#paflagonya
Explore tagged Tumblr posts
Text
Pompeiopolis Antik Kenti'nde kazı çalışması devam ediyor
İlçenin Zımbıllı Tepe mevkisinde yer alan tarihi Paflagonya bölgesinin başkenti Pompeiopolis Antik Kenti‘ndeki kazı çalışmalarının bu yılki bölümü temmuz ayında başladı. Roma döneminde yayıldığı alan bakımından Paflagonya bölgesinin en büyük kentlerinden biri olan Pompeiopolis’te gerçekleştirilen kazılar, Kültür ve Turizm Bakanlığı adına Karabük Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü…
View On WordPress
0 notes
Text
Pompeiopolis Antik Kenti'nde kazı çalışması devam ediyor
Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde bulunan Pompeiopolis Antik Kenti’nde kazı çalışmalarının bu yılki bölümü devam ediyor. İlçenin Zımbıllı Tepe mevkisinde yer alan tarihi Paflagonya bölgesinin başkenti Pompeiopolis Antik Kenti‘ndeki kazı çalışmalarının bu yılki bölümü temmuz ayında başladı. Roma döneminde yayıldığı alan bakımından Paflagonya bölgesinin en büyük kentlerinden biri olan…
0 notes
Text
Evim Güzel yaşlı evim , kalamaki paflagonya kamçatka tunguska.ve Mogadişu 🙂🐞
1 note
·
View note
Photo
Kastamonu Sokakları #Sokak #Akşam #Gece #Photographer #Photograph #Kitap #Yazar #Resim #Şair #Şiir #Kastamonu #Karadeniz #Turkey #TR #Paphlagonia #Paflagonya #Gezi #Anadolu #Portal #Rehber #Cumartesi #Pazar #HaftaSonu #Fotoğraf #Tarih #Edebiyat #Gezgin #Yöresel #Yerel #Photo : Kastamonu (Photographer Anonim)
#kastamonu#paflagonya#paphlagonia#portal#şair#şiir#edebiyat#cumartesi#akşam#kitap#yerel#tr#gezi#karadeniz#gece#yöresel#anadolu#turkey#photographer#photo#rehber#tarih#photograph#resim#haftasonu#sokak#yazar#fotoğraf#pazar#gezgin
1 note
·
View note
Text
📗 KAPADOKYA TARİHİ 📌
Anadolu'nun Ermenistan'dan Kapadokya'ya kadar olan Hristiyan bölgelerine Arap akınları başlar. Bu akınlardan kaçarak bölgeye gelen insanlar bölgedeki kiliselerin tarzlarının değişmesine sebep olur. 11. ve 12. yüzyıllarda Kapadokya Selçuklu Hanedanının eline geçer. Bu ve bunu takip eden Osmanlı zamanlarında bölge sorunsuz bir dönem geçirir. Bölgedeki son Hristiyanlar 1924-26 yıllarında yapılan mübadeleyle, arkalarında güzel mimari örnekler bırakarak Kapadokya'yı terk ettiler.
💁🏻♂️Paphlagonia veya Paflagonya, Anadolu'nun, Karadeniz'in kıyısında, Pontus ve Bitinya arasında kalan eski bir bölgedir.
Paflagonya, Frigya'dan Bithynia'nın doğusunda kalan bir uzantıyla ayrılmaktaydı. Strabon'a göre Parthenius (Bartın Çayı) nehri bölgenin batı sınırını, Halys (Kızılırmak) nehri de doğu sınırını çiziyordu. Bölge doğuda Kızılırmak, batıda Sakarya Nehri, güneyde Frigya ve Galatya ile çevrilidir. Kuzeyde ise Karadeniz yer alır.
Günümüzde Kastamonu, Sinop, Bartın, Çankırı ve Karabük bu bölgede yer alırken Çorum, Bolu, Zonguldak ve Samsun illerinin bir bölümü bölgenin içinde kalmaktadır. Batı Karadeniz ve Orta Karadeniz bölümünü kapsayan bölgeye Türklerden önce Paflagonya denmiştir. MÖ 1000 tarihinde bu bölgeye hâkim olan Paflagonlar kendi adlarını bu coğrafyaya vermişlerdir.
📗NİKOMEDYA TARİHİ 📌
(Yunanca: Νικομήδεια, günümüz Türkiye'sinde İzmit) Marmara Denizi'ne açılan İzmit Körfezi'nin ucunda Bitinya Kralı I. Nikomedes tarafından kuruldu.
Roma İmparatorluğu bölündükten sonra ise Doğu Roma yönetimine geçen Nikomedia, 11. yüzyılın son çeyreğinde Selçuklu Hanedanı tarafından rahatsız edilir. I. Haçlı Seferine güzergâh olan Nikomedia, 1204'te bir süre Latinlerin işgalinde kaldıktan sonra tekrar Doğu Roma'ya geçer. Ardından 1337'de Osmanlı Devleti'ne dahil olmuştur.
Kocaeli Üniversitesi bünyesinde açılan Arkeoloji bölümü ile İzmit'in bu pek bilinmeyen tarihi, Körfez'in karanlık sularından yavaş yavaş su yüzüne çıkmaktadır.
