#ortak olma
Explore tagged Tumblr posts
Text
” Zalimin zulmüne karşı çıkmamak
Mazluma yapılacak en büyük kötülüktür..” ( İmam Hüseyin)
#İmam Hüseyin#katliamasesizkalma#katliama hayır#yaşam hakkı#farkındalık#insan olmak#yaşam#sokakhayvanlariniunutma#sokakhayvanlarısahipsizdeğil#sokak hayvanları#susma#ortak olma#yasayıgeriçek#akparti#allah belanızı versin
10 notes
·
View notes
Text
Çocuk istismarı! 😔
Devletin koruması altındaki çocuklarla ilgili iddalar doğruysa buradan “Türkiye Cumhuriyeti”nin SAVCILARINI (ne kadar kaldı bilmiyorum ama..) göreve davet ediyorum. Bu iddaları araştırın. Sen, savcıysan ve milletin adına devlet için adalet arıyorsan durma, araştır ve kamu davası aç, lütfen.. Vicdanının sesini dinle.. Korkma savcım!; bu ülkenin patronu ve sahibi olan millet senin arkada, yanında.. “Yüce Türk Milleti Adına” adalet için savaş bu insan silüetindeki yaratıklarla.. Savcım, sessiz kalarak, korkarak suça ortak olma, çünkü çocuk istismarı SUÇTUR.. .. .
#seyhan avşar iddaları#Çocuk istismarı SUÇTUR!#Sessiz kalarak suça ortak olma..#Türkiye Cumhuriyeti Savcıları Yüce Türk Milleti Adına görevini yap..
4 notes
·
View notes
Text
Bilmeceyle kendimizi keşfediyoruzda bugün: ben terlemekten utanıyormuşum.
Ay durun durun gitmeyin hemen bu iyice delirdi diye, anlatıyorum: ben çok terleyen bir insanım. Oldum olası öyleydim ve bunu söylerken yalnızca egzersizden spordan bahsetmiyorum. Sıcak bir günde azıcık tempolu yürüyeyim, esinti olmayan bir toplu taşımada beş dakika oturayım anında şakaklarımdan, boynumdan süzülen damlaları, dudak üstümde boncuk boncuk terleri görürsünüz. E dümdüz yaşadığımda hal böyleyken spor yaptığımda siz hayal edin! Domatese dönen bir surat, tuttuğum, oturduğum, temas ettiğim her yer ıslak.. anladınız durumu.
Ben bu durumdan hep çok rahatsız olur(d)um ve mütemadiyen kendi kendime “ıyy ter içinde kaldım yine” derdim. Herkesin böyle olmadığını da biliyor ve sarf ettiği efora rağmen terlemeyen insanları düpedüz kıskanıyordum.
Bugün dolmuşta yüzümden süzülen ter damlalarını hissedip kendi kendime gıcık olurken ilk defa şunu sordum: ben bundan niye bu kadar rahatsız oluyorum? Tabiki anlıyorum hoşlanılacak bir durum değil bunda hemfikiriz ama bu kadar kurulmanın alemi var mı? Sonuçta insan bedeninin yaptığı bir şey bu, bir çok insan yaşıyor, deodorantını kullanıyorsun kimseye bir zararın yok, ortamın değiştiğinde beş on dakika içinde değişecek bir hal, neden kabullenmek yerine bu gıcık olma hali?
Biraz deşince beni de hayrete düşüren cevaplar çıktı içimden. Öncelikli ve en belirgin olanı şu: zihnimdeki kodlara göre görülür biçimde terlemek kadınsılığa ve zerafete ters düşen bir durum (elbet spor dışı hallerden bahsediyorum). Zarif bir kadın olarak tanımlar mıyım kendimi bilmem ama anlaşılan bir yanım öyle görünmek istiyor. Bunu düşünür düşünmez aklıma magazinlerin çeşit çeşit ünlü kadının koltukaltındaki ter izlerinin fotoğrafını paylaşarak kadınları ayıpladığı kareler üşüştü. Ben kendi kendime uydurmamışım bunu, tamam.
Bununla beraber gelen başka bir olgu ise çabasızlık (effortless) kavramı oldu. Sanıyorum bu da zerafetten tamamen bağımsız değil gerçi. İnsan (ben) bir şekilde çabasızlığı çekici, büyüleyici buluyor. Burada bahsettiğim şey emek sarf etmemekten ziyade bir şeyleri rahatlıkla yapabiliyor olmak ya da öyle görünmek. Aslında farklı farklı alanlarda hepimiz kendimizi öyle göstermeye çalışıyoruz. Yılların emeği, öğrenmesi sonucu kolayca yaptığımız bir iş övüldüğünde “bu benim için çocuk işi” demek, belki de saatlerce düşündüğümüz kombinimiz beğenildiğinde “ay öylece uyduruverdim” demek buna örnek. Elbet bunlar başka boyutlarla da açıklanır fakat çok çabalamamış izlenimi vererek güzel, becerikli, başarılı, güçlü görünmek ortak bir arzumuz sanırım.
E bunun terlemeyle alakası ne derseniz de hemen söylüyorum çünkü bende ter=çaba. Yokuş çıkan iki kişiyi düşünün: biri yukarı vardığında başladığı haliyle aynı gözüküyor diğeri ise kan ter içinde. Elbette kan ter içinde olan kişi aynı yokuşu çıkmak için daha çok çaba sarf etmiş diye düşüneceksiniz. “Tamam düşünelim ne var, sonuçta ikisi de varmış yukarı ayrıca terleyen daha çok zorlanmasına rağmen yapmış bu tebrik edilesi değil mi?” de denebilir. Bu senaryoyu kafamdan geçirdiğimde ise aklıma gelen kelimeler zayıflık ve kontrol oluyor. Bir şeyin seni ne kadar zorladığını gizleyemiyor olmak bir zayıflık göstergesi diye düşünüyor ve dışarıya ne kadar bilgi verdiğimle ilgili kontrolün elimde olmasını istiyor bir yanım. Tabiki daha makul yanım çabanın kıymetini, zorlandığını gösterebiliyor olmanın erdemini biliyor ama çelişkilerle doluyuz azizim.
