#sendikacılık
Explore tagged Tumblr posts
Text
SENDİKACILIĞA HATAYLI BİR NEFES: İBRAHİM GÜZEL
Üniversite İdari Personel Sendikası’nın kurucu ve mevcut genel başkanı İbrahim Güzel, sendikacılığa Hatay’dan uzanan başarılı bir kariyer hikayesiyle dikkat çekiyor. Güzel, hem Hataylı kimliğiyle hem de sendikal alanda yürüttüğü etkin çalışmalarıyla kamu çalışanlarının hak mücadelesine önemli bir katkı sağlıyor. Hatay’dan Türkiye’ye Uzanan Bir Başarı Hikayesi 1986 yılında Hatay’ın Hassa ilçesinde…
#Eşel Mobil Sistemi#Hatay#Hataylı Liderler#İbrahim Güzel#İdari Personel#Kamu Çalışanları Hakları#Memura Refah Payı#Sendika Çalışmaları#Sendikacılık#Torba Yasa#Üniversite Çalışanları#Üniversite İdari Personel Sendikası
0 notes
Text
DİVA-SEN Genel Başkanı Osman Taşçı'nın Bursa Ziyaretleri
Diyanet ve Vakıf Çalışanları Sendikası (DİVA-SEN) Bursa Ziyaretleri Diyanet ve Vakıf Çalışanları Sendikası (DİVA-SEN) Genel Başkanı Osman Taşçı, beraberindeki Genel Başkan Yardımcıları ile birlikte Bursa’da çeşitli ziyaretler ve görüşmeler gerçekleştirdi. Bursa İl Başkanı olarak atanan Ömer Akpınar’ın eşlik ettiği bu ziyaretler, özellikle il ve ilçe müftülükleri ile dini ihtisas merkezlerini…
#Bursa#din görevlileri#DİVA-SEN#misafirhane#Ömer Akpınar#Osman Taşçı#sendikal faaliyetler#sosyal sendikacılık#üye buluşması
0 notes
Text
1 MAYIS İŞSİZİN EMEKSİZİN SENDİKASIZIN BAYRAMI
Sendikalaşmanın sağ ile sol ile alakası yoktur kardeşim… NBA 70 milyar dolarlık bir değere sahip Lebron James sendika üyesidir ve NBA yıllık gelirinin %50 sini sendika sqyesinde oyunculara verir Hollywood sendikalıdır artistlerin hepsi de üyedir … sendika kapitalizmin kalesinde bukadar etkindir… Microsoft, ABD nin en büyük sendika federasyonuyla yapay zekaya karşı antlaşma yaptı… federasyon 60 sendikandan oluşan 15 milyon işçiyi temsil edilen Amerikan emek federasyonu ile masaya oturdu… Brath Smith çalışan haklarını onurlandıracağız dedi kim bu kardeş Microsoft un başkanı…2 trilyon dolar piyasa değer olan firmanın başkanı emek sendikalar birliii ile masaya oturup işçilerimizin geleceğini koruyacağız dedi
Yalaka basın, patron basını, sendika haberi yapar ama kendi kuruluşunda sendikaya izin vermezler boşuna, Oxford üniversitesi dünya genelinde yaptığı medya araştırmasında en fazla yalan haber yapılan ülke olarak bizi seçmedi…
Diyanetin de sendikası var… sendika başkanı Yargıtay mescidinin imamıydı tam bir muhalefet düşmanıydı… Alkollü araç kullanırken yakalandı imamlıktan attılar
“-herkese niye 10 lira bana 5 lira -cunku onlar sendikali -e nolcek ben de harranliyem -git kardesim isine. -demek patronda sendikali hemserisini koruyo”
Sendikacılık rolü yapan sendikalarda var buna sarı sendikalar denir kökü Japonlara uzanır yakuza patrona olan saygı ve bağlılığı sonucu ortaya çıkmış kısaca sendikacılık fikrinin tam tersi bir oluşumdur…
3 notes
·
View notes
Text
MEB genelgesine tepki!
https://pazaryerigundem.com/haber/191840/meb-genelgesine-tepki/
MEB genelgesine tepki!
Türk Eğitim Sen Manisa Şube Başkanı Koray Özgürler MEB’in ihtiyaç ve norm kadro fazlası öğretmenler başlıklı genelgesi ile ilgili açıklama yaptı. Başkan Koray Özgürler “‘İhtiyaç ve Norm Kadro Fazlası Öğretmenler ‘ başlıklı 2024/57 numaralı Genelgesi kapsamında işlemler yapılmaktadır. Ancak, MEB’in birçok uygulamasında olduğu gibi Bakanlık Merkez Teşkilatı’nda kurgulanan ile taşra teşkilatında uygulanan arasında büyük farklar oluşmaktadır. Taşra teşkilatına büyük oranda nüfuz eden bazı sendikal anlayışlar devreye girerek insanlara umut dağıtarak üye kazanmaya çalışmaktadır” dedi.
MANİSA(İGFA) – Genelge kapsamında özellikle iki konuya dikkat çeken Türk Eğitim Sen Manisa Şube Başkanı Koray Özgürler, eşi ile aynı ilçede görev yapan birini resen başka bir ilçeye göndermenin zulüm olduğunu belirtti. “Özellikle bazı illerin ilçeleri arasındaki mesafenin iller arası mesafeden fazla olduğu unutulmamalıdır. Aile birliği mazereti öncelikli olmak kaydıyla, ilçe emrinde veya okulunda norm kadro fazlası olarak görev yapan öğretmenlere hiçbir ayrım yapılmadan resen il içi atama uygulamasından vazgeçilmelidir,” dedi.
GENELGENİN 3. MADDESİ SUİSTİMALE AÇIKTIR
Koray Özgürler, “Bu madde bazı sendikal anlayışlar tarafından bir koz olarak kullanılmaktadır. Şayet illaki atamalar yapılacak ve bu madde uygulanacaksa, bu madde kapsamındaki görevlendirmelerde ihtiyaç ile iltimas birbirinden ayrılmalıdır,” diye ekledi.
Başkan Koray Özgürler, Türk Eğitim Sen’in üyelerin menfaatlerini düşündüğü kadar milli değer ve menfaatleri de göz önünde bulundurduğunu belirtti. “Türk Eğitim Sen, ‘Karşıyız, karşıyız’ diyerek süreçleri tıkama anlayışından ziyade üretken bir sendikacılık anlayışını benimsemektedir,” dedi.
Başkan Koray Özgürler, yerelde norm fazlası öğretmenlerin atama sürecinde bazı önerilerde bulundu: “Özel eğitim öğretim hizmetleri ağırlıklı olmak üzere, ilimizde 2000 civarı öğretmen ihtiyacı bulunmaktadır. Bunun 1200’e yakını ücretli öğretmenlik uygulaması ile kapatılmaya çalışıldı. Öte yandan, ilimizde 900 civarı norm fazlası öğretmen mevcut. Yeni mağduriyetler oluşmayacak ve kamu zararının da önüne geçecek şekilde meslektaşlarımızı buralarda görevlendirelim. Aileler de üzülmesin. Üzüm de yiyelim, bağcıyı da sevindirelim. Öğretmenlerimiz emekli, tayin oldukça kendi alanlarına geri dönsünler,” dedi.
Türk Eğitim Sen Manisa Şube Başkanı Koray Özgürler, MEB’i bu hususlarda hassas davranmaya ve yaşanabilecek olumsuzluklara karşı önlem almaya davet etti.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Sendikalarda Yetki İçin Üye Transferi Yapmak Etik mi Yasal Mı ?
