Tumgik
#tevessül
teneres · 1 year
Text
"Dediler ki: Ey Mûsâ Onların ilâhları olduğu gibi [sen de] bize bir ilâh yap!" (A'râf, 138)
Bu âyet ile ilgili İmam Ebû Mansûr el-Mâturîdî es-Semerkandî dedi ki:
Tapınacakları bir ilâh istemeleri Rablerine kâfirlik etmelerinden ve O'nun elçisini yalanlamaktan dolayı değildi. Ancak kendilerini Allah'a ibâdet etmeye ve O'na hizmet [kulluk] yapmaya ehil görmedikleri içindi. Çünkü dünyada krallara ancak onun yanında seçkin ve ona yakın olanların hizmet ettiğini, krallardan uzak olanların da seçkinlerine hizmet ettiklerini görmüşlerdi. İşte buna binâen onlar da -kendilerini Allah'a ibâdete ve O'na kulluğa ehil görmedikleri için- Mûsâ'dan ibâdet edecekleri bir ilâh istediler. Tâ ki o putlara ibâdet onları Allah'a yaklaştırsın! Bu [onların bu tutumu] Allah'ı ta'zîm ve tebcîlden kaynaklanıyordu, küfürden ve ibâdeti O'ndan [nefyedip de] başkasına yöneltmekten değil! Arapların âdeti de böyleydi. Onlar -putlara yaptıkları ibâdet, kendilerini Allah'a daha da yaklaştırsın diye-putlara ibâdet ediyorlardı. Bir kıssada Firavn hakkında zikredilen şey de böyledir. O da kavmi için ibâdet edecekleri putlar belirlemişti ta ki bu putlar [onlara yapılan ibâdet] onları Firavn'a daha da yaklaştırsın. Onların Mûsâ'ya: 'Bizim için bir ilâh yap!' şeklindeki istekleri de bu türdedir. Allah en iyi bilendir.
TEVİLATU'L-KURAN: CİLT. 6 // SAYFA. 42-43
7 notes · View notes
fikret-i · 11 months
Text
Tumblr media
Bazı zamanlar günahlar içinde öyle boğuluyoruz ki resmen dibi görüyoruz. Böyle zamanlarda insanın hakikat konuşası gelmiyor. Çünkü söylediklerine kendisi dahi inanmıyor. Haktan hukuktan bahsederken kendi kendine "peki ya sen?" diyor. Mübtela olduğu seyyiatından da bir türlü vazgeçemiyor. Öyle ümitsizvari bir hal üzre bunalımda geçen zamanlar. Sorsan ne bekliyorsun bu diplerde? Diyecek: bir ışık, bir kıvılcım... Korkarım Azrail'in tokatından hasıl olacak kıvılcımla ayıkacağız. Ey Rabbim! Gayrete tevessül edecek irade nasip eyle.
71 notes · View notes
alhuznn · 1 year
Text
Cezerî aleyhirrahme duaların kabulleri hakkında yazdığı eserlerde birçok şartlar zikretmiştir:
1. Yediği, içtiği, giydiği şeylerin ve oturduğu yerlerin haramlardan olmaması.
2. İhlâs üzere olması.
3. Müslümanların aleyhinde olmaması.
4. Elbisesinin gayet temiz olması ve abdestli olması.
6. Kıbleye karşı oturması ve hem de diz üzerine oturması.
8. Evvela nafile namaz kılması.
9. Hayırlar yapması ve fukarâları ve talebe-i ulûmu sevindirmesi.
11. Cenâb-ı Hakk'a hamd ü senâ ile başlaması ve Peygamberimiz ve diğer peygamberlere de salavât-ı şerîfe getirmesi.
13. En efdal salavât-ı şerîfe namazda okuduğumuz Allâhümme salli İle Allâhümme bârik'tir. Ne kadar çok okursan duan o kadar çabuk kabul olunur.
14. Elleri semâya kaldırmak, yani, avuçlarını semâya doğru kaldırıp açmak ve hem de ya çok açmak, koltuklarının altı görününceye kadar veya göğüs hizasında elleri bitiştirerek dua etmek.
15. Edebe riayet etmek.
16. Huşû ve hudû ile yalvarmak.
17. Esmâ-i Hüsnâ'yı okuyup istemek, enbiyâ ve sâlih kullar için tevessül etmek.
18. Hafif sesle yalvarmak ve günahlarını itiraf edip afv istemek.
20. Peygamberlerden ve evliyâdan vârid olan sahih duaları yapmak
21. Duaları tekrar etmek.
22. Huzûr-1 kalble istemek.
23. Hamd ü senâ ve salavât ile bitirmek.
24. Ellerini yüzüne sürmek.
25. Ve duasının kabulünü ümit etmek gibi âdâba riayet etmelidir, demişler.
|Ehl-i Sünnet Akâidi'Mehmed Zahid Kotku
65 notes · View notes
mnsrykt · 1 year
Text
"Mü'min toplumda işlenmemesi gereken büyük günahlar anne-babaya isyan, zina, faiz, kumar gibi yanlışlar Allah'ın lanetini çeker. Bunca çekilen lanetler nereye gidiyor? Bunların işlenmesi alenileştiği, norm haline geldiği zaman gökten yeryüzüne Allah'ın laneti iner. O lanet nereye iner? Bu lanet ve ceza inmesi illa gökten şimşeklerin yağması, ateş toplarının düşmesi anlamına gelmez. Yahudi de Allah'ın azaplarından, lanetlerinden biridir.
Öyleyse yanlışlardan dönmemiz, etnik kimliklerimizin kontrolü altında yaşamak gibi hatalı yollara tevessül etmememiz, dini Medine'deki ilk manzarasıyla bir bütün olarak görüp uygulamamız lazımdır. Ümmet-i Muhammed'in içinde bulunduğu büyük günahların teşhir edilmiş olmaları, adeta kanunlarla ve kamuoyunun müsamahasıyla koruma altına alınması da Yahudi'den niye darbe yediğimizin başka izaha ihtiyaç bırakmayan sebepleridir."
