#indile
Explore tagged Tumblr posts
Text
Galadriel is so real for using the "hiding the valuables in my bra" trick while travelling though.
6 notes
·
View notes
Text
*Dr. Smita Goel Homeopathy Clinic*
www.thehomeopathyclinic.co.in
Gallstones are hardened deposits of digestive fluid that can form in our gallbladder. Our gallbladder is a small, pear-shaped organ on the right side of your abdomen, just beneath your liver. The gallbladder holds a digestive fluid called bile that's released into your small intestine.
Gallstones range in size from as small as a grain of sand to as large as a golf ball. Some people develop just one gallstone, while others develop many gallstones at the same time.
Symptoms
• Pain on the right-hand side of the body, just below the ribs
• Back pain between the shoulder blades
• Pain in the right shoulder
• Nausea
• Vomiting
• Sweating
• Restlessness
Gallstone pain may last several minutes to a few hours.
Causes
• Your bile contains too much cholesterol. Normally, your bile contains enough chemicals to dissolve the cholesterol excreted by your liver. But if your liver excretes more cholesterol than your bile can dissolve, the excess cholesterol may form into crystals and eventually into stones.
• Your bile contains too much bilirubin. Bilirubin is a chemical that's produced when your body breaks down red blood cells. Certain conditions cause your liver to make too much bilirubin, including liver cirrhosis, biliary tract infections and certain blood disorders. The excess bilirubin contributes to gallstone formation.
• Your gallbladder doesn't empty correctly. If your gallbladder doesn't empty completely or often enough, bile may become very concentrated, contributing to the formation of gallstones.
Types of gallstones that can form in the gallbladder include:
• Cholesterol gallstones. The most common type of gallstone, called a cholesterol gallstone, often appears yellow in color. These gallstones are composed mainly of undissolved cholesterol, but may contain other components.
• Pigment gallstones. These dark brown or black stones form when your bile contains too much bilirubin.
Factors that may increase your risk of gallstones include:
• Being female
• Being age 40 or
#greater noida#best homeo clinic in indirapuram#homeopathy for ibs#ghaziabad#homeopathy clinics#homeopathy cold treatment in indirapuram#homeopathy doctor#best skin doctor in ghaziabad#homeopathy#homeopathy medicine#best homeopathy clinic in indirapuram#best homeopathy doctor#homeopathy skin allergies treatment in indirapuram#homeopathy skin allergies treatment in noida#homeopathy specialist in indirapuram#homeopathy treatment#laser treatment in indirapuram#skin specialist in indirapuram#indirapuram#child doctor in noida#child specialist in noida#noida news#nursery school in greater noida#greater noida west#ghaziabad latest news#ghaziabadnews#best schools in ghaziabad#ayurvedic doctor in ghaziabad#wave city ghaziabad#indill 00 p⁰
0 notes
Text
Biz kimseyi yarı yolda bırakmadık onlar müsait bir yerde indiler.
181 notes
·
View notes
Text
Uzun zamandır böyle bir post atmayı planlıyordum 😊 bir Cumartesi gecesi etkinliği olmasın mıydı 😉😅
Hadi herkes tez vakitte beğendiği bir kamyon arkası yazısı ekleyeee okuyanlar da vay be deyeee 😁 demeyenlerin kellesi urulaaa 😜🤣🤣🤣
Ben seni İstanbul boğazında değil Ankara ayazında sevdim.
Bizim gülümsememizi bir fotoğrafçı istedi, o da parasını aldı.
Biz kimseyi yarı yolda bırakmadık onlar müsait bir yerde indiler…
Öyle Ekimli Kasımlı değil. Aralıksız sev beni yavyummm 😍❤️🤣🤣🤣
#Kamyon arkası yazıları#Aşk bir sudur iç iç kudur#Çiçek Abbas#Sollama beni#sollarım seni.#Sen kalbimde batan güneş#ben yollarda çilekeş
329 notes
·
View notes
Text
Merhaba arkadaşlar bu hikayeyi gönderen arkadaşımıza teşekkür ederim. Hasan bey yayınlarsanız çok teşekkür ederim. Ben Şinasi 51 yaşında 39 yıldır İngiltere de yaşayan bir gurbetçiyim . Eşim 2019 da korona yüzünden vefat etti . Birbirimizi çok seviyorduk onun yokluğunda boşluğa düştüm . Korona bittiğinde ilk işim izin alıp memleketime tatile gelmek oldu İzmir Çeşme de babamın almış olduğu bir yazlığımız var oraya yerleştim , 46 yaşındaydım ama 20 lik gençleri cebimden çıkaracak kadar kendime güvenim tamdır. 187 boyunda 80 kilo oldukça yapılı sportif bir görünüme sahip yakışıklı özellikle belirteyim bakımlı bir erkeğim. 40 gün tatil yapacaktım. Aklımda seks yapmak inanın yoktu . Birgün yazlığın havuzundan sıkıldım denize indim erken saatlerde olduğu için pek kimse yoktu bir kadın sürekli beni kesiyor yanındaki arkadaşına birşeyler söylüyordu saat epey ilerlemiş akşam olmak üzereydi ben havlumu vs alıp kalktım tam plajdan çıkarken Şinasi bakarmısın dedi bir kadın döndüm o beni kesen kadın buyrun tanışıyormuyuz dedim . Benim ilk okul yıllarımdan arkadaşım Ferideymiş . Ayak üstü konuştuk otelde kalıyorlarmış ben tek başıma yazlıktayım yanlış anlamazsan gelin koskoca yazlık hemde ben sıkılmamış olurum dedim olur dediler birlikte otele gittik eşyalarını toplayıp indiler bende onlar gelene kadar hesabı ödedim. Birlikte yazlığa gittik ilk gece konuşarak geçirdik ertesi gün uyandığımda Feride ve kızı havuzda yüzüyorlardı yanlarına gittim günaydın dedim aman tanrım anne kız çırılçıplak havuzda yüzüyorlardı ikiside birbirinden güzeldi inanın aklımda hiç seks yoktu hemen kendimi havuza attım 2 kadın hemde çırılçıplak ben de havuzda şortumu çıkarttım oyun oynamaya başladık Feride nın kızı 24 yaşında seksi bir kadındı ismi Dilara ben artık Feride ile seks yapmayı düşünüyordum ama kızı Dilara annesinden hızlı çıktı havuzda sikimi tutuyor arada bir kendini bana temas ettiriyordu bende film kopmuştu havuzun kenarına oturdum sikim kazık gibi olmuştu Feride Dilara ya gösterdi sağ tarafıma Feride sol tarafıma Dilara geldi Dilara tuttu sikimi ağzına aldı annesi vücudumu okşuyordu ben yatak odasına gidelim dedim zorda olsa birlikte yatak odasına çıktık Feride çok az sakso çekti sikimin üstüne oturdu Dilara amını ağzıma verdi em yala taze am veriyorum sana dedi Feride . Anne kız üzerimde zevk çığlıkları atıyordu ben eşim öleli 31 dahi çekmedim bu yüzden Feride nin amına çok çabuk boşaldım Feride de ben boşalırken orgazm oluyordu birden kalktı kızına 69 pozisyonuna geçmesini söyledi Dilara annesinin dediğini yaptı ufalmakta olan sikim yeniden kazık gibi