#sarhoşlukta
Explore tagged Tumblr posts
linguario · 3 years ago
Photo
Tumblr media
here from stories and then on IGTV: https://youtu.be/cghLeAeWqhI 🇿🇦🇳🇦 5️⃣1️⃣ 51 Afrikáans - afrikaans - Afrikaanos Moenie die Oortollige aanvaar wat in #dronkenskap gepleeg word nie, dis meer #stom, as om dit te #doen. 🇰🇷 5️⃣2️⃣ 52 Coreano - hangugeo - Korean 술에 #취한 상태에서 범한 과잉을 받아들이지 마십시오. 더 어리 #석고 뭐 # #커밋하십시오. 🇦🇱 🇽🇰 5️⃣3️⃣ 53 Albanés - Shqipë - Albanian Mos prano teprimet e bëra në #dehje, është më #budalla, çfarë i #kryej ato. 🇸🇪 5️⃣4️⃣ 54 Sueco - svenska - Swedish Acceptera inte det överdrivet som begås i #berusning, det är mer #dumt, Vad #begå dem. 🇹🇭 5️⃣5️⃣ 55 Tailandés - ภาษาไทย - Thai อย่ายอมรับความตะกละที่กระทำใน​#ความมึนเมา, มัน #โง่กว่า, อะไร​ #กระทำ​พวกเขา 🇹🇷 5️⃣6️⃣ 56 Turco - türkçe - Turkish #Sarhoşlukta yapılan aşırılıkları kabul etmeyin, daha #saçma, ne onları #taahhüt et. 🇺🇦 5️⃣7⃣ 57 Ucraniano - украї́нська - Ucrainian Не приймайте надмірностей, скоєних у #пияцтві, це #дурніше, що #вчинити їх. 🇻🇳 5️⃣8️⃣ 58 Vietnamita - Việt - Vietnamese Đừng chấp nhận những điều quá đáng trong cơn #say, nó ngớ #ngẩn hơn, gì #cam kết chúng. 🇲🇰 5️⃣9️⃣ 59 Catalán - català - Catalan No acceptar els excessos comesos en l'#embriaguesa, és més #ximple, que #cometre'ls. 🏴󠁧󠁢󠁷󠁬󠁳󠁿 6️⃣0️⃣ 60 Gales - Cymru - Wales Peidiwch â derbyn y gormodedd a gyflawnir mewn #meddwdod, mae'n fwy #gwirion, beth eu #hymrwymo. (en Kaapstad) https://www.instagram.com/p/CQ9EVqyhZmJ/?utm_medium=tumblr
0 notes
yearsofsilence22 · 5 years ago
Text
Tumblr media
Seyahat
Gecesini aralıyıp lügatında olmayan ilham perilerini andı rutubetli soğuk duvar bitişiğinde.
Aklındaki soru işaretinin hacmi genişledikçe cevaplar sığlaşıyordu birer birer.
Son varış paragraflarca yazıp dönüşü olmayan yollardan gitmekmiydi buralardan.
Yoksa uykusuzluğun getirdiği sarhoşlukta savrulup büzüşmek mi ?
Hayır asılolan akşamın ayazında inzivaya çekilmiş simalardan uzak, ağır adımlarla ortadan yok olmaktı tek isteği.
61 notes · View notes
kalpherzamansoldanatar · 5 years ago
Text
Tumblr media
"Hiçbir düşün, hiçbir erek senin kadar beni ilgilendirmedi. Beni çarpmadı. Silkin, kendine geliver bir. Ben giderim, geberirim, kötülerim.
Önemli değil bu. Sade şunu unutma: Doyulmaz ve vazgeçilmez güzellikte, sarhoşlukta hayatlar vardır. Acı bile olsalar onları yaşamak sana ve senin soyundan kimselere vergidir.
Tanrının, tabiatın ya da kendi varlığının sana bağışladığı bu büyük şansı tepme. Hor görme.
Seni cehennem bir hasretle öperim."
