#kaosu da ne!
Explore tagged Tumblr posts
Text
Me: *sets language to Japanese* I gotta hear Jevil's voice lines in battle! I know where the acts and spells are located. It's not like I need to read. What could go wrong?
Also me: *reads the manual instead of using the spincake* shitshitshitshit
#but hey the voice lines were fire#kaosu da yo#kaosu da ne!#deltarune#jevil#jevil deltarune#deltarune chapter 1#susie#kris#ralsei#undertale#utdr
36 notes
·
View notes
Note
Mevlana Celaleddin Rumi'nin "boynunda duran elmas kolyeyi aramak için, odadan odaya koşturup duruyorsun." sözü sizce neyi ifade ediyor kendi görüşünüzü söyleyip yorumlar mısınız?
Kıymetli bir isim içinde çok derin manalar taşıyan kıymetli bir söz. Açıkçası soruyu gördüğümde şaşırdım çünkü son zamanlarda sıkça karşıma çıkan hoşuma giden bir söz. İnsana farklı açılardan baktırıyor. Kısa da olsa bir yorum yapmak gerekirse...
Hayatımızda meydana gelen hâdiseler değil, o hâdiseler karşısında bizim nasıl bir yol, nasıl bir davranış seçeceğimizdir imtihânımız. İnsanın kıymeti neyi yaşadığıyla değil, yaşadıklarına ne tepki verdiğiyle ölçülür. Bu anlamda insanın tekâmülünün önündeki engel aslında kendisidir. Yine maksadına ulaşmak için ihtiyacı olan 'elmas' da kendisindedir. İnsanlığın yaşadığı sorunların çoğu, kişinin kendi üzerinde taşıdığı elmas kolyeyi unutup gözüne parlak gelen kıymetsiz cam parçalarında mutluluğu aramasından kaynaklıdır.
"Senin ilâcın sendedir, fakat bilmiyorsun! Hastalığın da sendendir, ama görmüyorsun! Sen kendini küçük bir şey sanıyorsun, Oysa sende en büyük âlem gizli..."
buyuran Hz. Ali'yi (r.a) anlayıp içimize dönmeden, asıl cevherin de kötülüğün de kendimizde olduğunu anlamadan insan olma yolunda ilerlememiz de, zihnimizdeki ve ruhumuzdaki kaosu sonlandırmamız da mümkün değildir.
#teşekkürler
25 notes
·
View notes
Text
bazen beni o kadar kiriyorlar ki onlardan nefret ediyorum sonra ofkem geciyor nankor biriymisim gibi hissediyorum nasil gececek bu hisler, benim bu ofkem ve ne zaman insanlar anlasilir hale gelecekler? ben mi bencil davraniyorum yoksa onlar mi bencil davraniyor anlamiyorum. bu sikik hayattan biktim artik. her sey net olsun istiyorum. tutarsizliktan nefret ediyorum. icimdeki kaosu disima yansitiyorum derdim eskiden ama haksizmisim cevremdeki kaos ve icimdeki kaos oyle bir butunlesiyor ki benligimi kaybetmekten olesiye korkuyorum. duygulari da sikeyim dusuncesiz bencil insanlari da sikeyim. ofke ve nefreti ayirt edemiyorum artik kaldiramiyorum. sakalarim ya da asiri enerjik tavrima o kadar alistirmisim ki kendimi hangisi gercek ben bilmiyorum her sey bu kadar boktan olmak zorunda mi? dun o kadar ofkelendim ki dakikalarca nefes alamadim berbat bir andi. cok korktum olecek gibi hissettim kendimi ve bugun bunu gulerek anlattilar sebepleri kendileriyken hemde. yetmedi mi?
13 notes
·
View notes
Text
yaşadığımız bu çağda anksiyete vs. gibi psikolojik sorunlara sahip olmamak neredeyse imkansız ve her geçen gün imkansızlaşıyor. özellikle sosyal medyanın bu kadar yaygınlaşması ve hayatlarımızda bu kadar yer kaplamasından dolayı kötülüklere maruz kalmamız ve kaçmamız bir hayli zor hale geldi. belki istatistiksel olarak bazı kötü olayların olma sayısı her yıl azalıyordur fakat karşımıza çıkma oranı her geçen gün artıyor. çünkü kullandığımız platformların algoritmalarının önceliği kaosu her zaman ön planda tutmak. özellikle yaşadığımız ülkeye bakarsak yıllardır devam eden ve her geçen gün daha da kötü hale gelen ekonomi, eğitim, adalet gibi konular bizleri doğrudan bu bataklığın içine iyice sürüklüyor. ekonomi kötüleştikçe refah seviyesi düştükçe insanlar daha fazla ekran bağımlısı oluyor çünkü yaşayabilecekleri sosyal hayat daha da azalıyor. zaten eğitim kötü insanlar salak olmaya hevesli bir yerde böylesine yapay bir hayat yaşan insanlar birbirlerine rahatça nefret kusabileceklerini ve birbirleriyle iletişim kurmak yerine nefreti yaygınlaştırabileceğini fark etmiş olsa gerek. özellikle belli konularda sapkın düşüncelere sahip olan bu kafadan sakat insanlar dünyadan bihaber ve yok kolay yönlendirilebilecek çocukları da manipüle edip sakat bir nesil yetişmesine neden oluyorlar. özellikle sosyal medya algoritmaları sayesinde birbirlerini bulmaları da zaten zor bir şey değil... sakat insanlar sakat düşüncelerini paylaşıyorlar ve benzer sakat düşüncedeki insanlarda bunları görüp bir araya gelmeye başlıyor ve sonuç olarak kendi sapkın düşüncelerini onaylayıp daha da cesaret buluyorlar. geçtiğimiz günler sonrasında böylesine cani bir insanı destekleyenlerin bir anda ortaya çıkmasının temel sebebi de tam olarak bu işte. gerçekten fazla özgürlük, özgürlük değildir. o yüzden bazı konuların sert bir şekilde denetlenmesi gerekiyor. özellikle yapay zekaların bu kadar geliştiği günümüzde yapay zekalarla bu sakatlar çok kolay bulunur ve paylaşımlarının, konuşmalarının kaydı ile birlikte de delil olarak kullanılır. eh tabii ne kadar böyle bir şey yaparsa yap adaletin çalışması gerekiyor. doğru sistemlerin çalışması gerekiyor. fakat insanların bu kadar kolay her şeyi yapabilecek hale gelemesinin en büyük sebebi de "mizah" gündemi bir buçuk dakika ile otuz dakika gibi kısa sürelerde kolayca değişen bir ülkede bu kadar kolay her şeyin mizahını yaparsanız bir şeylere olan tepki de her geçen gün azalır. kimse kimseyi ciddiye almaz. özellikle erkeği kadını izlenme için yaptıkları salak saçma videolarda taciz şiddet gibi şeyleri mizahi olarak gösterince zaten onu kafasında normal olarak gören sakat biri için onay çıkarmış oluyorlar. toplu bi denetim sağlam bir reset lazım artık. belki bazı olaylar tesadüfen bu kadar üst üste geliyordur ya da birileri kendi emelleri için bizim algoritmamız ve gündemimizden kastılı olarak düşürmüyordur bu olayları. gerçekten yaşanması oldukça zor bir dönemde yaşıyoruz. ve temeldeki problemi def etmeden de asla doğru yolu bulamayacağız.