İzmir’den Türkiye’ye yayılan bir haber ajansının Genel Yayın Yönetmeni olarak yıllardır sağlık iş kolundaki sendikalara destek olduk ! Bazı hatalarını emek mücadelesi adına görmezden geldik. Ancak son günlerde İzmir’deki bazı üniversite ve kamu hastanelerinde gördüğüm üye transferi gerçeğini yazmadan geçemeyeceğim. Bu yazımda mücadelelerine saygı duyduğum için sendika isimlerini belirtmeden konuyu özetlemeye çalışacağım. Mağdur olduğunu düşündüğüm sendikalar konuşursa o gün yeniden bakarız. Hastanelerdeki yetki süreçleri, kıyasıya rekabet ile geçer. Sendikaların işyeri temsilcileri, şube yöneticileri üye sayılarını artırıp yetkiyi almak için vargüçleriyle çalışırlar. Hastane yönetimi tarafından üye aidatları üzerinden yapılan incelemede o yılın yetkili sendikası belli olur ve tutanak altına alınır. Sağlık İş Kolunda Yetki Savaşı Bu süreçte rakip sendikalar arası transferler, istifalar çok konuşulur. Ancak tüm bunlar demokratik kurallar çerçevesinde yürütülmelidir. İzmir’de bir üniversite, diğeri ise kamu hastanesinde gerçekleşen yetki süreci yarışı farklı bir boyut kazanmış! Yaptığım araştırmaya göre iki hastanede de yetki savaşı iki sendika arasında geçiyor. Ancak düşünsel olarak birbirine yakın birkaç sendika, yarıştaki sendikalardan birine borç para verir gibi, üye transfer ediyor. Yapılan üye sayımında son günlerde yoğun bir üye transferi alan sendika birinci gelerek yetkili sendika oluyor. Bu sendikaya transfer olan üyeler devam eden günlerde veya aylarda sözleşildiği gibi kendi sendikasına geri dönüyor. Programlı Üye Transferi Etik Değil Kaybeden sendikanın yöneticileri ile geçtiğimiz günlerde bu konuda bir sohbet gerçekleştirdik. Bana söylediklerini aynen aktarıyorum, “Bu ne yazık ki sendikacılık faaliyetlerinin kanayan bir yarası Erkan Bey. Düşünsel olarak birbirine yakın sendikalar, kazanma şansı yüksek sendikaya destek oluyor. Üyeler sözleşmiş gibi istifa edip, kazanma şansı yüksek sendikaya geçiyor. Daha sonra üyeler bu sendikadan istifa edip kendi sendikalarına dönüyor. Ancak bu sırada bir kaç sendikanın birleşerek desteklediği sendika yetkili sendika oluyor. Bu arada sendikalar işbirliği yapabilir. Ortak mücadele kararı alabilir. Ancak tam da yetki sürecinde yapılan ve geri dönüşleri kesin olan üyelerin başka bir sendikaya geçmeleri etik bir davranış değil” (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı) Yazan : Gazeteci Yazar Erkan DOĞAN Read the full article
0 notes
Text
Güney Kore'deki Ulusal Samsung Elektronik Sendikası Grevi Üzerine Kısa Bir Not
Güney Kore’deki Ulusal Samsung Elektronik Sendikası Grevi; merkez, merkez-çevresi ve merkez-karşıtı arasında, tekno-sermayenin bileşenlerinin, tekno-kara dayalı pazar kavgasına dayanmaktadır.
Peki bu pazar kavgasının nedenleri nelerdir?
Birincisi; merkez-karşıtındaki üretim tesislerinin merkeze çekilmek istenmesi bu grevi tetikleyen baş neden.
İkinci neden ise; Çin glokal-tekellerinin merkez-karşıtı ve merkez-çevredeki genişleme ve pazar arttırma hareketi.
Bu nedenlerden dolayıdır ki, tekno-tesisler Amerika Birleşik Devletleri’ne çekilmek isteniyor.
Üretim alanında “tekno-gettolaşmaya” doğru bir gidişat var. Elbette bu duruma “daha uygun bir kavram” da üretilebilir.
Şimdilik tekno-gettolaşma kavramı ile süreci analiz etmemiz gerekir ise, robotik tekno-emek ve tekno-kar gettolaşmaya doğru gidiyor. Bir boyutuyla “silikon vadisi”, “Tayvan”, “Hong Kong”, vs. bunun ön-coğrafi gettolaşma denemeleri idi. Bu da ilerde daha da gelişmiş tekno-meta pazarlarının oluşmasına neden olacak gibi gözüküyor.
Gidişat bu yönde. Bu durum minimal-ulusçu devlet formlarını daha da fazla köşeye sıkıştıracaktır. Bu “sıkışmayı” üretim-değeri, dolaşım-değeri, tüketim-değeri, miras-değeri biçimindeki değer türlerinin ışığında inceleyebiliriz. Dahası bu olguları hem tarihsel-artı-değer hem de toplumsal-artı-değer üzerinden de inceleyebiliriz.
Keza değerin bileşenlerinin farklı olması değerin bileşenlerinin farklılığını getirirken, değerin bileşenlerinin farklı olması artı-değer türlerinin bileşenlerinin farklılığını, artı-değer türlerinin farklı olması ise sömürü biçimlerinin farklılığını getirir. Bu da sanayi-sermayesine bağlı sanayi-sömürgeciliği ve sanayi-emperyalizminden farklı olarak tekno-sermayeye bağlı tekno-sömürgecilik ve tekno-emperyalizm biçimlerinin de farklılığını getirir.
Bu greve dair görünen o ki; Kore devleti merkez ve merkez-çevresi karşısında kısımdan merkez-karşıtının yanında ve sendikadan yana bir tavır almak zorunda kalacaktır. Çünkü her devlet gibi Kore devletinin asıl besin kaynağı vergidir. Ve devlet tarafından alınan vergide tekno-artı-değerin bir biçimidir. Eski tabirle haraç olmaksızın yetki diktatörlüğüne dayalı temsiliyetist-memuriyetist yürütme çarkının işletilebilmesi de mümkün değildir. Devletlü-kastların merkez, merkez-çevresi ve merkez-karşıtı kapitalist konumlanışlardaki tarihsel ve güncel durumu ise bu yazının sınırlarını aşan daha kapsamlı ve derinlikli bir konudur.
Grevin sınıf türü açısından belirgin olan özelliği ise, sendikalı işçilerin büyük çoğunluğunu (sanayi emeğinin nitel gelişim biçimi olan) D5 proleterlerinin oluşturmasıdır. Mikro çip üretiminin elektronikleşmiş-sanayi iş kollarında ve bantlarında yer alan bu işçiler sendika üyesi olan D5 proleterleridir. Bunların içinde (teknik/elektronik emeğin nicel gelişim biçimi olan) az sayıda E2 protekyası olsa da, bu grevin asıl başını çekenler ise E2 protekleridir. E2 protekleri sendikanın asıl motor gücü konumundadır.
Lakin içinden geçmekte olduğumuz bu dönemde (tüketim sürecine girmiş olan) eski tip D5 proleter-sendikacılığı son evresini yaşamaktadır. E2 protek-sendikacılığı ise çekimser bir konumda olsa da, bu “sendikacılık formu” ise daha oluşum aşamasındadır. Tıpkı bir zamanlar E1 protek-sendikacılığının D4 proleter-sendikacılık karşısında pasif konumda olması gibi, bugünde D5 proletaryası karşısında E2 protekyası kendi sınıf tarzına uygun ön-denetimist-sendikacılık pratiklerini prakis sınıf mücadeleleri yoluyla keşfetmeye çalışmaktadır. Kuşkusuz bu alanda E2 protekyasının teknoburglar karşısında hala zayıf bir konumlanışta olduğu da söylenebilir.
Maddenin/emeğin tarihsel ve toplumsal hareketi irdelendiğinde tüm bunların ne anlama geldiği kavranabilir. Bu gerçeği ve hakikati anlamak istemeyenler aslında maddenin/emeğin hareketini ısrarla izlemekten kaçınanlardır. Bu "ideolojik kaçış" insanın tümüyle tanıdığını sandığı emeğe “büsbütün yabancılaşması” sonucunu da doğurmaktadır. Dolayısıyla, emeğe ve türlerine bu yabancılaşma hali emeğin ve türlerinin diyalektik hareketinin insan düşüncesinde lime lime edilmesi problemini de yaratmaktadır. Bu da kaçınılmaz olarak, emeğin hem nesnelerdeki-bilgisine hem de öznelerdeki-bilgisine ilişkin bütünsel bir soyutlamanın-soyutlanması tarzının geliştirilmesi önünde de, ciddi bir engel teşkil etmektedir.
Güney Kore'de Samsung işçilerinden 'süresiz' grev kararı, BİA Haber Merkezi, 11.08.2024
https://bianet.org/haber/guney-kore-de-samsung-iscilerinden-suresiz-grev-karari-297382
12.07.2024
Serhat Nigiz
#emek#emekoloji#marksizm#teori#kuram#proletarya#protekya#teknikemek#sanayiemek#teknokar#teknoburg#glokalizm#sömürgecilik#emperyalizm#bilim#mantık#emekdeğer#diyalektik#üretimdeğeri#dolaşımdeğeri#tüketimdeğeri#mirasdeğeri#sendika#işçi#temsiliyetizm#memuriyetizm#ulus#sermaye#devlet#özne
0 notes
Text
Ayıplı sendikacılık!
Ayıplı sendikacılık! Memuru enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz gibi klişeleşmiş sözlerle yapılan sendikacılık sayesinde mevcut ekonomik şartlar karşısında, kamu çalışanları Sendika Teşvik Primine muhtaç edilmiştir.Çalışanlar haklarının korunacağı inancıyla değil, Sendika Teşvik Primi alabilmek için sendika üyesi olmaktalar. Dolayısıyla sendikanın ve sendikacılığın altı boşaltılmış, Sendika Teşvik Primiyle dol... Devamı ve Detaylar için https://www.kamuweb.com/kamu-haberleri/ayipli-sendikacilik.html?feed_id=24460 memur alımı kamu personel alımı
0 notes
Text
Ayıplı sendikacılık!
