#silahların
Explore tagged Tumblr posts
Text
2024 Nobel Barış Ödülü Nihon Hidankyo'ya Verildi
2024 Nobel Barış Ödülü Sahibi: Nihon Hidankyo Norveç Nobel Komitesi, 2024 Nobel Barış Ödülü’nü, Japonya’da nükleer silahlardan arındırılmış bir dünya için yürütülen çabalara katkılarından dolayı, Hiroşima ve Nagazaki‘deki atom bombası saldırılarından kurtulanları temsil eden Nihon Hidankyo adlı kuruluşuna layık gördüğünü açıkladı. Komite, “Bu ödül, Hiroşima ve Nagazaki’deki atom bombası…
#Barış#Hibakusha#Hiroşima#Japonya#nükleer silahlar#nükleer silahların yok edilmesi#Nagazaki#Nihon Hidankyo#Nobel Barış Ödülü#sivil toplum kuruluşu
0 notes
Text
Yaşanacak Dünya
Saygı ve sevginin hükümdar olduğu
İnsanların barışçıl ve mutlu olduğu
Yalan yerine gerçeklerle dolu
Bir dünya istiyorum
Ağlamak yerine gülmenin olduğu
Kurşun yerine güllerin atıldığı
Çocukların baş üzerinde tutulduğu
Bir dünya istiyorum
Yaşayan her ferdin diğerinden hoşnut olduğu
Silahların susup kardeşliğin konuştuğu
İnsanların insanı insan olduğu için sevdiği
Bir dünya istiyorum…
61 notes
·
View notes
Text
Vel asr
İnnel insane le fi husr
Ne zaman, çocukların oyununu gölgelemez Silahların soğuk demiri Ne zaman kurşunlar yoksulun kalbindeki ışığı hedef almaz Ne zaman Afrika sol yanımı acıtmaz Ne zaman Filistin sürmeli gözleriyle Gülümseyerek uyanır sabaha Gözlerimden dökülen yaşlarla geleceğim Yemin olsun
102 notes
·
View notes
Text
Pixiloot - Pro+
Metin2 gibi popüler oyunlar için oyun içi para satın almak için kullanışlı ve güvenli bir platform sunan Pixiloot, tüm çevrimiçi oyun ihtiyaçlarınız için nihai adrestir. Metin2 ep ile oyuncular oyun deneyimlerini geliştirmek için yeni öğelerin, silahların ve yükseltmelerin kilidini açabilirler. Pixiloot, kredi kartı, PayPal ve daha fazlasını içeren çeşitli ödeme seçenekleriyle Metin2 ep'yi satın almayı kolaylaştırır. Hızlı ve güvenilir teslimat sayesinde oyuncular, oyunlarını bir sonraki seviyeye taşımak için ihtiyaç duydukları oyun içi para birimine hızla erişebilirler. Wolfteam, oyuncuların çeşitli silahlar ve özel yeteneklerle hızlı savaşlara katılmasına olanak tanıyan popüler bir çevrimiçi oyundur. Oyuncular, Wolfteam parasıyla rakiplerine karşı üstünlük kazanmak için yeni silahlar, teçhizatlar ve eşyalar satın alabilirler. Pixiloot, kullanıcı dostu arayüzü ve çoklu ödeme seçenekleriyle Wolfteam nakit satın almanın basit ve kullanışlı bir yolunu sunuyor. Oyuncular ihtiyaç duydukları Wolfteam nakit miktarını kolayca tarayıp seçebilir ve bunu anında hesaplarına alabilirler. Zula, oyuncuların çeşitli haritalarda ve oyun modlarında heyecan verici savaşlara katılmasına olanak tanıyan, oynaması ücretsiz bir çevrimiçi birinci şahıs nişancı oyunudur. Oyuncular, Zula altın ile oyundaki performanslarını artırmak için yeni silahlar, teçhizatlar ve yükseltmeler satın alabilecekler. Pixiloot, çeşitli ödeme seçeneklerini kabul eden güvenli ve güvenilir bir platformla anında Zula altını satın almanın sorunsuz bir yolunu sunuyor. Oyuncular, oyun becerilerini geliştirmek ve rakiplerine üstünlük sağlamak için ihtiyaç duydukları oyun içi para birimine hızlı ve kolay bir şekilde erişebilirler. Pixiloot ile oyuncular Metin2 bot gibi tüm çevrimiçi oyun ihtiyaçları için kusursuz ve kullanışlı bir deneyimin keyfini çıkarabilirler.
2K notes
·
View notes
Text
Gönlümüzdeki taşlardan putlar diktik. Adı "rızık kaygısı" olan, adı "ama" olan, adı "konfor" olan, adı "kolej" olan, adı "ihale" olan, adı "yapamayız" olan, adı "çanta" olan, adı "tatil" olan...
Bize bir İbrahim gerekiyor içimizdeki putları yıkan.
Etrafa dağılan taşlara yeni isimler koymak gerekiyor.
Adı "kıyam" olan, adı "haykırış" olan, adı "direniş" olan, adı "vahdet" olan, adı "insanlık" olan bir çok taşı elimize alıp; aynı anda hep beraber aynı yöne doğru atmamız gerekiyor.
Benim taşımın şekli kaleme benzesin senin taşının rengi uçağa. Benim taşım bir şeyler çiziktirsin senin taşın bir şeyler üretsin. Bazısının taşı güzel kek çırpsın harika sofralar kursun ailesine, bazısının taşı baret taksın kafasına.
Bazı taşlar okula gitsin, bazı taşlar askere. Bazı taşlar ellerini açsın seccadelerini ıslatsın seher vakitlerinde.
Bir taş atalım ve her bir taşa bir isim takalım...
Adı öğretmen olan, adı mühendis olan, adı ev hanımefendisi olan, adı baba olan, adı esnaf olan, adı çırak olan bir taş alalım elimize ve hep beraber aynı yöne doğru atalım.
Hangi atılacak taş olacaksak, taşların içinde en iyi taş biz olalım.
Küresel intifada başlatalım.
Tankların önünde değil içinde olalım. Uçakların hedefinde olan değil de, uçaklara yön veren olalım. Bir taş alalım elimize ve o taş biz olalım ki, silahların nişan aldığı değil silahları üreten olalım.
O zaman çocuklarımızın ölüleri bir sayı değeri olmaktan kurtulur belki.
Belki o zaman tarihi yeniden avuçlarımıza alır yüzlerine doğru fırlatırız.
Bir balta alalım elimize, adı İbrahim olan.
Ezgi Akgül
20 notes
·
View notes
Text
Zulmün çepeçevre sardığı her yanı kan revan,hangi yöne dönsek sanki çıkmaz sokak bu dünya…
Sokakların da çocukların şen şakrak oyunları,gülücükleri yerine silahların gölgesinin düştüğü, masumların kanı,anaların gözyaşlarının toprağı suladığı zalimin yurdu bu çağ.
Allah'u Alem'in mülkü, rahmeti gazabı varken Geçmez sandığın her şey geçer bir gün… Kimi yârdan, kimi serden kimi de mülkten.