📗GALATYA TARİHİ 📌
Galatya (Antik Grekçe: Γαλατία, Galatiya, "Galya") günümüz Türkiye'sinin Ankara ve Eskişehir illerini kapsayan, orta Anadolu tepeliklerinde bulunan antik bir bölgedir. Galatya, M.Ö. 279'da Balkanlara göçlerinin ardından, 3.yy.'da Trakya'dan (bkz. Tylis) buraya göç edip yerleşen Galya kabilelerinden ismini almıştır. Romalı tarih yazıcıları tarafından bu bölge Doğu Galya ve yerlileri Galli (Galyalı ya da Kelt) olarak adlandırılmıştır.
📗ANTAKYA TARİHİ 📌
Antakya (Anṭākye; Yunanca: Ἀντιόχεια, Antiohia), Hatay ilinin nüfus bakımından en büyük ilçesidir ve merkezidir. Yeni düzenlemeyle birlikte Antakya ve Defne Belediyesi olarak ayrılmıştır. Ortasından Asi Nehri geçmektedir.
📗KAPADOKYA TARİHİ 📌
Anadolu'nun Ermenistan'dan Kapadokya'ya kadar olan Hristiyan bölgelerine Arap akınları başlar. Bu akınlardan kaçarak bölgeye gelen insanlar bölgedeki kiliselerin tarzlarının değişmesine sebep olur. 11. ve 12. yüzyıllarda Kapadokya Selçuklu Hanedanının eline geçer. Bu ve bunu takip eden Osmanlı zamanlarında bölge sorunsuz bir dönem geçirir. Bölgedeki son Hristiyanlar 1924-26 yıllarında yapılan mübadeleyle, arkalarında güzel mimari örnekler bırakarak Kapadokya'yı terk ettiler.
2 notes
·
View notes
Photo
Today we celebrate the Righteous Philaret the Merciful. Saint Philaret was born to Christian parents and was raised in piety and the fear of God. He married a wife, Theoseba, and together formed a rich and illustrious family with a son and two daughters. Being a rich dignitary, Philaret did not hoard his wealth. He often recalled the words of Christ about the Last Judgment and loving the least of brethren, and so devoted his life on giving to the poor. Even during an Arab attack where Philaret was left with only a few cattle and a beehive, he still gave what he had to the poor. His wife and children often reproached him for his supposed heartless generosity, however he constantly comforted them that he had hidden away riches and treasure for them, enough to live a hundred years without work. Anything that the saint gave away, the recipient often found that the good would multiply and they would become rich. Knowing of this, a certain man asked Saint Philaretos for a calf so he could start a heard. The cow missed its calf and began to bellow. Philaret’s wife reproached her husband for having no pity on the cow, and so he gave the cow to the man as well. She sarcastically said he might as well give him all their wheat, and even a donkey to carry the goods, and so he did this too. The Lord, however, rewarded Philaretos for his generosity. When he gave his last portion of wheat away, a friend of his delivered forty bushels of wheat. Theoseba and the children kept most for themselves, and gave a small portion to Philaret, who gave this away and remained hungry himself. The saint always reminded his family that he had stored a hidden treasure for them. During this time, the Empress Irene’s son, Constantine Porphyrogenitos, was seeking a wife, and after much looking, he found Philaretos’ granddaughter, Maria. The Emperor rewarded Philaret with many riches and banquets, however, he gave this all away to the poor. Thus, the saint lived his life in charity and self-abnegation. He felt his end approaching, and asked the Abbess of the nearby monastery if he could be buried there, and she agreed. Ten days later, he reposed peacefully in the Lord + (at Paflagonya) https://www.instagram.com/p/CW6LLzPskYQ/?utm_medium=tumblr
12 notes
·
View notes
Text
.
BAŞKANLIK BİR ABD- CİA SENARYOSUDUR!
HEDEFLERİ TÜRKİYE’Yİ KÜÇÜK DEVLETÇİKLERE BÖLMEKTİR!
Yazıma bir soru ile başlamayı faydalı buldum.
''ABD ve AB, Türkiye üzerinde oynamak istedikleri her hangi bir oyunda, koca bir TBMM'yi mi, yoksa tek adamı yâni Başkanı mı daha kolay elde edebilirler?''
MESELÂ;
1 Mart Tezkeresinde Başkanlık, yâni tek adamlık olsaydı, tezkere geçecekti ve böylece, 90 bin askeriyle geniş bir sahaya, liman ve havaalanlarımıza yerleşen ABD, resmen ve fiilen Türkiye'yi işgâl etmiş olacaktı.
KONUMUZA DÖNELİM;
CİA İstasyon Şeflerinden en önemli iki isim olan GRAHAM FULLER ve PAUL HENZE her ikisi birlikte, 1980’li yıllardan itibaren sıkça bir şekilde;
“Atatürkçülükten vazgeçilmelidir. Ulus devletler dönemi bitmiştir. Türkiye, Osmanlı gibi çok kültürlü, çok dinli, çok dili ve çok ırklı bir yapıyı benimsemelidir. Bunun için en iyi yol Ilımlı İslam’dır. Etnik kimlikler kendilerini ifade edebilmelidir. Çok dilli, çok kültürlü ve çok dinli bir Türkiye” demeye başlamıştılar.
Bu şu demek oluyor;
Türkiye Cumhuriyeti devleti tasfiye edilip çeşitli parçalara bölünerek şehir devletleri kurulacak.
Şehir devletlerinden oluşacak federe devletlerin adları bile ABD tarafından çok uzun yıllar önce açıklanmıştı: Trakya- Bitinya- Misiya- Lidya- Karya- Likya- Pamfilya- Firikya- Kilikya- Kapadokya- Galatya- Paflagonya- Pont- Ermeniya- Antakya- Mezopotamya...
