#tarihtebugün
Explore tagged Tumblr posts
dostosevdalisi · 2 years ago
Text
İstanbul 🤍
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
6 notes · View notes
mervetarihte2023 · 6 months ago
Text
youtube
0 notes
kasimpasali-omer · 5 months ago
Text
Cebinden 1$ Çıkmadı, Vücudundan 30 Kurşun Çıktı Şehid Ömer Halis Demir'in.. 30 Kurşunla Ölümü Öldüren Yiğit Adam Mekânın Cennet Olsun 🇹🇷
.
.
.
.
.
.
#ömerhalisdemir
#15temmuzdestanı
#15temmuzşehitleri
#15temmuzşehitlerköprüsü
#15temmuz #gündem
#tarihtebugün #türkiye
#unutma #unutturma
#unutmayacağız
#süleymansoylu
#unutmatürkiye
#birilerivar
#filistin #darbe
#necipfazılkısakürek daha az
42 notes · View notes
aynodndr · 2 years ago
Text
Tumblr media
#TarihteBugün
#28Şubat
28 Şubat: #FetullahGülen'in başörtüsüne 'furuattır' dediği gündür.
28 Şubat: Muhafazakârlığın PKK'dan daha tehlikeli görüldüğü gündür.
28 Şubat: Başörtülü bir hanımın tekmelenerek çocuğunun düşürüldüğü gündür.
28 Şubat: Başörtülü genç kızların 'Ya insan gibi giyinin yada sınıfı terk edin!' tehditlerine mâruz kalıp sınıftan yaka paça atıldığı gündür.
28 Şubat: Bir subayın başörtülü hanımını askerî lojmana sokmak için arabanın arkasında başörtüsünü örterek gizlediği gündür.
28 Şubat: Dönemin Cumhurbaşkanı #SüleymanDemirel'in 'Başörtülüler çok istiyorlarsa Suudi Arabistan'a gitsinler' dediği gündür.
28 Şubat: Anadolu sermayesinin siyonist-emperyalist sermayeye karşı ayaklanmasının engellendiği gündür.
28 Şubat: İmam Hatiplerin kapılarına zincir vurulduğu gündür.
28 Şubat: Üniversite kapılarında başörtülü kızların sürüklenerek başlarının açıldığı gündür.
28 Şubat: Okul birincisi olduğu halde diploma törenine başörtülü olduğu için alınmayan, kompozisyon yarışmasında birinci olduğu halde ödül törenine alınmayan genç kızların isyan ettiği gündür.
28 Şubat: #SalihMirzabeyoğlu'nun 17 yıl hücreye kapatıldığı gündür.
28 Şubat: Başörtülü annenin oğlunun yemin törenine alınmadığı gündür.
28 Şubat: Başörtülü genç kızların polis zoruyla, joblarla ite kaka üniversite kapılarından atıldığı gündür.
28 Şubat: Başörtülü genç kızların ikna odalarında psikolojik baskılara mâruz kaldığı gündür.
28 Şubat: Tesettürlülerin kamusal alanda insan sayılmadığı gündür.
28 Şubat: Sınava perukla giren genç kızların sınavlarının geçersiz sayıldığı gündür.
28 Şubat: Ecevit'in #MerveKavakçıyı meclisten kovduğu gündür!
28 Şubat: Rahmetli #Erbakan hocamızın #savunanadam olarak mahkeme salonunda boncuk boncuk terletildiği gündür.
Kısacası #28Şubat1997: #Müslüman bir ülkede, Müslümanca yaşamak isteyen insanlara açılan savaşın adıdır.
Bunlar bizim vatanımız da yaşandı Unutmadık! Unutmayacağız! Unutturmayacağız! #28ŞUBATLARBİNYILSÜRMEZ
4 notes · View notes
sade1-adam · 2 years ago
Text
Tumblr media
19 Aralık'da ne olmuştu?..
19-26 Aralık 1978’de Aleviler ve solculara yönelik Maraş Katliamı’nın açtığı yara hâlâ kanıyor.