Dinmez dediğin zulüm, yıkılmaz sanılan kaç zalimin saltanatı yıkıldı; kaç zalim onanmış ağır hesabıyla yüzleşti bak!…
Bitecek elbet… Sefa bekleyen cefasını çekecek bir gün… Hiç şüphesiz ki zulümle abad olan ,yanlış hesaplar yapan zalimlerin kazanımı azaplı ateş olacaktır.
Ne yaparsa yapsınlar hakimi mutlak Yüce Allah İslam'ı müminsiz , inkârcı zalimleri cezasız bırakmayacaktır.
… ay-misali
127 notes
·
View notes
Text
Savaş yaşamın kıyımıdır.
Savaşın yegane mağduru insan değildir. Savaş yaşamı hedef alır. İnsanlara düşmanlarını şaşırtır, dereleri kırmıza boyar, toprağı zehirler, ağaçları diri diri yakar. Savaş; kurşundur, toptur, tüfektir, kimyasaldır, mayındır, petroldür, paradır, çıkardır ve alçaktır.
Savunma sınainin kanlı geçmişi ve geleceği altında kimyasal silahların, savunma ve keşif araçlarının üretimi ve gelişimi için deneylerde katledilmiş tonlarca hayvanın bedeni yatar.
Ormanın, havanın, güvercinin, yumurtadaki civcivin, martının, denizin, derenin, filin, karıncanın, kedinin, maymunun, leoparın, bilimum canlının düşmanı; para, toprak, apolet ve iktidar sahibi doymak bilmez bir avuç insandır.
Savaşa bir kez daha hayır!
116 notes
·
View notes
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
233. BÖLÜM - Yüz Metre Yüksekliğinde Uçurumlar; Lav Şelaleleri Üzerinde Bin Dönüş -
Xie Lian gözlerini kırptı, “Bir şey yapmayı planlamıyordum?”
“O zaman neden kılıcını çektin?” Hua Cheng ısrar etti.
“Kendimi… savunmak için.” Xie Lian cevapladı.
Hua Cheng'in ifadesi korkutucu derecede karanlıktı ve daha da sertleşti, “Kendini nasıl savunmayı planladın? Kılıcını indir!”
Hua Cheng ilk kez Xie Lian'la bu tür bir ifade ve tonla konuşuyordu ve Xie Lian tamamen şaşırmıştı. Feng Xin telaşlanmıştı, "Sen kimsin ki ona kılıcını indirtiyorsun? Bırak önce o gitsin!"
Bir savaş baltası uçarak geldi ve Xie Lian hızlı bir tepki vererek kılıcını kaldırdı ve onu keserek uçurdu.
Ancak o zaman Hua Cheng'in tavrı ve ses tonu biraz rahatladı ama yine de gitmesine izin vermedi.
"Kendini savunmana gerek yok, sadece arkamda dur. Kılıcını yere bırak."
Feng Xin yere düşen yayına ayağıyla vurdu ve onu yerden alıp iki eliyle kavradı, kılıç olarak kullanmak üzere kaldırdı, bir meteor çekicini savuşturdu ve bu sırada daha da şüphelenmeye başladı, "Ona bu şekilde tutunarak ne yapıyorsun? Ekselansları, Çiçeğe Uzanan Kızıl Yağmur’un sözlü şifresini sizden başka bilen var mı?"
Bu hatırlatma sayesinde Xie Lian aniden Hua Cheng'in ruhani iletişim sözlü şifresini bilenlerin sadece ikisi olmadığını hatırladı. Bunu daha önce duymuş olan üçüncü bir kişi daha vardı.
Jun Wu!
Xian Le Sarayı'nda, Xie Lian'ın Hua Cheng ile kendi huzurunda bağlantı kurmasını sağladığında, bunu çok net bir şekilde duymuştu!
Ancak Xie Lian karşısındakinin kesinlikle Hua Cheng olduğunu hissetti, sadece... aniden çok tatsız bir şey hatırlamış gibiydi, bu yüzden bu şekilde davrandı.
Xie Lian bir süre düşündükten sonra, "Pekâlâ," dedi ve Fang Xin'i bir kenara bıraktı.
Bir sonraki an, gümüş ışık parladı ve pala kınından çıkarıldı!
E-Ming dışarı çıktığı anda tüm cephanelik anında gümüş bir ışıkla kaplandı, kıvılcımlar durmaksızın uçuştu ve metallerin çatırdama sesi kulaklarda durmaksızın yankılandı. Xie Lian ve Feng Xin bu kaotik, tüyler ürpertici ölüm aurası tarafından merkeze hapsedilmiş halde kıpırdamadan durdular. On darbeden sonra Hua Cheng arkasını döndü ve palasını yeniden kınına soktu. Xie Lian'ın bakışları onun üzerinden yere kaydı.
Daha önceki yüzlerce silahın hepsi E-Ming tarafından toz tanesine dönüştürülmüştü.
Xie Lian yere çömeldi ve büyük bir acıma duygusuyla kılıcın iki parçasını eline aldı.
"Bunların hepsi çok iyi, nadir kılıçlardı.
Peşinden Feng Xin konuştu, “Ekselansları, kapı. Fazladan bir kapı belirdi!”
Xie Lian parçalanmış parçaları bıraktı ve ayağa kalktı, “Anlıyorum. Sadece silahların icabına bakıldığında çıkabiliyoruz.”
Aslında kapıların açılması için kan dökülmesi gerekiyordu ama Hua Cheng doğrudan onları açılmaya zorladı. Xie Lian bunu düşünürken Hua Cheng onun elini tuttu ve kapıdan dışarıya zorla çıkartmaya başladı. Öldürme niyetiyle nasıl kaynadığını görünce, Feng Xin sorguladı, “İkiniz de bundan sonra ne yapmayı planlıyorsunuz?”
“Besbelli Guoshi ve Mu Qing’i bulmaya.” Diye cevapladı Xie Lian.
Hua Cheng sakin bir şekilde şunları söyledi, “Eğer Mu Qing gerçekten kendini Jun Wu'ya teslim ettiyse ilk olarak onun boktan hayatını alacağım.”
“…”
Üçü cephanelikten çıktılar ve bir süre yürüdüler. Xie Lian bir süre tereddüt etse de yine de sordu, “San Lang, Daha önce kendimi bıçaklayacağımı mı düşündün?”
Hua Cheng yanıt vermedi ama ifadesi hala aşırı derecede buz gibiydi. Xie Lian ekledi, “Yapmazdım.”
Hua Cheng ona bir bakış attı, “Cidden mi?”
Xie Lian bu bakıştan sonra kendini gerçekten suçlu hissetti.
Dürüst olmak gerekirse, eğer bu geçmişte olsaydı, durum gerçekten vahim olsaydı belki de gerçekten bu şekilde çözerdi, ama şimdi, bir daha asla öyle yapmazdı.
Xie Lian cevap verdi, "Evet! Sana söz verdim. Ayrıca, o kadar çok kılıç, mızrak ve balta vardı ki, hepsi beni bıçaklasaydı, pestilim çıkmaz mıydı? Hahahaha..." Gülmeye başladı ama sonra daha fazla gülemedi çünkü 'bıçaklama' kelimesini söylediğinde Hua Cheng aniden dönüp ona baktı. Bu bakışı tarif etmek zordu ama Xie Lian'ın söyleyecek tüm sözlerini bastırdı.
