#neofaşizm
Explore tagged Tumblr posts
Text
Barış Bu Hallerin Neresindedir!
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/d550a328488fe5441b440b32cc8ead43/d131323b83c721ae-39/s540x810/376a0f5fdcc7226cda5aea8e1098263c7533ecac.jpg)
Kendini tekrardan tekrardan ve tekrardan var edebilen bir cerahatin ta kendisiyle hayat en kestirmeden ehven olandan alıkonuluyor. Bir ihtimaller sarmalı olarak yapılandırılmış ola gelen hayat imgesi tastamam eksiksiz tarumar ediliyor. Her türden tahakkümün, yalın bir tehdit döngüsünün esiri addediliyor. Belirsiz değil, uzak zamanlardan değil doğrudan belli bir hat üstünde, dünden devralınanlarla birlikte hayatın ehven olanla yolunun ayrılması bu cenahta gündelik bir mesele dönüştürülüyor. Cumhuriyetin yüz birinci yılı tiradı ortalarda dolanırken, kurulan cümleler ile gerçekliğin arasındaki uçurum bir laf kalabalığının aleni bir biçimde karşılayabilecek olduğundan daha ağır yengileri barındırıyor. Hiçbir halde ve türde hayatı muhafaza etmeyi başaramamış, illa bir elit, ayrıştırılmış, seçkinler zümreleri var eden bir kısır döngünün içerisinde her eylem bambaşka cerahatleri var ediyor. Günlük ve giderek daha da derin kırılmaların imal edildiği bir menzilde hayatiyet mahvediliyor bir biçimde, her gün her haliyle.
Duraksamadan irade denilip durulurken, sökün eden her şey yıkıcılığın ta kendisinin tüm sahneye buyur edildiğini göstere geliyor. Hakkaniyet sizlere ömür. Hukuk lafı var kendisi yok bir mefhum. Hürriyet ara sıra akla düşen bir muhakeme aparatı. Bütün dünyaya daimi bir müdahalecilik söz konusuyken, her konuda önceliğimiz insan hakları diye bildirirken o sınırın içini derdest eden bir cüret karşımıza çıkıyor. Her gün apayrı yangın yeri. Belirli bir hıncın her gün doğrudan hakkını arayana yönlendirildiği bir garabetlik menzil. Ne kini tükeniyor ne linci. Sözü işitmeye tahammülleri yokken, kalkıp en gerçekçi memleket, en hakiki ülke, en doğrucu biziz cümleleri havalarda uçuşuyor. Ekranlar silme kesme biçme, hak gasbı, hukuka saldırı. Memleketin batısı insani olarak birbirlerine düşürülürken, salt, sırf kimliklerinden dolayı ayrımcılığı Bakur Kürdistan’ı sathı mahallinde vurgulayan da bu devlettir. Hakikati mevzu edemesin insanlar diye, sual ettiklerine lal kalınır. Seçimde oy verdikleri insanların vekil de olsa, belediye başkanı da veyahut da muhtar göz açıp kapayıncaya kadar geçen sürede onca demokratiklik nutku atılırken, yüksek seçim kurulunu dahi göz ardı edip, seçilenlere kayyım atama cüreti var edilir. Ne de olsa seçime girenlerin, temiz kayıtlarını tahrif etmek, terörist ilan etmek birkaç satırlık merama bakar! Her şey her gün yeniden hayatın ehven olanından ayrıştırabilmek için bir cürettir, bir hışım fırsattır.
Bahçeli nam faşistin sual ettiği, Öcalan çıksın konuşsun, terör de bitsin lafzının daha henüz ikinci haftasında, sözlerini teyit edip yeniden bir ortak noktanın imali bir ülkenin güncellenmesi söz konusu edilirken barışa değil yıkıma meyil eden ülke görünür kılınır. Arka arkaya, Elih, Mêrdin ve Xalfeti belediyelerine kayyım atanır. Daha öncesinde ol Colemerg’in iradesine vurulan ketin bir benzeri yeniden tezgaha konulur. Cürmün üstüne cürümler ekleyerek ilerleyen bir menzilin o barışmakla sahiden bir meselesi olabilir mi? Yalın bir biçimde “demokratikleşme”, “barışma”, “hukuk devleti��� sakızları çiğnenip durur iken günün sonunda onca lafla faşist partinin liderinin, devletin sesi olaraktan var ettiği tahayyüller ortaya bambaşka bir perspektifi öne sürerken onca diyalog çağrısını her fırsatta dile getiren, Kürdistani halklarının nihayetinde yaşam iradesinden, eşit yurttaşlığa dair tahayyüllerine bunca zamandır var edilen eylemsellik, çağrı ve çabaların önüne yine, yeni ve yeniden kayyım çıkartınca sorunlar çözülür mü? Hiç olur mu! Keza İstanbul’daki Kürd diasporasının merkezlerinden birisi olan Esenyurt’un CHP’li belediye başkanı Ahmet Özer’i de terörle iltisaklı ilan edip, alelacele “tutuklayan” bu düzenin Kürd ve tüm o Mezopotamya halklarına verebileceği barış tahayyülünün her ne olduğu muamma değil midir? İyi zamanda bunları var edenlerin, gelecek her kötü günde yeniden bir asırlık gelenek olarak sürdürdüğü yok etme siyasetinin, göz ardı etme pratiğinin, punt buldu mu yapageldiği cürüm iltisaklı hamlelerin beraberinde demokratik bir ülkeden bahis açılabilir mi?