27 notes · View notes
naftalin2027 · 14 days
Text
HERKES İçin SiYER (13.Bölüm)
✓Dava önderi o davanın imamıdir
✓Hicret edileceği zaman hz. Ömer ranh hanımını dul evladını yetim bırakacak olan varsa benimle gelsin Yesribe
✓Kur'an aklını çalıştıranlara ithaf ediyor
*Hapsedilmek= medrese-i Yusufiye
*Sürgün edilmek=Hicret yurdu
*Öldürülmek=Şehadet# ölümü öldürmek tır şehadet
✓Düşmanlarım bana ne yapabilirki ben cenneti yüreğimde taşıyorum hapsedilmem halvet sürgün edilmem hicret öldürülmem şehadettir
✓Darun nedve de karar çıkıyor Resulullah öldürülecek Hz.Ali yatağına yatıyor peygamber efendimizin 30 yıl sonra soruluyor hz Ali ye endişe etmediniz mi uyumadiniz mi diye
İlmin kapısı Vallahi 30 yıl boyunca öyle rahat uyumadım diyor
✓Hz.Ali 13 yaşında elini kaldırıp ben yanındayım diyor ve o el hiçbir şekilde inmiyor altı dolduruluyor
✓Sevr =ihtilal=devrim=inkılap oraya devrim dağı deniliyor
✓Peygamber efendimiz tedbir tevekkül dengesini çok iyi kuruyor
*Esbaba tevessül=sebeplere riayet
*ALLAH a tevekkül= ben yaptım sonuç Rabbime ait
✓Devrim dağı nin ser levhası = لا تحزن إن الله معنا.
Sevr mağarası inkılabın merkezî teslimiyetin en güzel örneği
✓Namazla zekâtın arasını ayıran İslamla bağı kalmamıştır.
✓Zatunnikateyn çift kuşak demek Esma binti Ebubekir in sıfatı
✓Hicret edildiği zaman Mekke ye dönüp Ey Mekke sen bütün şehirlerden daha sevimlisin bana ama geri dönecem diyip ümitsizliğe yer olmadığını gösteriyor
✓Ümit olmazsa iman olmaz
✓Ümit imanın azığıdır
✓Ye's şeytan ve küfrün azığıdır
✓Resulullah in ilk sancaktari büreyde ranh tır
الإنتظار أشد من النار. Beklemek ateşten daha şiddetli ✓
Herkes İçin SiYER
Muhammed Emin Yıldırım
Bekir Develi
2 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 19 days
Text
Tumblr media
1- Teğmenlerin sicilini bozmaya tevessül edenler sakın unutmayın: DEVRAN DÖNECEK, bu millet sizin sicilinizi bozacak!
2- Teğmenler sakın unutmayın: DEVRAN DÖNECEK, bu soruşturma sizin madalyanız olacak.
3- Vatandaşlar sakın unutmayın: ERDOĞAN MAHSUS YAPIYOR. Asgari ücret hala 17.002 TL. Emekli maaşı 12.500 TL. Öğrenciler barınacak yurt bulamıyor. Çiftçilerin ürünleri tarlada kaldı.
5 notes · View notes
etaali · 1 month
Text
Tumblr media
✨Gelip karşımda oturdu, gülümseyip: "Gördün mü sonunda yüreğine yattım" dedi. Dilim tutuldu. Ben her zaman hazır cevap olmuştum, o bir dediğinde ben beşini cevap olarak vermiştim ona ama şimdi sanki dilsiz gibiydim.
✨Kendisi bu durumu açıkladı. Dedi ki: Meşhede gidip tevessül ettim ve dedim ki siz bana (evlilik için) evet demezseniz İmam Rıza sizi kalbimden çıkarsın, beynimden tamamen silip temizlesin, bir daha sizi hatırlamayayım. O sırada Mescidin kubbesi altında oturmuş hutbe dinliyordum ki birden hatip:
❣"Burası öyle bir yer ki hayrınıza olmayan bir şeyi hayrınıza çevirip size verebilirler" dedi.
✨Bu söz fikrimi değiştirdi ve Allah'a yalvardım ki seni benim için hayırlı etsin.
📚Gönül Hikayesi (Şehid Muhammed Huseyn Muhammedhani'nin eşi Mercan Durr-Ali'nin hatıralarından)🌹
3 notes · View notes
hatiragulzaman · 2 months
Text
Tumblr media
Allah resulü dövmeyi neden lanetledi?
İnsanların bu günaha tevessül etmemesi için lanetliyor. Bu 3 sebepten dolayıdır:
1. Tevhid akidesini hakim kılmak için. Allah’ın varlığına ve birliğine inanan insanlarla putperestleri, müşrikleri birbirinden ayırt etmek için lanetliyor. Çünkü o dönemde dövme uygulamak putperestlerin ve müşriklerin adetiydi.
2. ⁠ Fuhuş sektöründe çalışan kadınların sembolü olarak kullanılmıştır. İslam öncesi Arap toplumunda eski bir adetti.
3. ⁠Mısır’da bulunan m.ö bazı mumyalarda dövmeler görülmüştür. O dönemdeki dövmelerin amacı neydi? ⁠ Arkeologlar şöyle izah ediyor; Kötü ruhlu insanlardan korunmak için yapılmıştır. Eski Yunan’da fuhuş yapan kadınlar dövmeyi simge olarak kullanırlardı. Dövme adeti sadece Arap topluluğuna has bir gelenek değildi. Putperest kadınlar tapmış oldukları putların resimlerini vücutlarına yaptırırlardı. Hristiyanlar ise hac sembolü yaptırıyorlardı.