olmuştu Feride yeter birazda ben emdireyim sen sikin tadını öğren şimdi dedi kafamın üzerine oturdu Dilara sikimin üstüne geldi annesi sikimi tutup Dilara nın amına ortaladı Dilara yavaş yavaş otur hem zevk alırsın hemde kızlığın patlarken zorlanmazsın dedi ben neler olduğunu anlamadım Dilara annesinin söylediği gibi yavaş yavaş sikime oturdu Feride ve Dilara öpüşmeye oynaşmaya devam ediyordu ben bitmiştim artık durmak olmazdı Dilara nın amına boşalana kadar Dilara annesinin dediğini yaptı artık yeter dedim gerçekten yeterdi hemen banyoya girdim güzelce yıkayıp çıktım Dilara ve annesi Feride kahvaltı hazırlıyorlardı bu arada plan yapıyorlardı Dilara benimle evlenecek birlikte İngiltere ye gideceğiz Feride İngiltere de birini bulana kadar beni aralarında paylaşacaklarmış güldüm ama Feride dediklerini harfiyen uyguladı şimdi Dilara ile evliyim Feride bizim yanımızda canı ne zaman seks istese hiç utanmadan sıkılmadan gelir kendini siktirir işi bitince de teşekkür ederim damat iyi sikicisin hep böyle ol der . Kaynanama İngiltere de iyi bir sikici arıyoruz artık dayanamaz olduk Dilara da bende artık Feride ye koca arayışımız son hızla devam ediyor. Türk sikici istiyoruz bunuda belirteyim. Hasan bey yardımcı olursanız sevinirim.tekrar teşekkür ederim
81 notes
·
View notes
Text
Elven word of the day, 205
 ailinon from Early Quenya
Meaning “water lily”
See also: Indil from later Quenya meaning a lily or other large single flower
Note the element ailin meaning lake or pool in early Quenya, perhaps related to words like Aeulin
Personal note: I have a world building post related to this word I’m really excited about!
18 notes
·
View notes
Text
Eönwë Week - Day 7: Freeform - Etymology
AN: So I promised to compile this a while ago and finally got to it. Enjoy!
Today's topic: A possible etymology and Valarin version for Eönwë (idea dump)
𓅛 The meaning of the name "Eönwë" is unfortunately unknown. The only thing we know for certain is the suffix "-wë", as it also occurs in many other names, which means simply person, being or individual. Fun fact: While it's generally masculine, it's not exclusively so, the main example being Elenwë.
𓅛 Before receiving the name Eönwë, he was known as Fionwë. For Fionwë we do have a meaning: "Fion" is glossed as hawk and/or haste, which I'm sure has many of you thinking "oh yeah that fits" right now and I agree.
𓅛 So we find ourselves in a bit of a weird spot where we have an old name that fits and gives us an idea what it could have been about and a new name without a clear meaning. I have a few ideas how to solve this, but please keep in mind that I'm not trying to do completely accurate and squeaky clean linguistics here, I'll be sticking to ideas and headcanons while trying to do my best to find something that makes at least a bit of sense. Alright? Alright.
𓅛 According to War of the Jewels, Eönwë's name was apparently adapted from Valarin (which, given how close the known Valarin names are to their Quenyan counterparts and how Quenya even borrows some names from Valarin, is not surprising). Therefore, my first idea was that perhaps the meaning of Fionwë ("hawk-person", "haste-person") still applies, but whatever the Valarin word it comes from is just slightly different (has an e instead of an i). Someone would then have to come up the Valarin word in question (and it won't be me, at least for now >:D).
𓅛 My second idea was that "fion" and "-wë" are just two elements of the name, with an additional third element conveyed in the "e". There are various things you could "shove" in there, but one idea I'm currently liking is that it's tied to "ea" (existing, being) or "ëala" (being, spirit (non-incarnate), the general term for Ainurin souls). This would correspond with my headcanon that Eönwë was the first Maia to be born/created and the meaning would be "haste/hawk spirit being" (loosely translating).
𓅛 Another alternative I found during my research is "ëa"/"ëaren" (eagle) which could also be cool, though I suppose in that case it'd be better to read "fion" as haste rather than hawk because having two bird species in one name would be a bit weird. The meaning would then be "hasty eagle person" (again, translating somewhat loosely).
𓅛 Funnily enough, I found coming up with an idea what Eönwë's Valarin name could be easier than putting all of the above together. Since we know so little about Valarin, this will once again be guesswork and ideas.
𓅛 Conveniently, we have half of his name thanks to Manwë -> Mānawenūz, if we take it that "-wenūz" is the general Valarin version of "-wë" (and not an isolated instance of this particular name being that way).
𓅛 If we then see how "man-" simply becomes "mana-" and observe the trend of Valarin words having additional syllables with vowels compared to their Quenyan counterparts, such as:
ayanūz -> Ainu iniðil -> indil (lily)
An easy solution would then be Eōnowenūz.
(I have admittedly not yet dared to take all the words above that I suggested could be part of his etymology, attempt to translate them all into Valarin and see if everything would still fit (more or less), but if I'm really bored one day I might.)
So yeah, these are just some ideas and stuff I dug up, please don't take it as absolute fact or gospel and I hope it was interesting or at least entertaining to see me flail around trying to make sense of that poor man's name. Feel free to let this inspire you and make use of my findings, just be a dear and give me a cute little shout out if you do :)
taglist: @asianbutnotjapanese @a-world-of-whimsy-5 @blauerregen @bluezenzennie @edensrose
@elanna-elrondiel @i-did-not-mean-to @just-little-human @singleteapot
@stormchaser819 @urwendii @wandererindreams @eonweweek
28 notes
·
View notes
Text
roflindil 😂😂😂😂😂😂😂😂😂😂😂😂😂
ROLINDIL??????? 💀
1 note
·
View note
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
215. BÖLÜM - Yol Sapmaz Ama Emirler Hep Aynıdır -
Ancak Feng Xin çok da uzun bir süre şaşakalmadı ve cevapladı. Ama tam cevaplamadan Jian Lan küçümseyerek gülerek konuştu, “Unut gitsin, bir şey demek zorunda değilsin. Şu an başkasının mahkumusun zaten, çocuğun olarak kabul etmeye cesaret etsen bile hepsi tamamen boş sözler olacak, dediğin hiçbir şeye inanmayacağım. Daha fazla konuşma. Sen istekli olsan bile ben olmayabilirim.”