Her gün yinelenen bir tahakküm pratiğine karşı sessizliği değil tam aksine devletlinin bu yıkıcılığına alkış tutanlar vardır bir de, duraksamadan. Sürgit bir biçimde Kürd halkını bu ülkenin yurttaşı olarak görmeyen, onları daha öncesinde gayrimüslim tüm halklara olduğu gibi öteki / dış / hain olarak belleyen bir akıl, Bahçeli’nin çıkışı ve kayyım gaspları sonrası hiç olmadıkları kadar açık bir cüretle kin kusar. Kimisi, Ermenilere uyguladığımız o tarifenin vakti gelmedi mi yazar. Beriki bir yandan bunlar zaten İrmeni (yazım yanlışı o şahsındır) topyekun sürelim gitsin hepsini çöllere (hangi çöle misal?) diye yazar. Gelsin sürgün gitsin katliam, astığımız astık kestiğimiz kestik yaşasın ırkımız diye cümleler kurulup durulurken sahiden “barışmak” neyin nesidir, onca tantananın ortasında bu kadar aleni bir halde henüz Türklük ölümü kutsamaya devam ederken. Dağdakini değil ovadaki ile iletişim kuralım, geleceği inşa edelim diye fikirler öne sürenlerin dahi mimlendiği bir yerde, yüzde altmış beş oy almış Gülistan Sönük, yüzde elli sekiz oy almış Ahmet Türk, yüzde kırk oy almış Mehmet Karayılan ile beraber onlara oy vermiş, iradesini beyan etmiş insanların hakları ne olacaktır! Bu nasıl ülkedir, sahiden?
Yeni Yaşam Gazetesine bağlanalım: “DEM Partili belediyelere kayyım atanmasına tepki gösteren DBP, “Bu zorbalığa karşı asla boyun eğmeyeceğiz ve sonuna kadar direneceğiz” açıklaması yaptı.
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK), İçişleri Bakanlığı tarafından Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) yönetimindeki Mêrdîn, Êlih ve Riha’nın Xalfetî belediyelerine kayyım atanmasına ilişkin yazılık açıklama yaptı.
Kayyım atamalarının yok hükmünde olduğu vurgulanan açıklamada, “8 yılı bulan kayyım gaspının ardından 31 Mart’ta halk demokratik yollarla tercihini yaparak irade beyanında bulunmuştur. Ancak AKP-MHP iktidarı bir kez daha kayyım eliyle halkın iradesini yok sayarak, halkın iradesini gasp ediyor” diye belirtildi.
AKP- MHP iktidarının siyasi tükenmişlik yaşandığı kaydedilen açıklamada, şu ifadeler yer aldı: “Bu tükenmişlikten çıkışın yolunu da Kürt halkına yönelik topyekün bir savaşta arıyor. Çöktürme Planı kapsamında gelişen siyasi ve askeri saldırılarla Kürt halkının kültürünü, doğasını, kimliğini ve bir bütünen varlığını hedef alan AKP-MHP rejimi, kayyım politikalarıyla da Kürt halkının iradesini bir kez daha hedef almıştır.
Darbe Mekaniği İşletiliyor
Kürt halkının iradesinin kayyım eliyle üçüncü kez gasp edilmesinin 4 Kasım 2016 siyasi darbesinin yıldönümüne denk getirilmesi de bu anlamda tesadüfi değildir. Kürt halkının demokratik siyaset mücadelesini 30 yılı aşkın bir süredir siyasi operasyonlarla tasfiye etmeye çalışan iktidar aklı, 2014 Çöktürme Planı kararlarıyla darbe saldırı konseptini güncellemiştir. Bugün yaşananlar da bu güncellemenin bir sonucudur. Siyasi çöküşün eşiğine gelen AKP-MHP rejimi böylelikle darbe mekaniğini de işletmektedir. Ankara’da sözde ‘çözüm ve barış’ söylemleri dile getiren iktidarın Kurdistan’da siyasi darbeler gerçekleştirmesi, AKP-MHP rejiminin Kürt halkı için ajandasında neye yer verdiğini açığa çıkarıyor. AKP-MHP faşist bloğunun ajandasında Kürt halkı için savaş yer alıyor, siyasi ve kültürel kırım yer alıyor. Kayyım politikalarında ısrar Kürt sorununda çözümsüzlük ısrarı demektir. Bir kez daha açığa çıktı ki, Erdoğan-Bahçeli iktidarı Kürt sorununu siyasi darbeler, askeri operasyonlar, kültürel ve kimliksel kırımla ele alma arayışı içindedir.
Sonuna Kadar Direneceğiz
Bu doğrultuda bir kez daha vurguluyoruz; Kürt halkının iradesini temsil eden belediyelere kayyım atanması halkın demokratik siyaset talebini yok saymayı hedef alan bir karardır. Siyasi bir darbedir! Bu karar ile AKP-MHP iktidarı Kürt halkına ‘Hiçbir şekilde sizi ve iradenizi tanımıyorum’ mesajı veriyor. Bu mesajla iktidar aynı zamanda ‘ben bir darbe hükümetiyim’ itirafında bulunmuştur. Gelinen aşamada açık ve nettir ki; AKP-MHP iktidarı meşruluğunu yitirmiştir! Meşru olmayan bir iktidarın verdiği kararların halkımızca da bir hükmü yoktur! Bu kararı tanımadığımız gibi kayyım gaspına da geçit vermeyeceğiz! Demokrasi ve özgürlük mücadelemizi sürdürdüğümüz gibi halkın iradesine de sonuna kadar sahip çıkacağız. Bu zorbalığa karşı asla boyun eğmeyeceğiz, sonuna kadar direneceğiz. Varlığımızın gerekçisi olan halkımızın iradesine sahip çıkma kararlılığını sonuna kadar sürdüreceğiz. AKP-MHP iktidarına sesleniyoruz; Kürt halkının varlığına kast eden, gayri ahlaki, hukuka ve demokrasiye aykırı bu uygulamalarınızdan vazgeçin! Daha önce de denenmiş bu yöntemler artık iktidarınızı ayakta tutamayacaktır. Kürt halkının mücadelesi ve iradesi size kaybettirecektir.”