Ayıplı sendikacılık! Memuru enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz gibi klişeleşmiş sözlerle yapılan sendikacılık sayesinde mevcut ekonomik şartlar karşısında, kamu çalışanları Sendika Teşvik Primine muhtaç edilmiştir.Çalışanlar haklarının korunacağı inancıyla değil, Sendika Teşvik Primi alabilmek için sendika üyesi olmaktalar. Dolayısıyla sendikanın ve sendikacılığın altı boşaltılmış, Sendika Teşvik Primiyle dol... Devamı ve Detaylar için https://www.kamuweb.com/kamu-haberleri/ayipli-sendikacilik.html?feed_id=24459 memur alımı kamu personel alımı
0 notes
Text
Sağlık-Sen Sekretarya Eğitim Toplantıları Gerçekleştirildi
Toplantılara Genel Başkan Mahmut Faruk Doğan, Genel Sekreter Durali Baki, Genel Başkan Yardımcısı Sinan Kuluöztürk katıldı. Toplantılarda konuşan Genel Başkan Mahmut Faruk Doğan, hızlı kararlar ve doğru adımlar ile sağlık emekçisinin mali, özlük ve sosyal açıdan refaha ulaştırmak için gayret gösterdiklerini anlattı. Sahanın önemine dikkat çeken Doğan, “Bizim anlayışımızda sendikacılık sahada yapılır. Genel Merkez olarak bizler de sahanın nabzını tutmak için, sahanın taleplerini tam olarak yansıtabilmek için birçok çalışma içerisindeyiz” şeklinde konuştu. “İnsanı ve Emeği Merkeze Aldık” Oluşturdukları komisyonlar ve yaptırdıkları çalıştaylar ile herkesin bilgisini, görüşünü aldıklarına dikkat çeken Doğan, “Kurduğumuz odak çalışma grupları ile tüm konuları detaylandırıyoruz, yaptığımız saha araştırmaları ile beklentileri, talepleri topluyoruz. Bu toplantımız da yine aynı amaca hizmet etmektedir. Şubelerimizden gelen, birbirinden kıymetli başkanlarımızın gerek kendi alanları ile ilgili gerekse genel görüşlerini almak, yol haritamızı belirlemek ve doğru adımlar atmak için bir aradayız” ifadelerini kullandı. İnsanı ve emeği merkeze alarak, Sağlık-Sen’i geleceğe daha güçlü bir biçimde taşımak için durmaksızın çalıştıklarını belirten Doğan, “En büyük gücümüz birlik ve beraberliğimizdir” dedi. 7. Dönem Toplu Sözleşme sürecine de vurgu yapan Doğan, “Sağlık ve sosyal hizmet alanında yetkili sendika olarak, sorunların tespitinden, çözüm önerilerine ve masada etkili, beklentileri karşılayan, bilimsel çalışmalarla da desteklenen bir sözleşme yapmak adına, önem ve öncelikleri belirlenmiş, stratejisi geliştirilmiş bir dosya ile masada olacağız“ diye konuştu. Genel Başkan Doğan’ın konuşmasının ardından sekretarya toplantılarına geçildi. Genel Başkan Yardımcısı Baykan: Kurumsal İletişim Hedeflerimize Ulaşma Noktasında Stratejik Öneme Sahip Basın ve İletişim Sekretaryası Toplantısında Genel Başkan Yardımcısı İdris Baykan bir sunum gerçekleştirdi. Baykan, Sağlık-Sen Genel Merkezi olarak belirlenen hedefler doğrultusunda kurumsallığa büyük önem verdiklerini anlatarak, “Doğru zeminde profesyonel şekilde yürütülen kurumsal iletişim, hedeflerimize ulaşma noktasında stratejik bir öneme sahiptir. Artan rekabet ortamında tutarlı ve güçlü bir şekilde sendikal mücadele verebilmenin yolu birlikte hareket etmekten, söz konusu birliği sağlamak için de teşkilatımızla ve sağlık çalışanlarımızla etkin iletişim yürütmekten geçmektedir” ifadelerini kullandı. Kurumsal sosyal medya mecralarındaki değişim ve gelişimi hakkında da bilgi veren Baykan, şube başkanlarının sorularına yanıt verdi. Genel Başkan Yardımcısı Baykan’ın ardından Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Enderhan Karakoç, "Sosyal Medyada Sendika İletişimi" konusunda bir sunum gerçekleştirdi. Daha sonra Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Oğuz Göksu ise "Dezenformasyon" konusunda bilgi verdi. Genel Merkez Uzmanlarından Aziz Mahmut Şahin ise Basın ve İletişimden Sorumlu Şube Başkan Yardımcılarına sosyal medya kullanımı hakkında kısa bir eğitim verdi. Genel Başkan Yardımcısı Irgatoğlu: Verilecek Her Bir Katkının Kıymeti Paha Biçilemez Hukuk, Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekretaryası Toplantısında konuşan Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Irgatoğlu, toplu sözleşme sürecine yönelik yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi vererek, “Toplu Sözleşme sürecinin sahadan gelecek talep ve fikir önerileri ile sürdürülmesi ve bu doğrultuda sonuçlandırılması öncelikli hedefimiz. Verilecek her bir katkının kıymeti paha biçilemezdir” ifadelerini kullandı. 7. Dönem Toplu Sözleşme Eylem Planı kapsamında bu zamana kadar yapılan çalıştay, komisyon toplantıları, saha değerlendirmeleri hakkında konuşan Irgatoğlu, toplu sözleşme sonrası devam eden süreçte yapılacak eylemler ve sahadan beklenilen çalışmalar hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Daha sonra şubelerin Hukuk, Mevzuat ve Toplu Sözleşmeden Sorumlu Başkan Yardımcıları sahadan getirdikleri talepleri ve gözlemledikleri diğer sorunları Sağlık-Sen Hukuk Danışmanları ve Mevzuat Uzmanlarına iletti. Toplantı, soru-cevap şeklinde devam etti. Genel Başkan Yardımcısı Duman: “Sendikam İçin Bi’ Fikrim Var” Projemiz Hazır Eğitim ve Sosyal İşler Sekretaryası Toplantısında şube başkan yardımcılarıyla bir araya gelen Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Duman, bilginin güç olduğu günümüzde sahanın nabzını tutmak, sağlık çalışanlarının sorunlarını, beklentilerini belirlemek, ihtiyaçlarını analiz etmek ve çalışmalara bu doğrultuda yön vermenin öncelikleri arasında olduğunu ifade etti. Ulusal ve uluslararası projeler, yönetim ve teşkilat eğitimleri, sosyal ve kültürel çalışmalar, indirim anlaşmaları gibi birçok konuda çalışmalarımızı sürdürmeye devam edeceklerini belirten Duman, Eğitim ve Sosyal İşler Sekretaryasına bağlı SASAM Enstitüsü’nün yaptığı çalışmalar hakkında bilgi verdi. Her şeyin dijitalleştiği ve bir telefona sığdığı bu günlerde sendikal bilgi ve paylaşımları için dijital bir platform hazırlığı içinde olduklarını söyleyen Duman, “Sağlık-Sen Akademi Uzaktan Eğitim Platformu” çalışmalarına devam ettiklerini anlattı. Aynı zamanda tüm teşkilatın katılabileceği “Sendikam İçin Bi’ Fikrim Var” proje yarışması hazırlıklarının da tamamlandığı bilgisini verdi. Sendikacılık faaliyetlerine büyük katkı sunacağına inandıkları “Kardeş Şube” projesini anlatan Duman, sendika ile ilgili tüm bilgilere ulaşım sağlayabilecek Sağlık-Sen Tanıtım Kartı’nın ise yakın zamanda tüm teşkilata dağıtımının yapılacağını söyledi. Genel Başkan Yardımcısı Duman, daha sonra teşkilat mensuplarının sorularını yanıtladı. Read the full article
0 notes
Link
1 note
·
View note
Text
Akp = BOP 2. Bölüm.