Cenin ruhu kollarına sarılmış, Feng Xin’e dil çıkartıyor ve yetişkin bir sesle kıs kıs gülüyordu. Jian Lan ona güçlü bir şekilde şaplak attı ve arkasına bir tokat attı, azarlayarak, “Hala ne şekil yüzler yapıyorsun sen? Sana kaçmamanı söylemiştim, beni delirtiyorsun!”
Ceninin küçük çirkin yüzü buruştu ve öyle kalmaya devam etti. Feng Xin arkalarından bağırırken anne ve çocuk hızla Nan Yang sarayından çıkmak için acele ediyorlardı, “JİAN LAN! JİAN LAN!” cevap yoktu. Sonunda, Nan Yang sarayında tek kalan yine o olmuştu, Feng Xin oturduğu yere geri düştü, büyük beyaz turpun üzerinde kalan sıra sıra çarpık diş izlerine kötü kötü baktı. Biraz baktıktan sonra sağ elini başının arkasına alarak yere uzandı, küfretmeye bile enerjisi kalmamıştı.
Nan Yang sarayının üzerindeki Xie Lian da iç çekti.
Tam o sıra Hua Cheng aniden konuştu, “Gege, Yu Jun dağında cenin ruhunun yine ortaya çıktığı geceyi hatırlıyor musun?”
Xie Lian onun konuyu kasıtlı olarak değiştirdiğini biliyordu, ayrıca cenin ruhunun Yu Jun dağında ortaya çıkması sorgulanabilir başka bir meseleydi, Xie Lian iş birliği yapmak ve olayı aydınlatmak için kendini zorladı, “Hatırlıyorum. Evlilik tahtırevanına biniyordum ve o hayalet damat Xuan Ji’yi bulmam için çocuk şarkısıyla bana ipuçları veriyordu. Ayrıca sadece benim duymama izin verdi, başka kimse duymadı, neden merak ediyorum.”
“Muhtemelen Jun Wu’nun emriyle” dedi Hua Cheng.
“O zaman bilmecenin cevabı Jun Wu'nun hedefi olacaktır.” Dedi Xie Lian. “Ve Jun Wu'nun emri altında şiddetli bir ruh haline gelmesinin nedeninin cevapları Guoshi’nin söylemesi gereken şeyler.”
“O zaman gidip soralım.” Dedi Hua Cheng, “Gege için iyi haberlerim var. hayalet kelebekler çoktan Guoshi’nin tutulduğu yeri buldu.”
Xie Lian'ın ruhu anında yükseldi, “Nerede?”
Ling Wen sarayı.
Sarayın içinde ve dışında, ellerinde dağlar kadar yüksek parşömenlerle içeri girip çıkan sayısız sivil tanrı yoktu, onun yerine yeni eklenen şey, sert bir şekilde devriye gezen ifadesiz Cennet Savaş Muhafızlarıydı. Ses çıkarmadan çatılardan birinin köşesine indiler ve Xie Lian konuştu, "Guoshi burada kilitli mi? Ling Wen onu izliyor mu?"
"Doğru." diye yanıtladı Hua Cheng, "Üzerindeki brokarlı Ölümsüz ile Ling Wen şu anda hem bir sivil tanrı hem de bir savaş tanrısı olarak kabul ediliyor."
Etraftaki şeyleri hızlıca inceledikten sonra Xie Lian yorum yaptı, “O zaman biraz çetrefilli olacak.”
Brokarlı ölümsüz onlara eş olamazdı, hala yüksek miktarda kültivasyonu vardı, ayrıca Cennetin büyük caddesinde devriye gezen muhafızlardan daha keskin gözleri olmalıydı.
Eğer Xie Lian ve Hua Cheng dikkatsizce bu şekilde Ling Wen sarayına girerlerse brokarlı ölümsüz onları yenemese de yine de onların yerini tespit edebilirdi ve bunu yaptığı an Ling Wen de nerede olduklarını anlardı.
“Ling Wen ve Jun Wu birbirleri ile ruhsal iletişim rününü kullanabiliyor olmalı. Ling Wen bizi fark ederse Jun Wu da bizi fark etti demektir.” Dedi Xie Lian, “Brokarlı Ölümsüz şu anda onun üzerinde değilse o zaman sadece bir sivil tanrı ve yerimizi tespit edemez; giyilmediğinde brokarlı ölümsüz sadece bir cübbe olarak kaldığından Jun Wu’Yu uyaramaz. Onları ayıracak bir yol bulmalıyız.”
Ancak Hua Cheng cevapladı, “Özellikle bir şey düşünmemize gerek yok, er ya da geç o cübbeyi çıkartacak.”
Hiçbir açıklama gerekmeden Xie Lian anladı.
Sonuçta brokarlı ölümsüz iyi bir şey değildi, aurası karanlık ve ağırdı. Ling Wen resmi olarak hala sürülmediğinden cennet mensubu olarak sayılıyordu ve sürekli onu giymek sağlığına zarar verirdi. Ayrıca onun ruhsal gücünü tüketen erkek formunda kalmaya devam etmesi gerekirdi ve o yorgunlukla devam edebilecek pek kişi olması mümkün değildi. Her gün belli zamanlar çıkartıp dinlendiği bir zaman olmalıydı.
İkisi birbirine planla ilgili fısıldarken elleri arkasında siyah giyimli bir adam Ling Wen sarayından dışarı çıktı. Dışarıdaki korumalara birtakım emirler verip yan odalara yöneldi. Bir süre sonra, yan odalardan tek başına çıktı ve yeniden ana salona girdi.
O adam Ling Wen’di. İçeri girdiğinde erkek formundaydı, dışarı çıktığında ise orijinal formunda. Üzerindeki siyah dış cüppe de ortadan kaybolmuştu, adımları erkek formunda olduğu zamanki kadar dövüş sanatlarında gözle görülür şekilde becerikli, hafif ve enerjik değildi.
Sahiden cübbeyi çıkartmıştı ve şimdi brokarlı ölümsüz yan odadaydı.
İkisi birbirine baktı. Hua Cheng, “Artık ayrıldılar. Gege oldukça iyi şansın var.”
Xie Lian da bir nefes aldı ve ona bir bakış attı, “İyi olan San Lang’ın şansı.”