Buna girmedim ama belki beden algımla da alakası var bu yüksek dozda rahatsız olmamın, olabilir, olsun. Her ne ise sebebi ben artık utanmayacağım. Hem huysuz ve tatlı kadın oluyorsa terli ve zarif kadın da olur bence asdfjslfşj (asla ciddiyetle yazı tamamlayamıyordu).
23 notes
·
View notes
Text
“Benim Savaşım Değil!”
“Ne demek bu benim savaşım değil? Sen bu dünyanın parçası değil misin?”
Nereden alıntılamışım bilmiyorum. Muhtemelen ya bir film repliğidir ya da okuduğum kitapta geçen bir cümledir. O an için etkilenmiş ve bir kenara not almışım. Az önce bir yerlerden alıntıladığım notlara bakarken gördüm ve yine etkilendim.
Sahiden de böyle yaşamıyor mu insanlar? ‘Bu benim savaşım değil’ diyerek yani. Dünyanın bana en uzak köşesinde acı çeken birinin acısı benden ne kadar bağımsız olabilir? Yalnızca acı duyma üzerinden belirtmiyorum. Yine dünyanın öbür ucunda konuşulamayan bir dil eğer ben bu dünyanın bir parçasıysam benim de sorunumdur elbette. Ya da soyu insanlar yüzünden tükenmekte olan bir başka canlı da öyle. Eğer ben kendimi bu dünyanın bir parçası olarak kabul ediyorsam dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan bir sorun benim de sorunum olabilmeli.
Bir savaş var sürekli kendini var etme çabasında olan. Ben bunu evrensel işleyişin bir zorunluluğu olarak görmüyorum. Çünkü yürütülen genel savaş, varlığını sürdürmenin savaşı olarak görülebilir. Ama öyle değil. Yer kapma, alan kazanma, daha fazla imtiyaz sahibi olma maksadı taşıyan savaş nasıl doğal olabilir? Ya da kendini baskın hale getirme, grubunu hâkim kılma, anlayışlarını dayatma… Bunlar benim kavgam, savaşım, mücadele gerekçem olamaz. Doğal, direnmeyi gerektiren kavgalardan değil bu. Bu yüzden elbette dünyanın öbür ucunda yaşam savaşı veren bir çocuğun kavgası kavgamdır. Tek renge boyun eğmeyen insanın mücadelesi mücadelemdir. Cins mücadelesi veren kadının savaşı savaşımdır. Direnişte olan işçinin hak arayışı hak arayışımdır. Soyu tükenmemesi için doğal bir direniş içerisinde olan bir hayvanın direnişi direnişimdir. Çünkü hepsinden önce ben de bu evrenin bir parçasıyım ve bu parçanın içinde bir de insanım...
Şimdi sen ‘bütün bunlar beni ilgilendirmez, benim savaşım değil’ diyebilir misin? Her şeyi birbirine bağlayan, birbirine ortak eden bir bağ var. İnsan nasıl olur da o bağdan nasibini alamaz? Bu kadar kayıtsız, bu kadar kökünden uzak nasıl yaşanabilir anlam veremiyorum. Kendinden başka bir insana, varlığa ve hatta maddeye, ruha temas etmek bu kadar mı zorlaştı? Bu durum yalnızca liberalizmin bireyciliği ya da çözmeye çalıştığımız diğer kişilik özellikleriyle açıklanamaz ki! Onun vicdanı hedef aldığı doğru fakat ‘vicdanımız da zedelenecek zemin arıyor’ diyebilir miyiz?
27 notes
·
View notes
Text
Allah Teâlâ, itaat eden ve helâlinden kazanıp yiyen mümin kulunu sever. Helâlinden yiyip güzel ameller işleyen kimseyi sever, helâlinden yiyen fakat güzel ameller işlemeyen kimselere ise buğzeder. Kendi kazancıyla yiyeni sever; münafıklık yaparak yiyeni ise sevmez, onların işini insanlara bırakır. Kendisini birleyeni sever, kendisine ortak koşana ise buğzeder. Kendisine teslim olanı sever, kendisiyle çekişene ise buğzeder.
Sevginin şartı uymak, düşmanlığın şartı ise muhalefet etmektir. O halde işlerinizi Rabb'inize teslim edin ve dünya ile ahiret hususunda O'nun tedbirine razı olun.
Günlerden birinde bir sıkıntı içine düştüm. Allah Teâlâ'dan o sıkıntımı gidermesini istedim. Fakat Cenâb-ı Hak bana ilkinden büyük bir sıkıntı daha verdi. Bu duruma çok hayret ettim. O esnada bir sesin, "Sen bize bu yolun başlangıcında halinin teslim olma hali olduğunu söylememiş miydin?" dediğini işittim. O vakit edebe sarıldım ve sustum.
Fethu'r Rabbânî - Şeyh Abdülkadîr Geylânî (k.s.)
31 notes
·
View notes
Text
"Kıt aklınca bana yazan Ümmetçi kardeşim dinle bak, sana ne diyeceğim!..
Üniversite Lisans ve masterimi belirtmeyeceğim, haftada 2 kitap bitirdiğimi, günlük 10 tane gazete, dergi takip ettiğimi ve en az 20 yazarın köşe yazılarını okuduğumu, 50 ülke gezdiğimi, 3 dil bildiğimi, 4 kitap yazdığımı, saz çaldığımı söylemeyeceğim.
Cahilsin diyorum alınıyorsun, yeterince okumamış ve araştırmamışsın diyorum kabul etmiyorsun, görmemişsin ve yaşamamışsın diyorum güceniyorsun…
Cahil olmana değil, cahillikte diretmene kızıyorum. Yine de seni doğrudan doğruya suçlamıyorum, sen ve senin gibi saf insanları, iyi niyetli arkadaşları ve Türk Halkını hususi cahil bırakanları, karanlığa sürükleyenleri ve sonrasında amaçları doğrultusunda bir maşa gibi kullananları lanetliyorum.
Resimdeki yer, Riyad/Suudi Arabistan, uluslararası iş dünyası ve yatırım ajansları toplantısındayım. Biliyorum, sen kutsal toprak dediğin buraları hiç görmedin, belki umre ve hacca gidenlerden dinlemişsindir.