Küresel emperyalistler BOP projesi her nakadar. ABD İsrail çıkarlarıni garanti için yaklaşık kırk yıldır hayata geçirilmeye adım adım dama oyununda sıçrama taşı gibi hamleri sıra ile hayata geçiriyorsa da süreci ilgili derin bir iki kısa başlıklar
Veregim SSCB karşı ve daha sonra Hamas işit kuluçka dönemlerinde rahat geçirmeleri için avgan mücahitler. Birden bire 1977 önce küçük eylemler. Ne zamanki meşru dönemin avgan hükümeti Sovyet ordusunu goreve çağırdı küresel güçler. Yeni bir figuri sahneye sürüyordu avgan mücahitleri içinde el qaide. Ve bin ladini. Avrupa'daki Orta Doğu'daki medya. Bir kahraman olarak lanse ediyordu avgan mücahitler kozmopolit bir yapı idi pestunlar vardı. Tacik vardı Özbek vardı bir kısım. Pakistan yanlısı. Örgüt vardı hepsi tek çatı altında birlesmisti. Temel hedef. Avganistanda. Sovyet sosyalist cumhuriyetini dünya önünde suçlu ilan etmek. Dünyada geliseň sosyalist devrimci dalgaya. Bir dur demek yada devrim yapılar içinde çelişki yaratıp yüzlerce parçaya bölmek ve bu devrimci yapılar içinde sürekli sızmalar ile anti Sovyet bir revizyonist. Evreye geçilmesi idi öylede oldu başta orta doğu Avrupa. Türkiye'de bir sovyetlere diktatörlük suçlaması yapıldı bir tartışmada birilerine evet. Kardeşim Sovyetler bir diktatörlük ama unuttuğunuz bir çok önemli nokta Sovyetler proleterya diktatörlüğü için yapılan bir devrim. Kapitalist. Demokrasi yalanı ile uyutulun milyonların zengin sınıfa hizmet eden kapitalist çıkarlar için ikdarda olan bir yapı yok Sovyet cumhuriyetleri nereden saldırı gelirse kızıl ordu sadece Ruslardan oluşmuyor kızıl ordu icundeki tüm diyer halkların güvenlik için cagirilarina kayıtsız kalamaz demiştim avganlarin bir diğeri ayağı irandi şah eski gibi emperyal çıkarlara hizmeti yoktu humeyni Paris'te mışıl mışıl derin uykuda bekliyordu İran'da tehliklikeli gelişmeler oluyordu. Türkiye'deki gibi sosyalist. Bir devrimci. Gelişme içinde idi zaten İran devrimini sahi bitiren bu devrimci. Kadroları. Humeyni ABD BOP oyuna gir işaretini almıştı. Şimdi sıkı. Durun humeyni Tahran havaalanında İran'a giriş yaparken havalininda şahin polis istikbarat örgütünden kim korudu sizce eski İran CIA yenin en büyük merkezi Ortadoğu'da idi hatta Bop hazırlayan Graham Fuller İran'da elçilik görevlisi görünüyordu
Şah polis gücü fazla yapacakları bir şeyleri yoktu üst düzey de göreli olanlar şah ve ailesinden önce Arap ülkelerine kaçmıştı humeyni. Kum kentinde Hz Hüseyin'in. Kabrini ziyaret ettikten sonra devrimin rengi değişti bir anda ABD yeşil kuşak projesine döndü halk cephesi merkezi komitesi bir anda kaçmak zorunda kalmıştı. Cephe sahla beraber yenilmişti oysa sah ın işkence merkezlerinde en çok onlar bedel ödemişti binlercesi katledildi binlercesi zindanlarda atıldı yıllarca mahkeme bile edilmeden ölüme terk edildi Gelelim 12 Eylül faşizmin. En önemli gerekçeleri den birine Mehmet Keçeciler konya mitinginde istiklal marsi okunurken. Yere bağdaş kurması kahvenelerin taranması Maraş katligami. Ve irticanın gelişmesi. Evet ana neden buydu evren iti ilk iş Kur'an kurslarını yasal hale getirdi imam hatiplelere kısmı bazı üniversitede kontejan tanındı BOP ısrarla istediği 24 Ocak kararlarını hayata geçirmesi için dünya bankasından Turgut ozali ekonomiden sorumlu müsteşar olarak aradılar hemde hızla Özal çok. Bu kararları hayata geçirdi KDV ondan türk halkına armağan hatta o yıllarda. TV. Daha cazip halde milete giydirmek için TV komu sporun benzer reklamlar verildi TRT tüm kanallarında. Tiyaro sanatçıların oynadığı bu reklamlarda ne kadar alış veriş okadar fiş. 78 kuşağında olanlar hatırlar
12 Eylül işçi sınıfını Halaç pamuğu gibi dayatmisti Disk. 12 gelinceye kadar işçi sınıfına kurtuluş devrimci sendikada sarı sendikalarda deyil örneğin disk yaptırmış olduğu İstanbul'da zeytin burnunda emekçilerin aidatı ile yapılan binlerce konut hala askeriyenin elinde daha sonra disk başında iken DSP vekil olan Rıdvan Budak
Devrimci sendikacı Kemal Türkler Kenan Budak akrabası katileri ile mecliste Kürtlerle içinde olduğu shp ile bir araya gelmemek için DSP seçtim demişti oysa öldürmeden Kenan Budak kısa bir süre önce 1977 seçimlerini boykota. Çağıran biri idi çünkü genel başkanı CHP bin Bülent eceviti eceviti faşist bir zeminde yürümekle karşı devrimci bir safta devrimci solun düşmanı ilan edilmisti o boykot kararına emek partisi eskisi tüm devrimci yapılar ortak kararı idi Kenan budakın amcasının oğlu Rıdvan Budak diski basamak yapıp meclise girmiş Özal'ın çıkarmak istediği kıyak emeklili yasasına rahmetli anapli vekil bakanlıkta Adnan Kahveci bağıra bayira. Karşı çıkmıştı ridvandan tık yoktu devrimci sendikacılık varsa bu gün işçi sınıfı neden yalnız. Ankara necati bey caddesini bilenler bilir bir çok sendika yada lokali vardı ilk gördüğünüz sendikanın akşam yediden sonra bir gidin ya bir caginizi içmeye geldim bir bakın konken partileri her oyun kaç para ve Türk parasimi dovizmi sınıfın kiralık katili taşaronlasmadi. Bir çok fabirkada işyeri temsilcisi yada ilçe il SB başkanların taşaron firması var yoksa unutunuzmu şemsi Denizer eski Türk iş bağlı maden işin başkanı idi hani şhow yapıp Ankara'ya yürüdü sonra anlaşıldı ki makam arabası zırhlı limuzin olduğu emekci iş sınıfına sadece faşiz saldırması işçi sınıfını satan sarı sendikacılıkta çok vurdu hemde çok ,
Evren lti bop aldığı talimatla Özal'a karşı imiş gibi hareket et sık sık kamuoyu önünde TV başında saldır onur kırıcı davran Özal sempati yükselmesi gerekiyordu yeni aktör ozald evren. İti Ordu'da emekli ol parti kur dergi sunalpada her fırsata desteğini ima etti halk 12 eylüle karşı bir öfke biriktirmisti. Evrenin ak dediği bok bok dediğine kurtarıcı ak bir çare gördü. Ve ozali 83 seçimlerinde resmen iktidardi. Bu gün tek adam rejimi başkanlık varya Özal'a emri direk ABD vermişti. O günlerde Erdoğan yeni yeni haxirlayiniyordu henüz refah partisi il baskı bile değildi. Ama o günlerde İstanbul il adına başkanlık düşünceleri şuydu başkanlık sistemini ABD istiyor Erdoğan'ın belkide siyasi hayatında söylemiş olduğu tek gerçek söz buydu
2.bolumun sonu
Bedirxan botanll 2020
5 notes
·
View notes
Text
FALANJİZM 1933 yılında jose antonio primo de rivera tarafından ispanyayı ele geçiren bolşeviklere karşı ögütlenen otoriter-kralcı ideolojidir.
kökenleri ve gelişimi
1933 yılında de rivera ve onesimo redondo tarafından kurulduğunda falanj küçük bir partiydi. diğer birçok küçük grupla birleşerek "falange española de las jons (juntas de ofensiva nacional-sindicalista)" -ulusal sendikacı hücum örgütlerinin ispanyol falanjı- adını aldı.
partinin savaşçıları bolşevik cumhuriyeti sırasında sokaklarda mücadele verdiler. 1936 yılında de rivera'nın bolşeviklerce hapsedilmesi üzerine parti cumhuriyetten kurtulmak için yapılan kliğe katıldı.
milliyetçi güçlerin cumhuriyete başkaldırısıyla başlayan kurtuluş savaşında falanj da ulusal cephedeki yerini aldı. bu sırada de rivera bolşeviklerce şehit edildi. kurtuluş savaşının başarıyla sonuçlanmasından sonra general franco, carlist "comunion tradicionalista" ile falanjı birleştirdi. yeni örgüt "falange española tradicionalista de las jons" adını aldı. ancak bu birleşme sancısız olmadı, francisco hedilla gibi falanjın modernizme daha yakın üyeleri karşı geldiler ancak franco tarafından etkisizleştirildiler. yeni örgüt aynı zamanda "movimento nacional" (milliyetçi hareket) olarak da biliniyordu. falanj resmi tek parti oldu.
falanj bir gençlik örgütüne (pelayos) ve bir kadın bölümüne de sahipti (sección femenina). de rivera'nın kız kardeşinin önderlik ettiği bu kadın bölümü genç kızlara "iyi bir vatansever, iyi bir hristiyan ve iyi bir eş" olmayı öğretiyordu. bolşevik partilerinin ve sendikalarının malvarlığı da falanja devredildi.
general franco'nun yönetiminin ilk yıllarında falanjist kökenli bakanlar önemli görevlerdeydi. ancak ispanya'nın natoya girmesinden sonra franco opus dei örgütüne ve teknokratlarla bel bağlamaya başladı.