4 Kasım 2024 Pazartesi sabaha karşı var edilmiş olan o darbe, kayyım gasbının üstünden altı gün geçer. Demokratikleşme iddiasının sökün ettiği her teşebbüs sonrasında var edilen o hainleri aramızdan ayıracağız bahsinin üstüne boca edilen pratiklerle birlikte bir kere daha bir halkın onlarla birlikte genişçe bir toprak parçasının iradesi yok sayılır. Ol iktidar makamının palyaçosu olmuş bir köşe kadısına sufle edildiği gibi, daha bunlar ne ki ne kayyımlar atanacaktır daha. Sınırın ötesinde ezel ebet düşmediğine hayıflanan Kürdün ortaklaşa bir yaşam kültürünü tüm Mezopotamya halklarıyla var edebildiği Kobane düşüne saldırının planlandığı zikredilir, açığa verilir. Köşe bucak kan revan, sınırın ötesinde o Afrin ve Ezaz’da Türkiye cumhuriyetinin “yurttaşlarını” yolarak topladığı vergilerle finanse edilen suç şebekesi / İslami Faşizan yapıların var ettiği yıkıcılığın bir başka temsiline yol alındığı gösterilir. Tümüyle kentlerdeki isyana duruş, özellikle Elih’te artık gizli sır kalmamış kendilerine T-rk intikam tugayı nam bir yapı ile bildiren paramiliter faşistlerin sokaklardan insan toplamaya çalıştığı bir zemin görünür kılınır. Henüz altıncı günde yine Elih’te, Batman emniyetinin binasında, işkencenin varlığı söz konusu edilir, bütün suçları örtbas etmek için bayrak mitine tutunup durulurken, vatan bölünmez, bayrak inmez zikredilip durulurken komşunun evi tarumar edilmeye, o yerler vatandan sayılmadığı için yurttaşlara zulüm hak görülmeye devam olunur. Meşruluğun ta da Demokratik Bölgeler Partisinin bildirdiği gibi yitirilmeye yüz tuttuğu bir eşikte yine aynı tornadan, hep benzeş acıları sürekli güncelleyerek tek bir iyi gün var edilebilir mi? Eşitlik, hürriyet, adalet kavramlarının boşa düşürüldüğü, neyiniz eksik derken neleri tam kalmış / bırakılmıştır ki sorusunun capcanlı durduğu bir zeminde hakkaniyete sıra ne ara gelecektir? Hakikatli bir barışın yolunun açılması bir yana sürgit bu karanlığa devam diyen bir cüretin, damarın varlığı söz konusuyken, sokaklar işkencehanelere dönüşürken, kentler Bakur Kürdistan’ında yangın yerine dönüştürülürken onca yıkımdan, kötülükten ve şiddetten sonra hangi yüzle barışılacaktır, neyle, kimle, her nasıl? Yüz birinci yılında bir ülkenin var ettiği yegane şey kapkaranlık bir tablonun ta kendisini bildirirken halen hiçbir itirazın yükselmediği bir zeminde o karanlık herkesi kuşatmayı sürdürür, anlıyor musunuz? Beş günde alt Elih’te 140 kişinin gözaltına alındığı, yedi insanın tutuklandığı, bilinen 37 insanın halen gözaltında olduğu, sokaklarının paramiliter çetelere peşkeş çekildiği, Gazeteci Metin Yoksu’nun kamerasına yansımış olan “bu bir halk ikazıdır, belediyelerimizi boşaltın” anonsunu var eden Vedat Özer’in dahi tutsak edildiği bir zeminde karanlık nasıl hayatın ortasında anlıyor musunuz? Bütünüyle hayat mahvedilip durulurken, söz lekelenip durulurken, sulh değil yıkıcılık öncelenirken, cürüm var edilip kırım hamlesi her an yinelenirken, tehditler sürerken, kötülük varken, barış bu hallerin neresindedir... düşünüyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Elih’te Protesto Gösterilerinden... - Kaynak – Pusula Gazetesi
Meramda Paylaşılan Haber
DBP: Bu Zorbalığa Karşı Sonuna Kadar Direneceğiz - Mezopotamya Ajansı https://mezopotamyaajansi40.com/GUNCEL/content/view/257460
#meram#arzihal#yıldırı#tehdit#tahakküm#denetim#gözetim#faşizm#kayyım darbesi#dem parti#dbp#elih#merdin#xelfeti#kürdistan#söz hakkı#siyasa#kör karanlık#akp türkiyesi#siyasal islam#neofaşizm#cerahat#barışa ne oldu?#insan hakları#demokrasi#adalet#hürriyet#eşitlik#yüzbirinciyıl#kötülük
0 notes
Text
Neoliberalizm ve Neofaşizm: Bir Ortakyaşarlık Öyküsü - Foti Benlisoy
Avrupa Parlamentosu seçimleri, hemen akabinde de Fransa’daki meclis seçimi, “aşırı sağın” siyasal merkezin zaptına dönük uzun yürüyüşünün hızlanarak devam ettiğini gösteriyor.[1] Aşırı sağ, artık gelip geçici bir siyasal reaksiyondan ziyade Avrupa siyasal yelpazesinin hiç de “aşırı” falan sayılmayan makbul, meşru ve kalıcı bir parçası. Neoliberal merkezin (Tarık Ali’nin meşhur tabiriyle…
0 notes
Text
GRAUE WÖLFE
Offizielle Website der türkischen NEOFASCHISTEN!
🛩🇹🇷
EINATMEN....AUSATMEN.....
Beschließe einfach Du selbst zu sein. Sei frech und wild und wunderbar!!!
Das Universum gibt mir volle Unterstützung. Ich bin (rede freundlich mit Dir! GOOD VIBES ONLY, sollte das nicht funktionieren gibt es bestimmt kompetente Unterstützung von Silke. Die kann ja hellsehen, merkwürdige Trolle & Zwerge sehen und auch Jakobsleitern! 😂 geballte INKOMPETENZ). Da kann man echt nur hoffen, dass das Universum sie genauso wenig Ernst nimmt, wie JEDER!!! Ruhig werden. Nicht weinen, nicht ausrasten. Nichts durch die Gegend werfen und bloß nichts Dummes machen. Einatmen. Ausatmen.
#neofaşizm#naziler dışarıda#pippi uzuncorap#jakobsleiterfluch#das universum#good vibes only#inhale exhale
0 notes
Link
Bu yazı üstünde konuşulmayı hakkediyor. Unutmayım diye bir nevi günlük gibi kullandığım bu yere ekliyorum.
