#sensin terörist
Explore tagged Tumblr posts
Note
deniz gezmis hakkinda soylenilen terorist, polis öldürdü, asker öldürttü, filistinde gerilla egitimi aldi sozleri dogru mu, yani bir kisim inaniyo bir kisim inanmiyo ama dogru bi tanedir ortada illaki kanit da vardir. eger gercejten boyle bisey varsa biz neden savunuyoruz yoksa da onlar niye ortada kanit yokken bunlara inaniyolar. bence bu konuya aciklik getirecej tek kisi sensin bu uygulamada
yani elbette kabul edenler etmeyenler olur. bugün solcu birinin ölüm yıldönümü kutlanır, sağcılar direkt teröristti yaftasını yapıştırır. yarın sağcı birinin ölüm yıldönümü kutlanır, solcular aynı argümanları türetir. kendi şahsım olarak hayatım boyunca insanları hep doğruları ve yanlışlarıyla ele aldım. asla ama asla hiçbir mesleği, ideolojiyi, statüyü, kişiyi, kurumu, kutsamadım. elbette, sevdiğim saygı beslediğim oldukça şey veya şeyler oldu. ama kutsamak, kutsal görmek apayrı bir husus. deniz gezmiş'e gelirsek; adam yaralamıştır, adam kaçırmıştır, banka soymuştur, silahlanmıştır ama silahlanmanın yanlış bir şey olduğunu daha sonra kavramıştır. ama tek bir kişinin canına dahi kastetmemiştir. bunların belli başlı, kiminin haklı, kiminin haksız diyebileceği sebepleri vardır. bu kısımları kendince araştırıp, yorumlayabilirsin. benim bakış açıma gelirsek, kendisi dönemin amerikan sevicilerine karşı antiemperyalist bir tavırla karşısında durmuş ve bütün ömrünü türkiye'nin bağımsızlığına adamıştır. bunu yaparken doğruları olmuş mudur, evet. yanlışları olmuş mudur, ona da evet. ama kısacık ömrünü ülkenin bağımsızlığına adayan biri terörist olamaz, kimse kusura bakmasın. adamı ipe götüren herkes, bir yerlerde milletvekili, belediye başkanı, parti başkanı vs. oldu. zamanında pek tabii o da aynı yolu seçebilirdi. ama yapmadı. ideali uğruna ömrünü feda ettiği için bile saygı duyulması gerektiğini düşünüyorum. bugün mesela celal şengör çıkıp adama "eşkiya" demiş. bunu diyen adam kenan evren'in mezarına çelenk yollayan adam. kendisini sever sayarım ama abi hiç sormazlar mı deniz gezmiş eşkiya oluyorsa kenan evren ne oluyor diye? ona bakılırsa mustafa kemal de padişaha karşı gelip, silahlı bir devrim yaptı. dünyanın her yerinde neredeyse bütün devrimler böyle olur. bunu diyen adama sistem yalakası oportünist derim. başka bir şey diyemem. amerika'nın 6. filosunu deniz gezmiş ve arkadaşları yurttan kovmak için eylem yaparken önlerine dikilenler daha sonra 6. filoya secde ettiler bu ülkede. bununla celal şengör'ün elitist çözüme inanan ve dolayısıyla mandacılığa dahi sıcak bakan birinin çelişkisini kabul etmek akıl dışı kalıyor. bir diğer şey de cehalet. devrim, devrimci, antikapitalizm, antiemperyalizm nedir bilmeden banka soydu, adam kaçırdı demek. abi ne olacaktı? devrim pub'larda konser verilerek yapılmıyor maalesef. köleliğini ve adaletsizliği kanıksamayan insanların isyanı, teröristlik veya eşkiyalık değildir şahsen. banka soymuş, okul basmış, devletle çatışmış: literatüre bakarsan eşkiya da dersin, terörist de, evet. peki ama bunları neden yapmış bu adam, devlet eliyle yapılan bir haksızlığı düzeltmek için mi? ezilen kesimin daha çok refah yüzü görmesi için mi? karşınızda yanlışını kabul etmesini istediğiniz taraf devlet olunca, hukuki yollarla mücadele etme imkanı kalıyor mu? bu açıdan bakınca da, bir kahraman çıkıyor ortaya. dediğim gibi aynı tabloyu, atatürk ve benzeri başka liderler için de çizebiliriz, atatürk kimine göre diktatör kimine göre bir ulusu yoktan var eden bir adamdı. hangisi doğru peki? devlet denen kurum yozlaşmaya her daim müsait olmuştur, halk olarak bizlere düşen, onu takip etmek, koyun gibi sırıtıp, vatan millet devlet diye yüceltmek yerine, gerektiğinde tepki gösterebilmektir. atatürk tam da bu yüzden bursa nutkunu söylemiştir bizlere yani gençlere. kısaca, her devlet böyledir. ve bütün halklar, gerektiğinde devletin onlardan üstün olmadığını hatırlatmalıdır. devlet asayişten ve pembe tablolardan yana olup, her sorunu örtbas etme peşinde olsa bile, büyük tepkilere suskun kalamaz. bu haydi anarşik olalım demek değil. farkındalıklı ve bilinçli olalım demektir. bu yolda da deniz gezmiş benim için bir figürdür.
19 notes
·
View notes
Text
Alttaki yazımı okurken aklıma geldi: Okul anılarımla askerlik anılarının kesişim noktası...
***
Alt yazıda anlattığım faşist asker arkadaşın dikktaimi çekmesi askerliğimin ilk saatleridir.
Ben bir kaç gün geç gittiğimden gittiğimde asker arkadaşlarım en az dört beş gündür orda ve doğal olarak benden daha şaşkın olamazlar. Herkes bir kaç kişiyle bile olsa tanışmıştır. En yabancı benim yani.