1975'de franco vefat etti. vefatının ardından krallık yeniden kuruldu ve serbest seçimler yapıldı. ne yazık ki falanjın zamanla heterojenleşen yapısı nedeniyle parti üçe bölündü. francocular, hedillacılar ve carlistler yollarını ayırdılar. o günden beridir ispanyol ulusal direnişinin beli doğrulamamış, ispanyol siyaseti küresel çete'ye karşı direnebilecek esaslı bir birleşik milliyetçi örgütten mahrum kalmıştır.
falanjist ideoloji:
kısaca özetlenecek olursa
* işçiyi ve işvereni biraraya getirip sınıf çatışmasını önleyen korporatist devlet, dikey sendikacılık (bkz: korporatizm)
* ruhban karşıtı bir katolik hristiyanlık
* kastilya köylülüğüne özel vurgu
* ispanyol imparatorluğunun tarihine yapılan vurgu ve sahiplenme
* anti-komünizm ve anti-anarşizm
falanjizm'in sembolleri ise:
* katolik kralların sembolü olan "el yugo y las flechas" (boyunduruk ve oklar)
* sanayi işçilerinin sembolü mavi gömlek
* carlizm'in kırmızı beresi
* kırmızı-siyah-kırmızı renkli bayrak
* cara el sol marşı. Falanjizmi neden yazdım falan filan olsun diye değil aşağıdaki linke bakınız
bunlarla birlikte İsaril Karabağ sorununda Azeri kardeşlerimizi destekliyor İrana karşı
şimdi dış siyaset küçük kafalara göre değildir eksik parçalı yapboz isimli bir yazı yazmıştım arşivimden bakılabilir eksik parçayı sen koyup yapbozu tamalayamadığın sürece masaya zor oturursun
4 notes
·
View notes
Text
Genel Sağlık İş Sendikası Keşan’da kahvaltı düzenledi
https://pazaryerigundem.com/haber/190346/genel-saglik-is-sendikasi-kesanda-kahvalti-duzenledi/
Genel Sağlık İş Sendikası Keşan’da kahvaltı düzenledi
Genel Sağlık Edirne Şubesi geçtiğimiz Pazar günü, Keşan’da bir kahvaltı düzenledi.
Erdoğan DEMİR / EDİRNE (İGFA) – Genel Sağlık Edirne Şubesi geçtiğimiz Pazar günü, Keşan’da bir kahvaltı düzenledi.
Cennettepe Binbay Restaurant’ta düzenlenen kahvaltıya, Genel Sağlık İş MYK Üyesi Genel Sekreteri Veli Can Karabacak, Genel Sağlık İş MYK Örgütlenme Sekreteri Özcan Arslan, Genel Sağlık İş Edirne Şube Başkanı Abdülkadir Çınar, Genel Sağlık İş Keşan temsilcisi Arif Çalışkan, Eğitim İş Keşan Temsilcisi Erol Yazla ile çevre il, ilçelerden katılan sendika temsilcisi ve sağlıkçılar katıldı.
Kahvaltıda ilk olarak konuşan Çınar şunları söyledi. “Bugün Keşan’da toplandık ve tüm yol arkadaşlarımız ve aileleri ile bir araya geldik. Sendikal mücadelemizi gerek sahada gerekse yargıda devam ettirirken sosyal anlamda da faaliyetlerimizi sürdürmeye devam ediyoruz.
Sendikamızın Edirne temsilciliğini aldığımız gün yol arkadaşlarımız ile ne dediysek aynı kararlılıkla ve istikrarla yol yürüyoruz. Yeni bir sendikacılık anlayışından bahsettiğimiz de tam da bunu ifade etmeye çalıştık. Sadece hak arayışı için bir sendika çatısı altında toplanmaktan ziyade sosyal faaliyetleri de sık sık yapacağımızı, sağlık emekçilerimizin motivasyonunu arttıracağımızı ve sendikaya olan aidiyet duygusunu da geliştireceğimizi vurguladık.
Geldiğimiz şu nokta da gördük ki; sendikamıza üye olarak bizlerle aynı mücadeleye katılan yol arkadaşlarımızla bir gönül bağı kurduk, sendikamıza inandık ve inandırdık. Sonuca baktığımız da her geçen gün büyüdüğümüzü ve yol arkadaşlarımızın da bu mücadeleye inandığını gördük. Bizler farklı olacağımızı en başından bu yana vurguluyoruz, Genel Sağlık-İş sendikasını diğer tüm sendikalardan ayıran en önemli yanı da yol arkadaşlarımıza birer üye veya birer rakamdan ibaret olmadıklarını söylüyor onlara olması gereken değeri veriyoruz. Unutmayalım ki, sendika aynı mücadeleyi veren insanların kurduğu bir ailedir. Bunu başardığınız da sayılarınızın hiçbir önemi yoktur, Genel Sağlık İş sendikası olarak üzerine basarak söylüyoruz nicelik değil niteliğe inanıyoruz, haksızlığa susan değil ses çıkaran olacağız diyoruz.
Sosyal etkinliklerimiz devam edecektir, bugün kahvaltıda yarın ilimizin başka alanlarında bizleri görmeye devam edeceksiniz. Bu vesile ile tüm sağlık emekçilerine çağrıda bulunmak istiyorum, daha insanca çalışma ortamları için, daha adil bir ek ödeme yönetmeliği için, sağlıkta şiddetin olmadığı günler için, daha modern ve huzur içinde çalışabileceğimiz sağlık politikaları için gelin Genel Sağlık-İş çatısı altında toplanalım. Cumhuriyetimizin kurucu değerlerine bağlı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde ve ışığında birlikte yürüyelim. Biliyoruz ki onun izinden gidenler ve onun ışığında yol yürüyenler asla yorulmayacak ve vazgeçmeyeceklerdir.
Bugün burada bizlere destek veren, kıymetli vakitlerini ayıran tüm yol arkadaşlarımıza Genel Sağlık-İş Sendikamız adına teşekkür ediyorum.”
Çınar’ın ardından konuşan Arslan, Karabacak ve E��itim İş Keşan temsilcisi Yazla’da bugün Keşan’da güzel bir organizasyona imza atan ve bu işe emeği geçenlere teşekkür ederek mutlu olduklarını belirterek kendilerini yalnız bırakmayarak katılan mesai arkadaşlarına da teşekkür ederek sağlık çalışanlarının sendikaya sahip çıkması gerektiğini belirtti.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Memur Emekli Olmak İstemiyor..
Memur emekli maaşları ne kadar ? “Memurlar emekli olmak istemiyor” diyen Kamu Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, tüm memurların 65 yaşına kadar görevde kaldığını söyledi.
Memur Geçim Sıkıntısı Nedeniyle Emekli Olmayı Tercih Etmiyor
Geçim sıkıntısı nedeniyle memurlar emekli olmayı tercih etmiyor. Bu konuyu gündeme getiren Kamu Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, “Emekli maaşlarının düşüklüğü nedeniyle kamu görevlilerimiz emekli olmak istemiyor. Tüm memurlar 65 yaşına kadar görevlerinde kalmayı tercih ediyor. Tasarruf tedbirleri uygulandığı bir durumda sağlık, eğitim, güvenlik, haberleşme, tarım, kültür, diyanet, enerji, yerel yönetim, imar, ulaşım, denetim hizmetleri, mühendislik, adalet, uzmanlık gibi alanlarda ortaya çıkacak personel ihtiyacının karşılanamaması ve hizmetlerin yürütülememesi sorunu baş gösterecektir. Kurumlarda ve illerde personel ihtiyacı tam olarak karşılanmadan yeni personel alımının kısıtlanması, kamunun tam anlamıyla bir keşmekeşe dönmesi anlamına gelecektir. Kamuya yeni personel alımını kısıtlarken hizmetlerin dışarıdan satın alma yoluyla gördürülmesi gibi bir yanlışa da düşülmemelidir” dedi.