Ahmed Arif, Leylim Leylim
30 notes · View notes
masumcetin · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Hatırlamıyorum, hiç unutmadım çünkü
—————————————————————— Karin Karakaşlı ———————
Yaşandığı ânın yakıcılığından arınmış, hani lavken kül olmuş bir hayat parçacığıdır anı ——————————————————————
Derler ki, uykuya dalmadan önce son düşündüğünle, sabah gözünü açtığında ilk hatırladığın meramındır. Esasın… Uykuya çok zor teslim olurum ama o an geldiğinde mutlaka bir hayale sığınıyorumdur. Sadece kendim için uydurduğum bir hikâyeye. Olmayı istediğim yerde, olmayı istediğim halde, olmayı istediğim kişilerle. Kendi seçtiğim hayat ihtimalinde. Sabah uyandığımdaysa parmakların arasından su gibi kayan bir rüyanın peşindeyimdir genelde. Rüya dediysem, hayatta korktuğum ne varsa, bilinçaltımın sinsi bir oyunu olarak karşımda bulduğum şeyin adıdır genelde. Yaşamaktan korktuğun şeyleri rüya niyetine gördüğünde, nihayetinde bütün korkularını korkmuş oluyorsun. Deli cesaretinin kısa tarifi böyle bir şey. Son düşündüğüm bir hayal, ilk hatırladığım bir rüya… Anı ve rüyanın o tuhaf dansı eşliğinde akıyor hayatım. Bazen bir rüyayı zihnine kaydetmek için gerçek bir anınmış gibi çaba harcaman gerekir. Bazen de hayatının anılarını silik rüyalar gibi hatırlarsın. Eksiklik duygusuyla. Neresinden büksen çembere oturmayan bir çıkıntılıkla. Sonunda şöyle düşünürüm hep. Anılar da benim rüyalar da. Rüya gibi anılar, anı gibi rüyalar da.
Hafızanın girdaplı diyarında
Unutmanın ve hatırlamanın gizemli ülkesi hafıza hep büyüledi beni. Büyünün içinde hayranlık da var, korku da. Bir kez efsunlanınca, peşinden gidersin o bitmeyen keçi yolunun. Kimi zaman dehliz ve sarnıçlara, kimi zaman bitimsiz merdivenlere dönüşür yol. Yerin yedi kat zifirî dibi de yıldızlı göğün altı da senindir. Lapis okyanus senin, perili orman senin, kum fırtınalı çöl ve o dingin bozkır senin.
Yaşadığımızla anımızın o garip ilişkisi, nam-ı diğer hafızanın küçük oyunları insanlık tarihi boyunca çözdükçe akla dolanan bir bilmece oldu. Antik Yunan’da insanın algı sınırlarını aşan her şeye olduğu gibi hafızaya da tanrısal bir rol biçilmişti. Yunan mitolojisinde bellek tanrıçası Mnemosyne, Gaia ile Uranos'un Titan adı verilen on iki çocuğundan biriydi. Dilleri ve kelimeleri icat ettiği kabul edilse de asıl sözlü edebiyatın temsilcisi olarak ortaya çıktı. Bu sözlü geleneğe bağlı ozanların koruyucusu ve ilham perisi olan Müzler de (Dokuz Musalar), Mnemosyne'nin Zeus'tan olma kızlarıydı. Müzler; şiiri, müziği, astronomiyi, tarihi, dansı, destanı, tragedya ve komedyaları ilham ederdi. Tıpkı anneleri gibi onlar da her şeyi olduğu gibi kaydeder ve tastamam hatırlardı. Ne de olsa dünya o zaman daha yekpâre, hayat daha bütündü.
İki nehir iki tercih
Bu bağlamda en ilginç hikâyelerden biri de yeraltı dünyası Hades’te sularından içene her şeyi unutturan Lethe nehri ile insana her şeyi hatırlama gücü veren Mnemosyne nehrininkidir.
Yunancada unutkanlık ya da gizleme anlamlarına gelen Lethe, ile hafıza anlamındaki “mneme” sözcüğünden türeyen Mnemosyne, insana Antik Yunan’ın farklı inanç sistemleri uyarınca iki seçenek dayatır. Lethe’nin suyundan içenler, geçmiş fani hayatlarına dair her şeyi unutur. Mnemosyne’nin suyunu içenlerse her şeyi hatırlayarak mutlak bilgiye kavuşur.  
Zıt anlamlı kelimeler genellikle karşıt iki kutup olarak dururken, hatırlamak ve unutmak söz konusu olduğunda paranın iki yüzü gelir aklıma. Hatırlamak ve unutmak tıpkı Lethe ve Mnemosyne nehirleri gibi birbirini çağırır. Biri “Hatırladın mı?” dediğinde, “Unutmadın değil mi?” diye de sormuş olur. O yüzden “Hatırladın mı?” sorusunu soranın tek beklediği, dilediği yanıt “Hiç unutmadım ki” dir. Öyle ya, hatırlamak için önce unutmuş olmak gerekir.