Yukarıda isimleri yazılı olan devletçiklerin gerçekleşebilmesi için Türkiye'de bir BAŞKANLIK SİSTEMİNİN olması gerekiyordu.
AKP, bu yüzden 16 adet Bölgesel Kalkınma Ajansı kurmuştu!
Aynı sayıda da Bölge Mahkemeleri!
Bunlar tesadüf olabilir mi ki?
BAŞKANLIK TEZGÂHI NASIL OLACAKTI?
Bu o kadar kolay değildi!
Uzun yıllara yayılmalıydı!
İşte bu uzun yılların ardından finale gelindi!
Final BAŞKANLIKTIR!
BÜTÜN BUNLAR BİR SİYÂSİ PARTİ İLE GERÇEKLEŞECEKTİ.
Düşünülen parti Müslüman görünümlü olup,
Devamlı mağdurları oynayarak, kendisinin asıl hüviyetini ve üstlendiği görevini muhafazakâr kesimin gözünden saklayacaktı.
Bu parti AKP idi.
BU GÜNLERE NASIL GELİNDİ?
Refah Partisi’nden bir Yenilikçiler hareketi doğmasını isteyen ve bu amaçla 1996 yılında partinin Topkapı’daki il merkezinde Abdullah Gül’e tavsiyelerde bulunan kişi, CIA İSTASYON ŞEFİ GRAHAM FULLER’DİR.
Hatta 1996 yılında, Tayyip Erdoğan’ın Başbakan, Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanı olacağını bile söylüyorlardı.
DSP’nin çökertilmesi sırasında Abdullah Gül, ABD’de CFR’nin beyni Morton Abramowitz ve ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Mark Grossman ile görüşmüştü.
Tayyip Erdoğan da daha RP Beyoğlu İlçe Başkanı iken, Morton Abramowitz ile görüşmüş ve CIA’nın önemli şeflerinden Graham Fuller ile temasa geçmişti.
ERDOĞAN, BU DÖNEMDE KİMLERLE GÖRÜŞÜYORDU;
Amerika’nın Adana Konsolosu Elizabeth Shelton,
ABD’nin İstanbul Başkonsolosu Caroline Hagins,
ABD Büyükelçilik Müsteşarı Silwer Lawrens,
Ve CIA görevlisi Kenny Bob ile de görüşüyordu!
Erdoğan’ın AKP’yi kurmadan önce 18 Temmuz 2001’de İsrail Büyükelçisi David Sultan ile görüştüğü de basına, “Erdoğan’ın yeni oluşacak partinin İsrail ve ABD politikalarına asla ters düşmeyeceği yolunda garanti verdiği” şeklinde yansımıştı.
Abdullah Gül de bir taraftan İngiltere Büyükelçisi Sir David Logan’ı makamında ziyaret ederek parti çalışmaları hakkında bilgi veriyordu! CIA şefi Graham Fuller de tam o sıralarda Fazilet Partisi’ndeki gençlerin baskın çıkacağını ve ’Yenilikçi Hareket’in ılımlı İslam’a liderlik yapacağını söylüyordu!
Sonunda, Tayyip Erdoğan’ın önündeki bütün yasal engeller, sihirli bir dokunuşla kaldırıldı. Erdoğan, gayrimeşru bir ara seçimle TBMM’ye sokularak, AKP’nin başına getirildi.
57. Hükumeti yıkarak, AKP'nin bir an evvel iktidar olması görevi ise D. Bahçeli'ye verilmişti.
Bu arada AKP’nin parti programı, yerel yönetimlere özerklik vermeyi öngören gizli bir CFR memorandumundan aynen kopyalanıp hazırlanmıştı. AKP, CFR’nin verdiği gizli programla kurulmuştu!
CFR KİMDİR?
ABD'de bulunan bir Yahudi kuruluşudur.
SÖZÜN KISASI;
Başkanlık,
Arkasından bölünmek...
Kimseye HAİN deme hakkına sahip değilim, ama,
Aması var!
HAİN KİM?
ORHAN KILIÇOĞLU
1 note
·
View note
Text
SELAHATTİN EYYÜBİ TÜRKTÜR
Marksistler bir zamanlar, benim millîyetçi muhteşem asiler olarak kabul ettiğim Köroğlu, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal gibi halk şairlerini sınıf savaşçısı ilân ederek, komünizme tarihî ve millî boyut kazandırmak istemişlerdir.
Halbuki bu Celalî ozanların işçi veya köylü diktatörlüğü kurmak gibi bir niyetleri yoktu. Aksine Türk halk edebiyatının bu seçkin ve eylemci simaları, dönme-devşirme enderun iktidarında pekişen Osmanlı egemen sınıfına başkaldıran birer Türk milliyetçisiydiler.
Şimdi aynı çabayı, farklı bir biçimde bölücülerden görüyoruz.
kürtlere ayrı bir ırk şuuru kazandırarak, Türkiye’nin Güneydoğusunda bir kürt devleti kurulması fikrini telkin edenler, halkın kendilerine sempati ile yaklaşması için tıpkı komünistler gibi tarihî şahsiyetleri ve tarihî olayları istismar etmeye başladılar.