Kontrgerillanın organize ettiği, ülkücü militanların tetikçilik yaptığı Maraş katliamı dosyası 68 faile hiç ulaşılamadan, yargılananlar da “Özal affı” ile serbest bırakılarak kapatıldı. Resmi rakamlara göre 150 kişinin öldüğü, 176 kişinin yaralandığı katliamın kurbanlarının çoğu Şeyh Adil Mezarlığı’na topluca defnedildi. “Derin Devlet’in ilk organize eylemi” olarak anılan katliam ile ilgili birçok soru ise 36 yıl sonra hâlâ yanıtsız.
Katliam provası
1978’in son aylarında Alevi yurttaşların yoğunlukla yaşadığı Malatya, Sivas, Erzincan ve Elazığ’da silahlı ve bombalı saldırılar sahneye konuldu.
Katliamın hazırlıklarını uzaktan izlemekle yetinen polis ve asker saldırılara son gününe kadar müdahil olamadı, her şey bittikten sonra sokaklardan ceset topladı. MİT’ten aldığı bilgilerle olaylara sol militanların yol açtığı açıklaması yapan İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı istifa etmek zorunda kaldı, yerine Hasan Fehmi Güneş atandı. Güneş de katliamın asker tarafından sıkıyönetim ilanını sağlamak amacıyla kullanıldığını ifade etti. Güneş, “Ben istihbarat örgütünün oradaki cinayetlere, oradaki katliama katkı yaptığını düşünüyorum. Engel olmayı bırakın, MİT bizzat katkı yaptı’��� dedi.
Başbakan Bülent Ecevit de aynı şekilde olayların sıkıyönetim ilan etmesini sağlamak üzere çıkartıldığını açıklarken, sorumlu olarak da “kontrgerilla’’yı işaret etti.
‘Cennet’ vaadiyle katliam
36 yıl önce bugün Maraş, CHP Pazarcık İlçe Başkanı Memiş Özdal’a bombalı paket gönderilmesi ve nüfus sayımı iddiasıyla Alevilere ait evlerin işaretlenmesi ile gergindi. Aleviler, devrimciler, solcular, POL-DER ile TÖB-DER’i hedef alan bir saldırının hazırlıklarının yapıldığı kulaktan kulağa fısıldanıyordu. Yaklaşan yılbaşı çekilişi bahane edilerek kente gelen 26 Milli Piyango satıcısı otellere yerleşmişti. Daha sonra sokaklarda görülen yabancılar arasında Bahçelievler katliamı sanıkları Ünal Osmanağaoğlu, Haluk Kırcı, Bünyamin Adanalı ve Ahmet Ercüment Gedikli’nin de oldukları iddia edildi.
19 Aralık günü “Güneş Ne Zaman Doğacak” isimli filmin Çiçek Sineması’nda gösterimi yapılırken kimine göre ses, kimine göre de etki gücü zayıf bir bomba patladı. Bombayı atanın daha sonra MHP Milletvekili seçilen Ökkeş Kenger’in (Şendiller) olduğuna ilişkin kuvvetli deliller ortaya çıktı ancak o gün “Bombayı komünistler attı’’ söylentisi fitili ateşledi.
Ardından TÖB-DER üyesi iki öğretmen Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu 21 Aralık’ta öldürüldü. Ertesi gün öğretmenler için cenaze töreninin yapılacağı caminin içinde ve çevresinde “Alevilerin cenaze namazı kılınamaz’’ tahrikleriyle yaklaşık 10 bin kişi toplandı. Bu arada “Komünistler cami yakacak’’ dedikoduları da kentte yayıldı. 23 Aralık günü, Belediye hoparlörlerinden yayılan yalanlar, camilerde verilen vaazlar gerginliği daha da tırmandırdı. “Bir Aleviyi öldürenin mükafatı cennettir” vaadiyle azdırılan topluluk, üzerlerine kırmızı işaret konulan evlere saldırdı, sokaklarda insan avına çıktı.
Hatırlamak istemiyorlar
Dövülen, kaçmaya çalışırken de kurşunlanan Esma Suna’ya sıkılan kurşunlardan biri de doğmamış bebeğine isabet etti.
Esma Suna’nın ailesinden geri kalanların tamamına yakını Maraş’ı terk etti. Aileye ulaşma çabalarımız “O günleri hatırlamak istemiyorlar’’ denilerek karşılık bulamadı. Suna Ailesi’nin akrabalarından Salman Kartalkanat, “Yaşadıkları vahşeti unutamadılar. Hâlâ yanlarında yüksek sesle bile konuşamıyoruz. Ses yükselse o günleri hatırlıyorlar’’ diyor.
