim.’’
Hyunjin de derin bir nefes verdi. Bu gece söyleyecekti. Yalnızca dinlemeyecek, anlamak için uğraşmayacaktı. ‘’Belki de yaranmaya çalıştığın kişiler memnun kalmayı beklemiyordur?’’ Aslında belkisi yoktu, Hyunjin’in yaptığı gözleme göre durum bütüne bütün bundan ibaretti. Changbin’in ebeveynlerine bir şeyleri beğendirmekten vazgeçmesi gerekiyordu.
‘’İnsan kendi evladıyla gurur duymak istemez mi ya?’’ Soru değildi. Hyunjin’in haklı olduğunun pekâlâ farkındaydı ama inanamıyordu. Bir tarafı babasının inatla onu itmesini, annesinin de destek çıkmasını kabullenemiyordu. ‘’Ne yaptık sanki? İt kopuk olup sokaklara mı düştük de memnun edemiyoruz bunları?’’
Sevilmek ve sevilmemek için sebebe ihtiyaç duymak… Burukça gülümsedi Hyunjin. Changbin, onun yıllarca yanıp çıktığı cehennemdeydi. Bu yüzdendi kıvranışı. Başkasının hislerini kendinden geçen bir sebebe bağlamaya uğraşıyor, yapamadıkça sancıyla kıvranıyordu. Ondan daha geç deneyimlemesine sevinse mi üzülse mi kestiremedi ama bir gerçek vardı ki, Changbin Hyunjin’in aksine deneyimli birine sahipti. Hyunjin şimdi sahip olduğu netliği kazanmak için yıllarca kafa yormuş, yürek ağrısı çekmişti.
‘’Gerçekten sevilmek için bir şeyler yapmış olman gerekiyor mu? Evlatları olarak dünyaya gelmen yetmiyor mu?’’ 
Sözlerinin Changbin’e bir tuğla gibi çarptığı adeta yüzüne yansıdı. Genç adam duraksadı, mecazi olarak yıkıldı ancak kafasının içindeki patlamanın sarsıntısı Hyunjin’e de vurdu. ‘’Yetmiyormuş demek ki.’’ diye mırıldanırken oturdukları balkonun çaprazında kalan apartmanın çatı katından daha büyük bir gürültü geceyi delmeseydi Changbin oracıkta ağlayacaktı.
‘’Siktiğimin kolsuzu!’’ Kalın sese eşlik eden, muhtemelen masaya geçirilen yumruğa ait vurma sesi... ‘’Vuracağın hedefi sikeyim!’’ Gecenin sakinliğini taşıyan sokağı yaran bir öfkeli haykırış daha… ‘’İyileştiriyorum ya orospu!’’ İkisinin de dikkati yanan sayılı ışıklardan biri olan çatı katındaydı. Açık pencereden duyulan şiddetli vurma sesleri artarak devam ediyordu. 
‘’Buraya gelmek için evden kaçtım. Prenses gibi parmak ucumda çıktım dışarı.’’ Changbin’in öylesine verdiği ayrıntı, Hyunjin’in nefesinin altından gülmesini sağladı. Komşusu Felix’in ailesiyle yaşadığı halde böyle davranabilmesi balkondaki ikiliye göre bir lükstü. ‘’Babama gamer olmak istediğimi söylesem ağzıma sıçardı. Aile kütüğünden sildirirdi lan beni.’’
‘’Doktor ya da mühendis de olsan kusur bulmak için bakan biri mutlaka önüne yeni bir bahane koyardı, Changbin.’’
‘’Yok ya, doktor falan olsam bir şey diyemezdi herhalde.’’ Hyunjin’e gerek kalmadan kendi savını kendi çürüttü. ‘’Gerçi ona da bir kulp bulurdu kesin. Dünyanın en iyi cerrahı falan dahi olsam ‘Sen benim şurama çare bulamadın.’ der yine itin götüne sokardı.’’ 
‘’Ama nankör denilen de sensin, değil mi?’’ 
‘’Benim tabii. Bak, gerçekten şükretmediğimden falan değil. Bana sundukları her fırsatın gayet bilincindeyim ve yemin ederim ki minnettarım ama… İnsanın gözü olmayanda da kalıyor işte götüne koyduğumun dünyasında.’’ Asabiyetle dolu ses buruk cümlelerini böldüğünde yeniden çatı katının penceresine baktı, Changbin. ‘’Kıskançlık mı denir bilmiyorum ama… Deniyorsa da densin, senden mi çekineceğim ya? İçimi dışımı öğrendin artık. Kıskandım ulan.’’ Parmağıyla pencereyi işaret etti. ‘’Ben zamanında şu Felix şerefsizini ve onun gibileri bayağı bir kıskandım.’’
Hyunjin’in de bakışları Felix’in penceresine kaydı. ‘’İnsan bazen sorgusuz sualsiz kabul edilmiş olmayı diliyor.’’ Duyduklarıyla Changbin’in boğazındaki yumru Hyunjin’e geçmiş gibi bardağına sarıldı, koca yudumlar aldı.
‘’Birey olabilmeyi becerebilmişler bunlar. Becermemişler de aslında, birey olmalarına izin verilmiş daha çok. Bak, ne görmüştüm biliyor musun? İki-üç sene önce, bir gün mal indiriyorum sokakta. Bu şerefsiz de annesiyle marketten dönüyor.’’ Şu an patronluğunu yaptığı, babasının tekstil atölyesinden bahsediyordu. Dedesinin kurduğu, mahallenin hatırı sayılır bir kısmının da ekmek yediği atölyenin patronluğu babadan oğula geçerek Changbin’e kadar ulaşmıştı. Aile büyüklerine göre hak etmiş olmak için küçüklükten itibaren her boş vaktinde çalışması gerekmişti Changbin’in. Yine o vakitlerden birinden bahsediyor olmalıydı.
‘’Tatile mi ne gideceklermiş, annesiyle uygun günü var mı diye tartışıyorlardı. Annesi ‘Şu gün çıkarız.’ diyor, Felix de ‘O gün arkadaşımın doğum günü, burada olmam lazım.’ diye burun kıvırıyor. Annesi bayağı düşündü cidden, ortak bir gün bulmaya çalıştı. Aklımı oynattım resmen. Çünkü ben babama yardım edeceğim diye son sınavı verdiğim gibi otobüse atlamıştım yolunu siktiğimin yerinde. Bırak tatil ayarlamayı, iki gün nefes almak ister miyim diye bile sorulmamıştı bana lan!’’ 
Hyunjin ‘’Bazıları şanslı doğuyor gerçekten.’’ diyebildi sadece. Başka ne dese bilememişti. Ne diyebilirdi ki? Kendi iki davranış tipine de yabancıydı. Ne anlayış görmüş ne de fazla kontrol altında tutulmuştu. Hyunjin biraz… Yok sayılmış, yok olması tercih edilmiş bir çocuktu.