Hemen hemen bütün açık oturumları kürtçülere tahsis eden televizyon kanallarında sık sık tekrarlanan iddialar, özellikle Selahattin Eyyûbi ile Malazgirt Savaşı etrafında yoğunlaşmaktadır. Haçlı ordularına karşı verdiği mücadelelerle bütün İslâm Dünyasında sarsılmaz bir şöhrete kavuşanSelahattin Eyyûbi’nin bir kürt hükümdarı, Eyyûbi Devleti’nin de bir kürt devleti olduğunda ısrar ederek, bu büyük İslâm mücâhidine duyulan hayranlıktan yararlanmak isteyen bölücü propaganda, aynı amaçla bir başka yalana başvurmuştur.
-Malazgirt Savaşı’na 20 bin kürt katıldı!
Derhal belirtmek isteriz ki, kürtlerin Malazgirt Meydan Muharebesi’ne iştirak etmeleri bizi rahatsız etmez. Hattâ Müslüman olmaları sebebiyle, hristiyanlara karşı savaşmak görevleridir de. Ama 1071’de bizanslısı, ermenisi, latini ve Balkanlardan getirip muhtelif bölgelere iskan edilen hristiyanlaşmış Türklerle birlikte nüfusu 2-2.5 milyon civarında olan Anadolu’da kürtlerin 20 bin asker çıkarması esasen mümkün değildir.
Kaldı ki kürtlerin Anadolu’da eskiden beri kalabalık kitleler halinde yaşadığını şuuraltına yerleştirmek amacını güden bu asılsız iddiayı tevsik edecek bir tek ciddi kayıt da yoktur!
Yani Anadolu, kürtler sayesinde bir Türk vatanı olmamıştır! Birkaç aşiret hariç, kürtlerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da nispeten görülmeye başlaması, Otlukbeli savaşını kaybeden Türkmen Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Beğ’in kendisine bağlı Türk aşiretlerini alıp, İran’a geçmesinden sonradır ki, ona rağmen bu bölgede çoğunluk Türklere ait olmaya devam etmiştir. 1473’deki Otlukbeli muharebesini takip eden yıllarda kısmen boşalan Doğu ve Güneydoğu yaylalarına Elcezire bölgesindeki kürtler gelip yerleşmişler ve Türk sultanlarının himayesi altına girmişlerdir. O günden beri de Türk Devleti’nin himayesi altındadır.
Önce Türk Tarihinin en büyük imha savaşlarından biri olan Malazgirt Meydan Muharebesiyle ilgili bir temel yanlışa işaret etmek gerekir.
Malazgirt Meydan Muharebesinin, Anadolu’nun kapısını Türklere açtığından bahsedilirse de bu iddia tashihe muhtaçtır. Eğer Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’ya sahip olmak hakkını elde edebilmiş olsaydık, 1072’de Kayseri, 1073’te Paflagonya, 1074’de Antakya meydan muharebelerini yapmak zorunda kalmazdık. 1048’deki Pasinler Meydan Muharebesi dahil, yukarıda zikrettiğimiz bütün savaşlarda düşman ordusunun imha, düşman başkomutanlarının da esir edilmelerine rağmen, Anadolu topraklarına egemen olamamışızdır.
Hattâ Ermeni Beyliği, Suriye Latin Prensliği ve maalesef Danişmentli Türk Beyliği ile ittifak kuran imparator Manuel Komnenos, 1161’de İkinci Kılıçarslan’dan toprak koparmış, Bizans orduları 1176’da ise Türklüğü ��silip süpürmek” kararıyla Miryakefalon’da yeni bir meydan muharebesini göze alabilmiştir.
Anadolu’nun tapusu, Malazgirt’le başlayan süreç içinde, ancak Selçuklulardan sonraki beylikler devrinde Türklerin eline geçmiştir ki bu tapuda Türk ırkının evlatlarından başka, Allah’ın hiçbir kulunun hakkı yoktur!
Fakat bütün bu gerçekler Malazgirt Meydan Muharebesinin öneminin inkâr edildiği anlamına gelmez. Bu savaş, sayıca kat be kat üstün düşman kuvvetlerinin imha edilmesi bakımından Türk Ordusunun, Bizans saflarında bulunan Hıristiyan Türklerin, Müslüman kardeşlerinin tarafına geçmesi bakımından da Türk Millî şuurunun en büyük zaferlerinden biridir.
kürtlerin Malazgirt Meydan Muharebesi’ne 20 bin kişiyle katıldıkları yolundaki safsataya gelince…
Dün de belirttiğimiz gibi Güneydoğuyu Türkiye’den koparmak isteyenlerin bu iddiası, kürtlerin Anadolu’da eskiden beri kalabalık bir nüfus teşkil ettikleri fikrini canlı tutmak gayretinden ibarettir.
Malazgirt Meydan Muharebesini konu alan hiçbir İslâm müverrihinin eseri günümüze kadar intikal etmemiştir. Ancak çağdaş kaynaklardan alınan bilgileri ihtiva eden bazı eserler elimizdedir. Bu eserler dikkatle incelendiğinde, müverrihlerin çoğunun şifahi iddiaları, hiçbir muhakemeye tâbi tutmadan birbirlerinden kopya ettikleri anlaşılacaktır.
Mesela Tarih-i Meyyafârikin ve Amid yazarı İbn’ı Ezrak, Türk Ordusunun mevcudunu “Sultanın az bir askeri vardı” ifadesiyle izah ederken, Ahbarü Devleti Selçukiyye’de bu sayı 15 bin olarak verilir. İbnü’l Cevzi, Türk Ordusunun 20 bin kişiye yakın olduğunu belirtirken, Bundari, İbnü-l Adim ve Reşüdü’d-Din’de 15 bin rakamı tekrar edilir.