Hua Cheng sırıttı, “Ana salon mu? Yan oda mı?”
Biraz düşündükten sonra Xie Lian karar verdi, “Yan odaya gidelim! Ling Wen sarayının içindeki durum kim bilir nasıldır, eğer Guoshi Ling Wen'in hemen yanında korunuyorsa o zaman onun etrafından dolaşamayız. Ama brokarlı ölümsüzü ele geçirirsek belki hâlâ konuşacak yerimiz olabilir.”
Böylece ikisi biraz bekledi, muhafızlar nöbet değiştirirken o şansı kullanıp çatıya atladılar, odanın içine gizlice sızdılar.
İçeri atladıkları anda Xie Lian soğuk terlerini sildi.
Ne olursa olsun bir hanımın odasına gizlice sızmak pek de gurur duyulacak bir şey değildi. Ancak odadaki durumu görünce gerginliği yavaşça azaldı.
Xie Lian’ın eski odası bundan daha şaşalıydı, Feng Xin’inki daha dağınık, Mu Qing’inki daha zevkli ve zarifti. Her halükarda bu oda hiç de bir hanımın gizli odası gibi değildi, bu yüzden Xie Lian o kadar gergin değildi.
Odanın içinde fazla mobilya olmadığından bir şeyler saklamak zordu. Xie Lian’ın el yordamıyla bir sandığı bulup çıkartması uzun sürmedi. Ancak sandığı açar açmaz gözleri kararmıştı. Sebebi sandığı açtığında yüzüne vuran karanlık enerji değil, sandığın içinin tıpatıp aynı siyah cübbelerle dolu olmasıydı.
Yine aynısı!
Yine aynı şeyler olmuştu, geçen sefer de binlerce cübbe arasından gerçek brokarlı ölümsüzü aramak zorunda kalmışlardı. O şeyi aramak tam bir karmaşaydı, hatta bir kabustu. Bu sefer çok fazla set yoktu, birkaç düzineydi ama her birinin sadece küçücük farkları vardı. Hangi durumun daha moral bozucu olduğunu söylemek cidden zordu. Gerçek brokarlı ölümsüz burada mıydı?
Başının zonkladığını hisseden Xie Lian perişan bir halde sordu, “San Lang… Jun Wu şu an ne yapıyor? Yeterince zamanımız var mı?”
Hua Cheng her yerdeki tüm hareketleri yakından izliyordu, Xie Lian’ın sorusunu duyduğunda yavaşça cevapladı, “Gege, sakinleş. Oldukça zamanımız var. Jun Wu henüz kaçtığını fark etmedi. Şu an büyük dövüş holünde Mu Qing’i getirtmiş sorguluyor. Görünüşe bakılırsa, biraz zaman alacak.”
Xie Lian bunu duyunca şaşırmıştı, “Mu Qing? Mu Qing’i mi sorguluyor? Neden?”
“Hayalet kelebekler büyük dövüş holüne giremiyor, tam olarak duyamıyorum.” Dedi Hua Cheng, “Ama bilirsin” Xie Lian’a baktı, “İyi bir şey olmadığı kesin.”
Xie Lian, Jun Wu'nun Yin Yu'ya nasıl davrandığını hatırladı ve belli belirsiz endişeli hissetti. Ne kadar endişelense de anlamsız olduğunu biliyordu ve kararlılıkla konuştu, “O zaman acele edelim. Her bir cübbeyi deneyeyim. San Lang, hadi bana emirler ver.”
Eğer brokarlı ölümsüz fark edilmek istemiyorsa ya da onu giyenin canını almak istemiyorsa sıradan bir kıyafet gibi giyilebilirdi. Ancak biri onu giymesini sağlar ve ona emir verirse o kişinin emirlerine uyması gerekirdi. Bu yolu kullanarak gerçek olanı açığa çıkartabilirlerdi, tek dezavantajı biraz tehlikeli olmasıydı. Hua Cheng konuştu, “Ben yaparım.”
Xie Lian kafasını salladı, “San Lang, sen daha önce brokarlı ölümsüzü giymiştin ama hiçbir etkisi olmamıştı. Beki de hayalet krallara karşı etkisizdir? Bunu yalnızca ben yapabilirim.” Dış cübbesini çıkartırken ve ayağının kenarına doğru koyarken bunları söyledi. Hua Cheng kaşlarını kaldırdı ve ona vermek için siyah bir cüppe seçti. O zaman teklifini kabul ediyorum.”
Xie Lian hızla cübbeyi giydi. Tanrıya şükür, tanrıya şükür, Ling Wen’in siyah cübbesinin göğüs kısmı açık değildi ve hiçbir şekilde şehvetli değildi. Oldukça muhafazakar ve düzgün olduğundan giymesi zor değildi. Xie Lian yukarı baktı, “Pekala, şimdi bana emir verebilirsin.”
“…”
Hua Cheng’in sağ eli sol dirseğinin altında, sol eliyle çenesinin altından kafasını destekliyordu, Xie Lian’a baktı, ciddi bir şekilde düşünüyordu ve konuştu, “O zaman, Gege, sana emrediyorum ki…”
Bir dakika sonra beklenen komut geldi. Hua Cheng mutlu bir şekilde gülümsüyordu, “—Ruhsal güçlerimden ödünç al.”
“…”
Tabii ki Xie Lian “ruhsal güç ödünç almak” derken ne kastettiğini çok iyi biliyordu ve neredeyse kafasından dumanlar çıkacaktı. Xie Lian hızlıca cübbeyi çıkarttı, “Bu, bu yanlış olanmış.”
“Ah, ne yazık. Yanlış olan olması.” Hua Cheng Yakındı.
Xie Lian ifadesini düzeltti, “San Lang, sen… bu doğru değil. Biraz daha ciddi olmalısın, böyle emirler verme.”
Hua Cheng mütevazılıkla cevapladı, “Yeterince ciddi değil miyim? Peki ne tür emirleri kastediyorsun? Gege bu konuda biraz daha spesifik olabilir mi?”
“…” Xie Lian iki kez hafifçe öksürdü ve ciddilikle cevapladı, “Her halükarda beni senden ruhsal güç aldıramazsın. Bunun dışındakiler olur, etrafında dön, iki kez zıpla gibi, ne istersen.”
Hua Cheng bir kaşını kaldırdı, “Bunun dışındakiler olur, değil mi? Pekala, anladım.”
Ardından Xie Lian’a başka cübbeler verdi, hızlıca giydi ve Hua Cheng’e baktı.
Hua Cheng bir süre ona baktı, “Gege…”
Kısa bir süre sonra kocaman gülümsedi, “Benden ruhsal güç ödünç alma.”