Sonra, Hua Cheng aniden uzandı ve onu sertçe kollarının arasına aldı, sarıldı.
Feng Xin arkadan geliyordu ve sarsılmıştı, "Lanet olsun? Ben hala buradayım???"
Xie Lian gözlerini kırpıştırdı ve Hua Cheng'in sırtını sıvazladı, "Ne oldu?"
Hua Cheng fısıldadı, "Majesteleri, lütfen artık böyle gülmeyin."
Xie Lian'a sıkıca sarıldı, "Hiç komik değil, gerçekten... hiç komik değil."
“…”
Xie Lian, daha önce ceset zehriyle kaplı kafatası kemiklerini nasıl aldığını ve Hua Cheng'in o zamanki yüzünün ne kadar nahoş olduğunu hatırlayınca özür dilemeye hazır hissetti. "Özür dilerim, bir daha seninle bu konuda şaka yapmayacağım. Sadece endişelenmeni istemedim ama ters etki yapacağını da düşünmemiştim."
Feng Xin bu ruh hali karşısında irkilmiş gibi baktı ve bir süre şaşkınlık içinde kaldı, "Ben de... katılıyorum? Madem bu konuda bu kadar ciddi..."
Hua Cheng sonunda Xie Lian'ın gitmesine izin verdi ve sessizce, "Gidelim," dedi.
Guoshi'nin yol göstericiliği olmadan, sarayın derinliklerine doğru ilerlemek dışında üçünün başka bir seçeneği yoktu.
Ancak dışarı çıkalı çok olmamıştı ki Xie Lian havada olağandışı bir şey hissetti.
"Sizce de... hava daha sıcak değil mi?" diye konuştu Xie Lian.
Grup yeraltı sarayına ilk girdiğinde rahatsız edici ve ürperticiydi. Ancak bir süre yürüdükten sonra etraftaki hava kabarmış, çok daha nemli ve sıcak hale gelmiş gibiydi. Feng Xin de aynı şeyi hissetmiş gibi görünüyordu ve başını çevirdiğinde, eliyle işaret etmeden önce biraz şaşırdı, "Ekselansları, arkaya bakın! Işık var gibi görünüyor."
Tam da söylediği gibi, arkalarında yavaşça yaklaşan bir ışık vardı.
Zifiri karanlık yeraltında bilinmeyen bir ışık kaynağının belirmesi oldukça tuhaf bir durumdu. Biri mi gelmişti?
Işığın gerçek görünümünü ortaya çıkarmasını beklerken, Xie Lian sonunda yeraltındaki havanın ısınmasının kendi hayal gücü olmadığını fark etti.
Kızıl ve altın rengi lav akıntısı, yuvarlanarak ve köpürerek tepeden aşağıya doğru akıyor ve üçlüye doğru sürünüyordu.
Dışarıdaki lavlar su kanalıyla birlikte yeraltı sarayına akmıştı!
Xie Lian tam "Ah hayır!" diye içten içe ağlıyordu ki, aniden arkasında hızla geçen bir şey hissetti. Anında elini uzattı ve ipek kumaşı dışarı fırladı, "TUTUN! SADECE YOL SORMAMIZ GEREK!"
Adam zar zor kaçtı, şekli bir an için durdu ve çok uzaktaki lav akıntısının ateş ışığından yararlanarak yere döndüklerinde adamın yüzünü gördüler. Feng Xin bağırdı, "MU QİNG! SENİ PİÇ, HEMEN DUR ORADA!”
Sanki Mu Qing duracakmış gibi... Başka bir şey söylemeden koşmaya başladı. Üçü tam peşinden gidip saldıracaktı ki yer şiddetle sarsıldı.
Kızıl ve altın rengi lav aniden yükseldi ve su kanalına yayıldı, büyük bir hızla yayılıyor doğrudan onların üzerine geliyordu.
Üçü oldukları yerden zorla çıkarılmak üzereydiler ama Xie Lian öncesinde buraya gelirken böylesi bir problemle karşılaşmıştı, sadece bunun zorluk seviyesi daha yüksekti hepsi bu. “Feng Xin, muhtemelen lavın içinde çok sayıda yüzen boş kabuklu mutantlardan var, onların üstüne basabilirsin, batmayacaksın.” Dedi Xie Lian.
Ardından lav akıntısının arasında kollarıyla güçlü bir şekilde yüzer gibi duran boş kabuklu mutantı hedefledi ve atladı.
Xie Lian üzerine düzgünce indiğinde çok sevindi. Bu boş kabuklu mutantların kafaları özellikle büyük gibi görünüyordu ve hatta üzerine bastıklarında bile sadece hafifçe eğilip lav akıntısının üzerinde batmadan yüzebilirlerdi. Bir şey başlatmadıkları sürece kolaylıkla kano olarak kullanılabilirlerdi!
Feng Xin de bir tane boş kabuklu mutant hedef alarak atladı ve yayı ile mutantı işaret ederek, “Düzgünce yüz, batma! Silah tehdidiyle, Boş Kabuklu mutant beklendiği gibi onu rahatsız etmeye cesaret edemedi ve daha da sıkı çalıştı. Bu arada, Hua Cheng sadece kollarını kavuşturdu, aşağı bakarak bir bakış attı ve Boş Kabuklu mutant sakinleşti, kötü bir şey yapmaya cesaret edemedi, tam güçle gitti ve en hızlı şekilde yüzdü.
Xie Lian'a gelince, ellerini dua edercesine birbirine çırptı ve Boş Kabuklu mutantla içtenlikle pazarlığa girişti: "Beni bu gezintiye çıkar, lütfen beni bu gezintiye çıkar! Sonrasında sana tütsü yakacağım! Tütsü istemiyor musun? O zaman ne ikram istiyorsun, söyle bana!" Boş Kabuklu mutant belli ki son derece memnuniyetsizdi ve defalarca kollarını sallayarak onu kovalamaya çalıştı ama Xie Lian sakız gibi yapışkandı ve yuvarlansa bile savrulmayı reddetti. Söylemeye gerek yok, Xie Lian bir kez daha başa çıkması en zor olanı bulmuştu!
Üçü mutantlara bindi, akıntıyla birlikte aşağıya doğru aktılar ve sanki rafting yapıyorlarmış gibi, akıntıda ne kadar aşağıya giderlerse, tepeler o kadar dikleşti ve hızları o kadar arttı. Ayrıca defalarca lav akıntısından aniden yükselen engellerden kaçmak zorunda kaldılar ve tüm yolculuk bitmek bilmeyen tehlikelerle doluydu. Bir süre sonra nihayet öndeki Mu Qing'e yetiştiler ve Feng Xin "MU QING! NEREYE KOŞUYORSUN!" diye bağırdı.
Mu Qing'in ayaklarının altında da sörf tahtası olarak kullanılan Boş Kabuklu bir mutant vardı ve arkasına baktı, "NE YANİ, HEPİNİZ BİRLİKTE BANA SALDIRANA KADAR BEKLEMEM Mİ GEREKİYOR?"