‘Aynı ilçedensiniz’
Durdu Gevher, 1981’de kapatılan TÖB-DER Maraş bölge temsilcisi. Gevher, Maraş Katliamı ardından yapılan operasyonla Mamak’a götürüldü. Adli müşavirin “Operasyonlarda toplananların genelinin aynı ilçe nüfusuna kayıtlı olması örgütlü olmalarının delilidir” beyanı ile 2 yıl hapis yattı. Avukatı Mehmet Ali Özpolat’ın “Ben de aynı ilçe nüfusuna kayıtlıyım, beni de mi tutuklayacaksınız?” savunması ile beraat ettikten 13 gün sonra yeniden arandığını öğrenince 2 yıl kaçak yaşayan Gevher Hollanda’ya iltica etti. 26 yıl sonra Türkiye’ye dönen Gevher’in ağzından katliam: “Memleket gerilimliydi ama Maraş iki katı gerilmliydi. Maraş’ta yüz yıllardır bir arada yaşarken bu 5 günde nasıl Aleviler hedef oldu diyorlar. 5 gün değil bu, Maraşlı diyor ki ‘Aleviler müslüman değil’, ‘horoz çırpındırıyor. Bir yandan da ‘Ecevit solcu, komünist’ diyor kendi kitlesini böyle inandıyor ülkücüler. Köylerde “Aleviler’in arazilerini size vereceğiz diye propagandalar yapılmış. O zaman TÖB-DER tek hedef aslında, komünist dedikleri biziz. Her gün solcular dövülüyor, saldırılıyor. Alevi karşıtı bir kalkışma değildi bu. Sloganlar hep Ecevit’i hedef alıyordu. Aleviler yok olsun diye yapılan bir şey değil çünkü Aleviler zaten “biz varız’’ demiyor idare ediyorlar. Bu olay Alevilere sonradan yöneldi.
’Kurşun gelir, ölürsünüz’
Cenazelerin Cuma namazına denk getirilmesi rastlantı değil. Baştabip işlemleri uzatıyor. Hastane önünde, bir komiserin telsizinden ‘Cami önünde kalabalıkar birikiyor, sokaklar doluyor’ sesini duyunca dedim ki “Önlem alıyor musunuz?”, “Korkmayın’’ dedi. Bizi iki saat beklettiler, kitleyi hazırladılar. Camiye yaklaşırken, bizi durdurdular, uzun süre, eklettiler. Vardık ki her taraftalar, damların üzeri, belediyenin üzeri. Cenaze tam indirilecekken, şişeler, demirler, odun parçaları yağmaya başladı. Herkes sıkıştı bir yerlere.”
68 kişi bulunamadı
19-26 Aralık tarihleri arasında süren olaylarda resmi rakamlara göre 150 kişi, tanıklara göre 500’e yakın yurttaş katledildi. Alevilere ait 200’den fazla ev yakıldı, 100’e yakın işyeri tahrip edildi.
Savcılığın bin 350 olarak belirlediği katliamdan sorumlu olanlardan 840’ı hakkında dava açıldı. 23 yıl süren yargılama sonunda 29 kişi idam, 7 kişi müebbet hapis, 357 kişi 1–24 yıl arasında cezaya çarptırıldı, 379 sanık da beraat etti. Cezalardan bir kısmı Yargıtay’da bozuldu, 1991’de Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde çıkan ve hapis cezalarının 8 yıl olarak infazını sağlayan af, Maraş Katliamı sorumlularının imdadına yetişti. Ceza alanların bir kısmının cezaları yattığı yıllara sayılarak ertelendi, diğerleri serbest kaldı. Katliamın asıl sorumlusu olduğu, cinayetlere işlediği iddia edilen 68 kişi ise hiçbir zaman bulunamadı. Maraş Katliamı dosyası böylece kapandı. Katliamın müdahil avukatları Ceyhun Can 10 Eylül 1979’da, Halil Sıtkı Güllüoğlu Şubat 1980’de ve Ahmet Albay da 3 Mayıs 1980’de öldürüldü.
