#sert ve yüksek duvarlar
Explore tagged Tumblr posts
maiamiasblog · 6 months ago
Text
Okuduğum kitapta 232.sayfadayım. Hala daha birbirlerine aşık olmadılar. Daha yeni yeni birbirlerini anlamaya ve destek olmaya başladılar. Bunlar da bana aşırı keyif veriyor. Uzun süredir böyle kurgu okumamıştım. Hep aşkla başlıyordu ya da çabuk aşık oluyorlardı. Kitap gerçekten beklentilerimin üzerinde çıktı, beni yanılttı. İyi ki de yanılttı.
1 note · View note
andezit-tasi · 10 months ago
Text
Andezit Taşı: Özellikleri, Oluşumu ve Kullanım Alanları
Andezit, volkanik bir kayaç türüdür ve genellikle volkanik patlamalar sırasında lav olarak püsküren magma'nın soğumasıyla oluşur. Bu kayaç türü, yeryüzünde yaygın olarak bulunur ve birçok farklı kullanım alanına sahiptir. İşte andezit taşının özellikleri, oluşumu ve kullanım alanları hakkında daha fazla bilgi:
Özellikler:
Andezit genellikle gri, kahverengi veya kırmızı renklerde olabilir.
Orta derecede sert bir yapıya sahiptir ve dayanıklı bir kayaçtır.
Mineral bileşimi genellikle plajiyoklaz feldspat, piroksen ve kuvars içerir.
Bazalt ve riyolit arasında yer alır ve bunların özelliklerini bir araya getirir.
Oluşumu:
Andezit, volkanik aktivite sırasında oluşur. Magma, yer kabuğunun altındaki derin kaynaklardan yükseldiğinde, belirli koşullar altında andezit oluşabilir.
Andezit taşı lavları genellikle sıcaklık ve viskozite açısından orta derecede, bu da onların yüzeye çıkarken hem akışkan hem de yüksek kıvamda olmasını sağlar.
Lavlar soğudukça, andezit taşları oluşur. Bu soğuma hızlı olabilir ve lavlar içindeki gazların basıncına bağlı olarak çeşitli şekillerde kristalleşme gerçekleşebilir.
Kullanım Alanları:
İnşaat ve mimari: Andezit taşı, zemin kaplamaları, döşeme taşları, duvar kaplamaları ve dekoratif taşlar gibi birçok inşaat ve mimari uygulamasında kullanılır. Dayanıklı yapısı ve çekici görünümü nedeniyle tercih edilir.
Peyzaj düzenlemesi: Bahçe yolları, teraslar ve duvarlar gibi peyzaj düzenlemesi için andezit taşı kullanılır. Doğal ve estetik bir görünüm sunar.
Yol yapımı: Andezit, asfalt ve beton karışımlarına dayanıklılık ve mukavemet kazandırmak için yol yapımında kullanılır.
Sanat ve heykelcilik: Dayanıklı yapısı ve işlenebilirliği nedeniyle andezit, heykelcilik ve taş oymacılığı gibi sanat alanlarında da kullanılır. Andezit taşı, doğal güzelliği ve dayanıklılığıyla çeşitli alanlarda yaygın olarak kullanılan bir kayaç türüdür. İnşaat, peyzaj düzenlemesi, yol yapımı ve sanat gibi birçok alanda tercih edilir ve bu özellikleri sayesinde uzun ömürlü ve estetik açıdan çekici projelerin oluşturulmasına katkı sağlar.
1 note · View note
gelmeyin · 1 year ago
Text
Doğal Güzelliğiyle Etkileyici Taş Ev Modelleri ve Bazalt Taşı
Doğal malzemelerle inşa edilen evler, hem dayanıklılıkları hem de estetik görünümleriyle dikkat çekiyor. Taş, özellikle de bazalt taşı, bu yapıların temel malzemelerinden biri olarak öne çıkıyor. Doğanın zarif dokusunu yansıtan bu taşlar, çağlar boyunca insanların ev inşaatında tercih ettiği önemli malzemeler arasında yer alıyor.
Bazalt taşı, sağlamlığı ve dayanıklılığıyla bilinir. Sert yapısı ve yoğunluğu, yapıların uzun yıllar boyunca ayakta kalmasını sağlar. Bu özellikleriyle bazalt taşı, evlerin sağlam temellerini oluşturur ve dış cephe kaplamalarında tercih edilir. Aynı zamanda doğal bir görünüme sahip olan bu taş, mimari açıdan çeşitli olanaklar sunar. Modern minimalist tasarımlardan geleneksel ve rustik tarzlara kadar geniş bir yelpazede kullanılabilir.
Taş ev modelleri, doğanın içinde kendinizi huzurlu hissetmenizi sağlayan bir atmosfer sunar. Genellikle taşların doğal tonları, iç mekanlara sıcaklık ve doğallık katar. Taş duvarlar, iç mekanlarda duvar dekorasyonu olarak da tercih edilerek yaşam alanlarına benzersiz bir karakter kazandırır.
Bununla birlikte, taş evler sadece sağlamlık ve doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda enerji verimliliği açısından da avantaj sağlar. Taş yapılar, yüksek ısı depolama kapasitesine sahip olduklarından, iç mekan sıcaklığını dengeler ve böylece ısıtma veya soğutma maliyetlerini azaltabilir.
Bazalt taşı ve taş ev modelleri, doğanın zarafetini, dayanıklılığı ve estetiği bir araya getirerek ev sahiplerine benzersiz bir yaşam deneyimi sunar. Doğal malzemelerin sadeliği ve çekiciliğiyle şekillenen bu evler, modern yaşamın içinde doğal bir dokunuş ve huzur sunar.
0 notes
baybaykus · 3 years ago
Text
Hani sık sık diyorlar ya "Eskiden şu yoktu, bugün var", "Eski Türkiye şöyleydi, yeni Türkiye böyle"… Hani gelişmişliği demirle, betonla, asfaltla açıklamaya çalışıp neleri yitirdiğimizi anlamayıp, eleştirenleri 'nankörlük'le yaftalayanlar çıkıyor ya… Onlar için hafıza dürtmeye yarayan bilançolu bir hatırlatma yapalım:
Bugün 2002'ye göre daha uzun duble yolumuz, daha fazla uçuş noktamız var ama daha az 'kardeşliğimiz' var... Daha çok tünelimiz, viyadüğümüz, köprümüz var ama daha az 'gönül köprümüz' var...
***
Daha uzun pistli havaalanlarımız, daha büyük otobüs terminallerimiz, istasyonlarımız, yeni limanlarımız var ama 'kavuşsak' diye iç geçirdiğimiz daha az 'insanımız' var...
***
Yeni yapılmış devasa adliye binalarımız, mimarîsi güzel adalet saraylarımız var ama daha az 'adaletimiz' var...
***
Lise açar gibi her ile açılan üniversitelerimiz var ama daha az 'okuyan, yazan ve anlayanımız', uluslar arası endekslere bakıldığında daha az 'bilimimiz' var...
***
2002'ye göre çok daha fazla toplu konutumuz var ama çok daha az 'toplu atan yüreğimiz' var...
***
İçeride ve dışarıda çok daha fazla düşmanımız var ama kendi aramızda çok daha az 'birlikte yaşama iradesi' var...
***
Uzaya fırlattığımız uydular, o uydulardan yayın yapan 'satıcı, içici, pazarlamacı' ne çok 'İslâmî' televizyon kanalımız var ama daha az 'dindarımız' var...
***
Yüksek tepelere kondurulan şatafatlı camilerimiz var ama o yüksek tepelerle vicdanlarını yarıştırması gereken daha az 'devlet adamımız' ve daha az 'devlet aklımız' var…
***
Tarih goygoyculuğu yapanların elinde güneşe doğru uzayıp şehirlerin üzerine karabasan gibi çöken daha büyük gökdelenlerimiz, denizleri, gölleri, ırmakları çevreleyen daha sert betonlarımız var ama daha az 'yeşilimiz' var, daha az 'suyumuz', artık yetmeyen 'buğdayımız' var…
***
Daha çok hastanemiz, daha çok doktorumuz var ama neci olursak olalım, kardeşliğimizin sağlığını henüz bozulmadan dert edecek daha az 'siyasetçimiz' var, 'kâht-ı rical meselemiz' var…
***
Din adına tevekkülü anlatan, din tarihinden örneklerle fakirliği neredeyse kutsayan daha fazla popçu/tüccar hocalarımız var ama lüks ve şatafattan uzak kalmayı erdem kabul eden daha az 'yöneticimiz' var...
***
Hızlı internetimiz, hızlı trenimiz var ama aynı hızda işlemeye hiç heves etmeyen daha az 'merhametimiz', daha az 'şefkatimiz' var…
***
Daha çok kâr yapan bankamız, daha çok bankamatiğimiz, borsada kırılan rekorlarımız, indirilip kaldırılan Dolarlarımız var ama birbirimize karşı daha az 'tahammülümüz' var...
***
Millet olmak yerine, aynı sürgün yerinde birlikte zoraki yaşamaya mahkûm edilmiş insanlar topluluğuna dönüşüyoruz gittikçe... Son 20 yılın maddi özetini farklı yapanlar olabilir ama manevî özet böyle... 70'li yıllarda bile olmadığı kadar birbirimizden uzaklaşıyoruz, aralarımıza kalınca duvarlar örüyoruz...
Oysa biz neyi kaybedersek daha kolay telafi ederiz? Yolu, kaldırımı, istasyonu mu? Yoksa birlikte yaşama irademizi, vicdanımızı ve adalet duygumuzu mu?
İlkini, paramız yoksa, bugün olmazsa yarın yaparız, olmazsa çamurda yürürüz... Ya diğerini kaybettiğimizde, örselenen taraflarımızı nasıl telafi ederiz? Millî birliğimizi, kardeşliğimizi, bu topraklarda birlikte tutunma irademizi nasıl koruruz? Olan olmayan döviz rezerviyle, yüksek faizli kredilerle, yap-işlet-devret modeliyle veya kredi kartına taksitle olamayacağına göre!..
Son 20 yılın en üzücü bilançosu budur, bu!..
Yeniçağ Servet Avcı
1 note · View note
tumitutscanlation · 5 years ago
Text
Heavenly Blessing – 152. Bölüm
Mega // Drive // Wattpad
Bölüm 152: Dört Kutsal Kral Kararmış Duvarlarda Saklanıyor
Sahiden de bir yüz vardı. Belki alevler tümüyle yakamadığı için, belki de yukarıdan eriyen boyalar aşağıya süzüldüğü ve yüzü sararak mahvolmasına izin vermediği içindi, ama her şekilde Xie Lian’ın parmağının ucunda kesin olarak küçük, yarım bir insan yüzü vardı. Dikkatli bir şekilde katılaşmış siyah malzemeyi kazımaya başladı ve Pei Ming oldukça şişmiş sol elini tutarak yorum yaptı. “Ekselansları duvar resimleri sizi büyülüyor mu yoksa?”
“Ondan değil.” Diye cevapladı Xie Lian. “Ama cüretkar bir fikrim var.”
“Duyalım.” Dedi Pei Ming.
“Tong Lu Dağına gelmek için eşsiz bir fırsatımız olduğuna göre, potansiyel Hayalet Kralları durdurmak dışında, belki kökenlerinin kaynağını da araştırabiliriz? Örneğin, onları kim yarattı ve nasıl bir güç tüm bunlara olanak sağlıyor? Belki de tek bir saldırıyla onu yok edebilir, dünyayı bu felaketten tamamen kurtarabilir ve bir daha asla yeni bir Hayalet Kralın doğmasından endişe etmeyebiliriz.”
“Sahiden gözüpek bir düşünce.” Dedi Pei Ming. “Ama Hua Chengzhu hiçbir şey bulamadı, muhtemelen biz de boşuna zaman harcamış oluruz. Bu şartlar altında uğraşmamamızı öneriyorum.”
Ancak Hua Cheng de söze girdi. “Ben yeteneklerim yetersiz ve sınırlı olduğu için hiçbir şey bulamadım. Ayrıca sürekli öldürmekle meşguldüm. Eğer araştırmanın başına Gege geçerse, o zaman sonuçlar farklı olacaktır.”
“Hayır hayır. Sınırlı yeteneklere sahip olan kişi esas benim. San Lang benden çok daha muktedir.” Dedi Xie Lian.
“…”
Pei Ming daha fazla dinlemeye dayanamıyormuş gibi, Pei Su’yu Ban Yue’ye attı ve yürümek üzere arkasını döndü. “Sanırım ben biraz temiz hava alacağım.”
Diğer tarafta, Xie Lian’ın katılaşmış siyah maddelerin bir kısmını temizlemesi hiçte zor olmamıştı, gözlerini açıp kapattı. “Bunlar yoksa…”
Bu katman hafifçe yanmış görünüyordu, sert materyal büyük tabakalar halinde soyulabiliyordu!
Kısa bir süre içerisinde büyük bir kısmı temizleyebilmiş, bir bebeğin yumruğu büyüklüğünde insan yüzünü ortaya çıkartmıştı. Her ne kadar çizgiler basit görünse de, yüz ifadesi canlıydı, sanki bir şeyin peşinden koşuyormuş gibiydi ve gözlerindeki tutku bile çok güzel betimlenmişti. Bu siyah katılaşmış katman bir tür koruyucu tabaka gibiydi ve tabakanın altındaki renkler sanki yeni işlenmiş gibi canlıydı. Xie Lian başını geriye çevirdi. “San Lang, beraber yapalım…”
Hua Cheng hareket etmedi, ama karanlıkta gümüş ışıklardan bir alan parladı. Kısa bir süre sonra gümüş kelebekler sessizce belirdi, uçuştular ve kararmış duvarların önünde durdular. Kanatlarındaki tek düze çırpınmalarla birlikte, Xie Lian minik parçalanma sesleri duydu ve bir maskenin parçalanması gibi, kara duvarlarda sayısız küçük çatlaklar belirdi.
Ve ardından çökme geldi.
Duvarları kaplayan siyah, katı materyallerin hepsi kaybolmuş, arkalarındaki resmi ortaya çıkartmışlardı –
Devasa, renkli bir duvar resmini!
Xie Lian duvara bakmak için başını kaldırdı, tek hissedebildiği şey zihninin çırpınışıydı.
Tüm duvar resmi görülebilir bir şekilde dört seviyeye bölünmüştü. En üstteki seviyede bulutlarla örtülmüş ışıl ışıl altın bir ışık vardı, insanlar yoktu.
İkinci seviyede sadece tek bir karakter çizilmişti ve yakışıklı, beyaz cübbeli genç bir adamdı. Altın ışık bu insanı çevreliyordu ve ışık birinci seviyedekiyle aynı boyadan tasvir edilmişti.
Üçüncü seviyede dört kişi çizilmişti. Her birinin yüzü, kıyafeti, ifadesi ve duruşu farklıydı, ve ikinci seviyedeki beyaz cübbeli genç adamın yarısı boyutundaydılar.
Dördüncü seviyede ise, ki bu sonuncusuydu, sayısız insan vardı ve onlar da üçüncü seviyedekilerin yarı boyutundaydılar. Her birinin yüzü tamamen aynıydı, ifadeleri açıktı, her biri tutku, tapınma, sevinçle doluydular. Xie Lian ilk soyduğu yüz en alttaki yüzlerden birisiydi.
Tüm duvar resmindeki çizimler narin ve olgundu, Xie Lian tekrar konuşabilene dek uzun bir süre tutulmuş kaldı. “San Lang, sen… sen bunu daha önce görmüş müydün?”
Hua Cheng yavaşça konuştu. “Tong Lu dağının neredeyse yarısını gezdim ve Wu Yong’un kutsal tapınaklarının muhtemelen hepsine girdim, ama yemin ederim böyle bir şeyi hiç görmedim.”
Xie Lian. “Bu duvar resminin iki bin yıllık olduğunu sanmıyorum.”
“Olmasına imkan yok.” Dedi Hua Cheng. “Renklerin ne kadar iyi olduğuna bak ve ne şartlar altında tutulduğuna, bence en fazla yüz seneliktir. Belki de daha yeni.”
Bunun anlamı, duvar resminin sonradan yapıldığıydı!
Xie Lian en üst seviyeyi işaret etti. “Bu seviye ‘cennet’i tasvir ediyor olmalı, sonuçta “Cennetin Yolu” tüm varlıkların üstündedir.”