Dövmeler dini sembol, süslenme duygusunu tatmin amaçlı da kullanılıyordu. Mısır’a gelen İngiliz askerleri dövme ile alakalı hiç bir bilgileri yoktu. Ama Mısır’da bu adeti görüyor ve onlar da amaç değiştirerek süslenme adına yapıyorlar.
- Yahudiler levililerde de ölüler için bedeninizi açmayacaksınız dövme yaptırmayacaksınız diye ayet vardır. O ayetin şerhinde deniliyor ki bu bir putperest adetidir.
Günümüzde bu adet süslenme amaçlı yapılıyor. Dövmeler ikiye ayrılıyor. Daimi dövme ve geçici dövme. Vücuda zarar veren bu dövme ister daimi olsun ister geçici olsun katiyen caiz değildir.
2 notes · View notes
yakazakalb · 1 year
Text
"İnsan hayrından emin olmadığı hiçbir şeye tevessül etmemelidir."
11 notes · View notes
Text
Tumblr media
⭐⭐⭐⭐⭐
Bir zamanlar, Belh’te büyük bir kıtlık meydana gelmişti. Öyle ki, açlıktan bütün halk tam bir fâciânın eşiğine gelmişti. Çektikleri dert ve ızdırabtan dolayı kalpler yorgun düşmüş, sıkıntı ve yokluk yüzünden sîmâlara hüzün çökmüştü. Gönüllerden taşan sessiz feryatlar, duâlar hâlinde gökyüzüne yükselmekte, akıttığı kanlı yaşlarla gözler toprağı sulamaktaydı.
Lâkin ne tuhaftır ki, çarşıda, ahâlînin bütün bu kederli hâline bir nebze bile aldırış etmeden dolaşan, yüzünde güller açmış, neşeli meczup bir köle vardı. Onun bu davranışına bir mânâ veremeyen yerli halk, başına toplanarak biraz şaşkın, biraz da kızgın bir üslûb ile o köleye hitâben:
-Bütün insanlar mahzun iken, sen bu derece şen şakrak olmaya utanmıyor musun? Niçin bu kadar gülüyorsun?” diye sordular.
O meczup köle, kendisine yöneltilen bu suâle, yine mütebessim bir çehre ile şu mukabelede bulundu:
-Ben hiç dert ve kasâvet çekmiyorum. Zira bir köyü ve çiftliği bulunan bir ağanın kölesiyim. Onun güven dolu idâresi altında huzurla yaşamaktayım. Onun gücü, benim gönlümdeki meşgûliyeti ve derdi ortadan kaldırmıştır.
Bu manzaraya şâhit olanlar arasında Şakîk-i Belhî de bulunuyordu.
O kölenin vermiş olduğu cevâbı duyduğunda, hikmet dolu bu ifâde karşısında birdenbire sarsıldı, tevekkül ve teslîmiyet ufkunda, daha kat etmesi gereken ne kadar da çok mesafe olduğunun idrâki içerisinde derin düşüncelere daldı.
Bir müddet sonra da dilinden dökülen şu cümleler gönlüne tercüman oldu:
-Yâ İlâhî, Sen ne kadar yücesin!
Şu köle, bütün kâinâta nisbetle iğne ucu kadar bile olmayan bir köye sahip olan, kendisini himâye edecek efendisi olduğu için bu kadar neş’elidir.
Ey Rabbim! Sen ki, Mâlikü’l-Mülkʼsün, mülkün yegâne ve gerçek sahibisin, rızkımızı vereceğini de tekeffül etmişsin.
Buna rağmen şu bizim kalbimizi bu kadar çok dert ve ıztırap içinde bırakan gafletimiz neyin nesidir?
Rivâyete göre,
işte bu hâdise neticesinde Şakîk-i Belhî Hazretleri, dünyevî endişeleri bir kenara bırakarak kendini tamamen Hakk’ın yoluna verdi. O günden sonra esbâba tevessül edip, yani sebeplere sarılarak rızkını kazanmaya çalıştı.
Rızık endişesini, hiçbir zaman kalbinin ucundan bile geçirmedi.
Ömrünün sonuna kadar huzur içinde yaşadı.
O var...💜
____________°🌺💞🌸°______________
🎀
17 notes · View notes
teneres · 2 years
Text
Tumblr media
Muhakkik Şeyh Aliyyu'l-Kârî el-Hanefi'de kimi Hanefi imamlarından nakilde bulunarak şöyle demiştir;
"Onlara lanet edilmesinin sebebi, ya onların yüceltmek için Peygamberlerinin kabirlerine doğru secde etmeleridir ki, bu ise apaçık bir şirktir; ya da onların Yüce Allah için namaz kılmayı peygamberlerin defnedildikleri yerde yapmaları ve onların kabirleri üzerinde secde edip namaz kılarken kabirlerine yönelmeleridir. Böylelikle onlar Yüce Allah'a ibadet ederken peygamberleri yüceltmede aşırıya gitmiş oluyorlardı. İşte gizli şirk denilen şey budur. Çünkü bunda, Allah'ın izin vermediği bir şekilde, herhangi bir yaratığa tazim vardır. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bunu, ümmetine ya Yahudi adetlerine benzediğinden, yahut ta gizli şirk ihtiva ettiğinden dolayı yasaklamıştır. Nitekim şerh yapan bazı büyük âlimlerimiz de böyle demişlerdir. Bir rivayette gelen 'onların yaptıklarının benzerini yapmaktan sakındırıyordu' ifadesi de bunu desteklemektedir."
|| Mirkatu'l-Mefâtih Şerhu Mişkâti'l-Mesabih (1/456)
2 notes · View notes
fikret-i · 11 months
Text
Tumblr media
Sedir ağacımızı diktik. 4 adet diktim hem de. Her bir ağaç 60 kişiye oksijen verecek. 320 kişi eder. Bunlar yaşadıkça çarpı yeni gelen nesiller.... ohooo sevaplara bak maşallah. Sadaka-i cariye bu kadar kolay. Allah sevap yazmak için basit sebepleri dahi vesile kılıyor. Biz ise basit sebeplere, ulvi ibadetlere, günahlardan içtinap edişlere tevessül dahi etmiyoruz.