Tanıklar konuşuyor
Salman Kartalkanat:“Buzhanede cenazeler balya gibi üst üste atılmış bir vaziyetteydi. Herkes cenazesini tanımaya çalışıyor, kiminin kolu, kiminin bacağı yok, tanıyabildiğimiz kadarıyla Suna’ların cenazesini aldık. Ev yakıldığı için onlar da yanmıştı. Defin için tabuttan çıkardığımızda kömür gibi parça parça döküldü. O acıyı anlatamam.’’
Meryem Polat:“Sabahtan başlayıp ikindiye kadar bütün evleri yaktılar. Bir çocuk kazanda yakıldı.Her şeyi talan ettiler. Biz bodrumda suyun içindeydik; üstümüz tahtaydı. Tahtalar yanıyor, üstümüze düşüyordu. Evim kül oldu.”
Kamil Berk:“Devlet var’’ diye biraz güveniyorduk. Ne bilelim ki… Sabahın ilk saatleriydi. Mahallenin sokaklarında sopalı, silahlı, baltalı büyük bir grup bağırarak yürüyorlardı. “Allah’ını, peygamberini seven, eli balta, silah, sopa tutan yürüsün, Alevileri öldürelim, komünistleri içimizden temizleyelim, Yaşasın Türkeş, Yaşasın MHP” diye bağırıyorlardı.”
Yeter İşbilir:“Ellerinde balta, sopa, tahta, av tüfeği ile evin önüne geldiler. Bir ara fırsat bulup dışarıya doğru kaçarken, merdivenlerde kaynım öğretmen Ali Rıza İşbilir’in karısı Ayşe’nin ve kızı Sebahat’ın orada yerde yattıklarını, üzerlerinde televizyon, briket, taş, tahta parçalarının bulunduğunu, her taraflarının kan olduğunu görüp üzerlerine düştüm. Arkamdan koşarak beni yakaladılar, evdeki ölülerin yanına götürdüler. ‘Türk müsün, gavur musun?’ diye sorguya çektiler.”
33 notes · View notes
emretekintr · 3 years ago
Photo
Tumblr media
Silinmesi gereken bir vesikaydı yakın tarih. Mazi zaman zaman gevezelik ediyordu. Dil devrimi Selanik’in İstanbul’a isyanıdır. Selanik’in ve bütün Anadolu’nun. Osmanlı ordusu, Osmanlı teşkilatı, Osmanlı mimarisi yok edilemezdi. Ama nesillerin birbiriyle olan devamlılığı bozulabilirdi. Harf inkılabı altı yüz yılı rafa kaldırdı. Ve tarihsiz bir memleket ibda etti.
Cemil Meriç
56 notes · View notes
cinaraslan · 3 years ago
Text
ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI KONUŞMASI
27 Ekim 1923'te İcra Vekilleri Heyeti'nin istifası ve yerine meclisin güvenini kazanacak yeni bir kabinenin kurulamaması üzerine Mustafa Kemal Paşa, yönetim biçiminin Cumhuriyet olması için İsmet Paşa ile birlikte bir kanun değişikliği tasarısı hazırlayarak 29 Ekim 1923'te Meclis'e sundu. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda yapılan değişikliklerin kabulü ile Cumhuriyet, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ilan edilmiş oldu.
Cumhuriyetin ilanı, Ankara'da 101 pare top atışı ile duyuruldu ve 29 Ekim gecesi ile 30 Ekim 1923 tarihinde başta Ankara olmak üzere tüm ülkede bir bayram havasında kutlandı. Cumhuriyet ilan edildiği sırada henüz 29 Ekim günü bayram ilan edilmemiş, kutlamalar konusunda bir düzenleme yapılmamıştı; 29 Ekim gecesi ve 30 Ekim günündeki şenlikleri halk kendiliğinden organize etti. Ertesi yıl, 26 Ekim 1924 tarihli 986 numaralı kararname ile Cumhuriyet'in ilanının 101 pare top atılarak ve planlanacak özel bir programla kutlanmasına karar verildi. 1924 yılında yapılan kutlamalar, daha sonra yapılacak olan Cumhuriyet’in ilanı kutlamalarının başlangıcı oldu.
43 notes · View notes
serixx · 3 years ago
Text
Vardır herkesin gördüğünde yutkunamadığı bir tarih …
29 notes · View notes
tarihin-tozlu-sayfasi · 2 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media
İLK OĞUZLARDA EVLENME GELENEĞİ
İslamiyet öncesi Oğuz boylarında akraba evliliği yoktur.