Ardından ikinci seviyeyi işaret etti. “Bu seviyedeki Wu Yong’un veliaht prensi olmalı. Sonuçta bu tapınak Wu Yong’un veliaht prensine adanmış, dolayısıyla bu duvar resmindeki ana kişi o olmalı, o zaman bu duvar resmindeki en büyük kişi cenneti saran ışıkla aynı renkle boyanmış. Cennet Yolundan sadece bir adım geride.”
Ardından dördüncü seviyeyi işaret etti. “En alt seviyedekiler en küçükleri, yüzleri tümüyle aynı, onlar Wu Yong’un halkı olmalı.”
En sonunda üçüncü seviyeyi işaret etti. “Ama peki ya bu dördü? Duruşları ve yüzleri bir yana, Wu Yong insanlarının üstüne ve veliaht prensin altına yerleştirilmişler. Bunun anlamı dördünün aynı mertebede olduğu. Valiler? Astları? Veya…”
Hua Cheng birkaç adım yaklaştı ve yardım etti. “Gege, bak, onların da bedenlerinde bir parça ruhani ışık var.”
Sahiden de vardı, sadece, Wu Yong’un Veliaht Prensinin etrafındaki hale çok güçlü olduğu için, kıyas yapıldığında onların halesi gölgede kalmıştı. Xie Lian durumu kavradı. “Onlar veliaht prensin yükseldikten sonra atadığı vekil generalleri.”
Bunun anlamı da bir zamanlar Feng Xin ve Mu Qing ile aynı durumda olduklarıydı.
Xie Lian büyük salonda bir tur attı ve sadece kapılara bakan bu duvarın sırları olduğunu teyit etti; diğer duvarlar öyle yanmışlardı ki daha da küle dönemezlerdi.
Bu duvar resmini kim çizmişti? Kim içindi? Ne tür bir mesaj taşıyordu?
Sadece bu resimle, Xie Lian daha fazla sonuç çıkartamazdı. Bir an düşündükten sonra Hua Cheng’e döndü. “Yola devam ederken Wu Yong tapınaklarına biraz daha dikkatli bakalım. İçimden bir ses bu duvar resminin tek olmadığını söylüyor.”
Hua Cheng başını kaldırdı. “Ben de öyle düşünüyorum.”
İkisi ve Pei Su’ya destek olan Ban Yue kutsal tapınaktan ayrıldılar ve ancak o zaman Xie Lian ekiplerinde bir kişinin daha olduğunu anımsadı. “General Pei nerede?”
Pei Ming hava almak için dışarıya çıkacağını söylemişti ve ilk tapınaktan çıkan oydu, onlar uzunca bir süre tapınakta oyalandıktan sonra bile geri gelmemişti. Xie Lian birkaç kez seslendi ama cevap alamadı. “Umarım böyle bir zamanda kaybolmamıştır.”
Dördü küçük, terk edilmiş kasabanın etrafına baktılar ve Tong Lu’da ruhani iletişim rünü kullanamadıkları için çabaları sonuçsuzdu. Tam Xie Lian çaresizliğe düşecekken Hua Cheng konuştu. “Gege, endişelenme. Bir yolu var.”
Elini uzattı ve avucundaki küçük bir gümüş kelebek yavaşça kanatlarını çırpmaya başladı, Xie Lian’ın etrafında uçarak birkaç tur attı. Her ne kadar Xie Lian hayran olmuş olsa da, ne yapacağını bilmiyordu. “Ne…”
Ta bu sırada, aniden birkaç zorlu nefes sesi duydu. Kısa bir süre sonra ise gümüş kelebeğin bedeninden bir erkeğin sesi yükseldi.
Adam konuştu. “Seni burada göreceğim hiç aklıma gelmezdi.”
Pei Ming!
Xie Lian Hua Cheng’e baktı. Hua Cheng kıs kıs güldü. “Dün herkesin üzerine bir gümüş kelebek bıraktım.”
Pei Su zahmetle başını kaldırdı. “…Yani, gümüş kelebekler, kimse fark etmeden başkalarının, her hare, ketini takip etmek, için kullana, biliyorsun? Çiçeğe Uzanan, Kan Yağmurundan da bu beklenirdi.”
“Bilip bilmeden konuşma.” Hua Cheng lafı ağzına tıktı.
“…”
Xie Lian gümüş kelebeği avucunda tuttu ve seslendi. “General Pei? Neredesin? Karşında kim var?”
“Özür dilerim gege.” Dedi Hua Cheng. “Sadece dinleyebiliriz, konuşamayız.”
Xie Lian bir an düşündü. “Makul.” Eğer dinleyen kişinin sesi de karşı tarafa iletilse, o zaman fark edilmeleri çok kolay olmaz mıydı?
Kısa bir süre sonra bir başka genç adamın duygusuz sesi bitap bir halde konuştu. “Yaşlı Pei, uyarıyorum – şu anda saçmalamasan iyi olur. Dikkatli olmazsan seni ölümüne dövebilirim.”
Sesi duyunca Xie Lian’ın gözbebekleri irileşti.
Bu Ling Wen’in erkek formuydu!
“Anladım!” Dedi Xie Lian heyecanla. “Bunca zamandır öldüren siyah cübbeli adam… Ling Wen’in erkek formuydu.”
“General Pei’yi alıkoyan, Üstat Ling Wen mi?” Pei Su soruyordu.
“Bilmiyorum. Hala dinlemekteyim.” Diye cevapladı Xie Lian.
Diğer tarafta Pei Ming konuştu. “Soylu Jie, bu hiddet neden.”
“Kapa çeneni.” Dedi Ling Wen. “Sana konuşma dedim, hiddetlenen ben değilim, başkası. Sana söylüyorum, şu anda bedenimi ben kontrol etmiyorum, yani seni enkaza çevirirsem sorumlusu ben değilim.”
“İkimiz de aynı durumdayız, tek kasımızı bile oynatamıyoruz, neden korkutuyorsun ki?” Dedi Pei Ming.
Xie Lian başını kaldırdı. “General Pei’yi yakalayan Ling Wen değil. Şu anda ikisi de bir yerde hapisler, birisi onları bağlamış.” Ardından düşüncelere daldı. “Brokarlı Ölümsüzü bile baskılayabiliyor, bu kim olabilir?”
“Hala giyiyor musun…” Diye sordu Pei Ming.
Yüksek sesle söylememişti, ama herkes neden bahsettiğinin farkındaydı.
Brokarlı Ölümsüzden!
“Evet. Senin sahiden hiç sevmiyor, bu yüzden laflarına dikkat et.” Ling Wen cevapladı.
“Ne düşündüğünü nereden biliyorsun?” Pei Ming merak etmişti. “Dürüst olmam gerekirse, sana inanamıyorum. Ne diye aptal aptal bu karmaşayı çıkarttın? Uluorta Büyük Savaş Salonunu soydun, altın kaseni kırdın ve şimdi de Tong Lu Dağında koşuşturuyorsun. Ne yani, o mu sana bunları yapmanı söyledi?”
“O hiçbir şey yapmadı, gelmek isteyen bendim.” Dedi Ling Wen. “Yaşlı Pei, soru sormayı bırak! Sinirleniyor. Hissedebiliyorum.”
Pei Ming çenesini kapattı. Bir süre sonra Ling Wen küçük bir nefes verdi, görünüşe göre Brokarlı Ölümsüz en sonunda sakinleşmişti. Bu nedenle Ling Wen sordu. “Ve, sende ne var Yaşlı Pei? Tong Lu Dağına gelmekte ne? Ve böyle yaralı görünmesi için sol kolunu bin tane eşek arısı falan mı soktu?”
Pei Ming’in sesi de incinmiş ve kederliydi. “Kötü şans, karmaşık bir durum. Kısaca, Minik Pei işimi hiç kolaylaştırmıyor. İşlerin bu kadar acıklı bir hale gelmesine gerek yoktu, ama kimin aklına geldiğim gibi talihsizlik yıldızımla karşılaşacağım gelirdi ki? Yaralanmasam birisinin beni bu lanet yere sürüklemesine izin verir miydim sanıyorsun? Kim olduğunu göremedim bile.”
Bu lanet yerin tam olarak neresi olduğu söyler misin? Xie Lian iç geçirdi, Bir mağara mı ev mi yoksa başka bir şey mi, en azından nereye bakacağımı bilirim.
Ancak hiçbir ipucu yoktu. Mesafe Kısaltma Rünü Tong Lu Dağında kullanılamazdı, bu nedenle Pei Ming çok uzaklaşmış olamazdı. Sesleri silik yankılarla birlikte biraz derinden geliyor gibiydi, muhtemelen geniş bir alandaydılar. Ve bir de Xie Lian su sesi duyuyordu.
Öncesinde buraya gelirken nehir veya göllerden geçmemişlerdi, ve Wu Yong’un kutsal tapınağından daha geniş bir yer de görmemişlerdi. Bu nedenle bulundukları yer sadece –
Yeraltında olabilirdi!
Ama bu küçük kasaba çokta küçük değildi, yeraltına giriş neredendi?
Pei Ming sordu. “Ve peki ya sen? Senin bin tane canavar ve iblis öldürdüğünü duydum, herkesin ödünü kopartmışsın. Tebrikler. E yani, artık bir numaralı sivil tanrı olamayacaksın artık, neden kariyerini başka bir yönde ilerletip biz savaş tanrılarına katılmıyorsun? Seni buraya bağlayabilen nasıl bir yaratık böyle?”
Ling Wen tatsız bir şekilde güldü. “Ben de bilmiyorum. Kazayla Yağmur Ustasıyla dövüştüm ve sonrasında sersemlemiştim, bu nedenle muhtemelen biri arkamdan yaklaşıp pusu kurdu. Sormana gerek yok, er ya da geç kendisini gösterecektir. Sadece kim olduğunu ifşa etmemeye dikkat et.”
Tam bu sırada üçüncü bir ses konuşmaya katıldı. “Pei Ming, Nangong Jie, sizi lanet ikili, şansınızı zorlamanıza gerek yok. Sahte derilerinizin altından sizi tanıyamayacağımı mı sandınız?!”
 Çevirmen: Nynaeve
Not: Kısa hatırlatma, Nangong Jie; Ling Wen’in gerçek-insan ismi. ‘Ling’ ne demek bilmiyorum (Google: Bilge/Zeki/Ruh), ama ‘Wen’ ‘Literatür’ (Google: Kültür/Dil/Yazım) demek. Bu unvanı.
Not 2: Çeviri hataları için şimdiden çok özür dilerim, uzun zamandır çeviri yapmıyordum ve bu bölümü yarım bırakmıştım, aynı nedenle de takıldığım yerlerde yardım alacağım kimse de yoktu…. :(
138 notes · View notes
grafomaniedebiyat · 4 years ago
Photo
Tumblr media
Derinden gelen, saç köklerinden kirpiklerine kadar hissettiği bir baş ağrısı ile uyandı. O kadar şiddetliydi ki gözlerini açmadan bir süre daha yatakta kalmak istedi. Zaten haftayı kapatmıştı. Dinlenmek için koskoca iki günü vardı. Huzurlu bir sabah kahvaltısı yapacak, acele etmeden kahvesini içecek, pijamalarıyla güzel bir gün geçirecekti.  Bunları düşünerek gülümsedi ve duvar tarafına doğru döndü yatağın. En azından öyle düşünüyordu. Orada duvarın olmadığını yere düşmesiyle fark etti. Bu ani düşüşle açtı gözlerini. İşte kâbus o anda başladı.  Kalp atışlarını dışarıdan duyarken, kurumuş bir boğazla sordu kendi kendine: Neredeyim ben?
Beton bir zemindi ilk hissettiği. Gördüğü ise sıvası dökülmeye başlamış, hiç tanıdık gelmeyen eski bir tavan. Yavaşça doğruldu. Belki de bugüne kadarki en boş, en ne olduğunu anlamaz bakışlarla etrafına bakındı.  Kapısı yarıya kadar açık demir bir dolap, hemen yanında biraz önce üstünden düştüğü ranza, musluğu damlatan bir lavabo, üstünde yarısı kırık bir ayna. Duvarların boyası yer yer dökülmüş, her tarafında yazılar, çentikler. Hemen karşıdaki pencereyi fark etti; dışında parmaklıklar, parmaklıkların da dışında tel örgü.  Nerede olduğunu anlamak için cama koştu.  Kocaman avluyu gördü, arkasını göremeyeceği kadar yüksek olan duvarları. ‘Hayır cezaevine girmiş olamam, dün eve geldim yattım neler oluyor!’ diye bağırdı ellerini başına götürüp. Soğuk soğuk terlerken odanın içinde hızlı adımlarla yürümeye başladı. Dün gece neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordu yürürken. Adrenalin sağılıklı düşünmesini engelliyordu. İşten çıkmış, arkadaşlarıyla buluşmak için her zamanki mekanlarına gitmişti.  Koyu bir sohbet olmuştu, çok gülmüşlerdi her zamanki gibi. Muhabbeti yine yönlendirmişti. Çok eskiden yaşanan olayları tüm ayrıntılarıyla anlatmış, arkadaşları yine bu kadar gereksiz ayrıntıyı nasıl aklında tuttuğuna şaşırmıştı. Soğuktan üşümeye başladıkları saatlerde yavaştan kalmışlar arkadaşlarının otobüs durağına kadar yürümüşlerdi. Onların evlerinin şehir merkezine olan uzaklığı ile ilgili espriler yapılmış ve dağılmışlardı. Sonrasında usul usul eve yürümüştü kafasında bin bir düşünce ile. Ne kadar sıkıldığını düşünmüştü; yaşadığı şehirden, sıradanlıktan, her gün aynı şeyleri yapmaktan. Her gün aynı yerde oturup aynı yolu yürümekten.  Hatta her gün ne kadar sıkıldığını düşünmekten bile sıkılmıştı. Eve vardığında saat gece yarısını geçmişti.  Evet bir sıkıntı yoktu. Her şeyi çok net hatırlıyordu eve girdiği ana kadar. Şu an burada olması çok mantıksızdı. Demir kapıya yöneldi. Dışarıya doğru bağırdı: Kimse yok mu? Cevap derin bir sessizlik. Çıt yoktu. Tek bir kelimeye dahi razı iken çıt dahi yoktu.  ‘Ben sanırım delirdim’ diye düşündü. Çünkü yaşadıklarının gerçek olma ihtimali yoktu. Yatağa  uzandı, gözlerini kapadı.  İçinden ona kadar sayıp gözlerini açtığında hepsinin biteceğini, kendisini yatağında bulacağını düşündü. 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10. Usulca açtı gözlerini. Olmadı. Tekrar tekrar denedi; hepsinde aynı sonuç. 1,2,3,4,5,6 derken sert bir ses ile gözlerini açtı: vakit geldi, arkanı dön ve ellerini duvara yasla!