Dünyanın tüm Arap ülkelerini dolaştım, her seviyede Araplar ile tanıştım, mevcut dini yapı ve inanç sistemlerini inceledim, kültür ve hayat şartlarını görerek ve yaşayarak öğrendim.
Vardığım sonuç; her ne arayacaksan kendinde aramalı, her ne istiyorsan özünde bulmalısın.
Kim ki; Arabın şahsına, Arabın diline, Arabın kültürüne, Arabın giyim ve yaşam biçimine kutsiyet atfediyorsa, bil ki ya cahildir, kandırılmıştır, ya menfaat karşılığı satılmıştır.
Dikkat buyur; din demiyorum, din ortak bir kavramdır ve genel olarak Türkler de müslümandır. (Kaldı ki müslüman olmayan Türkler ve Türk boyları kardeşlerimiz de vardır, hepsine sevgimiz ve saygımız sonsuzdur) Müslüman olup da Arap veya Türk olmayan farklı milletler ve ülkeler de mevcuttur.
Bu durumda, İslam dini; hiç bir ülkenin, milletin, hiç bir cemaat ve grubun tekelinde değildir.
Arap iyi müslüman da, Türk kötü müslüman mı? Bu hayranlık, sempatizanlık, özentilik neden?
Dünyadaki tüm müslüman milletler, Arap gibi giymek, Arap gibi yemek, Arap gibi konuşmak, Arap gibi okumak, Arap gibi yaşamak zorunda mıdır? Kaynak nedir? Ölçü nedir? Doğru nedir?
Kaynak “Kur’an” dediğini duyuyorum. Ama kaynağı da iyi okumuyorsun, okusan da anlamıyorsun, kelimelerin manasını bilmiyorsun. Kaynağın da, anlayacağın dilde, Türkçe olarak okunmasını, duaların Türkçe edilmesini istemiyorsun. Çünkü, sana öyle diyorlar, öyle öğretiyorlar, öyle aşılıyorlar.
Hiç sordun mu, araştırdın mı? Diğer dinler ve kitaplar nasıl? Mesela İncil neden öyle değil. Avrupa ülkelerini gezince göreceksin ki, her ülke kendi dilinde dualarını okuyor, ibadetini yapıyor.
Ortodokslar mesela, Rusya, Ukrayna, Gürcistan, Yunanistan vs. hepsini gezdim, kiliselerine gittim, din adamlarıyla konuştum, gördüm ki hepsi kendi dillerinde, kendi kültürlerinde inançlarını harmanlayarak dinlerini yaşıyorlar.
Ayrıca… Müslüman ülkelerde Arap kültürünü hakim kılmak için yıllık ne kadar bütçe ve finansal kaynak ayrıldığını biliyor musun?
İsimleri ve faaliyet alanları farklı görünse de, ortak amaç ve zihniyetleri “Arabizm” olan dernek, cemiyet, parti, vakıf, cemaat, tarikat vs. yapıların, sadece bayramdan bayrama topladıkları kurban derileriyle mi giderlerini karşıladıklarını sanıyorsun?
Bir tek bağışlarla mı geçiniyorlar? Yalnız aidatlarla mı ayakta duruyorlar? Kimler destekliyor? Hangi Arap ülkelerinin diasporası var bu oluşumların arkasında? Harcanan bu devasa sermaye, nasıl geri dönüştürülüyor?
Sen daha neyin orucu bozup - bozmadığını öğrenemedin ki, bunları nerden bileceksin? Günde 10 bin defa tesbih çekmeyi, 20 bin defa tekbir getirmeyi ders mi, ilim mi sanıyorsun?
Demem o ki; Ümmetçi kardeşim, aklını kullan, hipnoz olma, kimseye biat etme, gözlerini aç!. Din kullanılarak dünya geneline yayılan Arap Emperyalizmini gör, Selefi Arapçılığı fark et!..
Bir Türk vatandaşı olarak, bütün insanlara, dinlere, dillere ve kültürlere elbette saygı duyuyorum ama kimsenin de Türk dilini, dinini, töresini ve kültürünü Araplaştırmasına, yozlaştırmasına, tahrip etmesine iyi gözle bakmıyorum ve kayıtsız kalamıyorum.
Çünkü ben Ümmetçi değil, özü ve sözüyle bir Türk Milliyetçisiyim, Vatansever, Devrimci, Halkçı, Cumhuriyetçi, Laik, Yurtseverim. Senin hiç sevmediğin ATATÜRK, benim hayat liderimdir. Senin hoşlanmadığın Cumhuriyet, Laiklik ve Demokrasi, benim vazgeçilmezimdir. Özgürlük ruhum, bağımsızlık karakterimdir. Yükselmek, gelişmek, ilerlemek hedefimdir.
Gayem insanlık, yüküm sevgi, ölçüm vicdandır.
Kalben yolum Hak-Muhammed-Ali, ocağım Ahmet Yesevi, Pirim Hacı Bektaşi Veli’dir.
Ulu Ozanlar ile nefeslenirim; Nesimi okur, Şah Hatayi dinler, Pir Sultan Abdal söylerim.
Öğüdü Edebali’den, hoşgörüyü Yunus Emre’den, cesareti Battal Gazi’den alırım.
Unutma, bilim ile gidilmeyen her yol karanlıktır.
Düşünce karanlığına ışık tutanlara selam olsun."
Muazzez İlmiye ÇIĞ
29 notes
·
View notes
Note
Yante. Bu haftasonu görücü usulü hiç tanımadığım biriyle görüşeceğim ama biraz tuhaf hissediyorum. Görüşmek istediği için yazdığında pek bir şey hissedemedim. Yani dış görünüşünden dolayı bunu söylediğim için kızıyorum kendime ama daha önce böyle bir şey yaşamadığım için nasıl davranacağım bilmiyorum. Sen ya da bu soruyu gören birileri tavsiye verirse dikkate alıcam. Tuhaf olacakmış gibi geliyor
hayatta çeşitli tanışma yöntemleri var anonim biliyorsunuz da ben bilinenleri uzun uzun yazmakla meşhurum zaten.