Bazen sen hatırlamayı seçersin, bazen de hatıran seni seçer. Eski bir sen’e dalmak özgür iradenle karar verdiğin bir eylemse, aslında anının ağırlığından kurtulmuşsun demektir. Yaşandığı ânın yakıcılığından arınmış, hani lavken kül olmuş bir hayat parçacığıdır anı. Güvenlikli bir mesafeden ona bakabilmenin rahatlığına sahipsindir.
Ama hafıza asla bu konforlu alanla yetinmez. Çoğu kez anılara gafil avlanırsın. Hatırlamayı seçmemişken, ihtimal ondan bucak bucak kaçmışken, ihmal hatta inkâr edilmişliğinin intikamını almaya yeminli bir anı bir anda sinsice kıstırır ruhunu. Çağrışımlarla ve duyularının oyunuyla çıkagelir. Bir koku, bir tad, bir şarkı, bir söz, gözünün önünde beliren hiç çekilmemiş bir fotoğrafla. İnce sızıyla gelir anı. Muhatabı kalmamış hikâyesiyle. “Neyin var?” sorusuna verilecek upuzun bir “Hiiiiç”le. Hiçbir şeyin yoktur, anlatamadığın bir anıdan öte.
Unutma değil unutama
Kendine yoldaş ararsın. Şu iç kanamaya bir yâren. Zamana direnen, her kuşağa kendini yeniden kaydeden şarkısıyla Esmeray gelir mesela imdadına. Unutama beni der. Unutma beni değil, unutama beni. İstesen de azmetsen de unutmak gelmesin elinden. Yenil hafızana. O korunaklı, o riyakâr surların yıkılsın. Hortlak anılar ruhuna tırmansın. Nefes alama. Soluksuzluğunda hatırla beni. Beni hatırla. Öyle bir hatırla ki unutmak mümkün olmasın bir daha.
Usul usul söyler Esmeray şarkısını. Hece hece. Feleğin çemberinden geçmiş ama halen salıncakta sallanan bir kadının serzenişiyle.
Boğazında düğümlenen hıçkırık olayım Unutma beni, unutama beni Gözünden damlayamayan gözyaşın olayım Unutma beni, unutama beni Gölgen gibi adım adım Her solukta benim adım Ben nasıl ki unutmadım Sen de unutma beni, unutama beni 
Unutma beni unutama beni hem bir yakarış hem bir bedduadır. İzinin kalmasını isteme, yaşananın hakkını talep ediştir. Çünkü biri unutursa, silinirsin. Toza dönmekse toprağa karışmaya benzemez. Yok sayıldığında ölemezsin. Yasın tutulmaz çünkü varlığın inkâr edilmiştir.
Allah biliyor, üzerimde zaman zaman tahakküm kurmayı deneyen, kurtulmayı istediğim çok anım var. Ama hani, hafızamdan sırf bu anıların kaydını silmeyi önerseler, duygusundan olmaya razı gelir miyim şu anıların, inanın bilemiyorum. Acıyla öğreniriz en çok. Çentik çentik hatalardan. Bile bile kanışlardan. Bir türlü taşmayan son damladan. Neden sonra yaşananın, yaşatılanın ham duygusuyla ödeşip hayat bilgisini kaydeder hale gelebildiğimizde, hafıza işlevini tamamlamış olur. Şimdi tevekküllü acıdır artık elimizdeki. Öğreten ve şifalandırandır. Tıpkı o şarkıdaki gibi.
Bitmek bilmez kapkaranlık geceler boyunca Unutma beni, unutama beni Ayrılığın acısını kalbinde duyunca Unutma beni, unutama beni Sevişirken, öpüşürken Yapayalnız dolaşırken Unutmaya çalışırken Unutama beni, unutama beni 
Bakmayın hafızanın da insafa geldiği zamanlar vardır. Hafıza bazen bizi bizden korur. Büyük travma ve kazalar sonrası ya da ağır bir sarhoşlukta hat kopar ve bir yerden sonrasını hatırlamayız. Çok fena iz bırakacağını hissettiğim konuşmaları, o konuşma sırasında bile bile unuturum ben. Ama geriye mutlaka duygusu kalır. O duyguyla takip ederim tarihimi.