59 notes · View notes
muslumanincenneti · 8 months
Text
Tumblr media
EMR-İ Bİ'L-MA'RUF VE NEHY-İ ANİ'L-MÜNKER
 
Târık İbnu Şihâb anlatıyor: "Bayram hutbesini okuma işini namazdan öne alanın ilki Mervan'dır. O, bu işe tevessül edince cemaatten birisi ayağa kalkarak: "Yanlış iş yapıyorsun, namazın hutbeden önce kılınması gerekir" dedi. Mervan: "Artık o usül terkedildi" diyerek devam etmek istedi. Ebu Saîdu'l-Hudrî ortaya atılarak: "Bu adam, üzerine düşen vazifesini yaptı. Zira ben Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in şöyle söylediğini işittim: "Sizden kim (sünnetimize uymayan) bir münker görürse (seyirci kalmayıp) onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse lisanıyla düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu kadarı imanın en zayıf mertebesidir."
 
Melâhim 17, (4340); Müslim, İman 78 (49); Ebu Dâvud; Salâtu'l-İydeyn 248 (1140); Tirmizî, Fiten 11 (2173); Nesâî, 17 (8, 111); İbnu Mâce, Fiten 20, (4013)
 
Tirmizî'nin rivayetinde şöyle denir: "Bir adam kalkarak ey Mervan sünnete muhalefet ettin..." dedi.
 
Ebu Dâvud şu ziyadeyi kaydeder: Sen bayram gününde minberi (musallaya) çıkardın. Halbuki daha önce bayramda minber çıkarılmazdı. Bir de hutbeyi namazda öne aldın."
 
Nevevî rivayetinde bu açıklamalar yok, sadece Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in sözleri var.
#yanlış #yasak #iyilik #emir #sünnet #doğru #yol #hadis #günlükhadis #buhari #muslim #peygamber #islam #hadisler #hadiskitabı #kütübisitte #nesai #tirmizi #ebudavud #ibnmace #muhammed #muhammet #sallallahualeyhivesellem
5 notes · View notes
ahgelgorbeniaskneyledi · 10 months
Text
Doç. Dr. Latif Tarbak'dan 10 maddelik mükemmel bir analiz...
1. Müslüman Bir Toplumu Çökertmek İstiyorsanız önce ev hanımlığını ve anneliği değersizleştirin ki evde ana kalmasın. Evde ana kalmayınca nesiller televizyonun ve internetin emzirip büyüttüğü ruhsuz, kimliksiz ve merhametsiz nesiller olarak yetişsin.
2. O toplumun babalarını borca, kredi kartı batağına, geçim derdine, işsizliğe ve açlığa mahkûm edin ki ne eşlerine, ne evlatlarına, ne de ailelerine ayıracak vakitleri kalsın. Taksit ödemekten, kirayı denkleştirme derdinden, çocuklarının okul masraflarını düşünmekten başka bir şey düşünmeye mecalleri kalmasın…
3. Evliliği pahalılaştırıp, nikâhsız birlikteliği ucuzlatın ki genç nesiller haram yollara tevessül etsin. Zinayı kolaylaştırıp evliliği zorlaştırın ki nesiller, flörtün, ahlaksızlığın pençesinde eriyip gitsin. Aile politikalarıyla, nafaka kanunlarıyla, pozitif ayrımcılıkla aileye darbe üstüne darbe indirin ki toplumun çekirdeği çürüyüp gitsin…
4. Helal lokmayı ve helal kazancı zorlaştırın ki midelere giren haram lokmalarla o toplumun kimliğini, özünü, ruh kökünü ve karakterini değiştirebilesiniz. Faizli esnaf kredileriyle, evlilik ve düğün kredileriyle, BESLER’le, piyangoyla, promosyonlarla bir şekilde herkesi faize ve harama bulaştırın, hiç olmazsa faizin tozuna bulaştırın ki o toplum Allah’ın yardımını ve muhafazasını kaybetsin. Midelere giren haram lokmalar, duaların ve ibadetlerin kabul olunmasına engel olsun.
5. O toplumun âlimlerini, hocalarını, imamlarını itibarsızlaştırın ki toplumu derleyip toparlayacak, onlara rehberlik edecek, istikamet belirleyecek olan âlimlere güven kalmasın. Onları kendi aralarında birbirine düşürün, halkın önünde tartıştırın, her birine farklı bir şey söyletin ki halkın nazarında itibarları zedelensin. İmamları ve hocaları komedi filmlerinin ve fıkraların başkarakteri haline getirip gözden düşürün ki kriz anlarında rehberlik yapıp safları tahkim edecek kimse kalmasın. Cemaatleri, dernekleri, tarikatları asli vazifelerinden uzaklaştırıp ihale kovalama ve kadro yerleştirme derdine düşürün, onlarla ilgili kafalarda soru işaretleri ve korkular üretin ki toplumu irşad edecek kimse kalmasın.
6. Öğretmenleri itibarsızlaştırın ki öğrencileri bile onları ciddiye almasın ve onların üzerinde hiçbir yaptırımları kalmasın. Velilerin fırçaladığı, talebesinin hakaret ettiği, yöneticisinin kıymet vermediği sıradan memurlara dönüşsünler. Sonunda ne bir nesil yetiştirebilecek heyecanları, ne toplumu ıslah edebilecek aşkları, ne de zorluklarla başa çıkabilecek azimleri kalsın.
7. O toplumu dizilerden, yarışma programlarından, yemek, evlilik ve magazin programlarından başlarını kaldıramayacak hale getirin ki gerçek hayatla bağları kopsun. Diziler vesilesiyle ahlaksızlığı yasak aşk, zinayı seviyeli birliktelik, adatmayı sıradan bir iş olarak gösterin ki toplumun temelleri sarsılsın.
