#ortak olma
Explore tagged Tumblr posts
Text
” Zalimin zulmüne karşı çıkmamak
Mazluma yapılacak en büyük kötülüktür..” ( İmam Hüseyin)
#İmam Hüseyin#katliamasesizkalma#katliama hayır#yaşam hakkı#farkındalık#insan olmak#yaşam#sokakhayvanlariniunutma#sokakhayvanlarısahipsizdeğil#sokak hayvanları#susma#ortak olma#yasayıgeriçek#akparti#allah belanızı versin
10 notes
·
View notes
Text
Çocuk istismarı! 😔
Devletin koruması altındaki çocuklarla ilgili iddalar doğruysa buradan “Türkiye Cumhuriyeti”nin SAVCILARINI (ne kadar kaldı bilmiyorum ama..) göreve davet ediyorum. Bu iddaları araştırın. Sen, savcıysan ve milletin adına devlet için adalet arıyorsan durma, araştır ve kamu davası aç, lütfen.. Vicdanının sesini dinle.. Korkma savcım!; bu ülkenin patronu ve sahibi olan millet senin arkada, yanında.. “Yüce Türk Milleti Adına” adalet için savaş bu insan silüetindeki yaratıklarla.. Savcım, sessiz kalarak, korkarak suça ortak olma, çünkü çocuk istismarı SUÇTUR.. .. .
#seyhan avşar iddaları#Çocuk istismarı SUÇTUR!#Sessiz kalarak suça ortak olma..#Türkiye Cumhuriyeti Savcıları Yüce Türk Milleti Adına görevini yap..
4 notes
·
View notes
Text
Bilmeceyle kendimizi keşfediyoruzda bugün: ben terlemekten utanıyormuşum.
Ay durun durun gitmeyin hemen bu iyice delirdi diye, anlatıyorum: ben çok terleyen bir insanım. Oldum olası öyleydim ve bunu söylerken yalnızca egzersizden spordan bahsetmiyorum. Sıcak bir günde azıcık tempolu yürüyeyim, esinti olmayan bir toplu taşımada beş dakika oturayım anında şakaklarımdan, boynumdan süzülen damlaları, dudak üstümde boncuk boncuk terleri görürsünüz. E dümdüz yaşadığımda hal böyleyken spor yaptığımda siz hayal edin! Domatese dönen bir surat, tuttuğum, oturduğum, temas ettiğim her yer ıslak.. anladınız durumu.
Ben bu durumdan hep çok rahatsız olur(d)um ve mütemadiyen kendi kendime “ıyy ter içinde kaldım yine” derdim. Herkesin böyle olmadığını da biliyor ve sarf ettiği efora rağmen terlemeyen insanları düpedüz kıskanıyordum.
Bugün dolmuşta yüzümden süzülen ter damlalarını hissedip kendi kendime gıcık olurken ilk defa şunu sordum: ben bundan niye bu kadar rahatsız oluyorum? Tabiki anlıyorum hoşlanılacak bir durum değil bunda hemfikiriz ama bu kadar kurulmanın alemi var mı? Sonuçta insan bedeninin yaptığı bir şey bu, bir çok insan yaşıyor, deodorantını kullanıyorsun kimseye bir zararın yok, ortamın değiştiğinde beş on dakika içinde değişecek bir hal, neden kabullenmek yerine bu gıcık olma hali?
Biraz deşince beni de hayrete düşüren cevaplar çıktı içimden. Öncelikli ve en belirgin olanı şu: zihnimdeki kodlara göre görülür biçimde terlemek kadınsılığa ve zerafete ters düşen bir durum (elbet spor dışı hallerden bahsediyorum). Zarif bir kadın olarak tanımlar mıyım kendimi bilmem ama anlaşılan bir yanım öyle görünmek istiyor. Bunu düşünür düşünmez aklıma magazinlerin çeşit çeşit ünlü kadının koltukaltındaki ter izlerinin fotoğrafını paylaşarak kadınları ayıpladığı kareler üşüştü. Ben kendi kendime uydurmamışım bunu, tamam.
Bununla beraber gelen başka bir olgu ise çabasızlık (effortless) kavramı oldu. Sanıyorum bu da zerafetten tamamen bağımsız değil gerçi. İnsan (ben) bir şekilde çabasızlığı çekici, büyüleyici buluyor. Burada bahsettiğim şey emek sarf etmemekten ziyade bir şeyleri rahatlıkla yapabiliyor olmak ya da öyle görünmek. Aslında farklı farklı alanlarda hepimiz kendimizi öyle göstermeye çalışıyoruz. Yılların emeği, öğrenmesi sonucu kolayca yaptığımız bir iş övüldüğünde “bu benim için çocuk işi” demek, belki de saatlerce düşündüğümüz kombinimiz beğenildiğinde “ay öylece uyduruverdim” demek buna örnek. Elbet bunlar başka boyutlarla da açıklanır fakat çok çabalamamış izlenimi vererek güzel, becerikli, başarılı, güçlü görünmek ortak bir arzumuz sanırım.