Feng Xin'in elinde sadece bir yay vardı ve ok yoktu, bu yüzden sadece havaya doğru bağırabiliyordu. "SANA SALDIRMAYACAĞIZ! ÖNCE SİLAH DEPOSUNDAN NASIL ANİDEN KAYBOLDUĞUNU AÇIKLA!"
Mu Qing arkasına baktı, "Hepiniz..." diye alay etti.
Sözlerini bitirmeden önce, Xie Lian ileride ne olduğunu gördü, gözbebekleri hızla küçüldü ve "ÖNÜNÜZDE!" diye bağırdı.
Mu Qing anında geri döndü ve ancak o zaman önündeki yolun aniden sona erdiğini fark etti.
Muhtemelen burada daha önce bir yeraltı uçurumu vardı ve bu uçurum son derece derindi, devasa bir uçurum gibi en az yüzlerce metre.
Son saniye RuoYe geriye doğru uçtu ve uzaktaki bir saray binasının saçaklarına kendini sardıktan sonra düğümledi. Bir eli RuoYe’yi kavramış diğer eli de Hua Cheng’i yakalamış halde Xie Lian RuoYe'nin diğer ucunu Feng Xin’e doğru fırlattı ve bağırdı, “YAKALA!”
Bağlantı olarak ipek kumaş ile üçü beceriksizce kendilerini sabit tuttular. O sırada o “uçurumdan” en fazla yalnızca yirmi metre kadar uzaktaydılar; başka bir adım için geç kalsalar düşeceklerdi. Kelimenin tam anlamıyla “atlarını uçurumun tam kenarında” durdurdular. Ancak hala durmaksızın aşağıya doğru akın eden lavlar vardı bu yüzden Xie Lian “Geri çekilin!” diye emir verdi.
RuoYe hızla küçüldü ve üçünü o saray yönüne geri çekti. Bir müddet sonra üçü sarayın çatısına atladı. Bu saray daha büyüktü dolayısıyla çatısı da oldukça genişti. Temeli taş olduğunda lavın onu yıkıp gitmesinden korkmaya gerek yoktu, burada inerek kısa bir süre rahat nefes aldılar.
Bir anlığına kendini sabit tuttuktan sonra, Feng Xin o boş “uçurumu” şaşkınlıkla izledi ve inanmayarak sordu, “Mu Qing… düştü mü?”
Xie Lian hızla atan kalbini ve derin nefeslerini yavaşlamaya zorladı, alnındaki ter damlalarını silerek, “Düşmedi!” dedi.
Sarayın çatısının en uç noktasından dışarı bakan Xie Lian, uçurumun kenarındaki kayaların üzerinde uzun bir kılıcın çivilenmiş olduğunu gördü.
Bir çift el o uzun kılıcın kabzasını sıkıca kavramıştı. O ellerin altında telaşlı, kıpkırmızı bir yüz dişlerini gıcırdatıyordu.
O anda Mu Qing, aşağı doğru akan şelale benzeri lav akıntısına paralel olarak korkunç bir pozisyonda bulunuyordu.
Ateş tanecikleri yüzünün önüne sıçrıyordu ve gerçekten ecel terleri döküyordu, eğer vücudunu koruyan ve buharın çoğunu engelleyen ruhsal ışık halesi olmasaydı şimdiye kadar tüm görünüşü yanmış ve kafası alevler içinde kalmış olurdu.
Ancak bu koruyucu ruhsal ışık halesi de uzun süre dayanmazdı ve eğer tüm vücudu bir lav havuzuna düşseydi kemikleri yine de havaya karışırdı!
Bu çok korkunç bir manzaraydı ve Feng Xin, "Ne yapmalıyız?! Majesteleri, o beyaz ipek kumaş ona ulaşabilir mi?" diye sordu.
Xie Lian zaten RuoYe’yi geri çekip üzerindeki ateşleri söndürüp bir girişimde bulunmuştu.
Mu Qing’in cübbesinde küçük ateş iplikleri çıtırdıyordu, kılıcın kabzası kavurucu sıcaklıkta olsa da aşağıya bakmak ve düşmekten korkarak kabzayı sıkıca tutuyordu.
Eğer bırakırsa onu aşağıda bekleyen cayır cayır alevler ve lavdan başka bir şey değildi.
Sayısız merhum ruhların aç feryadı da vardı, ağlamaları sanki yukarıda değerli hayatı için mücadele eden kişinin acele edip onlara katılmasını çağırıyor gibi yankılanıyor ve çınlıyordu
Mu Qing o kabzayı ölümcül bir kavramayla tutmuş, solgun alnı yoğun terlerle kaplanmıştı. Uzaktaki üçünü görünce dudakları sanki yardım ister gibi hareket etti. Ama onun kişiliği ile “yardım edin” veya “beni kurtarın” gibi sözlerin dudağından çıkması oldukça zordu.
Bunun yanında Hua Cheng boş olsa da olmasa da gidip onu kurtarmayı umursamazdı. Feng Xin’e demek de zordu. Onu kurtarmak için geride kalan, yardım edebilecek yeteneğe sahip olan ve diğer ikisini ikna edebilecek tek kişi Xie Lian’di.
Sonunda kendini gayretle yukarı çekti ve alnındaki damarlar ortaya çıkarken Xie Lian’a doğru bağırdı, “Ekselansları!”
Xie Lian sadece alanı tarıyor ve hızlı gözlemler yapıyordu, sesini duyduğunda ona baktı. Mu Qing uzun bir süre kendini tuttu, nefesini içeri çekerek kırmızı bir yüzle bağırdı, “… BANA İNANIN! Ekselansları, SANA YALAN SÖYLEMEDİĞİMİ BİLİYORSUN DEĞİL Mİ? HİÇBİRİNİZİ ASLA İNCİTMEYECEĞİMİ BİLİYORSUN, DEĞİL Mİ?”
“…”
Xie Lian’a yalvarma tarzı hayatının son anlarına tutunuyormuş gibi umut doluydu, bu aniden Xie Lian'a başka bir zamandan başka bir sahneyi hatırlattı.
O zamanlar, çok, çok, çok yıllar önce o da aynı çaresiz umutla Mu Qing'e yalvardığında akşam karanlığının çöktüğü bir zamandı–
“Yalan söylemediğimi biliyorsun, değil mi?”
O zaman Mu Qing ona nasıl cevap vermişti?
Yüzlerce yıldır bu şeyleri düşünmemişti ama Mu Qing'in bu cümlesi onları aniden mühürlenip bırakılan tozlu köşelerden dışarı sürükledi.
Zorla çıkmış ve dışarıya sızmıştı; sayısız görüntü ve sesler gözünün önünden geçti, Xie Lian ancak o zaman asla unutmadığı o detayları açıkça hatırlamıştı.
Mu Qing cevap vermemişti ve Xie Lian’ın alışılmamış sessizliğinde o da yavaş yavaş aynı sahneyi hatırlamış gibiydi, yüzünün renkleri yavaş yavaş değişiyordu. Görünüşe göre o da yardım istemek için yanlış kelimeleri kullandığını fark etti ve Xie Lian'a böyle bir zamanda istemeden hatırlatmaması gereken şeyleri hatırlattı.
