#insan anlatmak ister
Explore tagged Tumblr posts
izbirakin · 1 year ago
Text
İnsan anlatmak ister inan bana sevdiğim en çok anlaşılmak ister.
-Buğra Kaan Sermihan
Dijital marka anlatılırken şiirlerden referans olur mu? Olur tabi ki :)
14 notes · View notes
kamtarir · 18 days ago
Text
İnsan yaşadığı güzel şeyleri sevdiklerine anlatmak ister fakat ben anlatamıyorum
165 notes · View notes
kur-an-ve-risalei-nur · 5 months ago
Text
Tumblr media
⭐⭐⭐⭐⭐
Allah, kuluna kâfi değil mi?”
Zümer suresi 36. ayetin ilk kısmını yazdım bu defa. Yüreğimizin derinlerine dokunan bir ayet, yine.💗
İnsan, canı çok yandığında ya da çok büyük bir hayal kırıklığı yaşadığında,
kendini soğuk ve karanlık bir kuyunun dibinde gibi hissedebilir. Belki de eski bir sandığa konulmuş ve üstü açılmamak üzere kilitlenmiş gibi.
O hissi anlatmak zordur. Ne kadar örneklerle isbata kesinleştirmeye çalışılsa da, o his hep yarım kalacaktır. Anlatılması hep eksik.
İnsan; sorularına cevap bulmak,
durumu anlamak ve daha bir çok şey için,
anlatmak ister.
Hiç durmadan anlatmak.
Yüreğindekileri ve zihnindekileri, anlattıkça içinden atmak.
Kurtulmak.
Arınmak.
Ama en çok anlaşılmak için.
Bir anlayış,
bir teselli için.
Halbuki,
her insanın ruhu, ayrı bir alemdir.
İki insan, aynı olayları yaşamış olsalar bile, farklı duyguları hissedebilirler.
Bu yüzden,
bizim yaşadığımızı yaşamayan,
bizim duygularımızı barındırmayan,
bizim yürüdüğümüz yollardan yürümeyen hiçkimse,
bizi anlamayacaktır.
Yaşamayan anlayamaz deriz ya, yaşayan bile anlayamaz bazen.
Bunu da, nice zaman sonra, anlaşılmadıkça öğreniriz. Hani adına “tecrübe” dediğimiz olay. Ama tüm insanlar bir kenarı,
çok yakın gördüklerimiz bile,
Bizi konuşmadan da anlayan biri var.
Ömür boyu sussak da üstelik.
Biz unutsak da hatta.
Yüreğimizdekileri,
zihnimizdekileri,
bilinçaltımızdakileri, her şeyi.
Bu yüzden, Allah bize kâfidir, evet.
Allah, her zaman, her şeye yetendir.💗
yeni nefes,
Hepimize tüm mü'minlere hayırlı olsun...🌺
____________°🌺💞🌸°______________
🎀
22 notes · View notes
bunudaburayayazdim · 1 year ago
Text
İyi Olmanın Formülü ve Maskeli Balo
Bu yazıyı nerede paylaşırım ya da paylaşır mıyım bilmiyorum. Biraz rastgele bir karalama olacak çünkü. Selamsız sabahsız girdiğim, kendime dahi yabancı bir yazı olacak biraz. Palyaço şiirinde de dediği gibi;
Biraz birazdım her şeyden dün biraz sinirlenmiştim mesela yarın bir kadını seveceğim biraz biraz biraz kör oldum bugünlerde
Nasılsın sorusuna en içten gelmeyen "iyiyim"leri sıraladığım zaman dilimindeyim sanırım 25 yıllık sürecin bilincinde olduğum kısmını düşündüğümde. İyiyim ama ne anlamda iyiyim, kime göre iyiyim, nedir iyi olmanın gereklilikleri, var mıdır bir formülü?