E bunun terlemeyle alakası ne derseniz de hemen söylüyorum çünkü bende ter=çaba. Yokuş çıkan iki kişiyi düşünün: biri yukarı vardığında başladığı haliyle aynı gözüküyor diğeri ise kan ter içinde. Elbette kan ter içinde olan kişi aynı yokuşu çıkmak için daha çok çaba sarf etmiş diye düşüneceksiniz. “Tamam düşünelim ne var, sonuçta ikisi de varmış yukarı ayrıca terleyen daha çok zorlanmasına rağmen yapmış bu tebrik edilesi değil mi?” de denebilir. Bu senaryoyu kafamdan geçirdiğimde ise aklıma gelen kelimeler zayıflık ve kontrol oluyor. Bir şeyin seni ne kadar zorladığını gizleyemiyor olmak bir zayıflık göstergesi diye düşünüyor ve dışarıya ne kadar bilgi verdiğimle ilgili kontrolün elimde olmasını istiyor bir yanım. Tabiki daha makul yanım çabanın kıymetini, zorlandığını gösterebiliyor olmanın erdemini biliyor ama çelişkilerle doluyuz azizim.
Buna girmedim ama belki beden algımla da alakası var bu yüksek dozda rahatsız olmamın, olabilir, olsun. Her ne ise sebebi ben artık utanmayacağım. Hem huysuz ve tatlı kadın oluyorsa terli ve zarif kadın da olur bence asdfjslfşj (asla ciddiyetle yazı tamamlayamıyordu).
23 notes
·
View notes
Text
“Benim Savaşım Değil!”
“Ne demek bu benim savaşım değil? Sen bu dünyanın parçası değil misin?”
Nereden alıntılamışım bilmiyorum. Muhtemelen ya bir film repliğidir ya da okuduğum kitapta geçen bir cümledir. O an için etkilenmiş ve bir kenara not almışım. Az önce bir yerlerden alıntıladığım notlara bakarken gördüm ve yine etkilendim.
Sahiden de böyle yaşamıyor mu insanlar? ‘Bu benim savaşım değil’ diyerek yani. Dünyanın bana en uzak köşesinde acı çeken birinin acısı benden ne kadar bağımsız olabilir? Yalnızca acı duyma üzerinden belirtmiyorum. Yine dünyanın öbür ucunda konuşulamayan bir dil eğer ben bu dünyanın bir parçasıysam benim de sorunumdur elbette. Ya da soyu insanlar yüzünden tükenmekte olan bir başka canlı da öyle. Eğer ben kendimi bu dünyanın bir parçası olarak kabul ediyorsam dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan bir sorun benim de sorunum olabilmeli.
Bir savaş var sürekli kendini var etme çabasında olan. Ben bunu evrensel işleyişin bir zorunluluğu olarak görmüyorum. Çünkü yürütülen genel savaş, varlığını sürdürmenin savaşı olarak görülebilir. Ama öyle değil. Yer kapma, alan kazanma, daha fazla imtiyaz sahibi olma maksadı taşıyan savaş nasıl doğal olabilir? Ya da kendini baskın hale getirme, grubunu hâkim kılma, anlayışlarını dayatma… Bunlar benim kavgam, savaşım, mücadele gerekçem olamaz. Doğal, direnmeyi gerektiren kavgalardan değil bu. Bu yüzden elbette dünyanın öbür ucunda yaşam savaşı veren bir çocuğun kavgası kavgamdır. Tek renge boyun eğmeyen insanın mücadelesi mücadelemdir. Cins mücadelesi veren kadının savaşı savaşımdır. Direnişte olan işçinin hak arayışı hak arayışımdır. Soyu tükenmemesi için doğal bir direniş içerisinde olan bir hayvanın direnişi direnişimdir. Çünkü hepsinden önce ben de bu evrenin bir parçasıyım ve bu parçanın içinde bir de insanım...
Şimdi sen ‘bütün bunlar beni ilgilendirmez, benim savaşım değil’ diyebilir misin? Her şeyi birbirine bağlayan, birbirine ortak eden bir bağ var. İnsan nasıl olur da o bağdan nasibini alamaz? Bu kadar kayıtsız, bu kadar kökünden uzak nasıl yaşanabilir anlam veremiyorum. Kendinden başka bir insana, varlığa ve hatta maddeye, ruha temas etmek bu kadar mı zorlaştı? Bu durum yalnızca liberalizmin bireyciliği ya da çözmeye çalıştığımız diğer kişilik özellikleriyle açıklanamaz ki! Onun vicdanı hedef aldığı doğru fakat ‘vicdanımız da zedelenecek zemin arıyor’ diyebilir miyiz?
27 notes
·
View notes
Text
Allah Teâlâ, itaat eden ve helâlinden kazanıp yiyen mümin kulunu sever. Helâlinden yiyip güzel ameller işleyen kimseyi sever, helâlinden yiyen fakat güzel ameller işlemeyen kimselere ise buğzeder. Kendi kazancıyla yiyeni sever; münafıklık yaparak yiyeni ise sevmez, onların işini insanlara bırakır. Kendisini birleyeni sever, kendisine ortak koşana ise buğzeder. Kendisine teslim olanı sever, kendisiyle çekişene ise buğzeder.
Sevginin şartı uymak, düşmanlığın şartı ise muhalefet etmektir. O halde işlerinizi Rabb'inize teslim edin ve dünya ile ahiret hususunda O'nun tedbirine razı olun.
Günlerden birinde bir sıkıntı içine düştüm. Allah Teâlâ'dan o sıkıntımı gidermesini istedim. Fakat Cenâb-ı Hak bana ilkinden büyük bir sıkıntı daha verdi. Bu duruma çok hayret ettim. O esnada bir sesin, "Sen bize bu yolun başlangıcında halinin teslim olma hali olduğunu söylememiş miydin?" dediğini işittim. O vakit edebe sarıldım ve sustum.