9 notes
·
View notes
Text
''büyürken üstlendiğiniz roller her ne ise, sonrasında seçtiğiniz insanlar da bu rolleri tekrar uygulayabileceğiniz kişilerdir. tüm çocukluğunuz güçlü olmanızı gerektirmişse, mevcut ilişkiniz için de size aynı kaosu yaratacak kişiyle birlikte olursunuz ki yine güçlü olmanız gereksin. kendinizi hiç keşfedemediğiniz veya kendi değerlerinizden vazgeçmek zorunda kaldığınız bir aile ortamında büyüdüyseniz sonrasında kurduğunuz ilişki içinde de sizin yerinize hep ötekinin ihtiyaçları ön planda olmalı ki bu yeni 'yuva' size yabancılık hissettirmesin. sevilme çabaları uğruna bunları yaptığınızı fark etseniz, içinizdeki ürkek ses sevgi ihtiyacınızın aslında hiç karşılanmadığını söylese bile onu susturmak zorunda hissedersiniz. sevilmek, yıkıcı bir çaba gerektirdiği zaman bunun gerçek sevgi ile ilgili bir durum olmadığını inkar edersiniz. aslında böylece sevecek bir kendiniz olmadığını görmekle yüzleşmek zorunda kalmazsınız. tanıdığınız acıları tekrarlarsınız ve ne yapacağınızı hiç bilmediğiniz bir anda bile 'yaşamayı biliyor gibi yapmak' durumunda olursunuz. kendi acılarımıza bakmak çoğu zaman başka acılara bakmaktan daha zordur. başkalarının ihtiyaçlarını anlamak ise kendi ihtiyaçlarımızı anlamaktan daha kolaydır. kendinizi başkasına adayışınızın temelinde aslında kendi hayatınızı yaşama korkunuz vardır. kaybetmelere aldırmayarak uğraştığınız her sevilme çabanızın altında ise aslında sevilmeye layık olmadığınızı size inandırmış bir geçmiş.''
29 notes
·
View notes
Text
İnsanlar böyledir. Kötü gününüzde yanınızda olduklarını sanarsınız. Oysa sadece kendi çıkarları için oradadırlar. Sizinle sohbet etmeye çalıştıklarını görürsünüz. Tek istedikleri ağzınızdan laf almaktır.
Etrafınızda kalabalık olsun istersiniz, çekip giderler. Yalnız kalmak istersiniz, koşa koşa gelir yakanızdan düşmezler. Çok iyi bir insan bile bir gün kötülüğe yenilir ya da yenilmek zorunda kalır, zamanını bilemez tahmin edemezsiniz. Bu yüzden güvenilmezlerdir de. Ve bolca hadsiz... Onları alakadar etmeyen işlere burunlarını sokmaya bayılır, her şeyi kendilerine hak görürler. Çoğu sadece paketlerle ilgilenir, paketi güzelse sevmeye layık görür, kendilerinin de bir paket olduğunu unutup böbürlenirler. İçi boş egolarıyla, paket seçme işini kendilerine layık görürler. Bencillerdir, her şeyi kendilerine paylarlar. Dostlar birbirlerini pohpohladıkça dostlarıdır ancak.
İnsanlar arasında açgözlülük de diz boyudur. Üç kuruş için hesaplaşmak onları yormaz. Küçük detayların verebileceği mutluluğun büyük işlerden gelenini ararlar. Düzen diye bize sunduklarının altındaki düzensizliği hoş suretleriyle örtmeye çalışırlar. Becerirler de. Çünkü size söylemiştim, insanlar paketlerle ilgilenir.
Körü, sağırı oynar, düzene uyun derler. Çünkü baş kaldırmayı bilmezler, buna cesaret edebilenlerin sayısının az olduğunu görürsünüz. Popüleriteye uymak işlerine gelir; yormaz, kafa patlattırmaz, kas çalıştırmaz.
Küçük bir çaresizlik anında yalana sığınırlar, dürüstlük hamurlarına terstir. Her şeyi özelleştirmeyi severler, ortak kelimesinden hoşlanmazlar. Orası benim, şurası senin derler, anlaşmazlık çıkarsa suç her zaman karşıdakinindir. İşi mahmeye taşırsanız orada anlaşmazlığı çözdüklerini değil, yalnızca çözüyormuş gibi yaptıklarını çok rahat görebilirsiniz. Haklıysanız haksız çıkarırlar. Saygıyı sevgiyi öğretmezler, çünkü kaosu severler. İnsanlar böyledir...
Kendilerine soytarı krallar seçerler, soytarılar halkını koyun sürüsü beller. Maske odaları vardır, diledikleri maskeyle diledikleri şekilde sürerler koyunlarını. Sonra yaklaşan her kurdu düşman diye öğretirler. Kurt da kuzu da insan, bilmeyecekler... Eğitim dedikleri şey tek çatı altında birbirine benzetilmesi gereken zihinler olacak. Diyecekler ki, siz bundan sonra soytarınızın kölesisiniz. Diyecekler ki, Tanrınız para, uğruna öleceğiniz şey bir karış topraktır.
Epey de düşkündürler keyiflerine. Mesela şarkıyı mı beğenmediler, "Değiştir makamı!" diyecekler. Sedirler yetmeyecek, yumuşak koltuklar, kuş tüyünden yastıklar isteyecekler.
Eğer kötülükle suçlanırlarsa topu şeytana atacaklar. "Çünkü biz özümüzde iyiyiz, bizi asıl kışkırtan şeytan." derken kanatlarını gizleyecekler. Yalnız meleklerin değil, şeytanın da kanatları vardır, unutmamalısınız.
İnsanlar kendilerine zarar vermeyeceklerini düşündükleri şeyleri sevmeye daha meyillidir, bu yüzden güzellik algılarını ortaya çıkaracaklar. Birini severken kötüsüyle de onu kabul etmenin sevmekten sayılmayacağını iddia edecekler. Suç ortağı gibi görünecek, hatanız ortaya çıkarsa polis kesilecekler. Çünkü satmak onların işi. Kadını satacaklar, dostluğu satacaklar, malı mülkü satacaklar, hayvanlarını satacaklar. Satmak için satacaklar. İşi gücü ne deyip ergin olduğu an kadını erkeğe yama yapacaklar. Bir kadını on koyuna bedel tutacaklar. Dayaktan uslansın diye evlerinde sopalar saklayacaklar. Sopaya gerek yok, beş parmak boşuna yaratılmadı ya... Kaçmayı denerse ölecek kadın, kimsenin ruhu duymayacak. Birileri hep ölecek.
Yine de aralarında iyi yürekli insanlar yok değil, sefili kurtarmayı deneyecekler. Fakat nafile, geç kalacaklar. Hep geç kalacaklar. Birini kurtarırken öbürüne yetişemeyecekler. Yetişemediklerini var olmamış sayacaklar, böylece kendilerini aklayacaklar. Ahireti unutacaklar...
Biteceğini mi sandınız, yanıldınız. Bitmeyecek, bu dünyanın sefili de, acısı da, yükü de, pisliği de bitmeyecek. Köstekli saatin kuytu köşesine sıkışan zamanda bile acıyı bulacaksınız.
İnsanları dostunuz mu sandınız, yine yanıldınız. Herkesi düşman diye bellemeniz gerektiğini o köstekli saat öğretecek size.
Bu pislikten kaçacak delik arayacak ve nihayetinde dünyada bir delik olmadığını göreceksiniz. İnsanlarla da, kendinizle de baş etmek zorunda olan sizsiniz. Hayat size bunu öğretecek.
Atın saati bir kenara, acınızı bileyip öfkenin hançeri yapacaksınız. Hayatın size öğreteceği ikinci şey bu olacak.
Denerseniz kaybedeceksiniz. Denemezseniz yine. Bir savaşa girerseniz kaybetmek için yenilmenize gerek kalmayacak. Savaşırsanız da kaybedeceksiniz, kazanırsanız da. İşte üçüncüsü de bu olacak. Hayat size, varoldukça kaybedeceğinizi öğretecek...