Bazen de böyle şeyler takılır işte aklıma. Hoş, bunu okuyorsan biliyorsundur zaten, eğer okuyorsan ya da. Bazen de gidip bir geyiğin neden boynuzlu bir şekilde evrildiğine kafa yormaya çalışabilirim. Şimdi bu aklıma gelince yazıya ara verip gidip araştırdım biraz. 17 milyon yıl öncesine ait bir fosilde bu boynuz yapısının bir örneği bulunmuş. Bulunmuş en eski örneğiymiş daha doğrusu. Ufak ve iki daldan ibaretmiş. Yani bir çift keçi boynuzu gibi bir yerde düşününce. Zaman içinde boyutunun büyümesi ve boynuzların dallanıp budaklanması ortaya çıkmış. Neyse ne anlatıyordum ben? Heh, iyi olmanın gereklilikleri, eğer varsa formülü.. Her şeyi ülkeye yıktığımız bu süreçte tek sorun orada mı emin değilim. Kabul çok sebebi ülkeden kaynaklı. Ekonomi başta olmak üzere bir çok konuda darlanmamızın, rahatsız, huzursuz, uzak hissetmemizin, kendimizden uzaklaşmamızın sebebi bu ülke ve bu konuda bir şey yapmamakta ısrarcı uyuşmuş bir halk ama sadece bunu suçlu göstererek, kendimizi aklayarak iyi olabilsek çoktan olmuştuk diye düşünüyorum. Ben artık sıkıldım bahanelerin arkasına sığınıp farklı maskelerle etrafta gezmekten. Saçma sosyal oyunları oynamak adına olmadığım bir ruh halini yansıtmaya çalışmak çok yorucu bir şey. Bunu belki sen de yapıyorsun, yaptığının ne kadar saçma olduğunu ve karşındakinin de muhtemelen senin gibi hissettiğini bilmene rağmen. Çünkü toplum böyle bir şey, birbirine iyi olduğunu kanıtlamaya çalışan, kanıtlamak istemeyeni öteleyen insan topluluğu. Neticede kim toplumdan soyutlanmak ister, di mi? Özellikle de beraber mutlu görünen bir topluluk olarak bir imaj yansıtıyorken. Sorun içine girip irdelemeye başladığında ortaya çıkıyor ve fark ediyorsun ki toplu bir maskeli balo gibi toplumla bütünleşmek. Bak bu benzetme başlığı bulmama da yardımcı oldu. İyi olmadığını söylemek ayıp bir şeymiş gibi bize çocukluktan beri dayatan ne kadar insan varsa karşıma alıp uzun uzun anlatmak istiyorum bunun ne kadar sorunlu ve toksik bir davranış, düşünce biçimi olduğunu. İyi olmamak da en az iyi olmak kadar normal ve hayatın parçası olarak kabul edilmesi gereken bir şey. İnsanlar iyi olmamanın sonsuz bir olay olduğunu düşünüyor sanırım, o yüzden bu maskeler, bu gerçeği öteleme isteği. Onu kabullendikten sonra karanlığın onu çekip alacağını düşünüyor olsa gerek. İyi olan her şey bu evrenden sökülüp alınacakmış ve asla gelmeyecekmiş gibi. Güzel haber, böyle bir şey yok. Hayatın boyunca iyi olacaksın, kötü olacaksın, bazen hissiz olacaksın ve bunlar hayatının belirli dönemlerinde tekrarlayacak farklı sürelerle. Önemli olan bunların varlığını reddetmeyip, kabul ederek altında yatan sebepleri keşfedebilmek ve gelişebilmek. "Bazen iyi olmamak da iyidir." dediğim zaman salak bir kült lideri gibi görünüyor olabilirim. Belki de salakça bir cümledir bilmiyorum ama şunu biliyorum. İyi olmamayı lanetlemek, gizlemek mutluluğu getirmiyor. O yüzden üstteki cümleyi bir kez daha okumanı istiyorum. Üstüne düşündüğümde biraz da zihnim Mark Manson'ın Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı kitabındaki şu kısımdan arakladı sanırım bu cümleyi özetlemeye çalışırken:
Daha pozitif bir deneyimi arzu etmenin kendisi negatif bir deneyimdir. Ve paradoksal olarak, insanın negatif deneyimini kabul etmesinin kendisi pozitif bir deneyimdir.