Memur Servis Hizmetleri
Kamunun en büyük giderlerinden birini taşeronlaşma olduğunu anlatan Kahveci, “Tasarruf tedbirleri kapsamında öncelik taşeronlaşmayı sonlandırmak olmalıdır” dedi. Toplu taşıma olan yerlerde personel servislerini sonlandırmanın da kamuya hiçbir faydası olmayacağı gibi aksine zarar getireceğini anlatan Kahveci, “Bu karar özellikle trafik yoğunluğunun olduğu büyükşehirlerde daha fazla trafik, iş gücü kaybı ve yakıt masrafı yaratacaktır. Bunun yanında servis hizmetlerine yönelik olarak alınmış toplu sözleşme kararlarının da böyle bir çalışma ile iptal ediliyor olması, sendikacılık ve toplu sözleşme ilkelerine aykırı bir durum olarak toplu sözleşmenin özerkliğini yok etmek anlamı taşıyacaktır. Toplu sözleşme ile alınan kararların idari keyfiyetle iptal edilmesi, örgütlenme özgürlüğüne ve toplu sözleşme hakkına darbe vurmak anlamına gelmektedir. Böyle bir karar, diğer toplu sözleşme hükümlerinin de iptal edilebilmesinin önünü açacaktır” diye konuştu. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı) Read the full article
#elazığsondakika#ensonhaber#güncelhaber#haberler#SonDakika#türkiyehaberleri#Elazığ#elazığhaber#elazığhaberleri#GüncelElazığHaberleri#memurveemeklimaaşı
0 notes
Text
KRALIN ÖNÜNDE ‘SÖMÜRGECİLİK’ İFŞASI PATRİCE LUMUMBA!
- KAVEL ALPASLAN -
Kongo'nun Belçika'dan kazandığı bağımsızlığın ardından ülkenin ilk başbakanı olarak seçilen Patrice Lumumba: Tarih bir gün sözünü söyleyecek. Brüksel, Paris, Washington veya Birleşmiş Milletler'in öğrettiği tarih değil; bizim sömürgecilik ve kukla hükümdarlarından kurtulmuş, özgürleşmiş ülkelerimizde öğretilecek tarih...
Afrika hakkında bildiklerimiz, kıtanın ‘kötü bir durumda’ olduğuyla sınırlı. Antarktika için nasıl aklımıza ‘soğuk’ geliyorsa, burası için de ‘iç savaş’, ‘açlık’, ‘sömürü’ gibi tonla korkunç olayı anımsıyoruz. Haksız değiliz, ama ne tarihini kurcalıyoruz, ne de ülke isimleri bizim için bir şey ifade ediyor. İlgisizliğimizin kaçınılmaz nedenleri var kuşkusuz, ama kabul edelim bireysel olarak da beylik birkaç sözle yetiniyoruz. Yer yer haritada yerini bile gösteremeyeceğimiz ülkeleri küçümseyerek haklarında aşağılayıcı şakalar yapıyoruz. Belli ki bu alanda ‘olgunlaşmaya’ ihtiyaç var! ‘Medeniyet’ bayrağı altında yüzyıllarca yeryüzünün görüp görebileceği en barbarca katliamları yaşayan gerçek Afrika’yı tanımak ve hak ettiği saygıyı göstermek için, kıtanın başı dik çocuklarının hayatları bize yardımcı olabilir.
“(…) Tüm gücüyle güneş bizim için parlayacak, / gözümüzün yaşını, suratımızdaki tükürükleri kurutarak, / zinciri kopardığın an, koca zinciri, / kötülüklerin, işkencelerin köküne kibrit suyu, / hür ve şen bir Kongo doğacak kara topraktan, / Hür ve şen bir Kongo – kara çiçek, kara tohumdan!”
Afrika’nın bağımsızlıkçı siyah liderlerinin pek çoğunda ‘şairliğe’ rastlıyoruz. Kimisi profesyonel, kimisi daha amatör… Bu dizelerin sahibi Kongo’nun Belçika’dan kazandığı bağımsızlığın ardından ülkenin ilk başbakanı olarak seçilen Patrice Lumumba. Şiirin estetik açıdan yorumu takdirinize kalmış. Ancak yaşamını okuduktan sonra Kongolu Lumumba’nın kaleminden çıkan bu satırlara bambaşka bir gözle bakacağınıza şüphe yok. Birkaç aylık görev süresinde bağımsızlığı gerçek bir bağımsızlık anlamında ele alır, buna göre konuşur, adım atar. Çok geçmeden Belçika, CIA ve diğer Batılı müttefiklerce ‘komünist’ ilan edilir. Tutuklamaları işkenceler, işkenceleri aşağılamalar ve aşağılamaları da sülfürik asitte bedeninin yok edilişi izler. Bugün başkent Kinşasa’da metrelerce uzunlukta heykeli bulunan Lumumba’ya ‘saf bir hayalci’ ya da ‘komünist şeytan’ diyenler var; bir de ‘samimi bir yurtsever’ diyenler. Peki gerçekten kimdi Lumumba?
‘TANRI BEYAZDIR’
Bu nedenle söze Kongo’dan bahsederek başlayalım. Kaderi Belçikalı sömürgecilerce çizilen bölge Afrika’nın tam anlamıyla ‘kalbinde’ yer alıyor. Başta basit madenler ve stratejik konumuyla sömürgecilerin ilgisini çeken Kongo, ileriki dönemde başta uranyum olmak üzere yeni keşfedilen yeraltı zenginlikleriyle dikkatleri üzerine toplayan bir bölgedir. Çeşitli Batılı devletlerin paylaşım planlarının ardından bir dönem Kongo topraklarının yarısı Belçika Kralı’na verilir. Diğer yarısıysa özel şirketlere tahsis edilir. Fazla tarihe boğulmadan şimdilik sadece bölgenin Belçika ile olan kanlı geçmişini ve sömürgecilerin çeşitli açılardan önemsediği bir bölge olduğunu bilmekle yetinelim.
Lumumba’nın hayatını okuduğumuzda aklımızda kalan kimi soru işaretlerinin yanıtlandığını göreceğiz. Örneğin Afrikalı liderin eğitim hayatı oldukça ilginç. Lumumba 1925 yılında Kasai bölgesinde, Katoka-Komba’da doğar. Ülkede de eğitim tekelini elinde bulunduran misyoner okullarında eğitim görür. 13 yaşında Protestan misyoner okulunda bir rahibin ‘Tanrının beyaz olduğunu’ söylemesiyle birlikte yaşadığı tartışmanın ardından okuldan atılır. Bu okulların temel hedefi, eğitim verdiği siyahlara dağıttığı broşürlerde yer alan “yerlinin gerçek kişiliğine (…) dokunmak, zihniyetini dönüştürmek, onu kendi vicdanında yeni toplumsal düzene yaklaştırmak” ifadelerinden anlaşıyor. Ülkede 1954 yılında ‘vatandaşlık’ statüsü alma hakkı ortaya çıkar. Ancak bu hak öyle her Kongolunun erişebileceği bir ‘hak’ değildir. ‘Medenileşen’ Kongolulara tanınan bu ‘ayrıcalığa’ sahip olan Kongoluların sayısı 1958 itibariyle 217’dir. Lumumba da bu statüye sahip olarak nüfusun çok küçük bir kısmına mensup olur.
‘GERÇEK’ BAĞIMSIZLIK DÜŞÜNCESİ
İş hayatı boyunca bira fabrikasından posta ofisine pek çok yerde çalışır. Belçika Liberal Partisi’ne katılır ve Belçika’da kısa bir eğitim hayatı olur. Burada kronolojik detaylardansa Lumumba’nın siyasi düşüncesinde yaşanan evrimden bahsederek devam edebiliriz. Bu dönemde Lumumba’nın tam anlamıyla gerçek bir bağımsızlık ve pan Afrika düşüncesinden uzakta olduğunu söyleyebiliriz. Belçika ve Kongolular arasında olması gereken eşitlikçi bir uyumun yeterli olacağını düşünür. Ancak fikirleri değişir. Siyasi geçmişinde sendikacılık da bulunan Lumumba diğer partilerin kabileci anlayışını kabul etmeyen Mouvement National Congolais’nin (Kongo Ulusal Hareketi–MNC) kuruluşuna katılır ve kısa süre içinde partinin lideri konumuna gelir. MNC’den 4 yıl önce 1954’de kurulan ve liderliğini ünlü bir aile önderi Joseph Kasavubu’nun yaptığı Alliance des Ba-Kongo’yu (Kongo-Bakogo İttifakı–ABAKO) kabileci anlayıştan kopamayan partilerin başındadır. Öyle ki MNC’ye göre kabilecilik bağımsızlık önünde bir engeldir. Bağımsızlık demişken Lumumba’nın hayatındaki belki en büyük dönüm noktası olan Gana’da düzenlenen Akra Pan-Afrika Konferansı’ndan söz etmeliyiz. Lumumba ’emperyalizm’ ve onurlu, gerçek bir bağımsızlık düşüncesiyle böylece tanışır.