-insanlar doğal ortamlarda (mahalle, iş, okul, arkadaş çevresi) direkt kişiyle iletişime geçerek kendileri tanışabilirler ve bu gibi tanışmalarda niyet doğrudan evlilik olmayabilir. süreç içerisinde birbirlerine farklı duygu ve niyetlerle yaklaşabilir ve evlilik için adımlar atabilirler.
-insanlar doğal ortamlarda karşılaşırlar ancak farklı duygu ve niyetlerle yaklaşmazlar, evlilik için de adım atmazlar. birileri yakıştırır, anıştırır, hadi diye farklı niyetin teşvikinde bulunur. bu şekilde doğal ortamda yapay bir iletişim gerçekleşebilir. niyet doğrudan evliliktir. direkt bunun üzerine etkileşime girerler, istişare ederler.
-bazı tanışmalarda ise insanlar doğal ortamlarında birbirleriyle karşılaşma imkanına sahip değillerdir. ortak tanıdıklar, ortak arkadaşlar veya aracılar da diyebiliriz tanışma vesilesi olurlar. mevzu evliliktir bu tanıştırmada. niyetler doğrudan evlilik olduğundan görüşmeye de evlilik görüşmesi denir. usûl nedir burada denirse görücü usûlü denir öyle isimlendirilir ama görücü usûlü aslında bu değildir. görücü usûlünde kadın ve erkek görücülerin iradesine teslim biraz daha. buna dense dense aracı usûlü denir. aracı tanıştırıp aradan çekilir ve kişiler kendi aralarında iletişim kurar, aralarındaki iletişimin devamına onay verip vermediklerini bizzat kendileri ifade ederler. kimi usûllerde görüşen kimseler fikirleri olumsuzsa aracıya iletirler. bu ne kadar doğru ne kadar ideal onu bilemeyiz. ama biraz iletişime ve gerçeklere açık olup kişiler birbirine ifade etse daha iyi tabii bana kalırsa.
aracılar. sevgili aracılar. şimdi buu aracılardan beklenti genelde şey oluyor. huyu huyuna, suyu suyuna, boyu boyuna, dengi dengine kişileri bir araya getirmeleri bekleniyor. aracı değil misin ne işe yararsın deniyor. eyy aracı bana en iyisini en idealini bulmalısın beklentisi var. ama aracılar da insandır. hepsi acizdir, eğitim dereceleri, terbiyeleri, hayata bakış açıları, tecrübeleri, gördükleri geçirdikleri farklı farklıdır. kimi zamanı ve insanları dikkatli okur ve ona göre dikkatli bir yol tutar. kimi de insanları sadece cinsiyetleri ve meslekleri üzerinden eşleştirip bir yol tutar. kimi tanıştırdığı insanların ikisiyle de sohbet etme beraber zaman geçirme tavırlarına tarzlarına hakim olma gibi yakınlığa sahiptir. kimi aracı ise sadece diğer aracıyı tanır onunla bağlantı kurar bir sohbet arasında bekarların ismi geçer hadi bi tanışsınlar denir falan filan. hangisi daha idealdir denecek olursa ideal dediğimiz aracı çiftlerin ideal beklentisi olan olumlu karar almaya vesile olamayabiliyor. yani taraflar iletişimi sürdürmek istemeyebiliyor. ideal değil ya böyle aracılık mı olur dediğimiz aracılık tipinde ise taraflar iletişimi sürdürmek isteyebiliyorlar. yani olayın ideal sonuca ulaşması sadece aracıya bağlanamaz. beklentilere göre şekillenen sonuçlanan şeyler değil bu görüşmeler. her şey idealdir aracılar, çiftler, mevsim, aman Allahım kuşlar başka ötmektedir ama olmaz mesela. ya da kar kış kıyamet, aracılar tırt, trafik sıkışık, mekan kalabalık rezalet, çay çok demli gelmiş, şeker yok garsondan rica etmek gerekecektir filan ama olur mesela. her an her şey olabilir. şu şu olursa muhtemelen şu olur diye kuvvetli ihtimaller belirlenemez. fifty fifty. ya olur ya olmaz.
ya bu ne kardeşim. ben doğal ortamımda tanışmayı yeğlerim ve her aşamada tek özne olmayı isterim diyorsa kişi veya aracı usûlü de olacaksa benim ön kriterlerim var aracı bunlar hakkında bilgi verebilmeli: tip (boy, kilo, kafadaki saç oranı, göz rengi, yürüyüş, oturuş kalkış), yaş, karakter (ahlak, tavır, davranış, duruş, konuşma), alışkanlıklar (spor, sigara, gezme tozma, yeme içme), dindarlık durumu (takip ettiği itikadi yol, ibadetlerini yerine getiriyor olma, faizden uzak durma, helal yoldan para kazanma) vs. diyorsa kişi, ben bunlar hakkında bilgi sahibi olmadan böyle bir iletişime girmem diyorsa aracıya bunları sorar. ön kriterler tamamsa mevzuya dahil olur oluruna bakmak için. ön kriterlerin tamam olması her şey tamam, görüşür görüşmez onay vermek zorundayım, girdim artık kesin bir yola demek değil. bir kişiyle görüşmek için konan kriterler bunlar. bunların hiçbiri haksız değil. isteyen istediği ön kriteri koyabilir. buna göre görüşebileceği insan evreni genişleyebilir de daralabilir de. kişi aracıdan sosyal medya hesabı isteyebilir mesela instoş. bu konuda dikkatli olunmalı çünkü herkes instoşta nasılsa birebir aynı olmayabilir tip açısından da. kimileri birebir uyuyor. kimilerini görünce anaa e bu o mu diyebiliyor. yani ön kriterler için sosyal medyadan bakılan şeyler gerçekle tutmayabilir. ya da whatsapp profiline baktınız 10 yıl önceki fotoğrafı koymuş vay babağn gemüğüne. abicim/ablacım niçin halkı yanıltıyorsunuz ya güncel fotoğraf koyun ya da çiçek kuş filan koyun. film karakteri de koyma mal mısın kaç yaşındayız ya skfktl samimiyetimden söylüyorum ey okuyan. yoksa argo margo ben ttssss ne alaka ya. yani anonim bu iş biraz da böyle. tanımadığınız kişiyle tanışmak üzere masaya oturacağınızdan tanımıyor olmanız normal. ilk defa deneyeceğiniz bir şey olduğundan duygusunu tuhaf olarak nitelemeniz de normal. a) fiziken gördüğünüz profil hoşunuza gitmeyebilir bi de gerçeğine bakayım ya belki duruşu, konuşması, tavrı tarzı ele geçirir kalbimi aklımı diyorsanız görüşebilirsiniz. b) yok ben asla görüşmem tipinden hoşlanamadım da diyebilirsiniz. günah değil ayıp değil. c) tipine bayıldım aman Allahım aşık oldum teklif ediyoooğrooom benimle