Tam o sırada, Xie Lian'ın arkasında, Hua Cheng sessizce konuştu, “Gege, sen kararını vermeden önce Sana birkaç şeyi hatırlatmam gerekiyor.”
Ancak o zaman Xie Lian kendine geldi ve “Neymiş?” diye sordu.
“İlk olarak” dedi Hua Cheng, “Lav akıntısı durmadan yardıma kalkışmak hayati tehlike oluşturacak kadar tehlikeli olacak.”
Ama kim bilir ne zaman duracaktı? O kılıcın kabzası zaten kavurucu derecede sıcaktı, Mu Qing’in elleri daha fazla tutamazdı, o zamana kadar nasıl dayanabilirdi?
Xie Lian sessizdi. Hua Cheng devam etti, “İkincisi, eğer Mu Qing çoktan Jun Wu’ya teslim olduysa o zaman Jun Wu kesinlikle onu çıkartmanın bir yolunu bulur. Ama sen, sen kesinlikle tehlikeye düşeceksin. Tüm yol boyunca davranışlarını ve hareketlerini düşün.”
Feng Xin’i itti, onları cephaneliğe çekti, Feng Xin’i ittiğini itiraf etmeyi reddetti ve hatta suçlamalara yanıt vermedi, cephanelik çılgına döndükten sonra aniden ortadan kayboldu, lav akışının tesadüfi zamanlaması onları şimdi bulundukları yere getirerek akışı tersine çevirdi.
Ve şimdi o belki de bir kez daha kasıtlı olarak Xie Lian'ı kendi sonuna kadar götürüyordu.
#xie lian#jun wu#feng xin#tian guan ci fu#hualian#ling wen#hua cheng#heavenlyblessing#jian lan#heaven official's blessing#pei su#peiming#pei ming#ban yue#yushi huang#quan yizhen#yin yu#mu qing#he xuan#xuan zhen#nan yang#bai wuxiang#wuyong
15 notes
·
View notes
Text
Bir örnek vermem istenirse, ben atom silahlarını mükemmelleştirmek için atomun parçalanması üstünde çalışan bilim adamlarına “aydın” denilemeyeceğini söyleyeceğim: Onlar bilim adamıdır, işte o kadar. Ama yapılmasına göz yumdukları bu silahların yıkıcı gücü karşısında dehşete kapılan bilginler bir araya gelerek kamuoyunu atom bombasının kullanılmasına karşı uyaran bir manifesto imzaladıklarında artık birer aydındırlar.
-Jean-Paul Sartre, Aydınlar Üzerine
24 notes
·
View notes
Text
Bir insana güvenmek sevgiden daha önemlidir. Bir insana güvenin kırılırsa, eskisi gibi nasıl tekrar güvenirsin. Bazen aşk, sevgi yetmiyo ilişkiye. Sen o kadar çabala güvenmek için canını dişine tak kendinden şüphe duy ama karşın da ki insana 'o yapmaz' de. Yapıyomuş arkadaşlar, ben bunu çok acı şekilde öğrendim. Herşeye rağmen yine denedim, yine çabaladım. Sonuç ne mi yollarımız ayrıldı. Çünkü ben ümidi kestim. İsteyerek yapmadım beni buna o itti. Çabaladım, direndim, ona kendim olmak istedim. Ne zaman çabalamaya başlasam, sorun çıkardı tartıştık, kavga ettik, canım yandı ya haksız olsa bile onu üzdüm diye içim koptu benim. Siz hiç başınıza silah dayanmış halde sevdiğinize yazmak için başınıza silah dayayan kişilere yalvardınız mı son kez yazayım yoksa merak eder beni diye. Ben yaşadım daha bugün yapmam dediğim bişeyi yaptım. Tuhaf evet silahların içinde büyümüş biriyim çok kez babamın düşmanları yüzünden tehdit edildim başıma silah dayandı babamı ailemi bu şekilde tehdit ettiler. O zamanlar öldürün beni diye yalvarırdım. Hayata tutunacak bi dalım yoktu. Bu kez vardı ama o bende değildi. Hayatımda değil ama kalbimde. Ruh gibi kalbimde duruyo siz görmezsiniz ben hissediyorum. Öldüreceksen önce izin ver sevdiğim kıza yazayım bilsin merak etmesin dedim. Hiç kimse bunun acısını bilemez. Ölmekten çok ondan gidecek olmam kalbime acı verdi. Ama o zaten benden çoktan gitmişti. Sizi sevmeyen birisinin peşinden gitmeyin. Çok çabaladım kalbini kazanmak için. Anladım ki onun kalbinde bi yerim olmayacak. Bu sözüm kızlara. Kızlar siz diyosunuz ya erkekler sevmekten ne anlar diye. Benim gibi erkekleri sizin sevmekten anlamaz dediğiniz erkeklerin kız versiyonları üzüyo işte. Konu o bu şu değil konu cinsiyet değil. Konu karakter. Karaktersiz birisini sevmeyin. Kendinize yazık edersiniz. Ben ettim:) .
17 notes
·
View notes
Text
bir taraf "Şii'ler cart curt" diyerekten ezberletilmiş düşmanlıklarla İran'a kızıyor, diğer taraf "Anıtkabir'e gitmedi cart curt" diyerekten kızıyor
üçte birinden fazlası Türk/Kürt olan İran halkı Türkiye'yi ve Türkleri çok seviyor. yıllarca süren ambargoya rağmen onurlu bir duruş sergiliyor. dini açıdan bakınca da namazında/niyazında, Ramazan orucunu tutuyor vs.
Mısırlıoğlu şunu demiş, Cübbeli bunu demiş, Ortaylı onu demiş falan filan hep safsata
biz Mavi Marmara saldırısında İran kadar tepki verebildik mi? RTE hareketin kralını yapardı da sen arkasında durur muydun? patates, soğan için PKK uzantılarına göz yuman sen !!!