“…”
Çok dikkatsizdi! Hua Cheng bunu nasıl yapar?
Xie Lian hızla cübbeyi çıkarttı, “TAMAM! Bu da değilm…” ama Hua Cheng onu durdurdu, “Bekle, Gege, kim demiş bu olmadığını? Hala kanıtlamadın.”
Hua Cheng’in emri “benden ruhsal güç ödünç alma”ydı. Eğer Xie Lian o cübbenin brokarlı ölümsüz olduğunu kanıtlayacaksa Hua Cheng’in emrine uymalıydı. Yani brokarlı ölümsüz olmadığını kanıtlamak için dediğinin tersini yapmalıydı –Hua Cheng’den ruhsal güç almalıydı.
Sonuç olarak aynı yerde dönmüş ve aynı yere geri gelmişti!
Xie Lian, Hua Cheng'in ciddi yüzüne bakarken sarsılmıştı, “… Sen çok kurnazsın, bunu yapamazsın.”
Hua Cheng kollarını birbirine bağladı, “Neden yapamam? Gege, sen kendin söyledin. Benden ruhsal güç almak dışında diğerlerinin sorun olmadığını söyledin. Verdiğim emri beğenmediğinden ben de tam tersi emir verdim, hala nasıl kurnaz olduğumu söylersin? Senin dediklerine sadık kalmadım mı?”
“…”
Xie Lian karşılık verebilmek için ne demesi gerektiğini bilmiyordu, bir parmağını kaldırdı ve bir süre onu işaret etti, “Sen… sen, ah, sana karşı kazanamam, benimle oynamayı kes!” ardından hiç gecikmeden, aceleyle öptü. Açıkça kimsenin etrafta olmadığını bilse de sanki gözetleme ihtimali olan herkese karşı dikkatliymiş gibi öptükten sonra etrafına bakındı.
Hua Cheng’in yüzünde en küçük bir değişim olmadı, sakince konuştu, “Çok iyi, doğrulandı. Sahiden bu da değilmiş.”
Xie Lian o siyah cübbeyi çıkarttı, “…sakın o emri bir daha verme, tamam mı?”
Hua Cheng ona üçüncü cübbeyi verdi ve gülümsedi, “t-Tamam, tamam. Gege nasıl isterse.”
Xie Lian kendi kendine düşünürken verdiği cübbeyi hüzünle aldı, “San Lang'la baş etmek giderek daha zormuş gibi geliyor… ya da tamamen hayal gücüm mü?”
Hala Hua Cheng'in daha fazla şakacı emirler verebileceğinden endişeliydi ama iki kez ona takılınca Hua Cheng cidden de onunla uğraşmayı kesti. Artık ciddi oluyordu, Xie Lian ise garip hissetmişti.
Ancak sandığın içindeki birkaç düzine cübbeyi denese de Xie Lian hiçbir emre uymuyordu.
Acaba brokarlı ölümsüz burada olmayabilir miydi?
İmkansızdı. Ling Wen onu çoktan çıkarmış olmalıydı ve sandık şeytani bir aura ile lekelenmişti, bu yüzden burada olmalıydı.
Hua Cheng kapının kenarına yaslandı, “Gege, görünen o ki brokarlı ölümsüz bana karşı etkili değil, sana da işlemiyor.”
Sorun neydi?
#hualian#tian guan ci fu#xie lian#hua cheng#heaven official's blessing#heavenlyblessing#ling wen#jun wu#feng xin#jian lan#mu qing
14 notes
·
View notes
Text
My Own Hermies!!! I love them sooooo much <333
abt them under the cut :)
OMG U ACTUALLY KEPT READING! :D
hehe now I shall infodump at uuu
The large hermie with the brown shell is Tamatoa (yes, like from moana), but we just call him Tama for short <3
the other guy (who is -don't get me wrong- still a big ol hermie, he just looks small beside Tama bc Tama is ridiculously big) is Indil. he was given matching names with a hermie I had who didn't make it. her name was lötte, which means 'little flower' in quenya elvish, and his means 'big flower' <3
Tama is probably 3-5 years old, and he once molted and one of his legs hardened all mangled, so he's got one leg he just kinda has to drag around (luckily, it's one of his third pair, so it's not too in the way)
Indil is very shy, although he's been coming out a lot the past week or so. since both are male rn, I'm used to not having a ton of interaction. females are just more outgoing I've found.
I've heard of autistic ppl having extremely niche special interests, but I have to say, there is like no content for hermit crabs T-T I need to know everything abt themmm
#hermit crab#hermit crabs#pets#my babiesssssss#<333333#my children#hermiesssss#infodump#video#don't mind me I'm just being autistic abt the sillies#yes I have a hole in my pants#be nice#I'm trying my best
7 notes
·
View notes
Text
"Ben kimseyi yarı yolda bırakmadım, onlar menfaatlerinin bittiği yerde indiler."
#edebi sözler#edebiyat#günün sözü#edebi yazılar#gece#geceye bir söz bırak#günün alıntısı#günün yazısı#cats#cute#özlüsözler#dostluk#sessiz ve yalnız#yalnızlık#ruhun yalnızlığı#bazı yollar yalnız yürünür#yalnızlığım
14 notes
·
View notes
Text
Changes afoot
Day 3 prompts: Family | Loyalty
For: @silmarillionepistolary
Rating: General Audience
Characters: Maedhros, Fingon, Nerdanel, Maglor
Epistolary format: Journal entries and letters
Themes: Soft | Fluff | Hints of Russingon
Warnings: None
Wordcount: 2.2k words
Summary: Fingon writes to Maedhros telling him to expect a visitor. A feast is held in honor of this guest, and both Maedhros and Maglor write their observations of what takes place before and after it begins. Maedhros later writes to his mother about their new guest, and his fears about his father.
A/n: OC name meaning
Indilien, wife of Maglor - Indil (Lily) | ien (suf. feminine ending; feminine patronymic).
This is also available on AO3
Letter from Findekáno to Nelyafinwë
249th day of Y.T. 1492.—
Beloved,—
I trust I have not wounded you by my delay in sending this letter, for my tasks have been many of late. Father cloisters himself often with my uncle, talking, but I fear such talk will bear little fruit. My uncle has grown weary of the many quarrels between your father and mine; he wants no part in them, and I am beginning to think he is wise to keep away. My mother, however, is afraid. She believes this all portends to some dark and terrible doom that is yet to reveal itself, but my father does his best to comfort her, saying all will be well in the end. Perhaps he is right, but my mother’s words weigh heavily on my thoughts. What if she is correct and my father is wrong? What if there is something dark and dreadful hiding in the shadows, biding its time until it is ready to consume us all? I try not to think too much about such matters, and I will write no more on them. Morgoth’s lies have already poisoned what we once had, and I will not give him the power to taint what we have slowly begun to rebuild.