evlenir misiiiiğn de diyebilirsiniz ama karşılaşacağınız kişinin tek variyeti tipiyse ve diğer uygun olmayan özelliklerini tipiyle örtüp yola devam etmek sağlıksız bir tavır olabilir. Allah her şıkta akıl fikir, sıhhatli düşünme, güzel yol tutmayı nasip etsin. siz tipini önceden gördünüz ya da görmediniz bilemiyorum ama şu an a seçeneğindesiniz. isterseniz bundan da vazgeçebilirsiniz. ben görüşmek istemiyorum dersiniz. istemiyorsanız istemiyorsunuzdur. görüşmeye giderken lan napıyorum ben bu yönteme mi kaldım ya Allah kahretmesin bu ne diye de düşünebilirsiniz. görüşmeden sonra da duygusal çöküntüye uğrarsanız umduğunuzu bulamadığınız için (çok ummamak lazım) dersiniz ki bu yöntem bana göre değil. bunu bir daha asla denemeyeceğim. ya da dersiniz ki ne büyüttüm ya doğal ortamda pek kimseyle tanışmıyorum bari vesile olanları kullanıp denemelerde bulunayım. meseleye %100 duygu penceresinden bakıp yılgınlığa, hayal kırıklığına sürklememeye çalışayım kendimi. bakışı halledeyim belki yöntem o kadar da tuhaf değildir. nasip belli mi olur belki güzel bir yola girerim. bu yöntemi kullanmaya devam edeyim ama her önüme gelenle görüşmek istemiyor muyum? o zaman da ön kriterlerimi güzelce belirtirim aracı olmak isteyen kimselere dersiniz. evlilik niyetindeyseniz utanmayın aracıyı şeffaf bir şekilde yönlendirin. ya ben böyle böyle kimselerle görüşebilirim. o yüzden bunlardan eminseniz önerin lütfen.
yani suç sadece aracıda da değil. evlenmek isteyenin de aracıyı düzgün bilgilendirmesi gerekiyor. siz namaz kılıyorsunuz mesela. ön kriterlerinizde namaz varsa ve aracıya bunu söylemediyseniz namaz kılmayan bir kimseyle gelişigüzel masaya oturup daha başta kriter dağınıklığı, çarpıklığı, şoku yaşayabilirsiniz. siz namaz namaz diyorsunuz karşınızdaki namaz pek kılmıyorum bazen cumaları da kaçırıyorum derse gör şenliği. siz faizden berisiniz karşınızdaki krediyle ev aldım, arabam da var rahat ederiz diyor, haydaa. siz lise mezunusunuz diyelim bu konuda kompleks yapıyorsunuz. üniversite mezunu biriyle evlilik görüşmesi yapsanız kompleks yapacaksınız, kendinizle çatışacaksınız, kendinizi ezik hissedeceksiniz. ya da mesela siz akademik bir personelsiniz hedef kitleniz en az lisans mezuniyetine sahip insanlar. kriterlerinizde bu var. öye olsun, olmasın diyemem ama mesela kriteriniz buymuş. karşınıza lise mezunu bir kişi çıksa onu aşağı görme, ondan etkilenmeme ihtimaliniz yükselir. bu yöntemde devam edecekseniz aracılarınız kendilerini aracılık açısından geliştirmedilerse siz aracılarınızı geliştirecek yönlendireceksiniz. yapacak bir şey yok. shdjkfflgl ya böyle konuşuyorum ama sanırsın evlenemeyenleri evlendirme kursum var da içinde aracı eğitim sınıflarım, aracı usûlü denemeye hazırlık sınıflarım var. şu konuda benim tek vasfım BEKAR olmak. atıp tutuyoruz işte. belki bilirkişiden sayarsınız. ha ne diyorduk. karşınızdaki kişiyle görüşme istişaresindesiniz görüşeceksiniz diye anladım. garipsemeye devam edebilirsiniz, masada da kişiden bağımsız ben neyin içindeyim ya düşüncesiyle öğürme hissi gelebilir, imkan dahilinde bunlar. ya da bi şey yok canım bunda deniyorum işte deyip kişi umduğunuz gibi çıkmadıysa temiz bir şekilde konuşmayı bitirip fikrinizi karşınızdakine ifade edebilirsiniz. en az üç görüşme yapmalı tavsiyesi var ama kimileri tamamen olumsuz fikirdeyken kendini üçe zorlayıp çok sıkıntılı zamanlar geçirebiliyor. matematiksel değer vermek de zor insan ilişkilerinde ama değer verin %60 %70 kafanıza uydu mu? bu yüzde sizin için ikinci görüşmeye karar vermek ve tanışmayı sürdürmek için uygun mu? kimine göre %40 uyum tanışmaya devam etmek için yeterli gelir. kimine göre en az bi %80 olmalıdır. sizin ruhunuz, aklınız, kalbiniz, mantığınız ne diyor? ikinci görüşmeye olur vermek için. haa burada olur verecek tek taraf siz de değilsiniz tanışmayı sürdürmeye. mesela sizde %90 uyum hissi var. karşınızdaki kişide %40'ta kalabilir ve bu uyum. bu onun için iletişimi sürdürmek için yeterli olmayabilir. kişi iletişime devam etmek istemediğini güzel bir dille söyledikten sonra eyvallah diyebilmenin büyük önemi var. bunu neyimi beğenmedi, ben beğenilmeyecek insan mıyım, tipim mi, konuşmam mı, çay içerken tabak bardağa yapışmıştı pat diye düşünce korktum ödleğin teki olduğumu düşündü ondan mı, sesim titredi ondan mı falan filan şeklinde uzun uzun düşünme mevzuu haline getirmemek önemli. siz nasıl karşınızdaki kişiyle uyum görmeyebilirseniz o da görmeyebilir bu uyumu. evet sebep tip olabilir, ses olabilir, boy olabilir, maddi durum olabilir, eğitim durumu olabilir, konuşma biçimi olabilir sebep her şey olabilir, garsona hitap etme biçimi olabilir, ya en bu sebep olabilir mi diye düşünülebilen şey olabilir. olur olabilir yani. sebebi deli gibi öğrenip kendimizi savunmak da isteyebiliriz. kilo veririm, alırım, yüksek lisans yaparım, okullara kaydolurum, giyim tarzımı değiştiririm söyle sebep ne ulan beni niye sevmedin moduna girmeye gerek yok. bu usûlde bunlara yer yok. bu usûl ortaya çıkan olumlu veya olumsuz neticelerde soğukkanlı olmayı gerektiriyor. nasıl olumsuz sonuçta kıçı başı dağıtıp yetersiz, başarısız, tipsiz lanetin tekiyim diye düşünmemek yola devam etmek gerekiyorsa aşırı olumlu olan şeye de öyyyle kapılmamak gerekiyor. çünkü az önce kalkılan masa nikah masası değildi. imza atılmadı. tanışma sürecek. fikirlerin değişme ihtimali, uyumun ortadan kalkma ihtimali vardır. böyle böyle şeylere dikkat etmek isteyebilirsiniz belki anonim.