Konuyla ilgili aklımda çok fikir var.
Ben genellikle sosyolojik olayları psikolojik analizlere bağlamayı severim ama burda tam tersini yapıyorum. Yazar fazlasıyla soyutlamış her şeyi.
Katıldığım konunun özü: Yani insanlık giderek yazıda da geçtiği gibi daha ilkel, daha kaba, daha kuralsız, daha ahlaksız toplumlar haline geliyor. Katıldığım ikinci konu, Trumpı seçen 65 milyon kişi ve tabii burdaki dahil milyonlarca kişi bir anda ilkellikten çağdaşlığa geçmeyecek.
Bu durumu zaten dünyaya bakmadan bile en net biçimde en yakınımızda, kendi ülkemizde görebiliriz.
Ama yazar bomboş bir durum tespiti yapmış oluyor.
Ne oldu da böyle oldu?
Yazıda bunun yanıtı yok.
Neden insanlık “orman kanunlarının” geçerli olduğu bir dünyaya doğru evriliyor?
Neden binlerce yılın kültürü çöpe atılma aşamasında?
Yazarın belki de politik bir bilinci olmadığından bu soruları es geçmiş. İnsanlık tarihinde rastlanılan nadir ama doğal bir şeymiş gibi davranmış. Zaten kılavuz olarak İlber Ortaylı’yı almasından da belli ne kadar engin bir ufku olacağı. Yine de böyle soruları düşünmeleri iyidir.
***
Bir kere bu durumun adını koymak gerek. Orman kanunları yeniden hangi rejimde geçerli olur. Neofaşizm oldukça yakışıklı bir isim.
Yazar yaşanılan sarsıntının yıkılan liberalizm olduğunu göremiyor. Halbuki toplumsal depremler doğanın ürettiği depremlerden çok can almıştır. Liberalizm yıkılırken dünya da sarsılıyor. Sarsıntı neofaşist şok dalgaları (iktidarlar) üretiyor. Ayrıca faşizmin kendisi korona gibi yayılmacı bir virüstür.
Gelişmiş ülkeler bunu az gelişmiş ülkelerde tutacakları bir virüs gibi yaydılar. Yani korona ankarada olsun ama waşingtonda olmasın isterler... İsterlerde doğa buna izin vermez ki...burda ki virüs bir gün mutlaka waşingtona da bulaşır. Faşizm de bulaşır.
İnternetin gelişmesi faşizmin bulaşıklığının artışında çılgın bir ivme sağladı mesela.
Şurdan bir faşist salak oğlan elinin altındaki teknolojiyle giriyor internete faşistlik yapıyor. Bu anında dünyanın bir ucunda, karşısında politik tercihi olmayan nötr bir kişide faşist duygular uyandırıyor. Bu kadar basit biçimde bile yayılıyor.
İnternet öncesi zamanda böyle etkileşimler mümkün değildi... yada çok nadir olacaktı ama şimdi yaygın.
***
İkinci dünya savaşı 1945′te bitti. Bir kuşak öncemiz sayalım. Yani çok eski değil. İnsanlar birbirlerini milyon milyon öldürdüler. Şehirlerde, denizlerde, kırlarda, göklerde birbirleriyle savaşıp öldürdüler. Birbirlerini kentlerini yakıp yıktılar. Her ne kadar savaşın bile kuralları varmış gibi olsa da savaşın kuralı yoktur. Her türlü vahşetle birbirlerine saldırdılar.
Demek ki insanlar eğer ilkelse bir kuşak önce de ilkel ve kural tanımazlarmış!
1945ten bu yana centilmen mi olmuştuk?
***
İşte yanlış sularda debelenen iyi niyetli ve bilgisiz bir yazar.
0 notes
Text
NE İle Başlayan Kelimeler
NE İle Başlayan Kelimeler
ne neftîleştirmek neofaşizm neşeleniş nevabuselik nebat neftimsi neojen neşelenme azık nebatat nefyedilme neoklasik neşelenmek nevazil nebati nefyedilmek neoklasisizm neşeli nevaziş nebbaş nefyetme neolitik neşelilik nevbahar nebbaşlık nefyetmek neolojizm neşesiz neveser nebevi negatif neon neşesizlik nevir nebi nehari neonazi neşet nevmit nebülöz dere neonazizm neşide nevralji necabet nehiy neop…
View On WordPress
0 notes
Photo
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/13421d3ffa9105d5b06bbac5e3617feb/722431c3b6d1d10d-54/s540x810/0c88594b816f151fd2167974b42869f8da57cda7.jpg)
Neoliberalizm ve Neofaşizm: Bir Ortakyaşarlık Öyküsü - Foti Benlisoy
0 notes
Text
Az önce gazete köşelerine bakıyordum: Pandeminin sonrasına dair fallar devam ediyor. 1929 ekonomik krizine benzer beklentiler buna ek olarak da faşist yönetimlerin artışı...
Ekonomist olsun sosyolog olsun, piyasa da ki uzmanların çoğunun fikri bunlara benzer.
Biraz “halamın sakalları olsaydı” gibi olacak ama bu beklentiler çok farklı olabilirdi...
Covid19 dünyayı çok olumlu değiştirebilirdi.
Görmezden gelinemez temel bir eksik var:
Şu anda dünyayı değiştirmeyi vaadeden bir din yok.
Din’i geniş anlamda alıyorum. Buna ideoloji de dahil.
Bu gün dünya üstünde yaşayan herkese bir rüya vaadeden bir ideoloji, bir inanç, bir amaç yok...
Neofaşizme karşılık verecek bir neososyalizm programı yok dünyada.
Covid19′dan sonra insanlığın bir hayale ihtiyacı olacak.
“Çocuklar inanın, inanın çocuklar. Güzel günler göreceğiz, güneşli günler Motorları maviliklere süreceğiz” gibi bir hayal gerek.
O hayal ne olacak?
içeriği, programı ne olacak?
**
Ben hep gerçeklerden bahsediyorum ama işin doğrusu şu anda dünyayı “hayallerin yokluğu” yönetiyor.