Zaten akşamüstü girmiştim askeri birliğe... aynı akşam.. bir yemek yedik yatacağız.. herkes ortalıkta dolaşıyor... hiç kimseyi tanımıyorum ama kalbalıkta önümde iki kişi tartışıyor. Gözlüklü bir çocuk karşısındakine Marks, Lenin, Stalin, Mao, artı değer, emek sömürüsü, emperyalizm.. sıralıyor yavru. Yalnız bir gariplik var. Dinleyen bu durumdan çok rahatsız. İzliyorum. Yumruklarını sıkıyor.. kaşını gözünü oynatıyor. Yani büyük sabırla dinliyor o sözleri.
Karışsam mı karışmasam mı askerliğimin ilk saatlerinde. Kimseyi de tanımıyorum. Onların samimiyetini bilmiyorum. Konuşma bölünsün diye, gözlüklüyü çağırdım.
- Gözlüklü kardeş nerelisin sen yav... tanıdık birine benzettim diye yanıma çağırdım. O da sohbeti kesip geldi. Tanıştık. Dedim ki "yav karşındaki adam seni büyük bir kızgınlıkla dinliyor, sohbetinizi ister istemez duydum, ben bir kaç saatlik askerim ama konuştukların bana hiç doğal gelmedi, üç günlük askerken burda siyasi bilinç mi vereceksin, Marksın Leninin yeri mi burası, başına bela alma" dedim.
Kızgınlığı farketmediğini filan söyledi. Morali bozuldu. Çekti gitti. Tabii sonraki günler bir sürü kez yine karşılaştık yine konuştuk. O kızgın arkadaşla da tanıştık konuştuk. Beklediğim gibi biri sosyalist biri faşist iki kişi.
Sonraki aylarda ayrıldık. Herkes bir alanda görev aldı ama akşamları bazen buluşup görüşebiliyoruz. Faşist arkadaş daha kolay gelebiliyor yanıma, gözlüklünün işi daha zor. O çok nadir gelebiliyor.
Genellikle bir de namazında niyazında bir arkadaşımla birlikte üç kişi konuşuyoruz. Geçmişten gelecektewn her şey sohbet konusu: Mesela faşist arkadaş bir hikayesini anlatıyor: Yine bir kaç kişiyi linç ettik okulda, yalnız nasıl olduysa o hengamede ben mi kafamı çantanın kulpuna soktum, kız mı benim boynuma doladı, kavga sürerken çantasının kulpuyla beni boğuyor oruspu. Kurtulmaya çalışıyorum kurtulamıyorum. Tüm gücümle çekiyorum kulp kopmuyor. En sonunda oruspunun burnuna bir tane vurdum. Burnundan kan boşanınca çantayı ancak o zaman bıraktı ben de kurtuldum.
Ben de müdahale ediyorum tabii: Oğlum bu hikayedeki tek oruspu sensin. Orda ben olacaktım ki, seni masalardan birine yatırır s.... hemen karım ederdim.. nikahıma alırdım seni, günde yedi posta.....oruspuuuu....
O da sahte bir gülüşle "Ahaha... nah si..erdin, canını kurtarma derdine düşerdin" diyor.
"oruspu dediğin o kız bir vatansever ulan , sen sefil bir faşistsin sadece"
"Peh! Tam da buldun vatanseveri. Bildiğin terörist. faşistim ama olayda vatansever yok. Birileri beni kullanıyor, başka birileri de o kızı kulllanıyor. Başkalarınca kullanılmak iyi değil ama yine de teröristleri dövdüm diye pişman değilim" diyor.
"Gücünüz anca kızlara yeter yavşaklar..övündüğün şeye bak... bizim okulda senin gibler beni görünce kaçacak delik arıyordu, tanıdığın vardır, sor souştur beni, nasıl tırstıklarını anlatsınlar sana..." O da "yalan söylediğimi sanıyorsan sen de beni sor soruştur" diyor vs vs tadında bir diyalog... Sonra onun sağladığı radyodan müzik dinliyoruz.. (müzik yasak) benim getirdiğim yiyeceklerle piknik yapıyoruz çimlerin üstünde. (yemek yasak)
***
Orda bir sosyalist bir faşist bir seriatçı arkadaş rahatça konuşabiliyoruz düşmanlaşmadan. Bunun nedenini düşünüyorum. Yine kendime yontacaktım. Ben farklı biriyim diyecektim ama değil. O özel koşullarda Marks'ın işçi sınıfı için öngerördüğüne benzer biçimde, yani bütün işçilerin kardeş olması gibi, bizde kendi tertibimiz olarak 280 kişi kardeşiz. Çünkü hiç bir farklılığımızı gözetmeden canımızı alabilecek... canımızı almasa ruhumuzu yerinden çekip çıkarmaya çalışacak aynı otoritelere tabiyiz. Birlikte olmazsak birimizi de değil, hepimizi ezerler, hepimizin canına okurlar. Bunu bilmesek bile seziyor olmak bizi bir araya getiriyordu diye düşünüyorum.
,,,,,,,,,,,
Konu hakkında sosylist arkadaşın sözlerini de yazıyım.
Zor görüşüyorduk. Yanıma geldi bir gün.
" Ya bizim xxx aslında tehlikeli adammış, bana öğütler verdiğin o gün büyük bir beladan kurtarmışsın, sen değerli bir yoldaşsın, değerli bir arkadaşsın, seni abi gibi görüyorum" dedi.
Bende o anda içimden " Allahım şu çocuğa biraz akıl ver" diye geçiriyorum. Fantastik bir dünyada yaşadığı belli. Onun o yoldaşlı moldaşlı evreninde yaşamak isterdim :)
Ben de xxx'in artık karım olduğunu, ona bir sorun çıkarmayacağından emin olduğumu söyleyip gönlünü rahatlattım gülerek.