Fethu'r Rabbânî - Şeyh Abdülkadîr Geylânî (k.s.)
31 notes
·
View notes
Text
"Kıt aklınca bana yazan Ümmetçi kardeşim dinle bak, sana ne diyeceğim!..
Üniversite Lisans ve masterimi belirtmeyeceğim, haftada 2 kitap bitirdiğimi, günlük 10 tane gazete, dergi takip ettiğimi ve en az 20 yazarın köşe yazılarını okuduğumu, 50 ülke gezdiğimi, 3 dil bildiğimi, 4 kitap yazdığımı, saz çaldığımı söylemeyeceğim.
Cahilsin diyorum alınıyorsun, yeterince okumamış ve araştırmamışsın diyorum kabul etmiyorsun, görmemişsin ve yaşamamışsın diyorum güceniyorsun…
Cahil olmana değil, cahillikte diretmene kızıyorum. Yine de seni doğrudan doğruya suçlamıyorum, sen ve senin gibi saf insanları, iyi niyetli arkadaşları ve Türk Halkını hususi cahil bırakanları, karanlığa sürükleyenleri ve sonrasında amaçları doğrultusunda bir maşa gibi kullananları lanetliyorum.
Resimdeki yer, Riyad/Suudi Arabistan, uluslararası iş dünyası ve yatırım ajansları toplantısındayım. Biliyorum, sen kutsal toprak dediğin buraları hiç görmedin, belki umre ve hacca gidenlerden dinlemişsindir.
Dünyanın tüm Arap ülkelerini dolaştım, her seviyede Araplar ile tanıştım, mevcut dini yapı ve inanç sistemlerini inceledim, kültür ve hayat şartlarını görerek ve yaşayarak öğrendim.
Vardığım sonuç; her ne arayacaksan kendinde aramalı, her ne istiyorsan özünde bulmalısın.
Kim ki; Arabın şahsına, Arabın diline, Arabın kültürüne, Arabın giyim ve yaşam biçimine kutsiyet atfediyorsa, bil ki ya cahildir, kandırılmıştır, ya menfaat karşılığı satılmıştır.
Dikkat buyur; din demiyorum, din ortak bir kavramdır ve genel olarak Türkler de müslümandır. (Kaldı ki müslüman olmayan Türkler ve Türk boyları kardeşlerimiz de vardır, hepsine sevgimiz ve saygımız sonsuzdur) Müslüman olup da Arap veya Türk olmayan farklı milletler ve ülkeler de mevcuttur.
Bu durumda, İslam dini; hiç bir ülkenin, milletin, hiç bir cemaat ve grubun tekelinde değildir.
Arap iyi müslüman da, Türk kötü müslüman mı? Bu hayranlık, sempatizanlık, özentilik neden?
Dünyadaki tüm müslüman milletler, Arap gibi giymek, Arap gibi yemek, Arap gibi konuşmak, Arap gibi okumak, Arap gibi yaşamak zorunda mıdır? Kaynak nedir? Ölçü nedir? Doğru nedir?
Kaynak “Kur’an” dediğini duyuyorum. Ama kaynağı da iyi okumuyorsun, okusan da anlamıyorsun, kelimelerin manasını bilmiyorsun. Kaynağın da, anlayacağın dilde, Türkçe olarak okunmasını, duaların Türkçe edilmesini istemiyorsun. Çünkü, sana öyle diyorlar, öyle öğretiyorlar, öyle aşılıyorlar.
Hiç sordun mu, araştırdın mı? Diğer dinler ve kitaplar nasıl? Mesela İncil neden öyle değil. Avrupa ülkelerini gezince göreceksin ki, her ülke kendi dilinde dualarını okuyor, ibadetini yapıyor.
Ortodokslar mesela, Rusya, Ukrayna, Gürcistan, Yunanistan vs. hepsini gezdim, kiliselerine gittim, din adamlarıyla konuştum, gördüm ki hepsi kendi dillerinde, kendi kültürlerinde inançlarını harmanlayarak dinlerini yaşıyorlar.
Ayrıca… Müslüman ülkelerde Arap kültürünü hakim kılmak için yıllık ne kadar bütçe ve finansal kaynak ayrıldığını biliyor musun?
İsimleri ve faaliyet alanları farklı görünse de, ortak amaç ve zihniyetleri “Arabizm” olan dernek, cemiyet, parti, vakıf, cemaat, tarikat vs. yapıların, sadece bayramdan bayrama topladıkları kurban derileriyle mi giderlerini karşıladıklarını sanıyorsun?
Bir tek bağışlarla mı geçiniyorlar? Yalnız aidatlarla mı ayakta duruyorlar? Kimler destekliyor? Hangi Arap ülkelerinin diasporası var bu oluşumların arkasında? Harcanan bu devasa sermaye, nasıl geri dönüştürülüyor?
Sen daha neyin orucu bozup - bozmadığını öğrenemedin ki, bunları nerden bileceksin? Günde 10 bin defa tesbih çekmeyi, 20 bin defa tekbir getirmeyi ders mi, ilim mi sanıyorsun?