O yüzden eğer iyi değilsen, bunu söylemekten çekinmemelisin ve sana dediğimi önce ben yapmalıyım sanırım. Uzun bir süredir taşıdığım bu iyiyim maskesi ağırlık yapıyor çünkü, fazla büküldü sırtımız tüm bu sahtelikte. Biraz yüklerimizi atalım. Bizi yoran insanlarla iletişimi kesmek, kesemiyorsak da mümkün mertebe mesafeli kalarak kendimizi koruyalım ya. Herkesin canı kendine tatlı olmalı biraz, onu koruyup kollamadıktan sonra neden yaşıyoruz neticede? Ortalama 60-70 yıl yaşadığımız bu hayatta, o kadar zamanımıza değmeyecek şeyleri önemseyip, dert edinip kendimize eziyet ediyoruz ki.. Biraz da yapı meselesi sanırım bu, insan bir anda bırakamıyor her şeyi. Daha doğrusu bırakmıyor, bir bağımlılık gibi çünkü bunlar artık insanın vücudunda ve her bağımlılık gibi bırakmaya çalışma süreci acılı, sancılı oluyor. İyi olmanın formülü demiştik yazının başında, epey konuştum yine biliyorum, üzgünüm. Epeydir yazamamıştım böyle, onun karışıklığı sanırım. Merak etme bir şarkı bırakacağım sana yine başlangıca. Sadece bunu sen şu an öğreniyor olacaksın ama şşhh, aramızda. Neyse neyse. İyi olmanın formülü..
İyi olmanın formülü sanırım iyi olmadığını kabul etmek, bunu değiştirmek için ne yapabileceğini düşünmek ve bu doğrultuda hareket etmekten ibaret. Çok kısa bir formül gibi duruyor ama çok sabır isteyen adımlar maalesef ki. Kendine hak ettiğin değeri göstereceğine ve bunu korumak için elinden geleni yapacağına söz vermeni istiyorum tam şu an, burada. Bana değil, kendine vermelisin bu sözü. Unutma, önemli olan sensin! Seni çok tuttum biliyorum. Teşekkür ederim vaktini ayırdığın ve benim gibi bir delinin saçmalarını okuduğun, düşüncelerini benimle paylaştığın için. İyi olduğumuz kadar, iyi olamadığımız günlerin de uğruna, kendine çok dikkat et!
44 notes · View notes
yurekbali · 6 months ago
Text
Tumblr media
- Nâzım'ın Bavulu - Nâzım’ın bavulunda ne var? Bunu bilmeyecek ne var? Dünya var, dünyanın derdi var, büyük insanlık var. İnsanın bütün hâlleri var. Eski var, yeni var, ileri var. Kavga, sevda, hasret, gurbet, karşı kıyı memleket, “memet memet” var. Baskı, zulüm, ihanet zaten var. “Hoş geldin bebek yaşama sırası sende” dediği şiirinde ne varsa, onun hayatında da o var. Arkadaşı, yoldaşı Vâlâ Nureddin, kısaca Vâ-Nû ile ulusal kurtuluş savaşına katılmak üzere İnebolu’dan Ankara’ya bazen eşek sırtında, bazen yürüyerek giderlerken yolda yazdıkları şiiri hep taşıdı Nâzım Hikmet: “Alnımızda yanar gençliğin tacı.” Kalbi genç, eli genç, yumruğu genç, ruhu genç, kafası genç, şiiri genç, kavgası genç... O, “Yol Türküsü”nde dediği gibi yaşadı, “Yorgunluğun anasını satarız.” Bütün çağlarında devrimciydi; 20 yaşında da, 40 yaşında da, son yaşında da. Ne mutlu ona ki, devrimler çağında yaşadı. Türk Devrimini de gördü, Bolşevik Devrimini, Çin Devrimini, Küba Devrimini de. Anday’ın “(d)ünyada geçirdim çocukluğumu” demesine benzer, “devrimlerle yaşadım hayatımı” diyebileceği zamanlarda yaşadı. Bavulu ise bir açık bir kapalı oldu. Hep hazır tuttu. Sanki savaşa, kurtuluşa, devrime, seferberliğe çağrılacakmış gibi. Çağrıldı da. Memleketini sever gibi memleketinin hapisanelerini de sevdi. O hapisaneler ki, onun arka odası, çalışma evi, işliği, okulu gibiydi. Memleketinden insan manzaralarıyla da çoğun oralarda karşılaştı, tanıştı, şaşırdı, hayran oldu, korktu. “Topraktan öğrenip/ kitapsız bilen”ler de onlardı, “Hoca Nasreddin gibi ağlayan/ Bayburtlu Zihni gibi gülen”ler