***
Okuldayken birbirimize saldırmadan konuşabilsek faşistlerle aramda geçebilecek diyaloğu merak ederdim. Yanıtını işte askerken aldım. Bir faşistle poltik olaylar hakkında konuşurken tam böyle bir diyalog geçiyor.
1 note
·
View note
Text
Yıkım Kuşatırken Hepimizi Sesimizi Arıyoruz
Bir bilgi sağanağının değil imgelerden ibaret olan, bir görünüp sonra kaybolan nice vahametin birlikteliğine yaşamaya çalışıyoruz. Sözün aleni naçar kılınması artık kesintisiz bir gerçek. Bir yaptık tam oldu bahsinden ilerisi her güne sığdırılan fecaat ile yaşamın sınırları alt üst ediliyor bir tek bu bahis kalıyor hepimizin elinde. Gelişigüzel değil doğrudan, yalın ve apaçık bir form ile hayat akışı paramparça kılınıyor. İmgelerin ol bombardımanında, sözün çürütülmesi gerçek kılınıyor.
Bir hikaye değil şu topraklarda yaşam gayretini önünü almak için yeniden, yeniden ve yeniden türetilen her edimle o tahakküm işlevselliği kalıcılaştırılıyor. Tarihinin satır araları, dönemeçleri boyunca hep kötülüğü öne çekmiş bir bununla yön belirlemiş, gelecek tahayyülü için adım atmış olan menzilde, halen onca yaşanmışlığa rağmen bu tavır yeğ tutulandır. Şimdi ve bugünün yeni ülkesi bu tahayyülün ekseninde güncellenendir. Tek adamın belagati dilinden dökülenler, hedefe koyduğu insanlar ve olgular, onun altında çalışanların a’dan z’ye kadar tam teslimiyet ile mesh edilmeleri ve sıradana kalan kahır, acı, elem ve utanç bugünü belirgin kılar bu hale nasıl ulaşıldığını örnekler.
Ah’ların, gözyaşlarının, bedduaların, onca kötülüğe rağmen direniş olgusunun, eyleminin ve çok daha ötesi bağımsız kalmanın önü tıkanmaktadır. Sözlere ve seslenişlere karşıt imal edilen her cerahat bugünün ülkesinde imgelerle görünür kılınandır. Yaşatılan deneyim halen bu bahistir. Yaşamın topyekûn rehineliği tescillenmektedir. Art arda ortaya çıkan cerahatin bir eyleme biçimi olarak var edildiği menzilde çürüme bütün bu harala gürele içerisinde bina olunmakta, kesintisiz kılınmaktadır.
Bilginin değil, yorumun değil, söz ve sorgunun değil, imgenin korkunç yeni düzenlenmesine rehin kılınan, böylesi bildirilen bir menzil gerçek kılınmaktadır. Ekranlar kan revan, tepelemesine şiddete rehin tek bir iyi haberi barındırmayan bir sahnedir. Bir ülkede değil bir çukurda yaşadığımızı kanıtlayan örnekler bu ekranlar aracılığıyla paylaştırılıyor. Bu bahislerdedir hayatın yağmalanması. Dününü şimdiye temel eyleyen, şimdi oluşan karanlığı gelecek için referans alan menzilde söz çürütülmektedir.
Bir imge sahnesine, suretine, sınırına sıkıştırılan tam da o bahistir. İmgelerin manipüle edilmiş ol görsellerin bombardımanında hayatın çürütülmesi eksik, gedik olmaksızın ifşa olmaktadır. Zonguldak’ta maden işçileri özelleştirmenin önünü açan torba yasa tasarısının 58. maddesinin geri çekilmesi ve işçi açığının giderilmesi için eylem yaparlar. GMİS üyesi madenciler gece vardiyasının bitiminde ocaktan çıkmayarak madene kapanır. Gündüz madencileri de yer altına inerek eyleme katılır. İşçilerin, “maddeyi hükümetin bir gece vakti alelacele geçireceği” bahsi üzerinden başlattıklarını bildiren GMİS yöneticisi özel sektör demek ölüm demektir diyerek şu imaj çağının janjanlı görselini alaşağı eder.
Yıkım, uzak öte değil tam da en belirgin, açıkta görünür haliyle capcanlı meydanda işlenmektedir. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verileri ile ortaya konan raporda, Ekim ayında en az 182, 2017 yılının ilk on ayında 1683 kişi işçi, iş cinayetlerinde yaşamını yitirir. İSİG raporuna göre olağanüstü hal süresince iş cinayetleri %10 gibi dehşetengiz bir artış yaşanır. “Türkiye’de olağanüstü hal sonrası işçilerin hak arama mücadelesine doğrudan ağır baskı uygulanmakta ve grevler dahi yasaklanmaktadır. İşçilerin korkutulduğu ve sindirildiği bir koşulda işçi sağlığı ve güvenliğinden bahsetmek mümkün değildir. Nitekim olağanüstü hal ile beraber iş cinayetlerinde yüzde onluk bir artış meydana gelmiştir.”
Çekilip, çekiştirilen imgelerin ortasında can pazarı yaşatılmaktadır. Maden İşçileri tarafından, torba yasanın 58. maddesine karşı gerçekleştirilen ocakları terk etmeme eylemi ol birkaç gün içinde sonuç verir. Hükümet tarafından maddeye TTK hariç ibaresinin ekleneceği sözünü alan işçiler, eylemi bitirir. İşçiler ve sendikaları olan GMİS verilen sözden memnun olmakla birlikte “uygulanmazsa kavgamız devam eder” diye bildirirler. 58. Madde henüz bir gölge kabilinden denenip uygulanmaya çalışılırken, geri çekilmesi salt TTK’yi kapsar ol diğer havzaların, özel şirketlerin durumları meçhuldür ta ki yıkım, kömür karası can alasıya kadar.