8. Müslüman siyasetçilere güveni sarsın ki Müslümanlar ve İslami siyaset, toplumun nazarında bir umut ve bir alternatif olmaktan çıksın. Siyasi söylemi her daim İslami söylemin üstünde tutun ki hedefler, idealler ve yola niçin çıkıldığı zamanla unutulsun. Siyasi farklılıkları İslami birlikteliklerin önüne geçirin ki gerektiğinde toplumu tek saf haline getirecek hiçbir şey kalmasın.
9. Peygamberi dini alanın dışına itin ki halkın İslami yaşamında yegâne örnek ortadan kalksın. Sürekli bize Kur’an yeter deyin ki Peygamberin sözünün yerine kendi aklınızı koyup toplumu istediğiniz gibi yönlendirebilesiniz ve Kitap’ı kafanıza göre yorumlayabilesiniz. Geleneği, geçmiş birikimi itibarsızlaştırın ki o toplumun geleceğini de yok edebilesiniz. Bidatleri ve hurafeleri yaygınlaştırın ki hakikati perdeleyebilesiniz.
10. Özellikle sakallıların, başörtülülerin, namazlıların yalan söylemesini, iftira atmasını, haksızlık yapmasını, kul hakkına girmesini, sözünde durmamasını, borcunu ödememesini harama bulaşmasını, kirlenmesini örselenmesini ve yıpranmasını sağlayın ki toplumun Müslüman kimliğe zerrece güveni kalmasın.
6 notes · View notes
yalnzardc · 1 year
Text
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۜ وَمَا تُقَدِّمُوا لِاَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Bakara sr. 110. Ayet
Safvetüt Tefasir: İslamın iki esası olan namazı güzelce kalmaya ve zekatı vermeye devam ediniz. Bedenî ve mali ibadetlerle Allah'a yaklaşınız. ister farz olsun, ister nafile olsun namaz, sadaka veya amel-i sâlih gibi hayırlardan hangisi ile Allah'a yaklaşırsanız, sevabını O'nun katında bulursunuz. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı gözetmekte ve görmektedir. Kıyamet gününde ona göre size ceza veya mükâfat verecektir.
Celaleyn T : Namazı dosdoğru kılın, zekâtı da verin, nefisleriniz için hayırdan, Tâattan, sıla-i rahim ve sadaka gibi her ne gönderdiyseniz, onun sevabını Allah katında bulacaksınız. Şüphe yok ki, Allah işlediğiniz şeyleri tamamiyle görücüdür. Sonra onların karşılığını size verecektir.
Taberi T : Namazı kılın, zekâtı verin: Ölçülerine riâyet ederek ve farzlarını yerine getirerek namazı kılın. Malınızın zekâtını da, gönül hoşluğuyla ödeyin. Kendiniz için yapıp gönderdiğiniz her hayrı, Allah katında bulacaksınız: Her ne yararlı iş yapıp âhiretiniz için azık olarak önceden gönderirseniz, onu Allah katında bulursunuz. Allah yaptıklarınızı görür: Bu hem bir vaad, hem bir tehdittir. O, kullarının bütün yaptıklarını görür. Kullar, O'na ita- atte bulunmak için gayret göstersinler; O'na karşı gelmekten de sakınsınlar.
Beydavi T : Namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin. Kendiniz için önden ne hayır gönderirseniz, onu Allah katında bulursunuz. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı görmektedir.
(Namazı kılın, zekâtı verin) "u'fu"ya ma’tûftur, sanki onlara sabretmelerini, güzel ahlâk göstermelerini ve ibâdet ve iyilik ederek Allah'a sığınmalarını buyurmuştur. (Kendiniz için önden ne hayır gönderirseniz) namaz ve sadaka gibi, akdeme'den gelerek tukdimu şeklinde de okunmuştur,
"onu Allah katında bulursunuz” yani sevabını demektir.
"Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı görmektedir” onun yanında amel zâyi olmaz. Ye ile (yamelun) da okunmuştur ki, o zaman tehdit olur.
Ömer Nasuhi Bilmen T : (Ve) Ey Müslümanlar!.. Siz düşmanlarınıza karşı afv ve bağışlama ile muamelede bulunacağınız gibi (namazı) da erkânı ve adabına uyarak (dosdoğru kılın) üzerinize düşen (zekâtı da) ehil olanlara (verin.) Fakirlere merhamet gösterin. (Nefisleriniz için) kendi faydalarınız maksadıyla (evvelce) namaz, zekât gibi (hayırdan her ne gönderirseniz) hayatta iken bunları Allah rızası için yapmış bulunursanız (onu) böyle takdim ettiğiniz ibadet ve itaatın sevabını (Allah katında bulursunuz.) Yarın ahiret âleminden bunun mükafatına kavuşursunuz. Evet: (Şüphe yok ki Allah Teâlâ işlediğiniz şeyleri tamamiyle görücüdür.) Onun katında hiç bir âmel meçhul kalmaz, zâyi olmaz. Binaenaleyh siz de düşmanlarınızın kafirce tavsiyelerine bakmayın, güzel güzel amellerde bulununuz ki, mükâfatını göresiniz.
§ Gerçekten bir takım dinsiz, yabancı unsurlar: İslamiyetin sönmesi için bin türlü çarelere baş vururlar, bin türla hilelere tevessül ederler, İslâmî fikirleri bozmak için bir çok yanlış, tahripkâr tavsiyelerde bulunurlar, ahlâkî fazileti din kuvvetini sarsacak şeyleri bir medeniyet icabı, bir ilerleme ve aydınlanma vesilesi imiş gibi masum halka telkinden geri durmazlar. İbadetler ve itaatler hakkında uzun dillilikte bulunmadan çekinmezler. Artık müslümanlar için lâzımdır ki, dost ile düşmanlarını tanısınlar, İslâm dininin bütün kutsi, son derece faydalı emirlerine, yasaklarına hakkıyla riayet ederek ebedi saadete, mikafata nail olsunlar.