Türk Ordusunun sayısı Kerimüddin Mahmut’la Hamdullah Müstevfi’ye göre 15 bindir. Mirhond rakam vermez, sadece Türk Ordusunun azlığından bahseder ki bu rakamların hiçbiri doğru değildir.
“Doğru” diyorsanız ve kürtlerin de 20 bin kişiyle savaşa katıldığını iddia edebiliyorsanız, Malazgirt Meydan Muharebesinde bir tek Türk yok demektir.
Malazgirt Meydan Muharebesiyle ilgili şifahî bilgilerin rivayet edildiği, dün bahsettiğimiz eserler, hiçbir bilimadamı tarafından ciddiye alınmamıştır. Çünkü verilen bilgiler hem çelişkilidir, hem mübalağalı, hem de yanlış.
Meselâ sahasındaki ilk müverrihlerden biri olan İbnü-l Kalanisî, bize savaşın hangi ayda vuku bulduğunu dahi bildirmez.
İbnül’l Ezrak da savaşın cereyan ettiği ayı meskut geçer. Bizans İmparatorunun esir alındığını dahi bildirmez. Hattâ Ahlat ve Malazgird’in bu savaş sonunda Mervan oğıllarının elinden çıktığını zanneder.
Bundari’nin Zübdetü’n-nusra ve Nuhbetü’l-usra adlı kitabı, İsfahanlı İmadeddin’in eserlerinin süslü ve mübalağalı cümlelerle tekrarından ibarettir.
İmadeddin ise esir düşen Bizans İmparatoru Romanos Diogenes’in önce Azerbaycan’a götürülüp oradan Bizans’a dönmesine izin verildiğini söyler ki bu ifadenin doğruluğuna inanmak güçtür.
Mirhond daha da ileri gider. Diogenes’in esir alınmasından sonra “düşmanlığın dostluğa, sevginin dünürlüğe müncer olduğunu ve imparatorun kızının, Alparslan’ın oğlu Melik Arslan’la evlendirildiğini” yazar.
Malazgirt savaşından bahseden bir Norman şairi de Sultan ile imparator arasında böyle bir dünürlükten bahseder. Yalnız, Norman şairi, Mirhond’un aksine “Alparslan’ın, kızını Romanos Diogenes’in oğluna vermeyi vaat ettiğini” söyler. Tabiî ki bu dünürlük hikâyesinin ciddyetle de, gerçekle de hiçbir ilgisi yoktur.
İbnü’l Esir ise Alparslan’ın Bizans İmparatoru ile 50 yıllık bir barış yaptığını yazar ki hiçbir eserde böyle bir kayda rast gelinmez. Nitekim Malazgirt Savaşı’nın hemen akabinde Türk-Bizans muharebeleri devam etmiştir.
Reşidüddin, Camiu’t Tevarih’in Selçuklularla ilgili bölümünde, Malazgirt Meydan Muharebesi’nin 463 Rebiülevvel ayında yapıldığını yazar ki bu takdirde savaşın Aralık 1070 veya Ocak 1071’de cereyan etmiş olması gerekir.
İşte bu bilgiler ne kadar doğruysa, kürtlerin Malazgirt Meydan Muharebesi’ne 20 bin kişiyle iştirak ettikleri palavrası da o kadar doğrudur.
Malazgirt Zaferinden muhtelif Ortadoğu kavimlerine hisse vermek isteyen, bizim tesbit edebildiğimiz ilk kaynak İbnü’l Kalanisî’dir. Kalanisî’nin Zeylü Tarihî Dırnaşk adlı eserini ve diğerlerini ileride inceleyeceğiz.
Malazgirt zaferinin muhtelif Ortadoğu kavimlerine mal etmeye çalışan bizim tespit edebildiğimiz iki kaynakİbnü’l Kalanisî’dir. 1160 yılında, doğduğu şehir olan Şam’da ölen bu müverrih, Suriye’deki Türk beyleri ve onların haçlılarla mücadeleleri hakkında değerli bir eser bırakmakla beraber, Malazgirt savaşı konusunda uydurma rivayetleri nakletmiştir. Zaten bu büyük zafere bir sayfacık ayırması da konuyu bilmediğini göstermektedir.
Önce de bahsettiğimiz gibi Kalanisî, savaşın hangi ayda yapıldığını dahi bilmez. Ama Zeylü Tarihî Dımaşk’ta, Türk Ordusunun “Türklerden ve diğer kavimlerden olmak üzere takriben 400 bin kişiden meydan geldiğini” yazmaktan çekinmez.
1257’de öldüğünü bildiğimiz vakanüvis Sıbt İbnü’l Cevzi, Mir’at’-Zeman fi Tarihî’l Ayan adlı eserinde“onbin kürdün sultana katıldığı” yazar. Aynı müellife göre Alparslan Gazi’nin askeri sadece 4 binden ibarettir! Bizans ordusu 100 bin kişidir. Cevzi bu 100 bin askere 100 bin nakkab (delici), 100 bin carhi, (yaralayan) ve 100 bin ustayı da refakat ettirir. Bu mübalağa ile yetinmez. 800 mandanın çektiği 400 arabaya nal ve çivi yükler. Silah nakliyatı için de ayrıca bin araba tahsis eder. Bizans ordusunun bir tek mancınığını 1.200 kişiye çektirdiler. Ve sanki savaş şartlarında yüklenmesi mümkünmüş veya sanki pratikmiş gibi bir tek mancınığın 1200 kilo taş fırlattığını hikâye eder.