Görsel bombardımanın ortasında artık bahsi bile olunmayan taşeron işçilik de benzer bir hali, bariz bir yıkımı var ediyor. Adana Büyük Şehir Belediyesi’nde bir taşeron işçi, iş cinayetinde can verir. Bağlı olduğu şirketin dört aydır ücretleri tam ödemediği ortaya çıkar. İzmir’de ise Ege Üniversitesi’nde çalışan taşeron işçilere işten atma tehdidi, ücret düşürme dayatılır. Her şey kendiliğinden sapır sapır dökülen bir ülkeyi göstermektedir. Nuriye Gülmen’in İşimi Geri İstiyorum şiarıyla başladığı, Yüksel Caddesi’nin belleğine kazınan eylemin senesi gelir geçer.
9 Kasım 2016’da işimden açığa alındım, İşimi Geri İstiyorum dövizi ile beraber Yüksel’deki o İnsan Hakları Anıtı önünde eylem yapmaya başlayan Gülmen’e geçilen bir yılda yapılmadık zulüm, edilmedik işkencenin geriye konulmadığı ortaya çıkar. İşimi istiyorum demek açıktan, suç addedilir. Merdin’de Sınıf Öğretmeni olan, karar hükmünde kararname ile işinden edilmiş bir başka isim Semih Özakça’nın direnişe ikinci bir ses olarak destek çıktığı menzilde alenen o işimi istiyorum demek gözardı edilir, üstü handiyse defalarca çizilir. Nuriye Gülmen, Semih Özakça bu direnişin açlık grevine dönüştüğü dönemin yetmiş altıncı günü tutuklanırlar.
Semih Özakça, ‘AKP ekmeğimle beni terbiye etmek istedi. Tarih ekmek kavgasının tarihidir’ diyerek kendini savunabildiği üçüncü duruşmada ev hapsi ile tahliye olunur. Gülmen ise üç celseye de çıkartılmaz. Durumu halen belirsiz, yaşamı kırmızı çizgide ve işinden halen uzaktadır. Cürüm hemhal menzil burasıdır. Nuriye Gülmen’in kardeşi “Beyza Gülmen”de okulunu dondurarak geldiği Ankara’da bu hafta içerisinde dördüncü duruşması yapılacak olan süreçte, her gün bir kez daha zorla müdahale tehdidi ile sınandıklarını bildirir. Yaşam hakkına şerh düşenlerin bu ülkede hayatını, mesleğini yapmak istiyorum, suçsuzum sözlerine yanıt otuz altı kilogram ve her an müdahale tehdididir. Burası hala ülke midir?
Cumhuriyet Gazetesi’nden Alican Uludağ tarafından geçilen haberdir. İşkencenin boyutu ve sonrasındaki adalet arayışının izidir belirgin kılınmaya çalışılan. “Tekirdağ F Tipi’nde kalan Cihan Koçak’ın koğuşuna gelen gardiyanlar, sayım için ayağa kalkmasını istedi. Koçak ise belinden rahatsız olduğunu, bu nedenle ayağa kalkamayacağını bildirdi. Raporlu olduğunu belirten Koçak, hastaneye sevkini istedi. Bu sırada yaşanan tartışma üzerine 10-15 kadar gardiyan, “agresif davrandığı” gerekçesiyle Koçak’ın el ve ayaklarını kelepçeleyerek bu şekilde süngerli odaya bıraktı.
Müdahale sırasında de Koçak darp edildi. Elleri ve ayakları kelepçeli şekilde yaklaşık 6 saat süngerli odada tutulan Koçak’ın el ve ayaklarında morarma olurken, ellerini iki gün kullanamadı. Savcılık ise gardiyanlar hakkında takipsizlik kararı verdi. Koçak’ın şikâyetini değerlendiren AYM’den ihlal kararı çıktı. Anayasa’da güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine hükmeden mahkeme, dosyanın ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Tekirdağ Başsavcılığı’na gönderdi.
Ayrıca Koçak’a 10 bin TL manevi tazminat ödenmesine hükmedildi. Kararda, başvurucunun süngerli odadan çıkarıldıktan ancak 17 gün sonra doktora götürüldüğü vurgulanırken, “Başvurucunun müşahede odasında yaklaşık 6 saat ayaklarından ve elleri arkasından kelepçeli olarak tutulmasının başvurucunun sağlık raporunda tespit edilen yaralanmaları ve eylemin kendisi değerlendirildiğinde müdahalenin eziyet kapsamında nitelendirilmesi mümkün görülmüştür. Kendisine ve başkasına zarar verme imkânı olmayan süngerli odada kelepçeli bir şekilde tutulması başvurucunun bedensel cezaya maruz bırakıldığı algısı yaratmaktadır” denilir. Suç sürekli güncellenen, devletçe bizatihi yaşamda yeri sağlama alınan bir çabadır.
Memleketin ol hali tüm örtbasa rağmen anayasa mahkemesi tarafından ucundan kıyısından da olsa teyit edilir bu mudur hayat sorgulanması elzem olan bu bahistir. Amed Newroz’unda üniversite öğrencisi Kemal Kurkut’u öldüren ve müebbet hapis istemiyle yargılanan sanık polis Y.Ş.’nin delilleri karartacağı ve kaçma şüphesi nedeniyle tutuklanması için yapılan başvuru reddedilir. Bir hikaye değil bu topraklardaki yaşatmama cüreti doğrudan hayata saldırılarak güncelleniyor. Amed’deki, Diyarbakır Yedinci Ağır Ceza Mahkemesi Kurkut Ailesi’nin avukatı Reyhan Yalçındağ Baydemir’in polis Y.Ş. için yaptığı başvuruyu karara bağlar.