‘’Değil mi? Düşünsene ailen sana soruyor neyi nasıl yapacaklarını. Senin için yapıyorlar bir şeyleri, senin dahil olmanla değil. Ulan… Bu ikisinin farkını bir kavrayabilselerdi hayatımın geleceği noktayı düşünsene.’’ Dudağını tuttu alayla. ‘’Dehşetten dudağım uçuklardı.’’
Changbin derdini şakaya vuruyordu ama yavaş yavaş Hyunjin’in ruhundaki izi kalmış yaraları da dürttüğünden bihaberdi. Hyunjin’in sadece eşlik etmek için sunduğu sahte gülüşün ardında peyda olan ‘’Acaba ailesi onun için bir şeyler yapsa -ya da yapmasa- nasıl olurdu?’’ düşüncesi göğsüne bir ağırlık bindirmişti bile. Mesela Hyunjin üzülür diye önce konuşmayı deneselerdi… ya da Hyunjin’in de evlat olduğu gerçeğini unutmayıp düşman olarak mimlemeselerdi… Nasıl olurdu?
‘’Benim de dudağım uçuklardı sanırım.’’
‘’Kendimi bildim bileli her şeyi onlar için ayarlıyorum. Daha küçücük çocukken görev bilinciyle hareket ediyordum. Babama yardım etmeliyim, babam kızmasın, annem üzülmesin, elaleme iyi görünmem gerekiyor, dedeme layık bir torun olmalıyım… Zırvalar, zırvalar!’’ Elini alnına düşmüş saçlarından geçirdi, iyiden iyiye sessizleşmiş Hyunjin’den çok kendi derdiyle meşguldü. ‘’Hep kırk farklı şey olmam gerekti.’’ 
Hyunjin’in ne olması gerekmişti? İyi bir evlat mı? İyi bir abi? Alt dudağını derince ısırdı, içindeki kasırganın acziyetle dışavurumuydu. Hyunjin’in yok olması gerekiyordu, başaramayınca zorla yok edilmişti. Nefesinin daraldığını, göğsünün geçen saniyeler boyu artan yükle ağırlaştığını hissetti. Bu gece Changbin’in dertlerini aşması için bir şeyler söylemeye, akıl vermeye kararlıydı, hepsi nereye kaybolmuştu? Neden şimdi kendi derdiyle yeniden yüzleşiyordu? Hyunjin bunları çoktan atlamamış mıydı? Atlattığını sanıyordu…
‘’Her şey oldum, bir tek evlat olamadım.’’
Changbin’in titreyen sesiyle söylediği cümle, en az onun kadar Hyunjin’in de zoruna gitmişti. Birey olamamışlardı, evlat olamamışlardı... Ailelerinden kopamadıkları gibi ailelerinde yer de bulamamışlardı. Arada kalmış yaşamlardı onlarınkisi. Ne kendilerine ait kılacak kadar dik, ne de başkasının boyunduruğuna girecek kadar yumuşak başlılardı. 
Hyunjin’in verecek cevabı yoktu, Changbin’in de bu raddeden sonra devam etmeye gücü. Sustular. Güneş doğana kadar bir yere kıpırdamadan, ara sıra bardaklarında eriyip giden buzları pipetleriyle dürterek ya da tişörtlerindeki dikişlerinden fırlayan bir parça iple oynayarak tükettiler dakikaları. Felix’in mahalleyi inleten, yan apartmandan uyarı bağırışı alan öfke nöbetlerini dinlediler. Sabah olana kadar titrek nefeslerinin, dağılan düşüncelerinin etkisiyle sakinleşerek normale dönmesini kademe kademe işittiler. Gökyüzünün rengi açılmaya başlayıp balkonun karşısındaki sokak lambası söndüğünde Changbin işaret almış gibi ayaklandı. Hyunjin’in kalkmasını beklemedi ama balkondan çıkmadan onun da bardağını kapıp mutfağa ilerledi. 
Peşinden giden Hyunjin, kapının pervazına yaslanıp sessizce izledi bardakları yıkayıp tezgahın üzerinde ters çeviren Changbin’i. Evini kullanıyor ama mümkün olduğunca yük olmamaya gayret gösteriyordu. Dış kapıya ulaşmak için yanından geçen Changbin’i gözleriyle takip etti. Bulunduğu konumdan dış kapıyı net bir şekilde görebiliyordu ve kımıldamak için fazla uykuluydu.
Changbin kapıyı açtı, çıkmadan evvel Hyunjin’e dönüp hafifçe başını eğerek sözsüz bir teşekkür etti. Hyunjin de aynı şekilde karşılık verdi. Kelimelerin ifadesine ihtiyaçları yoktu. Biri dillendirmeye dahi utanacak kadar minnettar öteki abartılı bir şekilde mütevazıydı. Changbin kapıyı kapattı, Hyunjin çöken omuzlarıyla salona gitti. Benzer dertleri paylaştığı birinin olmasının rahatlığı ve yükünü aynı anda taşıyordu.
Çalan telefonla gözlerini zar zor araladığında oldukça huysuz hissediyordu Hyunjin. Changbin’den kısa bir süre sonra hareketlenen Kkami’yi yürüyüşe çıkarmış, aç uyumamak için kahvaltı etmiş ve neredeyse saat dokuza gelirken kafasını yastığa koyabilmişti. Nefesini bile kontrol edemiyor gibi hissetmesine bakılırsa da yatağında uykusunu almaya yetecek kadar bir süre geçirmemişti. Masanın üzerinde bıraktığı telefonunu almak için ayaklandı, Jisung’un adını görünce boğazını temizlemeye gerek duymadan açtı.
‘’Hyunjin, evdesin değil mi?’’ Reddetmek istiyordu, yatağına gidip akşama kadar derin bir uyku çekmek istiyordu, ufak bir mırıldanmayla onayladı.
‘’Minho’nun oralarda işi varmış, sana geliyorum. Yemek de getiriyorum, kahvaltı yapmadıysan biraz daha bekle.’’ Jisung’un kahvaltıdan bahsetmesiyle telefonu kulağından çekip saate baktı. On bir buçuğa henüz vuruyordu. 
‘’Jisung,’’ Çatallı çıkan sesinin anlaşılamayacağı ihtimalini umursamadan konuştu. ‘’Sonra gelsen olur mu? Ben kahvaltı yaptım.’’ 
‘’Kahvaltı için mi geliyorum, salak? Yemek yanımda bonus. Yıka elini yüzünü. Bir haftadır görüşmedik.’’ Jisung’un azarını Minho’nun araya giren sesi bitirdi. ‘’Hyunjin! Biraz daha seninle dövüşmezse bana saracakmış. Kurtar, ne olur!’’
‘’Benden kurtulmak istiyorsun yani?’’ Hyunjin’in sohbetteki yeri, Jisung’un sevgilisine trip atmaya geçmesiyle bitmişti. ‘’Dikkatli gel.’’ deyip kapattı, telefonu eski yerine bıraktığı gibi kendini yeniden yatağına attı. Kıyamamıştı ya, Minho’nun bahsettiği kavga dövüş muhabbeti Jisung’un ‘’Özledim.’’ deme şekliydi, kendisini merak eden arkadaşını nasıl geri çevirebilirdi ki? Ama onu ayakta bekleyemeyecek kadar da uykuluydu. Bilinci çok sürmeden kapanırken gözlerinin önünde beliren son şey gecesini çalan adamın yüzü oldu. Neden birden aklına düştüğüne akıl yoramadı.