1335’te öldüğü tahmin edilen İbn’d – Devari, Kenzü’d-dürer ve Cemiü’l gurer de aynı mübalağalı ifadeleri benimser. Cevzi’nin verdiği rakamlara 100 bin okçu, 100 bin kat ipekli elbise ilâve eder ve o daTürk Ordusunun mevcudunu 4 bin kişiden ibaret gösterip, kürtlerden ve sair kavimlerden 10 bin kişinin Sultan’ın komutasında savaşa katıldığını belirtir.
Biz hiçbir tarih kitabında, bir orduya mevcudunun iki buçuk misli insanın katıldığını okumadık. Değil Alparslan Gazi gibi bir harp dehasının, sıradan bir komutanın bile, savaş kabiliyeti meçhul, askeri disiplin altında yetişmiş, belki de ilk darbede firara yeltenecek, Türk savaş taktiğinden habersiz, mukavemeti ve vuruşma gücü üstlerince bilinmeyen bir kalabalığı ordusuna kabul edebileceğine inanmıyoruz.
Kaldı ki birkaç günden beri fahiş hataları, akıl almaz çelişkilerini ve hattâ cehaletlerini tekrarlamak ihtiyacını duyduğumuz bu müverrih veya vakanüvislerin hiç biri bilim adamlarınca ciddiye alınmamıştır.
Ona rağmen, bu mübalağalı ve asla ilmî kıymet ifade etmeyen kitaplarda bile 20 bin kürtten bahis yoktur! Bir millet yaratmak gayretiyle yazılan kürt tarihi Şerefname’de ise Malazgirt savaşına bir tek kürdün bile katıldığından bahsedilmez.
Gerçek şudur ki, Malazgirt, 50 bin Türk evladının 200 bin kişilik Bizans ordusunu yok ettiği parlak bir zaferin adıdır.
Kudüs’ün Selahaddin Eyyûbi tarafından fethinin 808. yılına ithaf olunur. kürt tarihî olarak da kabul edilen ve 1597 yılında tamamlanan Şerefname, Selahaddin Eyyûbi’nin kürt olduğuna dair iddiayı “tarih bilginlerinin ve araştırmacıların rivayetlerine” bağlar. Fakat bu bilginlerin ve araştırmacıların isimlerini zikretmez Ama bugüne kadar güvenilir hiçbir İslâm tarihçisi veya bilim adamı Şeref Han’ı teyit etmemiştir.
Şeref Han’ın umut ettiği destek, asırlar sonra ilmî gerçekleri mensup oldukları devletin siyasi emellerine alet etmek isteyen iki Batılıdan gelir: Grousset, 1192-1193 yıllarında, Şam yöresindeki iç karışıklıkları, Cahen ise 1187’de el-Cezire Türkmenleriyle kürtler arasında ortak kavgalarını etnik uyuşmazlık olarak nitelerler. Oysa bu türlü ihtilaflar, aynı aşiretin muhtelif oymakları arasında bile tarih boyunca süre gelmiştir.
Bazı İslâm kaynakları Selahaddin Eyyûbi’yi 758 yılında Basra’dan Azerbaycan’a sürgün edilen, nakledilen veya göçen Yemen Araplarından Ravvad b.El-ezdi’nin soy kütüğüne kaydederler. Rivayete göre bu aile Azerbaycan’da Hezbaniyye kürtleriyle karışmış, daha sonra da Kuzey Irak’a dönerek Selçukluların ve Zengi’lerin hizmetine girmiştir. Arap tarihçilerinin mümtaz şahsiyetlere, özellikle hükümdarlara, ırkçı düşüncelerle veya onları kutsamak için şecere uydurmak, hattâ seyit ilân etmek gibi kötü bir gelenekleri olduğu için, bilim damları bu Yemen’den Basra’ya, Basra’dan Azerbaycan’a göç hikâyesine itimat etmezler. Edilecek gibi de değildir. Çünkü bugünün şartlarında bile sıradan bir ailenin 3-500 senelik tarihini takip etmek de bu ailenin sicilini tespit etmek de imkân dışıdır.
Şeref Han, yukarıda naklettiğimiz rivayetteki Ravvad Araplarını, Ravende kürtleri olarak değiştirmiştir ki, Selahaddin Eyyûbi’nin kürt sanılması işte bu tahrifattan dolayıdır!
Oysa aynı Şerefname’de Selahaddin Eyyûbi’nin kardeşleri şöyle sıralanır: Mahammet Ebu Bekir, Şemsüddevle Turan Şah, Seyfilislam Tuğtekin, Şehinşah, Tacilmülük Buri.
Görüldüğü gibi Selahaddin Eyyûbi’nin kürt olduğunu iddia eden kürt tarih yazarı Şeref Han bile, onun kardeşlerinden ikisinin Turan Şah, ve Tuğtekin gibi Türk has isimleri taşıdığını ifade etmekten kaçamamıştır. Kaldı ki Şeref Han’ın Buri imasıyla yazdığı en küçük kardeş, bütün kaynaklarda Böri veya Börü şeklinde kaydedilmiştir. Bilindiği gibi Börü ismi de Türk has isimidir ve kurt demektir!