2 notes
·
View notes
Note
Oturdum kaosu izliyorum burdaki bayadir denk gelmiyorum da ne maçı bu arada kimin maçı?
buranın kaosu bitmiyor ya durulmuyor sular hiç, milli maç var kardeşim Türkiye-Portekiz 20 dk sonra
2 notes
·
View notes
Text
sevgili muhalif arkadaşları yine fena uyutmuşlar. kendilerince Erdoğan seçilmezse iç savaş çıkacağını darbe yapacağından bahsediyorlar. ne kadar da komik. birincisi burası çadır devleti değil anayasası hukuğu yasalarla belirlenmiş Türk devleti! aslında kendileri geldiklerinde iç savaş çıkma ihtimali çok yüksek çünkü bölücü parti 100 yıllık cumhuriyeti değiştirme zihniyetinde.. akıllarınca Erdoğan kaybederse darbe yapabilir imasında kendi oluşturacakları iç kaosu pkk ve fetöye yıkmaktansa kurban burda da Erdoğan olsun istiyorlar:)) bu toprakların insanı ayağa kalktı beyler müslüman bir sokulduğu delikten ikinci kez sokulmaz
12 notes
·
View notes
Text
Ne diyebilirim ki? Herkesin her şey hakkında fikrinin olduğu bir yerde, herkes kendini haklı görürken ve herkes karşıdakinin açığını bulmaya çalışırken... Ben şöyle düşüyorum, dünya üzerinde her zaman kaos ve karışıklık vardı. Herkes bu kaosu- karmaşıklığı kendince düzeltmeye çalışıyor ve tabiki her şey daha da karışıyor... o halde ne söyleyelim ki? Hiçbir şey söylememeyi ve kendi işime bakmayı uygun görüyorum. Elimden geleni kendimce yapmayı ve kendi hayatıma bir şekilde devam edebilmeyi sağlamaya çalışıyorum. Ne diyebilirim ki?
7 notes
·
View notes
Text
edip: dip’te bir nüans / küçük İskender Paylaşılsın, paylaşılmasın / yaşansın, yaşanmasın herkesin Edip Cansever’le bir anısı mutlaka vardır. Mutlaka olmalıdır, olacaktır! Çünkü herkes, Edip kadar hayatın içinden hayata dair belgeler toplamak için dalmışsa eğer anlam’a, bu belgelerden bir dosya oluşturacak ve bu dosyasıyla kendini yeryüzüne kanıtlayacaksa, elimizin altında böylesi bir şairin olması daima faydalıdır. Hem okur adına, hem siyasi kimlik adına! Benim Edip Cansever’le örtüşmem çok geç oldu; yirmili yaşların, dönemin şaşaasıyla çatışması ve şiire devrimin haklı yuva kuruşu, aldığım sosyalist eğitim çerçevesinde benim gibi yeni yetme bir şair adayını çok farklı kulvarlardaki bir dize yapılanmasına ve imge kurgusuna sürüklemişti. Bu noktada Edip Cansever, fazlasıyla burjuva kokuyordu benim için; çünkü yazdıklarından hiçbir şey anlamıyordum! Kitaplarını duvarlara fırlattığımı ve şiiri savunma yolunda isyan ettiğimi hatırlıyorum. Ama Edip Abi, o kadar güçlü bir şairdi ki benim gibi at gözlüğünü politik kimlik sayan birini bile içten içe şiire, hayata çekebiliyor, bir yerlerimizden bize, bize has dokuya nüfuz edebiliyordu. Bu noktalardan biri ‘kim bakar uzaklara köpekleri saymasak’ çevresindeki garip, imgesel kaosu ruhumuza sokuşturan o büyük büyüydü. Güneye yolculuklarımdan birinde tren yolu üzerinde sabaha karşı gördüğüm, dağlara bakışlarını dikmiş bir köpekle karşılaşmam Edip’i yeniden okumaya itti beni. Kimdi bu adam?! Ömrün hücrelerini döküyordu sanki. Bilip bilmeden bıçak sallayacağına, tüm dokuyu öğrenerek cerrah olmuştu işte! Onunla tanışmak, onunla atışmak, bir şeyler öğrenip bir şeylerin ukalalığını yapmak tek hedefimdi âdeta. O adam, benim yazmak istediğimi yazıyor, o adam benim söylemek istediğimi söylüyor ve bunu ustalıkla yediriyordu şiirlerine. Bir dostum, doğum günümde bir kadeh rakı ısmarlamak için beni çektiği salaş meyhanede bu yeni saplantımı duyunca, ‘Saçmalama; önümüzdeki hafta, götürürüm seni Edip Abi’nin içtiği yere. Tanışırsınız!’ dedi. Coşkuyla döndüm evime. Coşkum çalan telefona dek sürdü. Arayan kişi, baş sağlığı diliyor ve Edip’in gittiğini bildiriyordu. Bu, en büyük cezaydı bana / en büyük işaret! Doğum günümde sevdiğim şairi tanışmadan, tanışmak üzereyken kaybediyordum. O yüzden her 28 Mayıs, biraz doğduğum, biraz öldüğüm bir tarih! Demin andığım Nahit Hanım’ın cümbüşlü evinde tesadüfen Edip’in iskemlesine oturmam ve Nahit Hanım’ın ‘Aynı Edip’e benziyorsun; sinirli, hırçın ve kendinden eminsin,’ deyişi de hatırımda! Ne diyelim, belki o, Edip, Türk Sanat Müziği’nin derinliklerinden gelen bir caz ezgisi gibi, beni de delirtti. Beni de ahengin ortasında kopan bir tel gibi yalnız bıraktı. Her şair, bir büyü yaratır. Her şair, yarattığı büyüden kendi de etkilenir ve o büyüyü reddetmeye çabalar. Edip Abi, yarattığı büyüyle şiirin bildik akışının büyüsünü bozdu. Büyünün bir metafizik uzantısı değil, bir aşk biçimi olduğunu belgeledi. Galiba, bu belgeydi hayattan ilk önce sökülmesi ve yaramaz insanların omuzlarına apolet niyetine dikilmesi gereken. Biz gerekeni yaptık sanıyorum. En azından seksenli yılların dize dizicileri / dize düzücüleri! İçimizdeki huzur, dışımıza kar yağdırdı! Meymenetsizliğimiz, metanetimizi arttırdı! Her şeyden ders aldık, hiç ders vermeye kalkışmadık! İşte size bizim neslin ifşası! - küçük İskender, edip: dip’te bir nüans (Eflatun Sufleler) - Görsel: Cemal Süreya’nın çizimiyle Edip Cansever * * * Ben orda, akşamına orospular dadanan Camlarında pis sinekler gezinen, ben orda Eskimiş bir tutuşla şarabını içiyor Kadınlarda oluyor kadınsız bakışlarla Başıyla öne düşmüş yüreğiyle beraber Ya Tanrı’ya inanır ya da isyana. Kimseye vermiyor ki acılardan atarsa Kuytular çıkarıyor sevişmeler onlardan Bu nasıl bir bakış ki dünyaya intiharla Ya da hep kar yağıyor da düşünmesi siyahtan Öyle ya kim sevişirdi acıları olmasa Kim bakardı uzağa köpekleri saymazsam. Orası bir ölümdür şarabımı doyuran Ölünen yüzler gibi bir bütündür adamlar Vaftizi gün ışığında bir garip protestan Tanrısıyla sevişir; herkes bilir sevişmeyi o kadar Kim ne derse desin ben bu günü yakıyorum Yeniden doğmak için çıkardığım yangından. - Edip Cansever, Phoenix (Sonrası Kalır / Bütün Şiirleri, 1 / Petrol)
#küçük İskender#edip: dip’te bir nüans#Edip Cansever#Edip#28 Mayıs 1986#Anı#Hatıra#Cemal Süreya#Eflatun Sufleler#Phoenix#Şiir#Şair#Kim bakardı uzağa köpekleri saymazsam#Köpek#Yolculuk#Ölüm#Yürekbalı#Edip Abi#Edebiyat
18 notes
·
View notes
Text
pamuk şeker ve sude'nin anıları #1
geçen gün yolda yürüyordum. değişik bir tarzım olduğu için, insanlar öyle olduğunu söyler, insanlar bana bakıyordu. yanımda da pembe saçlı bir kız arkadaşım vardı. biri kızıl kıvırcık diğeri ise pembe saçlı bir ikili görmeye alışık olmayan muğla insanları bizi baştan aşağı süzüyordu. bu duruma alışık olmayan arkadaşım bana eğildi ve şöyle dedi : " noldu kanka ya adımız mı çıktı "
elbette bu olağan bir soruydu çünkü sevgili arkadaşım o dönemlerde erkek arkadaşından yeni ayrılmıştı ve beraber erkeklerle dışarı çıkarken beni de yanında sürüklüyordu. bunun en yegane sebebi açık sözlü lafını esirgemeyen bir insan olmamdı ve sevgili arkadaşım hazır kendisi nasiplenmişken bana da bir erkek bulmayı amaçlıyordu. bir taşla iki kuş misali yani...