meseleye ilgili her şeyi konuşamayız. herkes tecrübe ve gözlemleri çerçevesinde bir şeyler söyler. ben bir iki temel şey saydım. bunlar teori niteliğinde. bunlar kanundur ve kesinlikle böyledir dediğim şeyler değil. eleştirilebilir elbette, yoo öyle değil bende öyle olmadı denebilir. kardeşim sence ben senin hayatını mı anlattım gördüklerim üzerinden bir şeyler söyledim yani. anonim bana geldi sana mı geldi Allah Allaah. gerçi anonim beni kullanıp sizin fikrinizi de almak istemiş ama buna lüzum görmüyorum. sayfamın idaresini kimsenin eline veremem anonim müsaadenizle. o kadar yantekerlek olmuşuz bizim de bi ağırlığımız olsun deeğ mi?
tık tık tıklayınız dilerseniz.
12 notes
·
View notes
Text
bugün bişi öğrendim tumblr teyzesi oluyormuşum 😍 düşünüyorum da burda çoğunuzun iç çekişlerine ortak oldum, üniversite yıllarınızdan mezun olma, atanma ve evliliğe geçiş sürelerinize şahit oldum. şimdi de bebişler geliyor ne güzel anılar biriktiriyoruz ve böyle güzel bir haberi "abla seninle paylaşmak istedim" cümlesi de çok kıymetli. gerçekten çok kıymetlisiniz ve çok seviyorum sizi 🤍❤️
12 notes
·
View notes
Text
Soğuğu düşleri terleten yurdumun en güney doğusunda esmer suretim değdi dünyaya
Yıldızlara aşinalığım hatta aşka sıcaklığımın varisi
Yaşlılığımın çocuk olma hevesi Çocukluğum ise yaşlılığımın ertesi
Koynumdaki goncaların nefesi toprak damlı evlerinde bir çay molası
Annemin yaprak sarması
İçli köfte ve salata arası
Çocukluğum kıyamet yarası
Sonra daha büyümenin çaresi bulunmadan hayal edilen, hayallerle dolu, hayaller ülkesi
Ah ulan İstanbul …
Ne de güzeldir adı
Hiçbir şey dokunmaz insana dalgasız bir deniz kadar İstanbul da
Korna sesleri arasında yakası sararmış önlükler içinde mavi çocuklar
İstanbul’un hüviyetidir sisli havalar sonra bir aşk telaşı büyüme hazzı
Kadıköyün ıssız sokaklarında devrimci yazıları defter arkası kıyak cümleler
Hiçbir resim o kadar fiyakalı olmayacak bir daha çünkü megapixeller arttıkça, azalacaktır gülüşlerin sadeliği
Raylar üzerinde kısa uykular geleceği durağa kadar saf kalanlar
Ve mesai başlar
Pembe rüyalar biter
Bir düdük ile son bulur kısa bir arada yaşananlar şakaklarında kar
Amaç biletsiz öğrencilerle bir heyecan yaşamak değil
Ay sonu bakkalın borcunu kapatmak olan biletçi amcalar…
Ve kara gözlerine umut misafir etmiş yorgunluğun yanı sıra misafirperver
100 simidi bitirmek niyetiyle sabahçı, elleri bereket nasırlı
Çoğu esmer, çoğu doğuştan buralı aslında
Aslını unutmuş ne çocuk olma nede büyüme telaşı
Çocuklar…
İstanbul’un hüviyetidir sisli havalar
Herkesin cebinde bir tutam umut biraz tütün kırıntısı yüzler utangaç, hayaller safran sarı
Ve hiçbir şey eritemeyecek çocukluğumuzda bu koca şehre yağmış olan karı
Sonra aşk telaşı, şiirler yazılmış olmamış sevdalara
Avuçlarına hohlayan üşümekten ziyade
Tutulacak diye bir ay parçası tarafından
Sıcak olsun eller hesabı,
Arkadaşıyla ortak kullandığı ağır parfüm kokusuyla emanet olmasına rağmen kıyak bir ceket ile parkta çok önceden rezerve edilmiş kıç donduran bank üzerinde elele tutuşmuş, üşümelerini birbirlerinde saklayan Sevdalılar…
İstanbul’un hüviyetidir sisli havalar
Ağız dolusu yalanlar
Umut edenler öldü umutsuzdur geriye kalanlar kızgın, ağzında küfür dolu naralar
Yine de bilmeyene ağır gelir İstanbul’a duyulan aşklar
Ülkemin dağlarından doğdu bu cümleler
Belki bir daha hiç güneydoğusu olmayacak ömrümün
Lakin İstanbul kadar fiyakalıdır sevdası gönlümün
Ve gönlümden süzülür bu yazılar
Bilirim İstanbul’un hüviyetidir sisli havalar
Biraz sis, biraz aşk, biraz sitem, biraz telaş, biraz İstanbulludur bütün yazılarım …
148 notes
·
View notes
Text
"Herkesin kızını, yetiştirilmesi cennet getirme teminatı olma tarzda yetiştirdiği bir zamanda da Müslüman, doğurduğu her kızı cenneti için bir vesile görür ve o mantıkla çalışır. Kızını cihadı olarak bilir. Önüne çıkabilecek fitnelere, aile ve çevre baskılarına aldırmaz. Kız yetiştirmek, Müslüman'ın davası olur; yetiştirdiği her kızı kendisi için cennete açılan bir yol bilir. Bunun için de erkek, kendisine eş ararken anne olabilecek bir kız arar. Veya anne olacak kadın, doğurmada kendisine ortak olacak erkek adayını bu gözle inceler."