Selçukluların ve Zenginlerin hizmetinde büyük emirler olarak çalışan Selahaddin Eyyûbi’nin babası Necmettin Eyyûb Azerbaycan’daki kesif Türkmen boyları arasında yerleşmiştir ve Türk’tür. ÇünküSelahaddin’in bir Türk oyunu olan ve o tarihlerde Irak tarafından bilinmeyen poloda mahir olduğu kesinlikle bilinmektedir. Bu büyük Türk hükümdarının annesi, Şihabeddin Tokuş’un kardeşidir. Kız kardeşi Rabia Hatun’u da önce Gökbürü ile evlendirmiştir ki, ikisi de Türk’tür. Ağabeyi Şehinşah ise Kutlukız Hatun adında bir Türk kızıyla evlenmiştir.
Selahaddin Eyyûbi’nin bizzat kendisi de evlenmek için bir Türk kızını tercih etmiştir: Amine Hatun b. Üner!
Selahaddin Eyyûb’inin kürt hükümdarı olduğu yolundaki iddialara cevap vermiştik. Bugün Eyyûbi Devleti’nin Türk Devleti olduğunu ispat edeceğiz.
İstiklâl Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un “Şarkın sevgili sultanı” Fransız tarihçisi Champdor’un“İslâm’ın en saf kahramanı” olarak tanımladığı Selahaddin Eyyûbi, aslında yeni bir devlet kurmamıştır. Onun cihangirane bir siyasetle yönettiği devlet, Zengiler Devleti’nin devamından ibarettir. Memlûkler de Eyyûbilerin uzantısıdır.
4 notes
·
View notes
Text
Heyecan yaratan keşif! 2 bin 500 yıllık... 'Bugüne kadar şehir efsanesiydi'
Safranbolu’da tarihi çarşının batısından geçen Gümüş Kanyonu'nda Karabük İl Sosyal Etüt ve Proje Müdürü Emre Erakçaoğlu ile beraber bölgenin turizme kazandırılması hususunda incelemeler yapan doğa araştırmacısı Cemil Belder’in son keşfi heyecan yarattı. Bölgede adeta şehir efsanesine dönen ve Paflagonya tarihiyle diğer kalelerin yapım yılları göz önüne alındığında 2 bin 500 yıl önce yapılmış olabileceği tahmin edilen gizli bir geçit keşfedildi. 30 metre derinliğindeki geçidin vadi tabanındaki suya ulaştığı belirlendi. Geçide girilerek inceleme yapıldı.Keşfedilen geçidin, kalelerin tipik özelliklerinden biri olan suya erişim ya da gizli geçit yollarından biri olduğunu ifade eden Cemil Belder, “Safranbolu günümüzde tarihi evleriyle ve kent ölçeğinde korunan şehriyle beraber gerek ülke içerisinde gerekse yurt dışında tanınır haldedir. Bu tanınırlığını şüphesiz evleriyle beraber içinde bulunduğu coğrafyanın tarihsel dönemlerde birçok uygarlığa ev sahipliği yapmasından dolayıdır. Safranbolu’da kale, kent tarihi müzesinin etrafında bulunan nokta olarak tanımlanmıştı. Tarihi kaynaklara baktığımızda bugüne kadar kalenin konumuyla alakalı net bilgi, belge ve deliller bulunmaksızın yoruma bağlı olarak bu bölge kale olarak tanımlanmıştır" dedi.Bölgenin kale olabileceğinin kanıtını keşfettiklerini ifade eden Cemil Beder, açıklamasına şöyle devam etti:“Yaptığımız araştırmalar esnasında bölgenin kale olabileceğinin resmi ilk kanıtını keşfettik. Read the full article
0 notes
Text
Doğa Araştırmacısı iki arkadaş 2 bin 500 yıllık gizli geçidi ortaya çıkardı2 bin 500 yıllık ‘Paflagonya Geçidi’ Safranbolu tarihinde yeni bir sayfa açacakUNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan Safranbolu ilçesinde heyecanlandıran keşif
Doğa Araştırmacısı iki arkadaş 2 bin 500 yıllık gizli geçidi ortaya çıkardı2 bin 500 yıllık ‘Paflagonya Geçidi’ Safranbolu tarihinde yeni bir sayfa açacakUNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan Safranbolu ilçesinde heyecanlandıran keşif
UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan Karabük’ün Safranbolu ilçesinde Paflagonya Dönemi’ne ait gizli bir geçit keşfedildi. Anadolu’nun kuzeybatı kesiminde tarihte Paflagonya (Paphlagonia) olarak adlandırılan bölgede bulunan Safranbolu ilçesinde 2 bin 500 yıllık gizli bir geçide ulaşıldı. Suya erişim veya gizli geçit olarak kullanıldığı düşünülen tünel, Safranbolu Kalesi olarak bahsedilen…
View On WordPress
0 notes
Text
Görülüyor ki 1071 Malazgirt Savaşı ile 1176 Miryokefalon Savaşı arasında 105 yıl vardır ve ancak bu savaştan sonradır ki, Anadolu, batısı dışında olarak, kesin surette Türklerin olmuştur. Bundan çıkan sonuç şudur:
Malazgirt Savaşı, iddia olunduğu gibi, siyâsî bakımdan kesin sonuçlu bir savaş olsaydı Bizans 1072'de Kayseri, 1073'te Paflagonya ve 1074'te Antakya meydan savaşlarını veremez, 1161 de II. Kılıç Arslan'dan toprak alamaz ve 1176'da Türklüğü silip süpürmek üzere, Miryokefalon'da boş çıkan büyük askerî hamleyi yapamazdı.