Günümüz Oğuzları yani bizlerde olan akraba evliliği, bize Arap kültüründen geçmiştir.
Bir Ulusun seçtiği din her yönden o Ulusu etkiler. Konumuza örnek vermek istersek, İslamiyet öncesi Oğuz boylarında şöyle evlendirme olurdu.
Avşar boyu'nun (a) oymağından, ( b) obasından (c) gurubuna mensup evlenme zamanı gelmiş bir delikanlı, önce gurub ( beyi) sonra oba ( beyi) ve oymak beyinden izin alırdı. Diğer Oğuz boylarındaki evlenme yaşı gelmiş kızlara yönlendirilen bu Avşar delikanlısı, misal Kayı boyunun bir obasına varır orda kendine kız seçerdi.
Seçtiği kız'ın şartlarını kabul ederse evlilik gerçekleşir ve düğün olurdu.
İslâmiyet öncesi Oğuzlarda ( çocuk yaşta ve rızası olmadan) evlendirme yoktur. Yani onbeş yaşındaki bir kıza kırk yaşındaki bir erkeğin talib olması yasaktı.
Dahası Oğuzlar ( töre) ile hareket ederdi. İslâmiyet öncesi Oğuzlar'da ( Başlık parası yoktu) ve kız tarafı cehiz hazırlardı.
Kilim, çadır eşya gibi o döneme uygun eşyalar kız'ın cehizi olarak kabul edilirdi.
Yuvayı dişi kuş kurar deyimide bunla alakalıdır. Oğuz kızları kendilerini Şahin gibi görür ve hangi kayada yuva kuracaksa kendi belirlerdi.
İslamiyet öncesi Oğuzlar'daki bu evlendirme geleneği Türkmenistan, Azerbaycan'da halen devam eder.
Türkmenistan'da akraba evliliği yoktur.
Azerbaycan'da ise kız tarafı cehiz verir oğlan tarafı cehiz almaz. Bu konular üzerine paylaşımlar yapacam ilerleyen zamanda ve ilk Oğuzları bilmenizi isterim.
Yararlanılan kaynak: Osman Karatay/ ilk Oğuzlar
6 notes · View notes
ibnulharezmi · 2 years ago
Photo
Tumblr media
Tarihi ezberden ibaret öğreten bir sistemin toplumsal yansımaları bu fotoğraflarda. Ne tarihimize sahip çıkıyoruz ne de ondan bize kalanlara. Maalesef gözümüzün önünde tarihi betona gömüyorlar ve buna kimse üzülmüyor. Üzülen oluyorsa da ses çıkartmıyor. Ses çıkaranların da sesi duyulmuyor. Tarihe hem kör hem sağırlar hem de dilsiz kalmışız. Nereden geldiğini bilmeyen nereye gideceğinden bir haber gezer ortalıkta. Batı bugünkü gücünü geçmişini iyi bilerek ve okuyarak elde etti. Geçmişini bilmeyen ve okumayan benliğini hissedemez. Benliğini hissedemeyen eksiklerini göremez. Eksiklerini göremeyen yetersiz kaldığı noktaları gideremez. Yetersizliğe mahkûm yaşıyor ve bu sebeple geride kalıyoruz. İşte ben bu fotoğrafa bakıp bunları görüyorum. Sizlerin de görmesini arzu ediyorum. Lütfen tarih bilinci edinin. Tarihten bir haber olmayın. .... #tarih #tarihi #tarihieser #tariheyolculuk #tarihtebugün #tarihimiz #ecdadımız #beton #inşaat #sahipçıkalım #sessizkalma #sesçıkar #haber #oku #benlik #geçmiş #gelecek #geride #eksik #tweet #yetersiz #batı #doğu #gelişmiş #gelişmişlik #medeniyet (at Turkey) https://www.instagram.com/p/Ch2QgrDDLGX/?igshid=NGJjMDIxMWI=
2 notes · View notes
derdiderun · 4 years ago
Text
Tumblr media
Hocalı Katliamı'nda Şehit olan Azerbaycanlı kardeşlerimizi rahmet ve duayla anıyoruz. Ruhları şad olsun.