İbn Kesîr T : "Namazı kılın, zekatı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ı katında bulacaksınız." Allah Teâlâ bu ayetle müminleri kendilerine faydası dokunacak şeylerle meşgul olmaya teşvik etmektedir. Namaz kılmanın ve zekat vermenin mükâfatının kıyamet günü onlara döneceğini haber vermektedir. Nihayet Allah Teâlâ onları hem dünyada hem de kıyamet gününde muzaffer kılsın. Bundan dolayı Allah (Celle Celalühü) şöyle buyuruyor: "Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür" yani Allah (Celle Celalühü) amel yapan hiçbir kimsenin amelinden gafil değildir. Bu amel ister hayır olsun ister şer olsun, onu asla zayi etmez. Hiç şüphesiz o herkese amelinin karşılığını verecektir.
İbn Cerir "Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınız noksansız görür" ayeti hakkında şöyle demiştir: Bu, Allah tarafından hitap etmiş olduğu müminlere bir haberdir. Onlara hayır ve şer namına gizli açık her ne yaparlarsa, onu noksansız bir şekilde gördüğünü haber vermektedir. Hiçbir iş Ona gizli kalmaz. İyiliğe güzel, kötülüğe de kötü bir şekilde karşılık verir. Bu cümle her ne kadar haber şeklinde ortaya konmuşsa da bunda vaat ve tehdit, emir ve yasak söz konusudur. Şöyle ki onlara yapmış oldukları her şeyi gördüğünü bildirmekle O'na kulluk noktasında ciddi davranmalarını temin etmiştir. Zira onlar için yapmış oldukları ameller Allah katında kendileri için saklanmaktatır ve bunlara göre karşılık göreceklerdir. Nitekim Allah (Celle Celalühü) şöyle buyurmaktadır: "Önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız" bunu masiyetten sakınmaları için dermiştir.
Ruhul Beyan T : Namazı kılın, zekâtı verin. Bu, bir önceki âyette geçen ”affedin" emrine atfedilmiştir. Adeta Allah, burada mü’minlere sabrı, Yehudilere muhalefeti, ibadet ve iyilikle Allah'a sığınarak sonucu beklemelerini emrediyor gibidir. Burada asıl amaç, farzları, vacipleri ve nafileleri yerine getirerek Allah'a itaate devamı teşviktir. Bu anlamı, âyetin: Kendiniz için önceden gönderdiğiniz her hayrı... şeklindeki bölümünden anlıyoruz. Ayette yer alan ”hayır" kelimesi, iyi olan tüm amelleri içerir. Ancak burada yüce Allah'ın bu ameller arasından yalnızca namaz kılmayı ve zekât vermeyi zikretmesi, bu iki ibadetin öneminin büyüklüğü ve Allah katındaki değeri bakımındandır. Çünkü namaz, beden ile yapılan bir ibadettir ve bu ibadete bütün organlar katılmakta ve ayrı ayrı her organla Allah'a şükredilmektedir. Zekât ise zenginler için bir şükür vasıtası olan malî bir ibadettir. Çünkü Allah, bu kimselere lütuf ve ikramda bulunarak huzurlu bir hayat ve birçok güzel işleri başarma, imkânı vermiştir.
Allah katında bulacaksınız. Kendiniz için, hayattayken namaz, sadaka ve daha başka iyiliklerden neyi gönderdiyseniz, onun sevap ve mükâfatını Allah katında bulacaksınız. Dünyadayken iyilik olarak verdiğiniz bir tek meyvenin veya lokmanın karşılığını, orada Ulıud dağı büyüklüğünde bulacaksınız.
"Önceden gönderdiğiniz" ifadesi Allah'ın mükelleflere dünyada nimet ve ikram olarak verdiği şeyleri ahiret için önceden gönderip hazırlık yapmaya işarettir. Nitekim bir eserde şöyle denilmiştir: ”Kul ölünce, halk: 'Geriye ne bıraktı?', melekler de: ”Önceden ne gönderdi?" diye sorarlar." Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızı çok iyi görür. Az veya çok, yapılan hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. Burada yapılan iş, yani amelin hayır ve şerle kayıtlanmamış olması, bunun hem teşviki, nemde korkutmayı içerme-s indendir. Hayrın çoğuna mükâfat verildiği gibi, azına da verilmesi açısından teşvik; kötülüğün çoğuna ceza verildiği gibi, azına da verilmesi ise korkutmayı içerir. Çünkü Allah katında, yapılan hiçbir şey kaybolmaz.
Ölümünden önce sâlih bir amel gönder. İyi işler yap. Çünkü ölümsüzlük yolu tıkalı.
Şüphesiz insan ölünce ameli kesilir. Ancak şu üç şeyden birini yapmışsa ecir ve sevabı devam eder:
Birincisi: İnsanın malıyla yapmış olduğu hayır hizmetleri. Meselâ mescidler, köprüler, nöbet kuleleri, vakıflar bırakmak ve diğer hayır işleri. Nitekim Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ”İnsan ölünce, üç kişi dışındakilerin ameli kesilir" hadisinde işaret ettiği ”sadaka-i cariye" buna işaret etmektedir.
İkincisi: Üstün bir aklın ürünü olan ilim gibi, insanların yararlanacağı şeyler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ”Kendisinden yararlanılan ilim" sözüyle işaret ettiği şey budur. Bu söz geneldir ve yazarak geride bıraktığı eserleri, şer'î ilimleri ve bunların metodlarını öğretmesi gibi konuları içerir. ”Yararlı ilim" sınırlamasıyla yararsız ilimler dışarda bırakılmış oluyor. Çünkü başkalarının da faydalanması gereken ilmi öğretmeyen kimse için bir mükâfat olmayacağı gibi, yararsız ilmin de faydası yoktur.