Mahkeme Kararında şu hükmü bildirir. "Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, sanığın soruşturma aşamasındaki beyanlarında kendisinin de ateş ettiğini belitmesi ve dosya kapsamına yansıyan davranışları itibariyle kaçacağı ya da suç dellilerini yok etme, gizleme veya değiştirme yönünde bir eylemde bulunacağı yönünde dosyaya yansıyan herhangi bir emare bulunmaması, olay ile ilgili mevcut delillerin büyük ölçüde toparlanmış olması ile birlikte sanığın nüfuz edebileceği bir delil bulunmayışı, tutuklamanın bir tedbir oluşu dikkate alındığında şu aşamada sanık hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin yeterli olduğu anlaşılmakla müştekiler vekilinin sanığın tutuklanması yönündeki talebinin reddine karar verilmiştir."
Avukat Baydemir, karara tepki göstererek, olaydaki 60 tanık polisin daha ifadesinin alınmadığını belirterek, mahkeme kararında delilerin karartılması durumu yok diyor, bu nasıl bir karar, anlamakta zorlanıyoruz" diye bildirir. Düzlemin yaşamla olan bağlarının alenen ve doğrudan çürütülmesi tek tek, satır satır yaşatılan her gün bir kez daha güncelenendir.
Amed, Cumhuriyet Başsavcılığı öldürülen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin cenaze törenine ait fotoğrafı sosyal medyadan paylaşan bir kişi için -Terör Örgütü mensubunun cenazesine ait olan bir fotoğraf üzerine yasta değil isyandayız yorumunu yaptı diyerek ceza talep eder. Tahir Elçi’nin öldürülmesinin 100. haftasındaki basın açıklamasında savcılığın bu tutumu ‘protesto’ edilir.
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks, HDP’li on iki yönetici ve milletvekili tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gündemine taşınan davaya müdahil olur. “Muiznieks AİHM’e sunduğu mütalaada, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili anayasal değişiklik sonrası çok sayıda HDP’li milletvekili hakkında "ifade özgürlüğü haklarını meşru olarak kullandıkları gerekçesiyle" terörizm bağlantılı yasal işlem başlatıldığını hatırlatır. Muiznieks, bu durumun devletin güvenliği, terörle mücadele, devlet organlarını eleştirme veya devlet başkanına hakaretle ilgili yasal mevzuatın "muğlak olmasından" ve savcı ile yargıçlar tarafından "keyfi olarak uygulanışından” kaynaklandığını belirtir. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri şiddete teşvik etmeyen beyanların da bu kapsama girdiğine vurguda bulunur. İmgeler yağdırılırken ekranlardan hepimizin hayatında var ettirilen yıkım kalıcılaştırılmaktadır.
Düzenin sağladığı yegane şey bu tarumar etme hali, süreğen çürümedir. Kürdün sesi çıkmasındır, Ermeni’nin bahsi edilmesin, Rum’un varlığından bile bihaber kalınsın yeter ki düzen devam etsindir. “Şemzinan’da çıkan çatışmada yaşamanı yitiren Nazlı Akdoğan'ın cenazesi için belediye araç vermedi, özel hareket camiye sokmadı.” “Hepiniz Ermenisiniz” diyerek dini vecibelere izin vermeyen polis, cenazenin gömülmesi için de 5 dakika süre tanıdı. Colemerg’in Şemzinan ilçesinde 2 Kasım’da çıkan çatışmada yaşamanı yitiren Nazlı Akdoğan'ın cenazesi bin bir zorlukla aile tarafından gömüldü.”
“Malatya Adli Tıp Kurumu’nda çocuklarının cenazelerini 10 Kasım’da alan aile, Yüksekova'ya varana kadar hakarete maruz kaldığını anlattı. Belediye araç tahsis etmezken, cenazenin camide yıkanmasına engel olundu. Hastane, belediye, camii ve mezarlıkta tüm yollar özel hareket timlerine çıktı. Mezarın kazılması için belediyeden istenen kepçe verilmezken mahallenin camisinde ise cenazesinin yıkanmasına özel harekat timleri izin vermedi. Cenazenin yıkanması için hastaneye giden aile burada da özel hareket timlerinin engellemelerine takıldı. Burada da muhatap olarak karşılarında özel harekat timlerini gören ailenin ısrarı üzerine hastane yetkilileri araya girerek cenazenin yıkanmasına izin verdi. Mezarlığı kazan aileye müdahalede bulunan özel harekat timleri, mezarlığın geniş kazılmaması yönünde tehdit etti. Akdoğan'ın arabadan indirilen cenazesi kazılan mezarlığa getirilirken özel harekat timleri "Sadece 4 kişi defin edecek 5 kişi olsanız, izin vermeyeceğiz" dediği belirtildi. Cenaze töreni için aileye 5 dakika süren veren özel harekat timleri "Zaten Ermenisiniz" diyerek dini vecibelerin yerine getirilmesine dahi izin vermedi.”
“Cenaze törenine izin vermeyen özel harekat timleri, cenazeyi defin eden 4 kişiyi zorla mezarlıktan çıkardı. Anne Makbule Akdoğan, kendilerine yaşatılanların hiç bir zaman unutulmayacağını söyledi. Anne Akdoğan, olayın ertesi günü cenazenin kaçırılması endişesiyle mezarlığa gelerek kızını ziyaret ettiğini vurgulayarak, “Kızım için ancak ertesi gün Fatiha okuyabildim. Kızımın mezarına da saldırmışlar. Yaşadıklarımızın tarifi yok artık” diye konuştu.” Mezopotamya Haber Ajansı’nda iki satır düşülen mesele ortadadır. Bunca bariz ve doğrudan çürüme var edilmektedir. Bu kin, bunca açık nefret bu ülkeyi yaşamdan alıkoyuyor. çürütmeyin dediğimiz şey için her şeyi her gün yeniden kuruyor devletli.