Jisung kendini mutfaktaki iki kişilik masanın sandalyelerinden birine atarken soluklanıyordu. Tişörtünü şöyle bir çekiştirip ‘’Yoruldum yahu!’’ dedi. ‘’Ne bitmek bilmez yolun varmış.’’
‘’Arabayla gelseydiniz ya.’’ Hyunjin arkadaşının getirdiği yemekleri sırayla mikrodalgaya koyarken konuştu. Yürüdükleri için hepsi soğumuştu. Gerçi Minho’nun restoranından Hyunjin’in evine kadar olan mesafe bu kadar soğumaları için kısaydı ama… Jisung’un boynundaki kızarıklığı gördüğünden soruşturmadı.
‘’Spor olsun diye düşündüm. Biraz kilo almışım.’’ Göbeğini pat patladı. ‘’Minho iyi bakıyor bana.’’
Hyunjin’in gülerken kafasıyla onayladı. Gerçekten de Minho sevgilisine çok iyi bakıyor, Hyunjin’in gözünü hiç arkada bırakmıyordu. Minho hayatına girdiğinden beri Jisung’un hayatının hiçbir alanında olumsuz yönde ilerlediğine şahit olmamıştı. Minho mutlaka bir çaresini bulup sevgilisini düzlüğe çıkarıyordu. 
‘’Belli. Kendisi bir deri bir kemik kaldığına göre iyi bakılan taraf sen olmalısın.’’ Çıkan bip sesiyle mikrodalgadaki tabağı yeniledi. 
‘’Hadi oradan be!’’ Takılmak için söylemişti ama bu kadarı bile Jisung’un tartışmacı kişiliğini alevlendirmeye yetmişti. ‘’Nasıl kas yaptığını görmedin tabii! Ben sevgilime o kadar iyi bakıyorum ki yakında beni ağırlık olarak kullanacak!’’
‘’Tabii tabii.’’ Tabağı masaya yerleştirirken hafifçe göz devirdi. Jisung oldu olası abartmaya bayılırdı.
‘’Dönüşte göstereceğim, göreceksin! Apartmandan çıktığımız gibi görüntülü arayacağım, biz eve girene kadar da kapatmak yasak! Minho beni nasıl taşıyor izleyeceksin!’’
Çekmeceden yemek çubuklarını alırken arkadaşının inadının ciddiyetini ölçtü Hyunjin. Yapar mıydı? Kesinlikle yapmayacağına garanti veremezdi. Han Jisung’du bu. Sağı solu belli olmuyordu. ‘’Sakın. Bana güç gösterisi yapacaksın diye çocuğun belinden olmayın sonra. Restoran sana kalınca beni de alıkoyuyorsun.’’
‘’Vermiyor muyum günlüğünü?’’ Masaya konduğu gibi kaptığı çubuklarla ağzına bir parça fasulye attı. ‘’Bir haftalık erzağını da yolluyorum yanında. Sana da yaranılmıyor.’’ Hyunjin parmağını dolu yanağına bastırırken huysuz ifadesini bozmadı.
‘’Şimdi böyle mi olduk?’’ Sabahın erken saatlerinde Changbin’in tezgah üzerine ters çevirdiği bardakları da masaya yerleştirdi. ‘’Sana yardım için gelmiyormuşum gibi konuşma, fena yaparım. Zorla veriyorsun parayı da yemekleri de.’’
‘’Minho’nun içi rahat etmiyor diğer türlü. Beleş çalıştırmak olmazmış. Diyorum ‘Hayatım boş ver, enayiyi bulmuşken kullanalım.’ ama yok. Sen yabancısındır bu tip şeylere, idealist insan falan ya hani benim sevgilim.’’ Jisung’un övünmesine karşılık verecekti ama konunun değişmesiyle sustu. ‘’Bu arada, bugün yarın tekrar çağırabiliriz seni, haberin olsun.’’ 
‘’İş mi aldınız yine? Kimden? Büyük bir yer mi?’’ Minho’nun işlettiği restoran, kimi zaman çeşitli etkinliklerin yemeğini de üstleniyordu. Minho aylık cirodan memnun kaldığında elini bu taşın altına koymuyordu ama bazı aylar mecbur kalıyorlardı. 
‘’Garantiledik. Biliyorsun, son birkaç aydır bayağı bocalıyorduk.’’ Jisung’un esas mesleği editörlük olmasına rağmen kendi işini de restoranda idame ettirdiğinden çoğul konuşuyordu. Minho da boş vakitlerinde Jisung’a yardım ediyordu. Bir nevi ikisi de birbirlerinin sağ koluydu. ‘’Seninkinden de teklif alınca geri çevirmedik.’’
‘’Benimki?’’
‘’Changbin işte.’’
‘’Changbin benimki miymiş?’’ Yeni bir biple son tabağı da çıkardı. Kaşları çatıktı. Changbin’le karmaşık ilişkileri Jisung’un ağzına sakız olalı aylar oluyordu ama Hyunjin reddetmekte kararlıydı.
‘’Bilmem, belki bunu sonraki gelişinde konuşursunuz.’’ Ağzına büyük bir parça pirinç attı, şişen yanağına kondurduğu çarpık sırıtışıyla ekledi. ‘’Konuşuyorsanız tabii.’’ Masadaki yerini alan Hyunjin’in omuzuna vurmasıyla da muzip ifadesini bozmadı.
‘’Ne teklif etti Changbin? Tekstilin yemekleri sizde mi bundan sonra?’’
Jisung omuzlarını silkti. ‘’Galiba. Minho ile konuşuyorlardır şimdi. Anlaşabilirlerse bizde.’’
Changbin’in bahsetmemesine şaşırmıştı ama bozuntuya vermedi. Bambaşka dertleri vardı sonuçta, iş için yapacağı bir anlaşmadan konuşmaya fırsat bulamaması oldukça normaldi. ‘’Tekstil biraz kalabalık değil mi? Koca bina sonuçta. Zor olacaktır.’’ 
‘’Parası da o kadar iyi olacak ama. Günlük olduğundan başka iş almak zorunda da kalmayacağız. Changbinlere yetişmek için iki eleman daha alacakmış Minho. Changbin’in babası sorun çıkarmazsa ayarlayacak her şeyi. Biraz sorunlu bir tip sanırım.’’
Çubukları havada durdu. Son cümleye değin hiçbir sorun yoktu ama Changbin'in babası mevzubahis olduğunda… Bu adam belayı da mutlaka peşinde getiriyordu. ‘’Changbin’in babası mı? Onunla mı karşılaştınız?’’ Karşılaşmamalarını, Changbin’in bir de Jisung ve Minho önünde gururunu kıracak bir durumun ortasında kalmamış olmasını umuyordu.