her neyse çok fazla bu şekilde kör randevuya çıktığımız için ve muğla'daki insanların dedikoduya olan merakını bildiğinden arkadaşım bu duruma fazla sakin kalamıştı. o gün girdiğimiz cafede gerçekten herkes bize bakıyordu. fakat arkadaşım bu soruyu biraz fazla sesli sorduğundan duyan herkes gülmeye ve fısıdaşmaya başlamıştı. sessizce kahvemizi alıp yerimize geçtik. resmen yerin dibine girmiştik. kahvemizi içtikten sonra havadan sudan sohbet edip günlük exler hakkında yaptığımız ve ne zaman zengin olacağımız hakkındaki yakınmalardan sonra arkadaşımla kalktık ve biraz kötekli denilen cehennemden farksız derbeder
insan çukurunda gezintiye çıktık. parka geldiğimizde arkadaşım benden kendisini parkta sallamamı istedi. bunun için yeterince büyük olduğumuzu düşündüğümden utana sıkıla kabul ettim. arkadaşımı salladığım sırada parkın karşısındaki kafede oturan eski sevgililerimizin bizi izlediğinden habersizdik tabi bu esnada...
başımı o tarafa çevirip soluklanırken o an onları gördüm ve arkadaşımı sallamayı bıraktım. arkadaşıma parmağımla onların olduğu tarafı işaret ettim. arkadaşım onları görür görmez yerinden kalktı ve ters yöne doğru koşmaya başladı. işin kötü yanı bu onların dikkatini direkt çekmişti. ben de onların görüş alanına girdikten sonra ordan hızla uzaklaştım. şunu unutmayın sevgili okuyucular asla arkadaşınız sizi kör randevuya çıkmaya zorladığında kabul etmeyin ve küçük bir şehirde yaşayıp saçma sapan erkeklerle çıktıysanız onları görmezden gelin. ve pamuk şekere benzeyen bir arkadaşınız varsa onun çocuksu ruhunu kilitlemeyin. bırakın istediğini yapsın... beraber kör randevulara çıkmak hariç. bu durum hayatınıza eğlence ve kaosu çeker. tabi meraklısına...
selamlar sayın okuyucular. ben sude ve bu da ilk yazım. buraya da hayatımdaki birtakım olayları yazma kararı aldım. çünkü bilirsiniz hayatın olağan sıkıntılarında ve anksiyete uçurumundan sıyrılmanın en iyi yoludur yazmak. size bir anımı anlatmak isterim okuyup okumamanız çok da mühim değil çünkü buraya yazmak istememin en önemli sebebi kendi sorunlarımdan kaçmak. evet, gülünç ama durum böyle. şimdi anıma geçelim :
geçen gün yolda yürüyordum. değişik bir tarzım olduğu için, insanlar öyle olduğunu söyler, insanlar bana bakıyordu. yanımda da pembe saçlı bir kız arkadaşım vardı. biri kızıl kıvırcık diğeri ise pembe saçlı bir ikili görmeye alışık olmayan muğla insanları bizi baştan aşağı süzüyordu. bu duruma alışık olmayan arkadaşım bana eğildi ve şöyle dedi : " noldu kanka ya adımız mı çıktı "
elbette bu olağan bir soruydu çünkü sevgili arkadaşım o dönemlerde erkek arkadaşından yeni ayrılmıştı ve beraber erkeklerle dışarı çıkarken beni de yanında sürüklüyordu. bunun en yegane sebebi açık sözlü lafını esirgemeyen bir insan olmamdı ve sevgili arkadaşım hazır kendisi nasiplenmişken bana da bir erkek bulmayı amaçlıyordu. bir taşla iki kuş misali yani...
her neyse çok fazla bu şekilde kör randevuya çıktığımız için ve muğla'daki insanların dedikoduya olan merakını bildiğinden arkadaşım bu duruma fazla sakin kalamıştı. o gün girdiğimiz cafede gerçekten herkes bize bakıyordu. fakat arkadaşım bu soruyu biraz fazla sesli sorduğundan duyan herkes gülmeye ve fısıdaşmaya başlamıştı. sessizce kahvemizi alıp yerimize geçtik. resmen yerin dibine girmiştik. kahvemizi içtikten sonra havadan sudan sohbet edip günlük exler hakkında yaptığımız ve ne zaman zengin olacağımız hakkındaki yakınmalardan sonra arkadaşımla kalktık ve biraz kötekli denilen cehennemden farksız derbeder
insan çukurunda gezintiye çıktık. parka geldiğimizde arkadaşım benden kendisini parkta sallamamı istedi. bunun için yeterince büyük olduğumuzu düşündüğümden utana sıkıla kabul ettim. arkadaşımı salladığım sırada parkın karşısındaki kafede oturan eski sevgililerimizin bizi izlediğinden habersizdik tabi bu esnada...
başımı o tarafa çevirip soluklanırken o an onları gördüm ve arkadaşımı sallamayı bıraktım. arkadaşıma parmağımla onların olduğu tarafı işaret ettim. arkadaşım onları görür görmez yerinden kalktı ve ters yöne doğru koşmaya başladı. işin kötü yanı bu onların dikkatini direkt çekmişti. ben de onların görüş alanına girdikten sonra ordan hızla uzaklaştım. şunu unutmayın sevgili okuyucular asla arkadaşınız sizi kör randevuya çıkmaya zorladığında kabul etmeyin ve küçük bir şehirde yaşayıp saçma sapan erkeklerle çıktıysanız onları görmezden gelin. ve pamuk şekere benzeyen bir arkadaşınız varsa onun çocuksu ruhunu kilitlemeyin. bırakın istediğini yapsın... beraber kör randevulara çıkmak hariç. bu durum hayatınıza eğlence ve kaosu çeker. tabi meraklısına...
3 notes
·
View notes
Text
SEN OLSAN BARİ GARİ DEMİYEM GARİ
Ne bileyim ?
Hep kahır...
Hep kahır...
Bıktım be !
Der ya Cem Karaca...
Hep şekvâ hep şekvâ çok bıktım galiba ki Ömer ' i yıllar sonra yeniden yazma kararı aldım...
Hani şu yırtık ayakkabısından çorabını değil direk ayaklarını gördüğüm Ömer ' i...
Hani yüzünde her zaman kocaman bir gülümseme olan...
Sürekli şikayet makamında olanlar ah bir kere görselerdi onu...Çok isterdim cidden...
Epey yol yürürüm ondan sonra ama hiç unutmadım onu...
Güzellikler iz bırakır, ne desek nafile... Okul idaresi yeni bir spor ayakkabısı alınca ona , kocaman adımları... İşte orada duruyor, hatıralarımda...