**
90lar sonrası sosyalist bloğun dağılmasıyla sadece bir kaç devletin yönetim şekli değişmiş olmadı. İnsanların insanlığa dair hayalleri öldü.
**
İnsanlığa yeni hayaller kurdurabilen...
Geleceği kazanır.
0 notes
Text
Nerede / Nereye / Niye
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/3cb5879fc9ced6303380a9594c81841a/d7c0e6953f16b66e-44/s540x810/52d19be334ea32f366e621cc1392d82b275bc5f3.jpg)
Vahametin ortasında sanki hemen her şey “normalmiş” gibi, hemen hemen her şey olağan akışındaymış gibi davranılıyor. Devletin paralize ettiği, görünmez olarak ilan ettiği ya da bildirdiği yaralar, yıkım ve fecaatler dört bir yanı kuşatırken bunların genel geçer olduğu sanrısı yineleniyor. Her şey bir bariz riya ile geçiştirilmeye çalışılıyor. Vahamet o yıkımın da, tükenişin de bu sahadaki yan yana hali her güne içkinliği iken bunlar ‘teferruat’ olarak aksettiriliyor. Her gün artık bir kıyamet kılınırken var edilmiş vahşet, adım başı kol gezen şiddet peyderpey kılınırken, istikamet kötülüğün ta kendisinden devşirilirken bunlar genel geçer, gündelik meseller olarak aksettiriliyor. Böyle bir döngünün endişesinin taşınması bir yana sorgulanması bile imkansız kılınıyor. Bu kadar lalettayin olanın, biteviye yaraları var ettiği bir hakikatken sorun değilmiş gibi davranılsın isteniyor.
Her şey böyle basite indirgenebilir mi? Hayat böylesine devletin elinde oyuncak kılınan, anılan, kurgulanan bir mesele midir? Kesintisiz cerahatin ortasında o hayattan tek bir an olsun bahis açtırılmazken, bütün gümbürtüde yaşama eylemi çalınırken, yük, ekonomik ve sosyolojik olarak yükseltilirken nedir ki basit olan? Bugün dönüşen güncelliği sağlama alınmış olanın hayattan gayri bir şey, eylem olduğu ortadayken bütün bu bezirganlığa tüm o vahim olana biat / itaat istenmesi düşündürücü değil midir? Çürümüşlüğün ortasında yol nereyedir? Bunca afaki var edilenin kolay değil doğrudan ve kati kırımın ortasında hayat ne demektir, her neyi bildirendir? Bir istikamet, bir yön ya da bir gelecek iş şimdide var olanlarla bildirilmeyen / görülmeyen bir meseledir. Çürümüşlüğün dosdoğru yenilendiği, her dönemeçte yeniden bir atılım / şahlanma / silkinme bahisleri açılırken dipsiz enikonu kokuşmuş olanın varlığı kanıksatılmak istenir, iyi de nereye kadar?
Takvim yaprakları düşer. Bir koca senenin ağır yükünden kurtulacakmışız gibi yepyeni denilen oysa dününün tekrarı olagelen bir gün daha başlar. İki binlerin ilk on yılı tamama ererken yeni başlayan döngünün bu sınırda şu yukarıda kısaca değinilmiş olandan her ne kadar farklı olmadığı afaki ortaya çıkar. Neo-faşizmin yükselişe geçtiği bir dönemde her bir yandan, dünyanın dört bir bucağından hayat için direnme sesleri, mücadele ağlarının ortasında bu sahanın halinin her ne olduğunu, kestirmeden Akademisyen Sibel Özbudun, Mezopotamya Ajansı’ndan Lezgin Tekay’a verdiği mülakatta açıklar. İşitmek bir yana, görülmesi bir yana, var edilen katran karanlığının her nereye doğru bir menzili dönüşüme tabi tuttuğunu görmek için anlamlıdır, o cümleler, aktaralım.
“Özbudun, sağ siyasetin bugün birçok versiyonunun yükselişte olduğunu, merkez sağın çöktüğünü ancak neofaşizan sağın onun yerini aldığını kaydetti. Özbudun, neofaşizan sağ partilerin bir yandan ezilen konumlarını yitirmekte olan sınıfların güvence ihtiyaçlarını karşılarken diğer yandan ise yükselen sınıfların pastadan payını arttırma heveslerine de tercüman olduklarını söyledi. Bu partilerin “yerli ve milli” söylemlerinin sadece birer söylemden ibaret olduğunu ekleyen Özbudun, “Daha yerlici ve daha korunmacı bir söylemle geleneksel sağdan kendilerini ayrıştırıyorlar. Bir yandan çok uluslu şirketler karşısında payını arttırmak isteyenlerin ve yeni sektörlerin önünü açıyorlar. Bir yandan da kapitalizm tarafından, yoksullaştırılmış, yersizleştirilmiş, güvencesizleştirilmiş, hayatları tarumar olmuş insanlara karşı, eskiye dönüş, eski dengeleri bulma vaadi yaratarak bu iki kesim arasında bir çıkar ortaklığı sağlıyorlar” dedi.
Dünyadaki bu sağ partilerin yükselişinden Türkiye’nin de bağımsız olmadığını ifade eden Özbudun, mevcut siyasal iktidarın 2002 yılında geldiği zaman askeri vesayet rejimini geriletecek demokrat bir parti izlenimi yarattığı için birçok liberal tarafından desteklendiğini hatırlattı. Özbudun devamla şunları dedi: “İktidar, Kürtlerle masaya oturdu, askeri vesayet sisteminin düğüm haline getirdiği Kürt sorununu ‘Ben çözüyorum’ dedi. Sonra masa devrildi. Ergenekon ile yanaşmaya başladı. Arkasından hendek bahanesiyle Kürtlere karşı çok ciddi bir savaşa girişti. Arkasından Fettulah Gülen’in sarkık darbe girişiminin ardından başkanlık sistemine dönüştü. Şimdi mevcut iktidarın dünyadaki bu yükselişin neresinde durduğunu söylemek gerekirse tam ortasında duruyor aslında. Yani bu bize, neofaşizan sağın statik bir oluşum değil, dinamik bir oluşum olduğunu gösteriyor.2002’den 2019’a kadarki gelişme hattı bu hareketlerin son derece esnek son derece kendilerini durumlara göre adapte edebildiğini gösterdi. Geleneksel faşist partilerden farkları olarak bu söylenebilir; çok esnek oldukları, çok pragmatik oldukları, çok koşullara uyarlanabilir oldukları. Bir yandan gelişmelere ayak uydururken asli öğelerinden vazgeçmediğini gösterdi. Dolayısıyla bu anlamda Türkiye’deki çok tipik bir vakadır. Çok incelenmesi gereken bir vakadır. Prototip olarak ele alınması gereken bir vakadır.”