‘’Karşılaşmadık da…’’ Jisung da ciddileşmiş, dalgacı havasını kekremsi bir surat almıştı. ‘’Binaya yaklaştığımız sırada bir bağırış koptu, net cümle veremiyorum şu an ama içeriği ‘Bana sormadan bir halta kalkışamazsın.’ tarzı bir şeylerdi, anla.’’ 
Hyunjin ilgiyle dinliyordu. Changbin’den çok defa işittiği hikayelerin içeriğiyle öyle uyuşuyordu ki… İstemsizce morali bozuldu. Gerçekleşmeyeceğini bilmesine rağmen azarın sahibinin başka biri çıkmasını diledi.
‘’Changbin de karşılık verdi, kapıdaki kamyonun arkasındaymış meğer. Baba-oğul tartışması yaşadılar işte.’’
Basit bir baba-oğul tartışması olmadığına, Changbin’in babasının koltuğunu oğluna kendi isteğiyle devretmesine karşın sergilemekten usanmadığı güç gösterilerinden biri olduğuna emindi. ‘’Changbin sizi gördü mü?’’
Kaşlarını yukarı kaldırarak cıkladı. ‘’Bayağı bağrıştılar, babası küfür de edince Minho o hengameye dahil olmak istemedi. Olayın öznesi olarak gitsek daha mı kötü olur kestiremediğinden yolumuzu değiştirdik. Birkaç tur attık, beni sana bıraktı, kendi de Changbin’in yanına gitti.’’
‘’İyi yapmışsınız. Hoş olmazdı tartışmanın ortasına girmeniz.’’ Changbin anlaşma yapacağı birinin önünde otoritesinin sarsılmasını, daha doğrusu çocuk gibi azarlanmayı kaldıramazdı.
‘’Minho anlayışlıdır, canım. O da restoranı babasıyla açtığından biliyor ebeveynle çalışmanın illetini. Changbin’le empati yaptı bu yüzden.’’
Hyunjin de alışkanlıktan ötürü olsa gerek kolayca empati yapabilmişti. Changbin’in kötü hissettiğini biliyor, Changbin için mi yoksa Changbin ona kötü hissettirdiği için mi göğsündeki sıkıntının baş gösterdiğini kavrayamıyordu. Jisung’a belli etmeden ufak bir nefes verdi. Belki bu gece Changbin’i dinlerken anlardı. Çünkü biliyordu, Changbin muhakkak kapısını yeniden çalacaktı.
--------
ayy cok uzun zamandir bir seyler paylasmayinca insan geriliomus .
nasildi?? ben cok sevdim balkon evrenini bilmiorum,, dertlenince hyunun kirmizi kilimine kivrilirim artik. konusalim mi biraz,,, OZLEDIM DE CUNKU yorumlarinizi bekliorumm
kendinize COKII bakin <3
20 notes · View notes
k-balik · 1 year
Text
Namık Kemal’in, Vatan Yahut Silistre kitabında ‘korkuyorum, kendi hayalimden, kendi fikrimden, kendi kendimden korkuyorum’ dediği sözlerle başlamak istiyorum yazmaya…
Tumblr media
Öncelikle ben Küçük Turuncu Balık. Yani biraz büyüdüm ama küçük kalmak daha güzel bence. Herneyse.
Henüz çok da büyük olmamama rağmen çok şey başardığımı düşünüyorum. Bu başarılar akademik başarı değil, açıkçası bu konuda fazlasıyla kötüyüm :D
Konuyu saptırmayalım.
Bu başarılar beni iyi hissettiren şeyler. Yaniii kendimi iyi hissettirmek bana göre bir başarı. Ve şu an bu başarayı elde edemiyorum. E zaten buraya bunları yazmamın amacı bu. Birde kendimi iyi hissettiğim zamanlarda sizi de iyi hissettirmeye çalışmak. Sanırım bu en büyük hayallerimden birisiydi. Birilerine iyi gelmek.
Açıkçası bu zamana kadar herkese karşı böyle böyle düşünsemde hayatın acımasızlığı o anda kendi hayatıma giriverdi. Yani belki yaşadıklarım veya hissettiklerim bazı insanlara karşı ‘abartılmayacak’ veya ‘üzücü olmayan’ şeyler olsa da herkesin herkese karşı saygılı olması gerektiğini düşünüyorum. Belkide zamanla ‘ya ben buna mı üzüldüm gerçekten’ diyeceğim ya da ‘cidden bunu mu abartmışım?’ diye söyleneceğim. Belkide bunlardan utanacağım. Ama şu an bunlar beni üzüp canımı yakıyorsa buna bir şey diyemem. Kimse bana saygı duymuyorsa, ben kendime yeterim. Ben kendime saygı duyarım. Ve bu düşünceler benimle kalır.
Hani Beyza Alkoçun, Kar Küresi kitabında Eylül’ün ‘Ben burdayım ve bunlar yaşanıyor’ dediği yerler var ya? Sürekli o cümleyi aklıma getiriyorum. Ben burdayım ve bunlar yaşanıyor. Dün yaşanmadı yada yarın yaşanmayacak. Şu an yaşıyorum. İlerisi ne beni yargılayan insanları ilgilendirir ne de ilerideki düşüncelerimi. Duygular zamanla değişir (bu konuya fazla girmek istemiyorum) ancak duygularımızın çoğalıp azalacağını bilemeyiz. Bu nedenle zamanla hiç umurunda olmayacak şeyi şu anda düşünüp kafa yoracak değilsin ya?
Duygular değiştikçe insanlar da değişir. Bu bilinmeyen bir kesinliktir. Güzel günler bizi bekliyor. Anı yaşa yeter….
İg;Sanatoy185
2 notes · View notes
masallardankalan · 2 months
Note
boyalı turuncu kafa inatlaşma benimle normal şeyler paylaş
Tamam paylaşıyorum hemen kdnxjxnd
0 notes
demelitist · 2 months
Text
Saçımı açıcı sprey ile hafif açayım dedim turuncu kafa oldum ilk kullanımda hü
0 notes
barkoturktv · 6 months
Link
0 notes
bilgilikus · 10 months
Text
Takım Elbise Almadan Önce Bilmeniz Gerekenler ve Püf Noktaları
Tumblr media
Takım Elbise Seçiminin Püf Noktaları Hepimiz için önemli olan takım elbise seçimi, bazen kafa karıştırıcı olabilir. Vücut tipinize uygun takım elbise seçimi, renk seçimi, kumaş kalitesi, kesim ve stili, aksesuar seçimi, ve bakım önerileri gibi birçok faktörü göz önünde bulundurmak gerekebilir. Bu blog yazısında, takım elbise seçiminde dikkat etmeniz gereken noktaları sizlerle paylaşacağım. Artık takım elbise seçerken daha bilinçli kararlar alabileceksiniz. Hazırsanız, başlayalım!