Ülke tarihinin unutturma üzerine kurulu olduğu bizim gibi topraklarda toplumsal hafıza, delirmemizi önleyen sigortadır. Kimin ne uğruna öldüğünü, kim tarafından öldürüldüğünü, nelerin mükerrer olarak yaşatıldığını kaydeder. Hem kendi hem de sonraki kuşaklar için. Çünkü hakikate hep ihtiyaç vardır. Anılara eşlik eden o duygu, hakikatin de adıdır. Ve hafıza gayrı resmi tarih kaydıdır.
Hakikatinize ve adalet duygunuza kastedildiğinde, elinizde kalan tek seçenek, kimi zaman sığınağınız kimi zaman cehenneminiz olan o hafızanıza sahip çıkmaktır. Böyle olsun istedim. Hafıza eşliğinde upuzun bir yolculuğa çıkmayı. Şarkılar, filmler, anılar, kuramlar, resmî tarih anlatıları, sözlü tarih kayıtları, bir ninenin ağıdı, güngörmüş bir beyefendinin hatıratı, varlığı, sesi, sözü düzen tarafından reddedilmişin haykırışı, beş yaşında bir çocuğun “Ben hayatımda böyle bir şey görmedim” şeklindeki o gülümseten isyanı eşliğinde hatırlamayı. Ben bunu nasıl unuturum sorusuyla hafızanın çatlaklarında dolanmayı. Dağıla dağıla tamamlanmayı. Hani Turgut Uyar’ın dizesidir: “Sonradan en güzel unuttukları olacak anları dolduruyorlardı.”  O doldurulmuş anların hakkını arıyorum. Var mısınız fıçıları kırmaya?..
Tumblr media
Karin Karakaşlı, Hatırlamıyorum, hiç unutmadım çünkü (P24) 19 Eylül 2019 Fotoğraf: Julio Medem’in 1998 yapımı, “Los amantes del Círculo Polar” (Kutup Çizgisi Aşıkları) filminden, (Najwa Nimri & Fele Martínez). 
youtube
64 notes · View notes
erturkbaris · 7 years ago
Text
Nefesim.
“Gece yarısını geçeli hayli zaman olmuştu. Nefes alamıyordum, duvarlar üzerime üzerime geliyordu. Baktım olacak gibi değil, attım kendimi dışarıya..
Amaçsızca sokaklarda yürürken kendimi deniz kıyısında buldum. Az ileride bir bank dikkatimi çekti. Kumların içinde, yapayalnız.. Sanki benim için yapılmış da bunca zamandır beni bekliyormuş gibiydi. Gittim yanına, oturdum. Attım elimi omzuna, eski bir dostmuş gibi. Kapattım gözlerimi, denizi dinledim. Dalgaların müziğinin vermiş olduğu sarhoşlukta yitirdim kendimi.. Orada ne kadar kaldım hatırlamıyorum. Huzur doluydu.  Bir sıra yağmur yağmış, hatırlamıyorum. Gün doğumunda eve girerken anladım sırılsıklam olduğumu..
..
En zorunun, sevgiden vazgeçmek olduğunu biliyor musun?.. Çünkü sevmek, tıpkı nefes almak gibi doğal bir ihtiyaç benim için. Hele ki seni sevmek.. İnsan hiç, ‘Nefesim’ dediğinden vazgeçer mi? Üstelik ruhun ruhuma değmişken, beni benden alıp tüm benliğimi temelden sarsmışken nasıl?..
İnsanın ilk aşkı gibisi yoktur. Saftır çünkü; tertemiz bir yürekle sever insan, korkusuzca.. Lâkin yeter mi temiz kalple sevmek? Her Mecnun’um diyen kavuşabilir mi Leyla’sına?..
..
Şimdi, seneler sonra o gecenin yıl dönümünde, vazgeçiyorum sevgili; senden, sevmekten, her şeyden.. Bir ‘Hoşça kal’a sığdırmak zor belki, bende ki seni. Fakat bir şarkıyla, senden bana kalan tek şeyle; belki..
‘Sevdim seni aştım haddimi, gönül suçuydu.
Sakın kızma bana, bilmeden oldu..
Aklımda fikrimde yalnız sen varsın.
Sen benim dünyamda ‘Dünya’ kadarsın..’
Hoşça kal nefesim.. Mutlu kal.”
   -R.