Ne olduğunu sorgulamadı bile.  Artık bir şeyler öğrenmek istiyordu. Sorgusuz sualsiz döndü duvara. Ellerini duvara koymasıyla sıvalardan biraz daha döküldü. Arkasında yavaş yavaş açılan demir kapının gıcırtısını duydu. Adım sesleri git gide yaklaştı. Bir çift eli paçalarında hissetti. Yüzünde bir gülümseme oldu. Daha ne olduğunu bile anlamamışken bir tehlikeymiş gibi üstünün aranması komik gelmişti. Arama sürerken bir şey dikkatini çekti: Duvardaki yazılar. Kasım 2014: dergi çıkarıyoruz.  17 Aralık 2014: doğum günün kutlu olsun kardeşim.  Mart 2015: Abi donduk çayın taze mi? ‘ iyi de bunlar benim anılarım’ dedi.  birkaç saniye geçmeden yazının da kendi yazısı olduğunu fark etti. Kafası karmakarışık olmuştu. Bunları ne zaman yazmıştı. Tam bunları düşünürken elleri bir anda arkada toplandı. Kelepçenin soğuk demirini bileklerinde hissetti. Biraz da sıkmıştı. Arkasındaki gardiyan olduğunu düşündüğü kişi  onu kelepçeden  tutup kapıya doğru çevirdi ve ‘yürü’ dedi. hiç itiraz etmedi. Şu anda tek istediği bu odadan çıkmak ve ne olduğunu anlamaktı. Kapıdan çıktılar. Nereye gittiğini görmediği uzun koridorda usul usul ilerlemeye başladı. Birkaç farklı duyguyu aynı anda yaşıyordu. Nereye gittiğini bilmemenin verdiği merak, ortamın ve olanların kasvetinin verdiği korku, bir şeyler olmasının verdiği sevinç. Bir bedene bu kadar yük çok fazlaydı. Kalp atışlarını dışarıdan duyabiliyordu. O koridor belki de o kadar uzun değildi ama sanki saatlerdir yürüyordu. Ve değişen hiçbir şey yoktu. Başından sonuna kadar milimetrik olarak aynıydı koridor.  Ama hayır. İleride, koridorun sağ tarafında bir ayna vardı. En fazla on adımlık bir mesafe sonra yanından geçecekti. Geçerken başını usulca çevirdi ve aynaya baktı. Arkasındaki gardiyanı ilk defa orda gördü. Ve gördüğü bir saniye nabzını anlık durdurmaya yetmişti. Arkadaki gardiyan kendisiydi. Hayır bu olamazdı, imkansızdı. Ben benzettim herhalde diye düşündü. Sonuç olarak kafam karmakarışık sağlıklı düşünemiyorum. Gözlerim bana bir oyun oynamış olmalı. İyi de bu nasıl bir oyundu. Her şey hayal olmayacak kadar netti. Gardiyanın yüzü ise kendi yüzüydü. Yine de inanmak istemedi. Sadece benzettiğini kendine kabul ettirmek için içinde bir savaş verdi koridorda yavaş yavaş yürürken. Koridorun sonu göründü o sırada. Ahşap bir kapı. Geldikleri yol ve çıktığı hücrenin aksine yepyeni. Kapı yavaşça açıldı. Tam içeriye doğru yönelmişken gardiyan kulağına eğildi: Gözlerin sana oyun falan oynamadı, benim.
Gardiyan kelepçeyi açtı, yavaşça içeri yitti ve yapıyı çekti. Kelepçeyi açması hiçbir şey ifade etmiyordu. Söylediği ile zihnine öyle bir zincir vurmuştu ki; artık nereye giderse gitsin zihni tutsaktı. Başı önüne eğik bir şekilde ilerledi sanık kürsüsüne doğru. Ne için yargılanacağını, gardiyanın nasıl kendisi olduğunu, ve kafasındaki yüzlerce soruyu kendisiyle beraber kürsüye getirdi. Başını kaldırdığında ise gördükleri sıradan bir insanın aklını kaybetmesine yeterdi. Hakim, avukatlar, davacı, seyirciler. Salonda bulunan kim varsa hepsi kendisiydi.  Aynı yüzden onlarcası. Kıvırcık saçlar, ela gözler, uzun kirpikler, kızıl sakallar. Onlarca insan, tek bir beden.  Gözlerini ovuşturdu, nasıl bir rüyanın içinde olduğunu çözmeye çalıştı. Artık yaşadıklarının gerçek olmadığına emindi. Ya bir rüyanın içindeydi, ya da aklını çoktan kaçırmıştı.
Mahkeme başladı. Davacı, davalı, ikisine de kendi adı okundu. Artık duruma yavaş yavaş alışıyordu. Tek merak ettiği şey vardı şimdi: Suçum ne? Sorusunun cevabını çok geçmeden aldı. Yaşadığı hayattan şikayetçi olmuştu. Davacı kendisi, hakim olan kendisine durumu açıkladı. Kendi kendisine kendi yaşamını şikayet etmişti. Davacı tek tek anlattı neler yaşadığını. Hayatının tek düzeliğini. Aynı şehirde aynı şeyleri yaparak geçirdiği yıllarını. Değişmeyen mekanları, değişmeyen alışkanlıkları. Şehrin artık onu nasıl boğduğunu.  Bir değişikliğe her şeyden çok hasret olduğunu tek tek anlattı. Kendisini dikkatlice dinledi. Kendisine hak verdi çoğu yerde. Evet bıkmıştı. Bıkmıştı ama bıkkınlığı bu kadar büyük seviyede değildi ki.  bir mahkeme salonunda konuşulacak mevzular değildi bunlar. Söz kendisine verildi. Söylenenlere karşı bir itirazı, bir savunması olup olmadığı soruldu. O an dünya onun için durdu. Ne diyeceğini bilemedi. Elini yüzüne götürdüğünde boncuk boncuk terlediğini fark etti. Korkusu anlatılanlar değildi. Böyle bir davanın sonucu ne olurdu onu asla kestiremiyordu. Kararın yaşantısını tamamen etkileyeceğini kestirebiliyordu sadece. Hepsini  kabul etti. Çünkü biraz önce davacı kendisinden duydukları, her akşam evine yürürken kendi kendine konuştuklarıydı. Bu defa yine kendi kendine konuşmuş, ama kendine kendine söylediklerini ikinci bir ağızdan dinlemişti. İtiraz edecek bir şey yoktu, davacı kendisi haklıyıdı. Bir an durdu ve düşündü. Buradaki herkes kendisiyse, hakimin vereceği kararı da kendisinin vereceğini fark etti. Rahatladı. İnsan kendisi için kötü bir karar verir miydi hiç? ‘Gereği düşünüldü’ dedi hakim  gür sesiyle. Ardından tek bir cümle döküldü dudaklarından. ‘ Davalının eski hayatının idamına karar verilmiştir!’. Ne demekti bu? Eski hayatın idamı da neydi. Salona baktı. Bir kısım sevinç çığlıkları atarken bir kısım ise kedere boğulmuştu. Kederliler de, sevinenler de kendisiydi  oysa. Kafasının içinde onlarca sese ve olanlara daha  fazla dayanamadı. ‘Hayır!’ diye haykırdıktan sonra daha fazla ayakta duramadı, olduğu yere yığıldı kalktı.
Gözlerini açtığında kaç saattir baygın yattığını bilmiyordu.  Nerede oluğunu da. Mahkeme salonunda kapattığı gözlerini bir odada açmıştı. Bembeyaz bir oda. Hiçbir şey yok. Eski odasıyla benzeyen en ufak bir yanı yok. Ne bir yatak var, ne kırık bir ayna, ne de duvardaki yazılar. Sonsuz bir bilinmezlik. Kıyafetleri de değişmişti. Aynı şekilde bembeyaz. En ufak bir desen,leke, hiçbir şey yok. Bu bilinmezlik bir insanı delirtmeye yeterdi. Sonsuzluğun ortasındaydı adeta. Nereye giderse gitsin, hangi tarafa yürürse yürüsün değişen hiçbir şey yoktu. Olduğu yere çöktü kaldı. Şu an ilk uyandığı odaya gitmek için her şeyi yapabilirdi. O eski dolap, yatak için. O eski boyası dökülen duvarlar için. Eski hayatın idamı bu mu demekti? Her şeyin bir anda yok olması mıydı? Evet belki. Çünkü şu an tam olarak sıfır noktasındaydı. Hiçbir şey yoktu, hiçbir şey. Bunları düşünürken bir sesle kendine geldi: Ziyaretçin var!
Sonsuz beyazın ortasından adım sesleri duymaya başladı. Kimin geleceğini çok iyi bildiğinden kafasını kaldırıp bakmadı bile. Ziyaretçinin de kendisi olacağını artık çok iyi biliyordu. Usulca yaklaştı, yanına oturdu.
-          Ne oldu şimdi, neden buradayım?
-          Bunu sen seçtin, sen istedin.
-          Hayır! Bunu ben istemedim, burada olmayı da bunları yaşamayı da ben istemedim.
-          Gördün, yaşadıklarından sen şikayetçi oldun, sen anlattın her şeyi, kararı da sen verdin.
-          Bunların hepsi bir hayal değil mi?
-          Belki de. Ama aynı zamanda bunların hepsi senin gerçeğin.
-          Ben usulca evime gittim ve yattım nasıl bunlar gerçeğim olabilir.
-          Yapma ne olur. Onların üstünden seneler geçti biliyorsun.
Ziyaretçi cebinden bir düzine fotoğraf çıkardı ve ona uzattı. Fotoğrafları aldı ve tek tek bakmaya başladı. Eskiye dair onlarca kare. Gece yarılarına kadar yaptığı muhabbetlerden kesitler, atılan kahkahalar, sıkıntılı geçen günler, kütüphanede çalışılan dersler, üniversite bahçesinde, her zamanki mekanlarında yaşanılanları gösteren onlarca fotoğraf. Ziyaretçi elini usulca omzuna koydu:
-          İlk oda senin geçmişindi. Orası da aynı burası gibi bembeyazdı. O şikayetçi olduğun odayı santim santim sen inşa ettin. Her bir köşesini anılarınla sen doldurdun. Duvarları gördün. Her köşesinde senin yazdığın anılar vardı. Şikayet ettiğin her şey o odadaydı. Zamanında seni güldüren, yaşamının temelini oluşturan şeylerdi. Sen şikayetçi oldun, sen istemedin onları. Sen yargıladın kendini. Kararı da sen verdin, hepsini sen geride bırakıp geldin buraya. Aşina olduğun ne varsa geride bırakıp kendini bu  bilinmezliğin içine sen bıraktın. Yaşadığın şehri, dostları, her şeyi gerçeklikten çıkarıp bir anıya sen dönüştürdün.  Artık senin gerçekliğin burası.
-          İyi de ne yapacağımı bilmiyorum.  Burada nasıl yaşanır bilmiyorum ben.
-          Öğreneceksin. Burayı da dolduracaksın yaşantılarla. Değişen bir şey olmadı aslında. Burada olacaklar da senin elinde.
-          Peki eski odam, orada yaşananlar ne olacak?
-          Bu fotoğraflarda kaldı işte onlar. Dilersen bir köşeye asıp baktıkça hatırlarsın. Yapacağın bu.
-          Tekrar soruyorum. Bir rüyadayım değil mi?
-          Evet. Ama rüyanda gerçeğin ta kendisini başka bir boyutta görüyorsun sadece. Yani uyandığında da çok bir şey değişmeyecek. Benden bana bir tavsiye. Geçmişine bak, geleceğini yönlendir.  Ben geçmişteki senim. Şimdi çıkıp ait olduğum yere, anılarına döneceğim.  Her zamanki yerimizde dostlarımla oturacağım. Senin sıkılıp anıya çevirdiğin eski günleri tekrar tekrar yaşayacağım.  Odan yeni olsa da, geçmişin orada duruyor. Arada çık gel olur mu? Hepsi bir anı da olsa, geçmiş günler seni çok özledi, senin onları özlediğin kadar.
Odada yine tek kaldı. Fotoğraflara uzun uzun baktı. Yüzündeki gülümsemeyle kapattı gözlerini. Yeniden açtığında evindeydi. Bambaşka bir şehirdeki , yeni hayatındaki evinde. Gördüğü rüya normal bir rüya değildi. Hayata yeniden bakmasını sağlayacak, her günü ilk günmüş gibi yaşamasını sağlayacak bir rüyaydı. Usulca doğruldu yatağından. ‘haydi’ dedi. ‘En güzel anılarla yeniden inşa edelim şu odayı. Madem yeni bir odayı ben istedim, kıymetini bilemediğim eski odayı bu oda için geride bıraktım, bu oda eski odanın resimlerinin de olduğu, eskisinden çok daha güzel bir oda olsun.Hayat benim, kararlar benim, sonuçlar benim, inşa ettiğim başlangıç benim. Bu başlangıç her şeyin en güzeli için olsun’.
6 notes · View notes
bigalatakulesi · 4 years ago
Text
Ben bir adam sevdim,
hiç gülmezdi bir zamanlar,
bakamazdim korkuturdu gözlerindeki uçurumlar..
Ben bir adam sevdim,
tanıdıkça güzelleşti
sevdikçe kayboldu korkukarım,
gözlerine cennet yerleşti.
Ben bir adam sevdim,
bir yanı dağ suları kadar soğuk,
bir yanı köy türküleri gibi sıcak,
bir yanı taş gibi sert,
bir yanı dokunsan kırılacak.
Gülüşü nefes olan bir adam sevdim ben.Yüreğime mutluluk tohumları saçan,gülümsediğinde yüzünde oluşan her çukuruna kendimi saklamak istediğim..Gülümsemesi yaşamaktır bazı adamların..Her gülümsediğinde yeniden doğar,yeniden nefes alırsın.. En güzeli de onunla doğarsın. Seni dünyaya yeniden getiren,yeniden nefes aldıran O'dur..
Yokluğu öldüren bir adam sevdim ben. Siz hiç güneşinizi kaybettiniz mi?
Hiç geceyi yaşadığınız oldu mu? Bazı adamlar güneştir.Onların yokluğu ise hep gecedir.Geceler karanlıktır,üşütür,öldürür.. Güneşiniz olmazsa ısınamazsınız. “Cayır cayır” üşürsünüz..Üşüye üşüye ölürsünüz..
Üşüye üşüye öldünüz mü siz?
Gelişi gülümseten bir adam sevdim ben.
Issız bir liman düşünün,kimseler yok. Sadece siz ve kıyıya vurun dalgalar.. Gözleriniz, uzaklara dalmış giden gemiyi bekliyor. Hüzünlü bir bekleyiş bu.Ve birden dalıp gittiğiniz o ufukta bir gemi görünüyor.Geliyor işte, geliyor..Hüzün yerini büyük bir gülümsemeye bırakıyor.Bazı adamlar gülümsetir işte o ufukta görünen,gülümseten gemidirler..
Ben bir adam sevdim,
geçmişiyle değil,bugünüyle sevdim….
geleceğiyle sevdim…
yargılamadan sorgulamadan sevdim,
umut ederek,bir gün o da beni sevecek diye sevdim…
sabırla bekleyerek sevdim!
her sözüne inanarak..
Ben bir adam sevdim,
kim ne der diye düşünmeden
yüreğimi avuçlarına bırakarak sevdim.
Tek sözüne canımı bile verecek kadar
çok sevdim…
çoğu zaman cezam onsuzluk olsa da çok sevdim!
onsuzluk da bile yanımdaymış gibi sevdim..
kalp atışlarım bile
onun sesini duyduğunda daha hızlı
atacak kadar ölümüne bir adam sevdim ben
yaralarını sararak sevgimle iyi ederek,
bir adam sevdim ben…
yaralı olduğunu bile bile sevdim…
o seviyorum dedikçe
iliklerime kadar hissedecek kadar sevdim..
o başkası için akıttı gözyaşlarını,
ben ise onun için..
bunları bilerek sevdim ben…
hiç bir beklentim olmadan sevdim onu,
unutturdu bazen varlığımı,
çabalardım çoğu zaman kızardım,
küserdim,kırılırdım…
bunlara rağmen sesini duyduğum an biterdi herşey…
ben yaralı bir adam sevdim…
ateşi bile avuçlarıma alacak kadar
çok sevdim…
bir mum alevi gibiydi özlemi yüreğimde.
içimde ateşi yakardım
ona hissettirmezdim,
kendim erirdim gün gün..
işte ben böyle sevdim…
derinden, yüreğimden,hatta
canımdan bile çok sevdim!
Onun gözlerine bir kez bakıp
“O MUTLU OLSUN” diye susacak kadar çok sevdim!
Hiç benim olmadı,benimmiş gibi sevdim..
Biraz umursamazdı, biraz serseri
Söylemezdi isteklerini.
Kahrolsa aşkından, uykuları kaçsa geceleri,
Ben bilmezdim hiç birini..
Utanırdı bazen hatalarından, utancından gelmezdi.
Sıcak yaz günlerinde, bir bardak su gibiydi,
Hiç ikincisini içemedim.
Ne yetti varlığı, ne çekip gidebildim.
Umutlarım gibi temizdi düşleri,
Elbet istekleri vardı,elbette o da hayal kurardı,
Sadece, hiçbirini yapamadı.
Biraz vurdumduymazdı,
Adı gibi büyük bir denizdi,
Çok yüksek bir tepeden bıraktım kendimi sularına,
Bir batıp, bir çıktım maviliğinde.
Bazen sakin bir limanda, bazen fırtınada üstümden geçen dalgalar gibiydi.
Bir adam sevdim,
Bir yaz günüydü, sessizce sarıldım sohbetine,
Kendinden emin, güvenliydi.
Kalbini gördüm birgün, şaşırdım.
O, bu adam değildi.