Vücut Tipinizi Belirleyin
Vücut tipi, her insanın farklı fiziksel özelliklere sahip olduğunu ifade eder. Her birimizin vücut şekli, boyu, kilosu ve oranları farklıdır. Vücut tipinizi belirlemeniz ise kıyafet seçimi ve stilinizi daha iyi anlamanıza yardımcı olacaktır. Vücut tipi belirleme, kıyafetlerin en iyi hangi şekillerde duracağını ve hangilerini vurgulayacağınızı anlamanızı sağlar. Peki, vücut tipinizi nasıl belirleyebilirsiniz? İlk olarak, vücut oranlarınızı incelemek önemlidir. Omuz genişliği, belin inceliği, kalçaların büyüklüğü gibi faktörler, vücut tipinizi belirlemek için dikkate almanız gereken unsurlardır. Ayrıca, elbise denemek veya aynaya bakmak da size vücut tipinizi anlamanıza yardımcı olabilir. Vücut tipleri nelerdir? Genel olarak, vücut tipleri beş farklı kategoride incelenir; elma tipi, armut tipi, dikdörtgen tipi, kum saati tipi ve üçgen tipi. Elma tipi vücut, üst kısmı daha geniş olan bir vücut şeklidir. Armut tipi vücut ise alt kısmı daha geniş olan bir şekildir. Dikdörtgen tipi vücut, belin belirgin olmadığı bir yapıdır. Kum saati tipi, omuzlar ve kalçalar arasında belin ince olduğu bir vücut şeklidir. Üçgen tipi ise omuzlar daha dar iken kalçalar daha geniş bir yapıdadır. - Elma tipi: Elma tipi bir vücut için dikkat çeken noktalar genellikle omuz ve bacaklardır. Bu vücut tipine sahipseniz, omuzları vurgulayan üstler tercih edebilir ve düz kesim altlar giyebilirsiniz. Aynı zamanda, beli belirgin etmek için kemer kullanabilirsiniz. - Armut tipi: Armut tipi bir vücut için dikkat çeken bölge genellikle kalçalardır. Eğer bu vücut tipine sahipseniz, üst kısımlarda dikkat çekici detaylar kullanabilir ve düz kesim altlar tercih edebilirsiniz. Göğüs ve omuz bölgesini vurgulayan üstler tercih edebilirsiniz. - Dikdörtgen tipi: Dikdörtgen tipi bir vücut şekli, belin belirgin olmadığı bir yapıdır. Bu vücut tipine sahipseniz, beli vurgulayan veya kesimli elbiseler ve üstler kullanabilirsiniz. Ayrıca, yüksek bel pantolonlar veya etekler de şeklinizi vurgulamanıza yardımcı olabilir. Vücut Tipi Belirgin Özellikler Kum saati tipi Omuzlar ve kalçalar arasında belin ince olduğu bir vücut şekli Üçgen tipi Omuzlar daha dar iken kalçalar daha geniş bir yapıda Sonuç olarak, vücut tipinizi belirlemek, kıyafet seçimi ve stilinizi daha iyi anlamanıza yardımcı olur. Kendi vücut tipinizi belirledikten sonra, hangi kıyafetlerin sizi daha iyi ve daha güzel göstereceğini keşfedebilirsiniz. Vücut şeklinizi vurgulayan kıyafetleri tercih etmek, her zaman tarzınızı ve özgüveninizi artıracaktır.
Renk Seçimi Nasıl Olmalı?
Renk seçimi, giyim stilinizin önemli bir parçasıdır çünkü doğru renkleri seçmek, sizi daha şık ve çekici yapabilir. Peki, renk seçimi nasıl olmalıdır? İlk olarak, cilt tonunuzu dikkate almalısınız. Cilt tonu, hangi renklerin size en iyi şekilde yakışacağını belirlemek için önemli bir faktördür. Sıcak cilt tonuna sahipseniz, daha zengin ve sıcak renkler tercih etmelisiniz. Kırmızı, turuncu, sarı ve kahverengi tonları bu cilt tonu için idealdir. Soğuk cilt tonuna sahipseniz, mavi, mor, yeşil ve gümüş tonlarındaki renkleri tercih etmelisiniz. İkinci olarak, vücut tipinizi göz önünde bulundurmalısınız. Her vücut tipine uygun olan ve sizi daha iyi gösterecek renkler vardır. Elma vücut tipine sahipseniz, dikkati üst bölgeye çekmek için açık renklerden ve desenlerden faydalanabilirsiniz. Armut vücut tipine sahipseniz, üst bedendeki hatları dengelemek için koyu renkler tercih edebilirsiniz. Kum saati vücut tipine sahipseniz, vücudunuzun doğal oranını vurgulamak için orta tonlardaki renklere yönelebilirsiniz. Renk seçiminde üçüncü faktör ise kişisel tercihlerinizdir. Kendinizi en iyi hissettiğiniz ve kendinizi ifade edebileceğiniz renkleri seçmek önemlidir. Moda trendlerine uymak yerine, kendi tarzınızı yaratmak için size ilham veren renkleri deneyebilirsiniz.
Kumaş Kalitesi Ve Konfor
Günümüzde giyim sektöründe birçok farklı kumaş türü bulunmaktadır. Kumaşın kalitesi ve türü, giyim ürünlerinin konfor seviyesini etkileyen önemli faktörlerden biridir. Kumaş kalitesi, giyim ürünlerinin dayanıklılığını, yumuşaklığını ve nefes alabilirliğini belirler. Bu nedenle, doğru kumaş seçimi yapmak önemlidir. Günümüzde kullanılan en yaygın kumaş türlerinden biri, pamuktur. Pamuklu kumaşlar, doğal liflerden yapıldığı için cildi tahriş etmez ve yumuşaktır. Ayrıca, nefes alabilirlik özelliği sayesinde terlemeyi önler ve cildin hava almasını sağlar. Bu da giyim ürünlerinin konforlu olmasını sağlar. Bununla birlikte, kumaşın kalitesi sadece kumaş türüyle sınırlı değildir. Giyim ürünlerinin üzerinde kullanılan dikişlerin de kalitesi çok önemlidir. İyi bir dikiş, giyim ürünlerinin uzun ömürlü olmasını ve rahat bir şekilde kullanılmasını sağlar. Ayrıca, kumaşın kalitesini artırır ve giyim ürünlerinin konforunu iyileştirir.