Demem o ki; Ümmetçi kardeşim, aklını kullan, hipnoz olma, kimseye biat etme, gözlerini aç!. Din kullanılarak dünya geneline yayılan Arap Emperyalizmini gör, Selefi Arapçılığı fark et!..
Bir Türk vatandaşı olarak, bütün insanlara, dinlere, dillere ve kültürlere elbette saygı duyuyorum ama kimsenin de Türk dilini, dinini, töresini ve kültürünü Araplaştırmasına, yozlaştırmasına, tahrip etmesine iyi gözle bakmıyorum ve kayıtsız kalamıyorum.
Çünkü ben Ümmetçi değil, özü ve sözüyle bir Türk Milliyetçisiyim, Vatansever, Devrimci, Halkçı, Cumhuriyetçi, Laik, Yurtseverim. Senin hiç sevmediğin ATATÜRK, benim hayat liderimdir. Senin hoşlanmadığın Cumhuriyet, Laiklik ve Demokrasi, benim vazgeçilmezimdir. Özgürlük ruhum, bağımsızlık karakterimdir. Yükselmek, gelişmek, ilerlemek hedefimdir.
Gayem insanlık, yüküm sevgi, ölçüm vicdandır.
Kalben yolum Hak-Muhammed-Ali, ocağım Ahmet Yesevi, Pirim Hacı Bektaşi Veli’dir.
Ulu Ozanlar ile nefeslenirim; Nesimi okur, Şah Hatayi dinler, Pir Sultan Abdal söylerim.
Öğüdü Edebali’den, hoşgörüyü Yunus Emre’den, cesareti Battal Gazi’den alırım.
Unutma, bilim ile gidilmeyen her yol karanlıktır.
Düşünce karanlığına ışık tutanlara selam olsun."
Muazzez İlmiye ÇIĞ
30 notes
·
View notes
Text
bugün bişi öğrendim tumblr teyzesi oluyormuşum 😍 düşünüyorum da burda çoğunuzun iç çekişlerine ortak oldum, üniversite yıllarınızdan mezun olma, atanma ve evliliğe geçiş sürelerinize şahit oldum. şimdi de bebişler geliyor ne güzel anılar biriktiriyoruz ve böyle güzel bir haberi "abla seninle paylaşmak istedim" cümlesi de çok kıymetli. gerçekten çok kıymetlisiniz ve çok seviyorum sizi 🤍❤️
12 notes
·
View notes
Text
"Herkesin kızını, yetiştirilmesi cennet getirme teminatı olma tarzda yetiştirdiği bir zamanda da Müslüman, doğurduğu her kızı cenneti için bir vesile görür ve o mantıkla çalışır. Kızını cihadı olarak bilir. Önüne çıkabilecek fitnelere, aile ve çevre baskılarına aldırmaz. Kız yetiştirmek, Müslüman'ın davası olur; yetiştirdiği her kızı kendisi için cennete açılan bir yol bilir. Bunun için de erkek, kendisine eş ararken anne olabilecek bir kız arar. Veya anne olacak kadın, doğurmada kendisine ortak olacak erkek adayını bu gözle inceler."
9 notes
·
View notes
Note
Kardeşlerin hasi hep iyi ol güzel ol
Tüm kötülükler senin iyiliğinden utansın dedi bu garip:))😇
Ha bu arada duydumki kardeşlerin çoğalmış ben anamam Tek kardeşin benim hec kimseler ortak çıkmasın kardeşliği:)))😜😎
Teşekkür ederim kardeşim benim sen de hep iyi ol inşaallah🤗
Utanmasınlar, biz örnek olsun diye iyilik yaptık denize attık balık bilmezse hâlık bilir dedik, alan alır almayan kendi bilir😉
Evet abilerim, ablalarım, kardeşlerim çoğaldı nasıl çoğalmasın biri var ki öyle güzel, öyle içten benim abim olurmusun dedi ki gel de olma şirin şey🤗 hepsi de birbirinden değerli hepsinin de yeri ayrı eksik olmasınlar.🤗💙🌹Tabi senin yerin de daha başka senin burda benim ilk kardeşim olma özelliğin var ve ilk günden beri bu kardeşliğe hiç gölge düşmedi inşaallah da düşmeyecek sen de iyi ki varsın🤗💙🌹
21 notes
·
View notes
Text
İstikamet Sahibi Olmak
İstikâmet kelimesi kapsamlı bir kelimedir. Bütün yönleriyle dinin talep ettiği şeyleri kapsar. Kısacası istikamet ahde vefa ile özü sözü doğru biçimde Allah'ın huzurunda durmaktır.
Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz, 'Rabbimiz Allah'tır' deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: 'Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin!" derler.
"Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Orada sizin için canlarınızın çektiği her şey var ve isteğiniz her şey orada sizin için hazırdır." (Fussilet, 30-31)
Muslim'in Sahihinde nakledildiğine göre Süfyan b. Addillah Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)' e "Ey Allah'ın elçisi! İslam hakkında bana bir söz söyle, bir daha onun hakkında senden başka herhangi birine bir soru sormayayım.." demiş. Bunun üzerine Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ona şöyle demiştir: "Allah'a iman ettim" de. Sonra dosdoğru ol/istikâmet sahibi ol!"
Ebû Bekir es-Sıddik'a istikametin ne olduğu sorulmuş. O da "Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmaman" şeklinde cevap vermiştir. Bu tarifi ile istikametin katıksız tevhid olduğunu ifade etmek istemiştir.