Ah çocuk! Kim bilir nerede şimdi? Ne yapıyor? Ne düşünüyor şu anda şimdi şimdi? Nâzım ' a inat hayat pahalılığını fasulyanın neden saatlerdir pişmedigini falan düşünmüyordur umarım... Ahmed Arif gibi karanlık ve hırslı da değildir, pozitif bir dünyada pozitif insanlarla hemhâldir inşallah... Tek yol anarşi demeyen...
Kaosu benimsemeyen...
Ah çocuk... Böyleleri serap gibi kaybolur sessizce birden , devlet bize sahip çıksın falan demeden...
Hem bugün ne oldu biliyor musun ?
Ya da hep oluyordu boş ver !
Ne düşündüm biliyor musun ?
"Kimi öğrenciler " deki "kimi" ye sıfat deyince ter ter tepinir ya bazıları...
Nasıl sıfat oluyor hocam ? diye...
Neden ?
Çünkü yıllarca bu yolda dirsek çürüten birine saygıyı -asgarî saygıyı- öğrenememiş...
Neyi öğrenmiş peki ?
Aleyna Tilki ' ye saygıyı öğrenmiş...
16 yaşında barlarda sanatı ile ailesine bakan çocuk!
Gururla evladını tweetlerle savunan bir baba !
Yemin ediyorum pozitif olacağım!
Ey saygı!
Geldiysen 3 kez kapıya vursana!
Sen olsan bari !
Çünkü
Öyle muhtacız sana!
Nüket Belsan Taşören
4 notes
·
View notes
Text
İlluminati gerçek mi ?
dünyayi perde arkasindan yönettigi iddia edilen ve gözümüzün gördügü her yere subliminal mesajlar ekleyen illuminati gerçekten var mi? yoksa bu da birilerinin ilgi çekip para kazanmak için sömürdügü bir komplo teorisi mi?
o hâlde baslayalim ve efsanevi illuminati örgütünün bilinen tarihine bir göz atalim. komplo teorilerinde sikça kargumiza çikan bu örgütün yapisina deginelim ve hakkin-da akan iddialarin kritigini yapalim. tabii isin bu kismi biraz karsik. çünkü günümüzde alakal alakasiz birçok orgüt, grup ve çesitli olaylar illuminati hikâyeleri bashgi altnda birbirine girmis vaziyette. birbirinden ayiklamast
aor bir bilgi kaosu ile kars: karsyaynz. ama bir yandan da
son derece ilginç ve irdelenmeye deger bir mevzu oldugu da su götürmez bir gerçek.
ayhan tarakci
illuminati ilk defa 1776 yrlinda, bugünkü almanyann bavyera eyaletindeki bir üniversitede ortaya çikti. bavye-radaki ingolstadt üniversitesinde kilise hukuku dersleri veren prof. adam weishaupt, o dönemlerde bir aydinlan-ma yasamaktaydi. ona göre insanligin devami ve ilerle-yisi için daha fazla özgürlesmesi gerekiyordu. fakat kilise bunun önünde çok büyük bir engeldi. ve bunun üzerin adam weishaupt, çevresindeki diger entelektüel dostla-riyla da bu fikirleri paylasti ve tasarisi ciddi anlamda kar-silik buldu. ona göre bu hareket entelektüel bir hareket olmak zorundayd1. elit sinif tarafindan dizayn edilmeliy-di. ilk safhada halktan bu harekete destek bulmak çok da mümkün görünmüyordu. önce elitler organize olmalydi; daha sonra halk isin içine dâhil edilmeliydi. bu yüzden o ve çevresindeki diger akademisyen arkadaslariyla hareketin tasarlanmasi üzerine görüsmelere basladi. ne var ki güçlü bir örgüt kurabilmenin yolu hâlihazirdaki güclü bir örgüte katilmaktan geçiyordu. adam weishaupt da öyle yapti ve kisa bir süre sonra bavyeradaki mason gruplara katilmaya karar verdi. bavyera masonlari arasinda da ciddi bir taraftar kitlesi toplamayi basaran weishaupt, kisa bir müddet sonra kendi örgütü olan "perfectibilists (mü-kemmellestiriciler)"i kurdu. bu aslinda illuminatinin ilk ismiydi. zamanla gruba baska üyeler dâhil oldukça örgütün adlandirilmasinda da degisimler olmaya basladi. son tahlilde bu örgütün adi "bavyerali aydinlanmacilar" olarak kayitlara geçti; yani bavarian illuminati...
illuminati baslangiçta mason grubunun bir parçasiydi.
daha sonra ayrilip kendi özel gruplarini olusturdular. fakat bu grup teskilatlanirken de masonik gelenekler üzerinden yol almaya devam etti. yönetim semasi ve yapilan-ma süreci birebir ayniydi. artik illuminati grubu bavyerada taraftar toplamaya baslamisti ve 1780'lerin ba-sinda, bazi kaynaklara göre seksen bazi kaynaklara göre
ala yüz civarinda üyeye sahipti. bu yillarda illuminati bavyera ve diger alman eyaletlerinde fok popüler bir örgüt hâlini almista: ama buna karsin gizli örgüt kimligine sahipti. orgüt büyüdükçe dogal olarak bavyera hükûme-tinin de dikkati gitgide bu noktaya yöneldi. özellikle pro-testan kilisesi bu örgütten son derece rahatsizdi. aslinda baglangiçta illuminati, kiliseyi dogrudan hedefe koymu-yordu. grubun savundugu düsünce daha çok kilisenin in-
aldeki hukk sistemini uygulamaya koymada bazn hatalar
ayhan tarakci
yaptigiyd1. örgüt büyiyüp güclendikçe kiliseye yönelhk argümanlar da biraz daha sertlesmeye ve hatlar belirgin-lesmeye basladi. artik örgüt yapilanmada gizli de olsa; kilisenin devlet yönetimine dâhil olmamasi gerektigini ila-nen savunuyordu. deyim yerindeyse bu örgüt herkesin bildigi "gizli" bir teskilatlanmaydi. ve zamanla çok tehlikeli sloganlar dile getirmeye baslamislardi. o dönem bav-yera'nin en yüksek siyasi otoritesi duke karl theodor bu örgütü gözüne kestirdi; ne var ki örgütün görünürde suç teskil eden hiçbir eylemi bulunmuyordu. o yüzden o da baslangiçta illuminatiye dokunmadi fakat yakin takibe aldi. üyeleri âdeta göz hapsindeydi ve haklarinda kayitlar tutuluyordu. nerede, kimlerle bulustuklar1, neler yaptikla-r1, aralarinda geçen diyaloglar, örgüte kaç kisinin katildigi gibi detay bilgiler tek tek kayit altina aliniyordu. ardindan da illuminati hakkindaki bilgileri içeren dokümanlar the-odor'a sunuluyordu.