Üçüncüsü: Kişinin kendisinden olan çocukları. Nitekim hadiste: ”Kendisi için duâ edecek sâlih bir çocuk" ifadesi bu gerçeği vurguluyor. Hadiste, ”Çocuk" kelimesi ”Sâlih" kelimesiyle kayıtlanmıştır. Çünkü sâlih olmayan çocuk dolayısıyla bir ecir kazanılmaz. Ancak, çocuk sahibi olmaktaki niyeti iyi ise, çocuğunun günahı dolayısıyla babaya bir sorumluluk yüklenmez. Hadiste ”duâ" dan söz edilmesi, bir kayıtlama değil, aksine çocuğu babasına duâ etmeye teşviktir. Çocuk babası için duâ etsin veya etmesin, iyi amel işleyen birisi olması halinde işlediği amelin sevaplarından babasına da yazılır. Bir kimsenin diktiği ağacın meyvesinden yiyenlerin, o adama duâ etsin veya etmesin, yaptığı bu hayırdan dolayı mükâfatını alacak olması gibi... Bu durum anne için de geçerlidir.
Eğer Hazret-i Peygamber'in bu hadisiyle, ”Kim güzel bir çığır açarsa, bunun ve bununla amel edenlerin ecri, kıyamete dek kendisinindir" ve ”Kim ölürse, ameli kapanır. Ancak Alalı yolunda nöbet tutan kimse müstesna. Çünkü onun ameli kıyamete dek artar" hadisleri arasını nasıl cemetmek gerektiğini soranlara şöyle cevap veririz: Açılan çığır, yararlanılan ilimle aynı kategoridedir. Nöbet tutan kimse ile ilgili hadis ise, Allah yolunda nöbet tutan kimsenin hayattayken gönderdiği amelin sevabının, kıyamete kadar artacağı anlamına gelir. Fakat ilk hadiste sözü edilen üç kişiyle ilgili durum, vefatlarından sonra meydana gelen amelleriyle ilgilidir. Çünkü bunların amelleri kesilmez. Çünkü sonradan yapılan amellerin sebebi bu ilk kimselerdir. Dolayısıyla bundan doğacak olan sevap da kendilerine ulaşacaktır.
11 notes · View notes
hattabi · 2 years
Text
Şüphe Olarak Zikredilen Bir Rivâyetin Sıhhati ve Dalalet Ettiği Anlamı
Tumblr media
Bismillah.
Öncelikle rivâyet İbn Mes’ud değil, İbn Ömer'den (radiyallahu anhum) gelmektedir. Rivâyetin sıhhati ve dalalet ettiği anlamı açıklayacak olursak:
قال حدثنا أبو نعيم قال حدثنا سفيان عن أبي إسحاق عن عبد الرحمن بن سعد قال: خدرت رجل ابن عمر فقال له رجل: اذكر أحب الناس إليك فقال: يا محمد.
Bize Ebû Nuaym haber verdi, dedi ki: Bize Sufyân, Ebû İshâk'tan, o Abdurrahman bin Sâd'dan haber verdi, dedi ki: "İbn Ömer'in ayağı uyuştu, bir adam ona dedi ki: "İnsanlardan sana en sevimli gelenin ismini zikret" Bunun üzerine İbn Ömer: "Ya Muhammed" dedi.
Bu eseri İbnu'l-Ca'd, Musned, no; 2539'da Zuheyr ibn Muâviye - Ebî İshâk es-Sebi'î - Abdurrahman ibn Sa'd tarîkiyle nakletmiş, İbnu's-Sunnî, Amelu'l-Yevme ve'l-Leyl, no; 172'de Ahmed ibn el-Hasen es-Sûfî yoluyla İbnu'l-Ca'd'dan rivâyet etmiştir. Yine el-Mizzî, Tehzîbu'l-Kemâl, 17/143'de bu rivâyet yoluyla nakletmiştir. Yine İbrâhîm el-Harbî, Ğarîbu'l-Hadîs, 2/674'de Ahmed ibn Yûnus - Zuheyr ibn Muâviye tarîkiyle rivâyet etmiştir.
el-Buhârî, Edebu'l-Mufred, no; 964'de, İbn Sa'd, et-Tabakâtu'l-Kubrâ, 4/154'de Ebû Nuaym - Sufyân es-Sevrî - Ebû İshâk es-Sebi'î - Abdurrahman ibn Sa'd tarîkiyle rivâyet etmişlerdir.
Abdurrahman ibn Sa'd hakkında mu'teber bir ta'dîl ve tevsîk gelmemiştir. el-Buhârî, et-Târîhu'l-Kebîr, 5/287 no; 931'de, İbn Ebî Hâtim er-Râzî, el-Cerh ve't-Ta'dîl, 5/237 no; 1122'de zikretmişler ancak herhangi bir cerh ya da ta'dîle yer vermemişlerdir. İbn Hibbân ise adeti olduğu üzere es-Sikât isimli eserinde zikretmiştir. İbn Hibbân, hakkında cerh bilmediği râvîleri es-Sikât isimli eserinde zikretmektedir ki, gerek muhaddislerin meçhûl dediği gerekse de hakkında cerh ve ta'dîl sâbit olmayan râvîleri bu metotla tevsîk etmiştir. Buna ise i'tibâr edilmez.
Abbâs ed-Dûrî rahimehullah dedi ki: "Yahyâ ibn Maîn'in şöyle dediğini işittim: "İbn Umer'in ayağı uyuşmuş idi..." şeklinde rivâyet edilen hadîs, bu Ebî İshâk - Abdurrahman ibn Sa'd yoluyla gelmiştir." Yahyâ ibn Maîn'e denildi ki: "Abdurrahman ibn Sa'd kimdir?" Dedi ki: "Bilmiyorum." | Târîhu İbn Maîn, 4/24 no; 2923.