The cherry trees are in full bloom. My mother’s garden is aflame with brilliant little white flowers. Soon, that white will give way to crimson fruit. Do you remember, my love, how we would lie beneath those flowers while the others were away? How we admired the stars and talked and laughed and loved each other without a care in this world? I still go to those trees and lie beneath their laden branches. I think of your hand over mine, your lips warm against my own. I try to make myself content with the memories of you and me, but I find it is not enough for me. I will try anyway and bear up as much as I can until your father is released from his exile and I can take you into my arms again.
Yours in all things,
Finno.”
P.S.—My love, pray do not allow your heart to grow troubled when you find this letter being borne to you on swift wings. A change is afoot, and whether it is for good or bad, I cannot say. A visitor rides for Formenos even as I write this letter, and you will see them standing before the gates of the great keep your family calls home soon enough.
Letter from Nelyafinwë to Findekáno
251st day of Y.T. 1491.—
Beloved,—
I am not wounded in the least, my love, by the delay in your last letter. You are your father’s oldest, his heir. You cannot shirk your duties toward your family; it is something I understand. I must confess, your forewarning has roused my curiosity as to who this visitor might be, but I will not press you for more on their identity. We will learn of it soon enough, and we have room enough to spare in Formenos for a great many people. I hope my father will be pleased with this intrusion into our lives. Few things bring him joy now, save for us and the hallowed jewels. Forgive me for not writing more on this score. Fëanáro is my father after all, and he would not think highly if I revealed too much of his struggles to you.
I, too, think of the blissful moments you and I spent beneath the branches of those cherry trees. Sometimes, I sit by the window of my bedchamber and look at the sky and the many stars that adorn it. I think of the stars you and I would try to name whenever we caught sight of one we had not seen before. Then I wonder if you are looking at the heavens at the exact same moment as I am and if you are looking at the same stars as I am. I feel your absence so keenly, my love. I cannot rest or eat, or set my eyes on any task; you are a constant in my thoughts. I will try to endure our separation as much as I can until this dreadful exile is over and we can see each other again. Pray do not allow yourself to be troubled by talk of dark portends and signs of doom. Morgoth’s treachery has been exposed, and we are whole and well. Once we are reunited, I intend to show you that you had no cause for fear.
Written by the hand of he who loves you,
Nelyo.
Maitimo Nelyafinwë’s journal
258th day of Y.T. 1491— Just as my beloved wrote in his letter,a visitor rode up to the gates when Telperion reached his greatest bloom. It was grandfather, no less. He decided to come to Formenos and live with us after father sent him word of its completion. Other members of his household, his steward and household guard, and other servants mostly came with him.
Father was delighted. “Our family is now complete again!” He cried and embraced his father, our king. “Just as it should be! Come, my lord. Come with me, and I will take you to your chambers, so you can rest.”
Grandfather was just as pleased, though I thought it all rather strange. He left his queen and their children in Tirion and followed my father into exile. True, his other children were all grown and they were no longer elflings in need of a father’s guiding hand, but it still left a strange taste in my mouth to see grandfather leaving his other family behind so easily. And it must have wounded Uncle Arakáno to see my grandfather choose my own father yet again. Still, I kept my own counsel; now was neither the time nor the place for such questions. It would darken everyone’s mood—my father’s chief of all. Nevertheless, I will still listen to what they say; perhaps I will hear something useful.
Father commanded that we have a great feast in honor of grandfather’s arrival. There would be fine wine and delicate pastries, roasted deer and boar, and even fish caught from a nearby lake. Káno and his bride will sing and play the harp for us. Our little songbird and his wife, the Lady Indilien, ensconce themselves in their chambers, composing music and a series of verses in honor of the occasion. Once, I stopped by the door to listen. Káno was singing, and his lady strummed the harp for him while he did so. What I heard moved my heart in a way I could not imagine. My brother truly is the most gifted among minstrels—he is an elf who could rival the Vala ómar himself.
His skill with the sword also improves. I teach him as much as I can; one never knows when one will need the use of one, now that Morgoth has escaped and returned to Endorë. During the first mingling of the lights, we make our way to the sparring yard before our other brothers have even opened their eyes, and engage in swordplay. Lady Indilien often joins us, but only to watch. My sister-by-marriage has little interest in hunting and fighting; music and singing are her greatest delights. She keeps herself content by sitting on the side and cheering for her husband. Káno made a wise choice, I think, by taking the lady to be his wife. She is patient and uncommonly kind, traits my brother desires greatly. I pray their marriage will be a happy one and that no misfortune darkens their doors. Now I must set aside my quill and ink. The hour of the feast is almost at hand, and I must prepare myself for it.
Makalaurë Kanafinwë’s journal
259th day of Y.T. 1491— The feast was splendid. Everyone dressed in their finest robes, and even Tyelko conducted himself in a manner befitting a lord of high birth and rank for once. The cooks surprised us all by setting a tasty table. There were rich stews, soft bread, and fresh fruit, as well as meat and mead and wine for anyone who desired them. Father said little. It displeased him to hear that my uncle Arakáno now rules Tirion as its regent, for it was supposed to be him ruling in grandfather's stead, not his half-brother. Nevertheless, his mood revived not long after. Grandfather joining us in exile cheered him in no small measure. Perhaps he thinks that this is yet another victory over my uncle, another sign of how he will be first in grandfather’s eyes even when he is in exile, even after he threatened my uncle’s life. I like it not. Strife within our family grows day by day, and I fear it bodes ill for us all. My lady urges me to take no part in the quarrels of others. Alas! If only I could do such a thing. Fëanáro is my father. He is my father, and I love him just as much as I love my mother. I must, however, hold onto the hope that he will free himself of his anger and resentments and that our family can be whole again once this dreary exile of ours is at an end. Now I must go. There is something father wishes to show all of us.
Letter from Nelyafinwë to Nerdanel
261st day of Y.T. 1491.—
Beloved mother,—
We were told of uncle Arakáno’s change of station. Pray offer him felicitations on my behalf, and tell him I wish him nothing but success.
Mother, you will be pleased to hear that grandfather arrived safely and that all is well with him. There was a splendid feast. Káno sang for us, as did Lady Indilien. You should have heard them. They sounded so sweet together. Everyone cheered and asked them to sing and play for us again. The day after the feast, father took us to the cave that was found during the building of Formenos, and threw open high, iron doors to reveal a great vault.