bu konuda aklıselim insan o kadar az ki işte onlardan biri
13 notes
·
View notes
Text
nereden veya nasıl başlayacağımı bilmiyorum. konuşuyorum. sözlerim dinlenmiyor. sessizleşiyorum, susuyorum. sözler vermiyorum artık. sevgiye de aşka da inanmıyorum. bana 'seni seviyorum' mu diyorsun, kahkaha atmaya başlıyorum. yalanları daha fazla dinlemiyorum. tüm paramı sigaraya yatırıyorum. oturduğum bir park köşesinde yeni aldığım paketi bitiriyorum. insanlardan uzaklaşıyorum. yalnızlığa sığınıyorum. kendimle başbaşa kalıyorum. huzuru arıyorum. esen rüzgarı kucaklıyorum. saçlarımı bozmasına, başımı ağrıtmasına izin veriyorum. soğuk havalarda saatlerce oturuyorum, yağan karın altında saatlerce yürüyorum. hasta olurum diyerek endişelenmiyorum. ağladığım zaman rimelim mi akmış, silmeye çalışmıyorum. kendimi tüm yaralarım ve kusurlarım ile kucaklamaya çalışıyorum. kesik izlerinden geçilmeyen tenimi okşuyorum. saçlarımın okşanmasını hatta öpülmesini bile istemiyorum artık. kendimden başka kimseyi dinlemiyorum. derdin mi var, anlat. ben dinliyor gibi yapacağım. nefretimi savuruyorum oradan oraya. onun beni öldürmesine izin vermiyorum. kalbimdeki ve zihnimdeki mezarlığı artık ziyaret etmiyorum. gidenlerin arkasından yas tutmuyorum. sigaramı kendim için yakıyorum. bir başkasının acısını sırtlamıyorum. yere değen omuzlarımdaki acıları bir sokak sonunda bırakıp başım dik yürüyorum. ev denen yerden kaçıyorum. kapıyı çarpıp çıkıyorum, onların yaptığını yapıyorum. kalabalık bir ortamdan yalanlar ile kaçıyorum. kalkıp gidiyorum, ardıma bakmıyorum. birilerini kaybetmemek için çabalamıyorum. ben ölürken beni görmeyenleri öldürüyorum içimde. yanlarında hiçbir şey olmamış gibi gülüyorum. yüzümdeki sahici gülüşü gerçek sananları kırkbir yerinden bıçaklıyorum. okuduğum kitaplara sığınıyorum. bir bedene veya kendime sığınmıyorum. gitmem dediğim yerlerden gidiyorum. eski fotoğrafları açıp bakıyorum. yüzleşmek değil yaptığım şey. yalnızca değişiyorum. canın mı acıyor, acısın. geçmez mi sanıyorsun, geçecek. sen istersen vazgeç, umrumda değil. ben yaşıyorum. içimde öldürdüğüm ve uğruna öldüğüm şeyler ile yaşıyorum. bu satırları sana yazmıyorum. kendime yazıyorum. sigara içtiğimi kimseden saklamıyorum. varsın anlasınlar, yiyeceğim dayağa gülümsüyorum. yanlış yaptığımı haykıran bedenlere sırtımı dönüyorum. bu yanlış, benim yanlışım diyerek gidiyorum. senin yanına gelmiyorum artık. kendime uğruyorum. bir kapı aralığından içeri giriyorum. bir savaşa adım atıyorum. bu sefer silahların hedefi ben değilim. silahı tutan benim. soğuk namlu bana dönük değil ve olmayacak. değiştiğimi iliklerime kadar hissediyorum ve biliyorum. varsın duygusuzsun de. evet diyeceğim, duygusuzum. yanlışını düzeltmek için kendimi yormayacağım. kendimi kimse uğruna harcamayacağım. ben bu değişimi ve kalpsizliğimi seveceğim. sen ve herkes gidecek. ve ben yalnızca ardınızdan izmaritimi atacağım. buraya kadar. yeniden dirileceğim. bu sefer sizi ben öldüreceğim.
80 notes
·
View notes
Text
tanrım, çocukları silahların gölgesinden sakın.
15 notes
·
View notes
Text
Üzülüyorum sana, arkanda bir ordu var ama bir avuç insana durmadan kaybediyorsun çünkü unuttuğun bir şey var. Silahların yenemediğini zeka yener, itaat etmek için hala neyi bekliyorsun?
TDÇ
#aşk#platonik aşk#aşk acıtır#ay benim gece senin#sonsuz aşk#spotify#ask blog#ege ve izmir#egeizmirindir#egeninincisi#alintı#alınti#kitap alıntısı#asli arslan#aslı arslan#beyaz leke#tugayım#tugay demir çeviker#tdç#eftalya atalar#adnan atalar
13 notes
·
View notes
Text
TAŞERON=TÜRK İSLAM SENTEZİ
ABD veya küreselci baronlar Türk Milliyetçiliğini kontrol altına almak için bir partiye rol verdi. Böylece Türklüğün yanına İslam sentezi eklendi. Matematik bilen bu iki kavramın toplanamayacağını bilir. Dini inançla bir ırkın toplamı olur mu? Emperyalizm oldurdu. Türk İslam sentezcileri Müslüman olmayan Türkleri Türk saymadı. Ne güzel proje değil mi? Türk İslam sentezi kavramı Türçülük taslayan Türkleri Araplaştırdı. Bu tezgahı midesi kabul etmeyenler koptu. Türk İslam sentezcileri siyasal İslamcı, Müslüman Kardeşlerin Türkiye temsilcileri gelene kadar iktidar olamadı. Şimdi bu emperyalist projenin Türk kısmını MHP, İslam kısmını AKP temsil ediyor. Türk İslam sentezi koalisyonu ülkeyi esir aldı. Bunların biri Amerikan milliyetçisi, diğeri İngiliz Müslümanı. AKP İngilizlerin kurduğu Vahhabiliğin kurucusu Şerif Hüseyin’in görevini Türkiye’de güncelledi. Emperyalizme uyumlu, kullanışlı, namaz-oruç-haç ritüeli dışında hiçbir ahlaki değeri olmayan, vitrine sakal ve türbanı koymuş, VATANSIZ bir inanç sistemi oluşturdu.
Amerikan milliyetçisi MHP, Türkler ve Türk yurdu boğazlanırken boğazlayanlarla iş birliği yapmaktadır. Sadece iş birliği yapmakla da kalmıyorlar. Fedailiğini de yapıyor. Mafyokrasinin vitrin mankenleri...
*** *** ***
AKP F-CİA’yı yasaları çiğneyerek devlete ortak etti. Bir düşman ne yaparsa onu yapıp önce ülkenin ordusuna saldırdılar. Sava�� sırlarını çalıp CİA ve Yunanistan’a servis ettiler. Yetmedi, bir savaş durumunda ülke içinde harekete geçirilecek siviller de deşifre edildi. Hatta bir savaş durumunda iç direnişte kullanılmak üzere bir yerlere depolanan silahların yeri de açık edildi. Bu faaliyetin Türkçesi neydi?
Bir ülkenin silahlı gücüne düşman saldırır değil mi? Bir ordunun zayıflatılması kimin işine yarar? Tabii ki DÜŞMANIN! Bir savaş durumunda iç direnişi başlatacak isimler niye deşifre edilir? Belli ki Türkiye’Yİ SICAK BİR SAVAŞA SOKMA PLANI VAR. Bu savaş başlamadan iç direnişi başlatacak insanları açığa çıkararak hedef haline getirmek, ülkenin bağışıklık sistemini kırmak anlamına gelir. Sahi, o isimlerden kaç kişi doğal olmayan yollardan ölüme gitti, biliyor muyuz? Hayır, bilmiyoruz.
*** *** ***
Türkiye’de Türklerle sinsice savaşan bir Türk İslam sentezi koalisyonu var. Suriyeli GEÇİCİ SIĞINMACILAR, Afganlı ABD askerleri, şimdi de ülkemiz 15 yaş altı ve 50 yaş üstü Iraklılara açıldı. Filistinliler, Afrikalılar…. Kim varsa ülkeye alınıyor. Bu sadece bir sığınmacı sorunu değildir. Bu, Türklere karşı açılmış onlarca savaşın sadece bir cephesidir.
Bir başka cephe, Türklerin devletten dışlanması ve bile-isteye fakirleştirilmesidir.