Akra’ya gelen Lumumba, Cezayirli Frantz Fanon, Ganalı Kwame Nkrumah gibi bağımsızcılık ve Pan Afrika düşüncesinin önemli isimleriyle tanışır. Konferansta kabilecilik ve sömürgecileri destekleyen ideolojilere net bir çizgi çekilir. Bu çizgi sadece konferans belgeleriyle sınırlı kalmaz, Lumumba’nın hayatına da çekilir: Onun için barışın olmazsa olmaz koşulu artık bağımsızlıktır. Ülkesinde fikirlerini bu çerçeveye oturttuğunda sürekli ‘komünist’ olmakla suçlanır. Bu ‘suçlama’ ömrü hayatı boyunca peşinden gelecektir. Dolaylı yoldan Marksist düşünceye dokunan Lumumba kendisine yakıştırılan bu sözler hakkında şöyle diyor: “Afrika’da ilerlemeci olan, ilerleme eğiliminde olan herkes komünist olmakla, yıkıcı olmakla niteleniyor. Sömürgecilerin önünde eğilmeniz ve size sunduğu her şeyi kabul etmeniz gerek. O zaman sizi övecekler. Biz namuslu insanlarız, kimseyi aldatmayız. Tek bir amacımız var: ülkemizi kurtarmak, özgür ve bağımsız bir ulus kurmak.” Lumumba Afrika tarihinde bu ‘savunmayı’ yapan ilk ve tek kişi değildir. Kimi içten içe, kimi gerçekten komünist olan; kimiyse sadece ‘ülkesini kurtarmak, özgür, bağımsız bir ulus kurma’ amacında olan nice Afrikalı devrimci, benzer sözleri sarf eder.
KRALIN ÖNÜNDE SÖMÜRGECİLİĞİN İFŞASI
Kongo’da Lumumba’nın ekonomik bağımsızlığı ve Afrikalıların birliğini anlatan gösterileri hem kitlelerin hem de sömürgecilerin dikkatini çeker. Bağımsızlığa giden süreç ‘müstakbel’ ülke için oldukça çetindir. ABAKO’nun yasaklanan mitingine yapılan saldırıda resmi rakamlara göre 42 kişi, yerli partilerin rakamlarına göre 710 kişi hayatını kaybeder, Kasavubu tutuklanır. Daha sonra Lumumba da patlak veren başka bir olaydan dolayı ‘halkı kışkırtmak’ suçundan tutuklanır. Belçika, fırsattan istifade ederek hoşnutsuzluğu ufak kayıplarla atlatmaya çalışır ve Kongolu siyasi liderleri Brüksel’e çağırır. Belçika Lumumba’nın yokluğunda yapacakları toplantıdan alınacak verime güvense de diğer parti liderinin çoğu Lumumba’sız görüşmelere başlamayacaklarını belirtir. Nitekim Belçika bu baskıya boyun eğer ve Lumumba serbest bırakılır, hapisten çıkar çıkmaz Brüksel’e hareket eder. Toplantıda tartışılan iki temel hat vardır. Belçikalı sömürgecilerin ayan beyan maşası CONAKAT partisinin lideri Çombe’nin savunduğu ‘yarı özerk eyaletler konfederasyonu’ ile Lumumba’nın savunduğu ‘bağımsız güçlü bir merkezi devlet’ önerisi. Sonuç olarak bağımsızlık tarihi olarak 30 Haziran 1960 belirlenir. Yaklaşık bir ay önce yapılan seçimlerdeyse MNC en yakın rakibinin yaklaşık 10 puan önünde oyların yüzde 23’ünü alarak birinci parti olur. Üçüncü sıradaki Kasavubu ile koalisyon anlaşması yapılır ve aradaki farka rağmen Lumumba başbakan, Kasavubu cumhurbaşkanı olur. Küçük bir hatırlatma: CONAKAT oyların sadece yüzde 4.7’sini alarak 6’ncı parti olur.
Seçimlerin sonrasında düzenlenen bağımsızlık töreni, belki bağımsızlığın çok daha ötesinde bir anlam taşıyor. Töreni sıra dışı kılansa Lumumba’dan başkası değildir. Sözü ilk alan Kral Baudouin olur. “Kongo’nun bağımsızlığı, dahi kral II. Leopold tarafından düşünülen bir görevin sonucudur” ifadeleriyle sözlerine başlar ve tüm konuşma boyunca Kongo’nun bağımsızlığını bir lütuf olarak görür. Bir sömürgeci Belçika Kralı’na yakışan bir şekilde konuşmasını bitirdikten sonra kürsüye Kasavubu geçer. O da bağımsızlıkla birlikte Belçika’yı yüzüstü bırakmayacaklarına değinir, sömürgecilere minnetlerini defalarca belirtir. Ardından sıra Lumumba’nındır, onun konuşması kimilerine göre en cesur kimilerine göreyse en safça ve en hazırlıksız bağımsızlık konuşmasıdır:
“Kongolu kadınlar ve erkekler, bugün zafer kazanmış olan bağımsızlık savaşçıları, sizi Kongo Hükümeti adına selamlıyorum. Biz mücadelede ne güçlerimizi, elimizdeki avucumuzdakileri, ne acımızı ne de kanımızı esirgedik. Gözyaşıyla ve kanla yapılan bu mücadeleyle sonuna kadar gurur duyuyoruz, çünkü bu mücadele soylu ve haklı bir mücadele oldu, gücün bize dayattığı kölelik utancına son vermek için kaçınılmaz bir mücadele oldu. Bu bizim seksen yıllık sömürge sisteminden çıkışımız oldu. Yaralarımız çok taze ve hâlâ belleğimizden çıkaramayacağımız kadar acıyor. Ne beslenmemize, ne giyinmemize ne de doğru dürüst barınmamıza, ne de çocuklarımızı insan gibi yetiştirmemize olanak veren ücretlerle yok edici çalışmalara zorlandık. Zenci olduğumuz için sabah akşam alay, aşağılanma ve fiziksel şiddetle karşı karşıya kaldık. (…) Topraklarımız, yalnızca daha güçlü olanın hukukunu tanıyan sözde legal yasa metinleriyle gasp edildi. Yasaların beyaz ya da siyah için hiçbir zaman aynı olmadığını gördük. (…)”
SARTRE: HEM KAYBININ HEM BÜYÜKLÜĞÜNÜN NEDENİ
Bu tarihi konuşma emperyalistlere karşı Afrika halklarının birliği savunusuyla sürerken Belçika Kralı’nın huzursuzluğu ve yanındaki Kasavubu’ya eğilip söyledikleri kameralara yansır. Öte yandan Lumumba sözlerini tamamladığında salondaki siyahların büyük bir çoğunluğu -Kasavubu’nun konuşmasının aksine- başbakanı ayakta alkışlar. Sokaktaki yankıya dairse Patrice Lumumba’nın gazeteci kızı Juliana Lumumba samimiyet vurgusu yapıyor. Ona göre babası kendi söylediklerine yürekten inanıyordu ve insanlar ilk kez seçim odaklı olmayan, söylenmeyen ortak gerçekleri, dertleri içeren bir konuşmaya tanıklık ediyordu. Tabii bu konuşmanın rahatsız ettiği kiliseden sömürgecilere güç odaklarını hatırlatıyor. Karşı cepheden birini dinleyecek olursak o günlerde Binbaşı olarak görev alan Belçikalı François Vanderstraeten’i dinleyebiliriz: “Bazı şeylerin ters gittiğini ilk kez fark ettiğim an, Kinşasa’da Başbakan Lumumba’nın öğle vakti yaptığı konuşmayı dinlediğim andı. Sözlerini duyduğumda dedim ki burada bizim duymak istediğimizle alakalı hiçbir şey yok.”
Yeni bağımsızlığını kazanmış bir Afrika ülkesinin Belçika Kralı’nın yanı başında oynadığı bu kart hakkında sosyolog ve insan hakları savunucusu Said Boumama ‘Afrika Devriminin Figürleri (Çev: Şule Ünsaldı – Nota Bene) kitabında şöyle diyor ve Jean Paul Sartre’ın Lumumba hakkında bir yorumunu paylaşıyor: “Birkaç ay önce Kongo ulusalcılığının simgesel figürü olarak, sözlerinin ve davranışlarının sonuçlarını hesaplamıyordu. Sömürge çerçevesinde ırksal bir eşitlik olasılığından sonra, çok fazla gürültü, entrika, ihanet ve komplo olmadan gerçek bir bağımsızlığa kavuşmak olasılığından söz etmesinde aynı saflık vardı. Jean Paul Sartre, Frantz Fanon’la girdiği bir tartışmayı hatırlatarak, onun Lumumba’nın saflığı konusundaki görüşlerinden söz eder: (…) Onda kılık değiştirmiş emperyalizmin tüm restorasyonlarıyla uzlaşmaz bir muhaliflik görüyordu. Onu yanlızca kendi kaybının hem de kendi büyüklüğünün nedeni olan insana duyduğu bu sarsılmaz güvenle suçluyordu (kuşkusuz büyük bir sevecenlikle). Fanon bana şunları söyledi: ‘Ona bakanlardan birinin kendisine ihanet etmekte olduğunun kanıtları verilmişti. Bakanı çağırdı, belgeleri gösterdi ve şöyle dedi: Sen bir hain misin? Gözlerime bak ve yanıt ver. Adam onun gözlerine bakarak suçlamayı reddetti. Tamam, dedi Lumumba, sana inanıyorum.’”