Birçoklarına kırgındı, duvarlar koymuştu önüne
Kimse yürüyüp geçmesin, görmesin onu ve yaralarını diye.
Bir adam sevdim,kızınca çıkıp giderdi birden,
Arkasından ağlardım, o hiç bilmezdi.
Birkaç duble rakısı vardı,o da Allahtan vardı
Yoksa hiç öğrenemezdim beni sevdiğini,
Ayıkken olmazdı yüreğini açacak cesareti.
Anlayacağınız
Ben hiç benim olmayan bir adam sevdim,
Sanki benimmiş gibi çok sevdim..!
1 note · View note
sahicikten · 5 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Sakız Adası’nda Ne Yokmuş Bir Bakıp Döndük…
 Bir ay boyunca Yunanistan’ın Sakız Adası’ndaki tüm otelleri, pansiyonları internette gezdim.  Benim bu gezim sırasında ada neredeyse tam doluluğa ulaştı. Ekonomik olsun, sempatik olsun, kasabaya yakın olsun derken yan adaya bakmak durumunda kalacaktım. Booking.com üzerinden hala Türkiye’deki otellere rezervasyon yapamıyoruz ama yurtdışındakilere yapabiliyoruz. Tabii Türkiye’de vpn’i açıp olayı hallettiğimizi kimse bilmiyor! Neyse, beş gece için üç ayrı yerde konaklama rezervasyonu yaparak kendi rekorumu kırdım. Seviyorum ben farklı yerlerde kalmayı, daha eğlenceli oluyor, tatil uzunmuş gibi geliyor.
Çeşme ile Sakız Adası arasında sefer yapan üç firma var. İster arabayla ister yaya olarak adaya geçebilirsiniz. Gidiş dönüş kişi başı 25 avro. Biletinizi internetten satın alabiliyorsunuz. Sabah akşam sefer var. Biz hafta arası, akşam 19:00 seferiyle adaya geçmeyi tercih ettik. Gümrükte sıra beklemeden yağ gibi süzüldük adaya. Ohh bee, özlemişim adaları. En son Samos Adası’na gitmiştim, üzerinden iki sene geçti.
İlk gece Sakız’ın merkezinde kaldık. İstanbul’dan sabah on bir uçağı ile yola çıkmıştık, biraz yorgunluk vardı, limandan yürüyerek pansiyona ulaşmak iyi geldi. İlk girdiğim anda kalacağım mekânı sevmeye bayılıyorum. Gezi çok mutlu başlıyor. Burada da öyle oldu. Frourio Apartments! Bir gece kalacağız ama olsun. Oda şık; iki farklı kahve makinesi, kahve, çamaşır makinesi var. Bizde de ıslak eşyalar! İstanbul’dan sağanakla havalandığımız için bavullar yağmurun altında beklemiş. Neyse, ıslak eşyaları asıp hızla ada kafasına geçmek üzere sokaklara çıkıyoruz.
Adaya gelmeden önce yemek yenecek mekânları da çalışmıştım. Nokta atış Hodzas’a gittik. Merkezden yukarı biraz yürüyorsunuz ama değiyor. Ufak bir bahçe, ağaçlar altında masalar. Gece saat on buçuk falan. Tüm masalar dolu, Yunanlar akşam yemeğine o saatlerde ancak başlıyor. Geleneksel yemeklerin, özellikle et yemeklerinin ağırlıkta olduğu bir menüsü var restoranın. Yunanistan’da her şeyin dev porsiyon geldiğini unutmuşuz. Hatırladık! Yemekten önce tatlı isteğimize “Şimdi mi?” cevabını aldık, şaşırsalar da getirdiler. Yemek sonrasında tekrar getirdiler, herkese ikrammış… Her restoranda mutlaka, çubuk dondurma da olsa, bir tatlı ikram ediliyor.
Gün gün her şeyi yazacak kadar sabrım yok. Aklımda kalanları bir nefeste anlatayım. Sakız Adası adı üstünde damla sakızı ağaçlarıyla kaplı, damla sakızı üretiminin yapıldığı bir ada. Tarihi üzücü; Cenevizliler’den sonra Osmanlı’nın egemenliğine giriyor. 1822 yılındaki ayaklanmalar sırasında Osmanlı büyük bir katliam yapıyor. 1881’de de deprem felaketi yaşanıyor, evlerin çoğu yıkılıyor. Buna rağmen hâlâ kasabalar, köyler orijinalliğini koruyor. Ahh köyler çok güzel! Mesta, Pirgi, Olimpi ortaçağdan kalma... Binalar muhteşem. Çok azı otel, pansiyon. Genelinde ada halkı yaşıyor. Gündüzleri koyları dolaşıp, akşamüstleri de köyleri dolaştık. Herkese aynısını tavsiye ediyorum. Gündüz sıcağında gezilmez oralar, hem de tıs pıs olur. Akşam ışıkları yanmaya başlayınca ortam şenleniyor.
Gelmeden önce, Sakız’da bir şey yok gitmeyin diyenler oldu. İyi ki, “bakalım ne yokmuş” diye merak edip geldik. Kendi halinde, sakin, doğası doğa, koyları şahane, yemekleri lezzetli… Daha ne isteyeyim ki? Bir de şezlong parası diye tepenize dikilen kimse yok. Şezlonga istiyorsan bir kahve içmen yeterli. İstemiyorsan da sahilin her yeri senin, ser havlunu otur. Nasıl bıkmışız bizdeki yamyamlıktan, soygundan, kalabalıktan… Çocukluğumdaki Ege sahillerine gelmiş gibi hissettim kendimi. Yine bir ohh bee…
İki gece adanın Kampos veya Kambos denilen bölgesinde kaldık. Ne acayip yerdi. Cenevizlilerin inşa ettiği malikâneler ve yüksek taş duvarlar arasında dolaşıyorsunuz. Bu duvarlar bahçelerdeki narenciye ağaçlarını sert rüzgârlardan korumak içinmiş. Sert rüzgârları iki gece de gördük! Adanın hiçbir yerinde rüzgâr yoksa bile burada esiyor hatta gece uyutmuyor. Daracık sokaklardan arabayla giderken çağ karmaşası yaşıyor insan. Evet, araba kiralamak şart! Yoksa adayı gezmeye imkan yok.
Mavra Voliaaaa… Adanın en özel plajı. Siyah volkanik taşları var. Şezlong şemsiye yasak. Bence uzaylı bir plaj! Şnorkelle deniz dibini seyrederken çağın değil de bu sefer atmosferin dışına çıktım. Derin, siyah, berrak... Karşı tepeye doğru yürürseniz yanda bir plaj daha var. İki plaj arasında durup manzarayı seyredin.
Adada doksan iki plaj varmış. Tabii ki çok azını görebildik ama en güzelleriydi sanırım. Adanın genelde güneyinde dolaştık, köylerin ve sakız ağaçlarının olduğu daha turistik bölüm güneyi zaten. Kuzeye doğru ada ıssızlaşıyor ve sarplaşıyor. Turistik dediysem, ağustos ayı olmasına rağmen öff dedirten bir kalabalık isteseniz de yok. Eğlence, bar, eller havaya arıyorsanız yok.
Kuzeyde sayılabilecek Lagkada’aya gittik, siz de gidin mutlaka. Bir balıkçı köyü. Nostos’da yemek yiyin. Nasıl diyeyim, Cunda’nın en eski hallerini hatırlattı bana. Yok, daha güzel sanırım. Lagkada’da giderken, Oz Bay’e uğrayın. Adanın tek beach bar havasında mekanı olabilir. Küçük bir koy, plajda yastıklar falan… Giriş parası var mı diye korkmayın, yok! Agios Isıdoros kilisesini seyrederek yüzün.
Ada tatilinde müzeye mi gelinir deyip Sakız Müzesi’nin kıyısından dönmeyin. Modern bir binada, serin serin hem adanın hem de damla sakızının hikâyesini öğrenin.
Hafta sonu ve her gün 14:00-18:00 arası adanın merkezindeki dükkânlar kapalı. Sadece birkaç turistik dükkân açık, alış verişi son ana bırakırsanız ancak bizim gibi açık bulduklarınızdan hızlıca birkaç şey alırsınız; damla sakızlı, lokumlar, kahveler, sakızlar… Ben bergamotlu lokum aldım ama olsun. My Market adanın en büyük marketi. Market gezmeyi sevenler olarak sık sık ziyaret ettik. Şu birayı denesek mi, şu ne ki diye diye dolaşanlar kategorisindeyiz. My Market de pazar günleri kapalı. Küçük marketler de büyük su 1 avro, My Market’te 0,20 avro. Bu da bilgi olarak dursun. Adanın Fresh Chios Beer denilen yerel birası var. Uzo içmekten onu içmeyi unutuyordum. Dönmeden hemen önce içmek büyük kayıp oldu. Nefismiş.
Adanın sapa koylarından biri Agios Giannis. O koyda bir manastır, manastırın bahçesinde de bir restoran var; Aparanto Galazio. Manzara müthiş. Az bilinen bir kaçış noktası gibi… Diğer restoranlara göre azıcık pahalı ama mekân ohhh beee…
Bir lezzetli öğlen yemeği önerisi de Lithi diye bir sahilde Galera restoran. Fava, cacık, kalamar dolması, kabak dolması, 2 şişe ufak Retsina  (beyaz şarap); hesap 27 avro.
Son iki gece Agia Fotini’de tam denizin kenarında Iro Apartments’ta kaldık. Sabah yüzünü denizde yıkayacağın, karanlıkta suya girebileceğin cinsten. Ehh biz de öyle yaptık. Agia Fotini konaklamak için çok uygun bir koy. Merkeze çok uzak değil, iki restoranı, bir barı (fazla heveslenmeyin), bir küçük marketi var. Deniz çakıllı ve çok berrak.  
Adadan dönüşümüz de hızlı ve sorunsuz oldu. Zaten tekne hareket ediyor ve yarım saat sonra Çeşme’de iniyorsunuz.
Her detayı yazarsam çok ohh bee var. İlk fırsatta adaya gidip kendi ohh bee’nizi yaşamanız dileğiyle…
2 notes · View notes
keyifehli · 6 years ago
Text
Yeniden Hayat Bulan Bir Istanbul Klasigi
Pandeli
Eminönü’ne gelip de kalabalığın aktığı yöne kafanızı çevirdiğinizde şüphesiz ki sizi karşılayacak olan en belirgin yapı Yeni Camii ve onun Külliyesi içerisinde yer alan Mısır Çarşısı. İşte baharat cenneti olan bu Çarşı’nın tadilatı zamanı gitmeye çalıştığımız, sonrasında da kapılarını temelli kapattığı duyumunu alarak üzüldüğümüz Pandeli kapılarını yeniden açtı!
İşletmeci değişmiş olmasına rağmen internette hızlı bir araştırmayla şef garsonunun ve aşçıbaşının aynı olduğu bilgisine siz de ulaşabilirsiniz.
Ankara’da aynı tadı bulamayan ve özlem duyan Atatürk’e, İstanbul’dan trenle, özel olarak hazırlanmış yemeklerini gönderdiği söylenen Pandeli İstanbul için ayrı bir yere sahip lokantalardan. İstanbul tarihini yansıtan kurucusunun ve lokantanın yaşadıklarını, atlattığı badireleri okursanız da bu eski İstanbul beyefendisinin kurumuna ve markasına saygınız daha da katlanıyor.
Tumblr media
Mönüden...
Biz de ön araştırmamızı yapıp heyecanlı bir şekilde rezervasyonumuza tam zamanında yetiştik ve kalabalık bir grup olmanın avantajıyla çok farklı şeyler tadabildik.
Önce ambiyans: Lokantanın belki de en etkileyici kısmı bu denilebilir. Mısır Çarşısı’nın tarihine dalıp lokantanın ahşap kapısından içeri girince güzelim mavi çinili duvarlar sizi karşılıyor ve tarih kokan dar merdivenden yukarı doğru çıkmaya başlıyorsunuz.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Birden fazla salona ayrılmış servis kısmına ulaştığınızdaysa yine mavi beyaz çinilerle kuşanmış duvarlarla kesişen yüksek tavanlarla, tavanlardan sarkan kristal avizelerle göz göze geliyorsunuz.
Tumblr media
Sonra o yüksek duvarlardan sesinizin nasıl yankılandığını duyunca tarihi buram buram, içiniz ürpererek hissediyorsunuz. Hele bir de manzaralı bir masaya oturabilirseniz tam bir duyu şölenindesiniz.
Tumblr media
Kendi aramızda “sırf bu ambiyansı tatmak için bir ziyareti hak ediyor” diyerek şölenin ağzımızda ve burnumuzdaki etkisini keşfetmek için daha da heyecanlanıyoruz.
Servis: Garsonların bizlerle genel olarak iletişimi iyiydi; hafiften bir samimiyet kurma çabası da vardı. Biz altı kişilik rezervasyonumuza yedi kişi gittiğimiz için en başta bizi, ayırdıkları masaya sıkıştırmaya çalıştılarsa da sonrasında rica etmemiz üzerine yan masayı ekleyerek daha konforlu şekilde oturmamızı sağladılar sağ olsun. Yemeklerin servis hızı, tabaklar arasındaki geçişimizi takipleri iyiydi, yediklerinizi boğazınıza dizdirmiyorlar. Özellikle çıkarken, çokça bekleyen olduğunu gördüğümüzde bu aceleden kaçınan özenlerini takdir ettiğimizi söylemeleyiz.
Mönü: Çok kalabalık bir mönü değil. Seçenek çokluğunda kaybolmuyorsunuz, ama yalınlıktan gelen gücüyle her şeyi de söylemek istediğinizden “ne yesem acaba” diye kendinize soruyorsunuz. Coğrafyamıza özgü tatlar seçilmiş; özenli bir lokantada olduğunuzu hissettiriyor.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Yemekteki bir arkadaşımızın söylediğine göre mönüde eskiden alkol varmış. Maalesef şu anda yok. Maalesef diyoruz; çünkü geleneksel yemeklerin de bulunduğu bu mönüyü örneğin güzel bir kırmızı şarapla deneyimlemek isterdik.
Artık yediklerimizi aktarmaya geçebiliriz...
Günün çorbası mercimek çorbasıydı.
Tumblr media
Yarım porsiyondan biraz hallice denilebilir. Mercimek tadını güzelce alabilseniz de kıvamı biraz açıktı; bu seviyedeki bir lokantadan biraz daha yoğun bir çorba bekliyor insan. Özellikle içine koydukları tereyağda kavrulmuş kurutonların tadını çorbada da arıyorsunuz ister istemez. Sevmeyeni çok olabilecek olmasına rağmen tereyağı ya da et suyu tadını daha net alabileceğiniz bir çorba olsa biz daha çok beğenebilirdik. Çorbaya biraz limon sıkınca mercimek tadının hemen yok olması da biraz can sıkıcıydı; ama olsun.
Başlangıçlar
Zeytinyağlı yaprak sarma
Tumblr media
Yapraklar biraz kalındı, zamanı olmadığını hissettiriyordu, içi oldukça tuzsuzdu, baharat olarak da belirgin bir tat yoktu. Dolayısıyla biraz yavan bir lezzetti.
Zeytinyağlı kuru dolmalar: Patlıcan, biber ve kabak.
Tumblr media
Bunların ne kadar güzel olabileceğini bilen insanlardansanız böyle bir tabağa heyecanlanmamak elde değil. Tadına bakabildiğimiz kurutulmuş patlıcanın kendisi fena değil, kabaksa bir bütün olarak güzeldi. Ama dolmalık içleri burada da akılda kalıcı herhangi bir tat bırakmaktan uzaktı.
Zeytinyağlı ayvalı kök kereviz: Mükemmeldi.
Tumblr media
Hem ekşi, hem tatlı yönleriyle hem de güzel zeytinyağıyla tam bir şölen. Damağınızı yormayan, hem renkli hem de narin bir tabak. Kesinlikle tavsiye ederiz. Ne pelteleşmiş, ne diri kıvamıyla hem kereviz hem de ayvalar çok iyiydi, soğanın hafif şekerli desteği de bu tabloyu tamamlıyordu. Tat olarak uyum şahaneydi. Suyuna ekmek banmaktan kendimizi alamadık.