Takım Elbisenin Kesimi Ve Stili
Takım elbiseler, erkeklerin gardıroplarında vazgeçilmez bir parçadır. Hem iş hayatında profesyonel bir görünüm sağlar hem de özel davetlerde şıklığınızı tamamlar. Ancak bir takım elbiseyi şık ve mükemmel bir şekilde taşıyabilmek için doğru kesimi ve stili seçmek önemlidir. İyi bir kesim ve stil, takım elbiseyi uyumlu hale getirir ve vücut hatlarınıza en uygun şekilde oturmasını sağlar. Takım elbiselerin kesimi farklı bedenlere ve vücut tiplerine göre değişiklik gösterebilir. Bu yüzden vücut tipinizi belirlemek, size en uygun takım elbise kesimini seçmenize yardımcı olacaktır. Birinci adım olarak vücut tipinizi belirlemek için, boyunuz, omuzlarınız, beliniz ve kalçalarınızı ölçün. Vücudunuzun genel şekli bu ölçümlere dayanarak belirlenebilir: dikdörtgen, üçgen, dik üçgen, yuvarlak veya oval. İkinci adım olarak, takım elbise seçiminde nelere dikkat etmeniz gerektiğini belirlemek önemlidir. Renk seçimi, takım elbisenin stil ve şıklığını etkileyen önemli bir faktördür. Her ne kadar siyah ve mavi gibi klasik renkler çoğunlukla tercih edilse de, farklı renklerle de tarzınızı ortaya koyabilirsiniz. Ten renginize uygun renkler seçmek, daha canlı ve sağlıklı bir görünüm sağlayacaktır. Takım elbise stilini belirlerken, kendi tarzınıza ve kişisel tercihlerinize uygun bir seçim yapmalısınız. Slim fit, regular fit, klasik fit gibi farklı stiller arasından seçim yapabilirsiniz. Kaliteli bir kumaş tercih etmek, hem konforlu bir kullanım sağlar hem de takım elbisenin uzun ömürlü olmasını sağlar. İyi bir takım elbise kumaşı, kolay kırışmaz ve dayanıklı olmalıdır. Aksesuarlar, takım elbisenin tamamlayıcı unsurlarıdır. Kravat, cüzdan, saat ve ayakkabı gibi aksesuarları takım elbiseyle uyumlu bir şekilde seçmelisiniz. Vücut Tipi Kesim Stil Dikdörtgen Vücut Tipi Slime Fit veya Regular Fit Mümkün olduğunca az düğme veya yatay çizgiler Üçgen Vücut Tipi Regular Fit veya Klasik Fit Düz ön cebi olan ve cep detayları olan modeller Dik Üçgen Vücut Tipi Regular Fit veya Klasik Fit Yaka detayı olan ve geniş yan cepleri olan modeller Yuvarlak Vücut Tipi Regular Fit veya Klasik Fit Koyu renk ve düz modeller Oval Vücut Tipi Slime Fit veya Regular Fit Belirgin yaka ve düğme detayları olan modeller
Aksesuar Seçimi Ve Uyumu
Aksesuarlar, kıyafetlerimizi tamamlamak ve stilimize eklemek için harika bir yoldur. Bir aksesuarın doğru seçimi, görünümümüzü tamamen değiştirebilir ve tarzımıza kişisel bir dokunuş katabilir. Ancak, aksesuar seçimi ve uyumu konusunda bazı önemli noktaları göz önünde bulundurmak önemlidir. Bu blog yazısında, aksesuar seçimi ve uyumunu etkileyen faktörleri inceleyeceğiz. Renk Uyumu: Aksesuarlar genellikle kıyafetlerle birlikte kullanıldığında uyum içinde olmalıdır. Renk uyumu, doğru aksesuar seçimi için önemli bir faktördür. Ana kıyafetin rengine uygun aksesuarlar seçerek, güçlü ve etkileyici bir görünüm elde edebilirsiniz. Örneğin, siyah bir elbiseye gümüş veya altın renkte takılar ekleyerek şıklık kazandırabilirsiniz. Bununla birlikte, bazen kontrast renkler de şaşırtıcı bir etki yaratabilir. Örneğin, beyaz bir elbiseye kırmızı bir çanta veya yeşil bir şal eklemeniz dikkat çekici olabilir. Kıyafetin Stiline Uygun Aksesuarlar: Aksesuar seçiminde, kıyafetin stiline uygun olmak önemlidir. Örneğin, şık bir gece elbisesiyle spor bir saat veya spor ayakkabı kombinlemek uyumsuz bir görünüme neden olabilir. Bunun yerine, şık bir bilezik ve topuklu ayakkabılarla kombinleyerek daha uyumlu bir görünüm elde edebilirsiniz. Kıyafetin tarzına ve amaçlarına uygun aksesuarlar seçmek, bütünlüklü bir görünüm sağlar. Aksesuarın İşlevi: Aksesuar seçiminde, aksesuarın işlevini de göz önünde bulundurmak önemlidir. Bir kolye mi istiyorsunuz yoksa bir cüzdan mı? Kolyeler, boyun bölgenizi vurgulayarak dikkat çekerken, cüzdanlar pratik bir işlev sunar. İş yerinde kullanacağınız aksesuarlar farklı olabilirken, gece davetlerinde tercih edeceğiniz aksesuarlar da farklılık gösterebilir. İşlevsel ve amaca uygun aksesuarlar seçmek, hem stilinizin hem de pratik ihtiyaçlarınızın karşılanmasını sağlar. Aksesuar Seçimi İpuçları Kıyafetinizin ana renklerine uygun aksesuarlar seçin. Kıyafetinize uygun tarzda ve amaçlı aksesuarlar seçin. Aksesuarın işlevini ve kullanım amacını göz önünde bulundurun. Kişisel tarzınıza ve tercihlerinize uygun aksesuarlar seçin. Aksesuar seçimi, kişisel stilimizi ortaya çıkarmamızı sağlayan önemli bir adımdır. Renk uyumu, kıyafetin stiline uygunluk ve aksesuarın işlevine dikkat ederek, kusursuz bir aksesuar kombinasyonu oluşturabiliriz. Kendinizi ifade etmek ve tarzınızı tamamlamak için cesur ve yaratıcı aksesuarlar kullanmayı unutmayın.