Ömer b. Hattab da istikameti şu şekilde tarif etmiştir: "Emir ve yasak konusunda dosdoğru davranman ve tilkilerin bitmek tükenmek bilmeyen hileleri gibi yöntemlerle doğru yoldan uzaklaşmamandır."
Âriflerden biri şöyle demiştir: "İstikâmet sahibi ol! Keramet peşinde koşan olma! Çünkü nefsin keramet peşinde koşmak için kıpırdanır durur. Halbuki Rabbin senden istikâmet sahibi olmanı ister."
İstikâmet söz, fiil, durum ve niyet ile alakalıdır. Bu konularda istikemet, Allah rızası için, Allah'ın yardımı ile ve Allah'ın emrine göre olur. Vallahualem.
..
12 notes
·
View notes
Text
İnsan olmak üzerine bu yaşıma kadar öğrendiklerim(den bazıları)
(ya da öğrendiğimi sandıklarım)
İnsan çoğunlukla kendini bir şekilde sıfatlandırmaya, sınıflandırmaya ihtiyaç duyuyor. Bunu sevdiği/sevmediği şeyler, hobileri, tuttuğu takım, beslenme düzeni, siyasi görüşü, dinlediği müzik, din, burç gibi binbir yolla yapabiliyor. Kimi insan da bu tür etiketlere şiddetle karşı çıkarak kendini tanımlıyor ve aslında aynı şeyi yapıyor.
Birbirimizin dünyayı nasıl algıladığına dair fikrimiz çok az. Anlatabiliyoruz elbet ama karşımızdaki anlattığımızın ne kadarını anlıyor onu bile bilmiyoruz. Aynı resme bakınca bile farklı şeyleri fark edebiliyor, farklı duygular hissedebiliyoruz. Hal böyleyken anlaşmak, ortak bir paydada buluşabilmek aslında mucizevi.
Eylemler sözlerden daha önemli ve bu kendinle olan dahil her türlü ilişkide geçerli. Kim olduğunu yaptıkların gösterir söylediklerin değil - bunu sözler manasız anlamında söylemiyorum, altı doldurulmayan, eylemle desteklenmeyen sözler manasız.
Hayatta en önemli ilişki kendinle olan ilişkin. Bu ilişkiye gereken özeni göstermemek için, kendinden kaçmak için, hissettiğin boşluğu doldurmak için başvurabileceğin yol çok fakat hiçbiri kalıcı çözüm değil ve eninde sonunda orta yerindeki boşlukla kalıveriyorsun kendi kendine.
Sana nasıl davranılması gerektiğini insanlara sen gösteriyorsun, sınırlarını çizmek önemli. Hoşnut olmadığın bir davranışa karşı tepkisiz kaldığında karşındakine bunun sorun olmadığı mesajını vermiş oluyorsun. İnsan bazen “e o kadarını da anlasın canım” diye düşünebiliyor fakat gerçek şu ki kim neyi nasıl anlıyor, neyi doğru neyi yanlış görüyor bilmiyoruz.
Bir çok şeyi olduran ve sürdüren şey çabaya gönüllü olma hali. Kimseye istemediği bir şeyi yaptıramıyorsun -kendin dahil. Yaptırdım sanrısına kapılsan da ya sürekli olmuyor ya da içten içe bir gücenme duygusu birikiyor.
Herkes kendi hikayesinin kahramanıdır ve kendi gerçekliğini yazar. Dünyayı algılayış biçimimize dönüyor bu da. Bu sebeple insan güvenilmez bir anlatıcıdır.
İnsanın insana ihtiyacı vardır ve ne kadar kendini açarak hassas ve korunmasız hissetmeye gönüllü olursan o kadar kuvvetli bağlar kurar, yoğun duygular yaşarsın. Bunun sonucunda incinedebilirsin tabi fakat bu da insan olmanın bir parçasıdır.
Hayatımız ikilikleri dengelemekle geçiyor: her an ölebileceğimizi bilip hep yarın olacakmış gibi yaşamak, herkesin her şeyi yapabileceğini bilip yine de insanlara güvenmek, yalnız gelip yalnız gideceğimizi bilip yine de bağ kurmak.
Denge mühim. Her alanda.
14 notes
·
View notes
Text
*BİR ÜLKE İŞGALE NASIL HAZIRLANIR?*
Ordusunu zayıflatırsın.
Ordunun içine fitne salar, birbirine olan güveni yaralarsın. Birbirine sırtını dönemeyen asker zaten savaşamaz. İnisiyatif de alamaz.
Yargısını bitirirsin.
Hakkını arayamayan halk, hakkını aramaktan vazgeçer. Kötülerin boyunduruğu altına girer, ezilir.
Eğitimini bitirirsin.
Üniversitelerini kalitesizleştirirsin. Diplomalı cahilleri ortalığa salarsın. Bunlara hak etmediği yerlerde makamlar verirsin. Diploma aldığı meslekte yetersiz olan kişi o makama yapışır. Yukarıdan gelen her türlü ahlaksız teklifi kabul ederek diyet öder. Kurumlar çöker. Sistem çöker. Sistem çökünce devlet çöker.
Tarım ve hayvancılığı bitirirsin.
Bir savaş durumunda aç kalan halk zaten savaşamaz. Teslim olur.
Fakirleştirirsin, borçlandırırsın.