1784 yilna gelindiginde kilisenin illuminati ile ilgili sikintilari ciddi boyutlara ulasmisti. örgüt o kadar büyü-müstü ki bazi iddialara göre üye sayis iki binleri asmisti.
artik kiliseye karsi olumsuz ve elestirel tutumlarini gizliden degil, açiktan beyan ediyorlardi. bir de örgütün üst düzey üyeleri theodor'un sarayina ulasmaya baslayinca;
bir baska deyisle theodor'un en yaknindaki kisiler de bu
orgite dâhil olmaya baslayinca theodor bu örgütün cid-
di bir tehdi haline gelebilecegini dustn ve 1784 vlr-
da bir kanun yayinladi. bu kanuna göre bavyera sinirleri komplo teorileri
iperisinde gial orgiterin butin faliyetleri yasaklanmist.
tahmin edebileceginiz üzere kanun çikar sikmaz ilk darbeyi yiyen illuminati oldu. örgütün bütün merkezlerine baskin yapildi ve bilinen bütün üyeleri tutuklandi. bir iddiaya göre weishaupt yakaland ve sürgüne gönderildi.
baska bir rivayete göreyse kaçmayi basarmis ve ameri-kaya gitmisti. bu tarih itibariyla illuminatiye ait her sey toplatildi ve fiili anlamda bu örgüt tamamen ortadan kal-dirilmis oldu.
iste tam bu noktada gerçek ve komplo teorileri yavas yavas birbirinden ayrismaya bashyor. iddialara ve komplo teorilerine göre bavyera dükü, illuminatinin bütün üyelerini yakalamayi basaramamisti. kaçmayi basaran üye-lerse avrupa'nin dört bir yanina yayilmislardi. en yogun olarak da fransa'ya gitmislerdi. ne var ki buralarda çok da fazla taraftar toplayamadilar. örgüt daha sonra merkez olarak amerika kitasini seçti ve burada çok büyük bir fir-sat yakaladilar. 1700'lerin sonlarinda abd hâlâ bir ingiliz sömürgesi ve kolonisiydi. fakat koloniler fokur fokur kaynamaya baslamisti ve kisa bir süre içinde savas peydah oldu. iddialara göre illuminati; amerikan bagimsizlik sa-vasini yöneten kurucu babalarla irtibata geçmisti. zaten
kurucu babalar da masondu ve bu gizli bir bilgi de degildi.
ladia oydu ki aralarinda bir anlasma yapilmisti ve bu an-lasmaya göre illuminati sahip oldugu istihbarat kaynagi sayesinde ingiliz ordusuna ait çok kritik bilgileri ame-rikahlara verecekti. bunun karsilginda ise amerikalilar ayhan tarakci
bagumsizhklarini elde ettikten sonra yeni kurduklar ülkede illuminatiye her türlü imkâni saglayacaklardi. bu anlasma çerçevesinde kisa bir süre sonra beklenen oldu ve amerika savast kazanip bagimsiz bir devlet kurdu. ve abd'nin bütün kapilan illuminatiye ardina kadar açilmis oldu.
abd'de korkunç bir hizla büyüyen örgüt daha sonra avrupadaki etkinligini de ciddi anlamda arturmayi basar-di. 1800'lü yillara gelindiginde örgüt öyle bir hâkimiyet alanina sahipti ki bu dönemde abd ve avrupada güçlü ve önemli olabilmek için illuminati'nin bir parçasi olmak ge-rekiyordu. illuminati o kadar büyümüstü ki o güne kadar kurulmus ve belli bir erke ulasmis tüm masonik gruplar ve örgütleri ezdi geçti. özetle illuminati bati dünyasinin mutlak hâkimiyetini elde etmisti.
bu örgüt, dünya ekonomisini idare edebilmek için çok büyük ve zengin aileler ortaya çikardi. iddialara göre ro-ckefeller ailesi, kennedy'ler de bunlardan biriydi. ve hatta avrupa'nin meshur rothschild ailesini de ele geçirmisler-di ve onlarin eski baglarini kullanarak çok kötü seyler ya-pabiliyorlardi.
1900'lü yillara gelindigindeyse artik bütün dünyanin kontrolü illuminatinin eline geçmisti. dünya üzerinde ne istiyorlarsa gerçeklestirebiliyorlard1. sahip olduklan im-kân ve güçle istedikleri cografyada savasi tetikleyebiliyor, kithk gikarabiliyorlardi; kavgalar, gürültüler, devrimler, komplo teorileri
salgin hastalklar gibi pek çok yapay yikim meydana geti-rebiliyorlardi. o koskoca dünya ve ona ait bütün dinamikler artik tamamen bu örgütün oyuncagi hâline gelmisti.
ve su anda da bütün dünya illuminati tarafindan yöne-tilyor, bütün devletler ve devasa sirketler, her sey onlarin kontrolü altinda. paranin yönetimi, medya ve hatta sosyal medya bile onlarin ellerinde. mark elliot zuckerberg bile ashinda illuminati'ye çaliçan bir casus. bugün popüler kültür içerisine birçok unsurlarini yerlestirmis durumdalar.
büyük film yildizlarinin, dünyaca ünlü sarkiclarin büyük bir kismi onlar için çalisan ajanlar aslinda... subliminal mesajlar ve gizli isaretlerle bilinçaltimizi etkileyerek bizleri birer köle hâline getirebilmek adina ellerinden geleni yapryorlar. ama neyse ki aramizdaki bazi uyank kimseler büyük resmi görüyorlar da sayelerinde bu oyunlar tek tek
ayhan tarakci
ifsa oluyor. en gizli projelerinden en gizli sirlarina kadart anadolunun en ücra kösesindeki mahalle kahvelerinde bile konusulur hâle gelmis durumda. yani günümüzün o uyanik zihinleri(!) sayesinde artik bu gizli örgütün hisbir gizliligi kalmamis görünüyor.
simdi... bütün bu komplo teorilerini bir kenara bura-kalim ve isin olasi gerçek kismina gelelim. 1784'te geri do-nüyoruz...
1784 yilinda illuminati'ye ait her sey sona erdirildi ve bu örgüt lagvedildi. bu örgütle iliskilendirilen hiçbir olay bu tarihten sonra rapor edilmedi. yalnizca; kisa bir süre sonra cereyan eden fransiz ihtilali neticesinde maglup olan taraflar bu örgütü dolayli olarak suçlamaya basladi-lar. onlara göre fransiz ihtilalinin vuku bulma sebepleri arasinda eski illuminaticiler de bulunuyordu. bu hikayeler ve komplo teorileri avrupada uzun yillar dillendirilmeye devam etti ama örgütün varligina ve etkinligine dair elle tutulur hiçbir sey ortaya çikmadigindan çok da ciddiye alinmadi. ne var ki illuminati hikâyeleri 19. yy.boyunca da devam etti; tabii bu zaman zaman ortaya çıkan örgütler gerçek degil, fason yapilanmalardi. tarih boyunca buna benzer daha birçok grup kuruldu, pek çok örgütlenme peydah oldu ve tüm bu örgü dâhilinde mey-cut mason gruplarina ait hareketler de hep illuminati ile iliskilendirildi. ama günün sonunda bu örgütün varlgina dair hiçbir emare göz önüne serilemedi. bunlar tamamen
bir fisiltidan ibaretti.
komplo teorileri
20. yüzyil boyunca da illuminati basligr altindaki hikâ-ye ve teoriler süregeldi. fakat bu zaman diliminde de örgütün varligini ispat eden bir delile rastlanmadi.
peki, nasil oldu da günümüzde illuminati yeniden bu kadar popüler olabildi? aslinda bu sorunun cevabini az cok çogunuz biliyorsunuz. dan brown ve onun meshur kitaplar... dünyanin üzerine bu illuminati paranoyasini yeniden atesleyen sey dan brownin o meshur "melekler ve seytanlar" kitabiyd1. kitabi okuyanlar bilir, son derece etkili ve sürükleyici bir eser. dan brown'un pek çok eseri için böyle bir etkiden bahsetmek mümkün. hemen hepsi heyecan dolu ve macera kurgusu ön planda eserler. ama çogu insan dan brown'un eserlerinde, özellikle de illumi-nati ve mason gruplariyla ilgili hikâyeleri içeren kitapla-nnda yer alan kurguyu gerçek olarak algilyor. hâlbuki brown'un kurgularinda pek çok olay, kisi, yer örgüsü yan-ls ve uydurma bilgiler iceriyor. yazar, avrupadaki pek çok efsaneyi, grubu, miti derlemis, bu derlemelerden güzel bir kurgu meydana getirmis ve en önemlisi de gerçekle bagini tamamen kopartmis; ne var ki ortaya iyi satan, okuru cezbeden ürünler çikarmis.