de. “Toprakta karınca,/ suda balık,/ havada kuş kadar çok” ve “korkak,/ cesur,/ cahil,/ hakim/ ve çocuk” olanlar da. Adı hiç eskimeyen mavi bir deftere yazıldı Turgut Uyar tarafından ve ‘Büyük Gurbetçi’nin defteri oldu bu. “Ve elleri öyle büyük işler için/ hazırlanmıştı ki devin” gurbeti de büyük olacaktı, hasreti de. İçindeki hiçbir şeyi susturmadan yaşadı o da. Bir senfoni orkestrası gibi. Devlet senfoni orkestrası değil, diyalektik senfoni orkestrası. Çoksesli, çokrenkli, çoksevinçli, çoközleyişli, çokdirençli, çokiçli, çokkederli... Ancak vicdanından kaçan insan, kaçak sayılır. Nâzım Hikmet ülkesinden ayrıldı ama vicdanını terk etmedi, hep onunla yaşadı, eyleminde de, şiirinde de, özleminde de asıl devrimin vicdanlarda olduğunu hiç unutmadı. Yoksa anavatanında da kolaydı işi, devrimin ilk yapıldığı ama sosyalizmin gerçekleşmediği Sovyetler Birliği’nde de. Daha devrimin önderi Lenin hayattayken başlayan iktidar kavgasında güçlünün değil, haklının yanında yer aldı Nâzım Hikmet. Bürokratik sosyalizmin en beter suçlama ifadesi olan ‘troçkist’ yaftası da ömrü boyunca yakasından düşmedi. Dolu yaşamlar, deli kafalar ister. Deli kadınlar, deli adamlar ister. Ancak gelişkin bir kafa içeriyi dışarısı gibi yaşayabilirdi. 60 yıllık bir yaşamın 20 yıldan fazlasında memleketinin hapisanelerinde ağırlanan bu sevdalı bulut, yalnızca kendisinin değil aşkın da en güzel şiirlerini oralarda yazdı. Hem de en hakikisinden: “Bir de kim bilir/ sevdiğin kadın seni sevmez olur/ ufak iş deme/ yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir/ içerdeki adama.” Nâzım Hikmet: Gayriresmî şairlerin birincisi. Her türlü iktidara karşı oldu, devrimin başkentinde bile huzur bulamadı. Böyle bir dünyada bir devrimcinin, bir şairin huzur bulması da biraz tuhaf olmaz mıydı zaten? Varsın bulamasın. Nasıl olsa memleketin de dünyanın da saat ayarı olacağı yok. Hem biraz da huzur bozmak gerekmez mi? Şair dediğin huzurda el pençe divan duran değil, divan kuran, gerekirse de divan bozan kişidir.
“Kırk şair birden olsam, yazamam bir hevesi” diye yazmıştım, 40 yaşındaydım. Bu 20 yılda Nâzım Hikmet’in şiirlerini defalarca okudum, hakkında çıkan kitaplara yenileri eklendi, seminerlerde, derslerde şiirini, yaşamını, kavgasını, aşklarını anlattım. Anlattıkça da öğrendim. Yazmak gibi anlatmak da öğretici bir şey. Böyle böyle anladım ‘büyük insanlık’ın şairi Nâzım Hikmet’in de bir ‘büyük insan’ olduğunu. Kırk şairin şiirini yazdığını, kırk şairin hayatını yaşadığını, kırk devrimcinin çilesini çektiğini ve kırk âşığın yerine sevdiğini. Şiir yazan birisi bir şairin şiirine, hayatına heves ediyorsa bu ancak Nâzım Hikmet’in şiiri ve yaşamı olabilir. Bunu elbette dünya görüşüne, sosyalizme inancına bakarak da söylüyorum. İnsanlığın kurtuluşunun sosyalizmde olduğunu düşünen ve tüm yapıtını bu düşünce, inanç ya da daha iyisi bu düş yolunda oluşturan bir şairi, hem şiirine hem yaşamına baktığımızda ‘sözünün insanı’, ‘sözünün şairi’ olarak niteleyebiliriz. Romantik bir komünist. Devrime inancında, sosyalizme bağlılığında, şiire adanmışlığında ve kadınlara duyduğu aşkta hem romantik hem komünist olarak, ‘heves’ ettiğimiz bir insan, bir yoldaş. Bavulunda ‘heves’ duruyor, paylaşmak, ortaklaşmak, çoğaltmak için. - Haydar Ergülen, Nâzım’ın Bavulu (Şairin Bavulu / Portreler) - Fotoğraf: Walter Mori (Nâzım Hikmet, Uluslararası Yazarlar Kongresi, İtalya-Floransa, Mart 1962) - Fotoğraf Düzenleme, Renklendirme: Enver Gezmiş