“After toiling many a day, it is now finished,” he declared with a great flourish, and he led us inside. Father had labored over the vault in secret, and none of us witnessed its transformation until he opened the doors for us. I wish I could write more on its many aspects, but father forbade us from doing so. Forgive me for saying this, mother, but father’s sense of mistrust has deepened even more. He bid Lady Indilien to wait outside while he brought forth the silmarils. Káno was ill at ease with this, for father’s wish sounded more like an order and less like a kindly appeal one would make to another. Still, he held his tongue, perhaps for his lady’s sake. Lady Indilien, however, did not seem to be offended by father’s command.
“It is quite all right, my love,” she said, squeezing Káno's hand. “I am content to wait outside.”
After she took her leave of us, father revealed the hallowed jewels. They were as glorious as always, and their radiance was a wonder to behold.
“My greatest work,” father said, lifting them one by one for us to admire. Each jewel glittered like they possessed the light of a thousand stars, and their light shone like gold and then silver, and they bewitched us all with their beauty. “They must be guarded at all times, for never again shall I make anything to match their likeness and glory.”
We admired them one final time before father returned them to their secret chamber. The vault felt strangely darker in their absence, and the air grew a little colder. Then father rejoined us, and we departed.
Write to me when you can, mother. I long to hear more from you and of the great city I once called home.
Your son,
Nelyo.
Letter from Nerdanel to Nelyafinwë
263rd day of Y.T. 1491.—
My son.—
The days seem to last longer here in Tirion. Perhaps it is because I am here, and you are all in Formenos. I miss you all so very much, but it heartens me to know your father is not alone, and you are all with him.
I rejoice to hear that Lord Finwë is safe and that his journey was without trouble. I have also passed on your kind words to your uncle; it lightened his heart to hear them. His task is not an easy one; the lies and false counsels of Lord Morgoth hold sway over many hearts, and discontent is still strong. We help him as much as we can to ease the many burdens that have been placed on his shoulders.
Queen Indis has taken her place as one of my students, and she is proving herself to be an apt pupil. We spend many wonderful hours together, and I am pleased to claim her as a friend.
As for your father, pray do not take his actions and disposition to heart. Lord Morgoth’s lies brought about a profound change in many who gave an ear to his false counsels, your father most of all. Perhaps, with him no longer under the influence of Lord Morgoth’s words, your father’s nature will return to its former self. I will write to your brother and I will counsel him as best as I can. I am also glad Káno has Lady Indilien, and I am glad you can call her sister. Listen to her, my son, and take care of your father. Write to me about anything that troubles you, and I will do what I can to aid you even from afar.
Your loving mother,
Nerdanel
#silmarillionepistolary#epistolary#fingon#maedhros#maglor#nerdanel#fëanor#the silmarillion#the silm fanfiction
9 notes
·
View notes
Text
Sadly, Indil passed last night. I had thought something was wrong by the way he had acting the past week or so. I inspected him this morning and he had some sort of mold on the soft part of his body, which I couldn't have known about since you can't see that bit. He will be missed <3
5 notes
·
View notes
Text
vagonda muhteşem bir gerginlik var. 'muhteşem' kelimesini yerli yersiz kullanman onun kıymetini düşürüyor biliyor musun? ama gerçekten muhteşem bir gerginlik var, tarif etmek için başka bir kelime gelmiyor aklıma. tam karşımda genç bir kadın oturuyor. bir kürk giymiş. bir kürk. kürk giymiş bir kadın. vagonda muhteşem bir gerginliğe yol açıyor. yok canım, gerçek değildir elbette diyor kapının önündeki oğlan, kız, sanırım gerçek diyor. böyle şeyler kaldı mı ya.. diye soruyor başkası. çok rüküş. resmen görgüsüzlük. gerçek olduğunu sanmıyorum. sanırım gerçek... mırıldanmalar sönüyor. bu genç kadınla karşılıklı oturuyor ve birbirimizi duyabiliyoruz. bu yaptığınız hayli abartılı değil mi? diyorum. üstelik bu zamanda. yani bu üzerinizdeki kimin kürküydü acaba? kimsenin değil, ben satın aldım diyor. hayır, bir hayvanın kürküydü sonuçta, bu hayvandan birisi diye bahsetmemiz için ona bir insanın isim vermesi şart değildir ya... kimsenin değildi ve benim oldu diyor. içinden böyle fısıldıyor, ben de duyabiliyorum. kapının önündeki oğlanın yanındaki kız, duydun mu? diyor. kimsenin değildi ve sonra benim oldu. sen de böyle değil miydin? ne diyorsun anlamıyorum diyor oğlan. ben bir mağazaya gidip alınabilecek bir kürk değilim. metro bir sonraki istasyona yaklaşıyor. yaklaşırken yavaşlıyor. bu yavaşlama ile sanki pencereleri açık bir arabadaymışız gibi vagonun içinde bir rüzgar beliriyor. insanlar üşüyor, kürklü kadın kürkünün yakalarını yukarı kaldırıyor, bana gülümsüyor. görüyorsun, ben her şeye hazırlıklıyım diyor. hey! diyorum- sözümü kesiyor. biliyorsun. birazdan istasyonu ve bu vagonu vahşi hayvanlar istila ettiğinde beni kendilerinden biri diye düşünecekler ve sizleri afiyetle yiyecek ya da yavrularını beslemek üzere yuvalarına çekiştirecekler. bu bahsettiğiniz çok rahatsız edici bir görüntü diyorum. metro duruyor, kapının önünde bekleyen oğlan ve kız indiler. kız yürürken omzunun üstünden geriye bakıyor. gri tulumlu bir adam vagona giriyor. kapılar kapanıyor. omzunun üstünden geriye bakan kızın bakışı kapanan kapıya çarpıyor ve o daracık aralıktan rayların üzerine düşüyor. gördün değil mi? diyor yanımdaki adam. raylara düştü. birazdan üstünden geçeceğiz ve hiç varolmamış gibi davranacağız. iç çekiyorum... sadece iki durak süresince bu olan biten bana yer altında zamanın başka bir hızda geçtiğini düşündürüyor - bunu duyan olmuyor. vagona binen gri tulumlu adamın elinde bir sopa var, sopanın ucunda daire şeklinde bir ip. sopanın ve ipin ne işe yaradığını merak ediyorum. sokak köpeklerini toplayanlardan bu- diyor yanımdaki adam. -sanırım- yıldırım hızıyla kürklü kadına bakıyorum. bembeyaz kesilmiş ve alnında damlacıklar belirmiş. vagondaki insanların gri tulumlu adamdan yana bir duruşları var artık. kürklü kadın kürklü bir hayvanı taklit ediyor ve böylece bir vahşi hayvan istilasında hayatta kalmayı planlıyorsa.. şimdi de başına gelecekleri hakediyor diyorlar. kadın bembeyaz, hareketsiz ama hala birbirimizi duyabiliyoruz. sizi eve götürebilirim diyorum? bir barınağa bırakılmanızı istemem. üstelik dilerseniz yolda kaçabilirsiniz de, sizi yakalamaya çalışmam. ama beni bekleyenler var diyor, işlerin böyle olacağına ihtimal vermemiştim.. . sadece bu muhteşem bir kürk ve bu kürk benim olmalı diye düşünmüştüm. kürk sizin diyorum. kürk sizin. ve burada bu vagondaki herkes varlığımızı sizin o vitrinin önündeki kararınıza borçluyuz. gri tulumlu adam şapkasını çıkarıyor, sopasını yere bırakıyor. bakın diyorum, belki de sizinle barışmak istiyor. metro yavaşlıyor, aynı rüzgar yeniden beliriyor. barışmak mı, emin değilim, riske atamayız, beni eve götürün diyor kürklü kadın. yolda kaçıp kaçmamak hakkında düşüneceğim.