Özetle bu râvînin hâli meçhûldür.
Eserin ana râvîsi olan Ebî İshâk es-Sebî'î zâtı itibariyle sika bir imâmdır. Ancak tedlîs ile vasfedilmiş ve ömrünün sonunda ihtilâta uğramıştır. Bu eserin rivâyetinde de ıdtırabta bulunmuştur ve rivâyeti عنعن olarak rivâyet etmiştir. Tedlîs yapan birinin عنعن ile rivâyet ettiği eserin de sıhhate etkisi olduğu hadis usulünde meşhur bir kaidedir.
İbnu's-Sunnî, Amelu'l-Yevme ve'l-Leyl, no: 168'de eseri Ebî İshâk es-Sebî'î - Ebî Saîd [diğer nüshada: Ebî Şu'be] şeklinde rivâyet etmiştir. Ebû Ahmed el-Hâkim, el-Esâmî ve'l-Kunâ, 4/110'da Ebî İshâk es-Sebî'î - Ebû Sa'd şeklinde rivâyet etmiştir. Yine İbnu's-Sunnî, Amelu'l-Yevme ve'l-Leyl, no: 170'de Ebû İshâk es-Sebî'î - el-Heysem ibn Haneş şeklinde rivâyet etmiştir.
Ebî Saîd veya Ebî Şu'be ya da Ebû Sa'd'ın kim oldukları husûsunda bir bilgi mevcût değildir. el-Heysem ibn Haneş hakkında ise mu'teber bir cerh ve ta'dîl sâbit olmamıştır. el-Buhârî, et-Târîhu'l-Kebîr, 8/213'de ve İbn Ebî Hâtim er-Râzî, el-Cerh ve't-Ta'dîl, 9/79'da zikretmişler ancak herhangi bir cerh ve ta'dîle yer vermemişlerdir. Bu râvîlerin hâlleri de meçhûldür.
İbnu's-Sunnî, Amelu'l-Yevme ve'l-Leyl, no: 169'da Mücâhid - İbn Abbâs radıyallahu anhuma yoluyla benzer bir rivâyet nakletmiştir. Ancak isnâdında Ğıyâs ibn İbrâhîm isminde hadîs uydurmakla ve yalancılık ile ithâm edilen bir râvî vardır.
| Bk. el-Ukaylî, ed-Duafâ, 3/441; İbn Adiyy, el-Kâmil Fî'd-Duafâ, 7/113.
Bu rivâyetlerin ifâde ettiği anlamın tevessül ve istiğâse ile uzaktan ve yakından hiçbir alakası yoktur. Ayağı uyuşan kimsenin sevdiği bir kimseyi anması ne tevessül ne de istiğâse değildir. Sevdiği kişiyi anınca kalbin daha hızlı çarparak kan dolaşımının hızlanması neticesinde uyuşukluğun geçmesi şeklinde bilimsel/tıbbî olarak da açıklanabilir olan bu uygulama Cahiliyye döneminde de tecrübe edilerek bilinen ve sıkça uygulanan bir yöntemdir.
el-Kalakşendî şöyle demiştir: "Derler ki: 'Kişinin ayağı uyuşunca en çok sevdiği insanı zikrettiğinde uyuşukluğu gider.'" Daha sonra da buna dâir şiirler zikretmiştir.
| Subhu'l-A'şâ, 1/463.
Bu şiirlere konu olmuş ve yaygın olan bir yöntem ve uygulamadır.
| Bk. en-Nuveyrî, Nihâyetu'l-Ereb Fî Funûni'l-Edeb, 3/125; İbn Tabâtabâ el-Alevî, Iyâru'ş-Şi'r, sy. 57; İbn Saîd el-Endülüsî, Neşvetu't-Tarab Fî Târîhi Câhiliyyeti'l-Arab, sy. 788.
Tumblr media
Bu nidâ (يا) , Arapça'da hem de Türkçe'de, sevdiği veya nefret ettiği, dostunu veya düşmanını, yakında veya uzakta olanı, ölü veya diri kimseyi hatta bazı cemâdâtı [cansız varlıkları] o an zihinde canlandırmak [istihdâr] için kullanılan nidâ edâtıdır. Teşehhüd duâsında yer alan "es-Selâmu aleyke eyyuhâ'n-nebiyyu/Sana selâm olsun ey Nebi" bunun basît, ma'rûf ve meşhûr bir örneğidir. Bu nidâ edâtı, günlük konuşmalarda da edebî metinlerde de sıkça isti'mâl edilmektedir. Bunun bir şüphe olarak dile getirilmesi kişinin cehâletinin ve anlayış kıtlığının bir göstergesidir.
İbn Umer'in "Ey Muhammed" sözünü tevessül ve istiğâseye delîl olarak zikreden cenaha şunu söylemek lazım:
Urve ibn ez-Zubeyr rahimehullah dedi ki: "Museyleme Günü [Yemâme Savaşı] Müslümanların şiârı: "يا أصحاب سورة البقرة / Ey Bakara Sûresi Ashâbı!" idi."
| İbn Ebî Şeybe, Musannef, no; 33571'de Vekî - Hişâm ibn Urve tarîkiyle rivâyet etmiştir. İsnâdı sahîhtir.
Acaba burada yer alan nidâ edâtı tevessül ve istiğâse için delîl alınacak ise Müslümanlar "Ey Bakara Sûresi Ashâbı" demekle kiminle tevessül ve istiğâse de bulunuyorlardı??
Dolayısıyla bu rivâyetin Allâh'tan başkasına dua edip ihtiyacını gidermesi için zikredilmesi caiz değildir.
Elhamdulillah ve'sselatu ala rasulillah.
15 notes · View notes