9 notes
·
View notes
Note
Kardeşlerin hasi hep iyi ol güzel ol
Tüm kötülükler senin iyiliğinden utansın dedi bu garip:))😇
Ha bu arada duydumki kardeşlerin çoğalmış ben anamam Tek kardeşin benim hec kimseler ortak çıkmasın kardeşliği:)))😜😎
Teşekk��r ederim kardeşim benim sen de hep iyi ol inşaallah🤗
Utanmasınlar, biz örnek olsun diye iyilik yaptık denize attık balık bilmezse hâlık bilir dedik, alan alır almayan kendi bilir😉
Evet abilerim, ablalarım, kardeşlerim çoğaldı nasıl çoğalmasın biri var ki öyle güzel, öyle içten benim abim olurmusun dedi ki gel de olma şirin şey🤗 hepsi de birbirinden değerli hepsinin de yeri ayrı eksik olmasınlar.🤗💙🌹Tabi senin yerin de daha başka senin burda benim ilk kardeşim olma özelliğin var ve ilk günden beri bu kardeşliğe hiç gölge düşmedi inşaallah da düşmeyecek sen de iyi ki varsın🤗💙🌹
21 notes
·
View notes
Text
İnsan olmak üzerine bu yaşıma kadar öğrendiklerim(den bazıları)
(ya da öğrendiğimi sandıklarım)
İnsan çoğunlukla kendini bir şekilde sıfatlandırmaya, sınıflandırmaya ihtiyaç duyuyor. Bunu sevdiği/sevmediği şeyler, hobileri, tuttuğu takım, beslenme düzeni, siyasi görüşü, dinlediği müzik, din, burç gibi binbir yolla yapabiliyor. Kimi insan da bu tür etiketlere şiddetle karşı çıkarak kendini tanımlıyor ve aslında aynı şeyi yapıyor.
Birbirimizin dünyayı nasıl algıladığına dair fikrimiz çok az. Anlatabiliyoruz elbet ama karşımızdaki anlattığımızın ne kadarını anlıyor onu bile bilmiyoruz. Aynı resme bakınca bile farklı şeyleri fark edebiliyor, farklı duygular hissedebiliyoruz. Hal böyleyken anlaşmak, ortak bir paydada buluşabilmek aslında mucizevi.
Eylemler sözlerden daha önemli ve bu kendinle olan dahil her türlü ilişkide geçerli. Kim olduğunu yaptıkların gösterir söylediklerin değil - bunu sözler manasız anlamında söylemiyorum, altı doldurulmayan, eylemle desteklenmeyen sözler manasız.
Hayatta en önemli ilişki kendinle olan ilişkin. Bu ilişkiye gereken özeni göstermemek için, kendinden kaçmak için, hissettiğin boşluğu doldurmak için başvurabileceğin yol çok fakat hiçbiri kalıcı çözüm değil ve eninde sonunda orta yerindeki boşlukla kalıveriyorsun kendi kendine.
Sana nasıl davranılması gerektiğini insanlara sen gösteriyorsun, sınırlarını çizmek önemli. Hoşnut olmadığın bir davranışa karşı tepkisiz kaldığında karşındakine bunun sorun olmadığı mesajını vermiş oluyorsun. İnsan bazen “e o kadarını da anlasın canım” diye düşünebiliyor fakat gerçek şu ki kim neyi nasıl anlıyor, neyi doğru neyi yanlış görüyor bilmiyoruz.
Bir çok şeyi olduran ve sürdüren şey çabaya gönüllü olma hali. Kimseye istemediği bir şeyi yaptıramıyorsun -kendin dahil. Yaptırdım sanrısına kapılsan da ya sürekli olmuyor ya da içten içe bir gücenme duygusu birikiyor.
Herkes kendi hikayesinin kahramanıdır ve kendi gerçekliğini yazar. Dünyayı algılayış biçimimize dönüyor bu da. Bu sebeple insan güvenilmez bir anlatıcıdır.
İnsanın insana ihtiyacı vardır ve ne kadar kendini açarak hassas ve korunmasız hissetmeye gönüllü olursan o kadar kuvvetli bağlar kurar, yoğun duygular yaşarsın. Bunun sonucunda incinedebilirsin tabi fakat bu da insan olmanın bir parçasıdır.
Hayatımız ikilikleri dengelemekle geçiyor: her an ölebileceğimizi bilip hep yarın olacakmış gibi yaşamak, herkesin her şeyi yapabileceğini bilip yine de insanlara güvenmek, yalnız gelip yalnız gideceğimizi bilip yine de bağ kurmak.
Denge mühim. Her alanda.
14 notes
·
View notes
Text
İstikamet Sahibi Olmak
İstikâmet kelimesi kapsamlı bir kelimedir. Bütün yönleriyle dinin talep ettiği şeyleri kapsar. Kısacası istikamet ahde vefa ile özü sözü doğru biçimde Allah'ın huzurunda durmaktır.
Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz, 'Rabbimiz Allah'tır' deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: 'Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin!" derler.
"Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Orada sizin için canlarınızın çektiği her şey var ve isteğiniz her şey orada sizin için hazırdır." (Fussilet, 30-31)
Muslim'in Sahihinde nakledildiğine göre Süfyan b. Addillah Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)' e "Ey Allah'ın elçisi! İslam hakkında bana bir söz söyle, bir daha onun hakkında senden başka herhangi birine bir soru sormayayım.." demiş. Bunun üzerine Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ona şöyle demiştir: "Allah'a iman ettim" de. Sonra dosdoğru ol/istikâmet sahibi ol!"