🇦🇿 🇦🇿 🇦🇿
74 notes · View notes
mervetarihte2023 · 9 months ago
Text
0 notes
turkmenogluavm · 3 years ago
Photo
Tumblr media
Çok İlginç Yunuslar bir gözleri açık uyurlar. #ilginçbilgiler #tarih #tarihtebugün #nasa #uzay #bilgiyarışması #zeka #bilmece #astronomi #hepsi #Niyazi #Türkmenoğlu #anadolu #lisesi (Niyazi Türkmenoğlu Anadolu Lisesi) https://www.instagram.com/p/Cd82vdrrQS8/?igshid=NGJjMDIxMWI=
4 notes · View notes
kyldzm · 3 years ago
Text
Bugün 6 Ekim, 98 yıl önce İstanbul halkının 4 yıl 10 ay 23 gün süren esaretten kurtulma sevincinin sokaklara taştığı gün. O sabah son işgal birliklerinin İstanbul Boğazı’nın Marmara çıkışında bekleyen savaş gemilerine binerek şehirden ayrılmalarını takiben Mirliva Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3. Kolordu Sarayburnu rıhtımına çıkarak Gülhane Parkı’nda toplandı.
Birlikler halkın coşkulu gösterileri arasında buradan hareket etti. Galata Köprüsü, Şişhane, Beyoğlu İstiklal Caddesi üzerinden Taksim Meydanı’na çıkarak resm-i geçidi burada sona erdirdiler.
Tam bir hafta sonra Ankara’nın başkent olduğu gün yayımlanan Resimli Gazete’nin 13 Teşrinievvel 1339 (13 Ekim 1923) tarihli nüshasının kapağında önde Mehmetçik, fonda Boğaz girişinde demirli İtilaf donanması resmedilmişti. Altında, “Gidenlerden kalan acı hatıraları unutmayacağız. Onları koğan Mehmetçiği de unutmayalım” yazıyordu.
Binlerce yıllık tarihi acılarla örülmüş bir kentin dahi hafızasından silmek isteyeceği kadar kara günlerdi, işgal günleri... Gelin görün ki acıların sebepleri unutulursa, ancak yeni acılara açılıyor kapılar. O kurtuluş bayramının 1789 gün öncesini, işgalin başladığı 13 Kasım 1918'i de hatırlatmak gerek öyleyse...
Osmanlı Devleti, dört yıl süren 1. Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkmıştı. İmparatorluktan geriye kalan topraklar bir bir işgal edilirken İstanbul da işgallerden nasibini almış; İtilaf donanmasının 13 Kasım 1918’de Haydarpaşa önlerine demirlenmesiyle fiili olarak başlayan işgal, 16 Mart 1920'de Meclis-i Mebûsan'ın basılmasıyla resmîleşmişti. İstanbullular 467 yıl sonra yeniden esaretle tanışıyordu.
İtilaf Devletleri’ne bağlı işgal birliklerinin ilk hedefi İstanbul’daki kışla, karakol, iskele, telgrafhâne gibi stratejik önemi olan noktaları teslim almak olmuştu. 16 Mart'ta henüz günün ağarmadığı saatlerde uykusunda öldürülen Şehzadebaşı Karakolu'ndaki şehitler daha sonra Nâzım Hikmet'in Kuvayi Milliye Destanı'nda şöyle anılacaktı;
"920'nin 16 Martı
uykuda kesti kâfir üçümüzü.
Soktu Osman'ın karnına kasaturayı,
bastı göğsüne kâfirin dizi.
Dört çocuk babasıydı Abdullah çavuş.
Doymadı dünyasına Abdülkadir.
Üçümüzü uykuda kesti kâfir,
kurşuna dizdi ikimizi."