9 notes · View notes
disfrutoom · 6 months ago
Text
İnsan bazen anlatamadığı şeyleri içinde tutar, tutmak ona iyi gelmez birine anlatmak ya da bir yere aktarmak ister. Kimisi telefonunun notlar bölümüne kimisi sosyal medya platformlarında kimisi de fiziksel olarak bir deftere yazar içindekini. Acısı diner mi? Sanmam. Acısı dinmese bile yarası uyuşur. Nasıl bir yara sürekli acıyarak en sonunda uyuşuyorsa merak etme hiç bir acı sabit kalmaz. O an çok yoğun hissedersin o duyguyu sonra birden bi bakmışsın o duygudan ya da duygunun yoğunluğundan eser yok. İlla bunun üzüntü olmasına gerek yok insan bazen mutluluklarını bile paylaşamıyor nazar değmesin diye. Ben yazarım, laf lafı açar kafamda her şey oturur. Hatta bazen kendi içimde çözemediğim şeyleri yazınca puzzle parçalarını yerine oturtup olayı anlarım. Ne yapmam gerektiğini, yaptığım yanlışları. Yanlışlarımdan asla pişman olmam hatalarım beni utandırmaz. Sonuçta bugün ben ben olabildiysem tek sebebi hatalarım. İnsan hatalarından ders çıkarmalı gerçekten. Çıkarmadıysa da çıkarana kadar aynı hatayı yapmalı. Annem hep der bir şeyin hata olduğunu anlamak için yaşaman gerekmez diye. Canım annem güzel annem yerler o felsefeyi. Yok öyle bişey. İnsan yaşamalı, yaşadıkça anlamalı, anladığından ders çıkarmalı.
10 notes · View notes
optimistidim · 8 months ago
Text
Sanki yaş aldıkça daha bir farkına varıyor insan yaşamın. Sanki daha çok ihtiyaç duyuyor sevgiye. Bir nefes olur insana bazen sevgi. Başın sıkıştığında bi durmak ister insan, nefes almak ister. Zehirleniyoruz artık şu sıralarda. İnsan fark etmeden ne çok zehirliyor çevresini, kendisini. Bazı zehirler var sevgili arkadaşlar bir bakıştır, bir bakmayış. İnsanın içine işler. Sevgi her şeyin ilacı mı? Bence hayır. Yaralarımızı sarar mı? Belki. Bir sürü şey anlattım şimdi ama sevgi ister insan, başından beri anlatmak istediğim. Görülmek, fark edilmek, verdiği gibi değer görmek mesela. Öylece ortada yapayalnız kalmak değil sevgili arkadaşlar, çaresizce suskun bırakılmaz ki insan.
7 notes · View notes
hazerpare · 2 years ago
Text
“insan bazen hiç tanımadığı ve bir daha göremeyeceğine emin olduğu birisine bütün hikayesini anlatmak ister.”
35 notes · View notes
cuy-i-ruh · 3 months ago
Text
veee döndüm şükür. ordan oraya sürüklüyorum kendimi. memleketten döndükten sonra 2 hafta çalışıp tekrar izin aldım bu hafta. Trabzon'a giderken K. Hoca arayıp Bursa'da ihya ve tef kampı yapacağız katılmak ister misin? diye sormuştu. ihya anlatmak için hocamız da gelecekmiş -iki gözümün çiçeği🥹- balıklama atladım tabi. dün gece döndüm. o manevi ortam, Ta-Ha suresinin tefsiri, Gazali'nim hayatı ve ihyanın derinliği... Ah hepsi öyle güzeldi ki hiç bitmesin istedim. Kur'an öyle bir derya ki dalıp sürekli orda kalmak istiyor insan tadını alınca.
kampta kaldığımız evin adı 'irade' ydi. vardır muhakkak bir hikmeti. irademi kuvvetlendirmem gerek biliyorum. Rabbim güç versin azim versin de becerebileyim inşallah. Allah ım çok güzel bir rahmet bu topluluğun içinde bulunmak. Sen rahmet elini üzerimden hiç çekme inşallah (âmin)
Bi kaç saat sonra diş randevum var. tellerle olan teşviki mesaim bakalım ne zaman sona erecek (: sanırım arabanın kliması çarptı. başım ağrıyor. biraz uyusam geçer mi acaba? Trabzon'da aldığım 2 kilonun üzerine 1 kiloda Bursa da ekledim sanırım. acıkmadan yememeyi öğrenmem lazım benim. rutinlerimi, düzenimi özledim.