Bakım Ve Temizlik Önerileri
Bakım ve Temizlik Önerileri Bakım ve temizlik, giysilerimizi ve aksesuarlarımızı uzun ömürlü kullanabilmemiz için önemli bir konudur. Doğru şekilde bakım yapmak ve temizlik işlemlerini düzenli olarak uygulamak, eşyalarımızın kalitesini ve görünümünü korumamıza yardımcı olur. İşte size bazı bakım ve temizlik önerileri: 1. Giysilerin Etiketini Okuyun: Her giysi farklı bir malzemeden yapıldığı için doğru temizlik yöntemini belirlemek için etiketi okumak önemlidir. Etiketteki sembollere dikkat ederek, giysilerin nasıl yıkanması, kurutulması veya ütülenmesi gerektiğini öğrenebilirsiniz. 2. Leke İçin Hızlı Müdahale Edin: Bir lekeyle karşılaştığınızda hemen harekete geçmek önemlidir. Lekeye su veya leke çıkarıcı bir ürün uygulayarak hızlıca lekenin yayılmasını önleyebilirsiniz. Ayrıca, lekeyi çıkarmadan önce giysinin etiketinde önerilen temizlik yöntemini kontrol edin. 3. Düzgün Ütüleme Tekniklerini Kullanın: Ütüleme işlemi, giysilerin pürüzsüz ve düzgün görünmesini sağlar. Ütüleme yaparken, giysinin malzemesine uygun sıcaklık ayarını kullanın ve ütüleme yapmadan önce nemlendirici sprey veya buhar kullanarak kırışıklıkları giderin. Bu bakım ve temizlik önerilerini uygulayarak, giysilerinizi ve aksesuarlarınızı uzun süre kullanabilir ve onları her zaman şık ve temiz tutabilirsiniz. Read the full article
0 notes
dunyaninicindeyim · 1 year
Text
avare bilmeden indiği kasabayı taradı. ufak tefek binalar, evler, turuncu sokak ışıkları, birkaç yaşlı çifti yanından geçerken gördü. gözlem yapmayı seviyordu. bunu sürdürürken kaldırımlarda yürüdü ve bir bara girdi. bildiği sıradan mekanlara göre burası boş sayılırdı. arkasına yaslanarak birasını yudumlayan kızıl saçlı iri bir adam, molasındaki bir piyanist ve tezgahı toparlayıp parlatan barmen dışında kimse gözükmüyordu içeride. loş bir ışık ve nemli hava onu mayıştırıyordu. adımlarını attı. içinden bir şeyler içmek ve belki de bir yerlerde sızmak geliyordu. ama bu sadece sezgisel bi arzu idi. mantığa uymayan, boş sıkıntıdan türeyen şu pis istekler. bazı insanlar bu tür isteklere yenik düşerek yanlış işlere kalkışıyorlar ve buna da şeytana uymak diyorlardı. bunun bir ortaçağ alışkanlığı olduğunu düşündü. şeytana uymak da neymiş? şeytan gibi yüce bir varlık? dediklerine göre alemlerin yaratıcısı tanrıya karşı gelecek kadar asi ve dikbaşlı, iblislerin, sonsuz ızdırabın lordu? tüm her şeyi bırakacak ve senin zayıf ruhunu, iradesiz kalbini ele geçirip sana ahlaksız şeyler yaptıracak, öyle mi?
tezgaha yanaştı, "avare". barmene basit bir şeyler mırıldandı ve istediği önüne geldi. acele etmeden içkisine davranırken etrafı biraz daha süzdü. yeni bir açıdan bu sefer. kızıl saçlı iri adamın bir bacağının olmadığını gördü mesela. yeni bir açı ve yeni bir şey. henüz aklında bir şey yoktu ama ilgi çekici buluyordu. bastonunu masanın kenarına dayamış kızıl saçlı iri adam arkasına yaslanmayı sürdürüyordu ancak sanki bir şey acelesi var ya da gerginmiş gibi bir I hali vardı. masaya ve oraya koyduğu sıkılmış yumruğuna bakıyordu. altın bir yüzüğü vardı adamın. aynı yumrukla bira bardağını kaldırıp ağzına götürüyordu. ardından bardağı ve yumruğunu masaya indirip aynı pozisyona geri dönüyordu. merak etmedi avare. hayır, onun yerine piyaniste döndü. özel bir şey yoktu sanki. sıradan, siyah beyaz elbiseli bir müzisyen gibi piyanosuna yakın bir masada bacaklarını üst üste atmış ve barın ön camından dışarıyı, yoldan geçen bir iki insanı seyrediyordu. huzurlu gözükmesi onu kıskandırdı.
avare de zamanlar huzurlu bir adamdı. ya da bu kelimeyi "huşu içinde olmak" gibi bir şeyle değiştirebilirsiniz. yerine göre inançlı bir adamdı. bir düzeni vardı. aşık bir ruhtu ve yaptığı her şeyi aşkı için yapıyordu. bu kafaya sahip diğer insanlar gibi. fakat farklı olduğunu sandığı bazı noktalar vardı. kendini bir soylu ya da aydın değil de daha çok bir "yolcu" olarak görürdü. şiirler yazar, insanlara okurdu. bazen kiliseye giderdi. gelecekte onu nelerin beklediğini merak eder ve bazen buna hayli kafa yorardi. sevilen, yalnız ama habersiz birisiydi. işte böyleydi.
0 notes
leylands · 1 year
Text
Sevgilim, yüzüne yansıyan turuncu ışığın altından gülümseyerek bana baktığın günleri hep huzurla hatırlayacağım. Önüme çaktırmadan bıraktığın napolitenleri ve viskime gizlice fazladan eklediğini. Kalbimin yavaş yavaş senin için çarpmaya başladığı anları ve içimde ki korkuyu. Yanlış olduğunu bildiğim ama hiç durmadan sana giden adımlarımı. Şaşkınlıkla mutlu olduğunda yüzünde oluşan o tebessümü, sinirlendiğinde bana benzeyen gözlerini, çaktırmadan attığını sandığın bakışlarını, parfümünü değiştirsen de hep aynı kalan kokunu, sakallarınla oynarken avucuma bıraktığın binlerce öpücüğü, uykunda yanında olmama rağmen adımı sayıklamanı, rüyalarında bile bana viski vermeni, uykunun arasında omzuma bıraktığın öpücükleri, sabah sinirini, en gerçek kahkahalarını attığın sarhoşluğunu ve en önemlisi ne olursa olsun bu koltukta benim için hep açık kalan koynunu, dünyanın seninle durduğu on binlerce anıyı, sana ait hiçbir detayı unutmayacağım. Nereye gidiyoruz bilmiyorum. Sana ne oldu, bize ne oldu anlamıyorum. Sadece dün gece bir kez daha anladım; sana olan aşkımın, öfkemle denk olduğunu. Hayatıma ilk girdiğin gün o kadar sarhoş olmuştum en son. Hayat ne garip, şimdi gideceksin diye korkumdan içiyorum. Beni bırakacaksın sanıp öfkeyle sarhoş oluyorum. Sanırım senin de yalancı bi bahar olmanı hiç ama hiç istemiyorum. Dün olduğu gibi ağladığımı hep hissedip ansızın kapıda belir, beni yine sarıp sarmala, tüm dünyaya kafa tutalım istiyorum. Sanki zaman hiç geçmiyor, günler akıp gitmiyor, hayat devam etmiyormuş gibi. Bana bi viski doldur barmen. Yeter ki sen doldur.
1 note · View note
iagainisti · 2 years
Text
olmayanlık haline başkaldırı
olmayışların taciri sakallı adam. portakal gözlüğünün turuncu rengi camlarının ardından bakar. kendini ebediyette bir hiç olarak konumlamanın hafifliğini yaşar.
kendini yüceltmeyi bilmez ama yücelmeye bayılır. yüceldikçe gücendiklerinden kaçar, kaçtıklarını ensesinde hissetse bile, turuncu gözlükleri ona, hayatı istediği gibi görme özgürlüğü verir.
kendini tutsak etmenin ağırlığını taşırken, hafif kalmak için hafif şeyler yer. salata yer mesela, bol tuzlu, bol limonlu ve az yağlı.
kendini şu koca dünyada önemsiz görür görmesine de, içten içe bilir ne kadar önemli olduğunu, bu yüzdendir de hafiflik arayışı.