Fakir ve borçlu halk düşünemez. Araştıramaz. Kendi ve ailesinin derdine düşer.
Ahlakı çökertirsin.
Yaygın medyada halkın bütün değerlerini bombalayan ahlaksız programlarla aileleri parçalarsın. Aile mahremiyetini yok edersin.
Adeta Ortaçağ karanlığından fırlamış sözde din adamlarına, insanların akıl ve vicdanını yaralayan sapkın fetvalar verdirirsin.
Kısacası;
Bir milleti millet yapan bütün ortak değerlere saldırır, insanları kaynaştıran, ortak bir ülküde birleştiren değerleri parçalarsın. Tasada, sevinçte,ülkü birliği içinde vatandaş olma bilincini yok edersin. Savunma refleksini, milli değerlerine sahip çıkma bilincini, vatan sevdasını, bağımsızlık gibi kutsal addedilen değerleri eritirsin. O halk artık pelteye döner. İstediğin gibi şekillendirir, parçalara böler, birbirine düşman edersin.
Kapanmış ya da kapanmaya yüz tutmuş bütün yaraları kaşır, kanatır, üzerine de tuz basarsın. Kan ve kin davalarına yol açıp karanlığı beslersin.Tek tek insanları travmalı hale getirirsin.
Etnik kimliğine, tarihine, milli değerlerine, kahramanlarına saldırıp aşağılarsın. Sürekli aşağılanan, milli kahramanlarına hakaret edilen, milli değerleri küçümsenen halk giderek eziklik duymaya, kabuğuna çekilmeye başlar. Özgüvenini kaybeder. Özgüveni olmayan, ezik bir halk, millet olma erkini yitirir. Savaş ve mücadele ruhunu kaybeder. Böyle bir halkla devleti koruyabilmek çok zordur.
Ülke varlıkları yağmalanır. Hazine iflas ettirilir. Milletin bütün varlıkları yok edilir. Ülke topraklarının bir kısmına başka işgal güçleri yerleştirilir, (Ege’de işgal ettirilen 18 ada, bir kayalık,kıta sahanlığı ve Süleyman Şah’ın türbesinin olduğu vatan toprağı gibi...) vatan toprağının işgal edilmesi sıradanlaştırılır.
Son aşamada sınırlarını sonuna kadar açarsın. Bir ilden bir ile giderken o ülkenin vatandaşına polis 3-4 defa kimlik yoklaması yaparken, açılan sınırlardan her isteyenin girdiği bir ülkeye dönüşürsünüz. Gelenlere 1. Sınıf, ülkenin gerçek sahiplerine 2. Sınıf vatandaş muamelesi yapar, ÜLKE İNSANINI RUHEN İŞGALE HAZIRLARSINIZ. Ülke insanı işgal altında olan bir ülkedeki gibi akşamları sokağa çıkamaz olur. Kızlarını, eşlerini ve çocuklarını düşman işgal kuvvetlerinden sakınır gibi sakınmaya başlar.
O ülkede iktidar milletin gözü önünde ülkeyi işgale hazırlarken, karşısına zayıf, korkak bir muhalefet konarak O ÜLKENİN VATANDAŞLARI ÇARESİLİK DUYGUSUNA SÜRÜKLENİR.
Bütün bu yazdıklarım hangi ülkede uygulandı?
TÜRKİYE Cumhuriyeti Devleti’nde!
Son aşamadayız!
HATIRLAYIN! Irak, Suriye, Libya ve Arap Kışı yaşanan bütün ülkelere de yüzer gezer teröristler sokulmuştu.
Dün AKP’nin Esat ile görüşme sinyalini alan azgın ÖSO elemanları, İdlip’te TSK’nın karargah olarak kullandığı binaya saldırdı. Türk bayraklarını yaktı. Bu azgın sürüye Türkiye maaş ödüyor. Hem de dolar bazında. Bedava sağlık hizmeti veriyor.
Bunların Türkiye’de olan baroya kayıtlı avukatları, gazetecileri, Suriyelileri meydanlara toplayıp aleni Türkiye’yi kötülüyorlar. Dayak yiyen, şiddete maruz kalan doktorlara, öldürülmeye hayır diyen kadınlara meydanları dar eden, şiddet uygulayan polis ve İçişleri Bakanı bunlara hiç müdahale etmiyor.
Tarih tekerrürden ibarettir. 100 yıl öncesine geri sardık. Osmanlıyı yıkan dönme devşirmeler, DIŞ DÜŞMANLA BİRLİKTE şimdi T.C. Devletini yıkıma hazırlıyor.
UYARIYORUM!
Ülkeye doldurulan katı Arap Milliyetçileri, tehcirde giden Ermenilerin torunları, İŞİD, El Kaide, Müslüman Kardeşler, Selefi örgütler, silahlandığı söylenen tarikatlar… Ve silahlandırılan sözde sivil örgütler… Ve bütün bu yapıları ayaklandırmak için zamanını bekleyen yabancı istihbarat ajanları…
Türk milleti için zaman daralıyor.
Bir iç kaos çıktığı, çıkartıldığı zaman Yunanistan ve Amerika Türkiye’ye saldıracak.