0 notes
Text
Pompeiopolis Antik Kenti'nde kazı çalışması devam ediyor
İlçenin Zımbıllı Tepe mevkisinde yer alan tarihi Paflagonya bölgesinin başkenti Pompeiopolis Antik Kenti‘ndeki kazı çalışmalarının bu yılki bölümü temmuz ayında başladı. Roma döneminde yayıldığı alan bakımından Paflagonya bölgesinin en büyük kentlerinden biri olan Pompeiopolis’te gerçekleştirilen kazılar, Kültür ve Turizm Bakanlığı adına Karabük Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü…
View On WordPress
0 notes
Text
Samsun'da 2 bin 300 yıllık kaya mezarları ilgi görüyor
Samsun’da 2 bin 300 yıllık kaya mezarları ilgi görüyor
SAMSUN – Bafra ilçe merkezine 26 kilometre uzaklıktaki Asarkale ve kaya mezarları, kente gelen yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Helenistik Çağ’da inşa edilen, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde de tadilattan geçirilerek kullanılan Asarkale ve kaya mezarları arasında en çok ilgiyi ise kayaların oyulması ile yapılan 2 bin 300 yıllık Paflagonya dönemine ait mezarlar çekiyor.
Çok…
View On WordPress
0 notes
Text
Safranbolu'da Eski Bir Güneş Saati
Safranbolu’da Eski Bir Güneş Saati “Safranbolu çevresi Paleolotik Çağ’dan beri bir yerleşme yeri olmuştur. Eflâni çevresinde üç büyük höyük bulunmaktadır. Homeros’ta bu bölge Paflagonya olarak geçer. Pers ve Helenistik dönemlerini yaşadıktan sonra Roma, Bizans döneminde yoğun bir yerleşme alanı olmuştur. Safranbolu- Eflâni bölgesinde 24 tümülüs, çeşitli kaya mezarları, kabartmalar, Safranbolu güneyinde Sipahiler Köyü’nde bir Roma tapınağı sayılabilir.
Leonard, Safranbolu’nun eski Germia olabileceğini, Ainsworth ise Zafaran Boli’nin eski adının yine safran kenti anlamında Flaviopolis olduğunu söyler. Osman Turan, Türkler almadan önce kentin adının Dadybra olduğunu yazıyor…
Safranbolu'da Eski Bir Güneş Saati
#Safranbolu'da Eski Bir Güneş Saati ac#Safranbolu'da Eski Bir Güneş Saati ebook#Safranbolu'da Eski Bir Güneş Saati indir#Safranbolu'da Eski Bir Güneş Saati kitabı pdf#Safranbolu'da Eski Bir Güneş Saati pdf#Safranbolu'da Eski Bir Güneş Saati pdf indir#Safranbolu'da Eski Bir Güneş Saati pdf oku
0 notes
Photo
#KASTAMONU 'dan Görünümler... 1. #ŞerifeBacıAnıtı 2. #UluCami 3. #ȘeyhŞabanıVeliKülliyesi #HzPir 4. #KastamonuÜniversitesi (Rektörlük Binası), (Eski) #AbdurrahmanPaşaLisesi #YakupAğaKülliyesi #Seyrangah 5. #NasrullahKöprüsü 6. #HükümetKonağı (Valilik Binası) 7. #Kale #KastamonuKonakları #Paphlagonia ( #Paflagonya ) Kaya Mezarları / @smert37
#seyrangah#ulucami#șeyhşabanıvelikülliyesi#paphlagonia#kastamonukonakları#şerifebacıanıtı#yakupağakülliyesi#hükümetkonağı#abdurrahmanpaşalisesi#kastamonu#paflagonya#nasrullahköprüsü#kastamonuüniversitesi#hzpir#kale
0 notes
Photo
Today we celebrate the Venerable Stylianos of Paphlagonia. Saint Stylianos was born in Paphlagonia into a very wealthy family. At a young age, his parents reposed and he distributed his inheritance to the poor and needy. He then joined some hermits of the desert while still very young, desiring to cleanse the soul through prayer and virtue. Unlike most hermits, however, still kept contact with society in order that he might be able to do whatever good that he was able to, and then return to his cave for prayer. One night during prayer, Stylianos was consumed by a divine presence with a sense of serenity he had never felt before. Counselling and comforting his people as was customary, he encountered a sick child to whom he felt compelled to place his hand on it – something which he had never dared to do before. He felt the power of the Holy Spirit being transferred to the young child and the child recovered immediately. From this time, many flocked to the saint from all over, seeking healing and prayers, becoming a magnet for the sick and suffering. During this time, Saint Stylianos concerned himself primarily with children, setting up possibly the first recorded day-care centre where mothers could safely leave their children while tending to other urgent matters. He was also known for miraculously allowing previously barren women to be able to conceive. The most noticeable characteristic of the saint was his cheerful countenance. He was always reported to be smiling, and was thus nicknamed “the smiling saint”. He lived to an old age, reposing peacefully in the Lord with a smile on his face. May he intercede for us always + #saint #stylianos #stylianus #paphlagonia #asiaminor #venerable #hermit #monk #monastic #child #children #patron #patronsaint #smile #wonderworker #miracle #birth #orthodox (at Paflagonya) https://www.instagram.com/p/CIBf9IGJIOO/?igshid=paht6ijrn13e
#saint#stylianos#stylianus#paphlagonia#asiaminor#venerable#hermit#monk#monastic#child#children#patron#patronsaint#smile#wonderworker#miracle#birth#orthodox
12 notes
·
View notes