15 notes · View notes
istanbulgrisi · 7 years ago
Text
İçimde ait olmayan bi özleme hissi var. Ellerimi uyuşturan sarhoşlukta sadece aklımdan geçen cümleleri yazabilirken içim gözlerimden kanıyor gibi. Susuyorum, tüm konuşmalara ve onun dudağının ıslaklığına. En çok ben seviyorum, en çok ben özlüyorum ve en çok ben bekliyorum gibi. Hep arkada mı kalmalıyım, hep mi özlemeliyim? Artık herkesi daha iyi anlıyorum. Tüm içkileri ve tüm içenleri. Dünyanın damarlarından akıyorum, güzel bir kadının soluk borusundan akar gibi. Acıyla karışık aşk gibi.
2/11/2017
110 notes · View notes
operasyon · 4 years ago
Text
Ben içki içerken hiç sarhoş olmadım. Bu gece diş ağrısının verdiği sarhoşlukta epey saçmaladım belki de.
Geceniz güzel olsun...
0 notes
Text
sarhoşlukta ben
Veda vaktinde parmaklarını hissetti kadın 
Parmağının ucundaki kelimeleri ile varolacağını umuyordu o gece 
Vedalaşamadığı aşklarını her anımsadığında 
Burnunun ucundaki çiçekleri düşündü 
Her aya baktığında kendini gördü yansımasında
 Adını verdiği semtlerin adını anımsamadığı konaklarıydı 
Mezar başında mırıldandığı şarkıydı, çeşmi siyahtı 
Bir yanında deniz bir yanında dağlar 
Muinar gelsene bana diye her ağladığında, duymadığı sesleriydi 
Uykusunu her geceye yedirdiğinde 
Tam göğsündeki ağrıydı
Kahkahalar ile gülen kadınlardan korkan adamları sevdi o 
Severken kahkahaları eksik olmadı çehresinden 
Merhem olacaktı vazgeçişleri 
Olmamış sözlerin, olmamış mısraların tadıydı ağızdaki 
Kendinden her vazgeçişinde kendini buluyordu 
Ermemiş ergenliklerinde… 
Yazmak okumak onun için bir meşgaleydi 
Babasının hoşuna gitti mi sorularının cevabıydı 
Dostlarının ağlayışına duygudaş oluşuydu 
Geçen bir gün ve gecede 
Dolunaya fısıldıyordu duyduğu tüm hikayeleri de cevabı yoktu bu hikayelere 
İsterdi çözümlemeyi 
İsterdi dioik aşkları olsun, isterdi bir ilmek böceği sadece onun için varolsun 
Kanatlarını dışarıda bıraksın 
Ancak göğe baktı ve anımsadı olmayan aşklarını 
Babacım dedi sadece
 Beni sevsene, beri korusana 
Tüm yazılan kelimeler manasızdı bu vakitte 
---
İçimde çok güzel çiçekler açıyor görüyor musun 
İhtimal dahilinde aşkları duyabiliyor musun 
Aslen senin yaralarına deva olacakmış gibi gelen 
Ancak köşe başlarında hep kendi aşkları için ağlayan 
Aşktan her bahsedişinde ondan nefret eden 
Beni duyabiliyor musun
Parmak uçlarımı kaybediyorum gün geçtikçe 
Huzura ereceğimi söylediğim her ayinimde 
Adanın çaylarını her yüreğime doğru içtiğimde 
Seni kaybediyorum beni duyuyor musun 
Uyukladığım sandalyemsin bu gece inemiyorum 
Alengirli laflarım kalmadı artık heybemde 
Beni bu gece sevebilir misin 
Sadece belime sarılıp benimle uyuyabilir misin 
Aynalarda gördüğüm beni gözlerimde görebilir misin 
Üç defa adımı fısıldadığında kulağıma 
Canını yitireceksin 
En ağır kelimeler infaz edecek ruhunu 
Ama fısıldar mısın bu gece 
Uzun gecelerimin sebebi olabilir misin 
Kendimi kapattığımda hadesin diyarlarına 
Cesaret edebilir misin beni kurtarmaya 
Kendi dehlizlerine dalıyorsun 
Bilge abi demişti bana, girmeyeceksin o mağaraya diye 
Oraya girdiğinde ufku gördüğünde sen yoksun, 
Sen olduğunda üstüne yapışan yosunlar yok 
Başım gövdem yok olmuş bu diyardan 
Yalvarıyorum sana beni sever misin 
---
Küçüktüm daha 
Dedesinin ayakkabısına sığan isteklerimi 
Ahşap bedenlere bürüdüğüm yaşlardaydım 
Kucağına oturttu beni bir deli 
Şimşir taraktı saçlarımı tarayan 
Virgülsüz korkular yaşadım o gece 
Ayı izlerken ayinler düzenledim bu gece 
İki teker üstünde yaşamı kurgulamak istedim her an 
Vedalaşmalar neden bu kadar acı olmalı 
Çalamadığım enstrümanlara neden bir kutsaliyet atfettim 
Sabahlara kadar uyumamak istedim, 
bir keskin bıçağın b-irfan eylemesini istedim 
O şairlerin aşkını kadınlık hallerimde bulmak istedim 
ve 
bu kadar… 
---
kocaman gürültüler duyuyorum. 