Saatler içinde şehrin dörtbir tarafına yayılan işgalciler kontrolü sağladıktan sonra, İngiliz ve Fransız komutanlar Sirkeci rıhtımından karaya çıkmış; Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'a girişini andırır şekilde at üstünde Galata Köprüsü’nü geçip Bankalar Caddesi yoluyla Şişhane’ye, oradan da İstiklal Caddesi’ne ulaşmıştı. İşgal ordularının kumandanları caddede boy gösterdiğinde işgali destekleyen İstanbulluların sevinç gösterileriyle karşılanmışlardı. Lord Kinross o günleri “Türkler evlerine kapanmış, kendi kendilerinin gölgesi gibi, ancak ekmek almak için dışarı çıkıyorlardı. Bazıları şehre girmiş olan İtilaf Devletleri kuvvetlerinin yanında iş bulabilmek için feslerini atarak Türk olmadıklarını bile ileri sürüyorlardı. Beri yandan Rumlar, sokaklarda caka satarak dolaşıyor ve rastladıkları Türkleri itip kakarak duvar kenarına sürüyorlar, geleni geçeni Yunan karargahında dalgalanan mavi beyaz bayrağı selamlamaya zorluyorlardı. Türkler bu aşağılamaya boyun eğmemek için arka yollardan dolaşmak zorunda kalıyorlardı” diye anlatıyordu.
11 Ekim 1922’de Mudanya Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra Refet (Bele) Paşa’nın BMM Muhafız Grubu’ndan 100 kişilik küçük bir kuvvet eşliğinde Gülnihal vapuruyla İstanbul’a gelişi, herkesin hafızasında işgalin sonu ve şehrin kurtuluşu olarak yer etmişti.
Halbuki İtilaf Devletleri’nin orduları bir yıl daha şehirde kaldılar. 2 Ekim 1923’te Selahattin Adil Paşa, Galata rıhtımındaki Arabic transatlantiğinde İtilaf kuvvetleri tarafından el konmuş askerî malzemenin Türk hükümetine teslim edildiğine dair bir belge imzaladı. İstanbul için hazin bir dönemin perdesi böylece kapandı.
— “6 Ekim 2021, #tarihtebugün, Tarih Dergi”
Tumblr media
3. Kolordu’ya bağlı neferler, önde askeri bando, arkada atlı subaylar ve piyadeler Galata Köprüsü üzerinde toplanan mahşeri kalabalığın tezahüratları altında Taksim’e doğru ilerliyor, 6 Ekim 1923. (Cengiz Kahraman arşivi)
Tumblr media
Şükrü Naili Gökberk (1876 Selanik - 1936 Edirne)
3 notes · View notes
sinembizimyer · 3 years ago
Text
Tumblr media
2 notes · View notes
cinaraslan · 3 years ago
Text
9 Eylül İzmir'in Kurtuluşu
9 Eylül 1922, İzmir'in kurtuluşu olarak tarihlere kazındı. Şanlı Türk ordusu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde silah arkadaşları ile birlikte 9 Eylül 1922 günü İzmir'i düşman işgalinden kurtardı. Sakarya Meydan Muharebesi ile başlayan Türk ordusunun şanlı zaferleri Yunan askerlerinin denize dökülmesi ile son buldu.
İZMİR'İN DÜŞMAN İŞGALİNDEN KURTULUŞ DESTANI
Birinci Dünya Savaşı sonunda, İtilâf Devletleri, Osmanlı Devleti ile 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması'nı imzaladılar ve bu anlaşmaya dayanarak Anadolu'yu işgale başladılar. 15 Mayıs 1919'da İzmir işgal edildi. Türk milleti işgal hareketleri karşısında vatanını kurtarmak için 1919 yılında yer yer direniş hareketlerini başlattı. Bu hareketler, 19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a ayak basmasıyla kısa sürede merkezi bir nitelik kazandı.
Bu süreçte arka arkaya kazanılan Birinci İnönü, İkinci İnönü, Aslıhanlar-Dumlupınar ve Sakarya Meydan Muharebeleri ile yurdun kurtarılması yolunda önemli adımlar atıldı. 26 Ağustos 1922 sabahı dikkat ve titizlikle hazırlanan taarruz planı uygulamaya konuldu. 26-30 Ağustos 1922’de yapılan Büyük Taarruz, Türk İstiklâl Harbi’nin son safhasıdır. 30 Ağustos “Başkomutan Meydan Muharebesi” nde bir gün içinde Yunan ordusunun en önemli bölümü etkisiz hale getirildi. Böylece kesin sonuç beş gün içinde elde edilmiş ve hazırlanan plan tam bir başarıyla uygulanmış oldu.