SSCB’DEN YARDIM İSTEĞİ VE İNFAZ
Bağımsızlık ilanı Lumumba’nın konuşmasından sonra coşkuyla karşılanırken Belçikalı bir generalin başlattığı isyan gelecek kanlı günlerin habercisi olur. Generalin hamlesini Çombe’nin Katanga’da bağımsızlık ilan edip Kongo güçlerine savaş açması izler. Bu sırada Belçika, Çombe’nin yanına önce 300 komando, ardından 9 bin asker sevk eder. Birleşmiş Milletler’den talep edilen Barış Gücü hem geçip hem de çatışmaları engelleme adına fazla rol almayınca Lumumba çok ses getirecek bir hamlede bulunur: Sovyetler Birliği ve Kızıl Ordu’yu Kongo’ya çağırır. Zaten yaşananların önemli bir parçası olan ABD de bu davet üzerine Lumumba’yı doğrudan hedef alır. CIA, bölgedeki casuslarına ne olursa olsun ilk hedefin Lumumba olduğu emrini verir. Lumumba’nın başbakanlık görevi bunun üzerine Kasavubu tarafından elinden alınır. Bir süre çift liderli yönetim devam eder ancak 14 Eylül’de ABD destekli Albay Mobutu yönetimi darbe yapar ve Lumumba’yı ele geçirir. Halk tarafından sevilen bir lider olan Lumumba başta infaz edilemez; ev hapsi cezası verilir. Ancak isyanı örgütlemek üzere kaçıp Mobutu’nun eline düşünce Çombe’ye teslim edilir. Yakalanma anına ait görüntülerde fiziksel işkencenin yanı sıra en dikkat çeken detay, daha önce yaptığı konuşmasının yazılı olduğu kağıdın, işbirlikçiler tarafından Lumumba’ya yedirilmeye çalışılmasıdır.
Mobutu, Kasavubu -ve dolayısıyla ABD- Lumumba’yı infaz etmek istese de yine popülaritesinden çekilerek cellatlık görevini Çombe’ye verir. Ocak 1961 yılında teslim edilen Lumumba burada akla hayale gelmeyecek işkenceler görür. İnfazından sonra cesedi parçalara ayrılır ve Belçikalı bir asker tarafından sülfürik asitte yok edilir. Bu hareket, Lumumba’nın ‘varlığının’ ne denli önemli olduğunu ortaya koyuyor.
‘AFRİKA KENDİ TARİHİNİ YAZACAK’
Eşine yazdığı son mektubun sonunda şöyle diyor Lumumba: “Hiçbir barbarlık, hiçbir acı, hiçbir işkence beni merhamet dilemeye zorlamadı. Başım dik olarak, sarsılmamış bir inanç ve ülkemin kaderine dair derin bir güvenle ölmeyi, kutsal ilkelerimizin küçümsenmesini izleyerek yaşamaya tercih ederim. Tarih bir gün sözünü söyleyecek. Brüksel, Paris, Washington veya Birleşmiş Milletler’in öğrettiği tarih değil; bizim sömürgecilik ve kukla hükümdarlarından kurtulmuş, özgürleşmiş ülkelerimizde öğretilecek tarih. Afrika kendi tarihini yazacak, Sahara’nın kuzeyinde ve güneyinde, bu zafer ve saygınlığın tarihi olacak. Ağlama sevgilim; biliyorum ki benim çok acı çekmiş ülkem kendi bağımsızlık ve özgürlüğünü savunacak. Yaşasın Kongo! Yaşasın Afrika!”
Lumumba’nın ölümünün sonrasında ülke çeşitli kanlı mücadelelere tanık olur. Onu katledenler ölümünden kısa süre sonra tepkilerden dolayı Lumumba’ya kahramanlık unvanı verseler de, ülkede Lumumba yanlıları var olsa da bugün Kongo için hiç de parlak şeyler söyleyemiyoruz. Öyleyse Lumumba tarihin neresinde duruyordu? Her şeyden önce ‘cesur’ hali de ‘saf’ hali de kendisinden sonra gelecek siyah kurtuluş hareketlerine sömürgecilerin samimi ve tam olarak bir yerden ayrılmayacağını en çıplak bir biçimde öğretti. Yüzlerce yıldır gözle görülen ya da görülmeyen zincirlere vurulan bir kıtanın onurlu geleceği için attığı adımlar siyaseten işine yaramamış olabilir. Ama bu sözlerin sömürgecilerin yüzüne yüzüne telaffuz edilirken ki onurlu duruşun bir Afrikalı için hissettirdiklerini anlayabilmek de pek kolay olmasa gerek.
(Patrice Lumumba'nın katledilişinin yıldönümü anısına Kavel Alpaslan'ın 2 Mart 2019 tarihli yazısını seçtik)
(GAZETE DUVAR)
POLİTİKA'NIN NOTU.
1960 yılında kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği başkenti Moskova'daki "Halkların Dostluğu Üniversitesi", Patrice Lumumba'nın katledilmesinin ardından 22 Şubat 1961 tarihinde "Patrice Lumumba - Halkların Dostluğu Üniversitesi" adını almıştır ve özellikle ulusal kurtuluş savaşı veren birçok Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkesinin liderleri ve yönetici kadroları bu üniversitede yetiştirilmiştir. Rusya Federasyonu Hükümeti'nin 5 Şubat 1992 tarihli kararıyla üniversitenin adı "Rusya Halkların Dostluğu Üniversitesi" olarak değiştirilmiştir.
2 notes
·
View notes
Text
7 Konfederasyon, 12 Ocak’ta iş bırakıyor!
Kamu Konfederasyonları Platformu adına Birleşik Kamu-iş İl Başkanı Namık Kemal Aydoğan, 7 farklı konfederasyonun memur zammı ve ekonimik koşullar nedeniyle 12 Ocak’ta iş bırakma eyleme yapacaklarını açıkladı. Kamu Konfederasyonları Platformu üyeleri Denizli Gazeteciler Cemiyeti’nde basın açıklaması düzenledi. Platform adına açıklama yapan Birleşik Kamu-iş İl Başkanı Namık Kemal Aydoğan, “7 farklı konfederasyonun eylem birlikteliği ile oluşan Kamu Konfederasyonları Platformu olarak 3 ve 4 Ocak’ta açıklanan memur zammı ve içinde bulunduğumuz ekonomik duruma, yetkili konfederasyon Memur Sen ve Kamu Sen’in sarı tavrına karşı haykırıyoruz. Cumhurbaşkanının önce yüzde 25 oranında açıkladığı sonra danışıklı bir şekilde yandaş sendikanın göklere çıkardığı maaş zammını ulufe dağıtırcasına yüzde 30 yapmışlardır. Sadaka niteliğindeki bu komik rakamın müjde olarak sunulması da kamu emekçilerini ayrıca ��zmüştür. İçerisinde bulunduğumuz dönemde doğruları söylemeyen TÜİK verileriyle bile enflasyonun en az yüzde 78 oranında gerçekleştiğini biliyoruz. Yani altı aylık zammın en az yüzde 78 oranında olması gerekirdi” dedi. Aydoğan, “Bizlerin iktidar gücü yok, arkamızda siyasi partiler yok, bizler bağımsız sendikacılık yapmaya çalışıyoruz. Bizler bu devletin onurlu kamu çalışanlarıyız, anayasa kurallarına göre alın teriyle devlete katkı sağlamaya çalışan memurlarız. Tek gücümüz çalıştığımız iş yerinde iş bırakmaktır. 12 Ocak 2023 Perşembe günü tüm Türkiye’de tüm üyelerimizle çalıştığımız alanlarda iş bırakma kararı aldık. 12 Ocakta üretimden gelen gücümüzle tüm Türkiye’de alanlarda olacağız. İş bırakma kararımız hükümete uyarı niteliği taşımaktadır. Herhangi bir çözüm üretilmezse ileriki süreçte farklı eylem yollarına gideceğiz” diye konuştu. “12 Ocak’ta Kamu Konfederasyonları Platformu ve bağlı sendikalarımızla birlikte iş bırakıyoruz ve alanlara çıkıyoruz” diyen Aydoğan, “İş bırakma eylemimize konfederasyon düzeyinde örgütlü olmayan sendikaların da katılmasını bekliyoruz. Perşembe günü Saat: 12.00 de iş bırakma eylemine katılan emekçilerimiz ve sendika üyelerimizle birlikte Çınar Meydanı’nda basın açıklamamızı yapacağız” ifadelerini kullandı. Read the full article
0 notes