Bir başka cephe, gıdalarla oynayıp Türklerin kısırlaşmasına ve sağlıklarını kaybetmesine zemin hazırlamaktır..
Bir başka cephe, çoğunun yabancı istihbaratlarla bağı olan, Diyanet ile birlikte insanları dinden nefret ettiren tarikat ve cemaatler üzerinden, Türk ve Türk akılcılığına karşı açılan savaştır.
Bütün yeraltı ve yerüstü kaynaklarımız küresel şirketlere peşkeş çekilmiş, ABD devlet olamadan vahşi bir şekilde yapılan madenciliğe eşdeğer bir vahşilikle ülkemiz yağmalanmaktadır.
Eğitim çökertilmiş, Laiklik çiğnenerek akılcılığın terk edildiği Ortaçağ aklının hakim olduğu bir sisteme evrilmiştir.. Çocuklar öğretmenlik formasyonu olmayan, yeterli eğitim almayan imam ve tarikat elemanlarıyla buluşturulmuştur. Osmanlı’nın yıkılmasına neden olan dönme-devşirme aklı Milli Eğitim üzerinden bugün ve yarınımıza bir cephe daha açmıştır.
Irak, Suriye, Libya’da BOP için taraf olan AKP, Amerika adına lejyonerlik görevi almıştır. BOP uğruna Barzani imar edilmiş, Suriye’de Fırat’ın Doğusu’na PKK’nın yerleşmesine neden olmuşlardır. Bazıları buna yanlış politika diyor. Bunların hiç biri yanıldıkları için değil, bilakis, bile-isteye gerçekleştirdikleri faaliyetlerdir.
Ege’de 20 adamızı Yunanistan’a peşkeş çekerek, Yunanistan adına T.C. Devletine sessiz bir savaş açmışlardır.
Dedeağaç Lozan Antlaşmasına göre silahsız bir alandır. Yunanistan Lozan’ı çiğneyerek Dedeağaç’ta ABD’nin askeri yığanak yapmasına izin verdi. AKP Türkiye’nin haklarını savunmayarak ABD’nin ülkemize karşı oluşturduğu tehdide olur verdi. Yani, ABD-Yunan ortaklığının Türkiye’ye olan tehdidini görmemezliğe geldi.
TÜRK İŞÇİLERİNİ sendikasızlaştırarak köle işçi haline getirdi. Ülkemizde beyaz adam ve Arapların aldığı şirketlere Türk çocuklarını ucuz, köle işçi yaptı.
Sağlık ve eğitim piyasalaştırılarak, fakirin çocuğunu okutabilmesini, kaliteli bir sağlık hizmeti almasını imkansız hale getirdi.
Tarımı ve hayvancılığı bile isteye, küreselcilerin taleplerini karşılamak için bitirdi. Köylerdeki okulları önce kapattı, taşımalı eğitim sistemi getirdi. Şimdi servis hizmeti de verilmeyecek. Tasarruf bahane, köylüleri şehirlere sürüp tarlalara çökme fikri şahane.
Vatandaşın vatandaşlık bağı mülkiyet hakkı ile güçlenir. Köyünüz, ata yadigarı toprağınız o topraklardaki kökünüzdür. Kökünüz ne kadar derine inerse o kadar güçlü ve dirençli olursunuz. Köylünün vatanına bağı bu kökler nedeniyle sağlamdır. Tarımı bitirenler, köylünün elinden meraları alanların asıl niyeti, yani ev ödevleri şimdi açık oldu. Tarımı yapılamaz hale getirip 2 yıl ekilmeyen tarlaları kiraya vereceklermiş…. Önce köylülere teklif edeceklermiş… Hikaye, asıl niyete kılıf… Ahmet’in ekemediği araziyi komşu Mehmet mi ekecek? Tabii ekemeyecek. O zaman araziler birleştirilerek küresel şirketlere kiralanacak. Küresel şirketler GDO’lu ürün ekecek. Artık o toprak bitmiş demektir. Normal tohum ekemezsiniz. AKP zaten yerli tohumu yasaklayıp,Türk çiftçisini küresel şirketlerin insafına terk etmişti değil mi? İşte bu da Türk köylüsüne Küresel şirketler adına açılan bir savaştır. Köy biterse ülkeyi unutun. Köy, toprak bağımsızlıktır. İşte bu önemli ayak kırılacaktır.
Bu uygulamayı Doğuda yapamazlar. Ağalar direnir. Kan davası çıkar. Gene elinden toprağı alınacak olanlar İçanadolu’da tarım yapan gariban çifçiler olacaktır.
Tarlaları kiraya verin. Çifçiliği hepten terk etmeye iki yıl yeter. Tarım çok zor iştir. Bıraktığınız an geriye dönüş nerede ise imkansızdır.
Artık mal ve can güvenliğimiz yoktur. Çünkü hukuk bitmiş, yargı Turuncu Türk İslam sentezci taşeronların SİLAHINA dönüşmüştür.
Mal ve can güvenliği olmayan insanların vatandaşlık bağı zayıflar ve sonra kopar. Her cepheden saldırı altında olan Türk Milleti köksüzleştiriliyor.
Osmanlı’nın yıkılış sürecinde de kanun yoktu. Eşkıya halkı haraca kesmişti. Şimdiki gibi mala çökmeler vardı. Rüşvetsiz iş yapılmazdı. Aynı durumu farklı biçimlerde YENİDEN yaşıyoruz.
Mütareke basınımız emperyalizmin emrindedir. 2008 yılında Soros, “basına 8 milyon dolar dolar dağıttım” açıklaması yapmıştı. Din adamı kisvesiyle, “Türklüğümden istifa ettim” deyip sonunda tecavüzcü Yunan’a sığınan Mustafa Sabri’nin fikri mirasçıları da görev başındadır.
Her açıdan 1914 şartları 2024 yılında ortaya çıkmıştır. Aktörlerin sadece isimleri farklıdır. Dedelerimiz Osmanlı’nın borcunu ödedi, bu gidişe Osmanlıcılık üzerinden ülkemizi borç batağına sürükleyerek çöküşü hızlandıranların borcunu gene gariban Türkler ödeyecektir.
AKP gariban Türkler üzerinden lale devri yaşıyor. Abdülhamit üzerinden saray sömürüsü yapanlar, Abdülhamit’in yolundan giderek savaşmadan isteyene istediğini veriyor.
Ülkemizi uyuşturucu cenneti yaparak en büyük cepheyi açtılar. Uyuşturucu kullanımı ilkokula kadar indi. Küçücük kasabalarda bile uyuşturucu kullanımı hızla yayılıyor. Uyuşturucu baronu Hikmetyar’ın dizinin dibine çökenlerin ne yapacağını sanıyorduk acaba?
AKMHP Türk İslam Sentezi koalisyonu T.C. Devletine karşı bir değil, yüzlerce cepheden saldırıyor.
Anayasa Mahkemesini tanımamak demek BAL GİBİ DARBEDİR!