AKP Atatürk Havalimanı ile birlikte 13 askeri kurganı yok ederek Yunanistan’ı rahatlattı. Yunanistan’ın bu askeri kurganları yok etmek için iki savaş uçağı bulundurduğunu biliyor musunuz? Artık gereği kalmadı. Asker boğazdan, bütün stratejik yerlerden gönderildi. Şimdi o alanlar doları basana satılabilir. Bu durumda Trakya ve İstanbul’u nasıl koruyacaksınız? Yunanistan askerlik süresini uzatırken, AKP 6 aya indirdi.
Trakya ve İstanbul işgale hazır lokma yapıldı, haberiniz var mı?
Amerika bu planı saklamadı. Tam tersi, Nevada çölünde 1000 yılın hesaplaşması adıyla Türkiye’yi işgal tatbikatı yaptı. Amerika’ya stratejik ortak demek, Amerika ile T.C. Devleti’ni yıkıp, Anadolu’da Türk varlığına son vereceğiz demektir.
Uyarıyorum! Anadolu’yu cehenneme çevirmeyi planlayanlar kendi cehennemine hazır olsun.
Anadolu’da Türk varlığını bitirmeyi planlayanlara uyarımdır! Kendi sonunuzu hazırlıyorsunuz!
Seyit Rıza, Şeyh Sait, İskilipli, Vahdettin gibi hainleri kutsayanlara dikkat edin! O hainler nezdinde kendi ihanetlerini aklamaya çalıştıklarını da görün artık.
Cumhuriyet saray beslemesi devşirmelerin, bedavacı asalak tarikatların ayrıcalıklarını kaldırdı. T.C. Vatandaşları eşitlendi. Türk Milleti kula kul olmaktan kurtuldu. Bunu hazmedemeyen dönme devşirmeler, etnik komplekslerini din kılıfıyla perdeledi.
100 yıllık kin davasıdır bu dava! Sizler ne sanmıştınız? Dava, dava dedikleri şeyin ne olduğunu niye açıklayamıyorlar sizce? İşte bu yüzden…
Belki de 2. Arınma dönemini yaşayacağız…. Tabii, aklımızı başımıza alırsak! Yani;
HAK EDERSEK!
Herkes seçimlerinin sonucuna katlanmaya hazır olsun!
Zahide UÇAR(13.08.2022)
5 notes
·
View notes
Text
Gemine Kimleri Bindirdiğine Dikkat Et!
Bir geminin başarıya ulaşması, sadece kaptanının yeteneklerine değil, aynı zamanda o gemiye kimlerin bindiğine de bağlıdır. Bilge bir sözde olduğu gibi: "Gemine kimleri bindirdiğine dikkat et! Çünkü sırf kaptan olamadıkları için gemiyi batırmaktan çekinmezler…" Bu söz, yalnızca denizcilik değil, hayatın her alanı için geçerli olan derin bir uyarıdır.
İster bir şirketin lideri olun, ister bir topluluğun başında; çevrenizdeki insanların niyetleri, yolculuğunuzun başarısını belirler. Bazı insanlar, kendi egolarını tatmin edebilmek için, bazen hiç hak etmedikleri şekilde gemiye binerler. Bu kişiler, bir zamanlar kaptan olma hayali kurmuş, ancak bu hedeflerine ulaşamamışlardır. Kendi hırsları ve kıskançlıkları, bazen gemiyi batırmaya kadar varabilir. Çünkü, gerçekte sahip olamadıkları gücü ellerinde tutmaya ve her fırsatta bu gücü kullanmaya çalışırlar.
Gerçek bir lider, etrafına güvenebileceği ve ortak bir amaç için hareket edebileceği kişileri seçmelidir. Ancak gemiye, sadece kendi çıkarlarını düşünerek binenler, yolculuğun sonunda gemiyi batırabilirler. Bazen bu kişiler doğrudan karşıtlık yaratmazlar, fakat gemiyi batıracak kadar sinsi bir şekilde sabote ederler.
Her birey, geminin yolculuğunda bir rol oynar. Ancak, gemiye binen kişilerin niyetleri doğru olmalı; çünkü bireysel hırslar, geminin rotasını kaydırabilir ve başarısızlığa sürükleyebilir. Kimi insanlar, sadece kaptan olamamış oldukları için gemiyi batırmaya kalkışabilirler. Kaptan, doğru kararlar alarak gemiye kimlerin bineceğine karar verirken, sadece yetenek ve deneyimi değil, bu kişilerin niyetlerini de göz önünde bulundurmalıdır.
Sonuçta, bir gemi sadece güçlü bir kaptanla değil, güvenilir ve uyumlu yolcularla ilerler. Gemisine kimleri bindirdiğine dikkat etmek, bir liderin en önemli sorumluluklarından biridir. Kaptanın etrafındaki insanlar, hem geminin başarısını hem de yolculuğun sonunu belirleyecek güçteki unsurlardır. Eğer gemiye binen kişiler yalnızca kendi hırslarını ve çıkarlarını gözetirlerse, gemi çok geçmeden rotasını kaybeder ve felakete sürüklenebilir.
Kaptan, hem gemisini hem de yolcularını doğru seçmeli, gemisinin güvenliğini ve sağlıklı ilerleyişini temin etmelidir. Zira bazen en büyük tehdit, dışarıdan gelen bir fırtına değil, gemiye yanlış kişilerin alınmış olmasıdır.