Önce çalılarda menekşeler açıyor, 
nikotin salan nefesler veriyorum atmosfere 
varoluşum hep bir eziyet kendime, bilmediğim dillerde sınavlar… 
olmuyorum vedalaşma zamanlarımda, 
köşe bucak seni arıyorum 
gel etme yar diye türküler çalıyor saksılarda 
gel et yar, alışkınım 
gel et yar 
---
bu geceden ne kalacak bana. 
Kasıklarımda sıkışan bir ben 
bildiğim tüm bilgileri unutturan bir ben 
geçmişimi silen, 
karanlıklara gömen 
iki ışık huzmesi gördüğünde gölgelerim gölgelerim diye inleyen bir ben varım 
bu karanlık gecede uykuya sığınan dostları seviyorum 
bu gece kendimle kurduğum muhabbetlere rüyalarını dahil ediyorlar 
n’olur bu gece göğe bakalım, 
n’olur mavilikler değil, lacivertleri özledim 
sarıldığım kadının elini özledim, yüzünü gözünü ürkmesini özledim 
bu gece aşık olduğum kadının dudaklarını özledim 
topladım tüm bu özlemleri bir türkünün erkekçe tınılarına sakladım 
hatırlıyorum sözlerimi, rüyalarımı, kendimi 
dolanıyorum o mezar başında 
elimde küçük bir yeşil, çiçeği burnunda madaklar ekiyorum 
keşke keşke o ölümde bana da gelse 
tüm aşık olduğum kadınların suretleri, dudakları...
ortanın doğusundan aşklar yaşadım 
bu zehir zerk olmuş bünyeme 
kendi kadınlığımla kadınlara duyduğum aşkı 
bir mezar başında yaşıyorum yine 
bu gece 
velhasıl kelam… 
---
ölümü anlamlandıramadığım o an 
sevdiğim yazarların fotoğrafını gördüğüm an 
nasıl göçüp gider o kişi bu diyardan 
hala kelimeleri ile sığınmışken kitaplarıma
 koca dünya nasıl sığdıramaz onları buraya..
 ölümsüzlük bu olsa gerek
02.09.2020
0 notes
avalimseba · 8 years ago
Text
ey sâki; birden bire tutma hakikat aynasını bize sunma o saf şaraptan bizi sarhoşlukta boğma .
5 notes · View notes
bayankahkahagill · 8 years ago
Text
"Bir meyhaneye gittim... İçmeye başladım...Unutuşu sarhoşlukta arayanlar gibi içiyordum...Ama duygularım bulanmıyordu..O gülüş, o tiz, kötü gülüş hala içimdeydi...Bir türlü hafifletemiyordum bu kahrolası gülüşü.."
4 notes · View notes
busracet · 7 years ago
Text
İçimde ait olmayan bi özleme hissi var. Ellerimi uyuşturan sarhoşlukta sadece aklımdan geçen cümleleri yazabilirken içim gözlerimden kanıyor gibi. Susuyorum, tüm konuşmalara ve onun dudağının ıslaklığına. En çok ben seviyorum, en çok ben özlüyorum ve en çok ben bekliyorum gibi. Hep arkada mı kalmalıyım, hep mi özlemeliyim? Artık herkesi daha iyi anlıyorum. Tüm içkileri ve tüm içenleri. Dünyanın damarlarından akıyorum .bıraktım her şeyi. Acıyla karışık aşk gibi.
08.12.2017
0 notes
bir-takim-seyler · 8 years ago
Note
Ne zaman düşsem dara, kalbim sıkışsa,Ne bileyim işte, dilim tutulsa mesela,Arz edemesem hissiyatımı karşı tarafa,Ustalardan bir şiir yetişiyor imdada!Sanki biliyormuş da benim için yazmış bunu Cemalim Süreya. EY
Şiirler güzeldir insanın yüreğini okşar ve aşkın yaşattığı duygu harmanı seni pembe bir kabusta sürükler ama bu rüyayı görmeyi istemiyorum. Ben gerçekliğin hırçın sularında kendimi anlamsızca kanıtlamaya çalışıyorum herkes gibi. Sana bunu yaşatan hormon sarhoşluğuna saygı duyuyorum ama bu sarhoşlukta bi köşede sızıp gerçeklikten koparsam yeni bir kudüse doğru nasıl yol alabilirim. Üzgünüm bu şiirlerden yaşadığın hisleri alamam kafiyeler hoş ama içindeki duygular ruhuma erişemiyor. Bu şiirleri benimle paylaşırken ki hislerini yaşayamıyorum özür dilerim ...