'birine çaba harcamak istiyorsan' der, 'uzun vadeli düşüneceksin, uzun vadede kimi hayatımda görüyorsam o kişidir benim yaramı tutacak. o yüzden günübirlik ilişkilere karnım tok, çaba harcamam ben.'
uzun saçlarını yıkarken şampuan kullanmaktan hoşlanmaz mesela, kimyasalların kafa derisine iyi gelmeyeceğini düşünür. suyu sever ama onsuz bir süre idare eder, tıpkı duyguları gibi.
duygularla pek arası yoktur sakallı adamın. duygular onun için bedenini hissetmek istediğinde kullandığı bir araç ve genellikle bedenini hissetmekten pek hoşnut olmadığı için- çünkü acılar, ağrılar ve yorgunluk, biraz da nostalji- duygulara da pek ihtiyacı olmuyor.
Velhasılkelam Macaroğullarının 2. göçü esnasında bir kıyıda duran kayığa beklesin diye konulup unutulan bir oğlan çocuğunun, kocasını yeni kaybetmiş köylü bir kadın tarafından bulunup yetiştirilmesiyle sakal uzatmış bu sakallı adamın hikayesi, şu an pek çoğumuzu enterese etmese de, dünyamızda, vatanımızda olan bitenlere paralel olarak seyir göstermiştir -benim iç dünyamda-
her gerçeklik kendi katmanlarını aşmanın çabası ve telaşı içerisindeyken, nedensizce kendini dışa vurmak yapabileceğimiz en etkili kanal olma yöntemlerinden biridir diye düşünmekteyim.
ve şifa bu kanal yoluyla nefes bulur..
sabır ve niyet ve hepsinden önce ve temelde sevgi ile...
0 notes
bungoustraydogs-tr · 4 years
Note
1.60 boylarında, turuncu kafa, şapkalı, 22 yaşlarında, ağzı bozuk bi abimizi kaybettik. etrafınızda nesneler kendi kendine uçuşuyosa falan dazai diye bağırarak ararsanız muhtemelen ağzınıza sçmak için ortaya çıkacaktır. şarap vaadiyle de kandırabilirsiniz. (hem sizin için daha acısız bir yol olur) bulursanız 05555555555 numarasından ulaşınız. (aranıyor ilanı yapmıştım ama resim eklenmiyo glb ekleniyosa da uygulamanın cahiliyiz shahfnks)
Buna benziyor tipi:
Tumblr media
Görenler olursa haber versin.
43 notes · View notes
ozgur-ce · 9 months
Text
Şuan ki modum evde pineklemek gibisi yok... Bir de kar yağsaydı dışarda, koltuk battaniyemle daha bir bütünleşirdik ama olsun yinede 😁 Yaşasınnnn hiçbişey yapmamak ✌️🥳🥳🥳
Dipnot: Tabiki o ünlü üşenir benim 😋😏😂😂
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Saçlar aynı şuan 🤪🤣🤣
153 notes · View notes
acid-gramma · 4 years
Note
Bu arada seni aynadaki gibi görmüyor olabilirler ama algılama şekli aynı. Yani senin normalin aynadaki onların normali gördükleri şey (aynadakinin tersi) Sooo it doesn't matter ay beni çirkin görüyorlar diye kafa yormaya değmez diğerlerine de flipped halimiz garip geliyor
Algılama şekli aynı ne demek ya? Mesela renk körünü ele alalım. Şu fotodaki gibi algılama sekilleri farklı olsa da beyin onu öyle kaydeder senin için turuncuyu ifade eden bir kırmızı görüyorlarsa senin kırmızın onlardan farklıdır böylelikle senin kırmızı diyeceğin her şeye kırmızı diyeceklerdir (sana göre) turuncu görseler bile. Senin aynada gördüğün görüntünün tersine alışmışlar ve bunu normal buluyorlar diye “aynı algı” diyemezsin.
Tumblr media
10 notes · View notes
meyhanedebirkadeh · 3 years
Note
Halla uyumamış bir turuncu kafa görüyorum
Niye uyumadın acaba derslere bakmıyor musun sen
Uyku problemleri vs vs.. Ayrıca artık turuncu kafa değilim ben kahve oldum ve bakıyorum tabiki o yüzden gecelerim boş oluyor bir tek :))
1 note · View note
erapie · 4 years
Text
Renklerin rastgele seçildiği zannedilir, ama her rengin amacı farklıdır. Beyaz saflığı ve namusu simgeler. Siyah insanı ürkütür. Kırmızı şaşırtır ve felç eder. Sarı dikkat çekicidir. Yeşil her şeyi sakinleştirir ve ufku açar. Mavi yatıştırır. Turuncu kafa karıştırır.”
-Paulo C.
1 note · View note
smellslikepetrikor · 4 years
Text
The Disappearance of Eleanor Rigby: Him / Her / Them
Tumblr media
Merhaba! Gerçekten güzel ve farklı bir filmle geldim bu sefer. Bu film serisi Eleanor Rigby’ nin Kayboluşu’ nu adamın, kadının ve ikisinin gözlerinden bize sunuyor. Nasıl mı? Aslen bir festival filmiymiş bu. Conor’ ın gözlerinden olaylara bakıyoruz, bilmediğimiz çok şey var; bir dolu eksik parça. Daha sonra da aynı olayları Eleanor’un gözlerinden izliyoruz. Son olaraksa Them’ de her iki filmin bir kolajını izliyoruz. Bana sorarsanız ilk iki film izlemeye değer çünkü iki filmde de karakterlerin kendi bakış açısını izlerken detayların değiştiğini, ikisinin olayları farklı hatırladığını ve yorumladığını görüyoruz. Hafıza çok tuhaf bir şey.
Ayrıca filmin tam anlamıyla ‘’güzel’’ olduğunu söyleyebilir miyim lütfen... Yani estetik açıdan. Film sizi yormayan, anlatmak istediğini bolca zamana yayarak anlatan ferah bir film. Yönetmen eğer 3. filmde yaptığı gibi bunu direkt olarak bir kolaj gibi yayınlasaymış olayların derinliğini göremezmişiz. 
Ayrıca filmin duyguları renkler ile anlatmasını çok sevdim. Conor’ın filmi ve hatta onu içeren tüm sahnelerde hep mavi renk yoğunlukta, Eleanor’ da ise turuncu. Eleanor kızıl saçlı ve Conor’ın bunu sevdiği belli oluyor. Eleanor’un dünyası sıcak renklerle dolu olsa da yine de karanlık ve boğucu, zor bir dönem geçiriyor ve kocası ile ilişkisi çökmekte.
Tumblr media
Eleanor bu evi hiç bu kadar soğuk görmemişti. 
Filmler hakkında kesin olan şey ise ister Him’i  ister Her’ü  izleyin tamamen farklı bir bakış açısına sahip olacaksınız. Gerçekten zekice yazılmış bir filmdi. Sonu gerçekten kafa karıştırıcı ve üzücü artık hangisini kabul ederseniz onu alacaksınız. Çok güzel bir deneyimdi ve her iki başrol oyuncusunun da kendi parlama fırsatları olduğu için sevindim.
Küçük bir not: Conor’ın (James Mcavoy’un) versiyonunu daha çok sevdim.
İyi seyirler lütfen izleyin bu harika seriyi. 5/5
2 notes · View notes