İster gerilla, ister sıradan bir insan, her şeyden önce yiten bir cana verilen değer bu mu, Ermeni midir değil midir bahsi midir? Hepiniz Ermeni’siniz bahsi neden bunca kolay, özellikle de cenazelerin defin işlemleri sırasında kullanılabilir. Bu nefretle sahiden bu ülkede bir hayat söz konusu edilebilir mi? Acıya saldırmak aleni bir norm mu ilan edilmiştir? Burası bir ülke midir? Nazlı Akdoğan, Xatun Tuğluk, Xacı Birlik ve dahası, adını hatırlayamadığımız insanların cenazelerine Ermenisiniz diye saldırmak, yası bir de böyle kanatmak sahiden neyin nesidir. Allah, kitap bildiğini iddia edenler, cenazelere saldırmayı bir tavır kılarken bütün bunlar günah değil midir?
Henüz o bahis konuşulmaya bile fırsat olmadan Halebce’nin 31 Kilometre güneybatısında 7.2 şiddetinde deprem meydana gelir. “Avrupa-Akdeniz Sismoloji Merkezi’nden (EMSC) gelen bilgiye göre deprem, İran-Irak sınırında, Bağdat’ın 204 kilometre kuzeydoğusunda ve İran’ın Kirmanşah kentinin 104 kilometre batısında meydana gelen depremin ardından internet malum çukuru belirgin kılan emareler, tanımlamalarla dolar taşar. Beş yüz civarında insanın öldüğü bir afetin ardından en hafifi öldü hainlerden başlayarak olmadık hakaretlerin gün yüzü bulduğu bir menzil ortaya çıkartılır.
Yeni ülke hala o bayat sembollerin peşinde, düşman sandığı ötekisine kin kusan, hayatının en aleni ırkçılığını ifşa edenlerin yazıtlarından belirgin olandır. Bu ülkenin imge bombardımanlarına ol nihai çürümeye doğru koşa koşa ilerlemesi aleniyettedir. Acıbadem isimli tüccar zihniyetli bir sağlık kuruluşunun merkezinde müdire olarak görev yapan Öznur Ilgar da depremin ardından ırkçı bir paylaşımda bulunur. Düzenin yarattığı cerahatli akıl ister oduncu, ister müdür, isterse herhangi bir sınıftan olsun o karanlığın neferliği bir kez daha sahnelenir.
Öznur Ilgar kişisel Twitter hesabından "Hayır hazır deprem olmuş bırakalım gebersinler" yorumunda bulunur. Ilgar isimli zat için, çalıştığı kapital de tepkiler üzerine bir açıklamada bulunur. Yaz babam yaz kıvamında, olan biteni unutturmak gailesiyle, zaten hesap hacklenmişti, ele geçirilmişti, zat suç duyurusunda bulundu, biz de açığa aldık gibisinden tekil gaz almalı cümlelerle bir yerde arka çıkılan vahamet tablosu güncellenir. Bu ülkeden hiçbir halt olmayacağı, en önemlisi de bir insan olmayı bile beceremeyenlerin her yanı “kapsadığı”, alenen nefretin kutsandığı menzil bina olunur. Eşiktekinden beşiktekine beter olun yazan namı ırkçı, yazdığı gibi çirkef rumuzlu zavallının cümlelerinde belirgin olandır ülke. Bir hikaye değil şu topraklarda yaşam gayretini önünü almak için yeniden, yeniden ve yeniden türetilen her edimle, eylemle o tahakküm işlevselliği kalıcılaştırılıyor.
Bir bataklığın ortasında, dibe doğru yuvarlanırken tek bir ses bile duyulmuyor. Bunca bariz ve kesintisiz yıkım kuşatırken hepimizi sahiden sesimizi arıyoruz. Yeter artık diyebilme cüretinin hakkaniyetini arıyoruz. Artık arıyor musunuz...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2017
Görsel - Reflection Room - Flynn TALBOT v/ Architectural Digest
#meram#biyopolitika#söz hakkı#devlet102#türkiye gerçeği#yeni ülke#cürüm sahası#yaralar#yıkım#bakur kürdistan#günce#sözcükler#nuriye gülmen#semih özakça#isig#direniş#tutsaklar#tahir elçi#sensin terörist#nazlı akdoğan#ermeni#nefret suçu#soykırım#karanlık#nefret söylemi#deprem#kin#kötülük#fecaat#politikmeram
0 notes
Text
Soylu'dan izinsiz yürüyüşe tepki!.. Müsebbibi sensin!
Soylu’dan izinsiz yürüyüşe tepki!.. Müsebbibi sensin!
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Bursa ve Kadıköy’deki izinsiz yürüyüşe tepki gösterdi. “Terörist cenazesine de, terörist başı için yürümek isteyene de müsaade etmeyiz” diyen Bakan Soylu, polise saldıran HDP Milletvekili hakkında suç duyurusu yapılacağını bildirdi. BURSA (İGFA) –İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, terörist cenazesine de terörist başı için…
View On WordPress
0 notes
Text
Soylu'dan izinsiz yürüyüşe tepki!.. Müsebbibi sensin!
Soylu’dan izinsiz yürüyüşe tepki!.. Müsebbibi sensin!