0 notes
birkarebirmakale · 8 years ago
Video
tumblr
ELLERİMİZİN BÜYÜK BOŞLUĞU – Mevlana İdris
Burası dünya ve biz artık çok sıkıldık.
Oyun bitti, zifiri karanlıkta belalar uçuşuyor
Dünyanın yalanları, uçakları ve bombaları arasında solup giden ömrümüzü
Kuşa çeviren yasalardan, yönetmeliklerden, nizamnamelerden sıkıldık
Telefon seslerinden, akıp giden televizyon görüntülerinden, bilgisayar tıkırtılarından, gazete hışırtılarından
Alıp başımızı gitmek istiyoruz
Alıp başımızı sana gelmek istiyoruz
Sana gelmek
Sana gelmek, orada kalmak istiyoruz
Çok unuttuk hatırlamak istiyoruz
Başımızın okşanmasını, gözyaşımızın silinmesini, kolumuza girilmesini istiyoruz
Yağmurunu ve meleklerini yeniden istiyoruz
Rüzgârın sesini, ırmağın sesini,
Dağların dağ, denizlerin deniz, kadınların kadın, çocukların çocuk
Erkeklerin erkek, ekmeğin ekmek, nanenin nane olduğu bir dünyayı yeniden isterken
Seni istiyoruz aslında Bunu söyleyemiyoruz
Her yer gece, çok gece
Ve biz meleklerini istiyoruz Rabbim
Çok yenildik yetmez mi
Bir bankanın önünde, bir koltuğun altında, bir ziyafetin ortasında, bir günahın tenhasında
Büyütüp durduk siyahı
Kuşlar gibi bakarken
Kuşlar gibi vurulan çocuklarla
Çok yenildik yetmez mi
Bir mermiyle değişirken dünyamız
Kulağımızda uluslararası bir kınama
Büyük büyük yokluk yurdunun uğuldayan sorusuyla giriyoruz toprağa
Dünya değişti ama kapı nereye açılacak
Biteni biliyoruz şimdi ne başlayacak
İşaretler ortadayken çöllere daldık
Kalp verdin korkunç yaralandık
Akıl verdin, iyiliği esir aldık
Ekranda kıtadan kıtaya atılan bir füze
Gazetede karşı kaldırıma geçerken çiğnenen bir adam
Durmadan dönen bir dünyada nerede olunabilirse
Orada bile değiliz ve bilmiyoruz böyle nasıl
Çamur olabilir kan olabilir karanlık olabilir böyle nasıl
Ele geçirir dünyayı gece
Gece gece gece
Her yağmur tanesini bir melek indirirken yeryüzüne
Her yalanı yüz şeytan taşıyor olabilir mi
Bilmiyoruz
Çünkü
Bilincimiz içerken binlerce yılın karmaşık şurubunu
Kameraya bakıp kalabalık şeyler söylemek ve gülümsemekle meşgulüz şu an
Sonra oturup düşüneceğiz bütün bu olanları
Bu olanlar! Çok şey şüphesiz
Ama vaktimiz kalırsa oturup düşüneceğiz
Yusuf'u düşüneceğiz, Ya'kub'u, Musa'yı
İsa'yı düşüneceğiz, Nuh'u ve öbürlerini
Ve Efendimizi
Efendimiz
Kuyular kuyular kuyular kazdık
Bir nefes üflemen için yeryüzü bataklığında sazdık
Kestik kendimizi deldik yaktık
Sonra sana değil dünyaya aktık
Dünya ki mescittir, biz ona otel yapmışız
Kalktı ki yenilmişiz değişmişiz azmışız
Bir sızı kalmış içimizde başka bir şey yok
Bu sızıdan yol bulup kapına dayanmışız
Bir çocuk oyuncağını alamamış
Bir kız sevdiğini saramamış
Bir anne yıllardır kolları açık bekliyor oğlunu
Bir adam paramparça bir çift göz için
Birisi ekmek götürememiş evine
Birisi aşk
Birimiz dünyayı kurtaracak
Birimiz yarını
Birimizin aklı tutuşmuş yanıyor
Birimiz bomboş kalbine bakıp birini anıyor
Birimiz ayrılığın ilk günü gibi her akşam kanıyor