Özbudun dünyada çok ciddi bir şekilde emek hareketinin baş göstermeye başladığını ifade ederek, yükselmekte olan neofaşizme karşı panzehir oluşturacak olan gücün emek eksenli taleplerin yükselmesi olduğunun altını çizdi. Özbudun son olarak, “Tabi ki ekolojik, feminist, etnisist taleplerin bir kenara bırakılması gerektiğini söylemiyorum. Ama bu iki eksenin birleşmesi, kimlik bazlı hareketlerin emek ekseni etrafında toplanmaları gerektiği kanaatindeyim. Faşizmin kadın düşmanlığının, yerliciliğinin, yabancı düşmanlığının, çevreye karşı hoyratlığın benzeri bir dizi hoyratlığın son bulmasında çeşitli muhalefet eksenlerinin, emek omurgası etrafında emek eksenli bir reddediş, itiraz hareketi etrafında birleşmesi ile ben geriletileceğini düşünüyorum” diye konuştu.”
Bir normatif kılınmaya çalışılan kötülük cüretinin boyutu, aldığı kalıp ve vardığı halin, en içten karşılığı birkaç cümle ile çıkagelir. Böyle bir halde, günü, dünün, dün gibi kötülükle hemhal kılarak, her anı gözetip, denetleyip, yıkıma rehin ederek bir menzilin varlığı tescil olunur. Bir Türkiye gerçekliği ortaya çıkartılırken faşizmin göndere çekilmesi, istikamette tek belirleyen olmasının zemini sağlama alınır. Bu kadar afaki kılınanın vahamet değilmiş gibi değerlendirilmesi bir yana oluşturulan yıkıma da kayıtsızlık vazolunur. Bunca açıkta, bu kadar kesintisiz var edilmiş olanın karşısında hayatta her nasıl var olacaktır sıradan, dert bunadır! Bildiğimiz anlamlarda direniş tahayyülünün her renkte her kimlikte ortak bir halle var edilmesinin gereksinim olduğu meydandadır. Millenyumun ikinci on yılı iş bu raddede böyle başlamaktadır.
Mezopotamya Ajansı’ndan aktaralım: “Van M Tipi Cezaevi'ne sevk edildiği sırada rahatsızlanarak YYÜ Hastanesi'ne kaldırılan ve hastane odasının penceresinden atlayarak yaşamını yitirdiği iddia edilen İslam Kaya’nın ölümü aydınlatılmıyor. Aile ve avukatlar, "İki kolu yatağa kelepçe ile bağlı bir kişi nasıl intihar eder?" diye sordu.
Tutuklandıktan sonra Van M Tipi Cezaevi'ne sevk edildiği sırada rahatsızlanması üzerine Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Dursun Odabaşı Hastanesi'ne kaldırılan ve hastane odasının penceresinden atlayarak yaşamını yitirdiği iddia edilen İslam Kaya’nın ölümü aydınlatılmıyor. Adli bir suçtan dolayı hakkında açılan dava kapsamında 16 Ağustos 2019’da tutuklanan Kaya, Van M Tipi Cezaevi'ne sevk edildiği sırada rahatsızlandı. Ardından hastaneye kaldırılan Kaya, yoğun bakımın ardından tutuklu/hükümlü koğuşuna yatırıldı. Tedavisi burada devam eden Kaya'nın, 27 Ağustos 2019 tarihinde bulunduğu odanın penceresinden atlayarak, yaşamına son verdiği iddia edildi. Kaya, yapılan müdahalelere rağmen kısa bir süre sonra ise yaşamını yitirdi.
Yaşanan ölüm olayıyla ilgili o an orada bulunan askerlerin hazırladığı raporda ise, ilginç bir detay yer aldı. Kaya'nın yatağa kelepçelendiği ifade edilen raporda, şu ifadelere yer verildi: "İslam Kaya'nın tedavisi devam ederken, hastanede görevli hemşirenin serum takmasına müteakip, kolundaki serum iğnesini sökerek, servis odasındaki cama doğru hareketlenmiş ve bir ayağına pencereden sarkıtması esnasında müdahale edilerek, İslam Kaya tekrar yatağına yatırılmış ve yatağa kelepçelenmiştir. Saat sabah 03.00 sıralarında odaya gelen hemşire hastanın ateşinin olduğu ve camın açık kalması gerektiğini söyledi. Şahıs tekrar uyumaya başlayınca nöbetçi askerler sabah namazını kılmak için mescide indi. O sırada kalan asker namaza giden askerleri telefonla arıyor. İslam Kaya'nın kelepçelerini sökerek pencereden aşağıya atladığını söyledi."
Müvekkilinin iki bileğinin de kelepçeli ve yatağa bağlı iken kelepçelerden kurtulmasının mantıklı bir izahı olmadığı belirtilen dilekçenin devamında, "Kaya'nın, bilekleri ya kelepçelenmiş ya da bilek kalınlığı göz önünde bulundurulup gerekli ayarlama yapılmamıştır. Her iki durum da görevli personel, dolayısıyla idare kusurludur. Kendine ve etrafındakilere zarar verebilecek davranışlar sergilenebileceği kuvvetle muhtemeldir. Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur. İdare, Kaya'nın kendisinin eyleminden kaynaklandığı düşünülen ölümünü engellemek ve kişinin yaşam hakkını koruma yükümlülüğünü ihlal etmiştir" ifadelerine yer verdi.”