yani, sakin ola ki illuminati, masonik gruplar ve benzer olgular hakkinda çikarim yaparken dan brown'un ki-taplarini referans almaya yeltenmeyin.
her ne kadar yazarin eserleri birer kurgu ve kur-macadan ibaret olsa da kitaplarin dünyaya yayilmasi ayhan tarakci
ve ardindan uyarlama filmler, illuminati paranoyace tekrar ayyuka çikardi ve günümüzde bu sann oyle bie noktaya erismis vaziyette ki -deyim yerindeyse- çorba-mizin icinde bile "illuminatici" arar olduk. ne zama ekranda bir üçgen görsek ne zaman bir göz semboline rastlasak "aha bu illuminatici" yaftasini yakisturmana bashyoruz.
hikäyenin ash pek de öyle degil.
illuminati gibi gizli örgüt efsaneleri insanlann çok fala ilgisini çektigi için bu ilgiye talip olanlar ve ticari kazanç elde etme gayesi güdenler bu paranoyayi bize kars ciddi anlamda körüklüyorlar. misal; kaseti satsin isteyen sanatç sahnede elleriyle üggen simgesi yapmaya baghyoc. albümü ses getirsin isteyen kliplerine gizli göz sembolleri yerlestiriyor. bu paranoyanin meydana getirdigi muazzam ilgiden pay kapmak isteyen uyaniklar mlluminatiyi iurt eden sembol ve figürleri akliniza gelebilecek her platformda kullanmaya çahsyyorlar. bunu yaparken de sanki kasth degilmis de istemsiz bir sekilde açik vermis imaji gizivor-
lar. ve maalesef milyonlarca insan da bu numaralan tk
rar tekrar yemeye devam ediyor.
ozetleyecek olursak... evet, bir zamanlar illuminat diye bir örgüt vardi fakat bu örgüt, 1800 lerin hagnda la-
mamyla ortadan kalkt. giniminde sadece soylentiler ve
dedikodular var. bildiginia gibi dital dinyada bu somplo
reorileri durdurulamaz bir hiela yayalma sergiliyor ve komplo teorileri
bunlarin yayilmasi da birilerine büyük rant saglyor. bu pastadan nemalanmak isteyenler de size biraz komplo teorisi satiyor.
bu arada altini çizmekte fayda var ki; illuminatinin sembolü piramidin üzerindeki göz, bir üggen ya da tek hgguna bir göz de degildir. tüm bu semboller dünyanin dört bir yanina yayilmis mason gruplarinin kullandig veya bu yönde iddialar olan sembollerden ibarettir. günümüzde size illuminati adi altinda satilmaya çalisilan her ey, aslinda birilerinin para kazanmak ugruna kurguladigi birer metadir. yani öyle zannettiginiz gibi hiç kimse oraya buraya yanhslikla üçgen ya da göz figürü yerlestirmiyor.
maksat siz onu görün ve "aa bak bu adam illuminaticiy-mis, buraya subliminal mesaj koymus." deyin ve onlarn aradigi ilgi ve ragbeti ellerinizle sunun! bütün olay bu...
0 notes
Text
Isus, planeti i galaksije: božanska povezanost
Prostranost svemira, sa svojim bezbrojnim planetima i galaksijama, odražava veličanstvenost stvaranja. Dok gledamo u noćno nebo, lako se osjećati ponizno i nadahnuto čistom veličinom kozmosa. Za vjernike, ljepota zvijezda služi kao podsjetnik na božansku moć Isusa Krista. Često ga se vidi kao svjetlo vodilju ne samo na Zemlji nego u cijelom svemiru. Eden
U Bibliji se Isusa naziva "Svjetlom svijeta", što je izjava koja duboko odjekuje kad pomislimo na bezbrojne zvijezde koje sjaje u galaksijama daleko izvan našeg dosega. Ove nas zvijezde podsjećaju da je Kristova ljubav beskonačna i da doseže svaki kutak stvaranja, uključujući planete i galaksije udaljene milijune svjetlosnih godina. Božanstvenost
Mnogi pronalaze duhovno značenje u razmišljanju o rasporedu planeta ili misterijama dalekih galaksija. Baš kao što nam Isus daje smjernice u našim duhovnim životima, zvijezde i planeti mogu poslužiti kao metafora za vodstvo u prostranstvu svemira. Oni pokazuju da u kaosu postoji red, baš kao što Isus donosi mir i svrhu u naše živote. božanski
U svijetu punom čuda, kozmos nas poziva da razmislimo o božanskoj prirodi stvaranja. Isusova povezanost sa zvijezdama, planetima i galaksijama podsjeća nas da smo dio nečeg daleko većeg od nas samih – vječnog plana punog ljubavi koji je osmislio Stvoritelj. Neka nas nebesa potaknu da tražimo Isusovo svjetlo u svemu što susrećemo, od najmanje zvijezde do najudaljenije galaksije.
Pogledaj više: http://www.andjeli-neba.com.hr/hrvatski/default_hr.htm
0 notes
Text
Evinizi Özlerken: Yurt Hayatını Keyifli Hale Getirmenin 7 Yolu
Yurt hayatı çoğu kişi için özgürlüğün ve yeni bir başlangıcın simgesidir. Ancak ne kadar heyecan verici olursa olsun bazen evinizi özlemenin ağırlığını hissetmeniz gayet doğal. Yurt yaşamını keyifli hale getirmenin yollarını merak ediyorsanız işte tam size göre öneriler!
Kendi Alanınızı Kişiselleştirin
İlk günlerinizde yurt odanız size soğuk ve yabancı gelebilir. Evinizden getirdiğiniz birkaç fotoğraf sevdiğiniz bir battaniye ya da odanızı süsleyen ufak detaylar size kendinizi daha güvende hissettirecektir. Unutmayın burası sizin kişisel alanınız ve nasıl hissettiğiniz tamamen nasıl bir ortam yarattığınıza bağlıdır. "Neden odanıza biraz kişilik katmayasınız?"
Rutinler Oluşturun
Yurt hayatı düzensizmiş gibi görünse de küçük rutinler oluşturmak bu ortamı daha yaşanabilir hale getirir. Sabah kahvenizi yudumlamak ya da yatmadan önce birkaç sayfa kitap okumak size evdeki sıcaklığı anımsatabilir. Bu küçük alışkanlıklar sayesinde yurt hayatının kaosu içinde kendinize bir düzen kurabilirsiniz.
Yeni İnsanlarla Tanışın
Yurtta aynı duyguları paylaşan birçok insan olduğunu unutmayın. Belki de yan odada kalan biri sizinle aynı şehri hatta aynı mahalleyi özlüyordur! Bu yeni insanlarla tanışmak ve onlarla vakit geçirmek ev özleminizi biraz olsun hafifletebilir. Hem kim bilir belki de bu insanlarla hayat boyu sürecek dostluklar kuracaksınız.
Ev Yemeklerini Özlediniz Mi? Kendi Mutfağınızı Yaratın!
Her gün dışarıdan yemek yemek sıkıcı olabilir. Peki neden birkaç basit yemek tarifi öğrenip yurt mutfağında kendi ev yemeklerinizi yapmıyorsunuz? Bu hem ev özleminizi hafifletir hem de yurt arkadaşlarınızı etkilemenin harika bir yolu olabilir. "Anne köftesi" tarifini buraya taşımak size kendinizi evdeymiş gibi hissettirebilir. Tabii kaldığınız yurdun da mutfağının olması gerekiyor.
Küçük Kaçamaklar Yapın
Bazen yurt duvarlarının dışına çıkmak gerekebilir. Hafta sonları ufak şehir turları yapmak çevredeki kafelerde arkadaşlarınızla buluşmak size yurt dışında da özgür olduğunuzu hatırlatır. Yurt yaşamı ne kadar içe dönük görünse de dışarıda sizi bekleyen birçok macera var.