31 Ağustos günü Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi (ÇAKMAK), Batı Cephesi Komutanı İsmet (İNÖNÜ) ordu komutanları Yakup Şevki (SUBAŞI) ve Nurettin Paşa’ları karargahını kurduğu Çalköy’ünde toplayarak, kaçabilen Yunan kuvvetlerinin hızla takip edilmesini ve İzmir ile dolaylarındaki kuvvetleriyle birleşmemesi için üç koldan Ege’ye doğru ilerlenmesini doğru bulduğunu belirtti.
1 Eylül’de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ordulara bir bildiri yayımlayarak şu tarihi emrini verdi: “Bütün arkadaşlarımın Anadolu'da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü, yiğitlik ve yurtseverlik kaynaklarını yarışırcasına esirgemeden vermeye devam eylemesini isterim. Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!”. Böylece düşmanın akıbeti de belirlenmiş oldu. Çalköy’de verilen bu tarihi emir üzerine İzmir’de “Akdeniz”i, Mudanya’da “Marmara” yı görmek için 8-9 günlük bir zaman kâfi gelecekti.
31 Ağustos’ta başlayan amansız takip sonunda Türk kuvvetleri 2 Eylül’de yıkıntılar haline gelmiş Uşak’a girdi. Burada Yunan Ordusu Başkomutanı General Trikopis tutsak edildi.
Takip Harekâtı insan üstü bir hızla ilerledi. Türk askeri dinlenmek ve uyumak istemiyordu. Çünkü kurtardığı her kasabanın, köyün, şehrin Yunanlılar tarafından yakıldığını, bölgedeki Türklerin de acımasızca katledildiğini görmekteydi.
9 Eylül günü 1 nci Kolordu Kemalpaşa’ya, 2 nci Kolordu Manisa’ya, 4 ncü Kolordu Turgutlu’ya ulaştı. Kuzeyde Kazancıbayırı’nda Yunan mevzilerine taarruz eden 3 ncü Kolordumuz düşmanı atarak Bursa’ya ilerledi. Türk süvarileri üç yılı aşkın süredir yas çeken İzmir halkının sevinç göz yaşları arasında İzmir’e girdi. Türk bayrağı Hükümet Konağına ve Kadifekale’ye çekildi. Birinci Süvari Tümeni Komutanı Mürsel Paşa İzmir’e girildiğini Ankara’ya bildirdi. İzmir’de Türk halkının sevinci o denli büyüktü ki askerlerimiz çiçek yağmuru altında kaldı.
Başkomutan İzmir’in alınışı dolayısıyla ordulara şu tarihi mesajını yayınladı:
“İlk verdiğim Akdeniz hedefine varmakta orduların gösterdiği gayret ve fedakarlığı hürmet ve takdirle anarım. Elde edilen büyük muzafferiyetin yapıcısı olan kıymetli arkadaşlarıma en içten teşekkür ve tebriklerimi bildiririm. Orduların bundan sonra verilecek hedeflerin alınmasında da aynı fedakârlık yarışmasını göstereceklerine inancım tamdır”.
9 Eylül günü 3 ncü Kolordumuz Bursa’yı savunan Yunan birliklerini geri atarak şehri kurtardı. Türk Ordusu’nun İzmir ve Bursa’yı alması üzerine Mustafa Kemal Paşa, millete bir beyanname yayınladı. Torbalı ve Menderes Vadisi’nden çekilen Yunan birlikleri, Seydiköy civarında kısa bir çarpışmadan sonra süvarilerimiz tarafından esir alındı. 9 Eylül günü; Menemen yakılmadan kurtarıldı, Seydiköy Türk kuvvetlerinin eline geçti. Akıl almaz bir hızla ilerleyen piyade birlikleri de bir gün sonra Başkomutan ile birlikte İzmir’e gelmişti.
18 Eylül 1922 tarihine kadar yapılan Takip Harekâtı ile bütün Batı Anadolu’daki Yunan askerleri sınırlarımız dışına çıkarıldı.
15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkıp, Anadolu’nun hemen yarısını istila ederek, burada Yunan Asya İmparatorluğu’nu kurmak rüyasıyla üç seneyi aşkın bir süre içinde anayurdumuza saldıran düşman orduları, nihayet 18 Eylül 1922 gününde tek bir er kalmamak suretiyle vatanımızın bu bölgesinden tamamen temizlenmiş oldu.
53 notes · View notes