26 notes
·
View notes
Text
A Reprieve (Elrond x reader) [ROP]
Hi, I have a new comfort character apparently - look at himmmmm
warnings: none? none.
Gender neutral
masterlist | elves
"The sun is fast fallin' beneath trees of stone." Your voice was just above a whisper as you sang to yourself. Your eyes looked to the west, to the immortal light of Valinor. The same light you would be returning to soon. But not because the Eldar had finally laid the evils of Middle-Earth to rest, no.
"The light in the tower, no longer my home." Because Middle-Earth was draining the light of Valinor from the very sinews of every single elf. "Past eyes of pale fire, black sand for my bed."
So, you sang beneath the shade of a lone Lindon tree to ease the melancholy that seeped into your bones. "I trade all I've known for the unknown ahead."
A quiet footfall behind you bid your ear to twitch of its own accord and made you turn your head over your shoulder to see who was approaching. "That is a beautiful verse." Elrond called softly.
A rueful smirk danced over your lips as you returned your gaze to the horizon. "It's considered rude to lurk, meleth nin."
You could hear him chuckle to himself, a single faux-amused huff that betrayed his own weariness, before he approached. "I did not wish to startle you, indil." Elrond murmured when he reached your side. "I could sense your mind was preoccupied."
"And yours isn't?" You scoffed. He did not answer. "Thank you," you sighed after a long moment of silence, "It's not mine though."
"No?" Elrond hummed.
You shook your head and finally turned to face him. "I heard it on the wind some years ago while traveling with my company."
"Really?" He asked, turning to you as well. "I wasn't aware the wind could sing such things."
You had to fight the urge to roll your eyes. "You're lucky you are as charming as you are, meleth nin, because your sense of humor could use some work."
A small grin lifted the tired shadow from Elrond's face for just a moment. "It seems to have swayed you well enough."
At that you did roll your eyes. His smile grew and Elrond reached out a hand for you to take. Which you did. He brought you to his chest so that your back was turned to the west and wrapped you in his arms. "Dwell on it no longer, meleth nin." He whispered, lips pressed to your temple. "We will figure something out."
Your own arms wrapped around his waist. "It is hard to put it from my mind," your lips found his neck and you took comfort in the warmth of his skin against them, "When it feels as though we are retreating from a battle we haven't finished fighting."
"I knew I should not have let you spend so much time with Galadriel." He huffed, the puff of his breath tickling the finer hairs at your hairline.
"Elrond - this is serious." You pulled your head back to look the half-elf in the eye. "If we leave, I fear there will not be enough light to protect these lands."
"We are not retreating, indil nin. Have faith in Lord Celebrimbor-"
"It is hard to when even he, the greatest of our smiths, cannot find a solution to this problem." You pressed, grip shifting to his hips to put more space between you.
"If you cannot put your faith in him," his voice took on a seriousness you had only had directed at you a few times in your life, "then put your faith in me." Elrond's gaze was imploring and you saw in his eyes the true weight of his worry. "Trust the hope I have."
"Elrond-"
"Indil, trust me." He emphasized, bowing his head to yours.
You tried to hold his stare but the heaviness of his gaze wore you down. "Fine." At length, you sighed and wound your arms around him once more. "Fine, I trust you."
"Thank you, meleth nin." He breathed, relaxing his gaze. "We will figure this out." Gently, he pressed his lips to yours in a chaste kiss. When he pulled away you could still taste the honey from his morning tea on your lips.
Rolling your lips in to kiss your teeth for a moment, you allowed a thought you'd been suppressing finally have its moment in the sun. "Elrond?" you began, disliking how uncertain you sounded. He made a little hum in the back of his throat as he flicked his eyes back up to yours. "If...if we do have to go back-"
"Beloved-" he warned, lifting his head off of yours.
"Let me speak, lissi." He fell silent at your admonishment. "If we do have to go back, will you?" Elrond's brow furrowed at your question. "I only ask because..."
"Disa and Durin?"
You nodded. "If you stayed, I would as well, meleth, for however long. I want you to understand that."
"It won't come to that." Elrond's voice was firm whether to reassure you or himself you couldn't say. But his face was pensive. "But, with that thought, I have an important question for you, indil nin." With a tilt of your head, you encouraged him to continue. "I am remiss to not have worked up the courage to ask sooner but," he retracted his arms to take your hands in his, "in our time together I have come to realize that you are the only elf I ever want to love. And I would be truly honored if you would give me your hand in marriage."
You gaped at him. "You're lucky I find your eloquence attractive, Elrond Peredhel, or I would have kissed you before you could finish."
The smile that broke out over his face was blinding and you were swift to pull it to your own lips so that his joy might join yours and banish all traces of darkness in either of you.
When at length you parted, you found your lips attaching to his jaw instead and trailing along wherever you could reach. "Am I to take this as a yes, indil nin?" Elrond laughed, the sound bright and lifting.
"Yes," you breathed into him, laughing all the same.
And for just a moment, the fate of Middle-Earth didn't seem so perilous.
Translations
Indil - flower, lily
lissi - honey-sweet
#elrond x reader#rop elrond x reader#rop elrond#elrond#elrond brain rot#rings of power#rop#lotr x reader#lotr
126 notes
·
View notes
Text
Elven* word of the day, 109/?
iniðil from Valarin
Meaning “Lily or other large, single flower”
Source: The War of the Jewels
*not actually an elven language today
Notes: The Quenya word indil, meaning the same, derives from this
34 notes
·
View notes