Vahametin ulu orta hali, biteviye kılınan fasit döngüde her hamle yeni bir kırılmayı hep beraberinde getiren ve güncelleyendir. Türkiye adı yeni veya eski fark etmeksizin tüm ol biteviyeliğin hudutlarında behemehal çürüten bir menzildir. İnsan hak ve hukukunun bir biçimde alaşağı olunduğu, eşitlik, adalet, hak ve hürriyetin hiç edildiği, müştereklerimizin ayaklar altına alındığı, çiğnendiği bir uzamda bu yer / şu saha bir yaşam vermez. Kalıcılık ve sağlama alınan bu tahakküm halleridir iç çürüten, tüm o hazandır mesele. Burası artık hayatın yerilip yutulduğu bir güncelliğin sahnesi kılınandır. Böylesi bir yerde hayat bahsi dahi olunmayandır. İslam Kaya’nın canının çalınması da bu minvalde, o toplama dahil edilmiş olan bir tavırdır. Türkiye devleti, toplumunun önemli bir kesimiyle linci, yok etme, hayattan çalmaları onaylayan bir halle, tavırla bütünleşik haldedir. Böylesi bir yerde hayatın ederi, anlamı tanımlanmayandır.
Gazete Karınca’dan aktaralım: “İstanbul’un Fatih ilçesindeki bir binanın önünde battaniyeye sarılı bir erkeğin cansız bedeni bulundu. Yeniçeriler Caddesi Çemberlitaş tramvay durağı yakınındaki binanın önünde hareketsiz yatan bir kişiyi görenler, durumu sağlık ve polis ekiplerine bildirdi. Sağlık ekipleri, üzerinden kimlik çıkmayan kişinin hayatını kaybettiğini belirledi. Polis ekiplerinin yaptığı incelemenin ardından ceset, Adli Tıp Kurumuna götürüldü. Çevredekiler, hayatını kaybeden kişinin sokakta yaşadığını iddia etti.
Saadet Partisi’nin geçtiğimiz günlerde hazırladığı rapora göre Türkiye genelinde 80 ile 100 bin, İstanbul’da ise 6 ile 8 bin kadar kişi evsiz olduğu için sokaklarda yaşıyor. İstanbul’daki evsizlerin çoğu Fatih, Beyoğlu, Kadıköy, Üsküdar, Beşiktaş ve Şişli ilçelerinde yaşamaya çalışıyor. Rapora göre bu evsizlerin yüzde 99’u, geçici barınak bulamadıkları için sokakta kalıyor.”
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/a0fc7e97ef30bd97b6cfe5b68d213539/d7c0e6953f16b66e-87/s540x810/2e88e97716d61fa9b385eee7e01e2cc10cb77a66.jpg)
Vahim olanın yakıcılığı örtbas olunur. İstanbul’un ortasında bir insanın donarak hayatını yitirmesi ancak bir satırla duyurulur. Yolların, sokakların, menzilin iş u bütün memleketin yaşatmama hali artık göreceli değildir, doğrudan, kesintisiz ve mütemadiyen birilerinin ol hayatına göz koyarak güncelliği sağlama alınandır. Yasın her kime, her ne şekilde, her ne ve nereye kadar tutulacağının yolu / yönü güncellenendir. Bir insanın canı çalınır. Ekranda lakırdılar, savaş şakşakçılığı, destan yazmalar, asmalar kesmeler, mehmetim ileri cümleleri, bir dolu lakırdı arasında sıradanın hayatının yenilip yutulması pas geçilir. Bir kaldırımda ismi bile anılamayan, kim olduğu dahi sorgulanmayan bir can katledilir. Yoksunluk, yoksulluk ve daha pek çok etmenin saklanamayacağı tüm bu yukarıdaki hallerin dengi bir / bütün / toplam Çemberlitaş’ta var edilendir. Hayat iş bu sahada her nedir, yanıtsızdır. Bir can alınır, başka bir hikaye daha böyle kolayca sonlandırılır. Yağmur yağar ve hayat olağan akışına geri döner, dönebilir mi sahiden de, sorusuna dahi yanıt yoktur, bilinmeyendir.
Gerçekliği, vahamet dediğimiz şeyin her ne olduğuna dair bir başka örnek de Bakur Kürdistan’ından çıkagelir. Mezopotamya Ajansı’ndan aktaralım. Arjin Dilek Öncel’in haberidir: “Köydeki evi ateşe verildikten sonra göç ettiği kentte baskılardan kurtulamayan Şafii Hayme’nin 9 nüfuslu ailesinden 8’i cezaevinde kaldı. 70 yaşındaki Hayme, “Oğlum diye iki tabut taşıdım, iki mezar kazdım, ikisi de oğlum değildi” dedi.
Hayme ailesinden cezaevi ve nezaretle tanışmayan tek bireyi konuşma ve işitme engelli oğulları. Anne Şaide Hayme (62) ile birlikte bir ömre sayısız cezaevini sığdıran ailenin mücadelesi Silvan’da başlar. Diyarbakır’ın Silvan ilçesi Kemuk köyünde yaşayan Şafii ve Şaide Hayme çiftinin Mahmut (39), Arif (37), Mehmet (Devrim) (33), Bejan (31) İbrahim (27), Şenay (23), Berivan (20) adında 7 çocuğu olur. 90’ların karanlığında sayısız kez gözaltına alınan baba Şafii Hayme’nin, 92’de köy korucuları tarafından evi yakıldıktan sonra aile Diyarbakır’a yerleşir.
Köy korucuları tarafından defalarca yaşadığı eve zarar verilen Hayme, evi yıkıldığı güne dair unutamadıklarını şöyle anlattı: “Evde bulunan yiyecekleri ve kıyafetleri bir yere toplayıp yaktılar. Ardından beni aradılar. Hayvanlarımın olduğu ahırı da yakacaklarmış, onlardan biri kapıyı açmış, neyse ki hayvanlar yanmaktan kurtulmuş. Evimden geriye bir şey bırakmadılar. Göç etmek zorunda kaldım.”