ama 10 gün sonra yine izin alacağım (: Hollanda'daki kuzenim Z. geliyor. kız kıza küçük bir iç Anadolu turu yapacağız beraber. Allah ım verdiğin nimetlere şükürler olsun. Beni bir an bile nefsimle yalnız bırakma Allah'ım 🤲🏻
4 notes · View notes
emirhaneren · 3 months ago
Text
UNUTAMAMAK
Hatırlamak zorundadır insan. Kendisi istemese bile… Yaşadığımız her şeyi isteyerek yaşamıyoruz. Bu hatıraların bazıları gereksiz, hatırlamaya değer değil. Unutulmak, değer vermediğimiz anıların kaderidir. Onları düşünmez insan, herhangi bir çaba sarfetmeden siliverir aklından.
Optimist olarak iyi, pesimist olarak kötü hatıraları tekrar tekrar yaşamamıza olanak sağlar hatırlamak. Hatırlamak, geçmişi en hızlı şekilde deneyimlemektir. Güzel anıları tekrar tekrar yaşama fikri bir mucize gibi gözükse de kişinin kontrolü dışındadır. O mutluluk içinde olunan günleri hatırlamaya çalışmak için bireyin kendi gayreti gerekmektedir, gerisi ise beynimizin bize getirdikleridir. Mutluluğun akılda kalıcılığı zayıftır çünkü bir insan hiçbir duyguyu yaşamasa bile mutsuz olmadığı için içinde küçük bir sevinç barındırır. Mutluluğa alışır. Daha açık anlatmak gerekirse: Mutsuz olmama durumuna “mutlu” diyebiliriz, mutlu olmama durumuna ise “mutsuz” diyemeyiz. Her ne kadar karşıt olan iki kelime gibi gözükseler de arada kalan bir “sakinlik evresi” bulunur. Bu evrelerden ikisi (mutluluk ve sakinlik evreleri) olumlu, bir tanesi (mutsuzluk) olumsuzdur.
İnsan rutin haldeki bir olayı çerçevesiyle hatırlayabilir fakat detaylarında eksikliklerle karşılaşır. O detayları hatırlamak da daha zordur, gayret ister. Nadir olan olaylar, akılda kalıcılıkla doğru orantıdadır. Bu yüzdendir ki olumsuz olaylar daha çabuk zihine kazınır, daha çabuk hatırlanır. İstemsizce tavan arasından çıkartılır.
4 notes · View notes
izbirakin · 1 year ago
Note
İnsan ne ister?
Bir şiirle cevap vereyim İnsan anlatmak ister inan bana sevdiğim en çok anlaşılmayı bekler
İnsan konuşmak ister inan bana sevdiğim en çok duyulmayı ister
İnsan görmek ister, inan bana sevdiğim en çok fark edilmeyi bekler
İnsan sevmek ister inan bana sevdiğim en çok sevilmeyi bekler
İnsan inanmak ister İnan bana sevdiğim en çok inanılmak ister -Buğra Kaan Sermihan
43 notes · View notes
sayebulut · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Okulun 16.gününden bildiriyorum.