Ebû Bekir es-Sıddik'a istikametin ne olduğu sorulmuş. O da "Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmaman" şeklinde cevap vermiştir. Bu tarifi ile istikametin katıksız tevhid olduğunu ifade etmek istemiştir.
Ömer b. Hattab da istikameti şu şekilde tarif etmiştir: "Emir ve yasak konusunda dosdoğru davranman ve tilkilerin bitmek tükenmek bilmeyen hileleri gibi yöntemlerle doğru yoldan uzaklaşmamandır."
Âriflerden biri şöyle demiştir: "İstikâmet sahibi ol! Keramet peşinde koşan olma! Çünkü nefsin keramet peşinde koşmak için kıpırdanır durur. Halbuki Rabbin senden istikâmet sahibi olmanı ister."
İstikâmet söz, fiil, durum ve niyet ile alakalıdır. Bu konularda istikemet, Allah rızası için, Allah'ın yardımı ile ve Allah'ın emrine göre olur. Vallahualem.
..
12 notes
·
View notes
Text
"Özgürlük Köleliktir, Savaş Barıştır, Cahillik Güçtür" 1984
Hayatımız, hayatımızda olmayabileceklerin olma zorunluluğuna inanmışlığımızın sonucu haline geldi... Toplum üzerine çok fazla konuşuyoruz değil mi? Dikkat ederseniz tüm şikayetlerimiz, problemlerin toplam halinden vuku buluyor. Bu toplumda bireysel bir şikayetin, çok fazla değer bulduğunu söylemek açıkçası güç. Biraz bu konuda sohbet havasında yazmak istiyorum.
Biz bireye karşı suikastçı bir toplumuz! Devlet olmadan bireysel bir zihin inşa edilemeyeceğine olan itiraf edemediğimiz inancımız, bizi kusursuz bir sabit fikir bataklığına soktu. Çırpındıkça battığımız bu alan, kendi zihnimizin eseridir.
Biz toplumu oluşturan tüm birimlerin, değişimin zengin aktörleri olduğu mantığını unutmuş bir toplumuz! Eğer toplum özgürleşecekse, bireysel özgürleşme bu süreçten önce gelir. Eğer toplumsal bir pandemi varsa, bu bireylerin ayrı ayrı hastalıklarının geniş bir gölgesidir. Toplumsal bir cadı avı başlamışsa, bu süreç bireylerin ayrı ayrı ihlallerinin bir sonucudur. Bu durum toplumu değerli kılmaz. Toplum, bir ortalamanın ortak adıdır!
Bizim toplumumuz örgütlenmenin sadece faydacı kısmına odaklanmış, örgütlenmenin içgüdüsel tarafını ıskalamış bir toplumdur! Örgütlenme içgüdümüz olduğu müddetçe, örgütlü toplum var olacaktır. Bizi birbirimize yaklaştıran, bu yakınlaşmadan fayda ve zarar doğmasını sağlayan, bu fayda ve zarar hususunda mutabakat sürecini başlatan ve bu süreci kültüre dönüştüren şey, insiyaklarımızdır. Devlet, bu insiyaklar üzerine oturmuş bir kurumdur!
Egoizmin tuhaf yatak arkadaşları vardır! Devlet, aile, toplum, ev, din, ideoloji ve statüler egoizmin askerleridir. Bunları kullanarak sınırlarınızı genişletirsiniz. Var olandan memnuniyetsiz kalma süreniz, topraklarınızın gelişim hızıyla ters paralellik gösterir. Nihayetinde daha çok devlet, daha çok aile, daha çok toplum, daha çok ev, daha çok tanrı, daha çok ''izm'' ve daha çok rütbe ihtiyacı duyarsınız. Bunun karşılığında benliğinizi şeytana satarsınız! Bu ticaretten hasıl olmuş insanın oluşturduğu toplumlarda yaşıyoruz! Bakın bakalım çevrenize, saydığım kavramları kullanarak açamayacağınız kaç kapı kaldı? Benim kabul ettiğim ego ilkel ve gelişmiş benlikten hareket alan egodur. Vaazlardan ya da emirlerden değil!
Bizim toplumumuz tek doğruluğun başarı, başarısızlığın ise kötü kabul edildiği bir kusurlu zihin yapısından kimlik inşa etmeye kalkmış bir topludur! Halbuki benliği ilk yasa olarak idrak etmemizi engelleyecek ne varsa, hadım etmeyi biliyor olmamız gerekirdi. Biz benliğimizi eritene tutulduk.
Şimdi biri bu anlattığım manzaranın içinde bir adım öne çıkıyor ve diyor ki; ''Bana oy verin ve size güzel bir yaşam sunayım.'' '' Bana mürit olun ve sizi cennete götüreyim.'' ''Bana asker olun ve sizi davamıza komutan eyleyeyim.''
11 notes
·
View notes
Text
Evlilik, iki kişinin hayatlarını birleştirdikleri özel bir bağlamdır. Bu birliktelik, sevgi, anlayış, sabır ve saygı temelinde yükselir. Evlilikte karşılıklı iletişim ve anlaşma önemlidir. Zorluklarla başa çıkabilmek için birbirine destek olma ve birlikte çözüm bulma yeteneği, sağlam bir evliliğin temelini oluşturur. Her iki tarafın da bireysel gelişimine katkıda bulunan bir evlilik, ortak hayaller ve hedeflerle dolu bir yolculuktur. Ancak en önemlisi, evlilikte sevgi ve bağlılık, bir ömür boyu sürecek bir yolculuğun temelini atar.
11 notes
·
View notes
Note
Sadece üzgünüm başka bir şey diyemiyorum yargısız infaz yapıyorsun yapmaya da devam ediyorsun ne diyebilirim ki fazlasıyla ortak yönümüzde vardı oysaki
Ortak yön olup olmaması önemli değil artık. Önemli olan anlayış ve saygıydı. Senin sorunun haddini aşmandı. Sen kim oluyorsun da bana saygısızca hakaret ediyorsun. Bu saatten sonra hiçbir şekilde benimle muhatap olma benim için yoksun olmadın da.
6 notes
·
View notes