Bir tek eleştiri olarak, fotoğraftan da görebileceğiniz üzere ayvadaki kurtçuk deliği ve onun siyahlığının temizlenmesi zahmetine, bu seviyedeki bir lokantada, girilebilirdi. Görsel zevki biraz bozsa da tada etkisi kesinlikle yoktu.
Ana Yemekler
Simit şiş köfte
Tumblr media
Masamıza geldi; ama tatma fırsatı bulamadık. Yiyen arkadaş büyük bir iştahla ve mutlulukla mideye indirdi. Yorumları da oldukça iyiydi. Fotoğrafını paylaşmakla yetiniyoruz.
Kuzu etli hünkar beğendi
Tumblr media
Beğendisi patlıcan tarafından fazla kuvvetliydi. Beğendi yiyormuşsunuz hissi yerine köz patlıcan yiyormuşsunuz gibi bir his veriyordu. Tazeliğine ve gerçekten közlenmiş olduğuna inandıran patlıcanına laf edemeyiz; ama beğendi tadı ancak tabak biraz soğuduktan sonra kendine geldi. Etler ise masadaki bazı arkadaşlarımızın biraz kokulu bulduğu güzelce yumuşamış kuzu etiydi. Burada zevklerimiz biraz çatışıyor; o yüzden ikili bir yorumlama yapalım: Yağsız kuzu eti seviyorsanız güzel, biraz daha yağlı seviyorsanız azıcık yavan. Etin yağlı tarafları var mıydı, vardı, hele masaya gelen üç hünkar beğendiden birinde görece fazlaydı. Doku olarak da ağzınızda lif lif dağılan yumuşaklıkta değil, ama çatalla rahatça bölünebilir nitelikteydi. Dolayısıyla farklı damaklar, bu tabağı, beğendisinden etine kadar çok farklı değerlendirebilir. Et, lokum gibi damakta dağılsın isteyenlerdenseniz, o seviyede bir et gelmediğini göz önünde bulundurun deriz. Bize göreyse ucundan geçer not aldı. Ancak mönü fiyatı göz önünde bulundurulduğunda, bu tabakta kullanılan etin kalitesi kesinlikle daha üst düzey olabilirdi.
Fırında patlıcanlı kuzu kebabı
Hünkar beğendidekiyle aynı nitelikteki etin bu tabağa daha iyi uyum sağladığını söyleyebiliriz. Zevkimize kıyasla yağı biraz fazla çekmiş olan patlıcanın yanında yağlı bir et biraz ağır olabilirdi. Ancak tabağın yağ içinde yüzmediğini de söylemek gerek. Genel olarak tatmin edici bir tabaktı, patlıcanlar yanmamış ve etle uyumu yerindeydi. Yağlı bir yemek olmasına rağmen kesinlikle ağırlık yaratmadı. Herkese “dur, yeme fotoğrafını çekeceğiz” derken “Onur’un tabağını çekmemiş olamayız” desek de maalesef fotoğrafını çekmemişiz. Bunu da mazur görüverin.
Baharatlı piliç külbastı: Tattığımız ana yemekler içinde kesinlikle en iyisiydi.
Tumblr media
Tavuk eti kurutulmamış, ama güzelce pişirilmişti ve üzerindeki baharat ve otlarla çok güzeldi. Özellikle otların pişirme sürecinde yanmamış olması, hafif baharat ve sulu et birbirine çok yakışıyordu. Tabağın yancısı fırınlanmış sebzeler de ayrı bir lezzetliydi ve tabağa ferahlık katıyordu. Nitekim ne diri ne de kuruydu. Kesinlikle tavsiye ederiz.
Tatlılar
Geneli itibarıyla gelenlerin tamamını beğendiğimiz kısım tatlılardı.
Ayva tatlısı: Sunumundan tadına her şeyiyle çok iyiydi.
Tumblr media
Ayva pelteleşmiş halde değil, kıvam olarak hafif diriliğini koruyan, ayva tatlısının o ne sert , ne yumuşacık kıvamına sahipti. Fırınlandığı oldukça belliydi. Çok şekerli olmaması yanında güzelim kaymağı da kesinlikle hafif şerbetinin önüne geçmiyordu. Gerçekten tam olarak olması gerektiği gibi bir ayva tatlısıydı.
Fırın sütlaç: Zevke göre yine çok tartışmaya açık olmasına rağmen pirinci bol (aşırı bol değil) ve hafif dişe geliyordu (tam benim sevdiğim gibiydi – Onur).
Tumblr media
İçindeki limon kabuğu rendesi beklenmedik bir ferahlık veriyordu. Vanilya da konulmuştu ve belki de tek eleştirilebilir nokta vanilyanın koku olarak biraz baskın olmasıydı; ancak tadı aşırı etkilemediğinden, kıvamı ve tadı güzel bir sütlaç olduğunu söylemek gerekir.
Keşkül: Bu da şahaneydi.
Tumblr media
Kıvamı tam olması gerektiği gibiydi. Kesinlikle kendisini hissettiren, ama acımtrak olmayan badem tadı keşküle çok yakışmıştı. Ayrıca fıstıkla desteklenen hem yumuşak hem pütürlü dokusu ile de son derece keyif veriyordu.
Kazandibi: Gerçek kazandibi.
Tumblr media
Hafiflikte yakaladıkları başarıyı da tebrik etmek gerek. Kıvamı alışık olduğumuz kazandibinden biraz daha az yoğundu ve içindeki tavuk göğsü ve şekeri çok fazla değildi. Buna rağmen gerek üzerinin yanıklığı gerek ara ara damağa gelen tavuk göğsü gerek hafif şekerliliğiyle hem tat hem doku olarak çok iyiydi.
Sonuç olarak, İstanbul’da yeniden yaşam bulan bu tarihi lokanta yaşarken bir kere ziyaret edilmesi gereken lokantalardan mı? Ambiyansıyla ve tarihiyle birlikte değerlendirdiğinizde kesinlikle evet. İstanbul’a gelen bir yakınınıza ya da yabancıya tavsiye edebilir misiniz? Gönül rahatlığıyla; zira yemekler kesinlikle belli bir kaliteyi tutturuyor. Peki, sırf yemek yemeye bir daha biz gider miyiz? Olabilir, ama zor; zira tarihten ve isminden gelen ünü bir yana unutulmaz bir yemek deneyimi sunmadığını söylemek gerek.
Cemile & Onur
Padeli
Çalışma Saatleri: Pazartesi-Pazar 11:00–18:30.
Adres: Rüstempaşa Mah. Balık Pazarı Kapısı Sokağı 1/2, Mısır Çarşısı İçi, Eminönü, Fatih/İstanbul
Tel.: 0 212 527 39 09
https://www.pandeli.com.tr/
--
Ek: Lokantayla ilgili yazıyı yazmamız sonrası bir sohbet anında öğrendiğimize göre eskiden, porsiyonu hiç de küçük olmayan bir tarama ve ayrıca pilaki her masada bulunurmuş. İkram olup olmadığından emin olamadık; ama şöyle hakkı verilmiş bir tarama mönüde olsaydı da şahane olurdu. Ayrıca eskiden vezir parmağının da bulunduğu bir tatlı mönüsü olduğu da konuşuldu. Açıkçası mönüde güzel bir şerbetli tatlı bulunmamasının önemli bir eksiklik olduğu söylenebilir.
4 notes · View notes
gunerkan · 3 years ago
Text
Neden Prekast Tercih Etmeliyiz
Yaşam alanımızda ki konut ve ticari projeler için prekast beton, mühendislerin planlama ve tasarımda daha fazla serbestliğe sahip olduğu anlamına gelir. Prekast beton ürünleri tamamen özelleştirilmiş ve hızlı bir şekilde kuruluma hazır olarak sahaya gelir. İşte prekast yapı malzemeyi seçmemiz için sebepler;
Prekast beton istediğiniz renk, dokuyu ve boyutu içerecek şekilde şekillendirme yeteneğine sahiptir. Bu da geniş bir endüstri ve kullanım yelpazesinde etkilerinin olmasının büyük bir parçasıdır.
Normal şartlarda bir apartmanın cephesi için ilk önce dış duvarlar örülür. Ardından dışarıdan sıva, içeriden sıva ve boya uygulamaları yapılır. Sonrasında yalıtım ihtiyacının karşılanabilmesi için çeşitli malzemeler kullanılır. Daha sonra görsel açıdan güzel olması için dekor ve boyama işlemi yapılır. Bu işlemler aşamalı olduğu kadar masraflı ve biraz zaman alıcıdır. Fakat prekast kaplama imalatı esnasında bütün bu gereklilikler panele kazandırılır ve şantiye sahasına hazır olarak gelip sadece montaj işlemi uygulanır. Bu açıdan baktığımızda hem zamansal hem ekonomik olarak avantajlıdır.
Emlak piyasasında prekast cephe ile donatılmış yapılar her zaman daha değerlidir. Büyük ve prestijli projelerden tutunda iş merkezi ,konut gibi tipler içinde bu geçerlidir. Örneğin özel tasarıma sahip panelleri seçtiğinizde yatırımınıza değer kazandırır, satışınızı kolaylaştırırsınız.
Servis yükünü krtik düzeyde arttırmayan, hafifliğiyle avantaj sağlayan GRC beton uygulamalar iklim şartlarına karşı dayanıklı bir yapıya sahiptir. Kum fırtınaları yüzünden yapıların dış yüzeyindeki beton yüzeylerin yüksek seviyeli korozyona maruz kaldığı Orta Doğu ülkelerinde bilhassa dış cephelerde GRC beton kaplamalar kullanılır. Bu kaplamaların yüzeyi sert esen rüzgarla taşınan kum taneciklerinden asgari düzeyde etkilenir. Mikro ölçekteki korozyon sebebiyle yapının dışında klasik çimentodaki hızlı yıpranma görülmez. Mekanik aşındırıcı etkilerin yanı sıra ani sıcaklık değişimlerine de dayanıklıdır ve bu özelliğiyle Kanada gibi soğuk iklim şartlarıyla meşhur bir ülkede en çok tercih edilen dış cephe kaplama malzemesi haline gelmiştir.
Prekast yapı malzemenin bu kadar çok tercih edilmesinin sebebi de prekast A1 yanmaz sınıfı bir cephe sistemidir. Yurtdışında çeşitli ülkelerde hammaddesi strafor ve xps olan tüm cephe sistemleri yasaklanıp zorunlu olarak prekast yapılmaktadır.
0 notes
nedenisguvenligi · 4 years ago
Text
Asbestin Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri
Tumblr media
Asbestin fiziksel ve kimyasal özellikleri seramik lifler, metalik olmayan inorganik malzemelerdir. Oksitler, nitritler ve karbitler seramik malzemelerin esasını oluştururlar. Asbest, ticari adıyla amyant, jeolojik olarak lifsi kristal yapısına sahip silikat (magnezyum silikat, kalsiyum-magnezyum silikat, demir-magnezyum silikat) bileşimindeki bir grup mineralin ortak adıdır. Asbest sahip olduğu fiziksel ve kimyasal özelliklerinin bir sonucu olarak gösterdiği izolasyon özelliği nedeniyle çok uzun yıllardır kullanılmış ve “sihirli mineral” olarak bilinmiştir.
Asbestin Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri
Tumblr media
Asbest yüksek derecede ısıya, aşınma ve paslanmaya karşı dayanıklıdır. Erime noktası 1200°C’nin üzerinde, asitlere ve bazlara karşı dirençli, kimyasal tepkimelere girmeyen inert bir maddedir ve elektrik geçirgenliği çok azdır. Yüksek elastikiyet ve yüksek sertleşebilirlik özelliği taşır. Çimento ve benzeri malzemelerle karışım özelliğine sahiptir. Yatay eksenleri boyunca mukavemetleri (gerilme mukavemeti) çok fazladır, dikey eksenleri boyunca ise sayılamayacak kadar çok parçaya bölünebilirler. Bu özelliğinden dolayı çimentoyu çelik bir kafes gibi sararak üretilen malzemenin dayanımını arttırır. Isıyı ve elektriği az iletmesi, ateşte özelliklerinin değişmemesi ve mikroorganizmalara karşı dirençli olması asbesti ideal bir yalıtım malzemesi haline getirmiştir  
Asbest Türleri
Asbest lifleri mineralojik özelliklerine göre Serpantin ve Amfibol olmak üzere iki gruba ayrılır. Serpantin Grubu Krizotil Asbest: Beyaz, lifsi yapıda, yumuşak ve ipeksi parlaklığındadır. Kullanım alanı geniş bir türdür. Diğer asbest türlerine göre daha esnektir. Dayanıklı ve ipeksidir. Erime noktası yüksektir. Dokunarak veya bükülerek kumaşla birlikte kullanılır. Ateşe dayanıklı kumaş yapımında genellikle krizotil asbest kullanılır. Bugün hala ev ve işyerlerinin çatılarında, tavanlarında, duvarlarında bulunmaktadır. Krizotil asbest ısıya karşı dayanıklılığından dolayı boru izolasyonunda, kazanlarda kullanılmaktadır. Amfibol Grubu Amfibol lifleri serpantin liflerine göre daha kısa ve serttir. İğneye benzer görünüşlüdür. Neme ve kimyasallara karşı dirençlidirler. Amfibol grubu asbest türleri çok küçük çapa sahiptir. Böylelikle insan dokularına daha kolay nüfuz edebilir. Bu nedenle de bu grupta bulunan asbest türleri serpantin grubuna göre daha tehlikeli olarak kabul edilir. Krokidolit Asbest: Mavi asbest olarak da bilinir. Liflere mavi rengi veren yüksek soda oranı ve ana kayaçtan gelen demir bileşikleridir. Amosit Asbest: Kahverengi asbest olarak da bilinir. Krizotilden sonra inşaat uygulamalarında ikinci derecede yaygın olarak kullanılan asbest türüdür. Yüksek çekme dayanımına sahiptir ve ısıya dayanıklıdır. Bu yüzden özellikle boru izolasyonunda, izolasyon panellerinde, kaplama ve döşemelerde kullan��lmaktadır. Tremolit Asbest: Bu asbest türü genellikle vermikulit ve krizotil asbestle beraber bulunur. Genellikle çatı yalıtımında kullanılmaktadır. Antofilit Asbest: Asbest yatağı en az olan mineraldir. Diğer Asbest türlerine göre en az kullanılan türdür. Aktinolit Asbest: Asbestin bu formu diğerlerine göre daha sert dokuya sahiptir. Ticari olarak kullanılmamıştır.
Türkiye’de Asbest Kullanımı
Türkiye asbest rezervleri bakımından oldukça zengin olup sahip olduğu yaklaşık 29646000 ton rezerv ile asbest bakımından en zengin ilk 10 ülke içinde yer almaktadır. Sivas, Erzincan, Tokat (Turhal), Bursa (Orhangazi), Hatay ve Bitlis’te krizotil, Eskişehir (Mihalıccık)’de ise amfibol türü asbest yatakları bulunmaktadır. Ülkemiz zengin rezervlere sahip olmasına karşın asbest madenciliğinde uzun yıllardan beri hiç bir gelişme sağlanamamış ve üretim tesisleri kurulmuş olsa da Türkiye'de asbest madenciliğinin pilot işletme seviyesini geçememiştir. 2000’li yıllarda dünyadaki yasaklama eğilimi sonucu asbest madenciliği tümüyle gündemden çıkmıştır. Asbestin kontrolsüz kullanılmasının insan sağlığı üzerine olumsuz etkilerinin tartışılmasını müteakip dünyada olduğu gibi Türkiye’de de asbest ile ilgili hukuki düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır.  