Birimiz kıyametin koptuğuna inanıyor
Birimiz çekip gitmiş yeryüzünden ellerini hâlâ açık sanıyor
Geldik işte bunlar ellerimiz
Açılmış bak, bilirsin ne diye
Ki bilirsin, biz bu ellerle neler işledik
Açtık işte bunlar ellerimiz
Burası dünya
Şu biziz Bunlar da ellerimiz
Öyle açık, öyle acemi, öyle boş
Öyle mahcup, öyle dalgın, öyle boş
Öyle boş
Senin değil miyiz hepimiz
Senin değil mi her şey
Alırsın kime ne verirsin kime ne
Ve bu açtığımız eller senin değil mi
Senin değil miyiz hepimiz Rabbim
Bir yıldız bir ağaç bir buğday tanesi kadar
Bize dokun
Dokunmazsan uçacağız tozlar gibi uzayın derin soğukluğuna
Kahire'den Bombay'a, İstanbul'dan İsfahan'a, Kudüs'ten Paris'e
Sensiz neye baktıksa örgütlü bir yalnızlıktı
Ne yaptıksa sensiz, bir şarkısızlıktı
Hayatın bir durağından öbür durağına
Bir sevgili olmadan yürümek!
Bunu yapamıyoruz
Kundağı çıkarıp kefeni giymeden önce
Adına hayat dediğimiz o büyük sarhoşlukta
Bir ölüm adımıyla geçerken dünyanın bütün içlerinden
Ellerimizi açmış bekliyoruz
Açmış bir çiçeğin değil miyiz senin
Haber göndermedin mi bize
Şahitlerin değil miyiz
Müziğin değilsek bu sesler ne
Kimsesiziz kime gidelim
Yaralarımız var kime
Sıcak bir şey arıyoruz, kime
Merhamet istiyoruz, kime
Bağışlanmak istiyoruz, kime gidelim
Sorumuz ve cevabımız sen değil misin
Yorgunuz, kaybetmişiz, dalgınız, kırgınız, küsmüşüz
Bu çocuklar birer birer kaybolurken sisler içinde kime gidelim
Çok yürüdük yollar kayboldu yol bulduk sana geldik
Ne getirdin deme bize, senden başka neyimiz varsa o bizim yokumuzdur
Geldik işte bunlar ellerimiz
Bunlar da ellerimizin büyük boşluğu
Altı yönüm harab, beş duygum harab
On parmağımda on acı Ya Râb
Denize dalan bir desti nasıl tahammül etsin suya
Fırlattın beni dünyaya
Yeniden al kucağına, çağır beni yeniden
Bu saman çöpünü kasırgada bırakma.
Bağışla bizi diyebilir miyiz bilmiyoruz
Dilimiz varır mı buna
Affet bizi diyebilir miyiz
Bunu deniyoruz şimdi
İçimizin ve dışımızın bütün cehennemlerinin uzağında bir bekleyiş bizimki
Büyük bir kapının önünde bir karınca, vurmuş kapıyı bekliyor
Kapı açılacak, yoksa niye var
Rahmet örtecek günahı
Geride kalacak gazabın adımları
Duyulacak büyük bahçenin o büyük şarkıları
Sunulan şarabı çekinmeden içeceğiz
Görüneceksin durmadan kendimizden geçeceğiz
Görüneceksin her şeyimizle sana göçeceğiz
Değil mi
Değil mi
Değil mi
Ol dedin olduk senden
Gel dedin geldik sana
Yaptıklarımız için
Yapmadıklarımız için
Elimizi
Dilimizi
Allah'ım
Bağışla bizi
Bağışla bizi
Başımız yerde
Açtık elimizi sevgilinle birlikte
Bize bak çekip çıkalım uçurumlardan
Bize bak çıkalım dünyanın bütün kulluklarından
Parçansak al bizi bir daha ayırma evinde uyuyalım
Yabancıysak dost ol bize senden ayrılmayalım
Elimiz açık ve ruhumuz secdede durmuş bekliyoruz
Sevdiklerin aşkına sevenlerin aşkına
İnşirah inşirah inşirah
Ayetin değil miyiz senin Yâ Allah
(Mevlana İdris)
1 note · View note