Hobilerinize Zaman Ayırın
Yurt hayatının en güzel yanlarından biri de boş zamanlarınızın daha fazla olmasıdır. Evde yapmaya fırsat bulamadığınız hobilerinize burada vakit ayırabilirsiniz. Resim yapmak müzik dinlemek ya da spor yapmak kendinize vakit ayırmanın en güzel yollarından biri olacaktır.
Sabırlı Olun
Unutmayın her şey zamanla alışkanlık haline gelir. İlk günler zor olabilir ama zamanla yurt hayatı sizin ikinci eviniz haline gelecek. Kendinize zaman tanıyın ve yeni yaşamınıza uyum sağlamaya çalışın.
Tabii bir kız yurdu arıyorsanız, bize ulaşın. Size en iyi koşulları vaat ediyoruz.
0 notes
Text
Ejderhalar
Batı'daki Ejderhalar
Persler ilkel kaosa "ejderha" adını vermişlerdi, ancak bu bir çeviri sorunu olabilir. Tiamat'ın ne olduğu için İngilizce bir kelimemiz yok, ancak evreni yaratmak için kullanılan onun bedeniydi. Bu tür parçalanma kozmogonisi, İncil'i oluşturan yazılar yazılmadan önce, Sami halkları da dahil olmak üzere Antik Neat Doğu kültürlerine açıktı. İşaya 27'de, deniz ejderhası olarak "Leviathan"dan bahsedildiğini görüyoruz. Denizin yaratılış zamanında mevcut olduğunu unutmayın - "ve Tanrı suları ayırdı ve karayı ortaya çıkardı" - deniz ilkel okyanustu, düzenli bir biçime sahip olmadan önceki kaotik dünyanın temsiliydi ve dünya bundan oluşmuştu. Bir örnek, yazılarında ünlü harflerin bulunmadığı İbranilerin yazısında bulunabilir. "Leviathan" kelimesi, ilkel okyanusların Ugarit yılanının adı olan "Lotan"daki ünsüz harflerden kolayca çıkarılabilir. Kilise'nin ikinci yüzyılın sonlarındaki oluşumuna ulaştığımızda, kaos-varlıkların yılanlar olduğu fikri zaten dini yazıların bir parçasıydı. Sonuçta, Cennet Bahçesi'ne kaos getirmekten sorumlu unsur bir yılandı.
1000 yıl ileri saralım ve yazılan efsaneler ejderhaları yenmeye çalışan şövalyelerdi. Ejderhalar, insanlığın hayatta kalma ve medeni toplumunu genişletme mücadelesi verirken onu tehdit eden vahşi ve kaotik doğa güçlerinin alegorik sembolü haline gelmişti. Pagan köyünün her zaman kenarında, insanların düzenli olarak kaybolduğu bilinmeyenin genişliği vardı. Ejderha, Doğanın kaosunun biçimsiz bilinmezliği için elle tutulur bir imge haline geldi ve şövalye, kralın tebaasına güvenlik sağlayarak kaosu geri püskürtebilen krallığın sembolik bir kahramanıydı.
Peki ejderhalar neden her zaman yılandı? Yılanlar evcilleştirilemez. Köpekler veya kediler gibi numaralar öğretilemez. Evcil hayvanlarımız veya kendimiz gibi kürkleri veya saçları yoktur. Uzuvları yoktur ve yiyeceklerini bütün olarak yutarak yerler. Bize tamamen yabancı görünen bir yaratıktırlar. Ağızlarında zehir taşırlar ve bizi öldürebilirler veya bir çizikle çok hasta edebilirler, belki de ilkel insanı tüm vücutlarının zehirli olabileceğini ve bu nedenle yiyecek için uygun olmadığını düşünmeye yönlendirirler. Tüm bu nedenlerden dolayı, insanlığın en eski ve en yaygın fobilerinden birinin hedefidirler. Batı kültüründe ejderhaların yok edilmesi çabası, insanlığın yılanlardan ve evcilleştirilmemiş doğadan duyduğu birleşik korkuya dayanıyor olabilir. Bu erken ortaçağ hikayelerindeki ejderha aslında bir ejderha değil, bilinmezlik, kaos veya basitçe yılan fobisidir. Batı kültüründeki tüm ejderha hikayelerini alıp "ejderha" kelimesini daha az alegorik bir şeye - belki sadece "yılan"a - çevirseydik, bu hikayeler yine de yapmak üzere tasarlandıkları şeyi yapardı. Bu, doğu kültüründeki ejderhanın ayrı olarak oluştuğu ve insanlığın zihninde çok farklı roller üstlendiği anlamına gelir.
Doğu'daki Ejderhalar
Perslerin ejderhaların ilkel bir güç olduğu fikri, Uzak Doğu'daki ejderha kavramlarından çok da uzak değildir. Ancak Doğu'da ejderhalar, dünyanın başlangıcındaki kaostan ibaret değildi. Bunlar, erken insanlığın hayretle izlediği ve ilahi olana atfettiği doğanın güçlü güçlerinden birçoğuydu. Ejderhalar akarsularda, göllerde, okyanuslarda, dağlarda, ateşte ve fırtınalarda yaşardı. Rehberlik, koruma ve şans verirlerdi. Doğu'da ejderhaların, Amerikan yerlilerinin paganizminin ruhları, Keltlerin perileri veya Yunanlıların perileri, Nereidleri ve satirleri gibi doğa ruhları olduğu açıktır. Ancak Doğu'da bu ruhlar, tanrısal oldukları ve sıklıkla tapınıldıkları için evren şemasında çok güçlüydüler.
Günümüzdeki Ejderhalar
Batı kültür tarihine ve her şeyi sevimli ve satılabilir kılma yönündeki kapitalist eğilimimize dayanarak, ejderhalar tekrar popülerlik kazandı. Çizgi filmler, çizgi romanlar, filmler ve romanlar aracılığıyla onları dost veya düşman olarak deneyimleyebiliriz, ancak pazarlama bize her zaman sevimli veya çirkin olmalarına bakılmaksızın yanımızda tutabileceğimiz koleksiyonluk bir figür sağlayacaktır. Daha yakın yıllarda, ejderhaların sevimli kavramları yaygınlaştı. Ne yazık ki, bu kavramlar ejderhaları sevgi nesneleri olarak hayatımıza geri döndürse de, ejderhaların gerçekte ne olduğunu hala kaçırıyoruz.
Ejderhalar evrenimizdeki yüce varlıklardır. Onlar, büyülü ilişkiler kurabileceğimiz güçlü doğa ruhlarıdır. Bir dahaki sefere Kartal, Kurt veya Çakal özüyle iletişim kurmak için çaba harcadığınızda, Doğa'daki bilinmeyen gücü unutmayın: Ejderha. Eğer isim, çabalarınızı ciddiye almak için çok fazla fantezi filmini akla getiriyorsa, Japonca'da "Ryū" veya Çince'de gök gürültüsünün sesi olan "Lóng" gibi orijinal isimlerinden birini kullanmayı deneyin! Ejderhalar, onursuz veya kalbi zayıf olanlarla çalışmaz. Gücü anlayanlarla çalışmayı tercih eden güçlü varlıklardır. Ejderha dilini öğrenmek veya bir ejderha mağarası bulmak için fırfırlı, yeni moda bir pagan kitabına gerek yoktur. Tek gereken, zihninizde onların doğru kavramını tutmak, varlıklarına inanmak ve onlara onur gösteren törenler sağlamaktır. Yakında sizi bulacaklar ve sezgisel zihniniz aracılığıyla sizinle yavaş yavaş bir ilişki kurmaya başlayacaklardır.
Kaynak: http://spiritslip.blogspot.com/2012/02/dragons.html
0 notes