2007’de 6 ay, 2009’da ise 1 buçuk yıl tutuklu kalan Hayme, tahliye olur. 2010 yılında Hayme, yine cezaevinde, ancak bu kez de sıra çocuklarına gelir. Hayme ailesinin fertleri değiş tarihlerde birçok kez “Örgüt üyesi olmak”, “Örgüte yardım etmek” ve “Örgüt propagandası yapmak” gerekçesiyle sık sık gözaltına alınarak tutuklanır. Şafii Hayme’nin oğlu İbrahim Hayme, 2010 yılında babasından birkaç ay önce tutuklanır. Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’ne gönderilen İbrahim’den sonra Arif tutuklanır. O da kardeşiyle aynı cezaevine konulur.
İleriki yıllarda İbrahim, yargılandığı davadan 19 yıl ceza alır. “2 oğlum ve ben aynı cezaevinde kalıyorduk. İçerisi mi, dışarısı mı evim, karıştırıyordum bazen” sözleriyle içinde bulunduğu durumu özetleyen baba Hayme’nin oğlu Bejan da tutuklanır. Aynı aileden 4 kişi aynı cezaevinde bulunur. 3 buçuk yıl sonra baba tahliye olurken, 3 oğlunun tutukluluğu sürer.
Bir süre dışarıda kalan baba Hayme, bu sefer çocukları için cezaevleri kapılarındadır. “Diyarbakır cezaevinde olan çocukları her biri başka cezaevlerine sürgün edilir. Arif, önce Rize, ardından Bayburt Cezaevi’ne, Bejan Edirne’ye oradan da Bandırma’ya sürgün edilir. 7 yıl 2 ay sonra cezası biten Bejan tahliye olur.
Hayme’nin kızı Şenay ise 2018’de günlüğüne Kürt bilgesi Musa Anter için yazdığı bir şiirden dolayı tutuklanır, 5 ay sonra tahliye edilir. Hayme’nin en küçük kızı Berivan da girdiği bir çatışmada yaşamını yitirir. Kızının cenazesini bin bir zorluk ile alıp defneden Hayme, oğlu Mehmet için de iki defa mezar kazarak, taziye kurdu. Oğlunun ilk olarak 2001 yılında Bingöl’de girdiği bir çatışmada yaşamını yitirdiği haberini aldığını ifade eden Hayme, “Bana bir cenaze teslim ettiler. Açıp bakmama izin vermediler. Oğlum diye başka birine ait bir cenaze defnetmişiz. Bunu oğlumun yaşadığına dair haber alınca anladım” dedi.
Tutuklu olan iki oğlunun da kaldıkları cezaevlerinde birçok hak ihlaline maruz kaldıklarını aktaran Hayme, şöyle devam etti: “4 aydır Bolu’da bulunan oğlumun yanına gidemedim. Hava koşulları iyi değil diye gitmemizi istemiyor. İki cezaevinde de mektup, bazen görüş, bazen de hücre cezaları alıyorlar. Gidip gelmek konusunda da çok zorlanıyoruz. Her görüşte çıplak arama dayatılıyor. Kemerde bulunan demir sinyal verince bile içeri alınmıyorsunuz. Pantolonunuzu çıkarmanızı istiyorlar. Size ait olmayan bir pantolonu giyip cihazdan öyle geçmenizi istiyorlar. Çocuklarımızı bırakacak değiliz. Tüm zorlukları gördük. Her zorluğa rağmen çocuklarımızın ve arkadaşlarının canı sağ olsun.”
Vahamet bunca açık can kırıklarının kıyısında bir yaşam halinin var edildiği sanrısıdır. Ol kötülüğün, şu sathı mahalde bir orada, bir burada, bir şurada var ettiği kötülüğün her neyi, her nereye doğru, her nasıl içten içe çürüttüğü açıktadır. Bugün yaşadığımızı sandığımız yerde hayatiyet ayaklar altına çoktan alınmıştır. Bir umut kırımı menzilinin varlığı iş bu raddede kesintisiz kanıtlanandır. Her gün artık bir kıyamet kılınırken var edilmiş vahşet, adım başı kol gezen şiddet peyderpey kılınırken, istikamet kötülüğün ta kendisinden devşirilirken bunlar genel geçer, gündelik meseller olarak aksettiriliyor. Hiçbir şey bana ve bize bu coğrafyanın acılar, kan ve gözyaşından gayrısını vaat etmeyen, hayatın çorak bir hale mahkûm kılındığını unutturmuyor. unutturamıyor. Her günü apayrı cerahat, her anı bir küçük kıyamet... Hayat nerede? Mesel olunmayanın, görülmeyip, hemen hemen hiç sorgulanmayanın var ettiği cerahat ortadayken, bize, bana, size, sana bir hayat hakkı kalıyor mu? Yeni denilen, eskinin birebir kopyası olmaktan bir adım öteye gidemezken, hal nedir, hayat nedir, söz nedir...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2019
Görseller: Neon Life IV – Louis DAIZY – Behance
#arzihal#mesele#türkiye#hakikat#insan hakları#yaşamak#mücadele#ters köşe#hayat hakkı#insanlık#yaralar#biyopolitika#cürüm#ülke#mezbaha#işkencehane#donmak#çürüme#ekonomik#darboğaz#faşizm#yeni ülke#cerahat#akıl#izan#amed#bakur kürdistan#hayat gaspı#sözcükler#mesel
0 notes
Text
N İle Başlayan 9 Harfli Kelimeler
N İle Başlayan 9 Harfli Kelimeler
nadidelik narçiçeği nemalanma nezaketen nizamname nafilelik narenciye nemlenmek nezaketli nobranlık nakaratlı nargiller nemletmek nezaretli nodullama nakışlama nârıbeyza nemrutluk nezretmek noksanlık nakkaşlık narkotizm neofaşist nicelemek noksansız nakletmek narlıdere neofaşizm niceleyiş noktalama nakliyeci narsisizm neoklasik nijeryalı nominatif nakşetmek nasbetmek neolojizm nikâhlama nomografi…
View On WordPress
0 notes