Din kültürü hocam Kandil vesilesi ile çoçuklara ,bizlere lokumlar hediye etti. Biz “L” sesini öğrenmeye çalışıyoruz. Limonlar yaptık. Çoçuklar sevdi. Ama bazen sınıfta çok yoruluyorum. Yoran şey ders anlatmak değil. Bir öğrencim çok çok hareketli. Hareketliliğinin sebebi öğrenmek için ailesi ile konuştum. Annesi “ köy yeri işte hocam 3 kızdan sonra doğdu tek erkek hocam bizimkiler şımarttı benimde sözüm geçmiyor ” diyor. Açıklamaya mı yanayım ,sınıfta yaşadıklarıma mı hiç bilmiyorum. Öğrencim E. Sırada sallanıyordu . Uyardım ama ne fayda diğer öğrencimin yanında gitmiştim ki ,düştüğünü gördüm. Hemen koştum baktım , sarıldım . Kanama şişlik yok sadece acımış. 10 dakika sessizce oturdu sadece 10 dakika . Sonra diğer öğrencimi kucağına almaya çalışmasıyla yine sonu hüsran. Bazen Etkinlik yapmak istemiyor yanına gidip” seni sevdiğimi unutma olur mu , ayrıca senin bu etkinliği çok güzel yapacağına eminim bana sarılmak ister misin ? “ diyorum ama etki yine 10 dakika . Sevgiyle iyileşmeyecek insan olamaz zannıma sığınıyorum. Diğer öğretmenlerden hep aynı tavsiye “ sert ol hocam ,korksun “ ama ben istiyorum ki sevsin sadece sevsin. Teneffüste gelip sevdiğini söylüyor. Gözleri boncuk boncuk. Sevdiğini biliyorum. Duayla ve bolca sevgiyle düzelecek inşaAllah .Bu arada sınıfta her gün prenses ilan edildiğini söylemeyi unutmamalıyımmm🌼
17 notes · View notes
musfika-hanim · 2 years ago
Text
11 yaşındaki bir kız yavruyu ziyaret ettik. insan bir şeyler öğrenmek istiyor ama aynı zamanda onları üzmek de istemiyor. bize anlatmak ister misin enkazın altında ne kadar kaldın dedim. beş buçuk saat kaldım. yanımda ablamın ve kardeşimin sesini de duydum, sonra sesleri kısıldı onlar öldü dedi.. donduk ne diyeceğimizi bilemedik. birgün hepimiz dünyada kaybettiğimiz sevdiklerimizle cennette buluşacağız, sende cennette onlarla hep beraber olacaksın inşallah dedim. ayakları enkaz altında kaldığı için morarma olmuş o yüzden getirmişler hastaneye, yüzünde de dikişler vardı. yanında sevdiği kuzenleri ile beraber kalıyordu. kızlar, atölyede yaptıkları bileklikten hediye ettiler elif'e.. hayat sana çok iyi davranır inşallah elif 😔
38 notes · View notes
huznefza · 7 months ago
Text
Bazen bir şeyleri anlatmak istersin için hafiflesin istersin ama bir anda boğazına bir yumru çöker yutkunamazsın tutarsın kendini. Kendimi öyle çaresiz hissediyorum her şeyi anlatıp biraz rahatlamak ister insan içindekileri haykırmak ister ama bunu istemesine rağmen anlatamaz çünkü aynı zamanda içinde halletmeye çalışır. Kendiyle konuşur geceleri saatlerce, duvara anlatır derdini çünkü onu dinler sadece dinler konuşamaz, bir şey diyemez bunun rahatlığıyla her şeyini anlatırsın. Bunlara rağmen geçmez içindeki sıkıntılar öyle mutsuz hissedersin ki hayat bitmiş yaşam durmuş gibi hissedersin ama yaşam sürüyor gökyüzü aydınlıktan karanlığa bırakıyor. kendini dışarda sesler her gün aynı şekilde devam ediyor hayat bitmiyor günden güne ben bitiyorum.
5 notes · View notes
greenseaa · 1 year ago
Text
Bazen hani insanın içinde çığlıklar koparda gıkı çıkmaz ya öyle işte anlatmak istediği koca bir yanar dağ vardır hani içinde yanar yanar alevlenir taşarda anlatamaz çünkü hiç bi şeyin değişmeyeciğini bilir o yüzden hep alamadığı nefes boğazında düğümlenir kelimeler dilinde kilitlenir sadece çığlık atmak istercesine gözyaşları süzülür yanaklarından,hani onu en çok anlayan insan da yoktur artık hemde uzun süredir onunda ağırlığı vardır üzerinde bazen insanın okyanusları taşıracak dertleri vardır da annesine bile anlatamaz ya en çok onun anlamasını ister ama anlamaz kaç yaşında olursa olsun insan annesini ister en ağırıda annesinin o sıcak şefkatli kollarında derdini anlatıp ağlayamamaktır bi kez daha anlar insan yarası annesiymiş hep onu istemiş yanında yakınında ama anne hiç olmamış çünkü bencilmiş anne kendi hüznünden başka bişey göremiyormuş bi kere bile sormaz hani bazı anneler nasılsın diye kim olursa olsun kaç yaşında olursa olsun insan hep annesinden gelen nasılsını bekler öyle işte bi yaradır büyük bi yara yanında yakınında kanayan koca bi yara
8 notes · View notes
ayyasruhlublog · 8 months ago
Text
Bazen çok şey anlatmak ister de insan sözler yetersiz kalırmış.
5 notes · View notes