İkame Maddeler
Asbest içermeyen lifler; doğal organik lifler (pamuk ve saç), sentetik organik lifler (aramid, polyester ve rayon), doğal oluşan mineral lifler (wollastonit, diatom parçaları) ve insan yapımı mineral liflerdir. Asbestin insan sağlığı üzerine olan etkilerinin saptanması asbest yerine kullanılabilecek maddelerin araştırılması konusundaki çabalara hız vermiş olup, insan yapımı bazı mineral lifler endüstride kullanılmaya başlanmıştır. İnsan yapımı mineral lifler, lifli inorganik bileşiklerdir. Kaya, kil, cüruf ve camdan üretilirler. 3 ana grupta sınıflandırılırlar - Cam Lifi (Fiberglass): Cam Yünü ve Cam İplik (Cam Elyaf) - Mineral Yün: Kaya Yünü ve Cüruf Yünü - Ateşe Dayanıklı Seramik Lifler Cam elyaf, cam ipliğidir. Silisli kum, kireçtaşı, asitborik, alüminyum ve magnezyum karışımından elde edilir. Yapılarda sıcak su ve buhar kazanları ve borularında, teknelerde hafif yapılı plastik gövdeleri sağlamlaştırmak amacıyla kullanılır Cam yünü, silis kumunun 1200 – 1250 °C'de ergitilerek elyaf haline getirilmesi sonucu oluşmaktadır. Dış duvarlarda her türlü duvar ve betonarme elemanların iç yüzeylerinde, iç bölme ve komşu duvarlarda, merdiven ve asansör boşluklarına bitişik duvarlarda, her türlü ahşap oturtma çatılar, metal çatılar ve sandviç çatılarda, ahşap karkas binaların içten ısı ve ses yalıtımı uygulamalarında kullanılmaktadır. Kaya Yünü, yalıtıma en uygun kaya tipi olan bazalt kayadan üretilir. Isı yalıtımı, yangın yalıtımı, ses yalıtımı, asma tavanlarda ve rutubet ve nemi engellemek amacıyla kullanılır. Seramik lifler, metalik olmayan inorganik malzemelerdir. Oksitler, nitritler ve karbitler seramik malzemelerin esasını oluştururlar. Cam lifinin kullanıldığı yerlerde uygulama alanı bulurlar.
Asbest Kaynakları
Asbest, tutuşmazlık, sıcaklığa ve pasa mukavemet, ısı izolasyonu, yüksek mekanik dayanıklılık, çimento ve diğer benzerleri ile yakınlık kurabilme vb. gibi özellikleri olması nedeniyle birçok alanda kullanılmaktadır. Bu kullanım alanlarından en öne çıkan inşaat/yapı sektörü olmaktadır 1) Tavanlar, duvarlar, kirişler ve kolonlar üzerine püskürtme asbest 2) Asbest Çimentolu Su Tankı 3) Gevşek Dolgu İzolasyon 4) Kazan ve Borularda Kaplama 5) Tavan Kaplaması 6) Klozet 7) Bölme Duvar 8) Yangın Kapısı 9) Asbestli Halatlar ve Contalar 10) Marleyler 11) Kazanın Etrafındaki Asbestli Paneller 12) Yangın Battaniyesi 13) Duvar ve Tavanlarda Dekorasyon Amaçlı Kaplamalar 14) Eternit 15) Asbestli Çimento Paneller 16) Asbest Çimento Olukları ve Boruları 17) Üst Eşik 18) Asbestli Çimento Bacası 19) Diğerleri: Sigorta kutusunda, Havalandırma Sisteminde Ülkemizde inşaat/yapı sektöründe asbestin ne kadar kullanıldığına dair veriler oldukça sınırlı olmakla birlikte gerek bina gerekse endüstriyel birçok yapının üretim süreçlerinde kullanıldığı bilinmektedir. Bu nedenle bu yapıların yıkımı ve tadilatı gündeme geldiğinde, faaliyete başlamadan önce asbestin bulunup bulunmadığına ilişkin gerekli analizlerin yapılması ve asbest maruziyetinin önlenmesi gerekmektedir Read the full article
0 notes
izonem55 · 4 years ago
Text
poliüretan sprey köpük nedir? 20 Şub Sprey Poliüretan Köpük Nedir? Tarafından atakanGenelahır izolasyon, İzonem Sprey Poliüretan, Poliüretan, Sprey Poliüretan, Sprey Poliüretan köpüklerin Özellikleri1 yorum Sprey Poliüretan Köpük başlığına bakınca sizlere kimya dersi verecek mişim gibi duruyor değil mi? Merak etmeyin öyle bir amacımız yok. Sizlere bu yazımızda daha çok günlük hayatta işleriniz kolaylaştıracak bilgilerden bahsetmek istiyorum. Hele hele söz konusu ısı, su ve ses yalıtımı olunca sanki biraz dikkatinizi çeker gibi oldum. Tamam o zaman hadi gelin kimyanın sihirli dünyasına çok derinlere inmeden girelim. İçindekiler 1 Poliüretan nedir? 2 Sprey Poliüretan Köpük Nedir? 2.1 Sprey Poliüretan Köpük Uygulaması nelerdir? 2.2 Genel Kullanım Alanları Nelerdir? 2.3 Sprey Poliüretan köpüklerin Özellikleri Nelerdir? 2.4 Sprey Poliüretan köpük Faydaları ve zararları nelerdir? 2.5 Sprey Poliüretan Köpük Parçaları 2.5.1 Sprey Poliüretan Köpük Tabancası 2.5.2 2.5.3 Tabanca Temizleyici Sprey 2.6 En Sık sorulan Sorular Poliüretan nedir? Poliüretan isminden de anlaşılacağı gibi bir polimerdir. Çok detaylı bilgi almak isterseniz wikipedia dan daha teknik bilgi alabilirsiniz. Ama konumuz bu olmadığı için sizlerin başını ağrıtmadan odaklanmamız gerekene gidelim. Poliüretan Malum gündelik hayatımızda birçok yer kaplamakla görevlidir Poliüretan. Katı ve sıvı hali bulunmasıyla ürün kendini biraz daha albenili yapar. Ama biz daha çok onu köpük olarak tanırız. İşlevselliği açısından hemen hemen yer de kendi adını söz ettirmesini sağlar. Özelikle yapı ve inşaat alanında olmazsa olmazlardandır. Birçok inşaat ve endüstri işleri ile uğraşanlar bu malzemeyi yakından tanımaktadır. Kısa poliüretana PU da denmektir. Kullanıldığı alan itibariyle daha çok yapı malzemecilerin sattığı ürün olarak öne çıksa da, aslında insanın doğası gereği kendisi içinde bu malzemeye ihtiyacı vardır. Şimdi asıl konumuza gelecek olursak, herkesin merak ettiği Sprey Poliüretan Köpük nedir, ne değildir ona bakalım. Sprey Poliüretan Köpük Nedir? Çok havalı değil mi! Sprey poliüretan Köpük. İnsanların göçebe hayattan yerleşik hayata geçmesi ile başlayan serüvenden itibaren, hep ihtiyaç olmuştur yalıtım malzemeleri. Sprey Poliüretan köpük Geçmişten bu yana barınma ihtiyacı, insanın doğası gereği ortaya çıkınca, barındığımız yerin mekânın önemi her gece gün daha artmakta olmuştur. Barınma ihtiyacı tamam olunca bu sefer de barınılan yerin ısı, su veya ses yalıtımının en şekilde olması ihtiyacı doğmuştur. Tabi insanlık, korunma ihtiyacına binaen en iyisi olmasını çok ister. İşte tam bu sırada gündelik hayatınıza kolaylaştıracak ve sizleri hem ısı hem de ses yalıtımı olarak öne çıkacak bu fırsat malzeme veya ürün ile tanıştırmak isterim. Sprey Poliüretan Köpük Uygulaması nelerdir? Sprey Poliüretan Uygulaması Birçok kullanım alanlarının olduğunu söylemiştik. Fakat bizden spesifik olarak isterseniz şöyle özetleyebiliriz. Çatılar, tavan araları, dış cepheler, temeller, bodrumlar, su basmanlar, zeminler, iç duvarlar, katlar arası örtüşmeler, iç bölümler, tavanlar ve kilerlerde, Binaların yapısal elemanları, balkon, kemer altı, kapılar, pencere eğimleri, boru ve kanallar, tank gibi eğimli yüzeylerde, bozuk ve düzensiz tüm yüzeylerde, Araç kasası ve araç römorklarında, garajlarda, bot, yat, tekne ve benzeri her türlü deniz aracında kullanılır. Genel Kullanım Alanları Nelerdir? Daha çok dış cephe duvarları ve bunlara ait kaplamalarda öne çıkmaktadır. Çatı ve tavan kaplamaları çok önemlidir kullanım arasında. Isıtma ve soğutma sistemlerine bağlı olan boruların etrafına uygulanmaktadır. Zemine çok rahat uygulanabilir. Sprey Poliüretan Köpük ses, ısı ve izolasyon sistemlerini kullanılan hemen hemen her yerde kullanılmaktadır. Binaların veya apartmanların kemer altlarına, kapılarına, iç bölümlerine, eğimli yüzeylerde çok rahat kullanıma sahiptir. Sprey Poliüretan köpüklerin Özellikleri Nelerdir? En önemli özelliği ses ve ısı yalıtımını kendi kendinize yapmanıza olanak tanır. Bende kendi yalıtımımı kendim yapmayalım diyorsanız, kesinlikle bu ürünü tavsiye ederim. İster profesyonel olun ister amatör her kullanıcıya hitap etmektedir.  Kendi muadilleri arasında öne çıkmasının sebebi, kullanımı oldukça kolaydır. Bazı poliüretan köpükler gibi borularla aktarım derdi yok. Tüp yerine sprey olması da taşıma açısından oldukça kolay. Yüksek binalarda elbisenizin cebine koyup kendi yalıtımını yapabilirsiniz. Aşağıda bulunan maddeler sizlere daha net bilgi verecektir. Tüm yapı malzemelerine mükemmel yapışma sağlar, Düzensiz, ulaşılması zor ve geleneksel izolasyon malzemelerinin uygulanmasının mümkün olmadığı alanlarda rahatlıkla uygulanabilir, Mükemmel termal izolasyon değeri (0.025 W/m.K), Termal köprü oluşumunu engeller, Yoğunlaşma noktası oluşumunu engeller, Yaklaşık 40cm mesafeden, normal uygulama hızı ile 1.5cm kalınlıkta uygulandığında bir teneke ile 3m² ye kadar alanın yalıtımı yapılır, Uygulandıktan sonra vidalama, dübelleme gibi mekanik sabitlemeye gerek duyulmaz, Üzeri boyanabilir Sprey Poliüretan köpük Faydaları ve zararları nelerdir? Mevsimlerin sert olarak geçtiği ülkelerde yani sıcak ve soğuk olan yerlerde ısı ve ses yalıtımı oldukça hayatı önem taşımaktadır. Bu sebeple Sprey Poliüretan Köpük sizlerin adeta imdadına yetişmektedir. Hem fiziksel olarak size yardımcı olduğu gibi hem de maliyet açısından oldukça bütçenize uygun. Şiddetle tavsiye ediyoruz. Genel olarak faydalarına bakacak olursak, sizlere maddeler halinde anlatmaya çalışacağım, Ses yalıtım özelliği ile gerçekten huzurlu bir yaşam alanı sunmaktadır. Isı ve soğuk dengesini adeta bir makine gibi ayarlamaktadır Çok uzun yıllar yapacağınız yalıtım korunmaktadır. Çok az da olsa su yalıtım özelliği mevcuttur. Asla çürüme veya koku yapma gibi bir özelliği bulunmamaktadır. Yalıtımı uygularken hem zamandan hem de maliyetten düşüş sağlarsanız. Uygulanan her yüzeyi korozyondan korumaktadır. Uygulanan yüzeylerin dışarıdan gelen fiziksel darbelerden korumaktadır İşçilik maliyetinden sizi arındırmaktadır. Sprey Poliüretan Köpük Parçaları Eğer poliüretan sprey köpük sahibi oldu iseniz, size önerimiz yanında alacağınız birkaç parçalara da önem veriniz. Bunlar; Sprey Poliüretan Köpük Tabancası Bu tabanca sizlere püskürme esnasında çok kolaylık sağlamaktadır. Özelikleri ise Ayarlanabilir püskürtme başlıklı Kolay temizlenebilen yapısı Ergonomik tutuş Bu tabancaya sahip olmak istiyorsanız linkini bırakıyorum tıklamanız yeterli olacaktır. (https://izonem.com/poliuretan-sprey-kopuk-tabancasi/) Tabanca Temizleyici Sprey Poliüretan köpük tabancasını temizlemek için tasarlanmıştır. Poliüretan köpüğü tabancanın adaptöründen temizlemek için sprey valfi bulunur. Düz veya yatay olarak kullanılabilir. Ozon tabakasına zarar vermez Spreyin özellikleri arasında şunlarda göze çarpan en önemli faktörlerdir Uygulamadan hemen sonra, kurumamış poliüretan köpüğü ve tabancasını temizler. Yüzeylere, elbiselere, kapı ve pencere kasalarına bulaşan poliüretan köpüğü temizler En Sık sorulan Sorular 2021 Sprey Poliüretan Köpük m2 Fiyatları nedir? 1 tüp 3m2 yer yapar. 1 kolide 12 adet bulunmaktadır ve 36m2 alan yer yapar. Bir adet sprey poliüretan köpük fiyatı 75 tl ve koli fiyatı 765 tl dir. Sprey poliüretan köpük yanar mı? Eğer buna direk cevap vermek gerekirse yanmaz. Fakat B2 sınıfına girer alev yürütmesi. Bu demek oluyor ki ateşe dayanıklıdır. Ama yüzde yüz sonuç vermez. Dikkatli kullanmanızı tavsiye ediyoruz. Diğer köpüklerden en büyük farkı nedir? Malum bizler için maliyet önemli olduğu kadar sağlığımızda önemlidir. Bu sebeple sprey en çok tercih edilme sebebidir. Sizlere bu yazımızda sprey poliüretan köpük hakkında detaylı bilgi verdik. Eğer yazımızı beğendiyseniz ve faydalı bulduysanız lütfen yorumlarını bekleriz. Sorularınız olur ise hem yazı altındaki görüşler bölümüne hem de diğer irtibat ve iletişim adreslerinden bizlere ulaşabilirsiniz. Hee bu arada bizi sosyal medyadan ve diğer platformlardan takip etmeyi unutmayın sağlıcakla kalınız…
0 notes
skoksalan · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Yolundaki yüksek duvarlar ve derin uçurumlar ya da sert kayalar ve büyük çukurlar gerçek engeller değildir! Senin yolunda gerçek olan tek bir engel vardır: Özgüven yokluğu ~ (Mehmet Murat ildan)
sevketk.tumblr.com ( TRAVELOGUE ) turkeysnaturalbeauty.tumblr.com (TURKEY)
22 notes · View notes
vetrium · 4 years ago
Text
Can Dostunuz İçin Adım Adım Köpek Kulübesi Yapımı
Tumblr media
Köpek
27-01-20
Köpek kulübesi yapımı her ne kadar emek ve zaman gerektiren bir uğraş olsa da köpek ebeveynlerinin can dostları için kendi elleriyle bir kulübe inşa etmesi oldukça keyifli bir süreçtir. Eğer siz de köpeğiniz için bir kulübe inşa etmek istiyor, fakat nasıl yapılacağını bilmiyorsanız sizin için oluşturduğumuz bu içeriği inceleyerek köpeğinizin huzurla yaşayacağı bir kulübe oluşturabilirsiniz.
İnsanların en sadık dostlarından biri olan köpeklerin, cinslerine göre farklı ihtiyaçları olduğu öngörülebilir. Ancak yaşı veya türü fark etmeksizin tüm köpeklerin sıcacık bir yuvaya ihtiyaç duyduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu doğrultuda, köpeğinizin boyutlarına uygun bir köpek kulübesi yapmak adına izlemeniz gereken tüm adımları, içeriğimizin devamında bulabilirsiniz.
Köpeğinizin cinsi, yaşı, cinsiyeti ve diğer ihtiyaçlarına özel bakımı, beslenmesi, aşı takibi vb. tüm konularla önem taşıyan hiçbir detayın atlanmaması için ise koruyucu hekimlik hizmeti alabilmeniz mümkün. Koruyucu hekimlik hakkında daha detaylı bilgi için ise buraya tıklayabilirsiniz.
Köpek Kulübesi Yapımı İçin Gereken Malzemeler
Kaliteli, uzun yıllar boyunca en sert hava koşullarına dahi dayanıklılık gösterecek, köpeğinizin konfor bulabileceği bir köpek kulübesi yapımı için öncelikle kullanılacak malzemeleri planlamanız yararınıza olacaktır. Bu anlamda, genellikle ahşap malzemenin tercih edildiğini belirtmek yanlış olmayacaktır. Üstelik ahşap malzeme, diğerlerinden daha sağlıklı bir seçenek olduğundan köpeğiniz için de en iyi tercihlerden biri olacaktır.