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Bursa ve Kadıköy’deki izinsiz yürüyüşe tepki gösterdi. “Terörist cenazesine de, terörist başı için yürümek isteyene de müsaade etmeyiz” diyen Bakan Soylu, polise saldıran HDP Milletvekili hakkında suç duyurusu yapılacağını bildirdi. BURSA (İGFA) –İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, terörist cenazesine de terörist başı için…
View On WordPress
0 notes
Text
önümüze 2 secenek verdiler ve seçeneklerden biri Hayır… Hayır demek ; ben Cumhuriyet sistemini ve tam bağımsız laik Türkiyeyi seviyorum demektir laiklik nedir bu genel olarak ülkemizde dinsizlik olarak algılanıyor ve bu yüzden bilakis açıklamak istiyorum. Laiklik ; din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması yani şu ki dini halk karşısında kullanmanın yasak olduğunu çünkü din allah ve kulu arasında bir bağ olduğunu hatırlatan bir ilke dir. hatta günümüzde feto gibi insanların da olduğunu görünce laiklik ne kadar önemli birsey mis bir kere daha anlıyoruz. her neyse Hayır demek ise Türkiye nin suan ki sistemi bağımsızlık düşünce özgürlüğü ve ifade özgürlüğü ve hatta ilkeler tamamiyle uygulanırsa ekonomi özgürlüğü halkın özgürlüğü üstün gelir halkın kendi izleyeceği yolu kendisinin karar vermesi gibi suan yanlış bir politika izliyor akp çünkü önümüze 2 secenek veren sensin ve Hayır diyenleri terörist olmak ile sucluyorsun yada iç savaş tehditi savuruyorsun ve suan başkanlık sistemi yada kendinizin tamamen özgür halkın ise baskı adaletsizlik ve zulüm altında kalmasını istiyorsunuz düşünce ifade özgürlüğünü kisitlamaya çalışıyorsunuz yani bunu bilinçli bir insan olarak kimse evet demez zaten akp nin de %32 si de Hayır diyor bununla birlikte bu bağımsızlığı bu özgürlüğü kazanmak için kurtuluş savaşı Çanakkale Savaşı gibi savaşlarda olan şehitlerimizin kemiklerini sizlatmanin da anlamı yok biz hür doğduk hür yaşarız hangi çılgın bize zincir vuracakmış Şaşarız çünkü bizler Türk milletiyiz özgür uz kimseye de boyun egmeyiz bilin istedim…
1 note
·
View note
Text
Neden İntihar?
New Post has been published on https://www.islamievlilik.net/neden-intihar/
Neden İntihar?
Es-Selamü Aleykum, sevgili okurlar,
İntiharın haram olduğu zaten biliniyor. İnsan imtihan için geldi dünyaya. Demek ki, sıkıntı olacak. Sabır göstermek, Allah ‘a (c.c.) kulluğumuzu göstermek demektir. Bu sabır ile Allah’ın (c.c.) rızası kazanılır. İntihar bu imtihandan yani Allah ‘ın (c.c.) rızasından kaçmak demektir.
İntihar girişiminden sonra kurtulanların hepsi pişman olduğunu söylemişler. Bundan şu sonuç çıkarılıyor : Bütün intihar edenler pişman oluyor ama çoğu öldüğü için geri dönemiyorlar.
Neden intihar ediliyor?
İntihar bir çeşit ifade biçimidir. Garip değil mi? Bazı zayıf karakterli insanlar desteğe muhtaç yaşar. Yani kendi kendine yeterli değildirler. Güçlenmek için de uğraşmazlar.
Bu zayıf karakterli kimseler, sıkıntısını çözmek için başkalarından destek bekleyen kimselerdir. Yeterli destek bulamadığını düşünenler, destek beklediği insanları pişman etmek için intihar ederler.
Yani, “Sizin vermediğiniz destek yüzünden ben ölümü seçtim. İşte böyle sizi üzerim.” gibi bir şey anlatır.
Ya eşler arasındaki uyumsuzluk, ya maddi problemler, manevi sorunlar, devlete düşmanlık, gayesizlik, işsizlik, karşılıksız aşk vs. intihar sebebi olabiliyor.
Mesela, bir canlı bomba bile şunu söylemek ister: “Ey devlet, sen benim sorunumu çözmüyorsun ben de terörist oldum.”
Veya sevdiği hatta aşık olduğu insandan karşılık görmeyen biri intihar ettiyse şunu ifade etmek istiyor: “Ben sensiz hayatı istemiyordum. Benim katilim sensin. Vicdan azabı çek.” gibi.
İntiharın belirtileri.
Mutsuz yaşayan biri bir anda mutlu görünüyorsa
Eşyalarını dağıtıyorsa
Ölüme dair şakalara başladıysa, intihara karar vermiş olabilir.
Benim aklıma gelenler bunlar. Sizin bildikleriniz varsa lütfenyyorumlar kısmına ekleyiniz.
Hayır dualarınızı esirgemeyin
Mustafa Erol
islamievlilik.net
0 notes
Text
SEÇİME DOĞRU İNSANİ VE BİLİMSEL UYARI: R
SEÇİME DOĞRU İNSANİ VE BİLİMSEL UYARI: R
SEÇİME DOĞRU İNSANİ VE BİLİMSEL UYARI:
RESMİ, KANUNLARA UYGUN KURULMUŞ BİR PARTİYE OY VERENLERİN VEYA VERMEYENLERİN TAMAMI TERÖRİST, BÖLÜCÜ, CENNETLİK VB SAYILAMAZLAR.
BU TÜR KAMPLAŞTIRICI SÖYLEMLER SİYASETÇİLERİN OT TOPLAMAK İÇİN BİZE OYNADIĞI BİR OYUNDUR. ESAS PATRON SENSİN. HİÇ BİR PARTİYE KÖLE OLMAYIN.
KAFANIZA GÖRE KİMSEYİ KAFİR,ÖRÜMCEK KAFALI,TERÖRİST,BÖLÜCÜ GİBİ İTHAMLARDA BULUNAMAZSINIZ.