#iyiniyet#türkiye#istanbul#istanbuldayasam#hayat#işlergüçler#hayatakarken#blog yazısı#blog yazarı#beauty blogger#blog help#guest blogger#girl blogger#blog#ask blog#11 year tumblrversary#tumblr yazarları#writers on tumblr#artists on tumblr#photographers on tumblr#tumblog#tumblelog#tumblr girls#Halimecan
5 notes
·
View notes
Text
"Özgürlük Köleliktir, Savaş Barıştır, Cahillik Güçtür" 1984
Hayatımız, hayatımızda olmayabileceklerin olma zorunluluğuna inanmışlığımızın sonucu haline geldi... Toplum üzerine çok fazla konuşuyoruz değil mi? Dikkat ederseniz tüm şikayetlerimiz, problemlerin toplam halinden vuku buluyor. Bu toplumda bireysel bir şikayetin, çok fazla değer bulduğunu söylemek açıkçası güç. Biraz bu konuda sohbet havasında yazmak istiyorum.
Biz bireye karşı suikastçı bir toplumuz! Devlet olmadan bireysel bir zihin inşa edilemeyeceğine olan itiraf edemediğimiz inancımız, bizi kusursuz bir sabit fikir bataklığına soktu. Çırpındıkça battığımız bu alan, kendi zihnimizin eseridir.
Biz toplumu oluşturan tüm birimlerin, değişimin zengin aktörleri olduğu mantığını unutmuş bir toplumuz! Eğer toplum özgürleşecekse, bireysel özgürleşme bu süreçten önce gelir. Eğer toplumsal bir pandemi varsa, bu bireylerin ayrı ayrı hastalıklarının geniş bir gölgesidir. Toplumsal bir cadı avı başlamışsa, bu süreç bireylerin ayrı ayrı ihlallerinin bir sonucudur. Bu durum toplumu değerli kılmaz. Toplum, bir ortalamanın ortak adıdır!
Bizim toplumumuz örgütlenmenin sadece faydacı kısmına odaklanmış, örgütlenmenin içgüdüsel tarafını ıskalamış bir toplumdur! Örgütlenme içgüdümüz olduğu müddetçe, örgütlü toplum var olacaktır. Bizi birbirimize yaklaştıran, bu yakınlaşmadan fayda ve zarar doğmasını sağlayan, bu fayda ve zarar hususunda mutabakat sürecini başlatan ve bu süreci kültüre dönüştüren şey, insiyaklarımızdır. Devlet, bu insiyaklar üzerine oturmuş bir kurumdur!
Egoizmin tuhaf yatak arkadaşları vardır! Devlet, aile, toplum, ev, din, ideoloji ve statüler egoizmin askerleridir. Bunları kullanarak sınırlarınızı genişletirsiniz. Var olandan memnuniyetsiz kalma süreniz, topraklarınızın gelişim hızıyla ters paralellik gösterir. Nihayetinde daha çok devlet, daha çok aile, daha çok toplum, daha çok ev, daha çok tanrı, daha çok ''izm'' ve daha çok rütbe ihtiyacı duyarsınız. Bunun karşılığında benliğinizi şeytana satarsınız! Bu ticaretten hasıl olmuş insanın oluşturduğu toplumlarda yaşıyoruz! Bakın bakalım çevrenize, saydığım kavramları kullanarak açamayacağınız kaç kapı kaldı? Benim kabul ettiğim ego ilkel ve gelişmiş benlikten hareket alan egodur. Vaazlardan ya da emirlerden değil!
Bizim toplumumuz tek doğruluğun başarı, başarısızlığın ise kötü kabul edildiği bir kusurlu zihin yapısından kimlik inşa etmeye kalkmış bir topludur! Halbuki benliği ilk yasa olarak idrak etmemizi engelleyecek ne varsa, hadım etmeyi biliyor olmamız gerekirdi. Biz benliğimizi eritene tutulduk.
Şimdi biri bu anlattığım manzaranın içinde bir adım öne çıkıyor ve diyor ki; ''Bana oy verin ve size güzel bir yaşam sunayım.'' '' Bana mürit olun ve sizi cennete götüreyim.'' ''Bana asker olun ve sizi davamıza komutan eyleyeyim.''
11 notes
·
View notes
Text
Evlilik, iki kişinin hayatlarını birleştirdikleri özel bir bağlamdır. Bu birliktelik, sevgi, anlayış, sabır ve saygı temelinde yükselir. Evlilikte karşılıklı iletişim ve anlaşma önemlidir. Zorluklarla başa çıkabilmek için birbirine destek olma ve birlikte çözüm bulma yeteneği, sağlam bir evliliğin temelini oluşturur. Her iki tarafın da bireysel gelişimine katkıda bulunan bir evlilik, ortak hayaller ve hedeflerle dolu bir yolculuktur. Ancak en önemlisi, evlilikte sevgi ve bağlılık, bir ömür boyu sürecek bir yolculuğun temelini atar.
11 notes
·
View notes
Note
Sadece üzgünüm başka bir şey diyemiyorum yargısız infaz yapıyorsun yapmaya da devam ediyorsun ne diyebilirim ki fazlasıyla ortak yönümüzde vardı oysaki
Ortak yön olup olmaması önemli değil artık. Önemli olan anlayış ve saygıydı. Senin sorunun haddini aşmandı. Sen kim oluyorsun da bana saygısızca hakaret ediyorsun. Bu saatten sonra hiçbir şekilde benimle muhatap olma benim için yoksun olmadın da.
6 notes
·
View notes