Bu darbenin son resmi de Ahlat’ta verildi. Bahçeli, Erdoğan ve Anayasa’nın 4. Maddesi değişsin diyen bölücü Zekeriya Yapıcıoğlu elele poz verdi. İşte yeni anayasa dedikleri şey, bu resmin yasal hale getirilme işlemidir. Yapıcıoğlu AKP’nin kimine göre gizli, bize göre çok açık ajandasının tepkisini ölçmek için kullanılmıştır. Yani, bir anlamda AKP’nin mayın eşeği rolünü üstlenmiştir.
Bartholomeos AKP’nin gizli ajandası gereği Ekümenik Patrik sıfatıyla faaliyet yürütmektedir. Unutmayın, Bartholemeus CİA organizasyonuyla kurgulanan Ergenekon davasına müdahil olmuş, Kurtuluş Savaşı kahramanlık madalyası olan Papa Eftim’in emaneti Sevgi Erenerol aleyhinde açıklamalar yapmıştır.
AKP Atatürk’ün hain ilan edip Yunanistan’a yolladığı Türk düşmanı Rum papaz 6. Konstantin’in kemiklerini 2011 yılında İstanbul’a getirdi. Neden?
Keşke Yunan kazansaydı diyen ajanı en üst düzeyde ağırlamak sözün sahibini onaylamak değil de nedir?
Asker katili hain Seyit Rıza’nın heykeli Tunceli’ye dikildi. CHP sessiz kalarak onay verdi.
İşgalin içeriden yürütüldüğünü anlamak için daha ne yapsınlar istiyoruz?
*** *** ***
Ya anamuhalefet?
Meclis konu mankeni durumundadır. Sarayı meşrulaştırma aparatıdır. Bir işlevi yoktur.
AKMHP yargı dışına çıkartılmıştır.
Laiklik, dil birliği, vatanın bölünmez bütünlüğü ihlal edilmiştir. Vatan Batıdan bölünmüştür. T.C. Devletine ait topraklar(adalar)da Yunanistan ile yetki paylaşan bakanların, valilerin, askerlerin cezadan kurtulmak için yeni anayasaya ihtiyaçları vardır(!)
Güney Doğu’da Kürtçe sessizce resmi dil haline geliyor.
PKK Diasporası Kürtlerin kendi kaderini tayin için BM’e başvurdu. Başvurusu kabul edildi.
İkiz yasalar kim döneminde hazırlandı? 57. Hükümet döneminde. Yani Bahçeli’nin de içinde olduğu koalisyon döneminde. Yasalaşamadan 57. Hükümet yıkıldı. AKP gelir gelmez İkiz Yasaları(bölünme yasası) Baykal’ın CHP’si ile onayladı. Yani, hepsi orada, suç, cinayet ve ihanet mahallindeydi. Üstelik önümüzde Yugoslavya gibi dilimlere ayrılmış bir örnek varken. İşte o nedenle bugün kimse konuşmuyor. Üç maymunu oynuyor.
Diyarbakır’da bir bulvara “Türk öldürmek gavur öldürmekten daha iyidir” diyen İngiliz ajanı Şeyh Sait hainin adı verildi. Gene İngiliz ajanı İskilipli Atıf’ın adı cadde, hastane, cami ve parklara verildi. 2012 yılında Çorum’da yapılan bir parka İskiliğli Atıf’ın adı verildi. Açılışa Bülent Arınç katıldı.
Ordu belediyesi tarafından Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına ithafen; “biz denize insan dökmedik, biz denize taş dökerek Avrupanın tek havalimanını inşa ettik” pankartı asıldı. Yunan lobisinin bir elemanı AKP’den belediye başkanı seçilmiş. Seçenler bu pankarttan utanmamış.
Şeyhülislam, hain, Türklüğümden estağfurullah diyen Mustafa Sabri’nin adı Tokat’ta Anadolu İmam Hatip Lisesine verildi.
Bütün bu ihanet tablosu, Kuvayi İnzibatiye ihanet birliğinin yeniden dirilip T.C. Devletinin kurucu unsuruna meydan okuduğunu göstermez mi?
Binali Çanakkale Köprüsünün açılışında; “Çanakkale artık her türlü geçilir” dedi iyi mi?
Siz bu söz cahillikten mi söylendi sanıyorsunuz? Tabii ki hayır. Çanakkale’de hangi devletlerle savaştık? Fransa, Avustralya, Y. Zelenda, İngiltere ile savaştık. Çanakkale artık her türlü geçilebilir davetiyesi bu ülkelere mi gönderildi?
Türk düşmanlarının ölüsüyle dirisi Türklere karşı birleşiyor, kör müyüz?
*** *** ****
Ana Muhalefet partisi Türk Milletine savaş açmış bir koalisyonla particilik oynayarak koalisyonu meşru hale getiriyor. Sığınmacı adı altındaki sessiz işgale yeterli tepki konmuyor. Rezerv Alan kumpasının iptali için dava açmadılar. Ege’de işgal edilen adalarımızı halka anlatmadılar. Vatandaşlar suç duyurusunda bulundu ama muhalefet(CHP, İYİP) suç duyurusunda bile bulunmadı.
Ülkemiz kara para cehennemine döndü. Kara paranın piyasaya hakim olduğu bir ülkede namuslu para barınmaz, barınamaz. Nerede ise tek üretim alanımız olan tekstil firmaları komşu ülkelere taşınıyor. Üretim bitirilmiş. Emperyal aklın emrindekiler paraları millet bahçelerine G��MÜYOR. Bu ne ANLAMA GELİR? “Çalışmayın, üretmeyin, beslenmeyin... Bunlar gerçekleşince zaten tembelleşecek, yardımlarla nefes alacak, onurunu koruyamayacaksın. Hayal bile kuramayacaksın. Nefes alan kuklaya dönüşeceksin..” ANLAMINA GELİR.
Böyle bir ülkede enflasyon düşecek demek YALANIN EN BÜYÜĞÜDÜR!
Böylesine büyük ihanet ve işgale susan halk MAZLUM DEĞİL, SUÇ ORTAĞIDIR.
Dünya bambaşka bir döneme evrilirken Ortaçağ Karanlığında debelenen ülkeler yok olmaya mahkumdur. Sen deccaliyetin temsilcisi şeyh, şıhlar önünde secde ederken, cami cambazlarının ağzına aval aval bakarken elin oğlu gelir seni kıçından patlatır, mefta olursun.
En çok hayret ettiğim durum ise;
“KENDİ ÜLKESİNDEKİ ŞEYTANLARA TAPANLARIN ŞEYTAN TAŞLAMAK İÇİN HACCA GİTMESİ....”
Zahide UÇAR (23.09.2024)
2 notes
·
View notes
Text
Râbbîm Bizleri...
Duâ Ettiğimiz ,
Duâlarımızın Sevinci İle Uyandırsın !
30 Ağustos Zafer Bayramı'mızın
Vesilesiyle, Rahmetli Atatürk Ve Silah Arkadaşlarının,
Göğsünü Silahların Önüne Atan
Şehitlerimizin Kanı İle, Gazilerimizin
Kahramanlıklarıyla Süsleyen Kullarından Razı Olsun...
Cumâ Sabahımız
Zaferlerle Dâîm Olsun !
Nasip PAMUK ✍🏻
6 notes
·
View notes