Ancak ahşap malzemeler de kalitesine göre sınıflandırıldığından bu noktada bütçenizi değerlendirmeniz karar verme sürecinizi kolaylaştıracaktır. Bütçenize uygun ahşap malzemeyi de seçtikten sonra kulübenin zemini için hangi malzemeyi kullanacağınızı belirlemeniz gerekiyor. Buna göre, seçenekler arasında bulunan osb plaka veya döşeme tahtası (rabıta) arasından hangisini tercih etmeniz gerektiğine ise ihtiyaçlar doğrultusunda karar verebilirsiniz.
Osb plakanın kolay kurulum imkanı sunmasına rağmen döşeme tahtasının suya osb plakadan daha dayanıklı olduğunu söylememizde yarar var. Bu da özellikle yağışlı havalarda can dostunuzun daha iyi korunmasını sağlayacaktır. Eğer köpek kulübenizin uzun süre dayanmasını istiyorsanız, tercihinizi rabıta tahtası olarak da anılan döşeme tahtasından yana kullanmanızı tavsiye ederiz.
Kulübenin çatısı için ise osb plaka veya lambri malzeme kullanabilirsiniz. Bu hafif malzemenin üzerine ise kulübenin yağışlı havalarda kuru kalabilmesi için arduazlı membran veya şıngıl kaplama yapmalısınız. Genellikle hem daha dekoratif göründüğü hem de kullanımı kolay olduğu için köpek sahiplerinin kulübe yapımında şıngıl uygulamayı tercih ettiğini söyleyebiliriz. Tüm bunlara ek olarak malzemelerin birleştirilmesi için kulübeyi taşıyacak bir iskelet, yani karkas almanız gerektiğini de belirtmeden geçmeyelim.
1. Planlama
Köpek kulübesi yapımı, ilk bakışta komplike bir uğraş gibi görünse de her konuda olduğu gibi planlı yapıldığı takdirde oldukça pratik ve zevkli bir uygulama sürecine sahiptir. Bu doğrultuda, projenizin planlamasını inşa sürecine başlamadan tamamlamalı ve bu plana sadık kalarak ilerlemelisiniz. İlk olarak kulübeyi yerleştireceğiniz yere karar vermeniz, ardından zemin yüksekliğini planlamanız ve kulübenin zeminden ne kadar yüksek olması gerektiğini planlamanız, malzemeleri derlemeniz işinizi önemli ölçüde kolaylaştıracaktır.
2. Zemin Yapımı
Kulübenin zemin yüksekliği, çok soğuk ve çok sıcak günlerde köpeğinizin hava koşullarından olumsuz etkilenmemesi için önemlidir. Üstelik zeminin tüm kulübenin temelini oluşturduğu da göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle zemin yapımında öncelikle dış ortamdaki unsurları göz önünde bulundurmalı ve buna uygun yüksekliğe sahip bir zemin inşa etmelisiniz.
Yüksekliği planladıktan sonra karkasların üzerine döşeme tahtanızı yerleştirerek zemini oluşturabilir veya 4 farklı taban parçasını köşelerinden birleştirerek zemin ayaklarını oluşturup döşeme tahtanızı bu ayakların üzerine sabitleyebilirsiniz.
3. Duvarların Eklenmesi
Kulübenin yan duvarlarını köpeğinizin içinde rahat edebileceği kadar yeterli ölçüde kesin ve ardından kulübenin ön ve arka duvarlarını planlayın. Çatı için uygun tasarımı çizip keserek oluşturacağınız ön ve arka paneli yerleştirmeden önce yine köpeğinizin rahatlıkla kulübeye girip çıkmak için kullanabileceği boyutlarda kapı boşluğu bırakmanız gerekiyor. Zemine sabitleyeceğiniz çıtalara monteleyerek birbiri ile birleştireceğiniz duvarlar da hazır hale geldikten sonra köpek kulübesi yapımı için bir sonraki aşamaya geçebilirsiniz.
4. Çatı Yapımı
Köpeğinizin yuvası olacak bu kulübenin çatısı için ev planlarına benzer bir çatı inşa etmeyi düşünebilirsiniz. Üçgen görünüme sahip bir çatı, yağışlı havalarda yağmur ve karın kulübe üzerinde birikmesini önleyecektir. Ayrıca bu tip çatılar, kulübe içinde köpeğinize daha fazla alan da tanıyacaktır.
Çatıyı oluşturacak parçaları dilerseniz demonte halde kulübenin üzerine yerleştirebilirsiniz. Ancak daha fazla yalıtım sağlamak istiyorsanız, ön ve arka duvarları oluşturan ahşap panellerin üzerine açılı olacak şekilde çıta vidalayabilir ve çatıyı da vu çıtalara sabitleyebilirsiniz. Çatıyı tamamlamak için ise üzerini şıngılla veya diğer bir yalıtım malzemesi ile kaplamanız yeterli olacaktır.
5. Koruyucu Ek Malzemelerin Kullanımı
Köpek kulübeniz ahşap malzemelerden oluştuğu için zamanla deforme olması ve yapısının bozulması söz konusu olabilir. Ancak bu süreyi uzatabilmek mümkün. Bu anlamda ahşap korumayı mümkün kılan ilaçlardan edinerek köpek kulübesinin daha uzun ömürlü olmasını sağlayabilirsiniz. Ayrıca kulübenin içinde veya dışında strafor gibi bir malzeme kullanarak ısı yalıtımını biraz daha artırabilirsiniz.
6. Köpek Kulübesinin Boyanması
Köpek kulübesi yapımı sona erdi diye düşünüyor olabilirsiniz. Fakat henüz her şey bitmedi. Kulübenin hem daha estetik görünmesi hem de başka köpek kulübeleri ile karışmasını önlemek amacıyla dış duvarları boyamanızı öneririz. Bu noktada seçeceğiniz boyanın köpeğinize zarar vermeyecek bileşenlere sahip olduğundan emin olmanızda yarar var. Toksik madde içermeyen boyalarla dilediğiniz gibi boyadığınız kulübeyi son haline getirmek için ise önünüzde yalnızca bir adım kaldığını söyleyebiliriz.
7. Kulübe İçinin Döşenmesi
Köpeğinizin en soğuk havalarda bile korunaklı yuvasında mutlu olmasını sağlamak için kulübenin içine yumuşak bir minder, battaniye veya bir halı parçası yerleştirmelisiniz. Halının zeminde kaymasını önlemek için bir miktar yapıştırıcı kullanabilirsiniz. Diğer yandan köpeğinizin sağlığı içinn kulübe içine yerleştirdiğiniz malzemeleri zaman zaman temizlemenizi tavsiye ederiz.
Bunlara ek olarak, kulübeyi daha da kişiselleştirmek adına kulübe girişine köpeğinizin adının yazılı olduğu bir plaka yapıştırabilirsiniz. Bunun için ahşap veya metal plakayı boyayarak köpeğinizin adını yazın ve ardından plakayı bir çivi yardımıyla ya da dayanıklı bir sabitleyici yardımıyla kulübenin girişine yerleştirin.
Kulübe yapımı kadar önem taşıyan bir diğer konu ise hiç şüphesiz ki can dostunuz, köpeğinizin sağlığı ve bakımı. Bu doğrultuda köpeğinizin ihtiyaçları ile ilgili bilgi almak, uzman bir veteriner hekimin desteğine başvurmak ve tüm Çayyolu, Ümitköy, İncek, Beytepe, Alacaatlı, Yaşamkent, Bilkent veteriner ihtiyaçlarınız için Vetrium Veteriner Kliniği’ne başvurabilirsiniz.
Ancak henüz bir köpeğiniz yoksa ve ailenize bir köpeğin katılmasını istiyorsanız, Köpek Seçimi Rehberi, Sana En Uygun Köpek Cinsi Hangisi? başlıklı içeriğimize göz atmanızı öneririz. Böylece hayatınıza eşlik edecek dostunuzla ilgili daha doğru kararlar verebilirsiniz.
#kedi #köpek #EvcilHayvan #PetHayvan #HayvanBakım
0 notes
edebiyatsoylesileri · 5 years ago
Text
Konstantinos Kavafis / Sevinçtir ve yaşamın ıtırı, istediğim gibi tutabildiğim hedonizmin saatleri ve anısı
Tumblr media
Kavafis, yaşamı boyunca yayınlamış olduğu 154 şiirde 40 kez, yani her dört şiirde bir, "hedonizm" ya da "hedonist" sözcüğünü kullanmıştır. 1904 yılında yazdığı "İstekler" adlı kısa şiirini bir yana bırakıp 1911-1929 yılları şiirlerine bakarsak, 114 şiirde 39 kez, yani her üç şiirde bir, "hedonizm"den söz ettiğini görürüz. Bu çarpıcı bir sıklıktır. Kavafis’in şiirinde hedonizm, şehvetin ötesinde felsefi ve etik terimdir
"Tensel zevk" ve "haz” gibi sözcüklerle de Türkçe'ye aktarılmış olan "hedonizm"in anlamını, Türk Dil Kurumu'nun Türkçe Sözlük’ü "hazcı, hazcılık" diye vermektedir. "Hazcılık"a baktığımızda ise şunları okuyoruz: "Zevki, insan hayatının tek değer ve amacı sayan, haz veren her şeyin iyi olduğunu kabul eden öğreti, hedonizm. Hazza, Fiziksel zevke hastalık derecesinde düşkünlük". "Haz veren her şeyin iyi olduğu" savı her ne kadar "hedonist" ve faydacı felsefenin temel taşıysa da, Kavafis'in şiirsel dünyasında "hedonizm" daha geniş bir anlam kazanmaktadır. Ozan ayrıca, sözlükteki ikinci tümceye de "fiziksel zevke hastalık derecesindeki düşkünlük" gibi bir anlayışı da bilinçli bir biçimde karşı koymaktadır. Hedonizm, şehevi zevklerin çok ötesinde felsefi ve etik (ahlaksal) bir terimdir. Aristippos'un (İ.Ö. 435-356?) ve Epikuros'un (İ.Ö. 342-270) geliştirdikleri bu terim, bu iki düşünürde farklı anlamlar taşır. Aristippos'a göre amaç, hedonizmi - yani mutluluğu, hazzı- anında yakalamak, ya da her anı her yanıyla tadıp yaşamak ve bundan dolayı da hiç bir zaman geçmiş için pişmanlık ve gelecek için korku ve endişe duymamaktadır. Epikuros da korku ve pişmanlığa karşı çıkmakla birlikte, onca temel arayış anlık mutluluk değil, uzun süreli mutluluktur. Belki bu farklı mutluluk anlayışından yola çıktıklarından Aristippos, zevki, hazzı ve dolayısıyla mutluluğu "heyecan"da görürken, Epikuros "sakinlik’te, dinginlikte görmektedir. Şimdi Kavafis'in hedonizmi nasıl algıladığına bakalım.(2)
Sözcüğe yüklenen felsefi içerik
Kavafis'in 1911 yılına kadar yayınladığı şiirler -yazdıkları ayrı bir konudur- 24 tanedir, ilki, "Duvarlar", 1896 yılında yazılmış ve 1897 yılında yayınlanmıştır. Bu 15 yıl içinde yılda ortalama iki şiir bile yayınlamamıştır ozan. Ve bu sürede hedonizmden bir tek şiirinde söz eder:(3) Bu şiirde "hedonizmin gecesinden" ve "ışıklı sabahından" söz ettiğini görüyoruz. 1911-1929 yılları içinde, 39 kez hedonizmi yüceltecektir ve artık ozan her hedonist gecenin bir tür üstün, ışıklı sabaha çıktığını sık sık vurgulayacaktır. Kimi zaman krallar "hedonizmleriyle övünecekler(4), başka bir fırsatta ise ozan, kahramanına sedefler ve mercanlardan başka, hedonist güzel kokular da edinmesini dileyecektir, iki kez, en tanınmış şiirlerinden birinde.(5) Bir şiirde sanki Aristippos konuşmaktadır:
Teori ve incelemeyle güçlenerek ödlek gibi korkmayacağım tutkularımdan hedonizme vereceğim bedenimi gözüpek erotik isteklere kritik anlarda gene bulacağım ruhumu, önceden olduğu gibi, bir zahid gibi.(6)
Kahramanlık ve İyonya ile özdeşlik kuruyor
Bu şiirde bedenin hedonizme adanması ve erotik istekler, doğrudan doğruya felsefi bir içerik kazanmaktadırlar; "teori ve incelemeyle" ilişkilidir "kanın dürtüsü". Aristippos gibi Kavafis de korkuyu yadsıdığını söylemektedir.(7) Hedonist yaşam ise onu hiç kötü bir sonuca sürüklememektedir. Kazandığı güç ile gerektiğinde, zahid gibi, riyazet ile "ruhunu bulacaktır". Doğal olarak "asketik" yaşam, yani nefsi redderek yaşamak bu şiirde ilginç bir Eski Yunan - Hıristiyanlık sentezi gibi çıkmaktadır önümüze. Ozan sanki "hedonizm ruhunu yok edecektir" diyen birine cevap verir gibidir. 1913 yılında iki şiiriyle sağlığı, gücü, erkekliği ve yürekliliği doğrudan hedonizmle iç içe göstermektedir.
Gençler dizelerini okur... Sağlıklı hedonist beyinleri... duygulanır.(8) Güçlü şarapları içtim, hedonizmin yüreklileri gibi.(9)
Korkuya karşı çıkmak istercesine gene korkuya karşı haykırmaktadır iki yıl sonra yazacağı "Avize" adlı şiirinde: "Bu sıcaklığın hedonizmi için yaratılmamıştır/yüreksiz bedenler." Kavafis 1915 ile 1918 yılları arasında 39 şiir yayınlayacaktır. Bu yılar ozanın en verimli yıllandır. Herhalde bu yıllarda kendisine de güveni aynı oranda artmıştı. İki şiiriyle hedonizmin felsefi, etik, yapıcı yanım değil, ilk kez erotik yanını göstermektedir.
o yoksul yatakta aşkın bedeniyle idim, sarhoşluğun hedonist dudaklarıyla (10) Burada durayım görmüyorum anılarımı, düşlerimi. hedonizmin simgelerini.(ll)
Başka bir şiirinde Kavafis'in "hedonizm"e bambaşka, ve inancına ve anlayışına göre gene üstün bir özellik verdiğini görüyoruz. Hedonizm İyonya ve Yunan ile özdeş kılınmaktadır.
korkusuz ve tam Yunanca tamdı hedonizmi, güzel İyonya gecelerinde... (12)
Güzel anların ve sanatın kaynağı
Eski Yunanla -ya da hiç olmazsa eski yıllarla ve kültürlerle- ilişkili hedonizmi "Endimionos'un Heykeli önünde" (1916) adlı şiirde de görüyoruz: "....eski yılların hedonizmini uyandırdılar" ."Öyle Çok Baktım ki" şiirinde (1917) gene Yunan'la ilgili hedonizm var: "....Kırmızı dudaklar, hedonist üyeler / Yunan yontularından alınmış saçlar..." Kavafis'in hedonizme nasıl cinsel hazzın çok üstünde bir anlam verdiğini, fizikötesi bir eylem ve kavram olarak gördüğünü en belirgin bir biçimde ortaya koyan şiirlerinden biri "Yahudilerin (İ.S.50)" adlı şiiridir. 1919 yılında yazdığı bu şiirinde hedonizmi, sanatla özdeş kılarak, büyük harfle yazmaktadır. Ayrıca "güzel ve sert Yunanlılığı" terketmeye çalışan bir Yahudi'den söz etmektedir; ama sonunda gencin "hiç de öyle" olmadığını görüyoruz: "İskenderiye'deki Hedonizm'in ve Sanat'ın" sadık çocuğu olacaktır. Ozan arada hedonizmi salt cinsel haz, ya da bedenini sarsan bir fırtına gibi de gösterecektir; ama her zaman, "pişmanlık duymadan", "korkmadan", inancı bir Aristippos yanlısı gibi. Hedonizm, bu şiirlerde, üstün ve güzeldir, yüreklidir, sevincin, güzel anıların ve sanatın kaynağıdır:
.... nasıl güçlüydü kokular nasıl güzel yataklara yatmıştık nasıl bir hedonizme vermiştik bedenlerimizi. Hedonizm günlerinin anısı geldi gene...(13) Sevinçtir ve yaşamın ıtırı, istediğim gibi tutabildiğim hedonizmin saatleri ve anısı...(14) ... bilirsin yaşamın dürtüsünü ateşini, üstün hedonizmini.(15) Gençliğimin yılları, hedonist yaşamımın şimdi anlıyorum anlamlarını... sanatının yöresi çizilirdi...(l6) Ah! özellikle çıplak bedenlenlerin hedonizmi
anımsadım kapalı odaları, ve geçmişteki hedonizmi - yürekli hedonizmi!(18) ... Aşk (Eros) orada bedenimi almıştı o üstün güzel gücüyle... (duydum yeniden) hedonist heyecanı. (19)
Kavafis 1919 yılında 56 yaşındadır. Şiirlerinde bu yıllardan başlayarak hedonizm konusunda farklı bir yaklaşım ve anlayış sezebiliyoruz. Hedonizmin felsefi, fizikötesi, sevinçli yanı daha az belirtilmekte, ve toplumun tepkileri, ortamın "hedonizm"e yönelttiği suçlamalar ortaya çıkmaya başlamaktadır. Diyebiliriz ki ozan, daha önceleri yüceltmeye çalıştığı hedonizme karşı daha "realist" bir yaklaşıma ve ilişkiye geçmektedir. Artık sık sık hedonizmin her iki yanı da vurgulanacaktır: bir yanda üstün, hayat veren yanı ve öte yanda ise toplumun "yanlış" yaklaşımı yüzünden sıkıcı, yıpratıcı yanı.