View On WordPress
0 notes
Text
22 kişilik PKKlı grubundan geriye 4 terörist kaldı
22 kişilik PKKlı grubundan geriye 4 terörist kaldı (bkz: double helix)yapmasi zor ama doktor ötker midir nedir (bkz: fransizcanin abukluklari) hazirini cikardi bunun.o da guzel,hatta super.ama sogugu makbuldur,sicak hic cekilmez.en bi guzel tatlidir krem karamel.yolda giderken hic bir kiza bakmadim...hayatimda ilk a$ik oldugum kiz sensin...digerleri fasa fiso... Bölücü terör örgütü PKKya karşı Doğu Karadeniz kırsalında operasyonlar devam ediyor. Son 4 yıldır PKKnın ağır darbe aldığı operasyonlarda 12 terörist etkisiz hale getirilirken, 6 PKKlı ise sağ hayatimda senin kadar guzel kiz gormedim...luis alfredodun ak$am bi kizla yattim kizin performansi cok iiydi..senden nefret ediyorum..lanet olası gari..allahin belası rezil kepaze..torospuu... from ataşehir escort
0 notes
Note
"Sensin lan terörist" diyen sensin dimi ayy
aynen benim jsjdjd
0 notes
Text
Sesli Meram #4 - Karşı Radyo (04.07.2017)
bütün ayıplar insanlık hanesine yazılmaktadır. #seslimeram via @karsiradyo
sesli meram 132 - karşı radyo #4 - 04.07.2017
https://archive.org/details/KarsiRadyoSesliMeram44Temmuz2017
#biyopolitika#türkiye gerçeği#başka türkiye var#yara#mesele#söz hakkı#siyasa#nefret söylemi#yıkım#nuriye gülmen#semih özakça#kırım#kıtal#bakur kürdistan#sensin terörist#karşı radyo#zartong#huys#cutnmix#podcast
0 notes
Photo
Türk Hava Yolları, Türkiye'nin en değerli 11. şirketi. Bu şirket, 2016'nın son çeyreği için 6,5 milyar lira zarar ettiğini açıklamış. Eğer ki bu şirket, AKP'nin kadrolarını doluşturduğu bir devlet şirketi değil de bir sivile ait olsaydı, bunun müdürünü, CEO'sunu, işçisini tekme tokat kovarlardı. Suratına tükürürlerdi. "Hırsız" diye şikâyet eder, yolsuzluktan mahkemeye verirlerdi. Bu zararı açıklayan THY'de kim sorumlu tutuldu? Kaç kişi kovuldu? Hiç kimse! AKP'nin yalakalığını vazife edinmiş olan basın, bu zararla ilgili kolları sıvamış, dünya kadar zırva yazmış. Sahibini kurtarmaya çalışırken neler dememiş ki... Güneydoğu'da devam eden operasyonlardan, Japon parasına; turist sayısının düşmesinden, petrol fiyatlarına kadar her türlü bahaneye sarılmış ama bir tane şirket yetkilisini sorumlu göstermemiş. Şimdi güzel kardeşim; Sen bütün ömrünü Çemişkezek'te geçirmiş ve hayatında uçağa binmemiş olabilirsin. Bu zararı ödeyeceksin! Sen ömründe Abana'dan çıkmamış, kayıktan başka araca binmemiş olabilirsin. Bu zararı kapatacaksın! Hayatında Mut'tan başka memleket görmemiş, uçağa adım atmamış olabilirsin. O senin sorunun. Bu açığı kapatacaksın. Müdür mü sorumlu tutulacak? Yönetici mi ödeyecek? Onları oraya yerleştiren mi hesap verecek? Hayır! Sen kardeşim, sen ödeyeceksin. Daha az yiyeceksin. Daha az giyeceksin. Daha çok çalışacaksın. Masum çocuğunun rızkından kesip, bu zararı telafi edeceksin. "Ödemiyorum" de bakalım. Sıkı mı? Anında teröristsin, anarşistsin, bozguncusun, halk düşmanısın, dış mihraksın, faiz lobisinin adamısın, düşman kuvvetsin... Ödeyeceksin! Sabi evladının götünde don olmasa da susturup uyutacaksın. Kuru ekmekle avutacaksın. Açsa, açıktaysa suçlusu tabii ki sensin; THY'nin müdürü mü suçlu olacaktı? Düşün bakalım hele... Bu durumundan velev ki memnun değilsin. Nasıl hesap soracaksın? Kime derdini anlatacaksın? Ne şekilde isyan edeceksin? Var mı elinden gelen bir şey? *** Sen bu durumla ilgili düşünmeye, o borçtan sorumlu olanlar koltuklarında oturmaya devam ederken ne olacak biliyor musun? Sayın cumhurbaşkanı, bir "evet" mitingi için, bir saat nutuk çekmek için 2 Milyon TL harcayarak memleketi karış karış gezecek. 1 şehirde, 1 saat nutuk atacak ve milletin kasasından 2 milyon lira çıkacak. Sen hem bu THY'nin borcunu kapatacak, hem o nutuğun giderini karşılayacaksın. Ne istiyor peki senden? Neyin nutuğunu atıyor? Diyor ki; şimdi bu borçların hesabını zaten soramıyorsun ama arada "gık" falan diyorsun, mırın kırın ediyorsun, kendi kendine homurdanıyorsun. Terörist terörist hareketler yapıyorsun. Sandığa gidip "evet" vereceksin, ondan sonra bu "gık" demelerin de kökten kesilecek. Hesap mesap yok. Sorumluluk morumluluk yok. Ben kafama göre takılacağım, sen eşşek gibi çalışıp ödeyeceksin. Birini susturmak istiyorsan, açlıktan kıvranan çocuğunu sustur. Eşşek değilsin ya, o kadar babalık yapacaksın...
0 notes