Yasalara, değer yargılarına meydan okudu
Daha 1916 yılında "yasadışı hedonizm"den söz etmeye başlar ozan. "Sokakta" adlı şiirinde iki kez "yasa" ve "hedonizm" sözü geçer. Bu yasa doğa yasası değildir; toplumun yasasıdır. Üç yıl sonra "İmenos" şiirinde "hedonizmin hastalıkla ve yıpranma ile kazanıldığını okuyoruz. Ana kazanç da o denli büyüktür. "Bedenin duyacağı erotik gerilimi sağlık tanıyamaz" denecektir. Erotizmin bedelini hesaplar gibidir Sirakuze'li İmenos ozanın adına. "Başlangıçları" şiirinde (1921) "yasadışı hedonizmin oluşmasından sonra" sokağa çıkan gençler tedirgindir; birileri biraz önce olanları anlarlar diye çekinmektedirler. Oysa "gelecekte yazılacak olan güçlü dizelerin başlangıçları" bu toplumca onaylanmayan aşktadır. Yani hedonizm hem bedenin tattığı şehvettir hem de aynı anda ozanı yücelten, şiirini yazdıran fizikötesi güçtür.
... izin verilenler için değildi bu genç... anormal çekiciliğin güzelliğini taşıyan, onun ideal dudakları hedonizmi taşırlar sevgili bedene.... dudaklarına utanmaz der oysa geçerli ahlak.(20)
Toplumla diyalog bellidir. Sizin "utanmaz" dediğinize benim yanıtım şudur diyor ozan: "Ben izninizi istemiyorum, şu an geçerli olan ahlağınıza uymuyorum". "Umutsuz" şiirinde (1923) hedonizmin çekiciliğinden ve sıkıntılarından kaçmaya çalışan bir genci okuyoruz. Ozan sonunda kaybeder dostunu, çünkü "onun dediğine göre" -ozan bunun altını çiziyor şiirde, "o dedi"- lekelenmiş, kötülenmiş, ayıp, hastalıklı hedonizmden "kurtulmak" istemiştir arkadaşı. Burada belki ilk kez bir pişmanlık payı seziyoruz; konuşan ozan değil de arkadaşı olsa da. "Can Sıkıcı Köy", "1901 Günleri", "Söz Sanatının Bir Genci - 24 Yaşında", "Yaşıtı Amatör Dostu Tarafından Yapılmış Yirmi Üç Yaşındaki Gencin Resmi" ve "Miris; M.S. 340 İskenderiye'si" adlı şiirlerde de (1925-1929 yıllarında yayınlanmışlardır) ozan "hedonizm"i aşkla, erotizmle, eğlence ile ilişkili sunmaktadır. Ama hedonizmin üstünlüğü, toplumu, inançlarını ve yasalarını aşarak ulaştığı yüksek sanatsal boyut hiç eksilmemiştir ozanın dizelerinde.
... sanatımız için doğrudur kanı yeni ve sıcaktır, hedonizmi tadar (tadını çıkarır) ... ve geçer Şiirin Yüksek Dünya'sından (21) ... Belki biraz ya da çok ahlaksızdır ama hoşnuttular... yaşamlarının hedonist, mutlak güzel olduğuna...(22) Rezil oldu bütünüyle... Yasak aşkın dönüşüyle... aşkın çocuğu... namusundan, isminden (ayrı)... temiz bedenin temiz hedonizmini de verdi. Peki ya namus diye soracaksınız? Güya ahlaklı toplum aptalca değer biçiyordu.(23)
Yüksek bir ideal, hatta yaşamın kendisi
Kavafis'in (kendi yayınlamış olduğu) şiirlerini tarayıp hedonizmle ilgili söylediklerine bakmış olduk (24). Görüldüğü gibi hedonizm Kavafis'te yalnız şehvet, ya da haz anlamı taşımamaktadır. Kimi zaman Yunanlılık'ın tamamlayıcı bir öğesi, kimi zaman ise büyük harfle yazılan Sanat'ın temeli olmaktadır hedonizm. Bu dürtü fiziküstü bir güç gibi, yaşamı -ve özellikle kendi şiirsel, ozan yaşamını- biçimlendiren bir anlam kazanmaktadır. Bu yanıyla hedonizm felsefi, etik (ahlaksal) ve fiziküstüne ulaşan biyolojik bir kavram olmaktadır. Bu anlamıyla hedonizm yüksek bir idealdir. Yücedir, dürüsttür, güzeldir, hatta en güzeldir. Yaşam kadar değerlidir; yaşamı anlamlı kılandır. Hatta yaşamın kendisidir, temel anlamıdır. Doğal olarak hedonizmin başka bir anlamı da yar Kavafis'te. Şehvettir, tenin duyduğu hazdır, kanın ve etin korkunç suzuzluğudur, aşktır yani. Doymaz bir açlığın anlık tatminidir. Ve bütün bunlarla ilgili korkular, kuşkular, kıskançlıklar, acılar, beklentinin heyecanları, sevgiliyle buluşmanın korkulu ve gergin mutluluğudur aynı zamanda. Bu hedonizme varmanın yolu üstünde çıkan engelleri de görüyoruz: Toplumun yıkıcı yorumlarını, çöküşü, ne denli yadsınsa da hep sezdiğimiz pişmanlığı, geceler boyu süren tedirginliğin uykusuzluğunu. Ve gizliliği; insanın kendi kişiliğine olan güveni ve onuru yıkan gizliliği. Bu anlamıyla hedonizm insanın en düşük durumudur. Utancın, küçümsemenin yaşamıdır. İnsanın hep kaçmaya çalıştığı ama parmaklıklarını aşamadığı yaşam boyu bir hapishanedir; kendisinin istemeden kurmuş olduğu.
Yücelik ve sefillik yan yana
Kavafıs'in büyük hayranı Seferis, "hedonist Elpinor"u anlattığı "Ardıç Kuşu" şiirinde "Melekçe ve kara ışıktan söz eder. En yüce ile en düşük... Hedonizm de böyle bir kimlik edinir Kavafis'in şiirlerinde. Hedonizm hemen yücedir, mutluluğun doruğudur, hem de acının en derini, insanın en düşük, en acınacak durumudur. Sonsuzun iki aşın ucunu kapsayan bu karşıtlığı bir sözcüğü ustaca kullanarak verir. Bir Yunanca sözlükten hedonizmin (ve türevlerinin) anlamlarım okuyalım: 1) Haz, hoşlanma 2) memnuniyetle 3) şehvet 4) Aristippos taraftan 5) bir (yararcı) felsefe. Ozan bu anlamlardan ayrı, gördüğümüz gibi hedonizme bir "Yunanlılık" anlamı da vermiştir; ama bu farklı anlamlan bir tek sözcükle vermiştir. Çünkü Kavafis "melekçe ve kara"yı bir bütün olarak görmüştür. Bunu inanarak ve bilincinde olarak yapıp yapmadığı tartışılabilecek bir konudur; ama bu alanda kopukluğu aramadığı, ama tam tersine Hedonizm'in iki yarım bir bütün olarak gösterdiği kuşkusuzdur. Kavafis'in bunca tartışılmış cinsel yaşamı, konumuz "hedonizm" ışığında görüldüğünde, diyebiliriz ki, ozan hedonizmin iki karşıt, hatta çelişkili özelliğini birleştirip kopmaz bir bütün oluştururken, kendisini eleştirmiş topluma karşı çıkmanın yolunu hazırlamıştır. "Aptalca değerlendiriyordu toplum namusu" diyecektir bir şiirinde. Çünkü toplum bilmiyordu Kavafis'in aradığı uyumu. Yaşamın en çelişkili isteklerinden ve dürtülerinden oluşan bir uyumdu bu. Ruhla bedeni iki ayrı dünyada algılamış olan insanlığa karşı kendi sentezini sunmuştur Kavafis. Bu yolda yol aldı hedonist ozan. Aradığı uyumu sağlayabildi mi sağlığında? Mutlu olabildi mi bu uğraşı ile? Varabildi mi İtaki'ye? Sanmıyorum, çünkü ölümünden sonra bulunan ve yayınlanan bir şiirinde henüz uyumlu dünyada yaşamadığımızı anlıyoruz: "gelecekte, daha kusursuz bir toplumda/ benim gibi yaratılmış başka biri/hiç kuşkusuz ortaya çıkacaktır/ ve özgürce yaşayacaktır.” Ama o, önemli olanı yapmıştır, "limanlara uğramış", "hedonist kokuları" tatmıştır; "güzel geziyi" tamamlamıştır. Ve öğrenmiştir "İtaki'lerin ne anlama geldiğini". (Herkül Milas / Ağustos 1990 / Argos Dergisi)
l) Türkçe'ye çevrilmiş olan Kavafis'in şiirlerinde "hedonist" ve "hedonizm" sözcükleri şaşırtıcı bir çeşitlilikle ve serbestlikle çevrilip aktarılmış. 10 şiirde şu karşılıktan buldum: (hedonizm için) haz, tensel haz, ten, tensel eğlence, şehvet, (hedonist için) başdöndürücü, işlek, istekli, tadı, ateşli... Özellikle sıfatlar, ozanın "hedonist" sözcüğünden ve anlayışından oldukça uzak olan sözcüklerdir. 2) Hedonizm bir felsefi ve ahlaksal terim olarak tarih içinde çeşitli biçimde yorumlanmıştır. Örneğin temel bir sorun, kişisel ve toplumsal mutluluk çatışmasıdır. 19. yüzyılda J. Bentham ve özellikle J. Stuart Mill mutluluğun niceliğinden başka niteliğinin de öneminden söz etmiştir. Ama bu konulara girmenin bir anlamı yoktur; çünkü Kavafis hedonizmin antik anlayışına ve basitliğine tutkundu. (3) "İstekler" (1904) (4) "Ptolemeos"ların Ünü" (1911) (5) "İtaki" (1911). (6) "Tehlikeli Şeyler" (1911). Şiiri serbest çeviriyorum. (7) İlginçtir, gene aynı yıl içinde 1911'de yazdığı ama yayınlamadığı "Gizli" adlı başka bir şiirinde, Kavafis şöyle haykıracaktır: “Engeller vardı, dönüştüren yaşamımı/ ve eylemlerimi./...Gelecekte benim gibi yaratılmış/ başka biri ortaya çıkacaktır/ ve özgürce yaşayacaktır.” Ozanın korkularıyla, edinmek istediği korkusuz görünüm arasındaki trajik çelişkiye gene değineceğim. (8) "Çok Nadir" (1912) (9) "Gittim" (1912). Ozan "yüreklilik" derken, bu şiirde Yunanca "erkek" sözcüğünden türetilmiş bir sözcük kullanmıştır. (10) "Bir Gece" (1915). Bu şiirlerin konumuzu ilgilendiren bölümlerini hep serbest çeviriyorum. (11) "Sabah Denizi" (1915). (12) "Orofemis" (1915). (13) "İkindi Vakti" (1917). (14) Bu şiirin başlığı da "Hedonizm'dir (1917). (15) "Iasis'in Mezan" (1917). (16) "Anlayış" ya da "Algı" diye çevrilebilir şiirin başlığı (1918). (17) "Neron'un Mühleti", ya da "Neron'un Taradığı Süre" (1918). (18) "Dokuzda" (1918). (19) "Evin Önünde" (1918). (20) "Eski Bir Kitapta" (1922). (21) "Geçiş" (1917). (22) "İulianos ve Antiohyalılar” (1926). (23) "1896 Yılları" (1927). (24) Ölümünden sonra bulunmuş ve yayınlanmış şiirlerini bu yazıda ele almadım; çünkü bunlar okuyucuya ve topluma doğrudan seslenmemişlerdir. Bu amaçla yazıldıkları da belli değildir.
0 notes
gallipoliguide · 5 years ago
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/rovaniemi-buz-karting-ve-snowmobiling.html
Rovaniemi: Buz Karting ve Snowmobiling
Tumblr media
Lapland’in sunduğu en heyecan verici etkinliklerden ikisi olan buz karting ve snowmobil’i birleştirin. Tüm aileyi buz dolu eğlence dolu bir gün boyunca yanınıza alın.
Rovaniemi: Buz Karting ve Snowmobiling
Öne çıkanlar
Sürüklenme için yüksek hızlı düzlüklere ve sert köşelere sahip özel bir buz pistinde yarış
Güçlü 4 zamanlı Honda motorlarıyla yüksek kaliteli Alman motorlu kartlar, RIMO EVO6 ve RIMO ALPHA2’yi kullanın
Donmuş nehir vadisinde ve karla kaplı ormanlarda 1,5 saat boyunca snowmobilin tadını çıkarın
Tam açıklama
Lapland’ın sunduğu en heyecan verici deneyimlerden ikisi olan buz karting ve snowmobiling’i birleştirin. Etkinliğe buzlu, açık yarış pistinde karting için eleme turları ile başlayın. En iyi tur zamanınızı ayarlayın ve başlangıç konumunu sabitleyin. Ardından, sıcak içecekler ile açık ateşin etrafında haklı bir mola verin. Herkes hazır olduğunda, yarışa başla.
İş arkadaşlarınız, arkadaşlarınız veya ailenizden önce en hızlı olun ve bitiş yapın. Buz kartlar güçlü, sessiz, dört zamanlı motorlara ve sivri uçlu kış lastiklerine sahip kış go-kartları. Her yıl buz pisti iyileştirmeler ile yeniden inşa edilir ve her kartta tur sürelerinin doğru bir şekilde okunmasını sağlamak için bir transponder bulunur. 500 ila 550 metrelik pistte, sürüklenmek, hızlandırmak ve geçmek için çok fazla yer var. Kartlar zarar görmemesi veya sürücülerin zarar görmemesi için duvarlar karla korunmaktadır.
Varışta, yılların tecrübesine sahip bilgili bir rehber tarafından yönetilen profesyonel donanımınızı ve güvenlik brifinglerini alacak ve yüksek kaliteli kıyafet, eldiven ve ekipmanlarla donatılacaksınız. Karting sırasında, pedallara erişemeyen çocuklar mini bir kar arabasına binebilir. Mini kar motosikletleri, yaklaşık 6 ila 10 yaş arası çocuklar için mükemmeldir ve kesintisiz bir gözetim ile 100 metrelik güvenli bir yolda çalıştırılır.
Yarıştan sonra snowmobil yapma zamanı geldi. Kar kızaklarının güvenli bir şekilde nasıl kullanılacağı hakkında bir brifing dinleyin ve donmuş bir nehir vadisine ve karla kaplı ormanlara doğru yola çıkın.
Neler dahil?
Çocuklar İçin Mini Kar Aracı
İki 10 dakikalık yarış seansı
Sıcak içecekler ile mola
Ödül töreni
1,5 saatlik kar araci sürüşü
Termal kıyafet, bot ve kask kullanımı
Sürüş ve güvenlik talimatları
Transferler
İngilizce konuşan rehber
Hariç olanlar
Kar araci feragat (isteğe bağlı)
0 notes